Meskenin
yanı sıra işyerine hisseli olarak malik olunması halinde indirimli emlak vergisi hk.-Kemal OZMEN

Sayı

:

B.07.1.GİB.4.16.16.02-175.01[12.1]-318

25/07/2012

Konu

:

Meskenin

yanı sıra işyerine hisseli olarak malik olunması halinde indirimli emlak vergisi hk.

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda, Bilecik’te bulunan ve üyesi olduğunuz 240 dairelik yapı kooperatifinin tüzel kişiliğini 12/10/1999 tarihinde tasfiye ederek site yönetimine dönüştürdüğünüz, tapu kayıtlarında depo olarak geçen sekiz adet taşınmaz için 1/240 olarak hisseli tapu çıkardığınız ve sitenin giderlerini finanse etmek için işyeri olarak kiraya verdiğiniz, kiranın sitenin genel ihtiyaçları için kullanıldığı ve gelir olarak dağıtılmadığı, 2009 yılında emekli olduğunuz ve emlak vergisi ödemeye devam ettiğiniz, Bilecik’te bulunan meskeninizden kira geliri elde ettiğiniz, ancak Bursa’da ikamet ettiğiniz meskene kira ödediğiniz belirtilerek 106 m² olan meskeninizin dışında gelir getiren başka menkul ve gayrimenkulünüzün olmaması nedeniyle meskeninizin indirimli bina vergisi oranından (sıfır) faydalandırılıp faydalandırılmayacağı ile faydalandırılması halinde geriye dönük emlak vergisinin tarafınıza iadesinin mümkün olup olmayacağı hakkında görüş talep edildiği anlaşılmıştır.

1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununun 8 inci maddesinin ikinci fıkrasında, “Bakanlar Kurulu, kendisine bakmakla mükellef kimsesi olup onsekiz yaşını doldurmamış olanlar hariç olmak üzere hiçbir geliri olmadığını belgeleyenlerin, gelirleri münhasıran kanunla kurulan sosyal güvenlik kurumlarından aldıkları aylıktan ibaret bulunanların, gazilerin, özürlülerin, şehitlerin dul ve yetimlerinin Türkiye sınırları içinde brüt 200 m²’yi geçmeyen tek meskeni olması (intifa hakkına sahip olunması hali dahil) halinde bu meskenlerine ait vergi oranlarını sıfıra kadar indirmeye yetkilidir. Bu hüküm, yukarıda belirtilenlerin tek meskene hisse ile sahip olmaları halinde hisselerine ait kısım hakkında da uygulanır. Muayyen zamanda dinlenme amacıyla kullanılan meskenler hakkında bu hüküm uygulanmaz. Geliri olmadığını belgelemenin usul ve esaslarını belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.” hükmü yer almaktadır.

Bu hükmün verdiği yetkiye dayanılarak 1998-2006 yıllarında çıkarılan muhtelif Bakanlar Kurulu Kararları ile gelirleri münhasıran kanunla kurulan sosyal güvenlik kurumlarından aldıkları aylıktan ibaret bulunanların Türkiye sınırları içinde brüt 200 m2‘yi geçmeyen tek meskene sahip olmaları halinde (2004 yılından itibaren intifa hakkına sahip olunması hali dahil), bu mesken için uygulanacak bina vergisi oranı sıfıra indirilmiştir.

Öte yandan, 38 Seri No.lu Emlak Vergisi Kanunu Genel Tebliğinin I/3-(a) bölümünde; “İndirimli vergi oranının uygulanması için meskende bizzat oturma şartı aranmamaktadır. Bu nedenle, sahip olduğu tek meskeni kiraya verip, kirada oturanlar da diğer şartları taşımaları kaydıyla indirimli vergi oranından faydalanabileceklerdir.”, I/3-(e) bölümünde ise, “Sosyal güvenlik kurumlarından emekli, dul, yetim, ölüm ve maluliyet aylığı alanların, bu aylıkları dışında başka gelirlerinin bulunması halinde, bunların meskenine indirimli vergi oranı uygulanmayacaktır. Mükelleflerin gelir getirmeyen işyeri, arsa ve araziye sahip olmaları, indirimli vergi oranından yararlanmalarına engel teşkil etmemektedir.” denilmektedir.

Buna göre, indirimli emlak vergisi oranı (sıfır) uygulaması, sosyal güvenlik kurumundan aylık alanların sadece brüt 200 m²’yi geçmeyen tek meskenleri için uygulanmakta olup belirtilen şartları taşıyanların tek meskeni dışında gelir getirmeyen işyeri, arsa ve araziye sahip olmaları halinde de bu uygulamadan yararlandırılmaları mümkün bulunmaktadır.

Bu itibarla, 38 Seri No.lu Emlak Vergisi Kanunu Genel Tebliğinin I/3-(a) ve (e) bölümlerinde yer alan açıklamalar çerçevesinde emekli maaşınızın dışında meskeninizin bulunduğu sitede 1/240 oranında hissedarı olduğunuz 8 adet işyerinden gelir elde ettiğiniz anlaşıldığından indirimli bina vergisi oranı (sıfır) uygulamasından faydalandırılmanız mümkün bulunmamaktadır.

III. derece sit alanı ve İSKİ kaptaj alanında bulunan gayrimenkulün emlak vergisi hk.-Kemal OZMEN

Sayı

:

B.07.1.GİB.4.34.18.01-175.01[19-2012/6-1.6-4004]-2469

07/08/2012

Konu

:

III. derece sit alanı ve İSKİ kaptaj alanında bulunan gayrimenkulün emlak vergisi hk.

İlgide kayıtlı özelge talep formunda, hem III üncü derece sit alanı, hem de İSKİ kaptaj alanında olması nedeniyle herhangi bir yapılaşmanın mümkün olmadığı belirtilen İstanbul ili, … mahallesinde bulunan hisseli arsanızdan, Boğaziçi Kanununun 17 nci maddesi hükmü de göz önünde bulundurularak emlak vergisi alınıp alınmayacağı hususunda Başkanlığımız görüşü sorulmaktadır.

2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 21 inci maddesinin üçüncü fıkrasında, “Tapu kütüğüne “korunması gerekli taşınmaz kültür varlığıdır” kaydı konulmuş olan ve I inci ve II nci grup olarak gruplandırılmış bulunan taşınmaz kültür varlıkları ile arkeolojik sit alanı ve doğal sit alanı olmaları nedeniyle üzerlerine kesin yapılanma yasağı getirilmiş taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları olan parseller her türlü vergi, resim ve harçtan muaftır.” hükmü yer almaktadır.

Bu hükme göre, tapu kütüğüne “korunması gerekli taşınmaz kültür varlığıdır” kaydı konulmuş olan ve I inci ve II nci grup olarak gruplandırılmış bulunan taşınmaz kültür varlıkları ile arkeolojik sit alanı ve I inci derece doğal sit alanında bulunmaları nedeniyle üzerlerine kesin yapılanma yasağı getirilmiş taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları olan parseller emlak vergisinden muaf bulunmaktadır.

T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulunun; “Arkeolojik Sitler, Koruma ve Kullanma Koşulları”na dair 5/11/1999 tarihli ve 658 sayılı ilke kararında kesin yapılanma yasağı getirilen parsellerin I inci ve II nci derece arkeolojik sit alanlarında kalan parseller olduğu, “Doğal (Tabii) Sitler, Koruma ve Kullanma Koşulları” na dair 19/06/2007 tarihli ve 728 sayılı ilke kararında da kesin yapılanma yasağı getirilen parsellerin I inci derece doğal sit alanlarında kalan parseller olduğu belirtilmiştir.

Öte yandan, 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununun 19 uncu maddesinde; “Kanunların verdiği yetkiye dayanılarak tasarrufu yasak edilen arazinin vergisi, mükelleflerce keyfiyetin vergi dairesine bildirilmesi veya vergi dairesince re’sen tespit edilmesi üzerine, yasaklama tarihini izleyen taksitlerden itibaren bu hallerin devam ettiği sürece alınmaz.” hükmü yer almaktadır.

Diğer taraftan, 2960 sayılı Boğaziçi Kanununun 17 nci maddesinde, “Bu Kanun hükümlerine göre yapı hakkı verilmeyip ticari geliri de olmayan arsalar ile üzerinde kültür ve tabiat varlığı bulunan parseller emlak vergisinden muaftır.” denilmektedir.

Bu itibarla, III üncü derece sit alanında bulunan arsanın 2863 sayılı Kanunun 21 inci maddesine istinaden emlak vergisinden muaf tutulmasına imkan bulunmamakla birlikte, arsanın tasarrufunun, İSKİ Genel Müdürlüğü tarafından kanunların verdiği yetkiye dayanılarak yasak edildiğini gösterir belgenin ilgili belediyeye ibrazı halinde 1319 sayılı Kanunun 19 uncu maddesi hükmü gereğince yasaklama sürdüğü müddetçe emlak vergisi alınmayacaktır. Ayrıca, söz konusu arsa için 2960 sayılı Kanun hükümlerine göre yapı hakkı verilmemekte ve ticari geliri de bulunmamakta ise, arsa bu Kanunun 17 nci maddesine istinaden emlak vergisinden muaf tutulacaktır.

Kat irtifakı olan gayrimenkulün emlak vergisi hk.-Kemal OZMEN

B.07.1.GİB.4.34.18.01-175.01[3-2012/6-1.22.6618]-2457

07/08/2012

Konu

:

Kat irtifakı olan gayrimenkulün emlak vergisi hk.

İlgide kayıtlı özelge talep formunda, İstanbul İli, … Belediyesi sınırlarında bulunan ve 19/3/2010 tarihinde kat irtifaklı tapu aldığınız gayrimenkul için adı geçen Belediye Başkanlığı tarafından kat mülkiyetine geçmediğiniz gerekçesiyle arsa vergisi tahakkuk ettirildiği belirtilerek konu hakkında Başkanlığımız görüşü sorulmaktadır.

1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununun bina vergisinin mükellefini belirleyen 3 üncü maddesinde; bina vergisini, binanın malikinin, varsa intifa hakkı sahibinin, her ikisi de yoksa binaya malik gibi tasarruf edenlerin ödeyeceği hükme bağlanmıştır.

Aynı Kanunun vergi değerini tadil eden sebepleri belirleyen 33 üncü maddesinin 1 inci fıkrasında, yeni bina inşa edilmesinin vergi değerini tadil eden sebep olduğu; 23 üncü maddesinin birinci fıkrasında da, 33 üncü maddede (8 numaralı fıkra hariç) yazılı vergi değerini tadil eden nedenlerin bulunması halinde (geçici ve daimi muafiyetten faydalanılması hali dahil) emlak vergisi bildiriminin verilmesinin zorunlu olduğu, bildirimlerin yeni inşa edilen binalar için, inşaatın sona erdiği veya inşaatın sona ermesinden evvel kısmen kullanılmaya başlanmış ise her kısmın kullanılmasına başlandığı bütçe yılı içerisinde, inşaatın bitimi bütçe yılının son üç ayı içinde vuku bulmuş ise olayın vuku bulduğu tarihten itibaren üç ay içinde emlakın bulunduğu yerdeki ilgili belediyeye verileceği; 19 uncu maddesinin beşinci fıkrasında ise, üzerine bina yapılan arsanın, arazi vergisi mükellefiyetinin inşaatın bittiği yılı takip eden bütçe yılından itibaren sona ereceği hükümlerine yer verilmiştir.

Bu hükümlere göre, bina vergisi mükellefiyeti; yapı kullanma izin belgesinin alındığı tarihi takip eden bütçe yılından itibaren, bina yapı kullanma izin belgesinin alınmasından önce kullanılmaya başlanılmış ise kullanılmaya başlanıldığı tarihi takip eden bütçe yılından itibaren başlamış olmaktadır.

Öte yandan, binanın, fen ve sağlık bakımından oturmaya elverişli hale gelmesi, su, elektrik ve doğalgaz aboneliğinin tesis edilmesi, mesken olarak kullanıldığına karine teşkil etmekte olup dolayısıyla mükelleflerin bina vergisi ile ilgili yükümlülüklerini yerine getirmeleri gerekmektedir.

Bu itibarla, İstanbul İli, … Belediye sınırları içinde bulunan ve 19/3/2010 tarihinde kat irtifaklı tapu aldığınız gayrimenkulün bina olarak kullanılmaya başlanması halinde, kat mülkiyetine geçilip geçilmediğine bakılmaksızın, kullanılmaya başlandığı tarihi takip eden bütçe yılı itibarıyla bina vergisine tabi tutulması gerekecektir.

Dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar için düzenlenen yazının özel kargo firması ile gönderilmesi durumunda şüpheli alacak kaydı yapılıp yapılamayacağı. -Kemal OZMEN

Sayı

:

B.07.1.GİB.4.99.16.01.0-VUK-323-167

24/07/2012

Konu

:

Dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar için düzenlenen yazının özel kargo firması ile gönderilmesi durumunda şüpheli alacak kaydı yapılıp yapılamayacağı.

İlgide kayıtlı özelge talep formunuz ile şirketinizin … ürünlerinin ithalat, ihracat ve dahili toptan ticareti faaliyeti ile iştigal ettiği, tahsilatlarını banka yoluyla yapmak suretiyle ürünlerinizin satışlarını perakende olarak doğrudan son satıcıya yaptığınız, … aşkın satış temsilcisine doğrudan satış yöntemiyle yapmış olduğunuz satışlar sonucunda tahsil edemediğiniz tutarların icra takibine değmeyecek derecede küçük tutarlar olabildiği, söz konusu alacaklar posta yoluyla iadeli taahhütlü olarak gönderdiğiniz yazı ile istenildikten sonra şüpheli alacak karşılığı ayrıldığı belirtilerek, PTT maliyetlerinin yüksek olması, kurumunuzun iş hacminin büyük olması hususları göz önüne alındığında dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacakların tahsili için düzenlenen yazının özel bir kargo şirketi tarafından gönderilmesi durumunda şüpheli alacak karşılığı ayrılıp ayrılamayacağı hakkında Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

Bilindiği üzere, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 323 üncü maddesinde, “Ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla;

1. Dava veya icra safhasında bulunan alacaklar;

2. Yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar;

şüpheli alacak sayılır.

Yukarıda yazılı şüpheli alacaklar için değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karşılık ayrılabilir.

Bu karşılığın hangi alacaklara ait olduğu karşılık hesabında gösterilir. Teminatlı alacaklarda bu karşılık teminattan geri kalan miktara inhisar eder.

Şüpheli alacakların sonradan tahsil edilen miktarları tahsil edildikleri dönemde kar-zarar hesabına intikal ettirilir.” hükmü yer almaktadır.

Bu hükme göre; bir alacağın şüpheli alacak niteliği kazanabilmesi için birinci şart bu alacak ile işletmenin elde etmeyi amaçladığı ticari ve zirai kazanç arasında illiyet bağı bulunması, ikinci şart ise alacağın dava veya icra safhasında bulunması ya da yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklardan oluşmasıdır.

Dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacakların tespiti açısından dava edilecek alacak için avukatlık ücreti, yargı harcı, notere yapılacak ödemeler ile posta giderleri toplamı dikkate alınarak tahmini bir dava maliyeti bulunacak ve bu tutar alacakla kıyaslanacaktır. Tahmini dava maliyetinin alacaktan daha büyük olması halinde, borçlunun noter vasıtasıyla protesto edilmesi veya borcun (3. kişilere ispat açısından kanaat verici belge olacak şekilde) bir yazı ile istenmesi ve protestonun ya da yazının muhatabına ulaşmış olması gerekmektedir.

Bahsi geçen madde hükmünden de anlaşılacağı üzere “yazı ile isteme” herhangi bir şekil şartına bağlanmamıştır. Bununla birlikte ilgili kanun metninde borcun istenilmesine ilişkin yazıların taahhütlü olarak gönderileceği hususunda hüküm bulunmamış olsa da, şüpheli alacak karşılığı ayırabilmek için “yazı ile borcun bir defadan fazla istenmesi” halinin tarafınızca tevsik edilebilmesi gerekmektedir.

Diğer taraftan, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 3 üncü maddesinin (b) bendinde, vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin esas olduğu, vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin yemin hariç her türlü delille ispatlanabileceği belirtilmiştir.

Yukarıda belirtilen hüküm ve açıklamalardan da anlaşılacağı üzere dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacakların yazı ile istenmesi durumunda,

Yazının farklı günlerde muhatabına bir defadan fazla ulaşmış olması,
Yazının borçlunun kendisine veya hukuken teslim alabilecek şahıslara tebliğ edilmiş olması,
Yazının kime ve hangi tarihte tebliğ edildiğini tevsik eden evrakın zamanaşımı süresince muhafaza edilmesi,
Mezkur Kanunun 323 üncü maddesinin uygulamasına mahsus olması,
Yazıların özel kargo şirketi vasıtasıyla gönderilmesinin posta mevzuatına aykırılık teşkil etmemesi,
şartıyla borçlu tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar için şüpheli alacak karşılığı ayrılması mümkün bulunmaktadır.

Ödenen emlak vergisinin gider olarak mı yoksa maliyet olarak mı dikkate alınacağı hk.-Kemal OZMEN

Başlık Ödenen emlak vergisinin gider olarak mı yoksa maliyet olarak mı dikkate alınacağı hk.
Tarih 25/07/2012
Sayı B.07.1.GİB.4.34.19.02-019.01-2292
Kapsam

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü

Sayı

:

B.07.1.GİB.4.34.19.02-019.01-2292

25/07/2012

Konu

:

Ödenen emlak vergisinin gider olarak mı yoksa maliyet olarak mı dikkate alınacağı.

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda, şirketinizin … ili …. ilçesi … Pafta … Ada … Parselde bulunan … m² arsayı … tarihinde satın aldığı arsa üzerinde bir inşaat projesi yapımına başlandığı, inşaat izin süreçleri ve mimari çalışmaların devam ettiği, arsanın … yılı emlak vergisinin 1. ve 2. taksitlerinin ödendiği, ödenen bu verginin inşaat maliyeti kapsamında ayrı bir hesapta bilançonun aktifinde takip edildiği belirtilerek, ödenen emlak vergisinin inşaat gideri olarak gelir tablosunda mı yoksa projenin bir maliyeti olarak bilançonun aktifinde mi takip edilmesi gerektiği hususunda Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 6’ncı maddesinin birinci fıkrasıyla kurumlar vergisinin, mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı belirtilmiş, maddenin ikinci fıkrasıyla da safi kurum kazancının tespitinde Gelir Vergisi Kanunu’nun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı hükme bağlanmıştır.

Bu hüküm uyarınca tespit edilecek kurum kazancından Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 8’inci maddesi ile Gelir Vergisi Kanunu’nun 40’ıncı maddesinde yer alan giderler indirilebilecektir.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun “İndirilecek Giderler” başlıklı 40’ıncı maddesinde; “Safî kazancın tespit edilmesi, için aşağıdaki giderlerin indirilmesi kabul edilir:

6. İşletme ile ilgili olmak şartıyla; bina, arazi, gider, istihlak, damga, belediye vergileri, harçlar ve kaydiyeler gibi ayni vergi, resim ve harçlar” hükmü yer almaktadır.

213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun “Maliyet Bedeli” başlıklı 262’nci maddesinde; maliyet bedelinin, iktisadi bir kıymetin iktisap edilmesi veyahut değerinin artırılması münasebetiyle yapılan ödemelerle bunlara müteferri bilumum giderlerin toplamını ifade edeceği hüküm altına alınmıştır.

Aynı Kanunun “Gayrimenkuller” başlıklı 269’uncu maddesinde, iktisadi işletmelere dahil bilumum gayrimenkullerin maliyet bedelleri ile değerleneceği hüküm altına alınmış ve “Gayrimenkullerde maliyet bedeline giren giderler” başlıklı 270’inci maddesinde ise; gayrimenkullerde maliyet bedeline, satın alma bedelinden başka, makine ve tesisatta gümrük vergileri, nakliye ve montaj giderleri ile mevcut bir binanın satın alınarak yıkılmasından ve arsanın tesviyesinden mütevellit giderlerin gireceği, ayrıca noter, mahkeme, kıymet takdiri, komisyon ve tellaliye giderleri ile Emlak Alım ve Özel Tüketim Vergilerinin maliyet bedeline ithal etmekte veya genel giderler arasında göstermekte mükelleflerin serbest oldukları hükme bağlanmıştır.

Anılan Kanunun “İnşa ve imal giderleri” başlıklı 271’inci maddesinde ise; inşa edilen binalarda ve gemilerde, imal edilen makina ve tesisatta, bunların inşa ve imal giderlerinin, satın alma bedeli yerine geçeceği hükmü yer almaktadır.

Bu hüküm ve açıklamalara göre, şirketiniz tarafından satın alınarak inşaatına başlanılan arsa için ödenen emlak vergisinin kurum kazancının tespitinde gider olarak dikkate alınması gerekmektedir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

Özel güvenlik görevlilerinin beklemesi için hizmet alanlarca tahsis edilen yerin işyeri sayılıp sayılmayacağı hk.

B.07.1.GİB.0.06.29-019.01.13-2290

25/07/2012

Konu

:

Özel güvenlik görevlilerinin beklemesi için hizmet alanlarca tahsis edilen yerin işyeri sayılıp sayılmayacağı hk.

İlgi özelge talep formunuzun tetkikinden, şirketinizin alışveriş merkezleri, bankalar, sağlık kurum ve kuruluşları gibi muhtelif sektörlere ülke genelinde özel güvenlik hizmeti sunduğu ve bu hizmetin firmanıza bağlı özel güvenlik görevlileri tarafından hizmet alanların istekleri doğrultusunda gerçekleştirildiği ve söz konusu kurum ve kuruluşların güvenlik görevlilerinin dinlenmesi ve/veya beklemesi için tahsis ettikleri yerlerin 213 sayılı Vergi Usul Kanununa göre işyeri sayılıp sayılmayacağı hususunda Başkanlığımızdan görüş talep edildiği anlaşılmaktadır.

213 sayılı Vergi Usul Kanununun 156 ncı maddesinde ticari, sınai, zirai ve mesleki faaliyette iş yerinin; mağaza, yazıhane, idarehane, muayenehane, imalathane şube, depo, otel, kahvehane, eğlence ve spor yerleri, tarla, bağ, bahçe, çiftlik, hayvancılık tesisleri, dalyan ve voli mahalleri, madenler, taş ocakları, inşaat şantiyeleri, vapur büfeleri gibi ticari, sınai, zirai veya mesleki bir faaliyetin icrasına tahsis edilen veya bu faaliyetlerde kullanılan yer olduğu hükme bağlanmıştır.

Bu madde hükmüne göre, mükelleflerin ticari, sınai ve zirai faaliyetlerini sürdürdükleri yerlerin işyeri özelliğini taşıyabilmesi için bu yerlerin, “faaliyetin icrasına tahsis edilmesi” veya faaliyetin icra edildiği “yer” olma özelliğini taşıması şarttır.

Öte yandan, özel güvenlik hizmetleri gibi üçüncü kişi, kurum veya kuruluşlar nezdinde yürütülen faaliyetlerin bir ofis, büro vb. yerlerden idare edildiği durumlarda, söz konusu yerlerin işyeri olarak kabulü gerekmekte olup, işlerin doğrudan sevk ve idare edilmediği, hizmetin daha etkin ve verimli sunulmasını sağlamak amacıyla hizmet sunan personele dinlenmeleri ve beklemeleri için tahsis edilen yerlerin işyeri olarak kabul edilmesi mümkün bulunmamaktadır.

Buna göre, güvenlik hizmeti verilen kişi, kurum ve kuruluşların şirketinize bağlı güvenlik görevlilerinin dinlenmesi ve/veya beklemesi için tahsis ettiği yerlerin, şirketinizin işlerinin sevk ve idare edildiği ofis, büro vb. şekillerde kullanılmaması, şirketinizin işlerinin yürütüldüğü kanuni veya iş merkezi veyahut da şube vasfını taşımaması kaydıyla, Vergi Usul Kanununun 156 ncı maddesi kapsamında “işyeri” olarak değerlendirilemeyeceği tabiidir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

Kooperatif aktifinde kayıtlı taşınmazların üçüncü kişilere satışının vergi kanunları karşısındaki durumu.-Kemal OZMEN

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü

Sayı

:

B.07.1.GİB.4.34.19.02-105[267-2012/VUK-1- . . .]-2285

25/07/2012

Konu

:

Kooperatif aktifinde kayıtlı taşınmazların üçüncü kişilere satışının vergi kanunları karşısındaki durumu.

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda, Kooperatifiniz aktifinde kayıtlı gayrimenkullerin üyeniz olmayan üçüncü kişilere satıldığı belirtilerek, KDV oranının fatura bedeli üzerinden mi yoksa rayiç bedel üzerinden mi hesaplanacağı hususunda Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

I- KURUMLAR VERGİSİ KANUNU YÖNÜNDEN:

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 2 nci maddesinin ikinci fıkrası hükmüyle kooperatifler kurumlar vergisi mükellefleri arasında sayılmış olmakla beraber aynı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (k) bendinde, tüketim ve taşımacılık kooperatifleri hariç olmak üzere, ana sözleşmelerinde sermaye üzerinden kazanç dağıtılmaması, yönetim kurulu başkan ve üyelerine kazanç üzerinden pay verilmemesi, yedek akçelerin ortaklara dağıtılmaması ve sadece ortaklar ile iş görülmesine (Yapı kooperatiflerinin kendilerine ait arsalarını kat karşılığı vererek her bir hisse için bir iş yeri veya konut elde etmeleri ortak dışı işlem sayılmaz.) ilişkin hükümler bulunup, bu hükümlere fiilen uyan kooperatifler ile bu kayıt ve şartlara ek olarak kuruluşundan inşaatın bitim tarihine kadar yönetim ve denetim kurullarında, söz konusu inşaat işlerini kısmen veya tamamen üstlenen gerçek kişilerle tüzel kişi temsilcilerine veya Kanunun 13 üncü maddesine göre bunlarla ilişkili olduğu kabul edilen kişilere veya yukarıda sayılanlarla işçi ve işveren ilişkisi içinde bulunanlara yer vermeyen ve yapı ruhsatı ile arsa tapusu kooperatif tüzel kişiliği adına tescil edilmiş olan yapı kooperatiflerinin kurumlar vergisinden muaf olduğu hükme bağlanmıştır.

1 seri no.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin “4.13. Kooperatifler” başlıklı bölümünde muafiyet şartları detaylı olarak açıklanmış, takip eden bölümlerde ise ortak dışı işlemler kooperatif türlerine göre ayrıntılı olarak örneklendirilmiştir.

Aynı Kanunun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde, kurumların en az iki tam yıl süreyle aktiflerinde yer alan taşınmazlar ve iştirak hisseleri ile aynı süreyle sahip oldukları kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan haklarının satışından doğan kazançlarının % 75’lik kısmı maddede belirtilen şartlar çerçevesinde kurumlar vergisinden müstesna tutulmuştur.

Bu istisna, satışın yapıldığı dönemde uygulanır ve satış kazancının istisnadan yararlanan kısmı satışın yapıldığı yılı izleyen beşinci yılın sonuna kadar pasifte özel bir fon hesabında tutulur. Ancak satış bedelinin, satışın yapıldığı yılı izleyen ikinci takvim yılının sonuna kadar tahsil edilmesi şarttır. Bu süre içinde tahsil edilmeyen satış bedeline isabet eden istisna nedeniyle zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergiler ziyaa uğramış sayılır.

Öte yandan, menkul kıymet veya taşınmaz ticareti ve kiralanmasıyla uğraşan kurumların bu amaçla ellerinde bulundurdukları değerlerin satışından elde ettikleri kazançlar istisna kapsamı dışındadır.

Anılan Tebliğin “5.6.2.3.4.1. Kooperatiflerin durumu” başlıklı bölümünde, istisnadan yararlanmak için gereken diğer şartların yanında istisna edilen kazancın özel bir fon hesabında tutulması ve hiçbir şekilde ortaklara dağıtılmayarak kooperatif amaçları doğrultusunda kullanılması şartıyla yapı kooperatiflerinin de bu istisnadan yararlanabilmelerinin mümkün olduğu ve kooperatiflerin amaçlarını gerçekleştirdikten sonra kalan fazla arsa veya konutu elden çıkarmaları halinde de doğan kazancın istisnaya konu edilebileceği açıklamalarına yer verilmiştir.

Buna göre, kooperatifinizin aktifinde kayıtlı dükkanların satılması, Kurumlar Vergisi Kanununun 4/1-k maddesinde belirtilen şartlardan “sadece ortaklarla iş görülmesi” şartını ihlal etmiş olacağından, bu satış işleminin gerçekleştiği tarihten itibaren kurumlar vergisi mükellefiyetinizin tesis edilmesi gerekmektedir.

Diğer taraftan, iki yıldan fazla süredir aktifinizde kayıtlı olan dükkânların satılması, taşınmaz ticareti kapsamında değerlendirileceğinden, bu dükkânların satışından elde edilecek kazancın Kurumlar Vergisi Kanununun 5/1-e maddesi kapsamında kurumlar vergisinden istisna edilmesi mümkün değildir.

Ayrıca, kooperatifinizin sahibi olduğu dükkânların satış bedelinin gerçek değerinden düşük gösterilmesi halinde ise re’sen veya ikmalen vergi tarhiyatı ile karşılaşılabileceği tabiidir.

II- KATMA DEĞER VERGİSİ KANUNU YÖNÜNDEN:

3065 sayılı Katma Değer Vergisi (KDV) Kanununun 1/1 inci maddesinde; Türkiye’de ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetlerin vergiye tabi olduğu,

17/4-r maddesinde ise kurumların aktifinde veya belediyeler ile il özel idarelerinin mülkiyetinde, en az iki tam yıl süreyle bulunan iştirak hisseleri ile taşınmazların satışı suretiyle gerçekleşen devir ve teslimler ile bankalara borçlu olanların ve kefillerinin borçlarına karşılık taşınmaz ve iştirak hisselerinin (müzayede mahallerinde yapılan satışlar dahil) bankalara devir ve teslimlerinin vergiden istisna olduğu,

İstisna kapsamındaki kıymetlerin ticaretini yapan kurumların, bu amaçla aktiflerinde bulundurdukları taşınmaz ve iştirak hisselerinin teslimlerinin ise istisna kapsamında yer almadığı,

İstisna kapsamında teslim edilen kıymetlerin iktisabında yüklenilen ve teslimin yapıldığı döneme kadar indirim yoluyla giderilemeyen katma değer vergisinin teslimin yapıldığı hesap dönemine ilişkin gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider olarak dikkate alınacağı,

hükümlerine yer verilmiştir.

Mezkur Kanunun 20 nci maddesinin 1 inci bendinde, teslim ve hizmet işlemlerinde matrahın, bu işlemlerin karşılığını teşkil eden bedel olduğu; 2 bendinde, bedel deyiminin malı teslim alan veya kendisine hizmet yapılan veyahut bunlar adına hareket edenlerden bu işlemler karşılığında her ne suretle olursa olsun alınan veya bunlarca borçlanılan para, mal diğer suretlerde sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaat, hizmet ve değerler toplamını ifade ettiği,

27 nci maddesinin ikinci bendinde; Bedeli bulunmayan veya bilinmeyen işlemler ile bedelin mal, menfaat, hizmet gibi, paradan başka değerler olması halinde verginin matrahının işlemin mahiyetine göre emsal bedel veya emsal ücret olacağı hükümlerine yer verilmiştir.

Buna göre, Kooperatifiniz aktifinde kayıtlı iş yerlerini üyeniz olmayan üçüncü kişiye satılması işlemi, Kooperatifin gayrimenkul ticareti yapan kurum mahiyetinde olması sebebiyle KDV Kanunu’nun 17/4-r maddesinde düzenlenen istisna hükmünden faydalanması mümkün olmayıp, Kooperatifiniz aktifinde kayıtlı iş yerlerinin 3. kişilere satışı genel oranda (%18) katma değer vergisine tabi olup, satış bedelinin emsaline göre açık bir şekilde düşük olması ve bu düşüklüğün sebebinin haklı bir sebeple açıklanamaması halinde emsal bedel üzerinden katma değer vergisi hesaplanması gerekmektedir.

III- VERGİ USUL KANUNU YÖNÜNDEN:

213 sayılı Vergi Usul Kanununun “Faturanın tarifi” başlıklı 229’uncu maddesinde; “Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesika” olarak tanımlanmış, 231/5 inci maddesinde ise faturanın mal teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren azami yedi gün içinde düzenleneceği, bu süre içerisinde düzenlenmeyen faturaların hiç düzenlenmemiş sayılacağı hükme bağlanmıştır.

Aynı Kanunun “Fatura kullanma mecburiyeti” başlıklı 232 nci maddesi hükmüne göre, tüccarlar sattıkları emtia veya yaptıkları işler için fatura vermek ve aldıkları emtia veya hizmet için de fatura istemek ve almak mecburiyetindedirler.

Bu maddede sayılanlar dışında kalanların, tüccarlardan satın aldıkları emtia veya onlara yaptırdıkları iş bedelinin 2012 yılı için 770 TL’yi geçmesi veya 770 TL’den az olsa dahi istemeleri halinde emtiayı satanın veya işi yapanın fatura vermesi mecburidir.

Anılan Kanunun 267 nci maddesinde; emsal bedeli, gerçek bedeli belli olmayan veya bilinmeyen veyahut doğru olarak tespit edilemeyen bir malın, değerleme gününde satılması halinde emsaline nazaran haiz olacağı değer olarak tanımlanmış ve izleyen fıkralarda emsal bedeli belirlenirken sırasıyla ortalama fiyat esası, maliyet bedeli esası veya takdir esaslarından birinin uygulanacağı belirtilmiştir.

Bu itibarla, Kooperatifiniz adına kayıtlı bulunan işyerlerinin üyeleriniz dışındaki kişilere satılması karşılığında alınan bedel için satışın gerçekleştiği tarihten itibaren yedi gün içerisinde gerçek satış bedeli üzerinden, gerçek satış bedelinin emsaline göre açık bir şekilde düşük olması halinde ise emsal bedel üzerinden fatura düzenlemeniz gerekmektedir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

(*) Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**) İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

İşlerin süresinde bitirilmemesi dolayısıyla ödenen cezaların vergi kanunları karşısındaki durumu.

Konu

:

İşlerin süresinde bitirilmemesi dolayısıyla ödenen cezaların vergi kanunları karşısındaki durumu.

İlgi dilekçenizde, … Vergi Dairesi Müdürlüğünün … vergi kimlik numaralı mükellefi olduğunuz, şirketinizin … ile … tarihinde … TL tutarında … gün süreli … yol bakım ve onarım işlerini taşeron olarak üstlendiğiniz, taahhüt edilen işlerin fiilen … tarihinde bitirilmesine karşın üçüncü hak edişin …, dördüncü hak edişin ise … tarihinde ödendiği, … geçici kabul tutanağını onayladığı tarihin işlerin bitirildiği tarih olarak kabul edildiği belirtilerek, … yılında hak edişler üzerinden tevkif suretiyle kesilen vergilerin mahsup konusu edilip edilemeyeceği, taahhüt edilen işlerin süresinde bitirilememesi nedeniyle ödenen cezaların fatura düzenlemeksizin gider olarak indirim konusu yapılıp yapılamayacağı, söz konusu cezaların alt taşeronlara yansıtılması işleminde fatura düzenlenip düzenlenmeyeceği ile KDV hesaplanıp hesaplanmayacağı hususlarında tereddüde düşüldüğünden Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 42 nci maddesinin birinci fıkrasında; “Birden fazla takvim yılına sirayet eden inşaat (dekapaj işleri de inşaat işi sayılır) ve onarma işlerinde kar veya zararın, işin bittiği yıl kati olarak tespit edilir ve tamamı o yılın geliri sayılarak mezkur yıl beyannamesinde gösterilir.” hükmüne yer verilmiştir.

Anılan madde kapsamına giren işlerde, işin başlangıç tarihi olarak; imzalanan sözleşmede yapılacak yer teslimi öngörülmüş ise yerin teslim edildiği tarih, sözleşmede yer teslim tarihi belirtilmemiş ise sözleşmede belirtilen işin başlangıç tarihi, bunların hiçbiri belirtilmemiş ise sözleşmenin imzalandığı tarihin kabul edilmesi gerekmektedir.

Aynı Kanunun 44 üncü maddesinin birinci fıkrasında inşaat ve onarma işlerinde geçici ve kesin kabul usulüne tabi olan hallerde geçici kabulün yapıldığını gösteren tutanağın idarece onaylandığı tarihin, diğer hallerde işin fiilen tamamlandığı veya bırakıldığı tarihin bitim tarihi olarak kabul edileceği; maddenin ikinci fıkrasında ise bitim tarihinden sonra bu işlerle ilgili olarak yapılan giderlerin ve her ne nam altında olursa olsun elde edilen hasılatın, bu giderlerin yapıldığı veya hasılatın elde edildiği yılın kar veya zararının tespitinde dikkate alınacağı hükme bağlanmıştır.

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 15 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde ise Gelir Vergisi Kanununda belirtilen esaslara göre birden fazla takvim yılına yaygın inşaat ve onarım işleri ile uğraşan kurumlara bu işleri ile ilgili olarak yapılan hak ediş ödemelerinden kurumlar vergisi kesintisi yapılacağı belirtilmiş olup, söz konusu kesinti oranı 3/2/2009 tarih ve 2009/14594 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile % 3 olarak belirlenmiştir.

Gelir Vergisi Kanununun 42 nci maddesi kapsamındaki işleri üstlenen müteahhitlerce işin tamamen veya kısmen taşeronlara yaptırılması halinde, taşeronların durumları, taahhüt ettikleri kısmın mahiyet itibariyle inşaat ve onarım işi kapsamında olup olmadığı ve süre olarak yıllara sirayet edip etmediğine göre tespit edilecektir.

Buna göre, yıllara sari inşaat ve onarma işleri dolayısıyla işin bitim tarihine kadar yapılacak ödemeler üzerinden %3 oranında vergi tevkifatı yapılacak olup söz konusu işe ilişkin olarak işin bitim tarihinden sonraki ödemeler üzerinden yapılan tevkifatlar fazla ve yersiz ödenen vergi niteliği kazanacağından talep edilmesi halinde 252 seri no.lu Gelir Vergisi Genel Tebliğinde yer alan açıklamalar çerçevesinde iade edilebilecektir.

Öte yandan, Kurumlar Vergisi Kanununun 6 ncı maddesinin birinci fıkrasında, kurumlar vergisinin mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı belirtilmiş, maddenin ikinci fıkrasıyla da safi kurum kazancının tespitinde Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı hükme bağlanmıştır.

Gelir Vergisi Kanununun 40 ıncı maddesinde, safi kazancın tespit edilmesinde indirilecek giderler sayılmış olup maddenin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılan genel giderlerin, (3) numaralı bendinde de işle ilgili olmak şartıyla, mukavelenameye veya ilama veya kanun emrine istinaden ödenen zarar, ziyan ve tazminatların safi kazancın tespitinde gider olarak indirilebileceği hüküm altına alınmıştır.

Bu hüküm ve açıklamalar çerçevesinde, yapım ve onarım işinin süresinde bitirilememesi nedeniyle sözleşme hükmü uyarınca ödenen gecikme cezaları şirketiniz tarafından Gelir Vergisi Kanununun 40 ıncı maddesinin birinci fıkrasının (3) numaralı bendine istinaden kurum kazancının tespitinde gider olarak indirim konusu yapılabilecek olup yansıtma faturası ile alt taşeronlara yansıtılan bu gecikme cezalarının tahakkuk tarihi itibarıyla kurum kazancına dahil edileceği tabiidir.

Öte yandan, Katma Değer Vergisi Kanununun 1/1 inci maddesi ile ticari, sınai, zırai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti kapsamında Türkiye’de yapılan teslim ve hizmetler katma değer vergisinin konusuna alınmış; aynı Kanunun 2 ve müteakip maddelerinde ise teslim ve hizmet ile teslim ve hizmet sayılan hallerin neler olduğu tanımlanmış bulunmaktadır.

Buna göre, bir sözleşmeye dayanan taahhüdün istenilen zaman ve şartlarda yerine getirilmemesi sebebiyle cezai şart olarak ödenen bedel, bir mal teslimi ve hizmet ifası karşılığı olmadığından katma değer vergisine tabi tutulmayacaktır. Söz konusu bedelin alt taşeronlara bire bir yansıtılmasında da bu husus geçerli olacaktır.

Diğer taraftan, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 229 uncu maddesinde; “Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır.”, 231/5 inci maddesinde ise; “Fatura malın teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren azami yedi gün içinde düzenlenir. Bu süre içerisinde düzenlenmeyen faturalar hiç düzenlenmemiş sayılır.” hükümleri yer almaktadır.

Bu itibarla, taahhüt sözleşmesine dayanarak işlerin süresinde bitirilmemesi dolayısıyla … tarafından hak edişler üzerinden kesilen cezaların alt taşeronlara yansıtılması işleminde KDV ihtiva etmeyen fatura düzenlemeniz mümkündür.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

Ara defter tasdikinde tasdik makamının seçilip, seçilmeyeceği hk. Tarih 30/07/2012

KANUNLAR GEREKÇELER B.K.K. YÖNETMELİKLER TEBLİĞLER İÇ GENELGELER GENEL YAZILAR ÖZELGELER SİRKÜLER

Kanun Son güncelleme:17/08/2012
Madde:

Başlangıç: / / Bitiş: / /

Başlık Ara defter tasdikinde tasdik makamının seçilip, seçilmeyeceği hk.
Tarih 30/07/2012
Sayı B.07.1.GİB.4.35.18.02-1741-722
Kapsam

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İZMİR VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü

Sayı

:

B.07.1.GİB.4.35.18.02-1741-722

30/07/2012

Konu

:

Ara defter tasdikinde tasdik makamının seçilip, seçilmeyeceği hk.

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda; İlimiz … İlçesinde mali müşavirlik yaptığınız, … İlçesindeki noterlerden yeterli hizmet alamadığınızdan bahisle, müşterilerinize ait ticari defterlerin ara tasdiklerini İlimiz … İlçesinde bulunan notere yaptırıp yaptıramayacağınız hususunda Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

213 sayılı Vergi Usul Kanununun “Tasdik Makamı” başlıklı 223 üncü maddesinde; “Defterler, iş yerinin, iş yeri olmayanlar için ikametgahın bulunduğu yerdeki noter veya noterlik görevini ifa ile mükellef olanlar, menkul kıymet ve kambiyo borsasındaki acentalar için borsa komiserliği tarafından tasdik olunur…” hükmü bulunmaktadır.

Bu hükme göre, defterlerin mükelleflerin işyerlerinin, işyerleri yoksa ikametgahlarının bulundukları yerdeki ( bulundukları yerden kasıt ilin büyükşehir belediyeliği, varsa merkez ilçeler de dahil olmak üzere büyükşehir belediye hudutları içinde kalan kısım, merkez ilçe olmayan diğer ilçelerde ise, o ilçe belediye hudutları içinin esas alınması anlaşılacaktır.) noterler veya noterlik görevini yapanlar tarafından tasdik edilmesi gerekmektedir.

Buna göre, İlimiz büyükşehir belediye başkanlığı içinde yer alan … İlçesindeki mükelleflere ait defterlerin ara tasdik işlemlerinin yine İlimiz büyükşehir belediye başkanlığı içinde yer alan … İlçesi noterliğinde yapılmasında bir sakınca bulunmamaktadır.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

(*) Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**) İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

Finansal kiralamaya konu taşıtlar ve taşınmazlara ilişkin vergiler ile kiracıdan kaynaklanan cezaların kiracıya yansıtılarak giderleştirilmesi hk.

Başlık Finansal kiralamaya konu taşıtlar ve taşınmazlara ilişkin vergiler ile kiracıdan kaynaklanan cezaların kiracıya yansıtılarak giderleştirilmesi hk.
Tarih 06/07/2012
Sayı B.07.1.GİB.4.34.16.01-KVK 6-2075
Kapsam

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

(Mükellef Hizmetleri Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü)

Sayı

:

B.07.1.GİB.4.34.16.01-KVK 6-2075

06/07/2012

Konu

:

Finansal kiralamaya konu taşıtlar ile taşınmazlara ilişkin vergi ve cezaların gider- KDV durumu

İlgide kayıtlı özelge talep formunuz ile … Grup Müdürlüğüne verilen … tarihli dilekçenin tetkikinde, … Vergi Dairesi Müdürlüğünün … vergi kimlik numarasında kayıtlı mükellefi olduğunuz, Şirketinizin 3226 sayılı Finansal Kiralama Kanunu kapsamında finansal kiralama faaliyetinde bulunduğu, bu çerçevede finansal kiralama sözleşmeleri ile kiracılarınıza mal kiraladığınız ve kira faturaları düzenlediğiniz, finansal kiralama konusu malın sözleşme süresince sigorta primi ödemelerinin kiracılara ait olduğu ve Şirketinizce ödenen sigorta primlerinin müşterilerinize yansıtıldığı, ayrıca kiralanan malların mülkiyetinin Şirketinize ait olması nedeniyle gayrimenkuller için ödenen emlak vergileri ile motorlu taşıtlar vergilerinin sözleşme kapsamında kiracılara yansıtıldığı, öte yandan motorlu taşıtların plakasına kesilen trafik para cezaları ile köprü veya otoyol kaçak geçiş cezaları gibi kiracıların kusurundan kaynaklanan para cezalarının da kiracılara yansıtıldığı belirtilerek, sözü edilen poliçeler, vergiler ve para cezalarının faturaya dayalı olmaması nedeniyle kiracılara hangi belge ile yansıtılacağı, bunların fatura ile yansıtılması halinde düzenlenecek yansıtma faturasında ayrıca KDV hesaplanıp hesaplanmayacağı, KDV hesaplanması gerekiyorsa hesaplanacak KDV oranının ne olması gerektiği, kiracılara yansıtılan motorlu taşıtlar vergileri ile para cezalarının gider olarak kurum kazancının tespitinde indirim konusu yapılıp yapılamayacağı konularında özelge talep edildiği anlaşılmış olup, konuyla ilgili Başkanlığımız görüşleri aşağıdaki gibidir.

KURUMLAR VERGİSİ KANUNU YÖNÜNDEN

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 6’ncı maddesinin birinci fıkrasında kurumlar vergisinin, mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı belirtilmiş, maddenin ikinci fıkrasıyla da safi kurum kazancının tespitinde Gelir Vergisi Kanunu’nun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı hükme bağlanmış olup aynı Kanun’un “Kabul Edilmeyen İndirimler” başlıklı 11/1-d bendinde, Kurumlar Vergisi Kanununa göre hesaplanan kurumlar vergisi ile her türlü para cezaları, vergi cezaları, 21/07/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre ödenen cezalar, gecikme zamları ve faizler ile Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre ödenen gecikme faizlerinin kurum kazancının tespitinde indirim konusu yapılmayacağı hükmüne yer verilmiş olup, Gelir Vergisi Kanunu’nun 90’ıncı maddesinde de benzeri hükümlere yer verilmiştir.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun ticari kazancın tarifinin yapıldığı 37’nci maddesinde her türlü ticari ve sınai faaliyetlerden doğan kazançların ticari kazanç olduğu hükme bağlanmış olup, aynı Kanun’un “İndirilecek giderler” başlıklı 40’ıncı maddesinde, ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılan genel giderler ile işletme ile ilgili olmak şartıyla; bina, arazi, gider, istihlak, damga, belediye vergileri, harçlar ve kaydiyeler gibi ayni vergi, resim ve harçların safi kazancın tespit edilmesi sırasında gider olarak indirim konusu yapılabileceği hükmüne yer verilmiştir.

Aynı Kanun’un “Gider Kabul Edilmeyen Ödemeler” başlıklı 41’inci maddesinde, her türlü para cezaları ve vergi cezaları ile teşebbüs sahibinin suçlarından doğan tazminatların (Akitlerde ceza şartı olarak derpiş edilen tazminatlar, cezai mahiyette tazminat sayılmaz.) gider olarak indirilmesinin kabul olunamayacağı hükmüne yer verilmiştir.

197 sayılı Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu’nun “Gider Kaydedilmeme Hali” başlıklı 14’üncü maddesinde ise, bu Kanuna bağlı (I-Otomobil, kaptıkaçtı, arazi taşıtları ve benzerleri ile Motosikletler) ve (IV-Uçak ve helikopterler) sayılı tarifelerde yer alan taşıtlardan, ticari maksatla kullanılan uçak ve helikopterler ile taşıt kiralama faaliyeti ile uğraşan işletmelerin bu amaçla kiraya verdikleri taşıtlar hariç, alınan vergi ve cezalar ile gecikme zamlarının gelir ve kurumlar vergilerinin matrahlarının tespitinde gider olarak kabul edilemeyeceği hükme bağlanmıştır.

3226 sayılı Finansal Kiralama Kanunu’nun 17’nci maddesinde, kiralayan şirketin, mülkiyeti kendisine ait olan finansal kiralama konusu malı sözleşme süresince sigorta ettirmek zorunda olduğu ve sigorta primlerinin ödenmesinin kiracıya ait olduğu hükmüne yer verilmiştir.

Bu hükümlere göre, finansal kiralama faaliyetiniz çerçevesinde kiralanan gayrimenkuller için ödenen emlak vergileri ile kiralanan mallar için ödenen sigorta primlerinin kurum kazancınızın tespitinde gider olarak dikkate alınması mümkün olup söz konusu ödemelerin sözleşmeye istinaden kiracılara yansıtılması halinde bu tutarların kurum kazancının tespitinde gelir olarak dikkate alınacağı tabiidir.

Öte yandan, faaliyet konusu münhasıran taşıtların kiralanması olmayan finansal kiralama şirketinizin ödemiş olduğu motorlu taşıtlar vergisi ile kiracıların kusurlarından kaynaklanan muhtelif cezalara ilişkin ödemeler kurum kazancınızın tespitinde gider olarak dikkate alınamayacaktır. Ancak söz konusu ödemelerin kiracılara yansıtılması durumunda kiracılar tarafından Şirketinize yapılacak ödemelerin kurum kazancınıza dahil edilmesi gerekmektedir.

VERGİ USUL KANUNU YÖNÜNDEN

213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 227’nci maddesinde; “Bu kanunda aksine hüküm olmadıkça bu kanuna göre tutulan ve üçüncü şahıslarla olan münasebet ve muamelelere ait olan kayıtların tevsiki mecburidir.” hükmüne yer verilmiş olup, aynı Kanun’un 229’uncu maddesinde; “Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır.” hükmüne yer verilmiştir. Söz konusu Kanun’un, 231/5’inci maddesinde ise; “Fatura, malın teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren azamî yedi gün içinde düzenlenir. Bu süre içerisinde düzenlenmeyen faturalar hiç düzenlenmemiş sayılır.” hükmü yer almaktadır.

Diğer taraftan, vergi mevzuatımızda bankalar dışındaki mükellefler tarafından yapılan masrafların dekont ile aktarılmasına müsaade eden yasal bir düzenleme bulunmamaktadır.

Bu hüküm ve açıklamalara göre, finansal kiralama faaliyeti ile iştigal eden Şirketinizin 3226 sayılı Finansal Kiralama Kanunu veya kiracı ile yapılan sözleşme gereğince yapmak zorunda kaldığı masrafların (finansal kiralamaya konu malın sigorta prim bedelleri, Emlak Vergisi ve Motorlu Taşıtlar Vergisi ödemeleri ile muhatabın kiracı olması dolayısıyla kesilen para cezalarına ilişkin ödemeler) ilgili firmalara (kiracılara) yansıtılması işleminin bir masraf aktarımı olması dolayısıyla, Şirketiniz tarafından ilgili firmalara (kiracılara) fatura düzenlenmesi gerekmektedir.

KATMA DEĞER VERGİSİ KANUNU YÖNÜNDEN

3065 sayılı Katma Değer Vergisi (KDV) Kanununun;

– 1/1 inci maddesinde ticari, sınaı, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde Türkiye’de yapılan teslim ve hizmetlerin KDV ye tabi olduğu,

– 20 nci maddesinde, teslim ve hizmet işlerinde matrahın bu işlemlerin karşılığını teşkil eden bedel olduğu; bedel deyiminin, malı teslim alan veya kendisine hizmet yapılan ya da bunlar adına hareket edenlerden bu işlemler karşılığında her ne suretle olursa olsun alınan veya bunlarca borçlanılan para, mal ve diğer suretlerde sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaat, hizmet ve değerler toplamını ifade ettiği,

hüküm altına alınmıştır.

Buna göre, finansal kiralamaya konu mallara ait, sigorta prim bedelleri, emlak ve motorlu taşıtlar vergileri ve trafik para cezaları ile köprü veya otoyol kaçak geçiş cezaları bir teslim veya hizmetin karşılığını teşkil etmediğinden bu tutarların birebir kiracıya yansıtılması işleminde KDV hesaplanmasına gerek bulunmamaktadır. Ancak, bu aktarma işleminde masraf tutarını aşan bir bedel tahsil edilmesi halinde, aşan kısım üzerinden genel oranda (%18) KDV hesaplanacaktır.

Şirket yönetim kurulunda yer alan kooperatifin üyeleri adına Kooperatif hesabına aktarılan huzur ücretinin gelir vergisine tabi olup olmayacağı hk.

Başlık Şirket yönetim kurulunda yer alan kooperatifin üyeleri adına Kooperatif hesabına aktarılan huzur ücretinin gelir vergisine tabi olup olmayacağı hk.
Tarih 14/06/2012
Sayı B.07.1.GİB.4.54.15.01-125[1-2012-10]-31
Kapsam

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

SAKARYA VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

(Mükellef Hizmetleri Grup Müdürlüğü)

Sayı

:

B.07.1.GİB.4.54.15.01-125[1-2012-10]-31

14/06/2012

Konu

:

Şirket yönetim kurulunda yer alan kooperatifin üyeleri adına Kooperatif hesabına aktarılan huzur ücretinin gelir vergisine tabi olup olmayacağı

İlgide kayıtlı özelge talep formunda, şirketiniz yönetim ve denetim kurullarında hissedarınız olan ……Kooperatifini temsilen görev yapan üyelere tahakkuk ettirelen ücret veya huzur haklarının, adı geçin kooperatife ödendiği ve bu tutarların kendi düzenlemelerine istinaden kooperatif tarafından gelir kaydedildiği ve kooperatifin kurumlar vergisinden muaf olduğu belirtilerek; kooperatife ödenen bu tutarlar üzerinden tevkifat yapılıp yapılmayacağı hususunda Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunun 1 inci maddesinin ikinci fıkrasında, kurum kazancının gelir vergisinin konusuna giren gelir unsurlarından oluştuğu hükmüne yer verilmiş olup 6 ncı maddesinde de, kurumlar vergisinin, mükellefin bir hesap dönemi içinde elde ettiği safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı, bu kazancın tespitinde de Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı hükme bağlanmıştır.

Aynı Kanunun 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında kooperatifler kurumlar vergisi mükellefleri arasında sayılmış, 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (k) bendinde ise tüketim ve taşımacılık kooperatifleri hariç olmak üzere, ana sözleşmelerinde sermaye üzerinden kazanç dağıtılmaması, yönetim kurulu başkan ve üyelerine kazanç üzerinden pay verilmemesi, yedek akçelerin ortaklara dağıtılmaması ve sadece ortaklarla iş görülmesine ilişkin hükümler bulunup, bu hükümlere fiilen uyan kooperatiflerin kurumlar vergisinden muaf olduğu hüküm altına alınmıştır.

1 seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin “4.13. Kooperatifler” başlıklı bölümünde muafiyet şartları detaylı olarak açıklanmıştır.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 1 inci maddesinde, “Gerçek kişilerin gelirleri gelir vergisine tâbidir. Gelir bir gerçek kişinin bir takvim yılı içinde elde ettiği kazanç ve iratların safi tutarıdır.” hükmüne yer verilmiş olup 2 nci maddesinde de gelire giren kazanç ve iratlar yedi bent halinde sayılmıştır.

Aynı Kanunun ‘Ücretin tarifi’ başlıklı 61 inci maddesinde; ücretin, işverene tabi ve belirli bir işyerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatler olduğu; ücretin ödenek, tazminat, kasa tazminatı (Mali sorumluluk tazminatı), tahsisat, zam, avans, aidat, huzur hakkı, prim, ikramiye, gider karşılığı veya başka adlar altında ödenmiş olması veya bir ortaklık münasebeti niteliğinde olmamak şartı ile kazancın belli bir yüzdesi şeklinde tayin edilmiş bulunmasının onun mahiyetini değiştirmeyeceği hükmüne yer verilmiş olup 94 üncü maddenin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde ise hizmet erbabına ödenen ücretler ile 61 inci maddede yazılı olup, ücret sayılan ödemelerden (istisnadan faydalananlar hariç) 103 ve 104 üncü maddelere göre tevkifat yapılacağı hükme bağlanmıştır.

Bu hüküm ve açıklamalara göre, ……..Kooperatifinin, şirketinize iştirak etmiş olması nedeniyle ortak dışı işlemde bulunduğundan 5520 sayılı Kanunun 4/1-k maddesindeki muafiyet hükmünden faydalanması söz konusu olmayıp kurumlar vergisi mükellefi olması ve elde ettiği kazançların kurum kazancına dahil edilerek vergilendirilmesi gerekmektedir.

Öte yandan, şirketinizin yönetim ve denetim kurullarında görev alan üyelerin ……. Kooperatifini temsilen bulunması ve ücret veya huzur hakkı adı altında yapılan ödemelerin kooperatife yapılması nedeniyle, bu kişilerin elde ettiği bir ücret gelirinden söz edilemeyecektir. Dolayısıyla, şirketiniz tarafından kooperatife yapılan söz konusu ödemeler, anılan kooperatifin kurum kazancına dahil edilerek vergilendirileceğinden bu tutarlar üzerinden vergi kesintisi yapılmayacaktır.

Ayrıca, şirketinizle ilişkili kişi konumunda olan kooperatife yapılan ödemelerin, Kurumlar Vergisi Kanunun 13 üncü maddesinde yer alan transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı hükümlerine uygun olarak belirlenmesi gerektiği tabiidir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

Ticaret sicilinde yapılacak haciz tescili işleminden harç alınıp alınmayacağı hk.

Başlık Ticaret sicilinde yapılacak haciz tescili işleminden harç alınıp alınmayacağı hk.
Tarih 23/07/2012
Sayı B.07.1.GİB.4.26.15.01-HARÇ-63-2-11-132
Kapsam

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

ESKİŞEHİR VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Mükellef Hizmetleri Grup Müdürlüğü

Sayı

:

B.07.1.GİB.4.26.15.01-HARÇ-63-2-11-132

23/07/2012

Konu

:

HACİZ TESCİL İŞLEMİ

İlgide kayıtlı özelge talep formunda, İcra Müdürlüklerince İcra İflas Kanununun 94 üncü maddesi gereğince “Haciz Tescili” yapılmasının istenildiği belirtilerek ticaret sicilinde yapılacak haciz tescili işlemimden harç alınıp alınmayacağı hususunda Başkanlığımız görüşünün istenildiği anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere, 2004 sayılı İcra İflas Kanununun 94 üncü maddesinde; “…. Haciz, icra dairesi tarafından tescil edilmek üzere Ticaret Siciline bildirilir. …” hükmüne yer verilmiştir.

Diğer taraftan, 492 sayılı Harçlar Kanununun 2 nci maddesinde; yargı işlemlerinden bu kanuna bağlı (1) sayılı tarifede yazılı olanların yargı harçlarına tabi olduğu, (1) sayılı tarifenin C/I-Kayıt ve tescil harçları bölümünde, kayıt ve tescil harçlarının;

1.Ticari işletmenin ve ünvanının tescil ve ilanında,

2.Temsile yetkili kılınan kimselerin tescil ve ilanında, (Her kişi için)

3. Ticaret siciline tescil edilmiş olan vakalardaki değişikliklerin tescilinde,

4.Kayıt silinmesinde, (Ticari işletme rehni kaydının silinmesi dahil)

alınacağı açıklanmıştır.

Öte yandan, 492 sayılı Kanunun 125 inci maddesinde; “Bu kanunun ilgili kısımlarında mükellefiyet hakkında konulmuş hükümlerin aksine, özel kanunlarda hüküm bulunduğu takdirde özel kanun hükmü uygulanır.” denilmekte, 2004 sayılı İcra İflas Kanununun 15 inci maddesinin 1 inci fıkrasında, “İcra ve iflas harçlarını kanun tayin eder. Kanunda hilafı yazılı değilse, bütün harç ve masraflar borçluya ait olup neticede ayrıca hüküm ve takibe hacet kalmaksızın tahsil olunur.” hükümlerine yer almaktadır.

Bu hükümler gereğince icra takiplerinde harç mükellefiyeti borçluya ait bulunmaktadır.

Bu nedenle, icra dairelerince haczedilen şirket hisselerinin tescil edilmek üzere ticaret siciline bildirilmesi halinde sicilde yapılacak işlemin, 492 sayılı Kanuna bağlı (1) sayılı tarifenin C/I-3 üncü fıkrasına göre harca tabi tutulması ve harç mükellefiyetinin de borçlu tarafından yerine getirilmesi gerekmektedir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

775 Sayılı Kanun kapsamında belediye tarafından kooperatif birliğine tahsis edilen arsaların üye kooperatiflere devredilmesinden ne şekilde harç aranılacağı hk-Kemal OZMEN

Başlık 775 Sayılı Kanun kapsamında belediye tarafından kooperatif birliğine tahsis edilen arsaların üye kooperatiflere devredilmesinden ne şekilde harç aranılacağı hk.
Tarih 23/07/2012
Sayı B.07.1.GİB.4.34.18.01-003.01-2266
Kapsam

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Mükellef Hizmetleri Diğer Vergiler Grup Müdürlüğü

Sayı

:

B.07.1.GİB.4.34.18.01-003.01-2266

23/07/2012

Konu

:

Tapu Harcı

İlgide kayıtlı özelge talebinizde, 775 Sayılı Kanun kapsamında belediye tarafından birliğinize tahsis edilen arsaların üye kooperatiflere devredileceği belirtilerek, tapuda yapılacak işlemlerden harç alınıp alınmayacağı, alınacak ise hangi oranda harç alınacağı hususunda bilgi verilmesi istenilmektedir.

Bilindiği üzere, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 57’nci maddesinde, tapu ve kadastro işlemlerinden bu kanuna bağlı (4) sayılı tarifede yazılı olanların tapu ve kadastro harçlarına tabi olduğu belirtilmiş, söz konusu tarifenin kooperatiflerinin “I-Tapu işlemleri” başlıklı bölümünün 15’inci maddesinde, yapı kooperatiflerinin ortaklarına dağıtacağı gayrimenkullerin ortaklar adına tescilinde kayıtlı değer üzerinden harç alınacağı hüküm altına alınmıştır. Söz konusu harcın oranı 29/12/2009 tarih ve 2009/15725 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile 01/01/2010 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere binde 1,98 olarak belirlenmiştir.

Öte yandan, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun Kooperatifler Birliklerinin görev ve sorumluluklarına ilişkin 70’inci maddesinde, “Kooperatiflerin müşterek menfaatlerini korumak, amaçlarını gerçekleştirmek için iktisadi faaliyette bulunmak, faaliyetlerini koordine etmek ve denetlemek, dış memleketlerle olan münasebetlerini düzenlemek, kooperatifçiliği geliştirmek ve eğitim yapmak, kooperatifçilik konularında tavsiyelerde bulunmak gibi hizmetlerin yerine getirilmesi için, Kooperatif birlikleri, kooperatifler merkez birlikleri ve Türkiye Milli Kooperatifler Birliği kurulur…” denilmiş, 72’nci maddesinde de, konuları aynı veya birbiriyle ilgili nitelikte olan 7 veya daha çok kooperatif tarafından birlikler kurulabileceğinin ana sözleşmelerinde tespit edilebileceği ve bu birliklerin “kooperatif şeklinde” kurulacağı hükme bağlanmıştır.

İncelenmesinden görüleceği üzere, 1163 sayılı Kanun’un 72’nci maddesi ile kooperatif birliklerinin kooperatif şeklinde kurulacağı hükme bağlandığından, kooperatif birlikleri de birer “kooperatif kuruluş” niteliği taşımaktadır.

Diğer taraftan, 775 sayılı Kanunun 33’üncü maddesinde ise; “Bu Kanun hükümlerine dayanılarak yapılan ivazlı veya ivazsız devir, temlik, kamulaştırma, alım, satım, kira, geri alma,geri verme, ifraz, tevhit, tescil,cins değişikliği, rehin tesis ve terkini, ıslah, değişiklik, onarım,inşa ve ikmal gibi her türlü işlemler, sözleşmeler, beyannameler ve benzerleri tasarruf bonosundan ve her türlü vergi, resim ve harçtan muaftır.” hükmü yer almaktadır.

Buna göre, Birliğinize 775 sayılı Kanuna göre tahsis edilen arsaların Birliğiniz üyelerine bu Kanun kapsamında devredilmesi sırasında harç aranılmaması; söz konusu gayrimenkullerin 775 sayılı Kanuna göre tahsis edilmekle birlikte Birliğinizce bu Kanun kapsamı dışında üye kooperatiflere konut yapımı için devrinde ise 492 sayılı Kanuna bağlı (4) sayılı tarifenin I-15’inci maddesi uyarınca binde 1,98 oranında tapu harcı tahsil edilmesi gerekmektedir.

Payli taşınmazda yapılacak degisiklikler

Türk Medeni Kanunu’nun 692. maddesi gereğince, paylı taşınmaz malın özgülendiği amacın değiştirilmesi, korumanın veya olağan şekilde kullanmanın gerekli kıldığı ölçüyü aşan yapı işlerine girişilmesi olağanüstü tasarruflardan sayıldığından oybirliği ile aksi kararlaştırılmış olmadıkça, bütün paydaşların kabulüne bağlıdır. Anılan yasa hükmüne uygun şekilde yapılan sözleşmenin feshi ya da iptali davası da, “olağanüstü tasarruf” niteliğinde olduğundan tüm paydaşların birlikte dava açması veya açılan davaya onay vermesi, vermedikleri durumda davaya katılmalarının sağlanması zorunludur.

Kat karşılığı inşaat sözleşmesinde şekil şartı -Kemal Ozmen

arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi,
Borçlar Yasasının 355. maddesi hükmünde tanımlanan eser sözleşmesinin bir türü olup, taraflara karşılıklı olarak haklar sağlayan ve borçlar yükleyen iki taraflı sözleşmelerdendir. Borçlar Kanunu’nun 213., T. Medeni Kanunun 706., Tapu Kanunu’nun 26 ve Noter Kanununun 60. maddeleri hükümleri gereğince tapulu taşınmaz payı ya da tapulu taşınmazın kayden temlikini içerdiğinden; arsa payı karşılığı inşaat sözleşmeleri, zorunlu şekil koşuluna uygun olarak yapılmalıdır. Zorunlu şekil koşullarına uygun olarak yapılmayan bu tür sözleşmeler, istisnai hallerde taraflarını bağlayıcı olabilir. Az yukarıda açıklandığı üzere, mahkemenin, öncelikle yanlar arasındaki sözleşmenin zorunlu şekil koşullarına uygun olarak yapılıp yapılmadığını belirlemesi gerekmektedir.

arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi,şekil şartı

arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi, Borçlar Yasasının 355. maddesi hükmünde tanımlanan eser sözleşmesinin bir türü olup, taraflara karşılıklı olarak haklar sağlayan ve borçlar yükleyen iki taraflı sözleşmelerdendir. Borçlar Kanunu’nun 213., T. Medeni Kanunun 706., Tapu Kanunu’nun 26 ve Noter Kanununun 60. maddeleri hükümleri gereğince tapulu taşınmaz payı ya da tapulu taşınmazın kayden temlikini içerdiğinden; arsa payı karşılığı inşaat sözleşmeleri, zorunlu şekil koşuluna uygun olarak yapılmalıdır. Zorunlu şekil koşullarına uygun olarak yapılmayan bu tür sözleşmeler, istisnai hallerde taraflarını bağlayıcı olabilir.

Yapı Kooperatifine karşı arsa payı sahiplerinin birlikte dava açması-Kemal Ozmen

Yapı Kooperatifine karşı arsa payı sahiplerinin birlikte dava açması
T.C. YARGITAY
15.Hukuk Dairesi
Esas: 2007/3130
Karar: 2008/2495
Karar Tarihi: 15.04.2008
SÖZLEŞMENİN FESHİ DAVASI – KOOPERATİFİN SÖZLEŞME ŞARTLARINI YERİNE GETİRMEDİĞİ İDDİASI – DAVANIN TAŞINMAZIN TÜM MALİKLERİNE AÇILIP AÇILMADIĞI – SÖZLEŞMENİN ARSA SAHİPLERİ VE DAVALIYI BAĞLAYICI OLUP OLMADIĞI BELİRLENMESİ GEREĞİ

ÖZET: Somut olayda, sözü edilen arsa payı karşılığı sözleşmenin tüm taraflarının davada yer aldığı saptanamadığı gibi, davacılara dava açılmasına ya da açılan davaya devam olunmasına yönelik olarak yetki verilip verilmediği anlaşılamamaktadır. Sözleşmenin iptali ya da feshi davası hukuksal niteliğince bir tespit davası olmayıp, eda davasıdır. Mahkemece, feshi istenen sözleşmenin, sözleşme konusu taşınmazın tüm maliklerine açılıp açılmadığı veya açılan davaya onay verilip verilmediği saptanmadan, sözleşmenin tümü getirtilerek incelenip zorunlu şekil koşuluna uygun şekilde yapılıp yapılmadığı ya da arsa sahipleri ve davalıyı bağlayıcı olup olmadığı belirlenmeden davanın reddine karar verilmesi isabetsizdir.

(818 S. K. m. 213, 355) (4721 S. K. m. 692, 706) (2644 S. K. m. 26) (1512 S. K. m. 60)

Dava: Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün temyizen tetkiki davacılar vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:

Karar: Dava, yanlar arasında yapıldığı ileri sürülen ve İzmir 16. Noterliğince doğrudan düzenlendiği bildirilen 25.10.2001 gün ve 28581 yevmiye numaralıbaşlıklı sözleşmenin, yüklenici kooperatifin sözleşme şartlarını yerine getirmediği ve süresi içinde de getiremeyeceği iddiasıyla feshi istemine ilişkindir.

Davalı vekili, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinden sonra davacılar ile ek sözleşme yapıldığını ve 48 aylık ek süre verildiğini, sözleşmenin feshi koşullarının oluşmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.

Mahkemece tespit davasında akdin feshi uyuşmazlığının incelenemeyeceği gerekçesiyle dava reddedilmiş ve verilen karar davacılar vekilince temyiz edilmiştir.

Yanlar arasında yapıldığı ileri sürülen arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin İzmir 16.Noterliğincedüzenlenmiş olduğu bildirilmiş ise de; dosya kapsamındaki sözleşme metni incelendiğinde anılan noterlikçe düzenlemeyi gösterir metin ya da metinlerin sözleşmeye ekli olmadığı anlaşılmıştır. Bilindiği üzere, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi, Borçlar Yasasının 355. maddesi hükmünde tanımlanan eser sözleşmesinin bir türü olup, taraflara karşılıklı olarak haklar sağlayan ve borçlar yükleyen iki taraflı sözleşmelerdendir. Borçlar Kanunu’nun 213., T. Medeni Kanunun 706., Tapu Kanunu’nun 26 ve Noter Kanununun 60. maddeleri hükümleri gereğince tapulu taşınmaz payı ya da tapulu taşınmazın kayden temlikini içerdiğinden; arsa payı karşılığı inşaat sözleşmeleri, zorunlu şekil koşuluna uygun olarak yapılmalıdır. Zorunlu şekil koşullarına uygun olarak yapılmayan bu tür sözleşmeler, istisnai hallerde taraflarını bağlayıcı olabilir. Az yukarıda açıklandığı üzere, mahkemenin, öncelikle yanlar arasındaki sözleşmenin zorunlu şekil koşullarına uygun olarak yapılıp yapılmadığını belirlemesi gerekmektedir.

Dosya kapsamındaki sözleşme ile dava dilekçesi ve mahkeme kararı karşılaştırıldığında, arsa sahibi sıfatıyla sözleşmeyi imzalayanların tamamının davada yer almadıkları görüldüğü gibi; sözleşmede arsa sahibi olarak isimleri yazılı bulunmayan gerçek kişilerin de davacı oldukları saptanmıştır. Türk Medeni Kanunu’nun 692. maddesi gereğince, paylı taşınmaz malın özgülendiği amacın değiştirilmesi, korumanın veya olağan şekilde kullanmanın gerekli kıldığı ölçüyü aşan yapı işlerine girişilmesi olağanüstü tasarruflardan sayıldığından oybirliği ile aksi kararlaştırılmış olmadıkça, bütün paydaşların kabulüne bağlıdır. Anılan yasa hükmüne uygun şekilde yapılan sözleşmenin feshi ya da iptali davası da, “olağanüstü tasarruf” niteliğinde olduğundan tüm paydaşların birlikte dava açması veya açılan davaya onay vermesi, vermedikleri durumda davaya katılmalarının sağlanması zorunludur.

Somut olayda, sözü edilen arsa payı karşılığı sözleşmenin tüm taraflarının davada yer aldığı saptanamadığı gibi, davacılara dava açılmasına ya da açılan davaya devam olunmasına yönelik olarak yetki verilip verilmediği de anlaşılamamaktadır.

Sözleşmenin iptali ya da feshi davası hukuksal niteliğince bir tespit davası olmayıp, eda davasıdır. Mahkemece, yukarıda açıklanan hususlar soruşturularak feshi istenen sözleşmenin, sözleşme konusu taşınmazın tüm maliklerine açılıp açılmadığı veya açılan davaya onay verilip verilmediği saptanmadan, sözleşmenin tümü getirtilerek incelenip zorunlu şekil koşuluna uygun şekilde yapılıp yapılmadığı ya da arsa sahipleri ve davalıyı bağlayıcı olup olmadığı belirlenmeden yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.

O halde; mahkemece yapılacak iş; az yukarıda açıklanan eksik soruşturma tamamlanarak uyuşmazlığın esasının incelenmesi ile sözleşmenin feshi ya da iptali koşulları gerçekleşmiş ise, davanın kabulüne aksi halde davanın reddine karar vermekten ibaret olmalıdır.

Açıklanan sebeplerle karar bozulmalıdır.

Sonuç: Yukarıda açıklanan sebeplerle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davacılara geri verilmesine, 15.04.2008 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Kooperatif evinin Evin tapusunu geç alanlarda bazı ince noktalar

Evin tapusunu geç alanlarda bazı ince noktalar

GAYRİMENKUL alanlar, şu ya da bu nedenle tapuyu geç alabilirler.

Bu aşamada, vergisel yükümlülükler yönünden bazı ince noktaları bilmek gerekiyor.
Özellikle, alınan evin satılması olayında, 5 yıllık süre çok önemli.
Gayrimenkulün iktisap (yani edinme) tarihinden itibaren 5 yıl içinde elden çıkartılması halinde, satıştan doğan kazanç “değer artışı kazancı” olarak gelir vergisine tabi oluyor. Bu süre geçtikten sonra olmuyor.

EDİNME TARİHİ

1. Kooperatiften Ev Edinenler:
Kooperatiflerde, ortaklara bu sıfatları nedeniyle tahsis edilen (örneğin konutlar teslim edilmeden noter huzurunda çekilen kuralarla evlerin belirlenmesi olayında) gayrimenkul “tahsis tarihinde” ortak tarafından satın alınmış sayılır (Gelir Vergisi Kanunu, Mükerrer Md.80/6-2).
Buna göre örneğin, 15.6.2007 tarihinde, noter huzurunda çekilişle tahsis edilen konutun tapusu 17.4.2010 tarihinde verilmişse, 5 yıllık sürenin hesabında 15.6.2007 evin satın alındığı tarih kabul edilir. Beş yıllık süre 15.6.2012 tarihinde dolduğundan, söz konusu evin satışından doğan kazanç gelir vergisine tabi tutulmayacak.
2. Evin Tapudan Önce Fiilen Kullanılması:
Gayrimenkulün, tapuya tescil tarihinden önce yani tapusu alıcıya verilmeden önce, malikin fiilen kullanımına bırakılmış olması halinde, evin iktisap (edinme) tarihi olarak, tapuya tescil tarihi değil, fiilen “kullanıma bırakılma tarihi” esas alınır.
Örneğin çok sayıda evin iskanı alınmadan kat irtifaklı tapu ile alındığı ve bu şekilde kullanıldığı görülmektedir. Bu durumda, evin fiilen kullanıldığı tarih, edinme (iktisap) tarihi olarak esas alınır.
3. TOKİ’den Alınan Ev:
Toplu Konut İdaresi’nden alınan dairenin 6.8.2009 tarihinde noterden kura çekimi yapılmış, 25.6.2010 tarihinde de “yapı kullanım izin belgesi” alınmış.
Dairenin tapuya tescil işlemi de TOKİ’ye yapılan ödemelerin tamamlanmasından sonra 9.8.2012 tarihinde yapılmış.
Bu durumda, değer artışı kazancının tespiti açısından, beş yıllık sürenin hesabında, gayrimenkulün yapı kullanma izin belgesinin alındığı 25.6.2010 tarihi esas alınacak (Bkz. 25.03.2011 tarih ve 2011/2 No.lu Gelir Vergisi Kanunu Sirküleri).

EMLAK VERGİSİ

Kooperatif yolu ile ev edinenlerin, tapuyu aldıkları tarihe kadar olan emlak vergisini, kooperatif öder. Kooperatif evinin tapusunun verildiği yıla ait emlak vergisini yine kooperatif öder.
Üye, tapuyu aldığı yılın sonuna kadar ilgili belediyeye “emlak vergisi bildirimi” verir. İzleyen yıldan itibaren de emlak vergisi mükellefiyeti başlar.
İnşaat firmasından ev alanlar ise, inşaat devam ederken “kat irtifaklı arsa tapusu” almışlarsa, “inşaat bitip iskanı alınıncaya kadar” arsa vergisi ödeyecekler. İnşaatın iskanı alındığında, ilgili belediyeye “bina vergisi bildirimi” verecekler ve izleyen yıldan itibaren bina vergisi ödeyecekler.
Bu konuya, başka örneklerle devam edeceğiz..

Yeni malik sıfatıyla tahliye davasının koşulları nelerdir?

Yeni malik sıfatıyla tahliye davasının koşulları nelerdir?
Bu davada yeni malik iktisap tarihinden itibaren bir ay içinde iktisap durumunu, ihtiyacını, tahliye isteğini ve aksi halde tahliye davası açacağını kiracıya bildirmek kaydıyla, gene iktisap tarihinden başlayarak altı ay sonra tahliye davası açabilecektir. Diğer ihtiyaç sebebiyle açılan davada söylenenler bu dava içinde geçerlidir.

Yeni malik sıfatı ile tahliye talebi ihtarnamesi

İ H T A R N A M E

…….
İHTAR EDEN :…….

VEKİLİ :…….

…….

KARŞI TARAF :…….

…….

KONU : Yeni Malik Sıfatı ile Tahliye İhtarıdır.

AÇIKLAMALAR :
1-Müvekkilimiz halen kiracı olarak oturmakta olduğunuz, ……. adresinde bulunan apartman dairesini ……… Tapu müdürlüğünün, …………. tarih ve ……… yevmiye nolu işlemi ile ev sahibinizden satın almış bulunmaktadır. (Tapu fotokopisi ektedir)

2-Taşınmaz, müvekkilim tarafından mesken olarak kullanılacaktır. Bu neden ile evvelce konutun eski sahibi ile aranızda yapmış bulunduğunuz kira mukavelesi, müvekkilimiz tarafından yenilenmeyecektir. Taşınmanızı kira döneminin sonunda tahliye etmenizi itiyoruz.

3-Konutun dönem sonunda tarafınızdan tahliye edilmemesi durumunda, aleyhinize “Yeni Malik Sıfatı İle” tahliye davası açacağımızı ve yargılama giderleri ve vekalet ücretinin tarafınıza ait olacağını ihtar ederiz.

İHTAR EDEN VEKİLİ
…….

SAYIN NOTER ;
Üç nüshadan ibaret iş bu ihtarnamenin bir nüshasının muhataba tebliğini, tebliğ şerhini taşıyan bir nüshasının tarafıma verilmesini diğer nüshasının tarafınızca saklanmasını saygı ile talep ederim.

İHTAR EDEN VEKİLİ
…….