Kooperatiflerde atifet Mehli-Kemal OZMEN

11. HUKUK DAİRESİ

E. 2007/6644

K. 2009/1573

T. 12.2.2009

• BORÇLARIN ÖDENMESİ İÇİN MEHİL VERİLMESİ

ÖZET : Davacı vekili, müvekkilinin davalı kooperatifin ortağı iken genel kurulda borçlarını ödemeyen ortakların çıkarılması kararı alındığını, herhangi bir aidat borcu olmayan davacının haberi dahi olmadan ihracına karar verildiğini ileri sürerek, haksız olarak verilen ihraç kararının iptaline karar verilmesini talep etmiştir. Kooperatif üyesinin borçlarını ödememesi halinde genel kurulca ödeme hususunda üyeye süre tanınması gerekir. Genel kurulca verilen süre, atifet süresidir. Dosya kapsamından, atifet mehlinin davacıya tebliğ edilip edilmediği araştırılarak, tebligat yapılmışsa verilen süre içinde borcun ödenip ödenmediği araştırılmalıdır. Tebligata rağmen ödeme yapılmamışsa ihraç kararının geçerliliğini koruyacağı dikkate alınmalıdır.

KARAR :

Dava, davacı hakkında verilen kooperatif yönetim kurulu ihraç kararının iptali istemine ilişkindir.

Davacının ihracına dair 10.06.1999 tarihli yönetim kurulu kararının 24.06.1999 tarihinde davacı tarafından bildirilen adrese tebliğ edildiği, tebligat yapılan adresin değiştiği konusunda davacı tarafından davalı kooperatife bir bildirimde bulunulmadığı, kooperatif tarafından yapılan tebligatların yasaya uygun olduğu dosya kapsamından anlaşılmaktadır.

Ancak, davalı kooperatif yönetim kurulu tarafından verilen ihraç kararından sonra 11.06.2000 tarihli genel kurulda, gündemin 8. maddesinde “…Borçlarını zamanında ödemediği için ihraç işlemi tamamlanan İnci, … borçlarını bugünden itibaren 12.08.2000 tarihine kadar gecikme faizleri ile birlikte ödemeleri halinde ihraç işlemlerinin durdurulmasına, gecikme faizleri ile birlikte ödemedikleri takdirde 12.08.2000 tarihinde üyeliklerinin otomatikman düşürülmesine…” karar verilmiştir.

Dairemizin yerleşik uygulamasına göre, genel kurulca verilen süre bir “atifet mehli” olup, borcun verilen sürede ödenmemesi halinde önceki tarihli yönetim kurulu kararı geçerliliğini korur. Dava konusu olayda da, 11.06.2000 tarihli genel kurulda, davacı hakkında verilen ihraç kararından sonra adı geçenlere atıfet mehli verilmiş olup, bahsi geçen genel kurul kararının davacıya tebliğ edilip edilmediği dosya kapsamından anlaşılamamaktadır.

Mahkemece, ihraç kararının iptali isteminin ortak olduğunun tespiti istemini de içeriyor olması nedeniyle,11.06.2000 tarihli genel kurul kararı gereği yönetim kurulu tarafından davacıya tebligat yapılıp yapılmadığı, tebligat yapılmış ise, verilen sürede tüm borcun ödenip ödenmediğinin öncelikle araştırılması; tebliğe rağmen borcun ödenmemesi halinde ihraç kararının kesinleşeceği, aksi takdirde davacının ortaklığının halen devam ettiğinin kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle davanın reddedilmesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle davacı yararına bozulması gerekmiştir.

1163 Sayılı Yasanın 16. maddesi uyarınca, ihraç edilen ortağın hak ve yükümlülükleri ihraç kararı kesinleşinceye kadar devam edeceğinden, davacının ortaklığı süresince aidat ödeme yükümlülüğü söz konusudur.

11. HUKUK DAİRESİ

E. 2008/2300

K. 2009/7000

T. 8.6.2009

• KOOPERATİFTEN KONUT TAHSİS EDİLMEMESİ

ÖZET : Davacı, davalı kooperatifin üyesi olduğunu, tüm parasal yükümlülüklerini yerine getirmesine rağmen kendisine konut teslim edilmediğini iddia ederek alacak; birleşen davada ise ihraç kararının iptali talebinde bulunmuştur. İhraç edilen ortağın hak ve yükümlülükleri ihraç kararı kesinleşinceye kadar devam eder. Konut tahsis edilmemesi parasal yükümlülüklerin yerine getirilmesine engel teşkil etmez. Konut tahsis edilmeyen ortak kooperatiften tazminat talep edebilir. Ancak, ortaklık devam ettiği sürece kooperatiften konut verilmemesine dayalı olarak tazminat talep edilebilir. Tazminat davası süresince de ortaklığın devam etmesi gerekir. Açıklanan nedenlerle, birleştirilen ihraç kararının iptali davası esas davadan ayrılmalı ve ihraç kararının iptali davasının neticesi beklenmeli, davacının ortaklığı devam ettiği takdirde tazminat davası karara bağlanmalıdır.

KARAR : Davacı vekili, asıl davada müvekkilinin davalı kooperatifin ortağı olduğunu, parasal yükümlülüklerini yerine getirdiği halde müvekkiline tahsis edilen konutun teslim edilmediğini ileri sürerek, B Blok … Kat, … nolu dairenin müvekkili adına tescilini talep etmiş, ıslahla konut tahsis edilmeyeceği anlaşıldığı gerekçesiyle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 120.000,00.- YTL’nin yasal faizi ile birlikte tahsilini talep etmiş, birleşen 2007/150 H. sayılı dosyada, müvekkili hakkında alınan 12.01.2007 tarih 1 nolu ihraç kararının iptalini talep etmiş, birleşen 2006/108 E. sayılı dosyada da dava konusu taşınmazın davalı Muhammed adına düzenlenen tapusunun iptalini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, davacının parasal yükümlülüklerini yerine getirmediğini, Kadıköy 4’üncü Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2006/286 E., 20071736 K. sayılı dosyası ile tespit edilen borcun davacı tarafça ödenmediği için hakkında alınan ihraç kararının yerinde olduğunu, ihraç kararı alındığı için daire tahsis edilemeyeceğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamına göre, konut tahsis edilmeyen davacının açtığı tazminat davası devam ederken ihtarname gönderip konut tahsis edilecekmiş gibi davacıdan aidat talep edilip sonucunda da ihraç kararı verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu, tazminat alacaklısı olan davacının konut sahibi olarak ortaklar gibi aidat ödemesinin mümkün olmadığı, bu nedenle davacı hakkında alınan ihraç kararının usul ve yasaya aykırı olduğu, dairenin rayiç değerinin 150.000,00.- YTL olarak hesaplandığı; davacının talep edebileceği tazminat hesabının Yargıtay’ca benimsenen formüle göre yapılan hesaplama sonunda 123.574,00.- YTL olduğu, davacı tarafça bilirkişi raporuna itiraz edilmediği ve bu miktarın davacı yönünden müktesep hak oluşturduğu, davalı tarafın itirazı üzerine alınan raporda ise tazminat miktarının 246.503,35.- YTL olarak hesaplandığı, davalı vekili bu rapora da itiraz etmiş ise de normal bir ortağın en fazla kazancının daire bedeli olduğuna göre, eşitlik ilkesi uyarınca daire sahibi olamayan davacı ortağın elde edebileceği menfaatin en fazla diğer ortakların elde ettiği menfaat olan konutun bedeli kadar olması gerektiği, bu bedelin de itiraz edilmeyen raporda belirlenen 150.000,00.- YTL olduğu, davacının talep edebileceği tazminat miktarının bu meblağı geçemeyeceği, rayiç bedel ve davacının müktesep hakkı olan bedel göz önüne alındığında ek rapor alınması neticeyi değiştirmeyeceğinden davacının talebi ile bağlı kalınarak 120.000,00.- YTL tazminata hükmedilmesi gerektiği gerekçesiyle asıl davanın kabulü ile taleple bağlı kalınarak 120.000,00.- YTL’nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalı kooperatiften tahsiline, birleşen 2007/150 E. sayılı dosyada davanın kabulü ile 12.01.2007 tarih 1 nolu ihraç kararının iptaline, birleşen 2006/108 E. sayılı dosyada davanın feragat nedeniyle reddine karar verilmiştir.

Kararı, davalı kooperatif vekili temyiz etmiştir.

1- 1163 Sayılı Yasanın 16. maddesi uyarınca, ihraç edilen ortağın hak ve yükümlülükleri ihraç kararı kesinleşinceye kadar devam edeceğinden, davacının ortaklığı süresince aidat ödeme yükümlülüğü söz konusudur. Davacıya konut tahsis edilmemiş olması, bunun yerine kooperatiften tazminat talep etme hakkı bulunan davacının parasal yükümlülükleri yerine getirmesine engel teşkil etmez. Bu itibarla, mahkemece öncelikle davacı hakkında daha önce alınan ihraç kararının iptali davasının akıbeti araştırılıp, bilahare birleşen davada ihtarların usulüne uygun olup olmadığı değerlendirilerek neticesine göre bir karar vermek gerekirken, kendisine konut tahsis edilmeyen ortaktan aidat istenemeyeceği gerekçesiyle ihraç kararının iptaline karar verilmesi doğru olmamış, hükmün bu nedenle de davalı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

2- Asıl dava ıslah edilmiş şekli ile konut verilmemesine dayalı tazminat, birleşen 2007/150 E. sayılı dava ise davacı hakkında alınan ihraç kararının iptali istemine ilişkindir. Davacı, ortaklığı devam ettiği sürece kooperatiften konut verilmemesine dayalı olarak tazminat talep edebileceğinden, tazminat davası süresince de davacının ortaklığının devam etmesi gerekir. Bu itibarla, mahkemece davacı hakkında açılmış bulunan ve işbu dava ile birleştirilen ihraç kararının iptali davası, esas davadan ayrılarak ihraç kararının iptali davasının akıbeti beklenmek ve o davanın neticesine göre davacının ortaklığı devam ettiği takdirde tazminat davası karara bağlanmak gerekirken, anılan husus nazara alınmadan tazminata karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.

kooperatif yöneticilerinin zimmet suçu

kooperatif yöneticilerinin zimmet suçu

KOOPERATİFLER AÇISINDAN YENİ TÜRK CEZA KANUNUNDA ZİMMET SUÇU

Bilineceği üzere, 1163 sayılı Kooperatifler Kanununun (KK) 62’nci maddesi “Üyelerin Titizlik Derecesi ve Sorumlulukları” başlığını taşımakta ve kooperatif yönetim kurulu üyeleri ile memurlarının “…suç teşkil eden fiil ve hareketlerinden ve özellikle kooperatifin para ve malları, bilanço tutanak, rapor ve başkaca evrak defter ve belgeleri üzerinde işledikleri suçlardan dolayı….” Devlet memurları gibi cezalandırılacağını hükme bağlamaktadır. Bu hüküm ele alındığında kooperatifin para ve malları ile defter ve belgeleri üzerinde işlenen suçlarda zimmet, görevin gereği gibi yerine getirilmemesi veya takdir hakkının kötüye kullanılması suretiyle kooperatife zarar verilmesi durumunda görevi ihmal ve görevi suistimal fiilleri söz konusu olabilmektedir. Burada hemen belirtilmesinde yarar olan bir husus var. Dikkat edilirse, kooperatif ortakları ile denetçi veya denetim kurulu üyeleri bu kapsama alınmamışlardır. Devlet memurları gibi ceza görme münhasıran yönetim kurulu üyeleri ile memurları için düşünülmüştür.

1926 yılında yürürlüğe konulan ve o günden bu yana 50’yi aşkın değişiklik ve eklemeler gören 765 sayılı Türk Ceza Kanunu, 12.10.2004 gün ve 25611 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe konulan 5237 sayılı Yeni Türk Ceza Kanunu ile birlikte yürürlükten kaldırılmış bulunmaktadır.

Bu yeni kanunun getirdiği cezai sorumluluk hükümlerine KK’nun 62’nci maddesi çerçevesinde bakmakta yarar görülerek bu yazı kaleme alınmıştır. Nedir yeni kanunla getirilen değişiklikler?

Birincisi; yürürlükten kalkan 765 sayılı eski kanunun üçüncü babının başlığı “ Devlet İdaresi Aleyhine İşlenen Cürümler” şeklinde iken 5237 sayılı yeni kanunda ikinci kitap’ın başlığı “ Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar” şeklinde düzenlenmiş olmasıdır.

İkincisi, eski kanunda 202’nci maddede düzenlenen “zimmet” fiili yeni kanunda 247’nci maddede düzenlenmiş ve “devlet memuru” kavramı “kamu görevlisi” olarak yer almıştır. “Kamu görevlisi” kavramı yeni kanunun 6/c maddesinde yer alan tanıma göre, kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi olarak anlaşılmalıdır. Biz bu yazımızı özellikle zimmet suçunun yeni halini görmek ve eskisiyle kıyaslamak amacıyla kaleme aldığımızdan 247’nci maddeyi aynen buraya almakta yarar var.

Zimmet

MADDE 247- (1) Görevi nedeniyle zilyedliği kendisine devredilmiş olan veya koruma ve gözetimiyle yükümlü olduğu malı kendisinin veya başkasının zimmetine geçiren kamu görevlisi beş yıldan on iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Suçun zimmetin açığa çıkmamasını sağlamaya yönelik hileli davranışlarla işlenmesi halinde verilecek ceza yarı oranında artırılır.

(3) Zimmet suçunun, malın geçici bir süre kullanıldıktan sonra iade edilmek üzere işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranına kadar indirilebilir.

Yukarıya aynen aldığımız 247’nci maddenin gerekçesine bakıldığında değişik bir yaklaşım ortaya çıkmaktadır. Zimmet suçunun konusu taşınır veya taşınmaz bir mal olmakla birlikte bu malın zilyedliğinin kamu görevlisinin kendisine devredilmiş olması veya koruma ve gözetimine yükümlü olması gerekmektedir. Bu malın mülkiyetinin devlete, herhangi bir kamu kurumuna veya özel kişiye ait olması arasında fark da gözetilmemiştir.

Aynı gerekçede zimmetin gerçeklemesinde kamu görevlisinin bizzat kendisinin olması ile başkasının zimmetine geçirilmesi arasında bir fark bulunmadığına yer verilmiştir.

765 sayılı eski kanunda öngörülen cezalara nazaran yeni kanunda öngörülen cezalar failin lehine görünmektedir. Bir örnek vermek gerekirse, eski kanunda nitelikli zimmet “oniki yıldan aşağı” olamazken yeni kanunda verilecek ceza yarı oranında artırılacağına göre alt sınırdan yani beş yıl üzerinden ceza alacak failin nitelikli zimmet suçu 7,5 yıl olabilecektir.

Kooperatiflerde zimmet sucu-Kemal OZMEN

Bilineceği üzere, 1163 sayılı Kooperatifler Kanununun (KK) 62’nci maddesi “Üyelerin Titizlik Derecesi ve Sorumlulukları” başlığını taşımakta ve kooperatif yönetim kurulu üyeleri ile memurlarının “…suç teşkil eden fiil ve hareketlerinden ve özellikle kooperatifin para ve malları, bilanço tutanak, rapor ve başkaca evrak defter ve belgeleri üzerinde işledikleri suçlardan dolayı….” Devlet memurları gibi cezalandırılacağını hükme bağlamaktadır. Bu hüküm ele alındığında kooperatifin para ve malları ile defter ve belgeleri üzerinde işlenen suçlarda zimmet, görevin gereği gibi yerine getirilmemesi veya takdir hakkının kötüye kullanılması suretiyle kooperatife zarar verilmesi durumunda görevi ihmal ve görevi suistimal fiilleri söz konusu olabilmektedir. Burada hemen belirtilmesinde yarar olan bir husus var. Dikkat edilirse, kooperatif ortakları ile denetçi veya denetim kurulu üyeleri bu kapsama alınmamışlardır. Devlet memurları gibi ceza görme münhasıran yönetim kurulu üyeleri ile memurları için düşünülmüştür.

1926 yılında yürürlüğe konulan ve o günden bu yana 50’yi aşkın değişiklik ve eklemeler gören 765 sayılı Türk Ceza Kanunu, 12.10.2004 gün ve 25611 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe konulan 5237 sayılı Yeni Türk Ceza Kanunu ile birlikte yürürlükten kaldırılmış bulunmaktadır.

Bu yeni kanunun getirdiği cezai sorumluluk hükümlerine KK’nun 62’nci maddesi çerçevesinde bakmakta yarar görülerek bu yazı kaleme alınmıştır. Nedir yeni kanunla getirilen değişiklikler?

Birincisi; yürürlükten kalkan 765 sayılı eski kanunun üçüncü babının başlığı “ Devlet İdaresi Aleyhine İşlenen Cürümler” şeklinde iken 5237 sayılı yeni kanunda ikinci kitap’ın başlığı “ Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar” şeklinde düzenlenmiş olmasıdır.

İkincisi, eski kanunda 202’nci maddede düzenlenen “zimmet” fiili yeni kanunda 247’nci maddede düzenlenmiş ve “devlet memuru” kavramı “kamu görevlisi” olarak yer almıştır. “Kamu görevlisi” kavramı yeni kanunun 6/c maddesinde yer alan tanıma göre, kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi olarak anlaşılmalıdır. Biz bu yazımızı özellikle zimmet suçunun yeni halini görmek ve eskisiyle kıyaslamak amacıyla kaleme aldığımızdan 247’nci maddeyi aynen buraya almakta yarar var.

Zimmet

MADDE 247- (1) Görevi nedeniyle zilyedliği kendisine devredilmiş olan veya koruma ve gözetimiyle yükümlü olduğu malı kendisinin veya başkasının zimmetine geçiren kamu görevlisi beş yıldan on iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Suçun zimmetin açığa çıkmamasını sağlamaya yönelik hileli davranışlarla işlenmesi halinde verilecek ceza yarı oranında artırılır.

(3) Zimmet suçunun, malın geçici bir süre kullanıldıktan sonra iade edilmek üzere işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranına kadar indirilebilir.

Yukarıya aynen aldığımız 247’nci maddenin gerekçesine bakıldığında değişik bir yaklaşım ortaya çıkmaktadır. Zimmet suçunun konusu taşınır veya taşınmaz bir mal olmakla birlikte bu malın zilyedliğinin kamu görevlisinin kendisine devredilmiş olması veya koruma ve gözetimine yükümlü olması gerekmektedir. Bu malın mülkiyetinin devlete, herhangi bir kamu kurumuna veya özel kişiye ait olması arasında fark da gözetilmemiştir.

Aynı gerekçede zimmetin gerçeklemesinde kamu görevlisinin bizzat kendisinin olması ile başkasının zimmetine geçirilmesi arasında bir fark bulunmadığına yer verilmiştir.

765 sayılı eski kanunda öngörülen cezalara nazaran yeni kanunda öngörülen cezalar failin lehine görünmektedir. Bir örnek vermek gerekirse, eski kanunda nitelikli zimmet “oniki yıldan aşağı” olamazken yeni kanunda verilecek ceza yarı oranında artırılacağına göre alt sınırdan yani beş yıl üzerinden ceza alacak failin nitelikli zimmet suçu 7,5 yıl olabilecektir.

Yeni Türk Ceza Kanunu zimmet suçu ile ilgili olarak eski kanunda yer alan hafifletici nedenleri yeni düzenlemeye tabi tutmuştur:

Etkin pişmanlık

Madde 248-(1)Soruşturma başlamadan önce zimmete geçirilen malın aynen iade edilmesi veya uğranılan zararın tazmin edilmesi halinde verilecek cezanın üçte ikisi indirilir.

(2) Kovuşturma başlamadan önce, gönüllü olarak, zimmete geçirilen malın aynen iade edilmesi veya uğranılan zararın tamamen tazmin edilmesi halinde verilecek cezanın yarısı indirilir. Etkin pişmanlığın hükümden önce gerçekleşmesi halinde verilecek cezanın üçte biri indirilir.

Madde gerekçesine bakıldığında cezada indirim “etkin pişmanlığın başladığı zamana” bağlanmaktadır. Bu zamanları şöyle sıralayabiliriz:

– Soruşturma başlamadan önce,

– Dava aşamasında (yani hükümden önce)

Görüleceği üzere, soruşturma sırasında ve karardan önce yapılacak iade ve tazminlerde fail lehine hükümler getirmektedir.

Daha az cezayı gerektiren hal

Madde 249- Zimmet suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle verilecek ceza üçte birden yarıya kadar indirilir.

Görüleceği üzere bu hüküm ile de zimmet suçunun konusunu oluşturan malın değeri de cezanın tayininde göz önüne alınması gereken bir ölçü olacaktır.

Madde gerekçesinde de bu yaklaşıma yer verilmiş, suç ortadan kalkmamakla birlikte zimmetin azlığının hoşgörüyle karşılanmasına imkan sağlanmıştır. Bu hususta yargı kararları ortaya çıktıkça zimmet fiiline gösterilecek hoşgörünün de limitleri ortaya çıkacaktır şüphesiz. Bekleyelim, görelim!

Özel ve önemli bir suçu incelemeye çalıştığımız yazımızı bir hatırlatma ile tamamlamak istiyoruz.

Yeni TCK 53’üncü maddesi birinci fıkrası ile, kişilerin kasten işlemiş oldukları suçlardan dolayı hüküm giymeleri durumunda, vakıf, dernek, sendika, şirket, kooperatif ve siyasi parti gibi tüzel kişiliklerin yöneticisi veya denetçisi olmaktan yoksun bırakılması mümkün kılınmıştır.

Elbette ki, kooperatifçilik gibi fedakarlık isteyen bir alanda yönetici ve memur olanların suçlu duruma düşmelerini istememekle birlikte, eski bir devlet denetim elemanı olarak cezai sorumluluk gerektiren haller tespit ettiğim görevlerim sırasında, onların eş ve çocuklarını düşünerek geçirdiğim uykusuz geceleri unutamadığımı da buraya yazmaktan kendimi alıkoyamıyorum.

Kooperatifine ait taşınmazın tapuda yapılacak ifraz işleminden tapu harcı aranılıp aranılmayacağı hk.-Kemal OZMEN

Başlık Tarım Kredi Kooperatifine ait taşınmazın tapuda yapılacak ifraz işleminden tapu harcı aranılıp aranılmayacağı hk.
Tarih 09/08/2012
Sayı B.07.4.DEF.0.02.10.00-2010/3-16
Kapsam

T.C.

ADIYAMAN VALİLİĞİ

Defterdarlık Gelir Müdürlüğü

Sayı

:

B.07.4.DEF.0.02.10.00-2010/3-16

09/08/2012

Konu

:

Tarım Kredi Kooperatifine ait taşınmazın ifrazında Tapu Harcı hk.

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda, İlçemiz … Belediye Başkalığınca Kooperatifinize ait bulunan gayrimenkulun tapu tadilatının yapıldığı ve Tapuda yapılacak ifraz işlemi için Kooperatifinizce tapu harcı ödenip ödenmeyeceği hususunda görüş talep edilmektedir.

Bilindiği üzere, 492 sayılı Harçlar Kanununun 57 nci maddesinde, “Tapu ve kadastro işlemlerinden bu kanuna bağlı (4) sayılı tarifede yazılı olanları, tapu ve kadastro harçlarına tabidir.” denilmekte, anılan tarifenin I/6-a fıkrasında ifraz veya taksim veya birleştirme işlemlerinde kayıtlı değerler üzerinden nisbi harç alınacağı hükme bağlanmıştır.

492 sayılı Harçlar Kanununun harçtan müstesna tutulan işlemler başlığı altındaki 59 uncu maddesinde, kooperatiflerin harçtan muaf olduğuna dair herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Aynı Kanununun 123 üncü maddesinde ise; “Özel kanunlarla harçtan muaf tutulan kişilerle, istisna edilen işlemlerden harç alınmaz.” hükmü bulunmaktadır.

Diğer taraftan, 1581 sayılı Tarım Kredi Kooperatifleri ve Birlikleri Kanununun “Muafiyetler” başlıklı 19 uncu maddesinin (B) fıkrasında, “a) Kurumlar, gider, gayrimenkul kıymet artışı, intikal ve diğer vergilerden ve icra makamları, resmi daireler ve mahkemeler nezdinde yapacakları takip ve tahsillerle açacakları tazminat davaları ile ilgili her nevi talep, tebliğ ve kararlar her türlü masraf, vergi, resim ve harçlardan,

b) Sermaye ve yedek akçeleri ile taşınmaz malları ve bunların gelirleri, kendi ihtiyaçları için satın aldıkları ve alacaklarının tahsili gayesiyle mülk edindikleri taşınmaz malları ve bunların 15 inci madde hükmüne göre sahiplerine geri verilmesi işlemi, bütün vergi, resim ve harçtan,

c) Yapacakları kredi işlerine ilişkin bütün senet, belge, kağıt, defter ve hesap özetleri, taşınmaz mallara ait ipotek ve taşınır mallara ait rehin işlemleri, vekaletnameler, taahhütnameler vesair evrak, bütün resim ve harçtan muaftır” hükmü yer almaktadır.

Kanun maddesinin incelenmesinden de görüleceği üzere, tarım kredi kooperatiflerine ait gayrimenkullerin ifrazına ilişkin tapu işlemlerinden harç alınmayacağına dair herhangi bir istisna hükmü bulunmamaktadır.

Buna göre; Kooperatifinize ait gayrimenkullerin ifraz dolayısıyla tapuda yapılacak işlemlerden 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı (4) sayılı tarifede yer alan hükümlere göre tapu harcı aranılması gerekmektedir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

Tasfiye halindeki kooperatifler ba bs formu verecekler mıdır ?-Kemal OZMEN

Başlık Tasfiye Halinde Ba-Bs Bildirim Formu düzenlenmesi hk.
Tarih 17/08/2012
Sayı B.07.1.GİB.4.34.19.02-019.01-2647
Kapsam

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü

Sayı

:

B.07.1.GİB.4.34.19.02-019.01-2647

17/08/2012

Konu

:

Tasfiye Halinde Ba-Bs Bildirim Formu düzenlenmesi.

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda; Kurumunuzun 11/08/2011 tarihinde tasfiyeye girdiği ve aynı tarihte tasfiyenin Ticaret Siciline tescil edildiği belirtilerek ağustos dönemine ilişkin Ba ve Bs bildirim formlarının tasfiye öncesi (01/08/2011-10/08/2011) ve tasfiye sonrası (11/08/2011-30/08/2011) için ayrı ayrı mı verileceği yoksa tasfiye halinde tek bir form olarak mı verileceği hakkında Başkanlığımız görüşü sorulmaktadır.

Bilindiği üzere, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 148, 149 ve Mükerrer 257’nci maddelerinin Bakanlığımıza verdiği yetkiye dayanılarak, 350 Sıra No’lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğiyle, bilanço esasına göre defter tutan mükelleflerin belirli bir haddi aşan mal ve hizmet alımlarını “Mal ve Hizmet Alımlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Ba)” ile; mal ve hizmet satışlarını ise “Mal ve Hizmet Satışlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Bs)” ile bildirmeleri yükümlülüğü getirilmiş, 362 ve 381 Sıra No’lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğleriyle de bu yükümlülüğe ilişkin açıklamalar yapılmıştır. 396 Sıra No’lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile de söz konusu yükümlülüğün 2010 yılı ve müteakip yılların aylık dönemlerinde yerine getirilmesinde uygulanacak usul ve esaslar ile bildirim hadleri konusunda açıklamalar yapılmıştır.

Yine 396 Sıra No’lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği’nin; ‘‘2- Bildirimlerin Dönemi Ve Verilme Süresi” başlıklı bölümünde;

‘‘2.2.4. Tasfiyesi devam eden mükellefler bildirim formlarını, tasfiye süresince aylık dönemler halinde vereceklerdir. Tasfiyenin başladığı aya ait bildirim formları ise tasfiye öncesi ve sonrası ayrımı yapılmaksızın düzenlenecektir.

Diğer taraftan, tasfiye sonunda bildirimler tasfiye kararının tescil edildiği tarihi izleyen ayın son günü akşamına kadar tasfiye memuru veya 3568 sayılı Kanuna istinaden yetki almış meslek mensupları tarafından verilecektir.” açıklamalarına yer verilmiştir.

Buna göre tasfiyesi devam etmekte olan şirketiniz tarafından verilmesi gereken Ba ve Bs bildirim formlarından tasfiyenin başladığı aya ait bildirim formlarını tasfiye öncesi ve sonrası ayrımı yapmaksızın; tasfiye süresince verilmesi gereken Ba ve Bs bildirim formlarını ise aylık dönemler halinde düzenleyerek vermeniz gerekmektedir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

Kurumlar vergisi genel tebliğ taslağı 7 numaralı

Maliye Bakanlığından:

Kurumlar Vergisi Genel Tebliği
(Seri No: 7)

Bu Tebliğde, 31/5/2012 tarihli ve 6322 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunla(1) 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununda yapılan değişikliklerin(2) uygulanmasına ilişkin açıklamalara yer verilmiş olup, 1 seri no.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinde(3) ilgili bölümler itibarıyla aşağıdaki değişiklikler yapılmıştır.

1. “5.1. İştirak kazançları istisnası” başlıklı bölümün ikinci ve son paragrafı aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Buna göre kurumların;

1) Tam mükellefiyete tabi başka bir kurumun sermayesine katılımlarından elde ettikleri kazançlar,

2) Tam mükellefiyete tabi başka bir kurumun kârına katılma imkânı veren kurucu senetleri ile diğer intifa senetlerinden elde ettikleri kâr payları,

3) Tam mükellefiyete tabi girişim sermayesi yatırım fonu katılma payları ile girişim sermayesi yatırım ortaklıklarının hisse senetlerinden elde ettikleri kâr payları
kurumlar vergisinden istisna edilmiştir.

Ancak, diğer fon ve yatırım ortaklıklarının katılma payları ve hisse senetlerinden elde edilen kâr payları bu istisnadan yararlanamaz.

Tam mükellefiyete tabi girişim sermayesi yatırım fonu ve ortaklıklarının katılma payları ile hisse senetlerinden elde edilen kâr payları, 6322 sayılı Kanunun 34 üncü maddesiyle Kurumlar Vergisi Kanununun 5 inci maddesinde yapılan değişikliğin yürürlüğe girdiği 1/1/2013 tarihinden itibaren uygulanmak üzere kurumlar vergisinden istisna edilmektedir.”
“Öte yandan, tam mükellefiyete tabi girişim sermayesi yatırım fonu ve ortaklıklarının katılma payları ile hisse senetlerinden elde edilen kâr payları hariç olmak üzere diğer fon ve yatırım ortaklıklarının katılma payları ve hisse senetlerinden elde edilen kâr payları iştirak kazancı istisnasından yararlanamayacaktır.”

2. “5.12. Diğer kanunlarda yer alan istisnalar” başlıklı bölümden sonra gelmek üzere aşağıdaki bölüm eklenmiş, sonraki bölüm numarası ise buna göre teselsül ettirilmiştir.

“5.13. Yabancı fon kazançlarının ve bu fonların portföy yöneticiliğini yapan şirketlerin vergisel durumu

Kurumlar Vergisi Kanununa 6322 sayılı Kanunun 35 inci maddesiyle “Yabancı fon kazançlarının vergilendirilmesi” başlıklı 5/A maddesi eklenmiştir.
Bu maddede, yabancı fonlar ile bu fonların aracılık işlemlerini yürüten portföy yöneticiliği yetki belgesine sahip tam mükellef şirketlerin (portföy yöneticisi şirketler) vergisel durumları düzenlenmiştir.

5.13.1. Yabancı fonların kazançlarına ilişkin düzenlemeler ve uygulama

Kurumlar Vergisi Kanununun 2 nci maddesinin birinci fıkrasında belirtilen yabancı fonların, portföy yöneticisi şirketler aracılığıyla organize bir borsada işlem görsün veya görmesin;

– Her türlü menkul kıymet ve sermaye piyasası aracı,
– Vadeli işlem ve opsiyon sözleşmesi,
– Varant,
– Döviz,
– Emtiaya dayalı vadeli işlem ve opsiyon sözleşmesi,
– Kredi ve benzeri finansal varlıklar,
– Kıymetli maden borsalarında yapılan emtia

işlemleri ile ilgili elde ettikleri kazançları için belirli şartların sağlanması durumunda; portföy yöneticisi şirketler, bu fonların daimi temsilcisi sayılmayacak ve bunların iş yerleri de bu fonların iş yeri veya iş merkezi olarak kabul edilmeyecektir.

Dolayısıyla, yabancı fonların bu kapsamda elde ettikleri kazançları için beyanname verilmeyecek ve diğer kazançlar nedeniyle beyanname verilmesi halinde de bu kazançlar beyannameye dahil edilmeyecektir.

Bu uygulamanın, yabancı fonların Türkiye kaynaklı gelirleri üzerinden yapılacak vergi kesintisine etkisi yoktur.

Türkiye’de bulunan taşınmazlar, aktif büyüklüğünün %51’inden fazlası taşınmazlardan oluşan şirketlere ait hisse senetleri veya ortaklık payları veya bunlara ilişkin vadeli işlem ve opsiyon sözleşmeleri, nakdi uzlaşmayla sonuçlananlar dışında emtiaya dayalı vadeli işlem ve opsiyon sözleşmeleri, sigorta sözleşmeleri ve bunlara ilişkin vadeli işlem ve opsiyon sözleşmelerinden elde edilen kazançlar bu uygulama kapsamında değerlendirilmeyecektir.

Bakanlar Kurulu %51’lik oranı yarısına kadar indirmeye veya %50’sine kadar arttırmaya yetkilidir.

5.13.1.1. Uygulamanın şartları

Portföy yöneticisi şirketlerin, bu fonların daimi temsilcisi sayılmamaları ve iş yerlerinin de fonların iş yeri veya iş merkezi olarak kabul edilmemesi için aşağıda sayılan şartların birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.

Söz konusu şartların gerçekleşmemesi halinde, yabancı fonların kazançları genel hükümlerine göre vergilendirilecek ve duruma göre portföy yöneticisi şirketler yabancı fonun daimi temsilcisi, bunların iş yerleri de bu fonların iş yeri veya iş merkezi olarak değerlendirilebilecektir.

5.13.1.1.1. Fon adına tesis edilen işlemlerin portföy yöneticisi şirketin mutat faaliyetleri arasında yer alması

Portföy yöneticisi şirketin fon adına yaptığı işlemlerin, portföy yönetimi kapsamında mutat olarak yürütülen faaliyetlerden olması gerekmektedir.

5.13.1.1.2. Yabancı fon ile portföy yöneticisi şirket arasındaki ilişkinin bağımsız olarak faaliyet gösteren kişilerdeki gibi olması

Portföy yöneticisi şirket ticari, hukuki ve finansal özellikleri dikkate alındığında, yabancı fon ile arasındaki ilişkinin, emsallere uygun koşullarda birbirlerinden bağımsız olarak faaliyet gösteren kişilerdeki gibi olması şarttır.

5.13.1.1.3. Portföy yöneticiliği hizmeti karşılığı alınacak bedelin emsale uygun olması ve transfer fiyatlandırması raporu verilmesi

Portföy yöneticisi şirket tarafından, verilen hizmet karşılığında emsallere uygun bedel alınması ve transfer fiyatlandırması raporunun kurumlar vergisi beyannamesinin verilme süresi içerisinde Gelir İdaresi Başkanlığına verilmesi gerekmektedir.

Transfer fiyatlandırması raporunun süresinde verilmemesi durumunda, bu raporun ilgili olduğu hesap dönemi için portföy yöneticisi şirket, fonun Türkiye’deki daimi temsilcisi sayılır ve bu dönemde fon tarafından elde edilen kazançlar genel hükümlere göre vergilendirilir.

Transfer fiyatlandırması raporu verilmiş olmasına rağmen emsaline nazaran daha düşük bir bedel alınması durumunda ise sadece portföy yöneticisi şirket adına transfer fiyatlandırmasına yönelik olarak gerekli tarhiyat yapılacak, yabancı fona ilişkin ise herhangi bir işlem yapılmayacaktır.

5.13.1.1.4. Portföy yöneticisi şirketin yabancı fon üzerindeki hak sahipliği oranının %20’yi aşmaması

Portföy yöneticisi şirket ve ilişkili olduğu kişilerin yabancı fonun kazançları üzerinde, sağladığı hizmet mukabilinde her ne ad altında olursa olsun hesaplanan bedeller düşüldükten sonra, doğrudan veya dolaylı olarak %20’den fazla hak sahibi olmaması gerekmektedir.

Bakanlar Kurulu %20’lik oranı sıfıra kadar indirmeye veya iki katına kadar arttırmaya yetkilidir.

5.13.2. Portföy yöneticisi şirketin yabancı fondan elde ettiği kazançlar

Yukarıda belirtilen şartları sağlamak kaydıyla portföy yöneticisi şirketin yabancı fondaki pay sahipliğinden doğan kazançları kurumlar vergisinden müstesnadır.

Yabancı fon tarafından portföy yöneticisi şirkete yapılan yönetim ücreti, teşvik, prim, performans ücreti gibi ödemeler ise her halükârda kurum kazancına dahil edilerek vergilendirilecektir.

Portföy yöneticisi şirket ve ilişkili olduğu kişilerin yabancı fonun kazançları üzerinde doğrudan veya dolaylı olarak %20’den daha fazla hak sahibi olması halinde ise istisnadan faydalanılması mümkün olmayıp, %20’lik hak sahipliğine isabet eden kazançlar da dahil ilgili fondan elde edilen kazançların tamamı genel hükümlere göre vergilendirilir.

5.13.3. Fonun katılımcı ve kurucuları arasında doğrudan veya dolaylı olarak bulunan tam mükellef gerçek kişi veya kurumlara ilişkin bildirim

Portföy yöneticisi şirketin yabancı fondaki pay sahipliğinden doğan kazançları hariç olmak üzere; fonun katılımcı ve kurucuları arasında doğrudan veya dolaylı olarak tam mükellef gerçek kişi veya kurumların kazanç payının %5’i geçmesi durumunda, tam mükellef gerçek kişi veya kurum kurucu veya katılımcılarının tamamının portföy yöneticisi şirket tarafından Gelir İdaresi Başkanlığına bildirilmesi gerekmektedir.

7 Seri numaralı kurumlar vergisi genel tebliğ taslağı -Kemal Ozmen

Maliye Bakanlığından:

Kurumlar Vergisi Genel Tebliği
(Seri No: 7)

Bu Tebliğde, 31/5/2012 tarihli ve 6322 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunla(1) 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununda yapılan değişikliklerin(2) uygulanmasına ilişkin açıklamalara yer verilmiş olup, 1 seri no.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinde(3) ilgili bölümler itibarıyla aşağıdaki değişiklikler yapılmıştır.

1. “5.1. İştirak kazançları istisnası” başlıklı bölümün ikinci ve son paragrafı aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Buna göre kurumların;

1) Tam mükellefiyete tabi başka bir kurumun sermayesine katılımlarından elde ettikleri kazançlar,

2) Tam mükellefiyete tabi başka bir kurumun kârına katılma imkânı veren kurucu senetleri ile diğer intifa senetlerinden elde ettikleri kâr payları,

3) Tam mükellefiyete tabi girişim sermayesi yatırım fonu katılma payları ile girişim sermayesi yatırım ortaklıklarının hisse senetlerinden elde ettikleri kâr payları
kurumlar vergisinden istisna edilmiştir.

Ancak, diğer fon ve yatırım ortaklıklarının katılma payları ve hisse senetlerinden elde edilen kâr payları bu istisnadan yararlanamaz.

Tam mükellefiyete tabi girişim sermayesi yatırım fonu ve ortaklıklarının katılma payları ile hisse senetlerinden elde edilen kâr payları, 6322 sayılı Kanunun 34 üncü maddesiyle Kurumlar Vergisi Kanununun 5 inci maddesinde yapılan değişikliğin yürürlüğe girdiği 1/1/2013 tarihinden itibaren uygulanmak üzere kurumlar vergisinden istisna edilmektedir.”
“Öte yandan, tam mükellefiyete tabi girişim sermayesi yatırım fonu ve ortaklıklarının katılma payları ile hisse senetlerinden elde edilen kâr payları hariç olmak üzere diğer fon ve yatırım ortaklıklarının katılma payları ve hisse senetlerinden elde edilen kâr payları iştirak kazancı istisnasından yararlanamayacaktır.”

2. “5.12. Diğer kanunlarda yer alan istisnalar” başlıklı bölümden sonra gelmek üzere aşağıdaki bölüm eklenmiş, sonraki bölüm numarası ise buna göre teselsül ettirilmiştir.

“5.13. Yabancı fon kazançlarının ve bu fonların portföy yöneticiliğini yapan şirketlerin vergisel durumu

Kurumlar Vergisi Kanununa 6322 sayılı Kanunun 35 inci maddesiyle “Yabancı fon kazançlarının vergilendirilmesi” başlıklı 5/A maddesi eklenmiştir.
Bu maddede, yabancı fonlar ile bu fonların aracılık işlemlerini yürüten portföy yöneticiliği yetki belgesine sahip tam mükellef şirketlerin (portföy yöneticisi şirketler) vergisel durumları düzenlenmiştir.

5.13.1. Yabancı fonların kazançlarına ilişkin düzenlemeler ve uygulama

Kurumlar Vergisi Kanununun 2 nci maddesinin birinci fıkrasında belirtilen yabancı fonların, portföy yöneticisi şirketler aracılığıyla organize bir borsada işlem görsün veya görmesin;

– Her türlü menkul kıymet ve sermaye piyasası aracı,
– Vadeli işlem ve opsiyon sözleşmesi,
– Varant,
– Döviz,
– Emtiaya dayalı vadeli işlem ve opsiyon sözleşmesi,
– Kredi ve benzeri finansal varlıklar,
– Kıymetli maden borsalarında yapılan emtia

işlemleri ile ilgili elde ettikleri kazançları için belirli şartların sağlanması durumunda; portföy yöneticisi şirketler, bu fonların daimi temsilcisi sayılmayacak ve bunların iş yerleri de bu fonların iş yeri veya iş merkezi olarak kabul edilmeyecektir.

Dolayısıyla, yabancı fonların bu kapsamda elde ettikleri kazançları için beyanname verilmeyecek ve diğer kazançlar nedeniyle beyanname verilmesi halinde de bu kazançlar beyannameye dahil edilmeyecektir.

Bu uygulamanın, yabancı fonların Türkiye kaynaklı gelirleri üzerinden yapılacak vergi kesintisine etkisi yoktur.

Türkiye’de bulunan taşınmazlar, aktif büyüklüğünün %51’inden fazlası taşınmazlardan oluşan şirketlere ait hisse senetleri veya ortaklık payları veya bunlara ilişkin vadeli işlem ve opsiyon sözleşmeleri, nakdi uzlaşmayla sonuçlananlar dışında emtiaya dayalı vadeli işlem ve opsiyon sözleşmeleri, sigorta sözleşmeleri ve bunlara ilişkin vadeli işlem ve opsiyon sözleşmelerinden elde edilen kazançlar bu uygulama kapsamında değerlendirilmeyecektir.

Bakanlar Kurulu %51’lik oranı yarısına kadar indirmeye veya %50’sine kadar arttırmaya yetkilidir.

5.13.1.1. Uygulamanın şartları

Portföy yöneticisi şirketlerin, bu fonların daimi temsilcisi sayılmamaları ve iş yerlerinin de fonların iş yeri veya iş merkezi olarak kabul edilmemesi için aşağıda sayılan şartların birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.

Söz konusu şartların gerçekleşmemesi halinde, yabancı fonların kazançları genel hükümlerine göre vergilendirilecek ve duruma göre portföy yöneticisi şirketler yabancı fonun daimi temsilcisi, bunların iş yerleri de bu fonların iş yeri veya iş merkezi olarak değerlendirilebilecektir.

5.13.1.1.1. Fon adına tesis edilen işlemlerin portföy yöneticisi şirketin mutat faaliyetleri arasında yer alması

Portföy yöneticisi şirketin fon adına yaptığı işlemlerin, portföy yönetimi kapsamında mutat olarak yürütülen faaliyetlerden olması gerekmektedir.

5.13.1.1.2. Yabancı fon ile portföy yöneticisi şirket arasındaki ilişkinin bağımsız olarak faaliyet gösteren kişilerdeki gibi olması

Portföy yöneticisi şirket ticari, hukuki ve finansal özellikleri dikkate alındığında, yabancı fon ile arasındaki ilişkinin, emsallere uygun koşullarda birbirlerinden bağımsız olarak faaliyet gösteren kişilerdeki gibi olması şarttır.

5.13.1.1.3. Portföy yöneticiliği hizmeti karşılığı alınacak bedelin emsale uygun olması ve transfer fiyatlandırması raporu verilmesi

Portföy yöneticisi şirket tarafından, verilen hizmet karşılığında emsallere uygun bedel alınması ve transfer fiyatlandırması raporunun kurumlar vergisi beyannamesinin verilme süresi içerisinde Gelir İdaresi Başkanlığına verilmesi gerekmektedir.

Transfer fiyatlandırması raporunun süresinde verilmemesi durumunda, bu raporun ilgili olduğu hesap dönemi için portföy yöneticisi şirket, fonun Türkiye’deki daimi temsilcisi sayılır ve bu dönemde fon tarafından elde edilen kazançlar genel hükümlere göre vergilendirilir.

Transfer fiyatlandırması raporu verilmiş olmasına rağmen emsaline nazaran daha düşük bir bedel alınması durumunda ise sadece portföy yöneticisi şirket adına transfer fiyatlandırmasına yönelik olarak gerekli tarhiyat yapılacak, yabancı fona ilişkin ise herhangi bir işlem yapılmayacaktır.

5.13.1.1.4. Portföy yöneticisi şirketin yabancı fon üzerindeki hak sahipliği oranının %20’yi aşmaması

Portföy yöneticisi şirket ve ilişkili olduğu kişilerin yabancı fonun kazançları üzerinde, sağladığı hizmet mukabilinde her ne ad altında olursa olsun hesaplanan bedeller düşüldükten sonra, doğrudan veya dolaylı olarak %20’den fazla hak sahibi olmaması gerekmektedir.

Bakanlar Kurulu %20’lik oranı sıfıra kadar indirmeye veya iki katına kadar arttırmaya yetkilidir.

5.13.2. Portföy yöneticisi şirketin yabancı fondan elde ettiği kazançlar

Yukarıda belirtilen şartları sağlamak kaydıyla portföy yöneticisi şirketin yabancı fondaki pay sahipliğinden doğan kazançları kurumlar vergisinden müstesnadır.

Yabancı fon tarafından portföy yöneticisi şirkete yapılan yönetim ücreti, teşvik, prim, performans ücreti gibi ödemeler ise her halükârda kurum kazancına dahil edilerek vergilendirilecektir.

Portföy yöneticisi şirket ve ilişkili olduğu kişilerin yabancı fonun kazançları üzerinde doğrudan veya dolaylı olarak %20’den daha fazla hak sahibi olması halinde ise istisnadan faydalanılması mümkün olmayıp, %20’lik hak sahipliğine isabet eden kazançlar da dahil ilgili fondan elde edilen kazançların tamamı genel hükümlere göre vergilendirilir.

5.13.3. Fonun katılımcı ve kurucuları arasında doğrudan veya dolaylı olarak bulunan tam mükellef gerçek kişi veya kurumlara ilişkin bildirim

Portföy yöneticisi şirketin yabancı fondaki pay sahipliğinden doğan kazançları hariç olmak üzere; fonun katılımcı ve kurucuları arasında doğrudan veya dolaylı olarak tam mükellef gerçek kişi veya kurumların kazanç payının %5’i geçmesi durumunda, tam mükellef gerçek kişi veya kurum kurucu veya katılımcılarının tamamının portföy yöneticisi şirket tarafından Gelir İdaresi Başkanlığına bildirilmesi gerekmektedir.

20120916-173614.jpg

7 seri numaralı kurumlar vergisi tebliği taslağı -Kemal Ozmen

Maliye Bakanlığından:

Kurumlar Vergisi Genel Tebliği
(Seri No: 7)

Bu Tebliğde, 31/5/2012 tarihli ve 6322 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunla(1) 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununda yapılan değişikliklerin(2) uygulanmasına ilişkin açıklamalara yer verilmiş olup, 1 seri no.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinde(3) ilgili bölümler itibarıyla aşağıdaki değişiklikler yapılmıştır.

1. “5.1. İştirak kazançları istisnası” başlıklı bölümün ikinci ve son paragrafı aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Buna göre kurumların;

1) Tam mükellefiyete tabi başka bir kurumun sermayesine katılımlarından elde ettikleri kazançlar,

2) Tam mükellefiyete tabi başka bir kurumun kârına katılma imkânı veren kurucu senetleri ile diğer intifa senetlerinden elde ettikleri kâr payları,

3) Tam mükellefiyete tabi girişim sermayesi yatırım fonu katılma payları ile girişim sermayesi yatırım ortaklıklarının hisse senetlerinden elde ettikleri kâr payları
kurumlar vergisinden istisna edilmiştir.

Ancak, diğer fon ve yatırım ortaklıklarının katılma payları ve hisse senetlerinden elde edilen kâr payları bu istisnadan yararlanamaz.

Tam mükellefiyete tabi girişim sermayesi yatırım fonu ve ortaklıklarının katılma payları ile hisse senetlerinden elde edilen kâr payları, 6322 sayılı Kanunun 34 üncü maddesiyle Kurumlar Vergisi Kanununun 5 inci maddesinde yapılan değişikliğin yürürlüğe girdiği 1/1/2013 tarihinden itibaren uygulanmak üzere kurumlar vergisinden istisna edilmektedir.”
“Öte yandan, tam mükellefiyete tabi girişim sermayesi yatırım fonu ve ortaklıklarının katılma payları ile hisse senetlerinden elde edilen kâr payları hariç olmak üzere diğer fon ve yatırım ortaklıklarının katılma payları ve hisse senetlerinden elde edilen kâr payları iştirak kazancı istisnasından yararlanamayacaktır.”

2. “5.12. Diğer kanunlarda yer alan istisnalar” başlıklı bölümden sonra gelmek üzere aşağıdaki bölüm eklenmiş, sonraki bölüm numarası ise buna göre teselsül ettirilmiştir.

“5.13. Yabancı fon kazançlarının ve bu fonların portföy yöneticiliğini yapan şirketlerin vergisel durumu

Kurumlar Vergisi Kanununa 6322 sayılı Kanunun 35 inci maddesiyle “Yabancı fon kazançlarının vergilendirilmesi” başlıklı 5/A maddesi eklenmiştir.
Bu maddede, yabancı fonlar ile bu fonların aracılık işlemlerini yürüten portföy yöneticiliği yetki belgesine sahip tam mükellef şirketlerin (portföy yöneticisi şirketler) vergisel durumları düzenlenmiştir.

5.13.1. Yabancı fonların kazançlarına ilişkin düzenlemeler ve uygulama

Kurumlar Vergisi Kanununun 2 nci maddesinin birinci fıkrasında belirtilen yabancı fonların, portföy yöneticisi şirketler aracılığıyla organize bir borsada işlem görsün veya görmesin;

– Her türlü menkul kıymet ve sermaye piyasası aracı,
– Vadeli işlem ve opsiyon sözleşmesi,
– Varant,
– Döviz,
– Emtiaya dayalı vadeli işlem ve opsiyon sözleşmesi,
– Kredi ve benzeri finansal varlıklar,
– Kıymetli maden borsalarında yapılan emtia

işlemleri ile ilgili elde ettikleri kazançları için belirli şartların sağlanması durumunda; portföy yöneticisi şirketler, bu fonların daimi temsilcisi sayılmayacak ve bunların iş yerleri de bu fonların iş yeri veya iş merkezi olarak kabul edilmeyecektir.

Dolayısıyla, yabancı fonların bu kapsamda elde ettikleri kazançları için beyanname verilmeyecek ve diğer kazançlar nedeniyle beyanname verilmesi halinde de bu kazançlar beyannameye dahil edilmeyecektir.

Bu uygulamanın, yabancı fonların Türkiye kaynaklı gelirleri üzerinden yapılacak vergi kesintisine etkisi yoktur.

Türkiye’de bulunan taşınmazlar, aktif büyüklüğünün %51’inden fazlası taşınmazlardan oluşan şirketlere ait hisse senetleri veya ortaklık payları veya bunlara ilişkin vadeli işlem ve opsiyon sözleşmeleri, nakdi uzlaşmayla sonuçlananlar dışında emtiaya dayalı vadeli işlem ve opsiyon sözleşmeleri, sigorta sözleşmeleri ve bunlara ilişkin vadeli işlem ve opsiyon sözleşmelerinden elde edilen kazançlar bu uygulama kapsamında değerlendirilmeyecektir.

Bakanlar Kurulu %51’lik oranı yarısına kadar indirmeye veya %50’sine kadar arttırmaya yetkilidir.

5.13.1.1. Uygulamanın şartları

Portföy yöneticisi şirketlerin, bu fonların daimi temsilcisi sayılmamaları ve iş yerlerinin de fonların iş yeri veya iş merkezi olarak kabul edilmemesi için aşağıda sayılan şartların birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.

Söz konusu şartların gerçekleşmemesi halinde, yabancı fonların kazançları genel hükümlerine göre vergilendirilecek ve duruma göre portföy yöneticisi şirketler yabancı fonun daimi temsilcisi, bunların iş yerleri de bu fonların iş yeri veya iş merkezi olarak değerlendirilebilecektir.

5.13.1.1.1. Fon adına tesis edilen işlemlerin portföy yöneticisi şirketin mutat faaliyetleri arasında yer alması

Portföy yöneticisi şirketin fon adına yaptığı işlemlerin, portföy yönetimi kapsamında mutat olarak yürütülen faaliyetlerden olması gerekmektedir.

5.13.1.1.2. Yabancı fon ile portföy yöneticisi şirket arasındaki ilişkinin bağımsız olarak faaliyet gösteren kişilerdeki gibi olması

Portföy yöneticisi şirket ticari, hukuki ve finansal özellikleri dikkate alındığında, yabancı fon ile arasındaki ilişkinin, emsallere uygun koşullarda birbirlerinden bağımsız olarak faaliyet gösteren kişilerdeki gibi olması şarttır.

5.13.1.1.3. Portföy yöneticiliği hizmeti karşılığı alınacak bedelin emsale uygun olması ve transfer fiyatlandırması raporu verilmesi

Portföy yöneticisi şirket tarafından, verilen hizmet karşılığında emsallere uygun bedel alınması ve transfer fiyatlandırması raporunun kurumlar vergisi beyannamesinin verilme süresi içerisinde Gelir İdaresi Başkanlığına verilmesi gerekmektedir.

Transfer fiyatlandırması raporunun süresinde verilmemesi durumunda, bu raporun ilgili olduğu hesap dönemi için portföy yöneticisi şirket, fonun Türkiye’deki daimi temsilcisi sayılır ve bu dönemde fon tarafından elde edilen kazançlar genel hükümlere göre vergilendirilir.

Transfer fiyatlandırması raporu verilmiş olmasına rağmen emsaline nazaran daha düşük bir bedel alınması durumunda ise sadece portföy yöneticisi şirket adına transfer fiyatlandırmasına yönelik olarak gerekli tarhiyat yapılacak, yabancı fona ilişkin ise herhangi bir işlem yapılmayacaktır.

5.13.1.1.4. Portföy yöneticisi şirketin yabancı fon üzerindeki hak sahipliği oranının %20’yi aşmaması

Portföy yöneticisi şirket ve ilişkili olduğu kişilerin yabancı fonun kazançları üzerinde, sağladığı hizmet mukabilinde her ne ad altında olursa olsun hesaplanan bedeller düşüldükten sonra, doğrudan veya dolaylı olarak %20’den fazla hak sahibi olmaması gerekmektedir.

Bakanlar Kurulu %20’lik oranı sıfıra kadar indirmeye veya iki katına kadar arttırmaya yetkilidir.

5.13.2. Portföy yöneticisi şirketin yabancı fondan elde ettiği kazançlar

Yukarıda belirtilen şartları sağlamak kaydıyla portföy yöneticisi şirketin yabancı fondaki pay sahipliğinden doğan kazançları kurumlar vergisinden müstesnadır.

Yabancı fon tarafından portföy yöneticisi şirkete yapılan yönetim ücreti, teşvik, prim, performans ücreti gibi ödemeler ise her halükârda kurum kazancına dahil edilerek vergilendirilecektir.

Portföy yöneticisi şirket ve ilişkili olduğu kişilerin yabancı fonun kazançları üzerinde doğrudan veya dolaylı olarak %20’den daha fazla hak sahibi olması halinde ise istisnadan faydalanılması mümkün olmayıp, %20’lik hak sahipliğine isabet eden kazançlar da dahil ilgili fondan elde edilen kazançların tamamı genel hükümlere göre vergilendirilir.

5.13.3. Fonun katılımcı ve kurucuları arasında doğrudan veya dolaylı olarak bulunan tam mükellef gerçek kişi veya kurumlara ilişkin bildirim

Portföy yöneticisi şirketin yabancı fondaki pay sahipliğinden doğan kazançları hariç olmak üzere; fonun katılımcı ve kurucuları arasında doğrudan veya dolaylı olarak tam mükellef gerçek kişi veya kurumların kazanç payının %5’i geçmesi durumunda, tam mükellef gerçek kişi veya kurum kurucu veya katılımcılarının tamamının portföy yöneticisi şirket tarafından Gelir İdaresi Başkanlığına bildirilmesi gerekmektedir.

Kooperatifin tasfiyeye girmesi İcin yapılması gereken işlemler

20120916-165248.jpg

Tasfiye halinde olan kooperatiflerde genel kurul ne zaman ve nasıl yapılır ?

Detaylı bilgi İcin bize ulaşın info@ozmconsultancy.com

20120916-164716.jpg

Kooperatiflerde kura cekim işlemleri ,şerefiye raporu yazılması , vaziyet planı ve kura zaptı -Kemal Ozmen

Kooperatiflerde şerefiye raporu nasıl yazılır ? Kura çekimi ne sekilde yapılmalıdır ?
info@ozmconsultancy.com

20120916-164517.jpg

Error: Contact form not found.

Kooperatiflerde hesap tetkik komisyonu kimlerden oluşur-Kemal OZMEN

Genel kurulda bazı belirli hususların incelenmesine ihtiyaç duyulabilir.

Türk Ticaret Kanun’unda Özel Denetçi olarak adlandırılan müessese (TTK.348) Kooperatif Kanununda Hesap Tetkik Komisyonu olarak adlandırıldığı için (KK.46/3); Anonim şirketlerde özel denetçiler tarafından yapılacak işlemler kooperatiflerde hesap tetkik komisyonu üyeleri tarafından yerine getirilir.

Kooperatif ana sozlesme ornegi ,yapi kooperatif ana sozlesme ornegi ,toplu isyeri yapi kooperatifi ana sozlesme ornegi,konut yapi kooperatifi ana sozlesme ornegi

20120916-093405.jpg
İnfo@ozmconsultancy.com

Kooperatiflerde hesap tetkik komisyonu kimlerden oluşur-Kemal OZMEN

Genel kurulda bazı belirli hususların incelenmesine ihtiyaç duyulabilir.

Türk Ticaret Kanun’unda Özel Denetçi olarak adlandırılan müessese (TTK.348) Kooperatif Kanununda Hesap Tetkik Komisyonu olarak adlandırıldığı için (KK.46/3); Anonim şirketlerde özel denetçiler tarafından yapılacak işlemler kooperatiflerde hesap tetkik komisyonu üyeleri tarafından yerine getirilir.

Hesap tetkik komisyonunun seçilmesi

– Hesap tetkik komisyonunun seçilmesi
– Bilanço incelemesinin ve ibranın geriye bırakılması
– Çıkan veya çıkarılan ortaklar hakkında karar alınması
– Genel kurulun yeni bir toplantıya çağrılması
– Kanun, ana sözleşme ve iyi niyet esasları ile genel kurul kararlarına aykırı olduğu ileri sürülen yönetim kurulu kararlarının iptali
– Yönetim kurulu ile denetçilerin azli ve yerlerine yenilerinin seçilmesi
– Genel Kurulda Temsil Hakkı:Ana sözleşmede açıklama bulunduğu takdirde, bir ortak yazı ile izin vermek suretiyle genel kurul toplantısında oyunu ancak bir başka ortağa kullandırabilir. Bir ortak genel kurulda birden fazla ortağı temsil edemez.

Kooperatif ortakligindan ihraç-Kemal OZMEN

Kooperatifler Kanunun 27. maddesiyle sermaye yüklemleri ve sair ödemelerini (aidat vb.) yerine getirmeyen ortaklar hakkında yapılacak işlemler ve uygulama sırası düzenlenmiş ve ortaklığın kendiliğinden düşeceği belirtilmiştir. Burada geçen sermaye yüklemleri ile kanunun 19’uncu maddesinde düzenlenen ortaklık payları; sair ödemler ile de, ortaklık payı dışındaki ödemeler kastedilmektedir. Bu ödemeler ise kooperatif amaçlarının gerçekleşmesini sağlamak için genel kurulca kararlaştırılan tutarlardaki arsa-altyapı payı, ortak tesisler ile genel giderlere katılım payı gibi ödemeler ile bunların gecikme faizinden oluşmaktadır.
Kanun maddesine göre, ortaklığın kendiliğinden düşebilmesi için belirtilen yükümlülüklerden en az birinin yerine getirilmemesi gerekir. Yani, ortaklığın kendiliğinden düşebilmesi için o ortak; ya sermaye yüklemlerinden, ya sair ödemelerden, ya da her ikisinden dolayı kooperatife borçlu olmalıdır.
Ortaklığın kendiliğinden düşebilmesi için sırasıyla aşağıdaki işlemlerin yerine getirilmesi gereklidir.
a) Ortak parasal yükümlülüklerini belirli bir süre geciktirmiş, ödememiş olmalıdır:
Bu gecikme süresi kanunda gösterilmemiştir. Ancak, anasözleşmelerde serbestçe belirlenebilmektedir. Zira, Bakanlığımızca hazırlanan örnek anasözleşmelerde bu süre genellikle 30 gün, 1 ay veya 2 ay olarak belirlenmiştir.
b) İlk istem ve münasip bir süre:
Bu münasip süre, ortağın borcunu temin edip ödeyebileceği bir süre olmalıdır. Örnek anasözleşmelerde bu ilk süre 10 gün olarak belirlenmiş olup, istemin ortağa tebliğinden itibaren sürenin başlayacağı hüküm altına alınmıştır.
Bu ilk istemde, borcun (ana para + varsa gecikme zammı) tutarı da belirtilerek tebliğinden itibaren 10 gün içinde ödenmesi, ödenmemesi halinde kanun 27’inci maddesi ile anasözleşmenin ilgili maddesi gereğince hakkında gerekli işlemin yapılacağı ihtar edilir. Bu münasip süre ortağa ya elden yazılı olarak, ya taahhütlü mektupla, ya da noter aracılığıyla veyahut da her üç yolun mümkün olmaması halinde ilanla bildirilir. İlanla bildirim yapılması durumunda Tebligat Kanunu hükümlerine göre hareket edilmelidir.
c) İkinci istem ve 1 aylık süre:
İlk isteğe uymayan ortağa ikinci bir ihtar gönderilerek, bu ihtarın tebliğinden itibaren 1 ay içinde borcunu ödemesi istenir. Buradaki bir aylık süre kanunun emredici hükmü olduğundan herhangi bir şekilde azaltılamaz.
İkinci ihtarda da borcun tutarı gösterilerek, tamamının 1 aylık süre içinde ödenmemesi halinde, kanunun 27’inci ve anasözleşmenin ilgili maddesi gereğince ortaklığının kendiliğinden düşeceği ihtar edilir. İkinci ihtardaki borç tutarının da birinci ihtardakiyle aynı olmasına dikkat edilmeli, birinci ihtardan sonra herhangi bir ödeme yapıldıysa bunun da belirtilmesi ve borç tutarı, ödediği tutar ve kalan borcun ayrıntılı olarak yazılması gerekir.
d) İkinci ihtarın tebliğinden itibaren 1 aylık süre içinde borç ödenmemiş olmalıdır:
Ortaklığın kendiliğinden düşebilmesi için, ikinci ihtarnamenin tebellüğ tarihinden itibaren 1 aylık süre içinde de borç ödenmemiş olmalıdır.
e) Çıkarma kararı alınmalıdır:
Kanunun 27’inci maddesinde, yukarıda belirtilen şartların oluşması halinde ortaklığın kendiliğinden düşeceği belirtilmesine rağmen, ortaklığın düşebilmesi için genel kurul veya yönetim kurulu kararına ihtiyaç olup olmadığı konusunda bir açıklama yapılmamıştır. Ancak, uygulamada oluşan yargı içtihatlarına göre, ikinci ihtarın tebliğinden itibaren 1 aylık süre içinde de borç ödenmemişse; anasözleşme ile yetkili kılınmışsa yönetim kurulu, böyle bir yetki yoksa genel kurul tarafından çıkarılma kararı alınmalıdır.
f) Çıkarma kararı ortağa tebliğ edilmelidir:
Ortaklığın kendiliğinden düşmesine ilişkin olarak alınan kararın ortağa tebliği ve itiraz yolları 2.5 nolu bölümde açıklanan ihraç kararının tebliği ve itiraz yolları ile aynıdır.

kooperatif genel kurul evrakları kooperatif genel kurul kararına itiraz kooperatif genel kurul kararının iptali kooperatif genel kurul işlemleri kooperatif genel kurul toplantı tutanağı kooperatif genel kurul sonrası kooperatif genel kurul hükümet komiseri kooperatif genel kurul başvurusu kooperatif genel kurul bilgi formu bayındırlık ve iskan bakanlığı kooperatif genel kurul evrakları 2012 şube tescili için gerekli evraklar kooperatif genel kurulu nasıl yapılır olağan genel kurul evrakları kooperatif yönetim kurulu faaliyet raporu örneği kooperatif genel kurul toplantısı kooperatif genel kurul bildirim formu kooperatif üst kuruluşları genel durum bildirim formu yapı kooperatifi bilgi formu kooperatif genel kurul sonuç bildirimi kooperatif genel kurul bilgi formu örneği kooperatif genel kurul evrakları kooperatifler bilgi formu kooperatif genel kurul toplantısı

20120914-231648.jpg

KOOPERATİFLERİN GENEL kurul TOPLANTILARI -Kemal OZMEN kooperatif genel kurul işlemleri,kooperatif genel kurul tescil işlemleri,kooperatif genel kurul toplantısı,

KOOPERATİFLERİN GENELKURUL TOPLANTILARI !

1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 3476 sayılı kanunla değiştirilen 45. maddesi gereğince, her yılın ilk altı ayı sonuna (30 Haziran) kadar, Bakanlığımız uhdesinde bulunan;

1- Motorlu Taşıyıcılar Kooperatifleri,
2- Esnaf ve Sanatkarlar Kredi ve Kefaret Kooperatifleri,
3- Tarım Satış Kooperatifleri,
4- Tüketim Kooperatifleri,
5- Üretim ve Pazarlama Kooperatifleri,
6- Temin – Tevzi Kooperatifleri,
7- Küçük Sanat Kooperatifleri,
8- İşletme Kooperatifleri,
9- Kadın,Çevre,Kültür ve İşletme Kooperatifleri,
10- Yaş Sebze ve Meyve Kooperatifleri’ nin

Olağan genel kurul toplantılarını yapmaları hükme bağlanmış olup, belirtilen tarih itibariyle genel kurullarını yapmayan kooperatif yönetim kurulu üyeleri hakkında adı geçen kanun’un ek 2. maddesi gereğince işlem yapılacaktır. (Tasfiye halindeki kooperatifler ise ilk altı ayla sınırlı olmayıp, her yıl yıl sonuna kadar genel kurul toplantılarını yapacaklardır.)

Ayrıca; Kooperatif Anasözleşmelerinin 30. maddelerine göre genel kurul toplantı tarihinden 15 gün önce İl Sanayi ve Ticaret Müdürlüğüne yazılı olarak müracat edilme mecburiyeti bulunduğundan, Kooperatif Yönetim Kurulu üyelerinin önceki yıllarda olduğu gibi hukuki işleme maruz kalmamaları açısından ve kanunda belirtilen tarihinde (30 Haziran) göz önüne alınması durumunda konu önem arzetmektedir.

20120914-231108.jpg

Kooperatif tarafından ihrac edilen ortağın yapması gerekenler-kooperatif davalari -Kemal OZMEN

Çıkarılma kararına karşı, Ticaret Mahkemesi bulunan yerlerde bu mahkemeye, bulunmayan yerlerde ise Asliye Hukuk Mahkemesine itiraz davası açılabilir. Öte yandan, itiraz davası ortağın lehine sonuçlanırsa, çıkarma kararı hiç alınmamış sayılır ve ortağın hak ve vecibeleri aynen devam eder. Dava ortak aleyhine sonuçlanırsa, ortak 15 gün içinde kararı Yargıtay’da temyiz edebilir.

20120914-230448.jpg