Çeşitli Afetler Nedeniyle Zarar Gören Gerçek veya Tüzel Kişi Üreticilerin T.C. Ziraat Bankası A.Ş. ve Tarım Kredi Kooperatiflerine Olan Kredi Borçlarının Ertelenmesine Dair Karar

28 Ağustos 2012 SALI

Resmî Gazete

Sayı : 28395

BAKANLAR KURULU KARARI

             Karar Sayısı : 2012/3570

             Çeşitli afetler nedeniyle zarar gören gerçek veya tüzel kişi üreticilerin T.C. Ziraat Bankası A.Ş. ve Tarım Kredi Kooperatiflerine olan düşük faizli kredi kullandırılmasına ilişkin Bakanlar Kurulu Kararları kapsamındaki kredi borçlarının ertelenmesine dair ekli Kararın yürürlüğe konulması; Başbakan Yardımcılığının 31/7/2012 tarihli ve 12640 sayılı yazısı üzerine, 15/11/2000 tarihli ve 4603 sayılı Kanunun 3 üncü, 27/12/2006 tarihli ve 5570 sayılı Kanunun 1 inci ve 5488 sayılı Tarım Kanununun 19 uncu maddelerine göre, Bakanlar Kurulu’nca 31/7/2012 tarihinde kararlaştırılmıştır.

 

                                                                                                                                                        Abdullah GÜL

                                                                                                                                                                                                                               CUMHURBAŞKANI

    Recep Tayyip ERDOĞAN

                    Başbakan

                     B. ARINÇ                                                   A. BABACAN                                        B. ATALAY                                                B. BOZDAĞ

          Başbakan Yardımcısı                                  Başbakan Yardımcısı                         Başbakan Yardımcısı                               Başbakan Yardımcısı

                     S. ERGİN                                                        F. ŞAHİN                                               E. BAĞIŞ                                                    N. ERGÜN

                 Adalet Bakanı                             Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı             Avrupa Birliği Bakanı                  Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı

                      F. ÇELİK                                                 E. BAYRAKTAR                                A. DAVUTOĞLU                                    M. Z. ÇAĞLAYAN

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı           Çevre ve Şehircilik Bakanı                         Dışişleri Bakanı                                        Ekonomi Bakanı

                     T. YILDIZ                                                E. BAYRAKTAR                                     M. M. EKER                                                 H. YAZICI

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı                Gençlik ve Spor Bakanı V.       Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı             Gümrük ve Ticaret Bakanı

                   İ. N. ŞAHİN                                                    C. YILMAZ                                            E. GÜNAY                                                 M. ŞİMŞEK

                 İçişleri Bakanı                                             Kalkınma Bakanı                          Kültür ve Turizm Bakanı                                  Maliye Bakanı

                                          Ö. DİNÇER                                                             İ. YILMAZ                                                       V. EROĞLU

                                  Milli Eğitim Bakanı                                          Milli Savunma Bakanı                                Orman ve Su İşleri Bakanı

                                                                 R. AKDAĞ                                                                 B. YILDIRIM

                                                               Sağlık Bakanı                                  Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı

 

Kararın ekini görmek için tıklayınız

 

 

 

634 sayili kat mulkiyeti kanununa göre denetçinin malik olmasi zorunlu mudur ?-Kemal OZMEN

KMK nun 41. maddesinde ”Kat malikleri kurulu denetim işini, kendi aralarından sayı ve arsa payı çoğunluğuyla seçecekleri bir denetçiye veya üç kişilik bir denetim kuruluna verebilir” denilmektedir. Bu maddeye göre, denetçi atanması mutlaka kat malikleri arasından yapılacaktir. Kat maliki olmayan kişiler denetçi veya denetim kurulu üyesi olarak seçilemezler.

Kat Mülkiyeti Kanunu’na Göre Site Yöneticisinin Taraf Ehliyeti

Kısa Makale- 7 Kat Mülkiyeti Kanunu’na Göre Site Yöneticisinin Taraf Ehliyeti

KAT MÜLKİYETİ KANUNU’NA GÖRE SİTE YÖNETİCİSİNİN TARAF EHLİYETİ VE GÖREVLERİ
634 S. Kat Mülkiyeti Kanunun düzenlemesinde en sorunlu alan, yöneticinin aktif, pasif dava ehliyeti konusudur. Bu konuda yüksek mahkemenin çeşitli dairlerince verilmiş kararlar da, zaman zaman birbirleriyle çelişkili yargılar içermektedir. Aşağıda Yöneticinin aktif ve pasif taraf ehliyeti ile ilgili uygulamada sık karşılanan konular incelenmiştir.

1. Genel Kurul Kararlarının İptaline İlişkin Davalarda Ehliyet:

Bu konu, 28.11.2007 tarihli resmi gazetede yayınlanan 5711 sayılı kanun ile kat mülkiyet Kanunun 38. maddesine ek fıkra eklenerek netliğe kavuşmuştur. Kanunun sözü edilen maddesine göre Genel kurul kararlarına karşı açılacak davalarda husumet yöneticiye yönlendirilir. Yönetici, açılan davayı bütün kat maliklerine ve ada veya toplu yapı temsilciler kuruluna duyurur. Kurul kararının iptali halinde bu konudaki yargılama giderleri ortak giderlerden karşılanır.

2007 yılında yapılan bu düzenlemeye kadar Yüksek mahkeme, “ kat malikleri kurulu kararlarının iptali istemiyle açılan davalarda husumetin, iptali istenilen karara olumlu oylarıyla katılmış olan tüm kat maliklerine yöneltilmesi gerekir” şeklinde kararlar vermekteydi.

2. Yöneticinin Görevleri Kapsamında Yapmış Olduğu Sözleşmelerle İlgi Davalarda Ehliyet:

Kat Mülkiyeti Kanunun 27. maddesine göre Anagayrimenkul, kat malikleri kurulunca yönetilir ve yönetim biçimi, kanunların emredici hükümleri saklı kalmak suretiyle, bu kurul tarafından kararlaştırılır.” Ancak aynı yasanın 34. maddesi ise “kat malikleri, anagayrimenkulün yönetimini kendi aralarından veya dışardan seçecekleri bir kimseye veya üç kişilik bir kurula verebilirler; bu kimseye (yönetici), kurula da (yönetim kurulu) denir” hükmünü amirdir. Adı geçen Yasanın 35. maddesinde yöneticinin görevleri gösterilmiştir. Bu görevler anagayrimenkulün yönetimi ile ilgili olup, Kat malikleri kurulunca verilen kararların yerine getirilmesi ve yönetimin gerektirdiği ortak giderleri yapmak gibi yetkileri de içermektedir. Site yöneticisi ya da yönetim kurulu hem 634 s. Kanunun tanıdığı yetkiler dâhilinde hem de kat malikleri kurulunca kendisine verilen yetkilere dayanarak dava açma hakkını kullanabilirler. Kat malikleri kurulu kararı ile yetki verilmiş ise, yönetici yalnızca 634 s. Kanun hükmünden kaynaklanan davaları açabilir. Konuyla alakalı Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre;

Yönetici yasadan aldığı temsil yetkisine dayanarak çeşitli sözleşmeler kurabilir. İşte bu sözleşmeden doğan ihtilaflarda; site yöneticisi dava açabileceği gibi, ilgili yöneticiye karşı da dava açılabilir. Belirtilmesi gereken önemli bir husus ise; yönetici vekâletname ile tayin edilen bir vekil gibi değildir. Yasal bir temsilci olup yetkisini Kanundan almaktadır. Bu sıfatla yaptığı sözleşmeden dolayı kendisine husumet yöneltilebilir. Öte yandan kat malikinin veya kat malikleri kurulunun ayrı bir tüzel kişiliğinin bulunmaması, yöneticinin özel kanundan doğan temsil yetkisini ortadan kaldırmaz.

3. Elatmanın Önlenmesi Davalarında Ehliyet

Bu konuda Yüksek Mahkemenin, olayın özelliğine göre verilmiş farklı kararları bulunmaktadır.

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 19.11.2007 tarihli kararında El atmanın önlenmesi davasında; davacı ve davalı taraf olarak iki site yönetiminin tüzel kişiliği bulunmadığı gerekçesiyle yetki verilip verilmediği konusu üzerinde durulmayarak, site ve kooperatif yönetimlerinin aktif ve pasif dava ehliyeti bulunmadığı gerekçesiyle ilk derece mahkemesinin kararını bozmuştur.(Y.1.H.D 19.11.2007 2007/8561E-11023K).

Yine Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 01.07.2010 tarihli daha yeni bir kararında “Tüm kat maliklerince yöneticinin dava açmasına izin verdikleri hususu gözetilerek işin esası hakkında karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile davacı site yöneticisinin aktif dava ehliyetine sahip olmadığı gerekçesiyle” davayı reddetmiş olan ilk derece mahkemesinin kararını bozmuştur.

4. Site Müteahhidinin Eksik Ve Hatalı İnşaat Yapması Dolayısıyla Müteahhide Karşı Açılacak Davalarda Ehliyet:

Ortak alanlarda hatalı ve eksik imalatlar yeni yerleşime açılan site genel kurullarında hararetli tartışmalara konu olur. Ancak bu tür konularda, alınmış bir genel kurul kararı olsa dahi, yönetici müteahhide karşı dava açılması konusunda aktif dava ehliyetine sahip değildir.

Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 29.04.2008 tarihli kararında konuyla alakalı olarak;

“634 s. Kat Mülkiyet Yasası’nın 35. maddesinde yöneticinin görevleri gösterilmiş ve bu maddenin (1.) fıkrasında kat malikleri kurulu kararının yerine getirilmesi yöneticinin görevleri arasında sayılmıştır. Ancak, apartman yöneticisi ya da yönetim kurulu 634 s. Kanunun tanıdığı yetkiler dâhilinde dava açma hakkını kullanabilirler. Kat malikleri kurulu kararı ile yetki verilmiş ise, yönetici yalnızca 634 s. Kanun hükmünden kaynaklanan davaları açabilir. Yüklenicinin yapımını yüklendiği inşaattaki ayıplı ve eksik işlerin giderilmesi için yüklenici hakkında dava açılmasını sağlamak amacıyla görevlendirilen yönetici ya da yönetim kuruluna kat maliklerinin temsil yetkisi vermiş sayılacaklarının kabulüne hukuksal olanak yoktur. Çünkü temsil edilen kimse, hukuksal işlemden doğan temsil yetkisini her zaman daraltabilir veya kaldırabilir (BK. m.34/1). Sair yandan, az yukarda açıklandığı üzere; açılan bu dava apartman yönetim kuruluna 634 s. Yasayla verilen görev ve tanınan yetkiler dâhilinde değildir. Bu kanuni nedenlerle, apartman yönetiminin bu davada aktif husumet ehliyeti bulunmamaktadır. Davada husumet ehliyeti, dava şartı olup; mahkemece, yargılamanın her aşamasında doğrudan gözetilir.” diyerek hüküm kurmuş ve yerel mahkeme kararını bu gerekçelerle bozmuştur.

5. Ortak Alanlarla İlgili Olarak Bina Sahibinin Kusursuz Sorumluluğuna ilişkin Davalarda Ehliyet

Bir başka özellik arz eden durum ise site ve apartman kat maliklerinin Borçlar Kanunu m. 58’den kaynaklanan kusursuz sorumluluk hallerinde otaya çıkmaktadır. Borçlar Kanununun 58. maddesi uyarınca bina malikinin binanın gereği gibi yapılmamasından ve binanın bakım eksikliğinden kaynaklanan zararlardan kusursuz sorumluluğu vardır. Bir apartman ya da sitenin gereği gibi yapılmamasından ya da binanın bakım eksikliğinden meydana gelecek zararlardan dolayı; gerek zarar gören gerekse zarar gören sigortalı ise zararı tazmin eden sigorta şirketi zarar görenin yerine geçerek açacağı rücu davasında tüm kat malikleri davalı olarak gösterilmelidir. Site veya apartman yönetimi davalı olarak gösterilemez. Zira site veya apartman yönetimin pasif dava ehliyeti yoktur. Her kat maliki arsa payı oranında zararın tazmininden sorumludur.

Organize Sanayi Bölgeleri Tüzel Kiþilikleri

5.3. Organize Sanayi Bölgeleri Tüzel Kiþilikleri

4562 sayýlý Organize Sanayi Bölgeleri Kanununun 5 inci maddesinde, organize sanayi bölgelerinin bir özel hukuk tüzel kiþiliði olduðu, 21 inci maddesinde de organize sanayi bölgeleri tüzel kiþiliðinin, bu Kanunun uygulanmasý ile ilgili iþlemlerde her türlü vergi, resim ve harçtan muaf olduðu hükme baðlanmýþtýr.

Bu doðrultuda, organize sanayi bölgeleri tüzel kiþiliklerine yapýlan ödemelerden tevkifat yapýlmayacaktýr.

Organize sanayi bölgeleri tüzel kiþiliklerine ait iktisadi iþletmeler ile ilgili olarak ise sirkülerin kurumlar vergisi mükellefleri bölümünde yapýlan açýklamalar geçerlidir.

Yapı kooperatiflerinin kurumlar vergisi muafiyetinden yararlanabilmeleri için taşımaları gereken şartlar ile ilgili açıklamalar -Kemal OZMEN

Yapı kooperatiflerinin kurumlar vergisi muafiyetinden yararlanabilmeleri için taşımaları gereken şartlar ile ilgili açıklamalar

Tarih 23/11/2006
Sayı KVK-5/2006-5/ Kooperatifler-1
Kapsam
T.C.
MALİYE BAKANLIĞI
Gelir İdaresi Başkanlığı

5520 Sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu Sirküleri/5

Konusu : Yapı Kooperatiflerinin Kurumlar Vergisi Muafiyeti
Tarihi : 23/11/2006
Sayısı : KVK-5/2006-5/ Kooperatifler-1
İlgili Olduğu Maddeler : Kurumlar Vergisi Kanunu Madde 4 ve Geçici Madde 1
İlgili Olduğu Kazanç Türleri : Kurum Kazancı

1. Giriş:

21.06.2006 tarih ve 26205 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiş bulunan 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 4 üncü maddesinin (1) numaralı fıkrasının (k) bendi ile geçici 1 inci maddesinin (8) numaralı fıkrasında yer alan yapı kooperatiflerinin kurumlar vergisi muafiyetinden yararlanabilmeleri için taşımaları gereken şartlar ile ilgili açıklamalar bu sirkülerin konusunu oluşturmaktadır.

2. Yasal Düzenleme:

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (k) bendinde; “Tüketim ve taşımacılık kooperatifleri hariç olmak üzere, ana sözleşmelerinde sermaye üzerinden kazanç dağıtılmaması, yönetim kurulu başkan ve üyelerine kazanç üzerinden pay verilmemesi, yedek akçelerin ortaklara dağıtılmaması ve sadece ortaklarla iş görülmesine (Yapı kooperatiflerinin kendilerine ait arsalarını kat karşılığı vererek her bir hisse için bir iş yeri veya konut elde etmeleri ortak dışı işlem sayılmaz.) ilişkin hükümler bulunup, bu hükümlere fiilen uyan kooperatifler ile bu kayıt ve şartlara ek olarak kuruluşundan inşaatın bitim tarihine kadar yönetim ve denetim kurullarında, söz konusu inşaat işlerini kısmen veya tamamen üstlenen gerçek kişilerle tüzel kişi temsilcilerine veya Kanunun 13 üncü maddesine göre bunlarla ilişkili olduğu kabul edilen kişilere veya yukarıda sayılanlarla işçi ve işveren ilişkisi içinde bulunanlara yer vermeyen ve yapı ruhsatı ile arsa tapusu kooperatif tüzel kişiliği adına tescil edilmiş olan yapı kooperatifleri”nin kurumlar vergisinden muaf oldukları hükme bağlanmıştır.

Aynı Kanunun geçici 1 inci maddesinin (8) numaralı fıkrasında ise geçiş dönemine ilişkin olarak “2006 yılının sonuna kadar bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (k) bendinde yazılı şartları sağlayamayan yapı kooperatiflerinin muafiyeti 1/1/2006 tarihi itibarıyla sona ermiş sayılır.” hükmüne yer verilmiştir.

3. Yapı Kooperatiflerinin Kurumlar Vergisi Muafiyetinden Yararlanmaları:

Yukarıda yer verilen Kanun hükümleri göz önünde bulundurulduğunda, kooperatiflerin kurumlar vergisinden muaf olabilmesi için ana sözleşmelerinde;

– Sermaye üzerinden kazanç dağıtılmaması,
– Yönetim kurulu başkan ve üyelerine kazanç üzerinden pay verilmemesi,
– Yedek akçelerin ortaklara dağıtılmaması,
– Sadece ortaklarla iş görülmesine (Yapı kooperatiflerinin kendilerine ait arsalarını kat karşılığı vererek her bir hisse için bir iş yeri veya konut elde etmeleri ortak dışı işlem sayılmaz)

ilişkin hükümler bulunması ve bu hükümlere fiilen de uyulması gerekmektedir.

Öte yandan, yapı kooperatiflerinde yukarıda belirtilen şartların yanı sıra; kuruluşundan, inşaatın sona erdiği tarihe kadar yönetim ve denetim kurullarında, söz konusu inşaat işlerini kısmen veya tamamen üstlenen gerçek kişilerle tüzel kişi temsilcilerine veya Kanunun 13 üncü maddesine göre bunlarla ilişkili olduğu kabul edilen kişilere veya sayılan bu kişiler ile işçi işveren ilişkisi bulunan kişilere yer vermemesi ve yapı ruhsatı ile arsa tapusunun kooperatif tüzel kişiliği adına tescil edilmiş olması şartları da aranmaktadır.

Buna göre, öteden beri faaliyette bulunan ve 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununa göre kurumlar vergisinden muaf olan yapı kooperatifleri ile 2006 yılı içinde kurulmuş olan yapı kooperatiflerinin 31.12.2006 tarihine kadar yukarıda belirtilen şartların tamamını sağlamaları gerekmektedir.

Belirtilen tarihe kadar söz konusu şartları yerine getirmeyen yapı kooperatifleri hakkında, Kurumlar Vergisi Kanununun geçici 1 inci maddesinin (8) numaralı fıkrası gereğince 01.01.2006 tarihinden geçerli olmak üzere kurumlar vergisi mükellefiyeti tesis edilecektir.

Duyurulur.

Site yönetimlerinin tüzel kişiliğinin olmaması -Kemal OZMEN

Kat Mülkiyeti, Tamamlanmış bir yapının kat, daire, büro, dükkan, mağaza, , depo gibi bölümlerinden ayrı ayrı ve başlı başına kullanılmaya elverişli olanları üzerinde, kurulan özel bir mülkiyet türüdür. Bağımsız bölüm maliklerinin ortak alanlar üzerinde ortak malik sıfatıyla kullanma hak ve yetkileri vardır.

Ekran Resmi 2017-12-01 08.38.17.png
Bir arsa üzerinde ileride kat mülkiyetine konu olmak üzere yapılacak veya yapılmakta olan bir veya birden çok yapının bağımsız bölümleri için o arsanın maliki veya ortak malikleri tarafından Kat Mülkiyeti kanunu hükümlerine göre kurulan irtifak hakkına Kat İrtifakı denmektedir.

Error: Contact form not found.


Kat Mülkiyeti kanunu md. 17/3 de; “Kat irtifakı kurulmuş gayrimenkullerde yapı fiilen tamamlanmış ve bağımsız bölümlerin üçte ikisi fiilen kullanılmaya başlanmışsa, kat mülkiyetine geçilmemiş olsa dahi anagayrimenkulün yönetiminde kat mülkiyeti hükümleri uygulanır.” hükmü dikkate alınarak kat irtifakı ve kat mülkiyetinde yönetim aynı başlık altında incelenecektir.
İhtiyaçların ortak karşılanmasının yarattığı ekonomi, sağladığı konfor ve güvenlik standardı nedeniyle kat mülkiyeti günümüz şehirciliğinde gayrimenkul geliştirmenin ve edinmenin en önemli Formu haline gelmiştir.
Bugün ülkemizde, kat mülkiyetine konu pek çok büyük konut, büro ve alışveriş merkezi veya her üçünü de içeren (mixed-use) projeler geliştirilmekte bu projelerden bağısız bölümler pazarda satışa sunulmakta, kiralanmaktadır. Tamamlanmış ve kullanılmaya başlamış projelerin yönetimi, bakımı ve idamesi klasik mülkiyet kurallarının ötesinde özel bir düzenleme; Kat Mülkiyeti Kanunu çerçevesinde yapılmaktadır.
Bugün yüzlerce konut veya işyerlerinin bulunduğu sitelerde, ortak alanlar, sadece kapıcı dairesi, kömürlük, kalorifer dairesi, çatı gibi unsurlardan oluşmamaktadır. Her geçen gün daha fazla sitede, yüzme havuzu, spor üniteleri, elektro mekanik alt yapılar, güvenlik sistemleri gibi idamesi ve bakımı önemli bütçeleri ve yönetiminde profesyonellik gerektiren tesisler yer almaktadır..
Ancak sadece, ortak ısınma ve kapıcılık hizmetlerinin bulunduğu apartman dairesi konseptine göre şekillenmiş ve 1950 li yıllarda şehirleşmenin hızlanması ile tatbikatta kendiliğinden oluşan kat satışı, hanlarda oda satışı şeklinde fiili uygulamaları yasal bir temele oturtmak üzere hazırlanarak 40 yıl önce yürürlüğe girmiş olan 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu, , az sayıda bağımsız bölümün bulunduğu ve ortak ihtiyaçların komşuluk ilişkileri çerçevesinde karşılandığı apartmanlarda yasal ihtiyaçlara cevap verse de; büyük sitelerde ihtiyaca tam olarak cevap verememektedir. Son olarak, 14/11/2007 tarihinde kabul edilen 5713 sayılı kanun ile Kat Mülkiyeti Kanuna getirilen değişiklik ve ilaveler de günümüz ihtiyacını karşılamaktan uzaktır
Kat Mülkiyeti Kanununda eksiklik olarak gördüğümüz ana hususlar aşağıda beş başlık altında incelenmektedir.
(1) Yönetimin Tüzel Kişiliğinin Olması İhtiyacı
Bu yönde en önemli eksiklik, Kat Mülkiyeti Kanununa göre oluşturulan yönetim organlarının tüzel kişiliğinin bulunmamasıdır.
Kat Mülkiyeti Kanunun da iki yönetim organı düzenlenmiştir. Bunlar:
§ Kat Malikleri Kurulu
§ Yönetici
Bu iki organdan oluşan yönetim mekanizmasının (Yönetimin) Tüzel Kişiliği bulunmamaktadır.
Tüzel Kişiliğin bulunmamasının uygulamada yaratdığı sorunların başında, Kat Malikleri Kurulu aleyhine açılan davalarda taraf oluşumunun sağlanamamasıdır.
Kat Mülkiyeti Kanunda, hakimin müdahalesi ve Kat Malikleri genel kurul kararının iptali mümkün kılınmış olmakla birlikte bu hükmün uygulanması ancak genel kurulda dava konusu karar için lehte oy kullanmış tüm kat malikleri aleyhine açılacak bir dava yoluyla mümkün olmaktadır. Yüzlerce kat malikinin katılımıyla alnınan bir kararın iptali davasında taraf teşkili neredeyse imkansızdır.
Diğer yandan, Yönetimin pasif taraf ehliyeti olmaması nedeniyle, yönetimce hukuki işlemlerde karşı taraf nezdinde yeterli güven sağlanamamakta ve tüzel kişiliği olmayan yönetimin borçlandırıcı hukuki işlem ile kat malikleri yararına yapacağı hukuki işlemlerde fiili zorluklar ortay çıkmaktadır.

 
Keza, Tüzel kişiliği olmayan site yönetimi adına taşıt aracı satın alınamamaktadır.
Amerika, İngiltere ve Fransadaki uygulamalarda olduğu gibi, Yönetime, kat malikliğinin kazanılması ile otamatik olarak ortaklığın gerçekleşeceği bir özel şirket şeklinde tüzel kişilik kazandırılması, yukarıdaki aksaklıkları giderecektir. Bu türden yönetici şirket, belli sayının üzerinde bağımsız bölüm olan veya belli büyüküğün üzerine inşaat alanı olan anagayrimenkuller için zorunlu hale getirilirken; az sayıda bağımsız bölüm olan anagayrimenkuller için ihtiyari olabilir. Böylece, büyük sitelerin ihtiyacı karşılanırken, mütevazi bütcelerle yönetilen ve işleyen ve sorunsuz giden yönetim sistemleri olan küçük apartman ve sitelerin bir ilave yük altına sokulması önlenmiş olur.
(2) Yönetimde Görev Alan Kişilerin Sorumluluklarının Kooperatifler Kanundaki Düzenlemeye Paralel Hale Getirilmesi
Kooperatifler Kanunu, (md 62); Yönetim Kurulu üyeleri ve kooperatif memurları, kendi kusurlarından ileri gelen zararlardan sorumludurlar. Bunların suç teşkil eden fiil ve hareketlerinden ve özellikle kooperatifin para ve malları bilanço, tutanak, rapor ve başka evrak, defter ve belgeleri üzerinde işledikleri suçlardan dolayı “Devlet memurları” gibi ceza görürler. hükmü ile Kooperatif yönetiminde görev alanların bir anlamda kamu görevi yaptığı kabulü ile bunların görevleri ile ilgili suçlardan alacakları cezaları artırmıştır. Kooperatif Kanunda yer alan hükme benzer bir hükmün, benzer bir Topluluk Halinde Mülkiyet Formunun düzenlendiği Kat Mülkiyeti Kanununa da konulması uygun olur. Zira büyük sitelerde ve özellikle toplu yapılarda, büyük bütçeli harcamaların etkili bir kontrolü bulunmamaktadır.
Diğer yandan Kooperatifler Kanunun 56.Maddesinde yer alan ve Kooperatif Yönetim Kurulu üyeleri için aranan “Türk Ceza Kanununun zimmet, ihtilas, irtikap, rüşvet, görevi suiistimal, sahtekarlık, hırsızlık, dolandırıcılık, hileli iflas, emniyeti suiistimal ve Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlara ilişkin hükümlerine veya bu Kanuna göre mahkum olmamak.” Şartının Kat Mülkiyetine konu anataşınmazın yöneticileri için de aranması yerinde olur
(3)Yönetim Planının Etkin Uygulanmasını Sağlayacak Cezai Şartlar
Kat Mülkiyeti Kanunda bir arada yaşamanın ve ortak alanlardan birlikte yaralanmanın kuralları geniş olarak yer almaktadır. Birbirleriye sıkı ilişkide bulunan kimselerin oluşturduğu topluluğun yönetimi ile ilgili kanunda yer alan detaylı hükümlerin yanı sıra, kanun, kat maliklerine Yönetim Planlarını, kanunun emredici hükümlerine aykırı olmamak kaydıyla diledikleri gibi yapma ve birlikte yaşamla ilgili kendi kurallarını belirleme imkanı getirmiştir. Ortak alanlardan ne şekilde yararlanılacağı, katılım paylarının ne şekilde hesaplanacağı, evcil hayvan beslenip beslenemeyeceği ve hatta bağımsız bölümün kiraya verilip verilemeyeceği, tarafların ortak iradeleriyle önceden sözleşmesel olarak belirlenerek tapuya tescil edilmektedir. Bu nedenle yönetim Planı, Kat Mülkiyetinde yönetimin önemli bir unsurudur.
Yeni konsepte sitelerin ve yaşam alanlarının hızla yaygınlaştığı günümüzde, Yönetim Planları daha detaylı hukuki metinler olarak karşımıza çıkmaktadır. Yönetimin kalitesi ve etkin şekilde uygulanan iyi hazırlanmış bir yönetim planı, ortak yaşam kalitesini artırmakta ve taşınmazların yatırım ve kira değerini önemli oranda artırmaktadır.
Yönetim planının etkin şekilde uygulanması açısından yönetim planında Borçlar Kanunun cezai şart hükümlerinden yararlanılarak, yönetim planı hükümlerinin ihalelinde para cezası da öngörülebilmektedir. Başkasına ait alana aracını park etme, balkonların uygunsuz kullanımı, ortak alanlara kullanılmayan ev eşyalarının bırakılması, evcil hayvanının tasmasız bahçeye salınması, çöplerin uygun paketlenmemesi ve çevreyi kirletme gibi yönetim planında yasaklanan eylemlere aykırılıklar her biri tek tek ele alındığında küçük aykırılıklar sayılsa da ortak hayatın huzur içinde geçmesi ve komşuluk ilişkilerinin zedelenmeden geliştirilmesi açsından müeyyideye bağlanması gerekmektedir.
Yargıtay’ın kararlarında kabul edilen görüşe göre, Cezai Şart, esas borca bağlı olarak vücuda gelen ve borçlunun borcunu ifa etmemesi veya geç yerine getirmesi veyahut noksan ifa etmesi ve nihayet şart kılınan şekilde ve mahalde ifa etmemesi halinde, alacaklıya muayyen bir meblağı çoğunlukla bir miktar paranın tediyesi şartını kapsayan bir taahhüttür (BK. 158-161 ). Gecikme zammı kanun ile kabul edildiği halde, cezai şart bir hukuki muameleye dayanır. Gecikme zammında bir para borcunun geç ödenmesi söz konusudur. Cezai şart ise para borçlarının yanında akdin icra edilmemesi, noksan olarak icrası, akdin muayyen zamanda ve şart kılınan mahalde icra edilmemesi hallerinde de, sözleşme ile kabul etmek mümkündür. Cezai şart asıl gayenin teminatı olma işlevine sahiptir. (HUKUK GENEL KURULU T. 18.2.2004 E. 2004/10-104 K. 2004/94)
Yargıtay’ca da benimsenen bu cezai şart yorumu karşısında, kat maliklerinin sözleşmesel edimlerini tam anlamıyla yerine getirmemeleri ve diğer taraflara ve yönetime ilave külfetler getirmesi halinde, cezai şarta karşılaşmaları, durumunun hukuk sistemimize uygun düştüğünü söyleyebiliriz. Buna rağmen, idari para cezası gibi bu türden cezai şartın özel sözleşmelere konamayacağı yönünde görüşler de vardır. Ayrıca, kat maliklerinin dışında kiracı ve benzer sakinlerin de sözleşmesel bir taahhütleri olmasa da cezai şartın bunlar için de uygulanabilir olması ihtiyacı da vardır..
Kat Mülkiyeti Kanunun 33. Maddesi;
“Kat maliklerinden birinin yahut onun katından kira akdine, oturma hakkına veya başka bir sebebe dayanarak devamlı surette faydalanan kimsenin, borç ve yükümlerini yerine getirmemesi yüzünden zarar gören kat maliki veya kat malikleri, anagayrimenkulün bulunduğu yerin sulh mahkemesine başvurarak hâkimin müdahalesini isteyebilir.
Hakim, ilgilileri dinledikten sonra, bu kanuna ve yönetim planına ve bunlarda bir hüküm yoksa, genel hükümlere ve hakkaniyet kaidelerine göre derhal kararını verir ve bunun, tesbit edeceği kısa bir süre içinde yerine getirilmesi lüzumunu ilgiliye tefhim veya tebliğ eder.
Tespit edilen süre içinde hâkimin kararını yerine getirmeyenlere, aynı mahkemece, ikiyüz elli Türk Lirasından ikibin Türk Lirasına kadar idarî para cezası verilir. 25 inci madde hükmü saklıdır.”
hükmünü içermektedir.
Kat Mülkiyeti Kanunun 25. Maddesinde de, Kat maliklerinden birinin kanuna (ve yönetim planına) göre kendisine düşen borçları ve yükümleri yerine getirmemek suretiyle diğer kat maliklerinin haklarını, onlar için çekilmez hale gelecek derecede ihlal etmesi ihtimali öngörülmüş ve bu durumda, mağdur olan kat maliklerinin, mağdur eden kat malikinin müstakil bölümü üzerindeki mülkiyet hakkının kendilerine devredilmesini hakimden isteyebilecekleri yolunda ağır bir müeyyide getirmiştir. Tatbikatda hemen hemen hiç uygulanmayan ve toplumun kültürüne pek de uymayan bu hükmün kurallara uymamakta israr edenleri caydırıcı etkisi kısıtlıdır. Diğer yandan mahkemelerimizin ağır iş yükü karşısından hakimin her bir münferit ihlalde müdahalesinin sağlanması ve zarar verici davranış içinde bulunan kişiye mahkeme kararı ile ceza tatbik edilerek onu uygun davranışa yönlendirmek pek pratik bir yol olarak görünmemektedir.
Oysa her bir kural ihlalinde düzenlenecek tutanaklarla bir para cezası tahakkuk ettirilerek, kural ihlali yapanının aylık aidatına ilave suretiyle cezai şart tahsilatı ortak yaşam kuralına aykırı davranışları caydırmada daha etkili ve pratik bir yöntemdir.
Bu nedenle Kat Mülkiyeti Kanununda ortak yaşam kurallarına uymayan ve bu şekilde başkalarının haklarını kullanmasını zorlaştıran ve taşınmazın yatırım değerinin düşmesine neden olan site sakinlerine uygulanacak cezai şartların yönetim planlarında belirlenmesine yönelik bir düzenleme çok yerinde olacaktır
(4) Uyuşmazlıkların Hakem Yoluyla Çözümü;
Yönetim Planlarına yer alan, kat maliklerinin birbirleri ve yönetimle uyuşmazlıklarının öncelikle hakem heyeti tarafından çözüleceği (tahkim şartı) yönündeki kurallar, Yargıtay’ca geçersiz sayılmaktadır.
Yargıtay’ın, “Buyurucu nitelikte olan Kat Mülkiyeti Yasasının 33. maddesi uyarınca yasanın uygulanmasından kaynaklanan tüm çekişmelerin sulh hukuk mahkemesinde çözümlenmesi gerektiğineve yönetim planındaki tahkim şartının geçerssiz olduğu” yönündeki yorumu mevcut yasal düzenleme karşısında yerindedir Ancak, komşuların kendi aralarındaki sorunların çözümünü tahkimle çözme yoluna gitmek istemeleri halinde yasanın buna imkan vermesi gerekir. Bu nedenle KMK da bu yönde bir değişiklik ihtiyacı bulunmaktadır.
(5) 5713 Sayılı Kanun İle Getirilen Toplu Yapı Tanımının Yol Açtığı Sorun;
28/11/2007 tarihli, 26714 sayılı Resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5711 sayılı kanun ile 634 Sayılı Kat Mülkiyeti Kanununa 9. Bölüm olarak toplu yapılarla ilgili özel hükümler ilave edilmiştir. yeni ek madde 66 da tek bir parsel üzerinde birden fazla bloktan oluşan anayapı da toplu yapı tanımına dahil edilmiştir. Diğer yandan 5713 sayılı kanunun Geçici Madde 3 – “Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce kurulan toplu yapılara ait yönetim plânları, yürürlük tarihinden itibaren en geç altı ay içinde bu Kanun hükümlerine uyarlanır. Yönetim plânında bu yönde değişiklik yapılması için mevcut kat malikleri kurulunun salt çoğunluğu yeterlidir. Mevcut toplu yapı yönetimleri, yönetim plânı değişip buna göre yönetici seçilene kadar geçici yönetim olarak görevini sürdürür. Toplu yapı yöneticisi seçimi, en geç yönetim plânının değişimini takip eden üç ay içinde yapılır.” hükmüne amirdir.
Bu durumda aynı parselde birden fazla blok bulunan siteler, yıllarca uyguladıkları “tek yönetim” esasından, her bir blok için ayrı bir yönetim esasına geçmek zorunda kalacaklardır. Bir başka ifade ile birden fazla blok bulunan siteler, kanunun yürürlük tarihi 28.11.2007 tarihinden itibaren 6 ay içinde (28.05.2008) tarihine kadar zorunlu olarak, yönetim planlarını değiştirilecekler ve sitelerin de her bir blok için Blok Kat Malikleri Kurulu ve bir de Toplu Yapı Kat Malikleri Kurulunu ve yöentimlerini oluşturacaklardır. Bu düzenleme az sayıda dairlerden oluşan ve tek bir kat malikleri kurulu ve tek bir yönetici ile sistemlerini yürüten siteler açısından gereksiz bir külfettir. Tek parsel üzerinde kurulu sitelerde toplu yapıya geçişin ihtiyari olması gerekirdi. Bu konuda hızlı bir kanun değişikliği gerekmektedir.

İflas erteleme surecinde olan firmanin KDV ve kurumlar vergisi istisnasından faydalanabilir mı ?-Kemal OZMEN

Sayı

:

B.07.1.GİB.4.34.19.02-019.01-2444

06/08/2012

Konu

:

Şirket aktifinde bulunan gayrimenkul satışının KDV, kurumlar vergisi ve belge düzeni açısından değerlendirilmesi.

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda, kurumunuzun otomotiv ve servis işletmeleri faaliyetinde bulunduğu, 08/02/1995 tarihinde tapu tescil belgesi ile kurumunuz aktife kaydettiğiniz bir arsa üzerine 11/06/2001 tarihli inşaat ruhsatı ile otel inşaatına başladığınız, ancak ekonomik sebepler dolayısıyla inşaatın tamamlanamadığı ve kurumunuzun 2009 yılından beri iflas erteleme sürecinde bulunduğu belirtilerek, aktifinizde kayıtlı bu gayrimenkulün satılması halinde satış faturasının nasıl düzenleneceği ile katma değer vergisi ve kurumlar vergisi istisna hükümlerinden faydalanılmasının mümkün olup olmadığı hususlarında Başkanlığımızdan görüş talep edilmektedir.

I-KURUMLAR VERGİSİ KANUNU YÖNÜNDEN

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun istisnaları düzenleyen 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde, kurumların en az iki tam yıl süreyle aktiflerinde yer alan taşınmazlar ve iştirak hisseleri ile aynı süreyle sahip oldukları kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan haklarının satışından doğan kazançların %75’lik kısmının kurumlar vergisinden müstesna olduğu, bu istisnanın satışın yapıldığı dönemde uygulanacağı ve satış kazancının istisnadan yararlanan kısmının satışın yapıldığı yılı izleyen beşinci yılın sonuna kadar pasifte özel bir fon hesabında tutulmasının ve satış bedelinin satışın yapıldığı yılı izleyen ikinci takvim yılının sonuna kadar tahsil edilmesinin şart olduğu, bu sürede tahsil edilmeyen satış bedeline isabet eden istisna nedeniyle zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergilerin ziyaa uğramış sayılacağı, aynı şekilde istisna edilen kazançtan beş yıl içinde sermayeye ilave dışında herhangi bir şekilde başka bir hesaba nakledilen veya işletmeden çekilen kısmına uygulanan istisna dolayısıyla zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergilerin de ziyaa uğramış sayılacağı, menkul kıymet veya taşınmaz ticareti ve kiralanmasıyla uğraşan kurumların bu amaçla ellerinde bulundurdukları değerlerin satışından elde ettikleri kazançların istisna kapsamı dışında olduğu hükme bağlanmıştır.

1 seri no.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin; “5.6.2.2.1 Taşınmazlar” başlıklı bölümünde; istisnaya konu edilebilecek taşınmazlar tanımlanmış ve elden çıkarılacak taşınmazlardan doğacak kazancın, bu istisna uygulamasına konu olabilmesi için taşınmazın Türk Medeni Kanununun 705 inci maddesi gereğince kurum adına tapuya tescil edilmiş olması gerektiği açıklanmış olup anılan Tebliğin;

“5.6.2.3.1.3. İnşa halindeki binalarda 2 yıllık sürenin tespiti” başlıklı bölümünde;

“Kurumlar tarafından, inşaatı henüz tamamlanmayan, fiilen kullanma imkanı da bulunmayan binaların satılması halinde; kurum aktifinde iki tam yıl kayıtlı olması koşuluyla, sadece binanın arsasının satış kazancına tekabül eden kısmı kurumlar vergisinden istisna olacaktır.

Ancak, arsa üzerinde inşa edilen ve aktife kaydedilen binanın, kurum adına tapuya tescil edilerek satılması halinde, satılan binanın iki yıllık aktifte bulundurulma süresinin başlangıç tarihi olarak, inşaatın tamamlandığı ve bina olarak kullanılmaya başlandığı tarih esas alınacaktır.”

“5.6.2.3.2. Satış kazancının fon hesabında tutulması” başlıklı bölümünde,

“Bu değerlerin satışından elde edilecek kazancın istisnadan yararlanan kısmının, pasifte özel bir fon hesabına alınması ve satışın yapıldığı yılı izleyen beşinci yılın sonuna kadar söz konusu fon hesabında tutulması gerekmektedir.”

“5.6.2.3.3. Fon hesabında tutulan kazançların işletmeden çekilmemesi” başlıklı bölümünde,

“İstisna uygulamasında, satışın yapıldığı yılı izleyen beşinci yılın sonuna kadar pasifte özel bir fon hesabında tutulması gereken kazançların, beş yıl içinde fon hesabından başka bir hesaba (sermayeye ilave hariç) nakledilmesi, işletmeden çekilmesi, dar mükellef kurumlar tarafından yurt dışına transfer edilmesi veya bu süre içinde işletmenin tasfiyeye girmesi halinde, bu işlemlere tabi tutulan kazanç kısmı için uygulanan istisna dolayısıyla zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergiler, Vergi Usul Kanunu uyarınca vergi ziyaı cezası ve gecikme faizi ile birlikte alınacaktır.”

açıklamalarına yer verilmiştir.

Öte yandan, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 324 üncü maddesinde, “………Esas sermayenin üçte ikisi karşılıksız kaldığı takdirde, umumi heyet bu sermayenin tamamlanmasına veya kalan üçte bir sermaye ile iktifaya karar vermediği takdirde şirket feshedilmiş sayılır. Şirketin aktifleri şirket alacaklarının alacaklarını karşılamaya yetmediği takdirde idare meclisi bu durumu derhal mahkemeye bildirmeye mecburdur. Mahkeme bu takdirde şirketin iflasına hükmeder. Şu kadar ki; şirket durumunun ıslahı mümkün görülüyorsa idare meclisi veya bir alacaklının talebi üzerine mahkeme iflas kararını tehir edebilir. Bu halde mahkeme, envanter tanzimi veya bir yediemin tayini gibi şirket mallarının muhafazası için lüzumlu tedbirleri alır.” hükmüne yer verilmiştir.

2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 179 uncu maddesinde ise idare ve temsil ile vazifelendirilmiş kimselerin ya da alacaklılardan birinin, şirket veya kooperatifin malî durumunun iyileştirilmesinin mümkün olduğuna dair bir iyileştirme projesini mahkemeye sunarak iflâsın ertelenmesini isteyebileceği ve Mahkemece projenin ciddî ve inandırıcı bulunması halinde iflâsın ertelenmesine karar verilebileceği hükme bağlanmış olup 179/b maddesinde de erteleme süresinin azami bir yıl olduğu, bu sürenin kayyımın verdiği raporlar dikkate alınarak mahkemece uygun görülecek süreler ile uzatılabileceği; ancak uzatma sürelerinin toplamının dört yılı geçemeyeceği belirtilmiştir.

Buna göre, inşaatı henüz tamamlanmayan, fiilen kullanma imkanı da bulunmayan binaların satılması halinde kurum aktifinde iki tam yıl kayıtlı olması koşuluyla, sadece binanın arsasının satış kazancına tekabül eden kısmının diğer şartların da varlığı halinde kurumlar vergisinden istisna tutulması mümkündür.

Yukarıdaki hüküm ve açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde ise şirketinizin iflas erteleme sürecinde bulunması nedeniyle, söz konusu satış kazancından arsaya isabet eden kazancın beş yıl süreyle fon da tutulma imkanı bulunmadığından anılan istisnadan faydalanması mümkün değildir.

II- KATMA DEĞER VERGİSİ YÖNÜNDEN

KDV Kanununun 1/1 inci maddesinde, Türkiye’de ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetlerin KDV ye tabi olduğu,

17/4-r maddesinde; kurumların aktifinde veya belediyeler ile il özel idarelerinin mülkiyetinde, en az iki tam yıl süreyle bulunan iştirak hisseleri ile taşınmazların satışı suretiyle gerçekleşen devir ve teslimler ile bankalara borçlu olanların ve kefillerinin borçlarına karşılık taşınmaz ve iştirak hisselerinin (müzayede mahallerinde yapılan satışlar dâhil) bankalara devir ve teslimlerinin KDV den istisna olduğu; istisna kapsamındaki kıymetlerin ticaretini yapan kurumların, bu amaçla aktiflerinde bulundurdukları taşınmaz ve iştirak hisselerinin teslimlerinin ise istisna kapsamı dışında olduğu

hüküm altına alınmıştır.

Buna göre, üzerinde yapılmakta olan otel inşaatı tamamlamadan satılacak olan arsanın, kurumunuzun en az iki tam yıl süreyle aktifinde kayıtlı bulunması ve satma amacı güdülmeksizin faaliyetlerinin yürütülmesine tahsis edilmiş olması koşuluyla satışında, sadece arsa bedeline isabet eden tutar Katma Değer Vergisi Kanununun 17/4-r maddesi kapsamında katma değer vergisinden istisna olacaktır.

3194 sayılı İmar Kanunun “Arazi ve Arsa Düzenlenmesi” başlıklı 18 inci maddesi hakkinda -Kemal OZMEN

Sayı

:

B.07.1.GİB.4.27.15.01-11-515-136-43

23/07/2012

Konu

:

Kamulaştırma İşlemi ve Hibe

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda, İmar ve Bayındırlık Komisyonu Raporu ile Büyükşehir Belediyesince alınan karara göre … İlçesi, … Mah. … paftasında ada … parsel … de kayıtlı, mevcut planda ticaret yapı adasına gelen taşınmazınızın yapılaşma koşulları aynı kalarak özel sağlık tesisi alanı olarak yapılan nazım imar plan değişikliği çerçevesinde 5216 sayılı Büyükşehir Belediye Kanununun 7 nci maddesinin (b) fıkrası gereğince %40’ını DOP, %10’unu hibe olarak … Belediyesine verdiğiniz belirtilerek, şirketinizce … Belediyesine verilen %40 DOP ve %10 hibenin gider olarak dikkate alınıp alınmayacağı konusunda bilgi verilmesi istenilmektedir.

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunun 6 ncı maddesinde; kurumlar vergisinin, mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı, safi kurum kazancının tespitinde 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı hüküm altına alınmıştır. Gelir Vergisi Kanununun 40 ıncı maddesinde de; safi kazancın tespit edilmesinde indirilecek giderler sayılmıştır.

5520 sayılı Kanunun “Diğer İndirimler” başlıklı 10 uncu maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi ile “Genel ve özel bütçeli kamu idarelerine, il özel idarelerine, belediyelere ve köylere, Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınan vakıflara ve kamu yararına çalışan dernekler ile bilimsel araştırma ve geliştirme faaliyetinde bulunan kurum ve kuruluşlara makbuz karşılığında yapılan bağış ve yardımların toplamının o yıla ait kurum kazancının % 5’ine kadar olan kısmı” nın kurumlar vergisi matrahının tespitinde kurumlar vergisi beyannamesinde ayrıca gösterilmek şartıyla indirim konusu yapılabileceği hükme bağlanmıştır.

Öte yandan, 3194 sayılı İmar Kanunun “Arazi ve Arsa Düzenlenmesi” başlıklı 18 inci maddesinde; imar hududu içinde bulunan binalı veya binasız arsa ve arazileri malikleri veya diğer hak sahiplerinin muvafakatı aranmaksızın, birbirleri ile, yol fazlaları ile, kamu kurumlarına veya belediyelere ait bulunan yerlerle birleştirmeye, bunları yeniden imar planına uygun ada veya parsellere ayırmaya, müstakil, hisseli veya kat mülkiyeti esaslarına göre hak sahiplerine dağıtmaya ve re’sen tescil işlemlerini yaptırmaya belediyeler yetkili kılınmış ve belediyeler veya valiliklerce düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların dağıtımı sırasında bunların yüzölçümlerinden yeteri kadar saha, düzenleme dolayısıyla meydana gelen değer artışları karşılığında “düzenleme ortaklık payı” olarak düşülebileceği hükme bağlanmıştır.

Bu durumda, imar planı değişikliği sırasında düzenlemeye tabi tutulan arsadan, düzenleme sonucu meydana gelen değer artışları karşılığı ve imar mevzuatı gereği “düzenleme ortaklık payı” ve hibe olarak belediyeye bırakılan kısım, arsanın genel maliyet bedelini değiştirmeyip sadece yüzölçümünde bir azalma meydana getirmektedir.

Ayrıca, bağış veya yardımın varlığından söz edilebilmesi için malvarlığının gönüllülük esasına göre ve karşılıksız devredilmesi gerekmektedir. Bu itibarla, 3194 sayılı Kanun hükümleri ve Gaziantep … Belediyesi Encümeninin … tarih ve 174, 175 sayılı kararları çerçevesinde, % 40’lık “düzenleme ortaklık payı” ile %10’luk hibe şeklinde ….. Belediyesine verilen arsa payının gider olarak dikkate alınması mümkün olmadığı gibi bağış olarak değerlendirilmesi de mümkün değildir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

Tarımsal kalkınma kooperatif tarafından düzenlenen faturanın kurumlar vergisi muafiyetine etkisi. -Kemal OZMEN

Sayı

:

B.07.1.GİB.0.06.49–KVK-70-15

24/07/2012

Konu

:

Tarımsal kalkınma kooperatif tarafından düzenlenen faturanın kurumlar vergisi muafiyetine etkisi.

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzla, Mal müdürlüğünün …. vergi kimlik numaralı mükellefi olan kooperatifinizin ana sözleşmesinin 45 inci maddesinde Kurumlar Vergisi Kanununu 4/1-k maddesinde yer alan muafiyete ilişkin hükümler bulunduğu ve fiilen de bu hükümlere uyulduğundan kurumlar vergisinden muaf tutulmanız gerektiğini belirterek, kooperatifinizin fatura düzenlemesi nedeniyle muafiyet şartlarının ihlal edilip edilmediği hususunda Defterdarlığımız görüşü sorulmaktadır.

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında kooperatifler kurumlar vergisi mükellefleri arasında sayılmış, 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (k) bendinde ise tüketim ve taşımacılık kooperatifleri hariç olmak üzere, ana sözleşmelerinde sermaye üzerinden kazanç dağıtılmaması, yönetim kurulu başkan ve üyelerine kazanç üzerinden pay verilmemesi, yedek akçelerin ortaklara dağıtılmaması ve sadece ortaklarla iş görülmesine ilişkin hükümler bulunup, bu hükümlere fiilen uyan kooperatiflerin kurumlar vergisinden muaf olduğu hüküm altına alınmıştır.

1 seri no.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin “4.13. Kooperatifler” başlıklı bölümünde muafiyet şartları detaylı olarak açıklanmış, takip eden bölümlerde ise ortak dışı işlemler kooperatif türlerine göre ayrıntılı olarak örneklendirilmiş olup “4.13.1.4. Sadece ortaklarla iş görülmesi” başlıklı bölümünde de;

“Kooperatifler ortaklarının belirli ekonomik çıkarlarının ve özellikle meslek ve geçimlerine ait ihtiyaçlarının sağlanıp korunmasını amaçladıkları için faaliyetin normal olarak sadece ortaklarla sınırlı olması gerekmektedir. Bu nedenle, bir kooperatifin kurumlar vergisi muafiyetinden yararlanabilmesi için ana sözleşmesinde sadece ortaklarla iş görülmesine ilişkin hüküm bulunması ve fiilen de bu hükme uyulması gerekmektedir.

Ortak dışı işlemler, sadece ortak olmayanlarla yapılan işlemleri değil, ortaklarla kooperatif ana sözleşmesinde yer almayan konularda yapılan işlemleri de kapsamaktadır.”

açıklamasına yer verilmiştir.

Ayrıca, anılan Tebliğin “4.13.1.4.1. Üretim kooperatiflerinde ortak dışı işlemler” başlıklı alt bölümünde, üretim kooperatiflerinin, ortaklarından aldığı ürünleri, niteliğinde herhangi bir değişiklik yapmadan üçüncü kişilere satmalarının ortak dışı işlem sayılmadığı, ortaklardan alınan ürünlerin bir takım işlemlerden geçirildikten sonra niteliği değiştirilmiş olarak üçüncü kişilere satılmasının ise ortak dışı işlem sayılacağı açıklamalarına yer verilmiştir.

Bu açıklamalara göre, kooperatifinizce istihsal edilen tomrukların orman idaresince kooperatifinize bırakılan kısmının, işlenmeksizin aynen tomruk olarak ortak dışındaki şahıs ve kurumlara satılması ve orman idaresinden orman ürünlerini, kesme, sürtme, istifleme ve nakliye hizmetleri karşılığında da bir bedel alınması, “ortak dışı işlem” olarak değerlendirilmeyecek olup Kurumlar Vergisi Kanununun 4/1-k maddesindeki diğer şartların da varlığı halinde kooperatifiniz kurumlar vergisi muafiyetinden yararlanması söz konusudur.

Ancak, kooperatifinizin orman idaresinden satın aldığı tomrukları, sınai işletmesinde işledikten sonra satması halinde ise muafiyet şartları ihlal edilmiş olacağından, kooperatifinize kurumlar vergisi mükellefiyeti tesis ettirileceği tabiidir.

Bilgi edinilmesini arz ederim.

(*) Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

İmar Kanunu uygulaması kapsamında yapılan ödemenin gider kaydedilip kaydedilemeyeceği-Kemal OZMEN

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

KOCAELİ VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

(Mükellef Hizmetleri Grup Müdürlüğü)

Sayı

:

B.07.1.GİB.4.41.15.01-KVK-2011/19-185

04/08/2012

Konu

:

İmar Kanunu uygulaması kapsamında yapılan ödemenin gider kaydedilip kaydedilemeyeceği

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda, üzerinde fabrika binanız olan şirket aktifine kayıtlı arsanızın bir kısmının 3194 sayılı İmar Kanununun 18 inci maddesi uyarınca “Düzenleme Ortaklık Payı” olarak imar uygulamasına tabi tutularak …… Organize Sanayi Bölgesi adına tescil edildiği ve söz konusu arsanın, üzerinde fabrika binanızın bulunması nedeniyle rayiç bedelle şirketinizce satın alındığı belirtilerek, yaptığınız bu ödemenin matrahın tespitinde indirim konusu yapılıp yapılamayacağı hususunda Başkanlığımız görüşü sorulmuştur.

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 6 ncı maddesinde, kurumlar vergisinin, mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı ve safi kurum kazancının tespitinde Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı hükme bağlanmıştır.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 40 ıncı maddesinin birinci fıkrasında, ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılan genel giderlerin, safi kazancın tespitinde gider olarak indiriminin mümkün olduğu kabul edilmiştir.

Bu fıkra uyarınca, yapılan bir harcamanın gider olarak matrahtan indirilebilmesi için;

– Yapılan gider, ticari kazancın elde edilmesi ve idamesi ile doğrudan ilgili olmalıdır.

– Gider, kanunen kabul edilebilir nitelikte olmalıdır.

– Yapılan gider karşılığında sabit kıymet iktisap edilmiş olmamalıdır. Yapılan bir harcama karşılığında maddi veya gayrimaddi bir kıymet iktisap edilmesi halinde, indirilecek bir genel giderden değil, sahip olunan aktif kıymetlerin amortismanı söz konusu olacaktır.

213 sayılı Vergi Usul Kanununun 269 uncu maddesinde, iktisadi işletmelere dahil bilumum gayrimenkullerin maliyet bedelleri ile değerleneceği; 272 nci maddesinde, normal bakım, tamir ve temizleme giderleri dışında, gayrimenkulü veya elektrik üretim ve dağıtım varlıklarını genişletmek veya iktisadi kıymetini devamlı olarak artırmak maksadıyla yapılan giderlerin, gayrimenkulün veya elektrik üretim ve dağıtım varlıklarının maliyet bedeline ekleneceği; 313 üncü maddesinde, işletmede bir yıldan fazla kullanılan ve yıpranmaya, aşınmaya veya kıymetten düşmeye maruz bulunan gayrimenkullerle 269 uncu madde gereğince gayrimenkul gibi değerlenen iktisadi kıymetlerin, alet, edevat, mefruşat, demirbaş ve sinema filmlerinin birinci kısımdaki esaslara göre tespit edilen değerinin, bu Kanun hükümlerine göre yok edilmesinin amortisman mevzuunu teşkil edeceği; 314 üncü maddesinde ise, boş arazi ve boş arsaların amortismana tabi olmadığı hüküm altına alınmıştır.

3194 sayılı İmar Kanununun 17 maddesinde, Belediye veya valilik, kendi malı olan veya imar planlarının tatbiki sonucu kamulaştırmadan artan parçalarla, istikameti değiştirilen veya kapanan yol ve meydanlarda hasıl olan sahalardan müstakil inşaata elverişli olmayan parçaları, bitişiğindeki arsa veya bina sahibine bedel takdiri suretiyle satabileceği; 18 inci maddesinde de, imar hududu içinde bulunan binalı veya binasız arsa ve arazileri malikleri veya diğer hak sahiplerinin muvafakatı aranmaksızın, birbirleri ile, yol fazlaları ile, kamu kurumlarına veya belediyelere ait bulunan yerlerle birleştirmeye, bunları yeniden imar planına uygun ada veya parsellere ayırmaya, müstakil, hisseli veya kat mülkiyeti esaslarına göre hak sahiplerine dağıtmaya ve re’sen tescil işlemlerini yaptırmaya belediyelerin yetkili olduğu, sözü edilen yerler belediye ve mücavir alan dışında ise yukarıda belirtilen yetkilerin valilikçe kullanılacağı, belediyeler veya valiliklerce düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların dağıtımı sırasında bunların yüzölçümlerinden yeteri kadar sahanın, düzenleme dolayısıyla meydana gelen değer artışları karşılığında “düzenleme ortaklık payı” olarak düşülebileceği, ancak, bu maddeye göre alınacak düzenleme ortaklık paylarının, düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların düzenlemeden önceki yüzölçümlerinin yüzde kırkını geçemeyeceği belirtilmiştir.

Bu hüküm ve açıklamalara göre, 3194 sayılı İmar Kanununun 18 inci maddesi uyarınca, şirketinizin fabrika arsasının yeniden yapılandırılması sonucu bir kısmının …… Organize Sanayi Bölgesi adına tescilinden sonra arsa üzerinde fabrika binanızın bulunması nedeniyle rayiç bedelle şirketinizce satın alınması için yapılan ödemelerin mevcut arsanın maliyet bedeline eklenmesi gerekmektedir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

Kooperatifin mülkiyetinde bulunan gayrimenkullerini piyasa değerinden satışı yapıldığında rayit bedel ile arasındaki farktan dolayı vergi yükümlülüğü bulunup bulunmadığı-Kemal OZMEN

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İZMİR VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Mükellef Hizmetleri Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü

Sayı

:

B.07.1.GİB.4.35.16.01-176300-729

02/08/2012

Konu

:

Kooperatifin mülkiyetinde bulunan gayrimenkullerini piyasa değerinden satışı yapıldığında rayit bedel ile arasındaki farktan dolayı vergi yükümlülüğü bulunup bulunmadığı

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda; mülkiyetinizde bulunan iki dükkanın hem konumu hem de kaba inşaat halinde olması nedeniyle belediye rayiç bedelinin (bir adedi 35.000,00 TL) çok altında bir fiyatla satış değeri bulduğu, kooperatifinizin tasfiyesinin bitirilebilmesi için dükkanları satmak zorunda olduğunuz belirtilerek, piyasa değerinden satış yapıldığında rayiç bedel ile arasındaki farktan dolayı ilave vergi yükümlülüğü bulunup bulunmadığı hususunda Başkanlığımız görüşü sorulmaktadır.

KURUMLAR VERGİSİ YÖNÜNDEN

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 6 ncı maddesinde, kurumlar vergisinin, mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı ve safi kurum kazancının tespitinde Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir.

Ticari kazançta elde etme tahakkuk esasına bağlanmış bulunmaktadır. Bu esas dikkate alındığında, gelir veya gider unsurunun özel bir düzenleme bulunmadığı sürece, mahiyet ve tutar itibariyle kesinleştiği dönemin kazancında dikkate alınması gerekmektedir.

Öte yandan, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 3/B maddesinde, vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin esas olduğu hükme bağlanmıştır.

Buna göre, kooperatifiniz tarafından satılan kaba inşaat halindeki dükkânların emsal bedelinden düşük bir bedelle satılması halinde, kurumlar vergisi uygulaması bakımından esas alınacak hasılat gerçek satış bedeli olacaktır. Ancak, hasılat olarak gösterilen ve kurum kazancına dahil edilen söz konusu bedelin kanaat verici vesikalarla tevsik edilmesi gerekeceği ise tabiidir.

KATMA DEĞER VERGİSİ YÖNÜNDEN

3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun “Emsal Bedeli ve Emsal Ücreti” başlıklı 27 nci maddesinin (2) numaralı bendinde, “Bedelin emsal bedeline veya emsal ücretine göre açık bir şekilde düşük olduğu ve bu düşüklüğün mükellefçe haklı bir sebeple açıklanamadığı hallerde de, matrah olarak emsal bedeli veya emsal ücreti esas alınır.”, (3) numaralı bendinde ise “Emsal bedeli ve emsal ücreti Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre tespit olunur.” hükümlerine yer verilmiştir.

213 sayılı Vergi Usul Kanununun 267 nci maddesinde emsal bedeli, gerçek bedeli olmayan veya bilinmeyen veyahut doğru olarak tespit edilemeyen bir malın, değerleme gününde satılması halinde emsaline nazaran haiz olacağı değer olarak tanımlamış ve bu maddenin üçüncü sırasında emsal bedelinin ilgililerin müracaatı üzerine takdir komisyonunca takdir yolu ile belirleneceği hükme bağlanmıştır.

Bu itibarla, Kooperatifinizin aktifinde kayıtlı bulunan kaba inşaat halindeki dükkânların satışının yapılmasında, satış bedelinin emsal bedelinden düşük olması durumunda, gerçek satış bedelinin dikkate alınması, ancak katma değer vergisi matrahının hesaplanmasında emsal bedelinin kullanılması gerekmektedir.

kat karşılığı inşaat sözleşmesi kapsamında yapılacak inşaat işlerinde kurumlar vergisi, katma değer vergisi ve belge düzeni -Kemal ÖZMEN

SİVAS VALİLİĞİ

Defterdarlık GELİR MÜDÜRLÜĞÜ

İVEDİ

Sayı

:

B.07.4.DEF.0.58.10.00-2010-24-55-8

02/08/2012

Konu

:

KDV

 

            İlgide kayıtlı özelge talep formunda, firmanız tarafından kat karşılığı inşaat sözleşmesi kapsamında yapılacak inşaat işlerinde kurumlar vergisi, katma değer vergisi ve belge düzeni uygulamasına ilişkin görüş talebinde bulunduğunuz anlaşılmıştır.

VERGİ USUL KANUNU YÖNÜNDEN:

            213 sayılı Vergi Usul Kanununun 229 uncu maddesinde faturanın, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesika olduğu, 231 inci maddesinin 5 inci fıkrasında faturanın, malın teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren azami yedi gün içinde düzenleneceği belirtilmiştir.

            Aynı Kanunun 262 nci maddesinde maliyet bedelinin, iktisadi bir kıymetin iktisap edilmesi veyahut değerinin arttırılması münasebetiyle yapılan ödemelerle bunlara müteferri bilumum giderlerin toplamını ifade ettiği, 269 uncu maddesinde, iktisadi işletmelere dahil bulunan gayrimenkullerin maliyet   bedeliyle değerleneceği ve 270 inci maddesinde de gayrimenkullerde, maliyet bedeline, satın alma bedelinden başka, noter, mahkeme, kıymet takdiri, komisyon ve tellaliye giderleri ile Emlak Alım ve Özel Tüketim Vergilerini maliyet bedeline ithal etmekte veya genel giderler arasında göstermekte mükelleflerin serbest oldukları hükmü yer almaktadır.

            Mezkur Kanunun 267 nci maddesinde; “Emsal bedeli, gerçek bedeli olmayan veya bilinmeyen veyahut doğru olarak tespit edilemeyen bir malın, değerleme gününde satılması halinde emsaline nazaran haiz olacağı değerdir.

            Emsal bedeli sıra ile aşağıdaki esaslara göre tayin olunur:

            Birinci sıra: (Ortalama fiyat esası) aynı cins ve nevideki mallardan sıra ile değerlemenin yapılacağı ayda veya bir evvelki veya bir daha evvelki aylarda satış yapılmışsa, emsal bedeli bu satışların miktar ve tutarına göre mükellef tarafından çıkarılacak olan “Ortalama satış fiyatı” ile hesaplanır. Bu esasın uygulanması için, aylık satış miktarının, emsal bedeli tayin olunacak her bir malın miktarına nazaran %25’ten az olmaması şarttır.

            İkinci sıra: (Maliyet bedeli esası) Emsal bedeli belli edilecek malın, maliyet bedeli bilinir veya çıkarılması mümkün olursa, bu takdirde mükellef bu maliyet bedeline, toptan satışlar için %5, perakende satışlar için %10 ilave etmek suretiyle emsal bedelini bizzat belli eder.

            Üçüncü sıra: (Takdir esası) Yukarıda yazılı esaslara göre belli edilemeyen emsal bedelleri ilgililerin müracaatı üzerine takdir komisyonunca takdir yolu ile belli edilir. Takdirler, maliyet bedeli ve piyasa kıymetleri araştırılmak ve kullanılmış eşya için ayrıca yıpranma dereceleri nazara alınmak suretiyle yapılır. Takdir edilen bedellere mükelleflerin vergi mahkemesinde dava açma hakkı mahfuzdur. Ancak, dava açılması verginin tahakkuk ve tahsilini durdurmaz.

            Emsal bedelinin mükellef tarafından bizzat hesaplandığı hallerde, bu hesaplara ait kayıt ve cetveller ispat edici kağıtlar olarak muhafaza edilir.

            Yukarıdaki esaslarla mukayyet olmaksızın kaza mercilerinin re’sen biçtikleri değerler ile zirai kazanç ölçülerini tespit eden kararnamelerde yer alan unsurlar emsal bedeli yerine geçer.

            Ücretle yapılan imalatta ücretin gerçek miktarının bilinmemesi veya doğru olarak tayin edilememesi hallerinde tespit edilecek emsal ücret de aynı esaslara göre tayin olunur.” Hükmü bulunmaktadır.

             Genellikle kat/arsa karşılığı inşaatlarda;

             – Kat karşılığı olmak üzere arsa sahibine daire verilmesi durumunda karşılığı ayni olan bir taahhüt söz konusudur. Arsa sahibi arsasının bir kısmını müteahhide devretme, müteahhit ise bunun karşılığında inşa edeceği dairelerin bir kısmını arsa sahibine devretme taahhüdünde bulunmaktadır.

             – Arsa sahibi, arsasının belli bir payını devretmiş olup, karşılığında müteahhidin verdiği dairelere, işyerlerine veya belli bir nakit paraya sahip olmaktadır. Arsa payının bir kısmı ise arsa sahibinde kalmakta, bu kalan kısım da müteahhit tarafından kendisine verilen dairelerin arsa payına isabet etmektedir.

             – Arsa sahibi ticari işletme ise, bu işlem sonucunda arsası aktifinden çıkmakta olup, bunun karşılığında dairelere, işyerlerine veya belli bir nakit paraya sahip olmaktadır. Ticari işletmenin müteahhide devretmediği arsa payı, müteahhitçe verilen dairelere isabet ettiği için ticari işletme bu iktisadi kıymetleri kayıtlarına arsa payı dâhil olarak kaydetmelidir.

             – Müteahhit ise, inşa ettiği dairelerden bir kısmını arsa sahibine vermekte olup, bunun karşılığında elde ettiği iktisadi kıymet ise müteahhidin arsa sahibinden devraldığı (müteahhide kalan dairelere isabet eden) arsa payıdır. Buna göre, arsa sahibine bırakılan dairelerin karşılığında müteahhit kendisinde kalan dairelere isabet eden arsa payını devralmaktadır. Diğer bir deyişle, müteahhit açısından arsa maliyet bedeli, arsa sahibine teslim edilen daire ve işyerlerinin inşaatı için yapılan harcamaların toplamını oluşturmakta olup, bu bedel inşaat maliyetinin de içerisinde yer almaktadır.

             Yukarıda yer alan hüküm ve açıklamalar doğrultusunda;

            – Şirketiniz tarafından kat karşılığı olmak üzere arsa sahibine bırakılan daireler için, söz konusu dairelerin teslim edilmesinden (inşaatın tamamlanarak mülkiyetin alıcıya geçmesinden veya tescilden önce dairelerin alıcıların kullanımına terk edilmesinden) itibaren yedi gün içerisinde arsa sahibi adına Vergi Usul Kanununun 267 nci maddesine göre tespit edilen emsal bedel üzerinden fatura düzenlemeniz,

            – Şirketinize teslim edilen arsanın bir iktisadi işletmeye dâhil olması veya arsa sahibinin arsa alım satımını mutad ve sürekli bir faaliyet olarak sürdürmesi halinde, teslim edilen arsa için arsa sahibi tarafından, şirketinizce kendisine teslim edilen dairelerin emsal bedeli üzerinden fatura düzenlenmesi,

             – Arsa sahibinin gerçek usulde mükellefiyetini gerektirmeyecek şekilde, arızi bir faaliyet olarak arsasını tarafınıza tesliminde, arsa sahibinin mükellef olmamasından dolayı şirketiniz tarafından arsa sahibi adına teslim edilen dairelerin emsal bedeli üzerinden gider pusulası düzenlenmesi,

            -Tarafınıza kalan daireleri satmanız durumunda ise; tapuda tescil işleminin yapıldığı tarihten itibaren, tescilden önce dairelerin alıcıların kullanımına terk edilmesi durumunda, bu tarihten itibaren yedi gün içerisinde satış bedeli üzerinden fatura düzenlemeniz

            gerekmektedir.

KURUMLAR VERGİSİ KANUNU YÖNÜNDEN:

            5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 6 ncı maddesinde, kurumlar vergisinin, mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safî kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı ve safi kurum kazancının tespitinde Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir.

             Gelir Vergisi Kanununun 38 inci maddesinde, bilanço esasına göre ticari kazancın teşebbüsteki özsermayenin hesap dönemi sonundaki ve başındaki değerleri arasındaki müspet fark olduğu; bu dönem zarfında sahip veya sahiplerce işletmeye ilave olunan değerlerin bu farktan indirileceği, işletmeden çekilen değerlerin ise farka ilave olunacağı, ticari kazancın bu şekilde tespit edilmesi sırasında, Vergi Usul Kanununun değerlemeye ait hükümleri ile bu Kanunun 40 ve 41 inci maddeleri hükümlerine uyulacağı hükmüne yer verilmiştir.

             Ticari kazancın tespitinde iki temel ilke geçerlidir. Bunlar “dönemsellik” ve “tahakkuk esası” ilkeleridir. Tahakkuk esası ilkesinde, gelir veya giderin miktar ve mahiyet itibariyle kesinleşmiş olması, yani geliri veya gideri doğuran işlemin tekemmül etmesinin yanı sıra,miktarının ve işlemden kaynaklanan alacağın veya borcun ödeme şartlarının da belirlenmiş olması gereklidir. Bu esas dikkate alındığında, bir gelir unsurunun, özel bir düzenleme bulunmadığı sürece, mahiyet ve tutar itibariyle kesinleştiği dönem kazancının tespitinde dikkate alınması gerekmektedir.

             Söz konusu şirketin, arsa satın aldığı anonim ve limited şirketlerin gelir ve giderlerinin ilgili oldukları döneme ilişkin kurum kazancının tespitinde dikkate alınması gerekmektedir.

KATMA DEĞER VERGİSİ KANUNU YÖNÜNDEN:

             Katma Değer Vergisi  (KDV) Kanununun;

             – 1/1 inci maddesine göre; Türkiye’de yapılan  ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesindeki teslim ve hizmetlerin KDV’ye tabi olduğu,

             – 2/5 inci maddesinde trampanın iki ayrı teslim olduğu,

             – 4/2 nci maddesinde, bir hizmetin karşılığının bir mal teslimi veya diğer bir hizmet olması halinde bunların her birinin ayrı işlem olduğu, hizmet veya teslim hükümlerine göre ayrı ayrı vergiye tabi tutulacağı,

             – 17/4-r maddesinde, kurumların aktifinde veya belediyeler ile il özel idarelerinin mülkiyetinde, en az iki tam yıl süreyle bulunan iştirak hisseleri ile taşınmazların satışı suretiyle gerçekleşen devir ve teslimler ile bankalara borçlu olanların ve kefillerinin borçlarına karşılık taşınmaz ve iştirak hisselerinin (müzayede mahallerinde yapılan satışlar dahil) bankalara devir ve teslimlerinin KDV’den müstesna olduğu ancak, istisna kapsamındaki kıymetlerin ticaretini yapan kurumların, bu amaçla aktiflerinde bulundurdukları taşınmaz ve iştirak hisselerinin teslimlerinin ise istisna kapsamı dışında olduğu,

             – 27 nci maddesinde, bedeli bulunmayan veya bilinmeyen işlemler ile bedelin mal, menfaat, hizmet gibi paradan başka değerler olması halinde matrahın işlemin mahiyetine göre emsal bedeli veya emsal ücreti olduğu

             – 29/ 1-a maddesinde ise mükelleflerin vergiye tabi işlemler üzerinden hesapladıkları katma değer vergisinden, bu Kanunda aksine hüküm olmadıkça faaliyetlerine yönelik kendilerine yapılan teslim ve hizmetlere ait fatura ve benzeri vesikalarda gösterilen katma değer vergisini indirebilecekleri,

             hükme bağlanmıştır.

              KDV oranları, KDV Kanununun 28 inci maddesinin verdiği yetkiye istinaden yayımlanan 2007/13033 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile Kararname eki I sayılı listede yer alan teslim ve hizmetler için % 1, II sayılı listede yer alan teslim ve hizmetler için % 8, listelerde yer alanlar hariç olmak üzere vergiye tabi işlemler için % 18 olarak tespit edilmiştir.

             30 Seri No.lu Katma Değer Vergisi Genel Tebliğinin “Arsa Karşılığı İnşaat İşinde KDV Uygulaması” başlıklı (D) bölümünde; arsa karşılığı inşaat işinde iki ayrı teslimin olduğu, bunlardan birincisinin arsa sahibi tarafından müteahhide arsa teslimi; ikincisinin ise müteahhit tarafından arsaya karşılık olmak üzere arsa sahibine yapılan konut veya işyeri teslimi olduğu, arsanın bir iktisadi işletmeye dahil olması veya arsa sahibinin arsa alım satımını mutat ve sürekli bir faaliyet olarak sürdürmesi halinde, konut veya işyeri karşılığı müteahhide yapılan bu arsa tesliminin KDV’ye tabi olduğu belirtilmiştir.

             Buna göre;

             1. Şirketiniz tarafından arsa karşılığında bağımsız bölüm tesliminde emsal bedel üzerinden fatura düzenlenerek, net alanı 150 m²’ye kadar olan konutlar için % 1, net alanı 150 m²’yi aşan konut ve sosyal tesisler ile arsa, arazi ve işyeri teslimleri için %18 oranında KDV hesaplanacaktır.

            2. Arsa sahibi şirketler tarafından, Şirketinize yapılan arsa teslimleri genel oranda KDV’ye tabi olacaktır. Ancak, teslime konu arsalar, en az iki tam yıl süreyle satışı yapan şirketin aktifinde kayıtlı olması halinde (arsa sahibi şirketin faaliyet konusunda arsa alım-satım işleminin yer almaması ve bu işin ticaretini yapmaması şartıyla)  Kanunun 17/4-r maddesi kapsamında KDV’den istisna olacaktır.

            Öte yandan, arsa teslimlerine ait yüklenilen KDV bulunması halinde ise bu KDV nin Kanunun 29 uncu maddesi uyarınca indirim konusu yapılabileceği tabiidir.

               Bilgi edinilmesini rica ederim.

Organize Sanayi Bölgesi Tarafından Faturası düzenlenmeyen elektrik bedellerinin banka dekontuna istinaden Ba formuna dahil edilip edilemeyeceği ve indirim konusu yapılıp yapılamayacağı.-Kemal ÖZMEN

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Mükellef Hizmetleri Katma Değer Vergisi Grup Müdürlüğü

Sayı

:

B.07.1.GİB.4.34.17.01-KDV.30-2408

02/08/2012

Konu

:

Faturası düzenlenmeyen elektrik bedellerinin banka dekontuna istinaden Ba formuna dahil edilip edilemeyeceği ve indirim konusu yapılıp yapılamayacağı.

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda, … OSB’de bulunan fabrikanızda kullanılan elektrik bedelini OSB hesabına bankaya yatırıldığı, bununla ilgili elinizde sadece banka dekontu bulunduğu, OSB ile elektrik idaresi arasındaki sıkıntı nedeniyle firmanıza fatura verilemediği, OSB’den elektrik bedellerinin KDV dahil olarak ödendiğine dair yazının alındığı belirtilmiş olup, söz konusu elektrik ödemelerinin banka dekontlarıyla Ba formunda gösterilmesinin ve KDV beyannamelerinde indirim konusu yapılmasının mümkün olup olmadığı hususunda Başkanlığımız görüşü istenilmektedir.

VERGİ USUL KANUNU AÇISINDAN

213 sayılı Vergi Usul Kanununun 227 nci maddesinin birinci fıkrasında, bu Kanunda aksine hüküm olmadıkça bu Kanuna göre tutulan ve üçüncü şahıslarla olan münasebet ve muamelelere ait kayıtların tevsikinin mecburi olduğu hükme bağlanmış, aynı kanunun 229-242 nci maddelerinde de bu Kanuna göre düzenlenmesi ve alınması gereken vesikalara ait hükümlere yer verilmiştir.

Anılan Kanunun 229 uncu maddesinde ise, “Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır.” hükmü yer almaktadır.

Diğer taraftan, mezkûr kanunun mükerrer 257 nci maddesinin Bakanlığımıza verdiği yetkiye dayanılarak yayımlanan 243, 246 ve 320 sıra no.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğleri ile bankalar ve özel finans kurumlarına, döviz alım-satım işlemleri ile menkul kıymetler borsasında aracı kurum sıfatıyla müşterileri adına yaptıkları menkul kıymet alım satımları hariç olmak üzere, yaptıkları bütün hizmetler veya satışlar dolayısıyla lehlerine tahakkuk edecek tutarları fatura yerine geçmek üzere düzenleyecekleri dekontlarla belgeleme zorunluluğu getirilmiştir.

Bu itibarla, Organize Sanayi Bölgesinde bulunan fabrika binasında kullanılan elektrik bedeline ilişkin olarak Şirketiniz adına fatura düzenlenmesi gerekmekte olup, elektrik bedellerinin bankalar tarafından düzenlenen dekont ile belgelendirilmesi mümkün bulunmamaktadır.

Ayrıca, Vergi Usul Kanununun 148, 149 ve mükerrer 257 nci maddelerinin verdiği yetkiye dayanılarak, 350 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğiyle bilanço esasına göre defter tutan mükelleflerin belirli bir haddi aşan mal ve hizmet alımlarını “Mal ve Hizmet Alımlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Ba)” ile; mal ve hizmet satışlarını ise “Mal ve Hizmet Satışlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Bs) ile bildirmeleri hususunda yükümlülük getirilmiş, 362, 381 ve 396 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğleriyle de bu yükümlülüğe ilişkin açıklamalar yapılmıştır.

396 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinde söz konusu yükümlülüğün 2010 yılı ve müteakip yılların aylık dönemlerinde yerine getirilmesinde uygulanacak usul ve esaslar ile bildirim hadleri açıklanmış olup, bir kişi veya kurumdan katma değer vergisi hariç 5.000 TL ve üzerindeki mal ve/veya hizmet alışları, “Mal ve Hizmet Alımlarına İlişkin Bildirim Formu (FormBa)” ile; bir kişi veya kuruma katma değer vergisi hariç 5.000 TL ve üzerindeki mal ve/veya hizmet satışları ise “Mal ve Hizmet Satışlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Bs)” nun Tablo II alanında bildirilecektir.

Söz konusu tebliğin 1.2.1 bölümünde “Bildirim mecburiyeti bulunan mükelleflerce, belirlenen hadler çerçevesinde yapılan her türlü mal ve/veya hizmet alış ve satışları, bunlara ilişkin belgenin türüne (Fatura, irsaliyeli fatura, serbest meslek makbuzu, müstahsil makbuzu,gider pusulası, akaryakıt pompalarına bağlı ödeme kaydedici cihaz fişi, sigorta komisyon gider belgesi ve yolcu bileti gibi) bakılmaksızın Ba-Bs bildirim formlarına dahil edilecektir.” açıklaması yer almaktadır.

Ayrıca; elektrik, su, doğalgaz gibi bir teslimin bildirim uygulaması bakımından diğer mal ve hizmet teslimlerinden farkı bulunmamaktadır.

Bu açıklamalar çerçevesinde, Şirketiniz adına düzenlenen faturaların 396 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinde belirtilen usul ve esaslara göre Form Ba bildirimine dahil edilmesi gerekmektedir.

KATMA DEĞER VERGİSİ KANUNU AÇISINDAN

Katma Değer Vergisi (KDV) Kanununun 29 uncu maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinde; mükelleflerin yaptıkları vergiye tabi işlemler üzerinden hesaplanan KDV’den bu kanunda aksine hüküm olmadıkça faaliyetlerine ilişkin olarak kendilerine yapılan teslim ve hizmetler dolayısıyla hesaplanarak düzenlenen fatura veya benzeri vesikalarda gösterilen KDV yi indirebilecekleri, (3) numaralı fıkrasında; indirim hakkının, vergiyi doğuran olayın vukuu bulduğu takvim yılı aşılmamak şartıyla ilgili vesikaların kanuni defterlere kaydedildiği vergilendirme döneminde kullanılacağı,

34/1 maddesinde ise; yurt içinden sağlanan veya ithal olunan mal ve hizmetlere ait KDV’nin, alış faturası veya benzeri vesikalar ve gümrük makbuzu üzerinden ayrıca gösterilmek ve bu vesikalar kanuni defterlere kaydedilmek şartıyla indirilebileceği hüküm altına alınmıştır.

Buna göre, Şirketiniz tarafından … OSB’ye banka kanalıyla yapılan ödemelerin indirim konusu yapılabilmesi için fatura düzenlenmesi gerekmekte olup, fatura düzenlenmemesi halinde banka dekontunda gösterilen KDV nin indirim konusu yapılması mümkün bulunmamaktadır.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

Organize bölgelerde katılımcıların arsa satışlarında gayrimenkul satis kazanci istisnasi-Kemal OZMEN

Organize Sanayi Bölgeleri, kendilerine has özellikleri ve kuralları olan, normal bölgelerde birçok kuruluş tarafından yerine getirilen bazı iş ve işlemlerin de kendi bünyesinde yapıldığı kamu hizmeti gören bir tüzel kişiliktir. Bu bölgelerin kurulmasının temel amacı; sanayinin uygun görülen alanlarda yapılanmasını sağlamak, çarpık sanayileşme ve çevre sorunlarını önlemek, kentleşmeyi yönlendirmek, kaynakları rasyonel kullanmak, bilgi ve bilişim teknolojilerinden yararlanmak, sanayi türlerinin belirli bir plan dahilinde yerleştirilmesi ve geliştirilmesini sağlamaktır.
Öte yandan KVK’nun 5/1-e maddesinde yer alan kurumların taşınmaz ve iştirak hisselerinin satışından sağlanan kazancın %75’ini kurumlar vergisinden istisna eden düzenlemenin amacı da, kurumların bağlı ve atıl değerlerini ekonomiye kazandırmaktır.
Bu iki amacı bir arada değerlendirdiğimizde; OSB’lerde faaliyette bulunan kurumların, OSB İdaresi tarafından kendilerine tahsis edilen arsa üzerine inşa ettikleri ancak çeşitli nedenlerle henüz tapusunu almadıkları binaların satılması halinde oluşan kazancın KVK’nun 5/1-e maddesinde yazılı istisnadan yararlandırılmasının mümkün olmayacağı şeklindeki 1 sıra nolu KV Genel Tebliği’nde yer alan açıklama ile bu doğrultudaki mali idare uygulamalarının, işin özüne ve hakkaniyet kurallarına uymadığı görülmektedir. Çalışmamızın önceki bölümlerinde detaylı olarak açıklandığı üzere, bu gibi durumlarda OSB’ler ve diğer kamu kurumları kayıtlarındaki bilgi ve tespitlerden de faydalanılarak, henüz kendi adına tapuya kayıt yapılmamış bile olsa, bu bölgelerde satılan taşınmazlardan sağlanan kazanca (diğer şartları taşımak kaydıyla), KVK 5/1-e maddesinde yazılı istisnadan faydalandırmanın daha doğru ve işin esasına da uygun olacağı, Mali İdarenin de görüş ve uygulamasını bu doğrultuda yapmasının faydalı olacağına inanıyoruz.
Aynı durumun, aynı gerekçelerle KDV Kanununun 17/4-r maddesinde yer alan istisna için de geçerli olması gerektiği işin doğal sonucudur.

Geçerli nedenle fesih -Kemal OZMEN

4857 sayılı İş Kanunu’nun 18. maddesine göre otuz veya daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde en az altı aylık kıdemi olan işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesini fesheden işveren, işçinin yeterliliğinden veya davranışlarından ya da işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan geçerli bir sebebe dayanmak zorundadır.
4857 sayılı Kanun’un 18. maddesi bakımından işçinin davranışlarından kaynaklanan sebepler, işçinin aynı Kanun’un 25/II. maddesinde öngörülen sebepler niteliğinde ve ağırlığında olmayan, işyerinde işin görülmesini önemli ölçüde olumsuz etkileyen, sözleşmeye aykırı davranışlarıdır. İşçinin davranışı ancak işyerinde olumsuzluklara yol açması halinde geçerli sebep olabilir. İşçinin sosyal açıdan olumsuz bir davranışı, toplumsal ve etik açıdan onaylanmayacak bir tutumu işyerinde üretim ve iş ilişkisi sürecine herhangi bir olumsuz etki yapmıyorsa geçerli sebep sayılamaz.

Kooperatif ferdilesme işlemi icin istenen belgeler-Kemal OZMEN

KOOPERATİF ÜYELERİNE TAHSİS (FERDİLEŞME)

a) Açıklama ve İstenen Belgeler
Yapı kooperatiflerinin inşa ettikleri konut ve iş yerlerinin kooperatif üyeleri adına tescili işlemidir. Ferdileşme için kur’a keşidesini (tutanağını) aramaya gerek yoktur. Kooperatif temsilcilerinin talebiyle işlem sonuçlandırılır. Kat irtifaklı olarak ferdileşme yapılabileceği gibi kooperatifin amacına uygun ise arsa olarak da ferdileşme yapılabilir. Tescil gerçekleşinceye kadar tahsis edilecek üyelerin isimleri değiştirilebilir. Tescil yapıldıktan sonra üye isimlerindeki değişiklik ve yanlışlıklar ancak devir veya tashih yoluyla düzelti¬lebilir.
Ferdileşme için tapu sicil müdürlüğünce aşağıdaki belgeler istenir.
1) Kooperatifin yetki belgesi,
2) Kooperatif temsilcilerinin nüfus cüzdanları veya pasaportları,
3) Hangi üyeye nerenin tahsis edildiğini gösterir yönetim kurulunca onanmış liste ile üyelerin nüfus kimlik bilgileri,
4) Tapu senetlerine fotoğraf yapıştırılacak ise üyelerin birer adet vesikalık fotoğrafı.
b) Tescil İstem Belgesinin Yazımı
1) Yukarıda niteliği gösterilen taşınmaz malların tamamı Sınırlı Sorumlu 3.Basın Sitesi Konut Yapı Kooperatifi adında kayıtlı olup, bu kez ekte sunduğumuz yetki belgesine istinaden adı geçen Kooperatifi temsilen bizler Ömer Ali AKSAKAL ve Cemil BAŞTİRYAKİ iş bu taşınmazların her bir bağımsız bölüm için oluşturulan ferdileşme dosyalarında mevcut bulunan nüfus kayıtlarına istinaden ekli listede bulunan kooperatif üyelerimiz adlarına tahsis ve tescil işlemin yapılmasını …
2) Yukarıda niteliği gösterilen taşınmaz mal ekli listede görüldüğü üzere parsel 5777, 5779, 5782, 5804, 5811, 6032, 6035, 6036, 6057, 6064, 6129, 6185, 6186, 6188, 6189, 6244, 6275, 6288, 6289, 6312, 6318, 6319, 6325, 6327, 6329, 6330, 7251 numaralarda kayıtlı gayrimenkullerin tamamı Sınırlı Sorumlu Edirne Küçük Sanayi Sitesi Yapı Kooperatifi adına kayıtlı iken Edirne Ticaret Sicili Memurluğunun 16/02/1999 tarih ve 159 sayılı belgeleri gereğince adı geçen Kooperatifi temsilen Ömer Faruk TÜRKER ile Mustafa ALİŞAR yetkili kılınmış olup, bu kez biz temsilciler aşağıda görüldüğü üzere ortak¬larımız ile ferdileşmeye geçerek üyelerimiz adına isabet eden işyerlerinin tescilini talep ile 492 sayılı Harçlar Kanununa göre yukarıda gösterilen değerin emlak vergisi değerine yeniden değerleme oranı uygulanmak suretiyle bulunacak değerden düşük olmadığını, aksi halde aradaki farkın V.U.K. na göre cezalı olarak tahsil edileceği hususunun Tapu Sicil Müdürü tarafından tarafımıza bildirildiğini beyan ederiz.
c) Tapuya Tescili

2.4.2000 2021

Sınırlı Sorumlu 3.Basın Sitesi Konut Yapı Kooperatifi Tam K.M.Çevirme 3.5.1997-2342

Nihal MAŞLAK: Ahmet Onur kızı Tam Ferdileşme 2.4.2000-2021

d) Tapu Senedinin Yazımı
İşbu taşınmaz malın tamamı Sınırlı Sorumlu 3.Basın Sitesi Konut Yapı Kooperatifi adında kayıtlı iken, kooperatif temsilcilerinin talepleri doğrultu-sunda ferdileşme işleminin tesciline istinaden düzenlenmiştir.
e) İşlemin Mali Yönü
Yapı kooperatiflerinin ortaklarına dağıtacağı taşınmaz malların ortaklar adına tescilinde kayıtlı değer üzerinden, Harçlar Kanununa ekli (4) sayılı Tarifenin 15. Pozisyonu uyarınca, Binde 1.8 oranında harç tahsili gerekir.
Ayrıca, Döner Sermaye İşletmesince belirlenen tarifeye göre ücret tahsil edilir. Ancak bu ücretin ferdileşme talebi için (her yevmiye için) bir tane alınması, konut sayısına göre alınmaması gerekir.

ALINTI:
http://www.tkgm.gov.tr/ana.php?Sayfa=islemdetay&Id=12

Amacına ulaşılarak dağılma sürecine girmiş olan kooperatiflerden çıkan veya çıkarılan ortağın konutu veya işyeri çıkma veya çıkarılma sebebiyle geri alınamaz; ancak, bu eski ortaklar daha sonra oluşabilecek tasfiye masraflarına katılırlar.Konut kooperatiflerinde yapı kullanma izninin alınmasını müteakip en geç bir yıl içinde ortakların Kat Mülkiyeti Kanununa göre ferdi münasebet işleri sonuçlandırılır.-Kemal OZMEN

Amacına ulaşılarak dağılma sürecine girmiş olan kooperatiflerden çıkan veya çıkarılan ortağın konutu veya işyeri çıkma veya çıkarılma sebebiyle geri alınamaz; ancak, bu eski ortaklar daha sonra oluşabilecek tasfiye masraflarına katılırlar.Konut kooperatiflerinde yapı kullanma izninin alınmasını müteakip en geç bir yıl içinde ortakların Kat Mülkiyeti Kanununa göre ferdi münasebet işleri sonuçlandırılır.

söz konusu şahıslar kooperatife üye olarak kaydedilse bile-Kemal OZMEN

bendinde belirtilen diğer şartlara da fiilen uyması halinde kurumlar vergisinden muaf tutulması gerekmektedir. Bu çerçevede, kooperatifinizin işyeri inşaatlarını tamamlaması neticesinde üyelerine ferdileşme suretiyle teslim ettiği işyerlerinden sonra elinde kalan 4 adet işyerinin üçüncü şahıslara satışını yapması dolayısıyla (söz konusu şahıslar kooperatife üye olarak kaydedilse bile) 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (k) bendinde yer alan muafiyet şartlarından “Sadece ortaklarla iş görülmesi” şartını ihlal edeceğinden, söz konusu satışların yapıldığı tarihten itibaren kurumlar vergisi mükellefiyetinin tesisi gerekecektir

Kamulastirmasiz el atma davalarında uzlaşma oncesi dava

2942 sayılı Kamulaştırma K.na 5999 sayılı Kanunla eklenen Geçici 6.mad.nin 1.fıkrasında “ kamulaştırmasız el koyma nedeniyle tazminat talebinde öncelikle uzlaşma yoluna gidilmesi “ esası getirilmiş fakat uygulamada uzlaşma zorunluluğu olup olmadığı, bu konuda mahkemeye dilekçe vermenin yeterli olup olmayacağı tartışma konusu olmuştur.

Yargıtay 5.HD.si aşağıdaki kararında bu konuya açıklık getirerek , kararda “ taşınmazına el konulan malik her zaman mahkemeye müracaat ederek tazminat davası açabilir. 5999 sayılı Kanunla getirilen uzlaşmaya gidilmesi hali dava şartı olmayıp , kişinin dava açma hakkını ortadan kaldırmaz. Malikin idareye başvurmadan doğrudan doğruya dava açması hukukun temel prensiplerinden biri olan hak arama özgürlüğüne ilişkindir.” denilerek malikin idareye başvurma zorunluluğu olmadan doğrudan bedel davası açabileceği kabul olunmuştur.

T.C.
YARGITAY
5.Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2011 /17580
KARAR NO : 2011 /20948

Y A R G I T A Y İ L A M I
MAHKEMESİ : ………..Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : …………
NUMARASI : …………
DAVACI : ………… Vek. Av…………….
DAVALI : ………….Vek.Av……………
Taraflar arasındaki kamulaştırmasız el atılarak üzerine pilon dikilip enerji nakil hattı geçirilen taşınmazın pilon yeri bedeli ile irtifak hakkı bedelinin tahsili davasından dolayı yapılan yargılama sonunda avanın reddine dair verilen yukarıda gün ve sayıları yazılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili yönünden verilen dilekçe ile istenilmiş olmakla , dosyadaki belgeler okunup iş anlaşıldıktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü ;
– K A R A R –
Dava , kamulaştırmasız el atılarak üzerine pilon dikilip enerji nakil hattı geçirilen taşınmazın pilon yeri bedeli ile irtifak hakkı bedelinin tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece,davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir.
2942 sayılı Kamulaştırma Kanununa 5999 sayılı kanunla eklenen Geçici 6. maddedeki hükümlerin 6111 sayılı Kanunun Geçici 2.maddesi uyarınca 04.11.1983 tarihinden sonraki kamulaştırmasız el koyma işlemlerinde de uygulanacağı kabul edilmiştir.
5999 sayıkı Kanunla eklenen Geçici 6. Maddesinin 1.fıkrasında “ taşınmazlara malikin rızası olmaksızın fiilen el konulması sebebiyle malik tarafından ilgili idareden tazminat talebinde bulunulması halinde öncelikle uzlaşma yoluna gidilmesi esastır “ hükmü getirilmiştir. Ancak ;
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 16. 05. 1956 gün ve 1956 / 1-6 sayılı kararı uyarınca idarece taşınmazına kamulaştırmasız el atılması halinde malik müdahalenin önlenmesi talebinde bulunabileceği gibi bu fiili duruma raqzı olması halinde el konulan yerin bedelini talep edebilir.
Bu hüküm uyarınca taşınmazına el konulan malik her zaman mahkemeye müracaat ederek tazminat davası açabilir. 5999 sayılı Kanunla getirilen uzlaşmaya gidilmesi hali kişinin dava açma hakkını ortadan kaldırmaz.
Kanunda , uzlaşmanın önerilmesinin amacı kişinin mahkemeye müracaat hakkını ortadan kaldırmak değil , malikin idareye başvurması halinde uzlaşma yolunun denenmesidir.
İdare uzlaşma talebinde bulunan malik ile uzlaşma görüşmelerine başlamakla yükümlüdür. Malikin idareye başvurmadan doğrudan doğruya dava açması hukukun temel prensiplerinden biri olan hak arama özgürlüğüne ilişkindir.
Diğer bir deyişle 5999 sayılı Kanunla getirilen Geçici 6.maddenin 1.fıkrasındaki uzlaşma için idareye başvurma ; dava şartı olmadığı gibi ,taşınmaz maliki dava açmakla uzlaşmak istemediği yönündeki iradesini ortaya koymuştur.
Bu itibarla işin esasına girilerek yapılacak inceleme sonucuna göre hüküm kurulması gerektiği düşünülmeden , yazılı gerekçelerle red kararı verilmesi,
Doğru görülmemiştir.
Davacı vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan hükmün açıklanan nedenlerle H. U. M. K. nun 428. Maddesi gereğince BOZULMASINA , peşin alınan temyiz harcının istenildiğinde ödeyene geri verilmesine ve temyize başvurma harcının Hazineye irad kaydedilmesine , 13.12. 2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.

GAYRİMENKUL ALIMINDA ÖDENEN KDV’ NİN İNDİRİM KONUSU YAPILIP YAPILAMAYACAĞI.-istisnadan vazgeçme

Sirküler Tarihi : 27.06.2012 Sirküler No : 1240
KONU: GAYRİMENKUL ALIMINDA ÖDENEN KDV’ NİN İNDİRİM KONUSU YAPILIP
YAPILAMAYACAĞI.
Kocaeli Vergi Dairesi Başkanlığınca verilen 16.04.2012 tarih ve B.07.1.GİB.41.15.01- KDV-2012/1-98 sayılı özelgede, kurumların en az iki tam yıl aktiflerinde yer alan gayrimenkullerin satışında, alıcı tarafından ödenen KDV’nin indirim konusu yapılamayacağı belirtilmiştir.
Söz konusu özelgede özetle;
Katma Değer Vergisi Kanununun 17’nci maddesinin dördüncü fıkrasının (r) bendinde, Kurumların en az iki tam yıl süreyle aktiflerinde yer alan iştirak hisseleri ile taşınmazlarının satışı suretiyle gerçekleşen devir ve teslimler katma değer vergisinden istisna edilmiştir.
Bir firmanın aktifinde en az iki tam yıl süreyle kayıtlı binasının başka bir şirkete satışı, KDV den istisnadır. KDV uygulanarak teslim edilmesi mümkün olmayıp, teslim KDV uygulanarak gerçekleşse bile bu işlemin 116 Seri No.lu KDV Genel Tebliğinin 4. Bölümü kapsamında taraflarca düzeltilmesi zorunludur.
Bu nedenle, kurumların en az iki tam yıl süreyle aktiflerinde kayıtlı binaların başka bir şirkete satışının mutlaka istisna kapsamında gerçekleştirilmesi gerekir. KDV uygulanarak teslim edilmesi halinde, hesaplanan KDV’nin alıcı tarafından indirim konusu yapılması mümkün değildir.
Açıklamasına yer verilmiştir.
İstisna kapsamındaki gayrimenkulün KDV hesaplanarak teslim edilebilmesi için satıcının Katma Değer Kanununun 18’inci maddesi gereğince istisnadan vazgeçmesi gerekmektedir.
Bilgilerinize sunarız.
www.nexiabursa.com