, karşılıksız çıkan çekin karşılıksız çıktığına ilişkin kaydın yapıldığı dönem itibariyle dava veya icra takibine başlanılması gerekmekte olup, bu dönemde karşılık ayrılmayan alacaklarınız için müteakip yıllarda karşılık ayrılması mümkün bulunmamaktadır.

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İZMİR VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü

Sayı

:

B.07.1.GİB.4.35.18.02-1741-366

28/03/2012

Konu

:

şüpheli alacak

İlgide kayıtlı dilekçenizle, şirketinizin kurumlar vergi mükellefi olduğu bu zamana kadar karşılıksız çıkan çekleriniz için herhangi bir işlem yapmadığı, karşılıksız çıkan çeklere ne zaman karşılık ayrılacağı hususunda Başkanlığımızdan görüş talep edilmektedir.

213 sayılı Vergi Usul Kanununun 323′ üncü maddesinde;

“Ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla;

1- Dava veya icra safhasında bulunan alacaklar;

2- Yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar; şüpheli alacak sayılır.

Yukarıda yazılı şüpheli alacaklar için değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karşılık ayrılabilir.

Bu karşılığın hangi alacaklara ait olduğu karşılık hesabında gösterilir. Teminatlı alacaklarda bu karşılık teminattan geri kalan miktara inhisar eder.

Şüpheli alacakların sonradan tahsil edilen miktarları tahsil edildikleri dönemde kar-zarar hesabına intikal ettirilir.”

hükmü yer almaktadır.

Bu durumda şüpheli alacak nitelik ve miktar itibariyle tahsili şüpheli duruma giren, fakat değersiz hale geldiği kesin olarak bilinemeyen, buna karşın kısmen tahsil olanağı kalmayan alacaklardır.

Buna göre, bir alacağın şüpheli alacak olarak kabul edilip karşılık ayrılabilmesi için Vergi Usul Kanununun 323’üncü maddesinde sayılan şartların gerçekleşmiş olması gerekir.

Yukarıdaki Kanun hükmünden de anlaşılacağı üzere, ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla; dava ve icra safhasında bulunan alacaklarla, yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen boçlu tarafından ödenmemiş olan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar şüpheli alacak sayılmakta, bu şartlardan herhangi birinin mevcut olmaması durumunda ise şüpheli alacak kaydına imkân bulunmamaktadır.

Diğer yandan, şüpheli alacaklar için dava veya icra takibine başlanıldığı yılda karşılık ayrılması gerekmekte olup, şüpheli hale geldiği hesap döneminde karşılık ayrılmayan alacaklar için daha sonraki dönemlerde karşılık ayrılması mümkün olmamaktadır. Bir alacağın dava veya icra safhasında olduğunun kabulü için mahkemeye dava veya icra merciine takip için dilekçe verilmiş olması, ancak gerek mahkemeye gerek icra merciine yapılan başvuruların takip edilmesi gerekmektedir.

Buna göre, karşılıksız çıkan çekin karşılıksız çıktığına ilişkin kaydın yapıldığı dönem itibariyle dava veya icra takibine başlanılması gerekmekte olup, bu dönemde karşılık ayrılmayan alacaklarınız için müteakip yıllarda karşılık ayrılması mümkün bulunmamaktadır.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

Vergi Dairesi Başkanı a.

Gelir İdaresi Grup Müdür V.

(*) Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**) İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

Davalılar yönetim ve denetim kurulu üyelerinin ibra edildikleri genel kurul toplantısına sunulan geçmiş yıllara ait faaliyet ve kesin hesap raporları ile tahmini bütçe ve denetleme raporlarında; ön inceleme raporunda tespit edilen idari para cezası ile vergi borçları gösterilmemiş olduğundan; ibra edilmiş olmaları, anılan kalemler hakkında davalıları sorumluluktan kurtarmaz.

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, Esas: 2005/3234, Karar: 2006/3852 İçtihat

Davalılar yönetim ve denetim kurulu üyelerinin ibra edildikleri genel kurul toplantısına sunulan geçmiş yıllara ait faaliyet ve kesin hesap raporları ile tahmini bütçe ve denetleme raporlarında; ön inceleme raporunda tespit edilen idari para cezası ile vergi borçları gösterilmemiş olduğundan; ibra edilmiş olmaları, anılan kalemler hakkında davalıları sorumluluktan kurtarmaz.
(Karar Tarihi : 05.04.2006)
“Davacı ____ (ilçesi) Esnaf ve Sanatkarlar Odası Başkanlığı vekili Av. A____ Y____ tarafından, davalılar A____ B____ vd. aleyhine ____/____ /2001 gününde verilen dilekçe ile maddi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen ____/____/2004 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimitarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.

Davacı ____ (ilçesi) Esnaf ve Sanatkarlar Odasının eski yönetim ve denetim kurulu üyeleri olan davalılar ise, ____/____/1999 tarihinde yapılan olağan genel kurul toplantısında yeniden seçilemediklerini ancak oybirliği ile ibra edildiklerini ve bu nedenle istenen tazminattan sorumlu tutulamayacaklarını savunmuşlardır.

Yerel Mahkemece, ____/____/1999 tarihinde yapılan olağan genel kurul toplantısında, yönetim ve denetim kurullarının oy birliği ile ibra edildikleri, davalıların ibra edildikleri bu borçtan dolayı sorumluluklarının bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı yanın iddiasına dayanak oluşturan ve yukarıda tarihi belirtilen genel kurul toplantısından sonra odalar birliği tarafından yapılan denetim sonucunda düzenlenen ____/____/1999 tarihli ön inceleme raporunda; davalıların yönetim ve denetim kurulu üyeleri olarak görev yaptıkları 1996, 1997 ve 1998 yıllarında, bazı aylara ait SSK prim bildirgeleri ile dönem bordrolarının zamanında SSK’na verilmediği ve bu nedenle SSK tarafından oda adına idari para cezası tahakkuk edildiği, yine bazı aylara ait muhtasar vergisinin ödenmediği, bundan dolayı da Malmüdürlüğü tarafından odaya borç tahakkuk ettirildiği belirlenmiştir. Davacı, bu ön inceleme raporuna dayanarak SSK prim bildirgeleri ile dönem bordrolarının zamanında ilgili kuruma verilmemesi ve ödenmeyen vergiler nedeniyle uğradıkları zararın ödetilmesini istemiştir.

1996, 1997 ve 1998 yıllarında ____ (ilçesi) Esnaf ve Sanatkarlar Odası yönetim ve denetim kurulu üyeleri olarak görev yapan davalılar, ____/____/1999 tarihli olağan genel kurul toplantısında ibra edilmişlerdir. Ancak bu genel kurul toplantısına sunulan geçmiş yıllara ait faaliyet ve kesin hesap raporları ile tahmini bütçe ve denetleme raporlarında; ön inceleme raporunda tespit edilen idari para cezası ile vergi borçlarının gösterilmemiş olduğu, bu borçların varlığı bilinmeksizin davalıların ibra edildikleri anlaşılmaktadır. Şu durumda genel kurul toplantısında ibra edilmiş olmaları davalıları sorumluluktan kurtarmaz. Belirlenen bu durum itibariyle davalıların tazminat sorumluluğunun bulunduğu kabul edilmelidir. O halde mahkemece zarar kapsamı belirlenerek davalıların sorumluluğu yönünde hüküm kurulması gerekirken yanılgılı gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır. Karar bu nedenle bozmayı gerektirmiştir.

KARAR : Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine, 05.04.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.”
İlgili Mevzuat Hükmü : Türk Ticaret Kanunu MADDE 380 :2. İBRA:

Madde 380 – Bilançonun tasdikine dair olan umumi heyet kararı, aksine sarahat olmadığı takdirde, idare meclisi azalariyle müdürler ve murakıpların ibrasını tazammun eder. Bununla beraber bilançoda bazı hususlar belirtilmemekte veyahut bilanço şirketin gerçek durumunun görülmesine mani yanlış bir takım hususları ihtiva etmekte ise, idare meclisi azalariyle müdürler ve murakıplar, bilançonun tasdikiyle ibra edilmiş olmazlar.

Kooperatif Yonetim kurulunun ibra olmuş olmasi yeterli değildir

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, Esas: 2001/2123, Karar: 2001/4130 İçtihat

TTK m.380 uyarınca ibranın varlığının kabulü, genel kurulun bilgisine sunulan, tartışılıp sonuca bağlanan konulara münhasırdır.
(Karar Tarihi : 10.05.2001)
“Taraflar arasında görülen davada Bursa Asliye 1.Hukuk Mahkemesince verilen 18.12.2000 tarih ve 1998/511-200/411 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ____ tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Davacı vekili,müvekkili kooperatifin yönetim kurulu eski başkanı olan davalının kendi başına aldığı kararlar uyarınca usulsüz harcamalar yaptığını, kayıtlara giren faturalandırılmış demir ve çimento miktarından daha azı sarfedilerek kooperatifin zarara uğratıldığını ileri sürerek, ödemesi yapılan ve gerçekte kullanılmayan malzemelere ilişkin 2 milyar liranın faiziyle tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, davanın o dönemde görev yapan diğer üyelerin de hasım gösterilmesi gerektiğini,kaldı ki yönetimin ibra edildiğini, aradan 2 yıl geçtikten sonra açılan davanın iyiniyete dayanmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece; iddia, savunma, toplanan kanıtlar ve benimsenen bilirkişi raporu doğrultusunda, muhasebe kayıtlarına göre 1022 torba çimento satın alındığı,iddiaya göre ise 1000 torba çimento kullanıldığı, zararın kesin olarak saptanamayacağı, davaya dayanak tesbit bilirkişi raporunda da demirin ve çimentonun bilerek ya da bilmeyerek az veya çok kullanılma durumunun tesbitinin mümkün olmadığının belirtildiği, kaldı ki davalının da içinde bulunduğu yönetimin ibra edildiği gerekçeleriyle, davanın reddine karar verilmiştir.

Kararı,davacı vekili temyiz etmiştir.

Dava, kooperatif yönetim kurulu eski başkanı aleyhine açılmış sorumluluk davasıdır.

TTK.nun 380.maddesine uyarınca,ibranın varlığının kabulü ancak genel kurulun bilgisine sunulan, tartışılıp sonuca bağlanan konulara münhasırdır. Genel kurula sunulmayan, soyut, genel bilgi ve rakamların ve satır başları altında bulunan tüm konuların oylanmış ve benimsenmiş olması ibra olarak kabul edilemez.

Somut olayda,17.1.1998 tarihinde yapılan olağan genel kurulda “____ yönetim, denetim ve bilanço ayrı ayrı oylandı, oybirliği ile kabul ve ibra edildi…” denilmiştir. Böyle bir ibraya geçerlilik tanınamayacağı açıktır. Kaldı ki, 17.6.1998 tarihli olağanüstü genel kurulda davalının da içinde bulunduğu önceki yönetim hakkında sorumluluk davası açılması için denetim kuruluna yetki verilmiştir. Dolayısıyla, yönetimin ibra edilmesinin de davanın reddinde gerekçe olarak kullanılması doğru olmamıştır.

Öte yandan,davacının dayandığı delil tesbitine ilişkin bilirkişi raporu daha önce taraflara tebliğ edilmediğinden ve yargılama sırasında da itiraza uğradığından bağlayıcılığı yoktur. Bu durumda mahkemece, bilirkişinin delil tesbit raporunda yer alan ve zararın kesin olarak saptanamayacağı anlamına gelen bir takım kanaatlerine itibar edilerek, davanın sonuçlandırılması ve bilirkişi incelemesi yaptırılmaması da doğru görülmemiştir.

O halde; mahkemece, dava tarihindeki inşaat seviyesi üzerinden uzman bilirkişi ya da kuruluna inceleme yaptırılarak, sonucuna göre karar verilmek gerekirken,eksik inceleme sonucu yazılı gerekçelerle davanın reddi, bozmayı gerekmiştir.

KARAR : Yukarda açıklanan nedenlerle,davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün,davacı yararına BOZULMASINA,ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 10.05.2001 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”
İlgili Mevzuat Hükmü : Türk Ticaret Kanunu MADDE 380 :2. İBRA:

Madde 380 – Bilançonun tasdikine dair olan umumi heyet kararı, aksine sarahat olmadığı takdirde, idare meclisi azalariyle müdürler ve murakıpların ibrasını tazammun eder. Bununla beraber bilançoda bazı hususlar belirtilmemekte veyahut bilanço şirketin gerçek durumunun görülmesine mani yanlış bir takım hususları ihtiva etmekte ise, idare meclisi azalariyle müdürler ve murakıplar, bilançonun tasdikiyle ibra edilmiş olmazlar.

Kura çekilmiş olsa bile kooperatif hissesi haczedilemez-Kemal OZMEN

Yargıtay 11.Hukuk Dairesi 2006/ 5928 Esas 2006/8349 Karar İçtihat

“Ayni haklar kütüğe tescil ile doğar” denildikten sonra aynı Yasa’nın 705 inci maddesinde de tescilden önce mülkiyetin kazanılabileceği haller “Miras, Mahkeme Kararı, Cebri İcra, İşgal, Kamulaştırma halleri ile Kanunda öngörülen sair haller” olarak belirtilmiştir.

1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nda, kooperatif üyelerine mülkiyetin, kura çekimi ile geçeceğine dair bir düzenleme olmadığı gibi, olayda TMK. nun 705 inci maddesinde ön görülen sair istisnai haller (tescilsiz iktisap) de bulunmadığından, konut yapı kooperatiflerinde kura çekimi ile mülkiyetin kooperatif üyesine tescilsiz geçeceğinin kabulü mümkün değildir. Bu sebeplerle yerel mahkemenin aksi yöndeki değerlendirmesi anılan Kanun hükümlerine aykırı olduğundan mümeyyiz davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın bozulması gerekmiştir.
(Karar Tarihi : 13.07.2006)
Dava: Taraflar arasında görülen davada Diyarbakır Asliye 1. Hukuk Mahkemesi’nce verilen 24.11.2005 gün ve 2004/510-2005/807 sayılı kararın Yargıtay’ca tetkiki duruşmalı olarak davalı O. Tetik vekili tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 11.07.2006 günde taraflar ve avukatları tebligata rağmen gelmediğinden tetkikatın evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve dava dosyası için Tetkik Hakimi Ayşe A. tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve bütün belgeler okunarak incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Karar: Davacılar vekilleri, davacıların davalı yapı kooperatifinin ortağı olduğunu, kura sonucu davacılar adına isabet eden konutların, sair davalı O____ T____ tarafından başlatılan icra takibi sonrası haczedildiğini, haczin, tapuda ferdileştirme çalışmaları sırasında davacılar tarafından öğrenildiğini, kura sonucu ortaklara isabet eden taşınmazların haczedilemeyeceğini ileri sürerek, davacılar adına kurada isabet eden taşınmazlar üzerindeki Diyarbakır 2. İcra Müdürlüğü’nün 2001/3925 sayılı dosya ile konulan haczin kaldırılmasına karar verilmesini talep ve dava etmişlerdir.
Davalı O____ T____ vekili, davacılar taleplerinin hakkın kötüye kullanılması olduğunu, sınırlı sorumluluk gereği kooperatif ortaklarının, kooperatif borçlarından müteselsil sorumlu olduğunu, kura çekimi ile konutların mülkiyetinin ortaklara geçeceği ve bu hakkın herkese karşı ileri sürülebileceği iddiasının kabul edilemeyeceğini, kooperatif tarafından açılan menfi tesbit davasının derdest olup, sonucunun beklenilmesi gerektiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı kooperatif vekili, davayı kabul ettiklerini açıklamıştır.
Mahkemece, iddia, savunma ve dosya kapsamına göre, 1163 sayılı Yasa’nın 2. maddesi uyarınca 26.05.2001 gününde kura çekimi yapılarak konutların ortaklara tahsis edildiği, davacıların davalı O____ T____’e bir borcu bulunmadığı, tapu kaydına konulan haczin ise, dairelerin davacılara 26.05.2001 gününde yapılan kura sonucu tahsis edildikten sonra 30.11.2001 gününde konulduğu, tahsis sonucu malik olan davacıların kendilerini ilgilendirmeyen kooperatif borcundan dolayı dairelerine ilişkin tapu kaydına haksız olarak konulan haczin kaldırılmasını istemekte haklı oldukları gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı O. Tetik vekilince temyiz edilmiştir.
1- Dava dosyası içindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve kanuna aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı O____ T____ vekilinin aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2- Dava, kura çekimi sonucu kooperatif üyelerine tahsis edilen taşınmazların tapu kaydına, davalı kooperatifin borcu sebebiyle konulan haczin kaldırılması istemine ilişkindir. Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle kura çekiminin kooperatif üyesine mülkiyet hakkını kazandırıp kazandıramayacağının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
TMK. nun 1022 nci maddesinde; “Ayni haklar kütüğe tescil ile doğar” denildikten sonra aynı Yasa’nın 705 inci maddesinde de tescilden önce mülkiyetin kazanılabileceği haller “Miras, Mahkeme Kararı, Cebri İcra, İşgal, Kamulaştırma halleri ile Kanunda öngörülen sair haller”
olarak belirtilmiştir.
Somut olayda kooperatifçe 26.05.2001 gününde kura çekildiği, 07.11.2001 gününde kooperatif aleyhine icra takibi başlatıldığı ve tapu kaydına haciz şerhi işlendiği ve bu gün itibariyle taşınmazların tapuda davalı kooperatif adına kayıtlı olduğu tartışmasızdır.
1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nda, kooperatif üyelerine mülkiyetin, kura çekimi ile geçeceğine dair bir düzenleme olmadığı gibi, olayda TMK. nun 705 inci maddesinde ön görülen sair istisnai haller (tescilsiz iktisap) de bulunmadığından, konut yapı kooperatiflerinde kura çekimi ile mülkiyetin kooperatif üyesine tescilsiz geçeceğinin kabulü mümkün değildir. Bu sebeplerle yerel mahkemenin aksi yöndeki değerlendirmesi anılan Kanun hükümlerine aykırı olduğundan mümeyyiz davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın bozulması gerekmiştir.
KARAR : Yukarda 1 numaralı bentte açıklanan sebeplerle mümeyyiz davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, 2 numaralı bentte açıklanan sebeplerle hükmün mümeyyiz davalı yararına BOZULMASINA, taraf vekilleri duruşmaya gelmediğinden duruşma vekillik ücreti takdirine yer olmadığına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 13.07.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.
İlgili Mevzuat Hükmü : Kooperatifler Kanunu MADDE 2 :Bir kooperatif en az 7 ortak tarafından imzalanacak ana sözleşme ile kurulur. Ana sözleşmedeki imzaların noterce onaylanması gerekir.

Yapı kooperatifleri ile konusuna taşınmaz mal temliki dahil bulunan diğer kooperatiflerin anasözleşmelerinde ortaklara taşınmaz mal temlik edileceği hakkındaki taahhütler başka bir resmi şekil aranmaksızın muteberdir.

Sermaye miktarı sınırlandırılarak kooperatif kurulamaz. Kooperatif adını ancak bu kanuna göre kurulmuş teşekküller kullanabilir.

(Ek fıkra: 06/10/1988 – 3476/1 md.) Kooperatifler ve üst kuruluşlarının unvanlarında, kamu kurum ve kuruluşlarının isimlerine yer verilemez.

1163 Sayılı Kooperatifler Yasasının 2. maddesi ile Yargıtayın yerleşmiş görüşlerine göre dairenin mülkiyeti davacıya tahsis tarihinde geçmiştir. O halde, tahsis sonucu malik olan davacının M.K.un 618. maddesine dayanarak kendisini ilgilendirmeyen kooperatif borcundan dolayı dairesinin tapu kaydına haksız olarak konulan haczin kaldırılması isteğiyle açtığı davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde reddi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir

Yargıtay 21.Hukuk Dairesi 1997/5828 Esas 1997/ 5917 Karar İçtihat

1163 Sayılı Kooperatifler Yasasının 2. maddesi ile Yargıtayın yerleşmiş görüşlerine göre dairenin mülkiyeti davacıya tahsis tarihinde geçmiştir. O halde, tahsis sonucu malik olan davacının M.K.un 618. maddesine dayanarak kendisini ilgilendirmeyen kooperatif borcundan dolayı dairesinin tapu kaydına haksız olarak konulan haczin kaldırılması isteğiyle açtığı davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde reddi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
(Karar Tarihi : 30.09.1997)
Dava: Yukarıda tarih ve numarası yazılı kararın temyizen tetkiki davacı (3. Kişi) vekili tarafından istenmiş, merciice ilamında belirtildiği şekilde isteğin reddine karar verilmiştir. Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Tülay Çınkı tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

Karar: Dava İ.İ.K. 96. ve ardından gelen maddelerine göre açılan istihkak davasıdır. Davacı 3. şahıs borçlu kooperatifin borcundan dolayı kur’a ile kendisine tahsis olunan dairenin tapu kaydına konulan hacizlerin kaldırılmasını istemiş, merciice dava reddedilmiştir.

1- Kararın gerekçesindeki açıklamaların aksine, incelenen Mersin Asliye Ticaret Mahkemesinin 1994/225 E. sayılı tescil dosyası kapsamından, hacizleri içeren tapu kayıt örneğinin Tapu Müdürlüğünden getirtilmediği gibi davacıların hacizleri öğrendiğine ilişkin her hangi bir bilgi ve belgeye de rastlanmadığından davanın 7 günlük süreden sonra açıldığı hususundaki red gerekçesi doğru bulunmamıştır.

2- Öte yandan davacı davalı yapı kooperatifinin üyesi olup alacaklıya da borçlu bulunmamaktadır. Kaydına haciz konulan 8 nolu daire davacıya, Noter huzurunda 11.7.1982 tarihinde yapılan kura çekilişi sonucu tahsis olunmuş, hacizler ise tahsisten çok sonra konulmuştur. 1163 Sayılı Kooperatifler Yasasının 2. maddesi ile Yargıtayın yerleşmiş görüşlerine göre dairenin mülkiyeti davacıya tahsis tarihinde geçmiştir. O halde, tahsis sonucu malik olan davacının M.K.un 618. maddesine dayanarak kendisini ilgilendirmeyen kooperatif borcundan dolayı dairesinin tapu kaydına haksız olarak konulan haczin kaldırılması isteğiyle açtığı davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde reddi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.

O halde davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

KARAR : Kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine 30.9.1997 gününde oybirliği ile karar verildi.
İlgili Mevzuat Hükmü : Kooperatifler Kanunu MADDE 2 :Bir kooperatif en az 7 ortak tarafından imzalanacak ana sözleşme ile kurulur. Ana sözleşmedeki imzaların noterce onaylanması gerekir.

Yapı kooperatifleri ile konusuna taşınmaz mal temliki dahil bulunan diğer kooperatiflerin anasözleşmelerinde ortaklara taşınmaz mal temlik edileceği hakkındaki taahhütler başka bir resmi şekil aranmaksızın muteberdir.

Sermaye miktarı sınırlandırılarak kooperatif kurulamaz. Kooperatif adını ancak bu kanuna göre kurulmuş teşekküller kullanabilir.

(Ek fıkra: 06/10/1988 – 3476/1 md.) Kooperatifler ve üst kuruluşlarının unvanlarında, kamu kurum ve kuruluşlarının isimlerine yer verilemez.

Şerhi Ekleyen Üyemiz:

Sıra numarası atlanarak irsaliyeli fatura kullanılması durumunda atlanılan koçanın tekrar kullanılıp kullanılmayacağı hk. Tarih 26/08/2011

Başlık Sıra numarası atlanarak irsaliyeli fatura kullanılması durumunda atlanılan koçanın tekrar kullanılıp kullanılmayacağı hk.
Tarih 26/08/2011
Sayı B.07.1.GİB.4.99.16.01.0-VUK 231-102
Kapsam

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

BÜYÜK MÜKELLEFLER VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

MÜKELLEF HİZMETLERİ GRUP MÜDÜRLÜĞÜ

Sayı

:

B.07.1.GİB.4.99.16.01.0-VUK 231-102

26/08/2011

Konu

:

Sıra numarası atlanarak irsaliyeli fatura kullanılması durumunda atlanılan koçanın tekrar kullanılıp kullanılmayacağı.

İlgide kayıtlı dilekçeniz ile; …… tarih ve CB-577550 seri ve sıra numaralı irsaliyeli faturadan sonra, CB-577551 sıra numaralı irsaliyeli fatura yerine sehven CB-577951 seri ve sıra numaralı irsaliyeli fatura koçanının kullanılmaya başlandığı, buna göre arada kullanılmayan 400 adet irsaliyeli faturanın bulunduğu belirtilerek, söz konusu 400 adet irsaliyeli faturanın kullanılmasında herhangi bir sakınca bulunup bulunmadığı hususunda Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

Bilindiği üzere; 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 229, 230 ve 231’inci maddelerinde faturanın tanımı , şekli ve nizamı hükme bağlanmış olup, “Faturanın nizamı” başlıklı 231’inci maddesinin 1’inci fıkrasında da;

“Faturanın düzenlenmesinde aşağıdaki kaidelere uyulur:

1. Faturalar sıra numarası dahilinde teselsül ettirilir. Aynı müessesenin muhtelif şube ve kısımlarında her biri aynı numara ile başlamak üzere ayrı ayrı fatura kullanıldığı takdirde bu faturalara şube ve kısımlarına göre şube veya kısmın isimlerinin yazılması veya özel işaretle seri tefriki yapılması mecburidir.

………….” hükmü yer almaktadır.

Yine aynı kanunun “Vergi Kanunlarıının uygulanması ve ispat” başlıklı 3’üncü maddesinde ise; vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin yemin hariç her tür delille ispatlanabileceği, iktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan veya olayın özelliğine göre normal ve mutad olmayan bir durumun iddia olunması halinde ispat külfetinin bunu iddia eden tarafa ait olduğu kurala bağlanmıştır.

Buna göre, her ne kadar dilekçenizde bahsi geçen faturalarınızın sıra numarası dahilinde teselsül etmemesi durumu ilgili madde hükmünde de belirtildiği üzere belge nizamına uygun bulunmamakla birlikte; olayın gerçek mahiyetinin ispatı açısından, Vergilendirme Müdürlüğünce tanzim edilecek tutanak ile atlanan faturaların seri ve sıra numaralarının tespit edilmesi durumunda bahsi geçen faturaların kullanılması mümkün bulunmaktadır.

Diğer taraftan, anılan kanunun “Fatura nizamı” başlıklı 231/1’inci maddesinde belirtilen usul ve şartlara uyulmamış olduğundan aynı kanunun 352/II-7’nci maddesi uyarınca II. derece usulsüzlük cezasının kesileceği tabiidir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

Pay devri ile gerçekleşen kooperatif hissesine ilişkin mülkiyet hakkı da anılan tasarrufa bağlantılı olarak devralana geçer. Devir ile birlikte devreden üyenin hakla bağlantısının kesileceği kuşkusuzdur. Bu sebeple pay devrinden sonraki tarihte, önceki pay sahibinin borcundan kaynaklı olarak, taşınmaz kaydı üzerine konan haciz şerhinin terkini isteminin kabulü gerekir. (Karar Tarihi : 25.04.2003)

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, Esas: 2003/4206, Karar: 2003/4927 İçtihat

Üyemizin Özeti
Pay devri ile gerçekleşen kooperatif hissesine ilişkin mülkiyet hakkı da anılan tasarrufa bağlantılı olarak devralana geçer. Devir ile birlikte devreden üyenin hakla bağlantısının kesileceği kuşkusuzdur. Bu sebeple pay devrinden sonraki tarihte, önceki pay sahibinin borcundan kaynaklı olarak, taşınmaz kaydı üzerine konan haciz şerhinin terkini isteminin kabulü gerekir.
(Karar Tarihi : 25.04.2003)
“Taraflar arasında görülen davada;

Davacı, hükmen maliki bulunduğu çekişme konusu 2 nolu parsel sayılı taşınmazın tapu kaydına, önceki malik M____ A____’nun borcu nedeniyle konulan haciz şerhinin kaldırılması ve muarazanın giderilmesi isteğinde bulunmuştur. Davalı, borçlu M____ A____’nun çekişmeli taşınmazın tapu kaydında halen malik görüldüğünü, bu nedenle iyiniyetle tapu kaydına dayanılarak şerhin konulduğunu belirtip, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, davalı tarafın bir kamu kuruluşu bulunduğu, iyiniyetle hareket edilerek kamu alacağına dayalı olarak taşınmaz üzerine haciz konduğunu, bilahare tapu kaydının iptal edilmesiyle haciz işleminin kalkmayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla, tetkik hakimi A____ S____ Ç____’nun raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

Dava, hükmen intikal eden taşınmazın tapu kaydına konulan haciz şerhinin silinmesi (terkini) istemine ilişkindir.

Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.

Dosya içeriğinden ve toplanan delilerden; tapu kaydında taşınmazın mülkiyetinin çekişmeli olduğuna ilişkin bir şerh yazılı iken (Davacı tarafından iptal tescil davası açıldığı şerhi) davalı SSK. Genel Müdürlüğü tarafından o tarihte tapuda kayıt maliki gözüken M____ A____’nun borcu sebebiyle dava konusu şerhin konulduğu anlaşılmaktadır.

31.12.1997 tarihinde kooperatif payı adına tescil edilen dava dışı M____’nin kooperatifteki söz konusu payını 12.4.1998 tarihli noter sözleşmesi ile dava dışı O____’a O’nun da 13.4.1998 tarihinde aynı hissesini davacı S____’e noter aracılığıyla devrettiği ve anılan devir işlemlerinin kooperatif Yönetim Kurulunca kabul edildiği de sabittir.

Pay devri ile gerçekleşen kooperatif hissesine ilişkin mülkiyet hakkının da anılan tasarrufa bağlantılı olarak devir alana geçeceği 1163 Sayılı Yasa hükmü gereğidir. Devir ile birlikte devreden üyenin hakla bağlantısının kesileceği kuşkusuzdur. Öte yandan, kesinleşen takip sonucu oluşan borçtan dolayı haczin de mevcut bir hak veya alacak üzerine konması gerekeceği muhakkaktır. Taşınmaz kaydı üzerine 11.6.1999 tarihinde haciz şerhi konduğunda, dava dışı M____’nin kooperatif üyeliğinden kaynaklanan bir hakkının bulunmadığı sabittir.

Hal böyle olunca, davanın kabulü ile şerhin kaldırılmasına karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.

KARAR : Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK’nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine, 25.4.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”
İlgili Mevzuat Hükmü : Kooperatifler Kanunu MADDE 14 :Ortağın ölümü ile ortaklık sıfatı sona erer. Anasözleşmede gösterilecek şartlarla ölen ortağın mirasçılarının kooperatifte ortak olarak kalmaları sağlanabilir.

(Değişik fıkra: 06/10/1988 – 3476/3. md.) Ortaklık devredilebilir. Yönetim kurulu, ortaklığı devralan kişinin ortaklık niteliklerini taşıması halinde, bu kişiyi ortaklığa kabul eder.

Kooperatif ortagi vefat ederse vergisi nasil hesaplanir?

Ölen kişinin kooperatif hissesinin beyanı-Sukru kizilot

Halk arasında söylenen Dünyada mekan, ahirette iman diye bir söz var. Yeterince parası olanlar ya da ödeme gücü bulunanlar, kısa zamanda bir ev sahibi olabiliyorlar. Olanakları yetersiz olan ya da tasarruf yapmak isteyen bazı kişiler de kooperatif yolu ile konut edinme yoluna gidiyorlar. Kooperatif olayı, o kadar uzun soluklu bir olay ki bazen kooperatif üyesinin, konut sahibi olmaya ömrü yetmiyor.

hurriyetemlak.com

16.03.2006 17:25:00

Halk arasında söylenen Dünyada mekan, ahirette iman diye bir söz var. Yeterince parası olanlar ya da ödeme gücü bulunanlar, kısa zamanda bir ev sahibi olabiliyorlar.

Olanakları yetersiz olan ya da tasarruf yapmak isteyen bazı kişiler de kooperatif yolu ile konut edinme yoluna gidiyorlar.

Kooperatif olayı, o kadar uzun soluklu bir olay ki bazen kooperatif üyesinin, konut sahibi olmaya ömrü yetmiyor. Ölünce de mirasçıları alıyor bir telaş. Acaba, bu hisseyi nasıl beyan edeceğiz, kaç lira göstereceğiz diye arayışa giriyorlar.

Ortağın Ölümü

Kooperatif üyesinin ölümü ile ortaklık sıfatı sona eriyor (Kooperatifler Kanunu Md. 141). Ancak Anasözleşmede gösterilecek olan şartlarla ölen ortağın mirasçılarının kooperatife ortak olmaları sağlanabilir (KK Md. 142).

Ölen ortağın kanuni mirasçılarının kooperatife ortak olmaları Anasözleşmeye bağlı. Örnek Anasözleşmede buna imkan tanınmıştır. Ancak ferdi ilişkiye geçilmemiş olması ve üç ay içinde temsilci tayin edilmesi (mirasçı sayısı birden fazla ise) koşulların yerine getirilmemesi, mirasın reddedilmesi veya ortaklığın devam ettirilmek istenmemesi halinde ölen kooperatif ortağının yaptığı ödemeler bilanço tarihinden itibaren bir ay içinde geri verilir.

Beyanname

Ölen kooperatif üyesinin mirasçılarının Kanun’da gösterilen koşulları yerine getirmeleri halinde mirasçılara intikal eden üyelik ve mallar veraset ve intikal vergisine tabidir. Mirasçı durumunda olan kişiler ölüm tarihinden itibaren 4 ay içerisinde Veraset ve İntikal Vergisi Beyannamesi vermek zorundadırlar. Bu süre, duruma göre sekiz aya kadar uzayabilmektedir.

Ölüm halinde, evlatlıklar da dahil olmak üzere, çocuklara ve eşe isabet eden miras paylarının, her biri için 83 bin 139 YTL’si (2006 yılı için) veraset ve intikal vergisinden istisnadır. Çocuk olmadığı durumlarda, eşe uygulanan vergi istisnası artmakta ve 166 bin 375 YTL olmaktadır.

Verginin Oranı

Veraset ve intikal vergisi, yüzde birden başlayan ve yüzde 10’a kadar ulaşan artan oranlı bir tarifeye göre alınır. Hesaplanan vergi ise 3 yılda ve her yıl Mayıs ve Kasım aylarında olmak üzere 6 taksitte ödenir.

Hissenin Değeri

Yapı kooperatifi üyesinin ölümü halinde, kooperatif hissesinin ne şekilde belirleneceği ve beyan edileceği bir iç genelge ile açıklanmış ve bu konuda uygulama birliği sağlanmıştır. Maliye Bakanlığı’nın 17.01.1997 gün ve 19971 Seri No.lu Veraset ve İntikal Vergisi İç Genelgesi’nde;

“Yapı kooperatifi üyesinin ölümü halinde, hissesinin alacak olarak kabul edilerek, VUK’un 281. maddesine göre mukayyet değeri (ölüm tarihine kadar ödenen aidatlar toplamı) ile değerlendirilmesi gerekmektedir.” denilmektedir.

Sonuç olarak, ölen kooperatif üyesinin, ölüm tarihine kadar ödediği aidatların toplamı kooperatif hissesinin değeri olarak kabul edilecek ve veraset ve intikal vergisi beyannamesinde bu tutar beyan edilecek.

Kooperatiflerde hangi durumlarda Sahsen sorumlu olurlar ?-Kemal OZMEN

2814
1. Hisse senetleri bedellerine mahsuben pay sahipleri tarafından vukubulan ödemelerin doğru olmaması; 2. Dağıtılan ve ödenen karpaylarının hakiki olmaması;
3. Kanunen tutulması gereken defterlerin mevcut olmaması veya bunların intizamsız bir surette tutulması;
4. Umumi heyetten çıkan kararların sebepsiz olarak yerine getirilmemesi;
5. Gerek kanunun gerek esas mukavelelerinin kendilerine yüklediği sair vazifelerin kasden veya ihmal neticesi olarak yapılmaması.
Beş numaralı bentte yazılı vazifelerden birisi 319 uncu madde gereğince idare meclisi azalarından birine bırakılmışsa, mesuliyetin ancak ilgili azaya yükletilmesi lazımgelip o muameleden dolayı müteselsilen mesuliyet cari olmaz. H

Kooperatif Yonetim kurulu üyelerinin sorumluluğu -Kemal OZMEN

1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 98. maddesinin yollaması gereğince uygulanması gereken TTK.nun 336. maddesine göre genel olarak yönetim kurulu üyeleri şirket adına yapmış oldukları sözleşme ve işlemlerden ötürü şahsen sorumlu değillerdir. Aynı maddede 5 bent halinde açıklanan durumlar, bu genel ilkenin istisnaları olarak gösterilmiştir. Anılan istisnalardan olan 5. bent gereğince gerek kanunun, gerekse anasözleşmenin kendilerine yüklediği görevleri kasten veya ihmal sonucu olarak yapmayan yönetim kurulu üyeleri aleyhine zarar gören ortak doğrudan dava açabilir. Ancak, dava dilekçesinde davalıların anılan Yasanın 336. maddelerinin 5. bendinde açıklanan kasıt ve ihmali iddiasında bulunulmamıştır.

Diğer yandan, kooperatif yöneticilerine karşı tazminat davası açılabilmesi için davacı ortağın öncelikle kooperatiften daire veya tazminat alma olanağının kalmadığının sabit hale gelmesi gerekmektedir. Kooperatife karşı böyle bir talep hakkı bulunduğu sürece yöneticilere karşı henüz dava açma hakki doğmayacağında davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde kısmen kabul kararı verilmesi bozmayı gerektirmiştir.

Karar, 634 S.K. m.20 muvacehesinde gecikme tazminatı talep edilebilmesinin başlangıcı kıstasları ile ortak giderler için istenebilecek faizin türünü açıklamaktadır.-Kemal OZMEN

Yargıtay 18. Hukuk Dairesi, Esas: 2011/248, Karar: 2011/1790 İçtihat

Üyemizin Özeti
Karar, 634 S.K. m.20 muvacehesinde gecikme tazminatı talep edilebilmesinin başlangıcı kıstasları ile ortak giderler için istenebilecek faizin türünü açıklamaktadır.
(Karar Tarihi : 15.02.2011)
“Dava dilekçesinde, icra takibine yapılan itirazın iptali ile takibin devamı istenilmiştir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasal gerektirici nedenlere ve özellikle kanıtların takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre sair temyiz itirazları yerinde değildir.

Ancak;

1-Kat Mülkiyeti Yasası’nın 20.maddesinin ikinci fıkrası hükmüne göre ortak giderden payına düşeni ödemeyen bağımsız bölüm malikinin ödemede geciktiği günler için ödemekle yükümlü bulunduğu aylık gecikme tazminatının başlangıç gününün açıkça saptanmış olması gerekir. Dava konusu ortak giderin dayanağını oluşturan kat malikleri kurulu kararına davalı katılmışsa karar tarihi, kararın alındığı toplantıya katılmamışsa bu kararın kendisine tebliğ edildiği ya da başka bir biçimde borcunu öğrendiği tarih, bu da yoksa hakkında açılan icra takibi nedeniyle ödeme emrinin tebliğ edildiği tarih esas alınmalıdır. Mahkemece, yukarıdaki esaslar dikkate alınarak davalının aidat borcunu öğrendiği günün açıkça belirlenmesi, icra takibinden önce öğrenmediği saptandığında gecikme tazminatının ödeme emrinin tebliğinden itibaren başlatılması gerekirken, bu konuda yeterli inceleme ve araştırma yapılmadan borcun ait olduğu aydan itibaren gecikme tazminatının hesaplanıp buna göre hüküm kurulması,

2-Ödenmeyen ortak gider alacağı için yasal faiz uygulanması gerektiği halde icra takibinde bu oran aşılarak istemde bulunulmuş olmasına rağmen bu konudaki talebin de kabul edilmesi,

Doğru görülmemiştir.

KARAR : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 15.02.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.”
İlgili Mevzuat Hükmü : Kat Mülkiyeti Kanunu MADDE 20 :(Değişik fıkra: 13/04/1983 – 2814/9 md.) Kat maliklerinden her biri aralarında başka türlü anlaşma olmadıkça:

a) Kapıcı, kaloriferci, bahçıvan ve bekçi giderlerine ve bunlar için toplanacak avansa eşit olarak;

b) Anagayrimenkulün sigorta primlerine ve bütün ortak yerlerin bakım, koruma, (Ek ibare: 14/11/2007-5711 S.K./9.mad.) güçlendirme ve onarım giderleri ile yönetici aylığı gibi diğer giderlere ve ortak tesislerin işletme giderlerine ve giderler için toplanacak avansa kendi arsa payı oranında;

Katılmakla yükümlüdür.

c) Kat malikleri ortak yer veya tesisler üzerindeki kullanma hakkından vazgeçmek veya kendi bağımsız bölümünün durumu dolayısıyla bunlardan faydalanmaya lüzum ve ihtiyaç bulunmadığını ileri sürmek suretiyle bu gider ve avans payını ödemekten kaçınamaz.

(Değişik fıkra: 13/04/1983 – 2814/9 md.) Gider veya avans payını ödemeyen kat maliki hakkında, diğer kat maliklerinden her biri veya yönetici tarafından, yönetim planına, bu Kanuna ve genel hükümlere göre dava açılabilir, icra takibi yapılabilir. Gider ve avans payının tamamını ödemeyen kat maliki ödemede geciktiği günler için aylık, (Değişik ibare: 14/11/2007-5711 S.K./9.mad.) yüzde beş hesabıyla gecikme tazminatı ödemekle yükümlüdür.

Birinci fıkradaki giderlere, kat maliklerinden birinin veya onun bağımsız bölümünden herhangi bir suretle faydalanan, kişinin, kusurlu bir hareketi sebep olmuşsa, gidere katılanların yaptıkları ödemeler için o kat malikine veya gidere sebep olanlara rücu hakları vardır.

Kooperatif adına kayıtlı arsanın satılması veya trampa edilmesi-Kemal Ozmen

Başlık Kooperatif adına kayıtlı arsanın satılması veya trampa edilmesi hk.
Tarih 19/03/2012
Sayı B.07.1.GİB.4.16.16.02-300.11.94-135
Kapsam

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

BURSA VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Mükellef Hizmetleri Gelir Grup Müdürlüğü

Sayı

:

B.07.1.GİB.4.16.16.02-300.11.94-135

19/03/2012

Konu

:

kooperatif adına kayıtlı arsanın satılması veya trampa edilmesi

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda, Kooperatifinizce 15/5/1997 tarihinde yapılan genel kurul toplantısında verilen karara istinaden 1998 yılında üst birlik olan …….Koop. den alınan ve ……Belediyesince 18/5/1999 tarihinde yapı ruhsatı verilen ancak birlik ile hazine arasındaki ihtilaftan dolayı 4/5/2011 tarihinde tapu müdürlüğünde adınıza tescil işlemi gerçekleştirilen arsanın satılması veya konut ya da işyeri karşılığında trampa edilmesi durumunda kooperatifinizce gelir, kurumlar ve katma değer vergisi yönünden hangi işlemlerin yapılması gerekeceği konusunda bilgi verilmesinin istenildiği anlaşılmıştır.

I- KURUMLAR VERGİSİ YÖNÜNDEN

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 2 nci maddesinin ikinci fıkrası hükmüyle kooperatifler kurumlar vergisi mükellefleri arasında sayılmış olmakla beraber aynı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (k) bendinde, tüketim ve taşımacılık kooperatifleri hariç olmak üzere, ana sözleşmelerinde sermaye üzerinden kazanç dağıtılmaması, yönetim kurulu başkan ve üyelerine kazanç üzerinden pay verilmemesi, yedek akçelerin ortaklara dağıtılmaması ve sadece ortaklar ile iş görülmesine (Yapı kooperatiflerinin kendilerine ait arsalarını kat karşılığı vererek her bir hisse için bir iş yeri veya konut elde etmeleri ortak dışı işlem sayılmaz.) ilişkin hükümler bulunup, bu hükümlere fiilen uyan kooperatifler ile bu kayıt ve şartlara ek olarak kuruluşundan inşaatın bitim tarihine kadar yönetim ve denetim kurullarında, söz konusu inşaat işlerini kısmen veya tamamen üstlenen gerçek kişilerle tüzel kişi temsilcilerine veya Kanunun 13’üncü maddesine göre bunlarla ilişkili olduğu kabul edilen kişilere veya yukarıda sayılanlarla işçi ve işveren ilişkisi içinde bulunanlara yer vermeyen ve yapı ruhsatı ile arsa tapusu kooperatif tüzel kişiliği adına tescil edilmiş olan yapı kooperatiflerin kurumlar vergisinden muaf olduğu hükme bağlanmıştır.

1 Seri Nolu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin “4.13. Kooperatifler” başlıklı bölümünde muafiyet şartları detaylı olarak açıklanmış, takip eden bölümlerde ise ortak dışı işlemler kooperatif türlerine göre ayrıntılı olarak örneklendirilmiş olup “4.13.1.4.3. Yapı kooperatiflerinde ortak dışı işlemler” başlıklı bölümünde de; yapı kooperatiflerinin, arsalarını kat karşılığı vererek işyeri veya konut elde etmeleri ortak dışı işlem sayılacaktır. Ancak, bu kooperatiflerin, her bir hisse için bir işyeri veya konut elde etmesi halinde, bu işlem ortak dışı işlem olarak kabul edilmeyeceği belirtilmiştir.

Ayrıca, aynı Tebliğin “4.13.2. Yapı kooperatiflerinin muafiyetinde özel şartlar” başlıklı bölümünde ise;

“… …

Yapı kooperatiflerinin yapı ruhsatı veya arsa tapusunun kooperatif tüzel kişiliği adına bulunmadığı durumlarda da muafiyetten yararlanılması mümkün değildir. Örneğin, inşaatı üstlenen müteahhit adına düzenlenecek bir yapı ruhsatı, yapı kooperatifinin muafiyetten yararlanmasını engelleyecektir. Henüz arsa temini veya inşaat aşamasına gelmemiş bulunan dolayısıyla, işyeri veya konut teminine yönelik faaliyeti bulunmayan kooperatifler için bu şartlar aranmayacaktır. Örneğin, arsa tapusu kooperatif tüzel kişiliğine ait olmakla birlikte, henüz inşaat aşamasına gelmemiş bulunan konut yapı kooperatifinden inşaat ruhsatına ilişkin şart aranmayacaktır.

… …

1163 sayılı Kooperatifler Kanununa göre kurulan kooperatif birlikleri veya kooperatifler merkez birlikleri de anılan Kanun uyarınca kooperatif olarak değerlendirildiğinden söz konusu arsa ve arazilerin tapusunun veya yapı ruhsatlarının Toplu Konut İdaresi Başkanlığı veya kooperatif birlikleri ya da kooperatifler merkez birlikleri adına olması halinde de bahse konu yapı kooperatifleri, kurumlar vergisi muafiyetinden yararlanabilecektir.”

açıklamalarına yer verilmiştir.

Yukarıdaki hüküm ve açıklamalara göre, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (k) bendinde belirtilen şartları taşımanız kaydıyla, arsa tapusunun 1163 sayılı Kooperatifler Kanuna göre kurulan kooperatif birlikleri veya kooperatifler merkez birlikleri adına olması kooperatifinizin kurumlar vergisi muafiyetini etkilemeyecektir. Ayrıca, kooperatifinize ait arsanın kat karşılığı müteahhit firmaya verilerek her bir hisse için bir iş yeri veya konut elde edilmesi de ortak dışı işlem sayılmadığından muafiyetinizi sona erdirmeyecektir. Ancak, kooperatifiniz tarafından arsanızın satılması veya işyeri veya konut karşılığı da olsa trampa edilmesi (kat karşılığı her bir hisse için bir iş yeri veya konut elde edilmesi hariç) halinde ortak dışı işlem yapılmış olacağından bu tarih itibariyle kurumlar vergisi mükellefiyetinizin tesis ettirilmesi ve elde edilen kazançların vergilendirilmesi gerekmektedir.

Diğer taraftan, Gelir Vergisi Kanununun 75 inci maddesinin ikinci fıkrasında, iştirak hisselerinden doğan kazançlar menkul sermaye iradı olarak sayılmış, aynı maddenin parantez içi hükmünde ise kooperatiflerin dağıttıkları kazançların bu zümreye dahil olduğu, kooperatiflerin ortakları ile yaptıkları muamelelerden doğan karların ortaklara, kooperatifle yaptıkları muameleler nispetinde tevzii, kazanç dağıtımı sayılmayacağı belirtilmiştir. Ayrıca, aynı Kanunun 94 üncü maddesinin (6) numaralı bendinin (b-i) alt bendinde, “Tam mükellef kurumlar tarafından; tam mükellef gerçek kişilere, gelir ve kurumlar vergisi mükellefi olmayanlara ve bu vergilerden muaf olanlara dağıtılan, 75 inci maddenin ikinci fıkrasının (1), (2) ve (3) numaralı bentlerinde yazılı kar paylarından” vergi kesintisi yapılacağı hükme bağlanmış olup, anılan maddede yer alan yetkiye istinaden 2009/14592 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile kesinti oranı %15 olarak belirlenmiştir.

Buna göre, kooperatife ait taşınmazın satışından doğan kazancın kooperatif üyelerine dağıtımının yapılması halinde dağıtımı yapılacak tutar üzerinden Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesinin (6-b-i) bendine göre gelir vergisi tevkifatı yapılması ve muhtasar beyanname ile beyan edilmesi gerekmektedir.

II- KATMA DEĞER VERGİSİ YÖNÜNDEN

3065 sayılı Katma Değer Vergisi (KDV) Kanununun 17/4-r maddesinde, kurumların aktifinde veya belediyeler ile il özel idarelerinin mülkiyetinde, en az iki tam yıl süreyle bulunan iştirak hisseleri ile taşınmazların satışı suretiyle gerçekleşen devir ve teslimleri ile bankalara borçlu olanların ve kefillerinin borçlarına karşılık taşınmaz ve iştirak hisselerinin (müzayede mahallerinde yapılan satışlar dahil) bankalara devir ve teslimlerinin KDV den istisna olduğu hüküm altına alınmıştır.

KDV oranları, 3065 sayılı KDV Kanununun 28 inci maddesinin Bakanlar Kuruluna verdiği yetkiye dayanılarak yayımlanan 2007/13033 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile Kararname eki (I) sayılı listede yer alan teslim ve hizmetler için % 1, (II) sayılı listede yer alan teslim ve hizmetler için % 8, bu listelerde yer almayan vergiye tabi işlemler için ise % 18 olarak tespit edilmiştir.

2007/13033 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnameye ekli I sayılı listenin 11 inci sırasında yer alan net alanı 150 m² ye kadar olan konut teslimlerinin %1 oranında, 150 m² yi aşan konut teslimleri ile iş yeri teslimlerinin ise genel oranda (%18) KDV’ye tabi tutulması gerekeceği hüküm altına alınmıştır.

30 Seri Nolu KDV Genel Tebliğinin (D) bölümünde de, arsa karşılığı inşaat işinde KDV uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar belirlenmiştir.

Arsa karşılığı inşaat işlerinde iki ayrı teslim söz konusudur. Bunlardan birincisi, arsa sahibi tarafından müteahhide arsa teslimi, ikincisi ise müteahhit tarafından arsaya karşılık olarak arsa sahibine konut veya iş yeri teslimidir.

Buna göre, üst birlik tarafından 9/7/1998 tarihinde tahsis edilen ancak üst birlik ile Hazine arasındaki ihtilaftan dolayı 4/5/2011 tarihinde tapu müdürlüğünde Kooperatifiniz adına tapu tescili yapılan arsanın satışında, en az iki yıl aktifte kalma süresi hesaplanırken Kooperatifinize üst birlik tarafından tahsisin yapıldığı tarih esas alınacak ve bu satış işlemi KDV Kanununun 17/4-r maddesine göre KDV den istisna tutulacaktır. Öte yandan, kooperatifinize ait bu arsanın kat karşılığı olarak verilmesi durumunda, kooperatifinize teslim edilecek taşınmazlar genel hükümlere göre KDV ye tabi olacaktır.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

(*) Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**) İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

İş ortaklığından doğan zararın kurum kazancından indirilip indirilemeyeceği-Kemal OZMEN

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

BÜYÜK MÜKELLEFLER VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Mükellef Hizmetleri Grup Müdürlüğü

Sayı

:

B.07.1.GİB.4.99.16.02-KVK-2-88

20/03/2012

Konu

:

İş ortaklığından doğan zararın kurum kazancından indirilip indirilemeyeceği

İlgide kayıtlı özelge talep formunda; şirketinizin %50 ortağı olduğu iş ortaklığının 2011 yılında tasfiyesinin tamamlandığı ve faaliyetinin zararla sonuçlandığı belirtilerek, tasfiye sonucu payınıza düşen tutarın kayıtlarınızda yer alan tutardan az olması nedeniyle aradaki farkın, vergi matrahının tespitinde gider olarak indirilip indirilemeyeceği konusunda Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 2 nci maddesinin yedinci fıkrasında iş ortakları aynı maddenin diğer fıkralarında yazılı kurumların kendi aralarında veya şahıs ortaklıkları ya da gerçek kişilerle, belli bir işin birlikte yapılmasını ortaklaşa yüklenmek ve kazancını paylaşmak amacıyla kurdukları ortaklıklardan bu şekilde mükellefiyet tesis edilmesini talep edenler şeklinde tanımlanmıştır.

1 seri no.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin “2.5. İş Ortaklıkları” başlıklı bölümünde konuya ilişkin ayrıntılı açıklamalar yapılmış olup “2.5.3. İşin bitiminde ortaya çıkan zararların durumu” başlıklı alt bölümün de,

“…

İş ortaklıkları ise Kurumlar Vergisi Kanununda ayrı bir kurum olarak değerlendirilmekte ve kurumlar vergisi mükellefi olarak sayılmaktadırlar. İş ortaklıklarının faaliyetinden doğan kazanç, kurumlar vergisine tabi tutulmakta ve vergi sonrası kazanç ortakların hisselerine göre ortaklara dağıtılmaktadır.

Kurumlar vergisi mükelleflerinin zararlarının, bu mükelleflerin ortaklarınca indirilebilmesi mümkün olmayıp aynı durum kurumlar vergisi mükellefi iş ortaklarının zararları için de geçerlidir.”

açıklamalarına yer verilmiştir.

Yukarıdaki açıklamalardan anlaşılacağı üzere, şirketinizin %50 ortağı olduğu iş ortaklığının zararlarının şirketiniz kurum kazancının tespitinde indirim konusu yapılması mümkün değildir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

(*) Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**) İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

Sermayeye ilave edilen kurum kazancından tevkifat yapılıp yapılmayacağı ile sermayeye ilave edilen tutarların gerçek kişi ortaklar tarafından beyan edilip edilmemesi hk.-Kemal OZMEN

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

(Mükellef Hizmetleri Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü)

Sayı

:

B.07.1.GİB.4.34.16.01-GVK 94-1045

16/03/2012

Konu

:

Sermayeye ilave edilen kurum kazancından tevkifat yapılıp yapılmayacağı ile sermayeye ilave edilen tutarların gerçek kişi ortaklar tarafından beyan edilip edilmemesi hk.

İlgide kayıtlı özelge talep formu ile ek dilekçenizde kurum kazancınızın ortaklara dağıtılmadığını ve sermayeye ilave edileceğini belirterek sermayeye ilave edilecek olan kurum kazancınızın tevkifata tabi olup olmadığı ile bu tutarlar için gerçek kişi ortaklarınızın menkul sermaye iradı beyanında bulunmasının gerekip gerekmediği hususunda Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesinde de ticaret şirketlerinin vergi sorumlusu sıfatıyla madde bentlerinde sayılan ödemeleri (avans olarak ödenenler dahil) nakden veya hesaben yaptıkları sırada, istihkak sahiplerinin gelir ve kurumlar vergilerine mahsuben tevkifat yapmaları gerektiği hüküm altına alınmış olup, aynı maddenin birinci fıkrasının (6) numaralı bendinin (b/i) alt bendinde tam mükellef kurumlar tarafından, tam mükellef gerçek kişilere, gelir ve kurumlar vergisi mükellefi olmayanlara ve bu vergilerden muaf olanlara dağıtılan, 75 inci maddenin ikinci fıkrasının (1), (2) ve (3) numaralı bentlerinde yazılı kâr paylarından (kârın sermayeye eklenmesi kâr dağıtımı sayılmaz.) %15 oranında (2009/14592 sayılı B.K.K. ile 03/02/2009 tarihinden geçerli olmak üzere) vergi tevkifatı yapılacağı hükme bağlanmıştır.

Bu hükme göre, vergilendirilmiş kurum kazancınızın sermayeye ilave edilmesi işleminin kar dağıtımı olarak değerlendirilmesi söz konusu olmadığı gibi, sermayeye ilave edilen bu tutarların Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesi kapsamında tevkifata tabi tutulması ya da şirketinizin gerçek kişi ortakları tarafından beyan edilmesi gerekmemektedir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

(*) Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**) İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

Haziran ayı tüketimine ait faturanın Temmuz ayında düzenlenmesi halinde söz konusu faturadaki KDV’nin indirim hakkının ne zaman kullanılacağı ile geçici vergi beyannamesinin ne zaman verileceği-Kemal OZMEN

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Mükellef Hizmetleri Katma Değer Vergisi Grup Müdürlüğü

Sayı

:

B.07.1.GİB.4.34.17.01-KDV.29-985

12/03/2012

Konu

:

Haziran ayı tüketimine ait faturanın Temmuz ayında düzenlenmesi halinde söz konusu faturadaki KDV’nin indirim hakkının ne zaman kullanılacağı ile geçici vergi beyannamesinin ne zaman verileceği

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda, şirketinizin elektrik enerjisinin tamamını TEİAŞ’tan temin ettiği, Haziran ayına ilişkin elektrik tüketimlerinin elektrik dağıtım şirketleri tarafından Temmuz ayının 1-5 inci günleri arasında (bazen 15’i) sayaçlar okunmak suretiyle saptanarak faturaya baz teşkil edecek bilgilerin TEİAŞ’a bildirildiği, TEİAŞ tarafından da 15-16 Temmuz tarihleri arasında hesapların kesinleştirilerek şirketinize “Haziran ayına ilişkin tüketim bedeli” açıklamasıyla Temmuz ayında fatura düzenlendiği, şirketiniz tarafından da müşterilerinize Haziran ayına ait tüketimin Temmuz ayında fatura edilebildiği belirtilerek, Haziran ayına ait elektrik faturasının Temmuz ayında düzenlenmesi nedeniyle, söz konusu elektrik giderlerine ilişkin faturadaki KDV’nin indirim hakkının ne zaman kullanılacağı ve geçici vergi dönemleri itibariyle gider kaydının hangi dönemde olacağı hususlarında Başkanlığımız görüşü sorulmaktadır.

I-KURUMLAR VERGİSİ YÖNÜNDEN:

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunun 6 ncı maddesinde; kurumlar vergisinin, mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı, safi kurum kazancının tespitinde 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı hüküm altına alınmıştır.

Gelir Vergisi Kanununun “Bilanço Esasında Ticari Kazancın Tespiti” başlıklı 38 inci maddesinde ise; bilanço esasına göre ticari kazancın, teşebbüsdeki öz sermayenin hesap dönemi sonunda ve başındaki değerleri arasındaki müsbet fark olduğu, bu dönem zarfında sahip veya sahiplerce işletmeye ilave olunan değerler bu farktan indirileceği, işletmeden çekilen değerlerin ise farka ilave olunacağı, ticari kazancın bu suretle tespit edilmesi sırasında, Vergi Usul Kanununun değerlemeye ait hükümleri ile bu kanunun 40 ve 41 inci maddeleri hükümlerine uyulacağı hükme bağlanmıştır. Anılan Kanunun 40 ıncı maddesinde de; safi kazancın tespit edilmesinde indirilecek giderler sayılmıştır.

Ticari kazancın tespitinde “tahakkuk esası ilkesi” ve “dönemsellik ilkesi” olmak üzere iki temel ilke geçerlidir. Tahakkuk esası ilkesinde, gelir veya giderin miktar ve mahiyet itibarıyla kesinleşmiş olması yani geliri veya gideri doğuran işlemin tekemmül etmesinin yanı sıra miktarının ve işlemden kaynaklanan alacağın veya borcun ödeme şartlarının da belirlenmiş olması gereklidir. Dönemsellik ilkesinde ise, bu gelir veya giderin ilgili olduğu döneme intikalinin sağlanmasıdır. Ayrıca “Dönemsellik” kavramı gereği işletmeler, gelir ve giderlerini tahakkuk esasına göre muhasebeleştirmek, hasılat, gelir ve karlarını aynı döneme ait maliyet, gider ve zararlarla karşılaştırmak durumundadırlar. Bu ilke uyarınca gelir ve giderlerin ilgili oldukları dönemde kaydedilmesi gerekir.

Ayrıca, Kurumlar Vergisi Kanunun 32 inci maddesinin birinci fıkrasında, kurum kazancı üzerinden % 20 oranında kurumlar vergisi alınacağı, ikinci fıkrasında da kurumlar vergisi mükelleflerince, câri vergilendirme döneminin kurumlar vergisine mahsup edilmek üzere Gelir Vergisi Kanununda belirtilen esaslara göre ve câri dönemin kurumlar vergisi oranında geçici vergi ödeneceği hükme bağlanmıştır.

Diğer taraftan, Gelir Vergisi Kanununun Mükerrer 120 inci maddesinde ise; ticari kazanç sahipleri (basit usulde vergilendirilenler hariç) ile serbest meslek erbabının cari vergilendirme döneminin gelir vergisine mahsup edilmek üzere, bu Kanunun ticari veya mesleki kazancın tespitine ilişkin hükümlerine göre (indirim ve istisnalar ile Vergi Usul Kanununun değerlemeye ait hükümleri de dikkate alınarak) belirlenen ilgili hesap döneminin üçer aylık kazançları (42 nci madde kapsamına giren kazançlar ile noterlik görevini ifa ile mükellef olanların bu işlerden sağladıkları kazançlar hariç) üzerinden 103 üncü maddede yer alan tarifenin ilk gelir dilimine uygulanan oranda geçici vergi ödeyecekleri, hesaplanan geçici verginin üç aylık dönemi izleyen ikinci ayın ondördüncü günü akşamına kadar bağlı olunan vergi dairesine beyan edilerek onyedinci günü akşamına kadar ödeneceği belirtilmiştir.

Buna göre, elektriğin aylık bazda satışı ve tedarikinde gelir veya gider mahiyet ve tutar itibariyle ay sonunda kesinleşmiş olduğundan, elektrik satışı ve tedarikinden doğan gelir ve giderin de ay sonu itibarıyla tahakkuk ettiğinin kabulü gerekmektedir. Dolayısıyla şirketiniz tarafından elektrik satışı ve tedarikinden doğan gelir ve giderin tahakkuk tarihi itibarıyla ilgili geçici vergi ve takvim yılı hesap dönemlerinde kurum kazancının tespitinde dikkate alınması gerekmektedir.

II-KATMA DEĞER VERGİSİ YÖNÜNDEN:

3065 sayılı Katma Değer Vergisi (KDV) Kanununun;

1/1 inci maddesinde; Türkiye’de ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetlerin KDV’ye tabi olduğu,

10 uncu maddesinin (a) bendinde; vergiyi doğuran olayın, mal teslimi ve hizmet ifası hallerinde, malın teslimi veya hizmetin yapılması ile (b) bendinde; malın tesliminden veya hizmetin yapılmasından önce fatura veya benzeri belgeler verilmesi hallerinde, bu belgelerde gösterilen miktarla sınırlı olmak üzere fatura ve benzeri belgelerin düzenlenmesi ile (g) bendinde; su, elektrik, gaz, ısıtma, soğutma ve benzeri enerji dağıtım veya kullanımlarında bunların bedellerinin tahakkuk ettirilmesinde meydana geldiği,

29/1 inci maddesinde, mükelleflerin yaptıkları vergiye tabi işlemler üzerinden hesaplanan katma değer vergisinden kendilerine yapılan teslim ve hizmetler dolayısıyla hesaplanarak düzenlenen fatura ve benzeri vesikalarda gösterilen katma değer vergilerini indirebilecekleri,

29/3 üncü maddesinde ise, indirim hakkının vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu takvim yılı aşılmamak şartıyla, ilgili vesikaların kanuni defterlere kaydedildiği vergilendirme döneminde kullanılabileceği

hüküm altına alınmıştır.

Buna göre, elektrik enerjisi tedariki ve satışına ilişkin olarak firmanız adına TEİAŞ tarafından düzenlenen faturalar ile ilgili olarak yüklenilen katma değer vergilerinin kanuni defterlere kaydedildiği vergilendirme döneminde genel esaslara göre indirim konusu yapılması mümkün bulunmaktadır.

Öte yandan, yılın son aylarında tüketilen elektrik bedellerine ait faturaların izleyen yılın Ocak ayında düzenlenmesi durumunda, bu faturalardaki KDV nin de, faturaların kanuni defterlere kaydedildiği dönemde indirim konusu yapılması mümkündür.

Ayrıca, bir önceki yılın Aralık ayında tüketilen elektrik bedellerine ait faturaların takip eden yılın Ocak ayında düzenlenmiş olması halinde, bu faturalardaki katma değer vergisi, söz konusu belgelerin defterlere kaydedildiği Ocak vergilendirme döneminde indirim konusu yapılabilecektir.”

Bilgi edinilmesini rica ederim.

(*) Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**) İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

Giris katta oturan asansör parası öder mı ?-Kemal OZMEN

Kat malikleri, ortak yer veya tesisler üzerindeki kullanma hakkından vazgeçmek veya kendi bağımsız bölümlerinin durumu dolayısıyla bunlardan faydalanmaya lüzum ve ihtiyaç bulunmadığını ileri sürmek suretiyle bu gider ve avans payını ödemekten kaçınamazlar.”

Organize sanayi bölgesi adına altyapı hizmetlerinin tamamlanabilmesi için kullandırılan kredilerde BSMV uygulaması hk.-Kemal OZMEN

Başlık Organize sanayi bölgesi adına altyapı hizmetlerinin tamamlanabilmesi için kullandırılan kredilerde BSMV uygulaması hk.
Tarih 02/03/2012
Sayı B.07.1.GİB.4.35.17.01-35-02-273
Kapsam

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İZMİR VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Mükellef Hizmetleri KDV ve Diğer Vergiler Grup Müdürlüğü

Sayı

:

B.07.1.GİB.4.35.17.01-35-02-273

02/03/2012

Konu

:

Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi Muafiyeti

İlgide kayıtlı özelge talep formunda, bankalardan organize sanayi bölgesi adına altyapı hizmetlerinin tamamlanabilmesi için kullanılan kredilerin, 4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanununun 21 inci maddesi uyarınca banka ve sigorta muameleleri vergisinden muaf tutulması gerektiği belirtilerek konu hakkındaki Başkanlığımız görüşü istenilmektedir.

6802 sayılı Gider Vergileri Kanununun 28 inci maddesinde, “Banka ve sigorta şirketlerinin 10/6/1985 tarihli ve 3226 sayılı Finansal Kiralama Kanununa göre yaptıkları işlemler hariç olmak üzere, her ne şekilde olursa olsun yapmış oldukları bütün muameleler dolayısıyla kendi lehlerine her ne nam ile olursa olsun nakden veya hesaben aldıkları paralar banka ve sigorta muameleleri vergisine tabidir.” hükmü ve aynı Kanunun mükellefi belirleyen 30 uncu maddesinde ise banka ve sigorta muameleleri vergisini banka ve bankerlerle sigorta şirketlerinin ödeyeceği hükmü yer almaktadır.

Öte yandan, 4562 sayılı Kanunun 21 inci maddesinde; “OSB tüzel kişiliği, bu Kanunun uygulanması ile ilgili işlemlerde her türlü vergi, resim ve harçtan muaftır.” hükmü bulunmaktadır. Bu düzenleme ile Organize Sanayi Bölgesi tüzel kişiliğine tanınan muafiyet, vergi, resim ve harç mükellefiyeti doğrudan doğruya bu tüzel kişiliğe terettüp eden mükellefiyetle ilgilidir. Daha açık bir ifade ile Organize Sanayi Bölgelerinin verginin mükellefi olması halinde söz konusu muafiyetin uygulanma imkanı bulunmaktadır.

Bu olayda banka ve sigorta muameleleri vergisinin mükellefi kredi kullandırma işlemini yapan bankalardır. Bankaların kredi işlemlerinin söz konusu muafiyet kapsamında değerlendirilmesi mümkün bulunmamaktadır.

Buna göre, söz konusu kredi işlemleri dolayısıyla bankalar tarafından lehe alınan paraların banka ve sigorta muameleleri vergisine tabi tutulması gerekmektedir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

Kooperatife ait arsanın kat karşılığı bir inşaat firmasına verilerek herbir hisse için bir konut elde edilmesi durumunda vergilendirmenin nasıl olacağı ile belge düzeni hk-Kemal OZMEN

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü

Sayı

:

B.07.1.GİB.4.34.19.02-105[267-2012/VUK-1- . . .]-1123

22/03/2012

Konu

:

Kooperatife ait arsanın kat karşılığı bir inşaat firmasına verilerek herbir hisse için bir konut elde edilmesi durumunda vergilendirmenin nasıl olacağı ile belge düzeni hk.

İlgide kayıtlı özelge talep formunuz ve eklerinin incelenmesi neticesinde, 22.07.1999 tarihinde kurulan kooperatifinizin konut yapmak amacıyla satın aldığı arsayı kat karşılığı inşaat sözleşmesi düzenlemek suretiyle müteahhit firmaya teslim ettiği ve yapılacak konut sayısı 199 olduğu için 240 olan üye sayısının genel kurulda her bir hisse için bir konut olacak şekilde yeniden belirlendiği belirtilerek, kooperatifinizin kurumlar vergisi ve katma değer vergisinden muaf olup olmadığı ile belge düzeni hususlarında özelge talep edildiği anlaşılmıştır.

I- KURUMLAR VERGİSİ KANUNU YÖNÜNDEN:

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun “Muafiyetler” başlıklı 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (k) bendinde; “Tüketim ve taşımacılık kooperatifleri hariç olmak üzere, ana sözleşmelerinde sermaye üzerinden kazanç dağıtılmaması,yönetim kurulu başkan ve üyelerine kazanç üzerinden pay verilmemesi, yedek akçelerin ortaklara dağıtılmaması ve sadece ortaklarla iş görülmesine (Yapı kooperatiflerinin kendilerine ait arsalarını kat karşılığı vererek her bir hisse için bir iş yeri veya konut elde etmeleri ortak dışı işlem sayılmaz.) ilişkin hükümler bulunup, bu hükümlere fiilen uyan kooperatifler ile bu kayıt ve şartlara ek olarak kuruluşundan inşaatın bitim tarihine kadar yönetim ve denetim kurullarında, söz konusu inşaat işlerini kısmen veya tamamen üstlenen gerçek kişilerle tüzel kişi temsilcilerine veya Kanunun 13. maddesine göre bunlarla ilişkili olduğu kabul edilen kişilere veya yukarıda sayılanlarla işçi ve işveren ilişkisi içinde bulunanlara yer vermeyen ve yapı ruhsatı ile arsa tapusu kooperatif tüzel kişiliği adına tescil edilmiş olan yapı kooperatiflerinin” kurumlar vergisinden muaf oldukları hükme bağlanmıştır.

1 Seri No’lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin; “4.13.1.4. Sadece ortaklarla iş görülmesi” başlıklı bölümünde, “Kooperatifler ortaklarının belirli ekonomik çıkarlarının ve özellikle meslek ve geçimlerine ait ihtiyaçlarının sağlanıp korunmasını amaçladıkları için faaliyetin normalolarak sadece ortaklarla sınırlı olması gerekmektedir. Bu nedenle, bir kooperatifin kurumlar vergisi muafiyetinden yararlanabilmesi için ana sözleşmesinde sadece ortaklarla iş görülmesine ilişkin hüküm bulunması ve fiilen de bu hükme uyulması gerekmektedir.

Ortak dışı işlemler, sadece ortak olmayanlarla yapılan işlemleri değil, ortaklarla kooperatif ana sözleşmesinde yer almayan konularda yapılan işlemleri de kapsamaktadır.”

açıklamaları yer almış,

Aynı Tebliğin “4.13.1.4.3. Yapı kooperatiflerinde ortak dışı işlemler” başlıklı bölümünde de, “Yapı kooperatiflerinin, arsalarını kat karşılığı vererek işyeri veya konut elde etmeleri ortak dışı işlem sayılacaktır. Ancak, bu kooperatiflerin, her bir hisse için bir işyeri veya konut elde etmesi halinde, bu işlem ortak dışı işlem olarak kabul edilmeyecektir.” denilmiştir.

Bu hüküm ve açıklamalara göre, yukarıda belirtilen şartlarla kooperatifinizin muafiyet hükmünden yararlanması mümkün olup kooperatifinize ait arsanın kat karşılığı bir inşaat firmasına verilerek her bir hisse için bir konut elde edilmesi halinde de, bu işlem ortak dışı işlem olarak kabul edilmeyecek ve muafiyetinizi etkilemeyecektir.

II-KATMA DEĞER VERGİSİ KANUNU YÖNÜNDEN

Katma Değer Vergisi (KDV) Kanununun;

-1/1 inci maddesinde, Türkiye’de ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetlerin KDV ye tabi olduğu,

-2/5 inci maddesinde, trampanın iki ayrı teslim olduğu,

-4/2 inci maddesinde, bir hizmetin karşılığının bir mal teslimi veya diğer bir hizmet olması halinde bunların her birinin ayrı işlem olduğu, hizmet veya teslim hükümlerine göre ayrı ayrı vergiye tabi tutulacağı,

-10/a maddesinde, mal teslimi ve hizmet ifası hallerinde malın teslimi veya hizmetin yapılması anında, 10/b maddesinde ise malın tesliminden veya hizmetin yapılmasından önce fatura veya benzeri belgeler verilmesi hallerinde, bu belgelerde gösterilen miktarla sınırlı olmak üzere fatura ve benzeri belgelerin düzenlenmesi anında vergiyi doğuran olayın meydana geleceği,

-17/4-r maddesinde ise kurumların aktifinde veya belediyeler ile il özel idarelerinin mülkiyetinde, en az iki tam yıl süreyle bulunan iştirak hisseleri ile taşınmazların satışı suretiyle gerçekleşen devir ve teslimler ile bankalara borçlu olanların ve kefillerin borçlarına karşılık taşınmaz ve iştirak hisselerinin (müzayede mahallerinde yapılan satışlar dahil) bankalara devir ve teslimlerinin vergiden istisna olduğu, istisna kapsamındaki kıymetlerin ticaretini yapan kurumların, bu amaçla aktiflerinde bulundurdukları taşınmaz ve iştirak hisseleri teslimlerinin istisna kapsamı dışında olduğu,

-27 inci maddesinde, bedeli bulunmayan veya bilinmeyen işlemler ile bedelin mal, menfaat, hizmet gibi paradan başka değerler olması halinde matrahın işlemin mahiyetine göre emsal bedeli veya emsal ücreti olduğu, hükme bağlanmıştır.

Ayrıca, KDV oranları KDV Kanununun 28 inci maddesinin verdiği yetkiye istinaden yayımlanan 2007/13033 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile Kararname eki I sayılı listede yer alan teslim ve hizmetler için %1, II sayılı listede yer alan teslim ve hizmetler için %8, listelerde yer alanlar hariç olmak üzere vergiye tabi işlemler için %18 olarak tespit edilmiştir.

Kararname eki I sayılı listenin 11 inci sırasında yer alan “net alanı 150 m² ye kadar olan konut teslimleri” % 1 oranında, Kararname eki listelerde yer almayan net alanı 150 m² yi aşan konut ve işyeri teslimleri ise % 18 oranında KDV ye tabi tutulmaktadır.

Öte yandan, KDV Kanununun geçici 28 inci maddesine göre, 03/07/2009 tarihinden önce bina inşaat ruhsatı almış olan konut yapı kooperatifleri tarafından üyelerine yapılan konut teslimleri KDV den müstesnadır.

30 Seri No’lu KDV Genel Tebliğinin (D) bölümünde arsa karşılığı inşaat işinde KDV uygulamasına ilişkin açıklamalar yapılmıştır.

Buna göre, arsa karşılığı inşaat işinde iki ayrı teslim söz konusudur. Bunlardan birincisi, arsa sahibi tarafından müteahhide arsa teslimi; ikincisi ise müteahhit tarafından arsaya karşılık olarak arsa sahibine verilen konut veya işyeri teslimidir.

Arsa sahibi tarafından müteahhide arsa tesliminde, arsanın bir iktisadi işletmeye dahil olması veya arsa sahibinin arsa alım satımının mutat ve sürekli bir faaliyet olarak sürdürülmesi halinde, konut veya işyeri karşılığı müteahhide yapılan bu arsa teslimi KDV`ye tabidir. Ancak arsa sahibinin, gerçek usulde mükellefiyetini gerektirmeyecek şekilde, arızi bir faaliyet olarak arsasını daire veya işyeri karşılığında müteahhide tesliminde KDV uygulanmayacaktır.

Ayrıca, 60 seri no.lu KDV Genel Tebliğinin 1.8. Arsa Karşılığı İnşaat İşlerinde başlıklı bölümü ile 8.2.2. Konut Yapı Kooperatiflerinin Üyelerine Konut teslimi başlıklı bölümlerinde konuya ilişkin açıklamalar yer almaktadır.

Bu açıklamalar çerçevesinde,

1- Kooperatifiniz tarafından müteahhit firmaya yapılan arsa teslimi genel oranda KDV ye tabi olacaktır. Ancak, söz konusu arsanın en az iki tam yıl süreyle kooperatif aktifinde kayıtlı olması halinde arsa teslimi işlemi Kanunun 17/4-r maddesi kapsamında KDV`den istisna olacaktır.

2- Müteahhit firma tarafından Kooperatifinize arsa karşılığında yapılan konut tesliminde emsal bedel üzerinden fatura düzenlenerek, net alanı 150 m² ye kadar olan konutlar için %1, net alanı 150 m² yi aşan konut ile arsa ve işyeri teslimleri için %18 oranında KDV hesaplanacaktır.

3- Kooperatifiniz adına düzenlenen yapı ruhsatının; 3/7/2009 tarihinden önce alınmış olması halinde üyelerinize konut tesliminiz KDV Kanununun geçici 28 inci maddesi kapsamında KDV den istisna olacaktır. Ancak, yapı ruhsatının 3/7/2009 tarihinden sonra alınmış olması halinde üyelerinize net alanı 150 m² ye kadar konut tesliminiz %1, 150 m² nin üzerindeki konut teslimleriniz ile işyeri ve arsa teslimleriniz %18 oranında KDV ye tabi tutulacaktır.

III- VERGİ USUL KANUNU YÖNÜNDEN:

213 sayılı Vergi Usul Kanununun 229 uncu maddesinde faturanın, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesika olduğu, 231 inci maddesinin 5 inci fıkrasında faturanın, malın teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren azami yedi gün içinde düzenleneceği belirtilmiştir.

Aynı Kanunun 262 nci maddesinde maliyet bedelinin, iktisadi bir kıymetin iktisap edilmesi veyahut değerinin arttırılması münasebetiyle yapılan ödemelerle bunlara müteferri bilumum giderlerin toplamını ifade ettiği, 269 uncu maddesinde, iktisadi işletmelere dahil bulunan gayrimenkullerin maliyet bedeliyle değerleneceği ve 270 inci maddesinde de gayrimenkullerde, satın alma bedelinden başka, noter, mahkeme, kıymet takdiri, komisyon ve tellaliye giderleri ile Emlak Alım ve Özel Tüketim Vergilerini maliyet bedeline ithal etmekte veya genel giderler arasında göstermekte mükelleflerin serbest oldukları hükmü yer almaktadır.

Mezkur Kanunun 267 nci maddesinde;

“Emsal bedeli, gerçek bedeli olmayan veya bilinmeyen veyahut doğru olarak tespit edilemeyen bir malın, değerleme gününde satılması halinde emsaline nazaran haiz olacağı değerdir.

Emsal bedeli sıra ile aşağıdaki esaslara göre tayin olunur:

Birinci sıra: (Ortalama fiyat esası) aynı cins ve nevideki mallardan sıra ile değerlemenin yapılacağı ayda veya bir evvelki veya bir daha evvelki aylarda satış yapılmışsa, emsal bedeli bu satışların miktar ve tutarına göre mükellef tarafından çıkarılacak olan “Ortalama satış fiyatı” ile hesaplanır. Bu esasın uygulanması için, aylık satış miktarının, emsal bedeli tayin olunacak her bir malın miktarına nazaran %25’ten az olmaması şarttır.

İkinci sıra: (Maliyet bedeli esası) Emsal bedeli belli edilecek malın, maliyet bedeli bilinir veya çıkarılması mümkün olursa, bu takdirde mükellef bu maliyet bedeline, toptan satışlar için %5, perakende satışlar için %10 ilave etmek suretiyle emsal bedelini bizzat belli eder.

Üçüncü sıra: (Takdir esası) Yukarıda yazılı esaslara göre belli edilemeyen emsal bedelleri ilgililerin müracaatı üzerine takdir komisyonunca takdir yolu ile belli edilir. Takdirler, maliyet bedeli ve piyasa kıymetleri araştırılmak ve kullanılmış eşya için ayrıca yıpranma dereceleri nazara alınmak suretiyle yapılır. Takdir edilen bedellere mükelleflerin vergi mahkemesinde dava açma hakkı mahfuzdur. Ancak, dava açılması verginin tahakkuk ve tahsilini durdurmaz.

Emsal bedelinin mükellef tarafından bizzat hesaplandığı hallerde, bu hesaplara ait kayıt ve cetveller ispat edici kağıtlar olarak muhafaza edilir.

Yukarıdaki esaslarla mukayyet olmaksızın kaza mercilerinin re’sen biçtikleri değerler ile zirai kazanç ölçülerini tespit eden kararnamelerde yer alan unsurlar emsal bedeli yerine geçer.

Ücretle yapılan imalatta ücretin gerçek miktarının bilinmemesi veya doğru olarak tayin edilememesi hallerinde tespit edilecek emsal ücret de aynı esaslara göre tayin olunur.”

hükmü bulunmaktadır.

Genellikle kat/arsa karşılığı inşaatlarda;

– Kat karşılığı olmak üzere arsa sahibine daire verilmesi durumunda karşılığı ayni olan bir taahhüt söz konusudur. Arsa sahibi arsasının bir kısmını müteahhide devretme, müteahhit ise bunun karşılığında inşa edeceği dairelerin bir kısmını arsa sahibine devretme taahhüdünde bulunmaktadır.

– Arsa sahibi, arsasının belli bir payını devretmiş olup, karşılığında müteahhidin verdiği dairelere, işyerlerine veya belli bir nakit paraya sahip olmaktadır. Arsa payının bir kısmı ise arsa sahibinde kalmakta, bu kalan kısım da müteahhit tarafından kendisine verilen dairelerin arsa payına isabet etmektedir.

– Arsa sahibi ticari işletme ise, bu işlem sonucunda arsası aktifinden çıkmakta olup, bunun karşılığında dairelere, işyerlerine veya belli bir nakit paraya sahip olmaktadır. Ticari işletmenin müteahhide devretmediği arsa payı, müteahhitçe verilen dairelere isabet ettiği için ticari işletme bu iktisadi kıymetleri kayıtlarına arsa payı dâhil olarak kaydetmelidir.

– Müteahhit ise, inşa ettiği dairelerden bir kısmını arsa sahibine vermekte olup, bunun karşılığında elde ettiği iktisadi kıymet ise müteahhidin arsa sahibinden devraldığı (müteahhide kalan dairelere isabet eden) arsa payıdır. Buna göre, arsa sahibine bırakılan dairelerin karşılığında müteahhit kendisinde kalan dairelere isabet eden arsa payını devralmaktadır. Diğer bir deyişle, müteahhit açısından arsa maliyet bedeli, arsa sahibine teslim edilen daire ve işyerlerinin inşaatı için yapılan harcamaların toplamını oluşturmakta olup, bu bedel inşaat maliyetinin de içerisinde yer almaktadır.

Kooperatifinize ait arsanın kat karşılığı bir inşaat firmasına verilerek her bir hisse için bir konut elde edilmesi işlemi ortak dışı işlem kabul edilmeyerek, kooperatifiniz muafiyet kapsamında değerlendirildiğinden;

– Müteahhit firma tarafından kat karşılığı olmak üzere kooperatifinize bırakılan daireler için, söz konusu dairelerin teslim edilmesinden (inşaatın tamamlanarak mülkiyetin alıcıya geçmesinden veya tescilden önce dairelerin alıcıların kullanımına terk edilmesinden) itibaren yedi gün içerisinde kooperatifiniz adına Vergi Usul Kanununun 267 nci maddesine göre tespit edilen emsal bedel üzerinden fatura düzenlenmesi,

– Kooperatifinizin kurumlar vergisi mükellefiyetini gerektirmeyecek şekilde arsasını müteahhit firmaya tesliminde, kooperatifinizin kurumlar vergisi mükellefi olmamasından dolayı müteahhit firma tarafından kooperatifiniz adına teslim edilen dairelerin emsal bedeli üzerinden gider pusulası düzenlenmesi,

gerekmektedir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

(*) Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**) İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

İsletme kooperatifi nedir ?-Kemal ÖZMEN

İşletme kooperatifi sosyal tesisleri olan ve daha çağdaş bir ilişki ve yönetimi benimseyen sitelerin gereksinimlerine cevap vermek üzere hazırlanmış ve uygulamaya konmuş bir kooperatif türüdür. Yapı kooperatiflerinin işletme kooperatifi olarak tür değiştirmesi durumunda sitenin parsel bazında yönetilmesi, dolayısıyla bölünmesi riski önlenmiş olacaktır. Uygulamada işletme kooperatifi anasözleşmesi hükümleri öncelikle uygulanacak, ancak ortakların mülkiyete ilişkin hakları da korunmuş olacaktır.

Konu ile ilgili detaylı makalemiz için;

https://medium.com/@evrenozmen/i%CC%87%C5%9Fletme-kooperatifi-nedir-6ba19e6d4e76

 

Yapı kooperatiflerinin amaç ve tür değişikliği yaparak işletme kooperatifine dönüşmesi ve işletme kooperatifi olarak faaliyetini sürdürmesi olanaklı bulunmaktadır.

Yapı kooperatifleri statüsünden işletme kooperatifi statüsüne amaç ve tür değişikliği yaparak geçilmesi için yapılacak iş ve işlemleri anlatmadan önce, işletme kooperatifi hakkında genel olarak bilgi verilmesi uygun olduğundan aşağıda bu konuda, yani işletme kooperatifi konusunda bilgi verilmiştir.

İşletme kooperatifleri 1163 sayılı Kooperatifler Yasası’na tabi olan bir kooperatif türüdür.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın 30.06.1989 tarih ve 22311 sayılı tebliğinde halihazırda 1163 sayılı Kooperatifler Yasası’na tabi 15 adet kooperatif türü olduğu belirtilmiştir. Ancak bu türlerin sabit olmayıp, ileride gereksinim duyulması halinde artabileceği belirtilmektedir. Kooperatifler Yasası’nın 56. maddesinde “Aynı türde başka bir kooperatifin yönetim kurulu üyesi olmamak” hükmünün uygulanmasında bu sayı esas alınmaktadır.

SİTE İŞLETME KOOPERATİFİ ANASÖZLEŞMESİ

BİRİNCİ BÖLÜM

KURULUŞ, TÜZEL KİŞİLİĞİN KAZANILMASI VE ANASÖZLEŞME DEĞİŞİKLİĞİ, UNVAN, MERKEZ, SÜRE, AMAÇ VE FAALİYET KONULARI

KURULUŞ:
Madde 1- Bu ana sözleşmede isimleri, tabiiyetleri, adresleri ve taahhüt ettikleri sermaye payları gösterilen kimseler tarafından, 1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu hükümlerine göre değişir ortaklı, değişir sermayeli ve sınırlı sorumlu bir toplu işyeri yapı kooperatifi kurulmuştur.

TÜZEL KİŞİLİĞİN KAZANILMASI VE ANASÖZLEŞME DEĞİŞİKLİĞİ:
Madde 2- Kooperatif Ticaret Siciline tescil ile tüzel kişilik kazanır. Tescilden önce kooperatif namına iş ve işlem yapanlar bunlardan şahsen ve zincirleme olarak sorumludurlar. Anasözleşmede yapılacak değişiklikler kuruluştaki usule tabidir.

UNVAN:
Madde 3- Kooperatifin unvanı Sınırlı Sorumlu ……………………………Toplu İşyeri Yapı Kooperatifidir.

MERKEZ:
Madde 4- Kooperatifin Merkezi…………………………………. dir.

SÜRE:
Madde 5- Kooperatifin süresi …………. yıldır.

Ortakliktan istifa-Kemal Ozmen

Taraflar arasında görülen davada (Karşıyaka Asliye Ticaret Mah-kemesi)’nce bozmaya uyularak verilen 21.06.2006 tarih ve 2006/157-2006/182 sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi duruşmaiı olarak davalı vekili tarafından istenmiş, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlenildi ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra, işin gereği görüşülüp düşünüldü:

Davacı vekili, davalının müvekkili kooperatif ortağı olup, adına kat irtifak tapusu verilmiş bağımsız bölümün tasarrufunda bulunduğunu, davalının kooperatife gönderdiği istifaname İle üyelikten istifa ettiğini bildirdiğini, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 10. maddesi ve Yargıtay içtihatlarına göre, istifanın ortaklıktan çıkma anlamına geleceği, ortaklıktan çıkma iradesi İle birlikte ortaklık payı dahil ortaklıktan kaynaklanan tüm hakların kooperatife iadesinin gerekeceğini ileri sürerek, davalı adına kayıtlı bağımsız bölümün tapu kaydının iptali ile müvekkili kooperatif adına tesciline, dava konusu taşınmaza davalının vaki müdahalesinin önlenmesine ve taşınmazın boşaltılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, davalının genel kurul kararları uyarınca yetkilendirilen kooperatif yönetiminin hesabı gibi peşin ödeme yapıp, ibranamesini ve ferdi tapusunu aldığını, davacının kendi yapbğı işlemi inkar ederek, ibra edilen davalıya tapusunu verdikten sonra tapu iptal ve tescil davası açmasının kötü niyetli bir davranış olduğunu, peşin ödeme yapan davalı ve diğer üyeler için her genel kurulda yeni Ödemeler öngörülüp, bunun üzerine istifa etmekten başka yol kalmadığını, davalının tüm ilişiğinin bittiği kooperatiften istifa ettiğini belirterek, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, davanın reddine dair verilen kararın davacı vekilince tem-yizi üzerine, karar Dairemizin 2004/15002 E., 2006/1790 K. sayılı ilamıyla, ilamda yer alan gerekçelerle bozulmuş, mahkemece, bozmaya uyularak ya-pılan yargılama sonucunda, kooperatifçe öngörülen giderlerin talep edildiği dönemde dava konusu konuttan davalının yararlandığı, istifa beyanının akçalı yükümlülüklerinden kaçınma amacına yönelik olduğu, istifanın ortaklıktan çıkma anlamına geldiği, ortaklıktan çıkma iradesi ile birlikte ortaklık payı dahil ortaklıktan kaynaklanan tüm hakların kooperatife iadesinin gerekeceği sonu-cuna varılarak, davanın kabulü ile davalı adına olan tapu kaydının iptali ile davacı kooperatif adına tapuya tesciline, davalının taşınmaza vaki müda-halesinin önlenmesine, taşınmazın boş olarak davacıya teslimine karar ve-rilmiştir.

Karar, davalı vekilince temyiz edilmiştir.

Dava, ferdi tapu mülkiyeti kurulduktan sonra istifa yolu ile kooperatif ortaklığından ayrılan ortağa yöneltilen kooperatif ortaklığı yolu ile edinilen bağımsız bölüme ilişkin tapu kaydının iptali ile bağımsız bölümün kooperatif adına tapuya tescili istemine ilişkindir.

1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 23. maddesi hükmü uyarınca, kooperatif ortaklan bu kanunun kabul ettiği esaslar dahilinde hak ve yü-kümlülüklerde eşittirler. Bu nedenle ilke olarak, aynı Yasa’nın 10. maddesinde

düzenlenen istifa yolu ile ortaklıktan çıkan kişinin, 17. maddede öngörülen ayrıldığı yıl bilançosuna göre hesaplanacak yedek akçeler ve genel giderlerden payına düşenin İndirilmesinden sonra yaptığı ödemelerinin istirdadı hakkı saklı kalmak kaydı İle kooperatif ortaklığı yolu ile edindiği haklarını kooperatife iade etmesi gerekir.

Davacı kooperatifin 23.06.2002 tarihinde toplanan genel kurulunda gündemin 6. maddesi görüşülerek hesaplanacak bakiye borcunu kapatan ortakların, kooperatif giderlerinden payına düşeni ödeme yükümlülüğü devam etmek kaydı ile ferdi tapularının çıkarılmasına ve tapuda gereken işlemleri yapmaya yönetim kurulunun yetkilendirilmesine karar verilmiştir.

Bu kararın alınmasından sonra kooperatifçe çıkarılan borcunu ödeyen davalı da dahil bir kısım ortaklara yönelik olarak kooperatifi temsil ve ilzama yetkili iki yönetim kurulu üyesi tarafından düzenlenerek imzalanan ibranameyle genel giderlere katılım payı dışında kalan borcun bulunmadığı belirtilmiş, akabinde Ekim 2002’de bu şekilde ödeme yapan ortaklara daha önce isabet edip de tahsis olunan konut niteliğindeki bağımsız bölümlerle ilgili ferdi tapular çıkartılarak verilmiştir. Bu durumdaki ortaklar, adlarına bireysel tapu kaydı oluşturulduktan sonra istifa yolu ile ortaklıktan ayrılmışlardır. Oysa, anılan genel kurul kararı ve davalı tarafa yönelik düzenlenen İbranamede dahi inşaat maliyetinden kaynaklanan bakiye borcunu hesaplanmış tutarı üzerinden ödeyerek adlarına ferdi tapular çıkarılacak ortakların, genel giderlerden pay-larına düşen katılım bedelini ödeme yükümlülüğünün süreceğinin açıkça be-lirtilmiş olması karşısında, varlığı ve faaliyetleri devam eden henüz tasfiye kararı alınmamış olan kooperatif ortaklığından istifa ile ayrılma halinde or-taklığın yüklediği mükellefiyetlerden tümüyle muaf kalınıp, ortak olmakla amaçlanan bütün yarar ve menfaatleri elde etmeye cevaz verilmesi açıklanan eşitlik ilkesini zedeleyici sonuçlar ortaya çıkaracaktır. Bu bakımdan, davalı durumundaki istifa yolu ile ortaklığı sona erenlerin, belirtilen genel kurul kararı doğrultusunda yaptıkları (ve gerçek bakiye borçlarını yansıbp yansıtmadığı da ayrıca inceleme ve tespite muhtaç) ödeme ve karşılığında ibraname verilerek tahsisli konutlarının ferdi tapulu mülkiyetine kavuşmalarının sonrasında koo-peratif ortaklığı sayesinde edinilen hakların ortaklık statüsüne bağlı doğmuş ve doğacak yükümlülüklerden ayrı ve bağımsız bir himaye görmesi gerektiğine dayalı davalı savunmasına itibar edilmemesi kural olarak isabetsiz değildir.

Ancak, yapılan inceleme ve araştırma, açıklanan çerçevede gelişen uyuşmazlığı doğru çözüme götürmeye yeterli değildir.

Davalı kooperatif vekilinin temyize cevap dilekçesinde sunduğu ve karardan önceye ait olmasına rağmen hüküm verilinceye kadar dosyaya yan-sımamış olan 14.05.2006 günlü genel kurul toplantısında (9) nolu gündem maddesi görüşülerek alınan kararla, eldeki dava da dahil derdest tapu iptali ve tescil davalarında hasım gösterilen ortakların kooperatife olan borçlarının kapatılması kaydı ile ortaklığa yeniden kabul edilmeleri konusunda yönetim kuruluna yetki verildiği görülmekle, öncelikle bu husus üzerinde durularak kararın kesinleşmiş olması halinde, yönetim kurulunca ne gibi işlem yapıldığı, hesaplanan borcun gerçek borcu yansıbp yansıtmadığı, genel kurul kararının özüne ve amacına uygun biçimde ilgili kişilere bildirim yapılarak genel kurulca tanınan olanağın kullandırılıp kullandınlmadığı, bu arada 28.06.2003 tarihli genel kurulun (5) nolu kararı ile davalı durumundaki eski ortaklar için ka-rarlaştırılan düzenlemenin iptali istemiyle açılan davanın akıbeti belirlenip, bunun kapatılacak borca etkisi de gözönünde bulundurularak yapılacak in-celeme, araştırma ve değerlendirmeyle oluşacak uygun sonuç dairesinde da-valı tarafın hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken, bu yönler üzerinde durulmadan eksik incelemeyle sonuca gidilmesi bozmayı gerektirmiştir.