Kasim 2012 Vergi takvimi- Kemal Ozmen

info@ozmconsultancy.com

Kooperatifler emlak vergisi öder mi?- Kemal Ozmen

www.ozmconsultancy.com
info@ozmconsultancy.com

Emlak vergisi 2.taksit odemesi ne zaman ? 2012-Kooperatif Danismani Mali Musavir kemal Ozmen

info@ozmconsultancy.com

www.ozmconsultancy.com

Kooperatiflerde emlak vergisi 2012-kasim-Kemal Ozmen

Kooperatiflerin hangi sartlar altinda emlak vergisi odemeyecekleri ile ilgili

www.ozmconsultancy.com
info@ozmconsultancy.com

Iskan almamis veya alamamis kooperatifin tasfiyesi mumkun mudur ?-Kemal Ozmen

Detayli bilgi icin
info@ozmconsultancy.com

Emlak vergisine bireysel itiraz yolu acildi-Kemal Ozmen

Esas Sayısı : 2011/38
Karar Sayısı : 2012/89
Karar Günü : 31.5.2012
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Bursa 2.Vergi Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU : 4.1.1961 günlü, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 3.4.2002 günlü, 4751 sayılı Kanun’un 1. maddesi ile değiştirilen mükerrer 49. maddesinin (b) fıkrasının üçüncü paragrafında yer alan “Takdir komisyonlarının bu kararlarına karşı kendilerine karar tebliğ edilen daire, kurum, teşekküller ve ilgili mahalle ve köy muhtarlıkları onbeş gün içinde ilgili vergi mahkemesi nezdinde dava açabilirler.” cümlesinin, Anayasa’nın 2., 36. ve 125. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir.
I- OLAY
Sahibi olduğu arsanın emlak vergisinin dayanağı olan takdir komisyonu kararının yürürlüğünün durdurulması ve iptali için açılan davada, itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanaatine varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ
Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:
“Davacı vekili tarafından, davacı şirket adına Y.. İli, A… İlçesi, T.. Beldesi, D… Mevkiinde bulunan taşınmazlar için 2010 yılına ilişkin olarak emlak vergisi tahakkuk ettirilmesine dair işlemin, dayanağı asgari ölçü birim tespitine ilişkin takdir komisyonu kararını iptali istemiyle T.. BELEDİYE BAŞKANLIĞI’na karşı açılan davada, davacı tarafından, emlak vergisine ait asgari ölçüde birim değerlerinin takdir komisyonlarınca belirlenmesine ve bu komisyon kararlarına karşı mükelleflerin dava açma hakkını ortadan kaldıran 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 49. maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürüldüğü, komisyon kararlarına karşı mükelleflerin dava açma hakkını ortadan kaldıran hükmün Anayasa’ya aykırı olduğu yolundaki iddiası Mahkememizce de ciddi görüldüğünden işin gereği görüşüldü.
Dava Konusu Olayda Uygulanacak İtiraza Konu Kanun Maddesi
213 sayılı Vergi Usul Kanunun mükerrer 49. maddesinin (b) fıkrasının 3. bendinde; “Takdir komisyonlarının bu kararlarına karşı kendilerine karar tebliğ edilen daire, kurum, teşekküller ve ilgili mahalle ve köy muhtarlıkları onbeş gün içinde ilgili vergi mahkemesi nezdinde dava açabilirler.” cümlesi yer almaktadır.
Anayasaya Aykırılık Sorunu
1982 Anayasasının 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin, …bir hukuk devleti olduğu belirtilmiş, 36. maddesinin 1. fıkrasında, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu vurgulanmış, 125. maddesinin 1. fıkrasında ise, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu hükümlerine yer verilmiştir.
Yukarıda yer verilen 213 sayılı Kanunun mükerrer 49. maddesi ile arsa ve araziye ait asgari ölçüde birim değerlerin tespitinde takdir komisyonlarına yetki verilmiştir. Bu yetki uyarınca takdir komisyonlarınca her dört yılda bir belirlenen asgari birim değerleri emlak vergisinin tarh ve tahakkukunda esas alınmaktadır. Ancak itiraza konu kanun hükmü ile takdir komisyonu kararlarına karşı dava açma hakkı belirli kurumlara verilerek taşınmaz sahibi ve aynı zamanda emlak vergisi mükellefi olan gerçek veya tüzel kişiler bu haktan mahrum bırakılmıştır.
Oysa ki, bu hüküm ile Anayasanın 125. maddesindeki idarenin her türlü eylem ve işlemine karşı yargı yolunun açık olduğuna ilişkin kuralın açıkça ihlal edildiği düşünülmektedir. Çünkü, arsa ve araziye ait asgari ölçüde birim değer tespitine ilişkin takdir komisyonu kararları taşınmaz sahiplerini ilgilendirdiği halde anılan hükümle taşınmaz sahiplerinin elinden dava açma hakkı alınmıştır. Her ne kadar bir takım kurum ve kuruluşlara dava açma hakkı verilmiş ise de, uygulamada çoğu zaman itiraza konu hükümde sayılan kurum ve kuruluşlar dava açmamakta ve kesinleşen takdir komisyonu kararları nedeniyle mükellefler yüksek tutarlarda vergi ödemekle karşı karşıya kalmaktadırlar.
İtiraza konu 213 sayılı Kanunun mükerrer 49. maddesinin (b) fıkrasının 3. bendindeki cümle aynı zamanda, Anayasanın 36. maddesindeki herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu yolundaki hükme de aykırıdır. Çünkü, takdir komisyonunca yüksek tutarlı metrakere birim değeri belirlenmesi durumunda bu belirlemeye göre hesaplanan verginin hukuka uygun olmadığının ilgililer tarafından yargı mercileri önüne taşınmasına olanak tanınması hak arama hürriyeti ve hukuk devleti ilkesinin bir gereği olduğu halde anılan hüküm ile bu imkan mükelleflerin elinden alınmıştır. Dolayısıyla itiraza konu hüküm yukarıda yer verilen Anayasa hükümlerine aykırı olduğu düşünüldüğünden iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulması gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle; Anayasanın 152. maddesi ile 2949 sayılı Kanunun 28. maddesinin 2. fıkrası uyarınca, 213 sayılı Vergi Usul Kanunun mükerrer 49. maddesinin (b) fıkrasının 3. bendinde yer alan “Takdir komisyonlarının bu kararlarına karşı kendilerine karar tebliğ edilen daire, kurum, teşekküller ve ilgili mahalle ve köy muhtarlıkları onbeş gün içinde ilgili vergi mahkemesi nezdinde dava açabilirler.” cümlesinin iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulmasına, oybirliğiyle karar verildi.”
III- YASA METİNLERİ
A- İptali İstenilen Yasa Kuralı
4.1.1961 günlü, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 3.4.2002 günlü, 4751 sayılı Kanun’un 1. maddesi ile değiştirilen ve dava konusu kuralı da içeren Mükerrer 49. maddesi şöyledir:
“Emlak vergisine ait bedel ve değerlerin tespiti, ilanı ve kesinleşmesi:
Mükerrer Madde 49- (Değişik: 3/4/2002-4751/1 md.)
a) Maliye ve Bayındırlık ve İskan bakanlıkları 1319 sayılı Emlâk Vergisi Kanununun 29. maddesi hükmü ile aynı Kanunun 31. maddesi uyarınca hazırlanan tüzük hükümlerine göre bina metrekare normal inşaat maliyet bedellerini, uygulanacağı yıldan dört ay önce müştereken tespit ve Resmî Gazete ile ilân eder.
Türkiye Ticaret, Sanayi, Deniz Ticaret Odaları ve Ticaret Borsaları Birliği bu bedellere karşı Resmî Gazete ile ilânını izleyen onbeş gün içinde Danıştay’da dava açabilir.
b) Takdir komisyonlarının arsalara ve araziye ait asgari ölçüde birim değer tespitine ilişkin dört yılda bir yapacakları takdirler, tarh ve tahakkuk işleminin (Emlâk Vergisi Kanununun 33. maddesinin (8) numaralı fıkrasına göre yapılacak takdirler dahil) yapılacağı sürenin başlangıcından en az altı ay önce karara bağlanarak, arsalara ait olanlar takdirin ilgili bulunduğu il ve ilçe merkezlerindeki ticaret odalarına, ziraat odalarına ve ilgili mahalle ve köy muhtarlıkları ile belediyelere, araziye ait olanlar il merkezlerindeki ticaret ve ziraat odalarına ve belediyelere imza karşılığında verilir.
Büyükşehir belediyesi bulunan illerde takdir komisyonu kararları, vali veya vekalet vereceği memurun başkanlığında, defterdar veya vekalet vereceği memur, vali tarafından görevlendirilecek tapu sicil müdürü ile ticaret odası, serbest muhasebeci mali müşavirler odası ve esnaf ve sanatkârlar odaları birliğince görevlendirilecek birer üyeden oluşan merkez komisyonuna imza karşılığında verilir. Merkez komisyonu kendilerine tebliğ edilen kararları onbeş gün içinde inceler ve inceleme sonucu belirlenen değerleri ilgili takdir komisyonuna geri gönderir. Merkez komisyonunca farklı değer belirlenmesi halinde bu değerler ilgili takdir komisyonlarınca yeniden takdir yapılmak suretiyle dikkate alınır.
Takdir komisyonlarının bu kararlarına karşı kendilerine karar tebliğ edilen daire, kurum, teşekküller ve ilgili mahalle ve köy muhtarlıkları onbeş gün içinde ilgili vergi mahkemesi nezdinde dava açabilirler. Vergi mahkemelerince verilecek kararlar aleyhine onbeş gün içinde Danıştay’a başvurulabilir.
Kesinleşen asgari ölçüde arsa ve arazi birim değerleri, ilgili belediyelerde ve muhtarlıklarda uygun bir yere asılmak suretiyle tarh ve tahakkukun yapıldığı yılın başından Mayıs ayı sonuna kadar ilân edilir.
Bakanlar Kurulu bu fıkrada yer alan dört yıllık süreyi sekiz yıla kadar artırmaya veya iki yıla kadar indirmeye yetkilidir.
c) Yukarıdaki fıkralara göre, Danıştay ve vergi mahkemelerinde dava açılması halinde, davalının onbeş gün içinde vereceği tek savunma ile dosya tekemmül etmiş sayılır. Danıştay ve vergi mahkemelerince bu davalar, dosyanın tekemmül ettiği tarihten itibaren en geç bir ay içinde karara bağlanır.
d) (a) ve (b) fıkralarındaki bina metrekare normal inşaat maliyet bedelleri ile arsalara ve araziye ait asgari ölçüde birim değer tespitlerine ilişkin süreleri gerektiği ölçüde kısaltmaya Maliye Bakanlığı yetkilidir.”
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Başvuru kararında, Anayasa’nın 2., 36. ve 125. maddelerine dayanılmıştır.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi uyarınca Serruh KALELİ, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, Fettah OTO, Serdar ÖZGÜLDÜR, Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ, Alparslan ALTAN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI ve Erdal TERCAN’ın katılımlarıyla 28.4.2011 günü yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine, oybirliğiyle karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, Anayasa Mahkemesi Raportörü Melek ACU tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu yasa kuralı, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
Başvuru kararında, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 49. maddesninin (b) fıkrasının üçüncü pragrafı gereğince emlak vergisi tahakkuk ettirilmesine dair işlemin, dayanağı asgari ölçü birim tespitine ilişkin takdir komisyonu kararına karşı emlak vergisi mükelleflerine dava açma hakkı tanımayan itiraz konusu kuralın Anayasa’nın 2., 36. ve 125. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun iptali istenilen 49. maddesinde emlak vergisine ait bedel ve değerlerin tespiti, ilanı, kesinleşmesi ve takdir komisyonları kararlarına karşı kimlerin yargı yoluna başvurabilecekleri düzenlenmiştir. Buna göre maddede takdir komisyonlarının kararlarına karşı kendilerine karar tebliğ edilen daire, kurum, teşekküller ve ilgili mahalle ve köy muhtarlıklarının onbeş gün içinde ilgili vergi mahkemesi nezdinde dava açma haklarının bulunmasına rağmen emlak vergisini ödeyecek olan mükelleflerin dava açma hakkının bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir.
Anayasa’nın hak arama hürriyetini düzenleyen 36. maddesinin birinci fıkrasında “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” denilerek yargı mercilerine davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Kişinin uğradığı bir haksızlığa veya zarara karşı kendisini savunabilmesinin ya da maruz kaldığı haksız bir uygulama veya işleme karşı haklılığını ileri sürüp kanıtlayabilmesinin, zararını giderebilmesinin en etkili ve güvenceli yolu, yargı mercileri önünde dava hakkını kullanabilmesidir. Kişilere yargı mercileri önünde dava hakkı tanınması hak arama özgürlüğünün bir gereğidir.
Kanun koyucu itiraz konusu kural ile, takdir komisyonlarınca belirlenen değerlere karşı vergi mükellefi olan ve olaydan doğrudan etkilenebilecek kişilere dava açma hakkı verilmemekte sadece yasada değinilen kurum ve kuruluşları harekete geçirerek, asgari ölçüde arsa ve arazi birim değer tespitlerine karşı dava açılabilmesi imkanı tanınmaktadır. Emlak vergisi mükelleflerinin ödeyeceği verginin hesaplanmasında esas alınan takdir komisyonu kararları idari bir tasarruf olduğu için buna karşı mükelleflere yargı yolunun kapatılması, Anayasayla güvence altına alınmış olan hak arama hürriyeti ve hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kural, Anayasa’nın 2. ve 36. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
Kural Anayasa’nın 2. ve 36. maddelerine aykırı görülerek iptal edildiğinden, Anayasa’nın 125. maddesi yönünden incelenmemiştir.
Muammer TOPAL bu görüşe katılmamıştır.
Serruh KALELİ bu görüşe ek gerekçeyle katılmıştır.
VI- SONUÇ
4.1.1961 günlü, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun, 3.4.2002 günlü, 4751 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle değiştirilen Mükerrer 49. maddesinin (b) fıkrasının üçüncü paragrafının “Takdir komisyonlarının bu kararlarına karşı kendilerine karar tebliğ edilen daire, kurum, teşekküller ve ilgili mahalle ve köy muhtarlıkları onbeş gün içinde ilgili vergi mahkemesi nezdinde dava açabilirler.” biçimindeki birinci cümlesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Muammer TOPAL’ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA, 31.5.2012 gününde karar verildi.

Başkan
Haşim KILIÇ
Başkanvekili
Serruh KALELİ
Başkanvekili
Alparslan ALTAN

Üye
Fulya KANTARCIOĞLU
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
Üye
Osman Alifeyyaz PAKSÜT

Üye
Zehra Ayla PERKTAŞ
Üye
Recep KÖMÜRCÜ
Üye
Burhan ÜSTÜN

Üye
Engin YILDIRIM
Üye
Nuri NECİPOĞLU
Üye
Hicabi DURSUN

Üye
Celal Mümtaz AKINCI
Üye
Erdal TERCAN

Üye
Muammer TOPAL
Üye
Zühtü ARSLAN

EK GEREKÇE
Mahkememiz itiraz konusu kuralın Anayasa’nın 2. ve 36. maddelerine aykırı olduğu, 125. maddesi yönünden incelemeye gerek görülmediği nedenleri ile iptal hükmü kurmuş ise de, iptal gerekçeleri arasında Anayasa’nın 125. maddesinin de bulunması gerektiği nedeniyle karara ek gerekçe ile katılınmıştır.
Anayasa’nın 125. maddesi idarenin her türlü eylem ve işleminin yargı yoluna açık olması zorunluluğunu getirdiğinden, anayasada sayılan ayrık durumlar dışında idarenin eylem ve işlemlerinin kimi kişi ya da kurum yönünden yargı denetimine kapatma sonucu doğuracak yasal düzenleme Anayasa’nın 125. maddesi birinci fıkrası hükmüne açık aykırılık teşkil edecektir. Düzenlemede “takdir komisyonlarının arsalara ve araziye ait asgari ölçüde birim değer tespitine ilişkin yapacakları takdir kararlarına karşı kendilerine karar tebliğ edilen daire, kurum, teşekküller ve ilgili mahalle ve köy muhtarlıkları on beş gün içinde ilgili vergi mahkemesi nezdinde dava açabilirler” cümlesi idarenin işlemine karşı yargı yolunun açık tutuyor gibi gözükse de, dava açabilecekler arasında işlemin muhatabı ihtilafda menfaattar olan, verginin muhatabı mükellef kişiler yönünden İDARENİN BU İŞLEM VE EYLEMİNİ yargı denetimine KAPATTIĞI AÇIKTIR. Açıklık ifadesi kamu-özel ayrımı yapılmaksızın “herhangi” kimselere değil “herkese” karşı açık olmayı ifade eder.
Demokratik hukuk devletinde kamu gücüne karşı zayıf bireyin etkin ve genel denetim ile hukuki korunma olanaklarından, güvence alanlarının genişletilmesi yönünde yararlandırılması gerekir iken itiraz konusu idari işlemin denetlenmesine kimi kişiler yönünden sınırlama getiren kural ile birey yönünden hak arama özgürlüğü yolu kapatılmakla birlikte idare yönünden de bizatihi idari işleminin denetletilmesi de engellenmiş olup düzenleme Anayasa’nın 36. maddesi yanında Anayasa’nın 125. maddesine de birlikte aykırılık taşır. Demokratik hukuk devletinde idari işleminin denetiminin asıl, Anayasal istisna olmadığı durumlarda ise bunu engelleyen itiraz konusu kural gibi düzenlemelerinde Anayasa’nın 125. maddesine aykırı olmadığı ya da ilgisi bulunmadığını söylemeye olanak yoktur. İdarenin kimi işlemlerinin kişi hukukunu etkilemeye başladığı andan itibaren yargı denetimine kapatılamayacağı dikkate alındığında (Anayasa Mahkemesi’nin 21.9.1995 tarih E.1995/96, K.1995/46) kimileri yönünden de kapatılamayacağı açıktır. Anayasa’nın 125. maddesinde yer alan kuralın yönetimin kamu hukuku ya da özel hukuk alanına giren tüm eylem ve işlemlerini kapsadığı açık olduğunda mahkemenin itiraz konusu kuralı 125. maddesi yönünden incelememiş olması esasda bir eksikliktir.

​Başkanvekili
​Serruh KALELİ

KARŞIOY GEREKÇESİ
İtiraz konusu düzenlemede “Takdir komisyonlarının bu kararlarına karşı kendilerine karar tebliğ edilen daire, kurum, teşekküller ve ilgili mahalle ve köy muhtarlıkları onbeş gün içinde ilgili vergi mahkemesi nezdinde dava açabilirler.” hükmü yer almaktadır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 14. maddesinin 3/d bendinde, dilekçelerin idari davaya konu olacak kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığı yönünden inceleneceği; 15. maddesinin 1/b bendinde ise, anılan maddenin 3/d bendinde yazılı halde davanın reddine karar verileceği hüküm altına alınmıştır.
Anılan kurala göre idari yargıda, idarenin kamu gücüne dayanarak yaptığı tek taraflı, kişilerin hukukunu etkileyen, kesin ve yürütülmesi zorunlu işlemlerinin idari davaya konu olabileceği kabul edilmektedir. Vergi uyuşmazlıklarında kesin ve yürütülmesi zorunlu işlemler ise, ihbarname veya ödeme emri tebliği, tahakkuk fişi kesilmesi veya vergi tevkifatı yapılması gibi işlemlerdir. Bu durumda, vergi dairelerinin, idari işlevleriyle ilgili olarak vergi hukuku alanında tesis ettikleri uygulanabilir nitelikte, yükümlünün hukukunu doğrudan etkileyen ve onların hak ve yükümlülüklerinde değişiklik veya yenilik yaratan irade açıklamalarının idari davaya konu teşkil edeceğinde kuşku yoktur.
Bu bağlamda, ihbarname ve dayanağı olan takdir komisyonu kararlarına karşı açılan davalarda takdir komisyonu kararının esasının incelenmesi gerekmektedir ki, bu durum zaten Danıştay vergi dava dairelerinin içtihatlarındandır.
İtiraz konusu kuralda ise kanunkoyucu, emlak vergisi ile ilgili karar ve işlemlerin tek tek mükelleflere tebliğinin zorluğunu ve bunlar tarafından açılacak dava sayısının idari yargı yerlerinin kaldırabileceklerinden çok fazla olacağını göz önünde bulundurarak, bu kararların, mükellefleri temsil ettikleri varsayılan kurum, teşekkül ve muhtarlıklara tebliğini, davanın da bunlar tarafından açılabileceğini düzenlemiştir.
Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda, dava konusu düzenleme ile, anılan kanun hükmü ve idari yargı ilkelerine göre dava konusu edilemeyen takdir komisyonu kararlarına karşı, içeriği emlak vergisine ilişkin olmak kaydıyla, düzenlemede belirtilen kuruluşlarla sınırlı olarak dava açma imkanı getirilmiştir. Bu duruma göre, mükelleflerin anılan komisyon kararlarına karşı dava açması Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından sonra da mümkün görülmemektedir. Mükelleflerin emlak vergisine ve dayanağı takdir komisyonu kararına karşı dava açabilmesi ise, düzenlemenin iptalinden önce de idari yargının genel ilkelerine göre mevcuttur. Dolayısıyla iptal kararı dava açma hakkını genişletmemiş, mükelleflere dava açma hakkı yolunda yeni imkanlar sağlamamıştır. Çünkü itiraza konu düzenleme dava açma hakkını kısıtlamamakta, aksine, kamu yararına, düzenlemede yer verilen kuruluşlara, mükelleflere tanınmayan dava açma hakkını tanımaktadır. Bu nedenle düzenlemenin Anayasa’nın 2., 36. ve 125. maddelerine aykırı bir yönü bulunmamaktadır.
Yine dava konusu düzenlemenin iptali istemiyle açılan davada Anayasa Mahkemesi’nin 19.3.1987 günlü, E.1986/5, K.1987/7 sayılı kararında; “Bu metinden açıkça anlaşıldığı gibi takdir komisyonlarının kararlarına karşı, Emlak Vergisi mükelleflerine doğrudan bir dava hakkı tanınmamıştır. Ancak, bu durumun, dilekçede öne sürüldüğü gibi Anayasa’nın “hak arama hürriyeti”ni düzenleyen 36. maddesinin birinci fıkrasına, dilekçede değinilmediği halde söz konusu iddia ile ilgili olan ve gerekçe ile bağlı olmayan mahkememizin re’sen dikkate aldığı “idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır” diyen Anayasa’nın 125. maddesinin birinci fıkrasına aykırı bir yönü yoktur. Çünkü, mükellefin dava hakkı; takdir komisyonlarının kesinleşen asgari arsa ve arazi birim değerleri üzerinden vergi tarhiyatı yapılıp, mükellefe tebliğ edildikten sonraki aşamada mevcuttur. Her ne kadar beyan sahibinin beyan ettiği matraha itirazı söz konusu değilse de, asgari ölçüdeki beyanın, ihtirazi kayıtla verilmesi mümkün olduğu gibi, asgari ölçünün altında beyanda bulunmayı engelleyen bir hüküm yoktur. Söz konusu madde ile takdir komisyonlarının kararlarına karşı mükellefe doğrudan itiraz ve dava açma hakkı tanınmaması, milyonlarca mükellefi bulunan Emlak Vergisi’nin tahakkuk ve tahsilini mümkün kılmak amacına yöneliktir. Verginin tarh edilip tebliğinden sonra, mükellefin takdir komisyonu kararlarını da kapsayan dava hakkı doğmaktadır. Bu nedenle söz konusu fıkranın ikinci bendinin Anayasa’nın 36. ve 125. maddelerine aykırı bir yönü yoktur” gerekçesiyle, söz konusu maddenin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin reddine karar verilmiştir.
Takdir komisyonlarınca belirlenen değerlere karşı, vergi mükellefi olan ve olaydan doğrudan etkilenen kişilere dava açma yetkisinin tanınmaması, anılan kararda da belirtildiği gibi, komisyonların kesinleşen asgari arsa ve arazi birim değerleri üzerinden vergi tarhiyatı yapılıp, mükellefe tebliğ edilmesinden sonra komisyon kararı ile birlikte dava açılmasına ve açılan davaya bakılmasına engel değildir.
Açıklanan nedenlerle, kuralın mükellefin hak arama hürriyetini engelleyen, mükellefe yargı yolunu kapatan bir niteliğinin bulunmadığı ve yasakoyucunun takdir hakkı çerçevesinde getirildiği anlaşıldığından, düzenlemenin iptali yönündeki karara katılmıyorum.

​Üye
​Muammer TOPAL

2013 yilina iliskin emlak vergilerine nasil itiraz edilecek-Kemal Ozmen

Esas Sayısı : 2011/38
Karar Sayısı : 2012/89
Karar Günü : 31.5.2012
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Bursa 2.Vergi Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU : 4.1.1961 günlü, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 3.4.2002 günlü, 4751 sayılı Kanun’un 1. maddesi ile değiştirilen mükerrer 49. maddesinin (b) fıkrasının üçüncü paragrafında yer alan “Takdir komisyonlarının bu kararlarına karşı kendilerine karar tebliğ edilen daire, kurum, teşekküller ve ilgili mahalle ve köy muhtarlıkları onbeş gün içinde ilgili vergi mahkemesi nezdinde dava açabilirler.” cümlesinin, Anayasa’nın 2., 36. ve 125. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir.
I- OLAY
Sahibi olduğu arsanın emlak vergisinin dayanağı olan takdir komisyonu kararının yürürlüğünün durdurulması ve iptali için açılan davada, itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanaatine varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ
Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:
“Davacı vekili tarafından, davacı şirket adına Y.. İli, A… İlçesi, T.. Beldesi, D… Mevkiinde bulunan taşınmazlar için 2010 yılına ilişkin olarak emlak vergisi tahakkuk ettirilmesine dair işlemin, dayanağı asgari ölçü birim tespitine ilişkin takdir komisyonu kararını iptali istemiyle T.. BELEDİYE BAŞKANLIĞI’na karşı açılan davada, davacı tarafından, emlak vergisine ait asgari ölçüde birim değerlerinin takdir komisyonlarınca belirlenmesine ve bu komisyon kararlarına karşı mükelleflerin dava açma hakkını ortadan kaldıran 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 49. maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürüldüğü, komisyon kararlarına karşı mükelleflerin dava açma hakkını ortadan kaldıran hükmün Anayasa’ya aykırı olduğu yolundaki iddiası Mahkememizce de ciddi görüldüğünden işin gereği görüşüldü.
Dava Konusu Olayda Uygulanacak İtiraza Konu Kanun Maddesi
213 sayılı Vergi Usul Kanunun mükerrer 49. maddesinin (b) fıkrasının 3. bendinde; “Takdir komisyonlarının bu kararlarına karşı kendilerine karar tebliğ edilen daire, kurum, teşekküller ve ilgili mahalle ve köy muhtarlıkları onbeş gün içinde ilgili vergi mahkemesi nezdinde dava açabilirler.” cümlesi yer almaktadır.
Anayasaya Aykırılık Sorunu
1982 Anayasasının 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin, …bir hukuk devleti olduğu belirtilmiş, 36. maddesinin 1. fıkrasında, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu vurgulanmış, 125. maddesinin 1. fıkrasında ise, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu hükümlerine yer verilmiştir.
Yukarıda yer verilen 213 sayılı Kanunun mükerrer 49. maddesi ile arsa ve araziye ait asgari ölçüde birim değerlerin tespitinde takdir komisyonlarına yetki verilmiştir. Bu yetki uyarınca takdir komisyonlarınca her dört yılda bir belirlenen asgari birim değerleri emlak vergisinin tarh ve tahakkukunda esas alınmaktadır. Ancak itiraza konu kanun hükmü ile takdir komisyonu kararlarına karşı dava açma hakkı belirli kurumlara verilerek taşınmaz sahibi ve aynı zamanda emlak vergisi mükellefi olan gerçek veya tüzel kişiler bu haktan mahrum bırakılmıştır.
Oysa ki, bu hüküm ile Anayasanın 125. maddesindeki idarenin her türlü eylem ve işlemine karşı yargı yolunun açık olduğuna ilişkin kuralın açıkça ihlal edildiği düşünülmektedir. Çünkü, arsa ve araziye ait asgari ölçüde birim değer tespitine ilişkin takdir komisyonu kararları taşınmaz sahiplerini ilgilendirdiği halde anılan hükümle taşınmaz sahiplerinin elinden dava açma hakkı alınmıştır. Her ne kadar bir takım kurum ve kuruluşlara dava açma hakkı verilmiş ise de, uygulamada çoğu zaman itiraza konu hükümde sayılan kurum ve kuruluşlar dava açmamakta ve kesinleşen takdir komisyonu kararları nedeniyle mükellefler yüksek tutarlarda vergi ödemekle karşı karşıya kalmaktadırlar.
İtiraza konu 213 sayılı Kanunun mükerrer 49. maddesinin (b) fıkrasının 3. bendindeki cümle aynı zamanda, Anayasanın 36. maddesindeki herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu yolundaki hükme de aykırıdır. Çünkü, takdir komisyonunca yüksek tutarlı metrakere birim değeri belirlenmesi durumunda bu belirlemeye göre hesaplanan verginin hukuka uygun olmadığının ilgililer tarafından yargı mercileri önüne taşınmasına olanak tanınması hak arama hürriyeti ve hukuk devleti ilkesinin bir gereği olduğu halde anılan hüküm ile bu imkan mükelleflerin elinden alınmıştır. Dolayısıyla itiraza konu hüküm yukarıda yer verilen Anayasa hükümlerine aykırı olduğu düşünüldüğünden iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulması gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle; Anayasanın 152. maddesi ile 2949 sayılı Kanunun 28. maddesinin 2. fıkrası uyarınca, 213 sayılı Vergi Usul Kanunun mükerrer 49. maddesinin (b) fıkrasının 3. bendinde yer alan “Takdir komisyonlarının bu kararlarına karşı kendilerine karar tebliğ edilen daire, kurum, teşekküller ve ilgili mahalle ve köy muhtarlıkları onbeş gün içinde ilgili vergi mahkemesi nezdinde dava açabilirler.” cümlesinin iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulmasına, oybirliğiyle karar verildi.”
III- YASA METİNLERİ
A- İptali İstenilen Yasa Kuralı
4.1.1961 günlü, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 3.4.2002 günlü, 4751 sayılı Kanun’un 1. maddesi ile değiştirilen ve dava konusu kuralı da içeren Mükerrer 49. maddesi şöyledir:
“Emlak vergisine ait bedel ve değerlerin tespiti, ilanı ve kesinleşmesi:
Mükerrer Madde 49- (Değişik: 3/4/2002-4751/1 md.)
a) Maliye ve Bayındırlık ve İskan bakanlıkları 1319 sayılı Emlâk Vergisi Kanununun 29. maddesi hükmü ile aynı Kanunun 31. maddesi uyarınca hazırlanan tüzük hükümlerine göre bina metrekare normal inşaat maliyet bedellerini, uygulanacağı yıldan dört ay önce müştereken tespit ve Resmî Gazete ile ilân eder.
Türkiye Ticaret, Sanayi, Deniz Ticaret Odaları ve Ticaret Borsaları Birliği bu bedellere karşı Resmî Gazete ile ilânını izleyen onbeş gün içinde Danıştay’da dava açabilir.
b) Takdir komisyonlarının arsalara ve araziye ait asgari ölçüde birim değer tespitine ilişkin dört yılda bir yapacakları takdirler, tarh ve tahakkuk işleminin (Emlâk Vergisi Kanununun 33. maddesinin (8) numaralı fıkrasına göre yapılacak takdirler dahil) yapılacağı sürenin başlangıcından en az altı ay önce karara bağlanarak, arsalara ait olanlar takdirin ilgili bulunduğu il ve ilçe merkezlerindeki ticaret odalarına, ziraat odalarına ve ilgili mahalle ve köy muhtarlıkları ile belediyelere, araziye ait olanlar il merkezlerindeki ticaret ve ziraat odalarına ve belediyelere imza karşılığında verilir.
Büyükşehir belediyesi bulunan illerde takdir komisyonu kararları, vali veya vekalet vereceği memurun başkanlığında, defterdar veya vekalet vereceği memur, vali tarafından görevlendirilecek tapu sicil müdürü ile ticaret odası, serbest muhasebeci mali müşavirler odası ve esnaf ve sanatkârlar odaları birliğince görevlendirilecek birer üyeden oluşan merkez komisyonuna imza karşılığında verilir. Merkez komisyonu kendilerine tebliğ edilen kararları onbeş gün içinde inceler ve inceleme sonucu belirlenen değerleri ilgili takdir komisyonuna geri gönderir. Merkez komisyonunca farklı değer belirlenmesi halinde bu değerler ilgili takdir komisyonlarınca yeniden takdir yapılmak suretiyle dikkate alınır.
Takdir komisyonlarının bu kararlarına karşı kendilerine karar tebliğ edilen daire, kurum, teşekküller ve ilgili mahalle ve köy muhtarlıkları onbeş gün içinde ilgili vergi mahkemesi nezdinde dava açabilirler. Vergi mahkemelerince verilecek kararlar aleyhine onbeş gün içinde Danıştay’a başvurulabilir.
Kesinleşen asgari ölçüde arsa ve arazi birim değerleri, ilgili belediyelerde ve muhtarlıklarda uygun bir yere asılmak suretiyle tarh ve tahakkukun yapıldığı yılın başından Mayıs ayı sonuna kadar ilân edilir.
Bakanlar Kurulu bu fıkrada yer alan dört yıllık süreyi sekiz yıla kadar artırmaya veya iki yıla kadar indirmeye yetkilidir.
c) Yukarıdaki fıkralara göre, Danıştay ve vergi mahkemelerinde dava açılması halinde, davalının onbeş gün içinde vereceği tek savunma ile dosya tekemmül etmiş sayılır. Danıştay ve vergi mahkemelerince bu davalar, dosyanın tekemmül ettiği tarihten itibaren en geç bir ay içinde karara bağlanır.
d) (a) ve (b) fıkralarındaki bina metrekare normal inşaat maliyet bedelleri ile arsalara ve araziye ait asgari ölçüde birim değer tespitlerine ilişkin süreleri gerektiği ölçüde kısaltmaya Maliye Bakanlığı yetkilidir.”
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Başvuru kararında, Anayasa’nın 2., 36. ve 125. maddelerine dayanılmıştır.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi uyarınca Serruh KALELİ, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, Fettah OTO, Serdar ÖZGÜLDÜR, Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ, Alparslan ALTAN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI ve Erdal TERCAN’ın katılımlarıyla 28.4.2011 günü yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine, oybirliğiyle karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, Anayasa Mahkemesi Raportörü Melek ACU tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu yasa kuralı, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
Başvuru kararında, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 49. maddesninin (b) fıkrasının üçüncü pragrafı gereğince emlak vergisi tahakkuk ettirilmesine dair işlemin, dayanağı asgari ölçü birim tespitine ilişkin takdir komisyonu kararına karşı emlak vergisi mükelleflerine dava açma hakkı tanımayan itiraz konusu kuralın Anayasa’nın 2., 36. ve 125. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun iptali istenilen 49. maddesinde emlak vergisine ait bedel ve değerlerin tespiti, ilanı, kesinleşmesi ve takdir komisyonları kararlarına karşı kimlerin yargı yoluna başvurabilecekleri düzenlenmiştir. Buna göre maddede takdir komisyonlarının kararlarına karşı kendilerine karar tebliğ edilen daire, kurum, teşekküller ve ilgili mahalle ve köy muhtarlıklarının onbeş gün içinde ilgili vergi mahkemesi nezdinde dava açma haklarının bulunmasına rağmen emlak vergisini ödeyecek olan mükelleflerin dava açma hakkının bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir.
Anayasa’nın hak arama hürriyetini düzenleyen 36. maddesinin birinci fıkrasında “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” denilerek yargı mercilerine davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Kişinin uğradığı bir haksızlığa veya zarara karşı kendisini savunabilmesinin ya da maruz kaldığı haksız bir uygulama veya işleme karşı haklılığını ileri sürüp kanıtlayabilmesinin, zararını giderebilmesinin en etkili ve güvenceli yolu, yargı mercileri önünde dava hakkını kullanabilmesidir. Kişilere yargı mercileri önünde dava hakkı tanınması hak arama özgürlüğünün bir gereğidir.
Kanun koyucu itiraz konusu kural ile, takdir komisyonlarınca belirlenen değerlere karşı vergi mükellefi olan ve olaydan doğrudan etkilenebilecek kişilere dava açma hakkı verilmemekte sadece yasada değinilen kurum ve kuruluşları harekete geçirerek, asgari ölçüde arsa ve arazi birim değer tespitlerine karşı dava açılabilmesi imkanı tanınmaktadır. Emlak vergisi mükelleflerinin ödeyeceği verginin hesaplanmasında esas alınan takdir komisyonu kararları idari bir tasarruf olduğu için buna karşı mükelleflere yargı yolunun kapatılması, Anayasayla güvence altına alınmış olan hak arama hürriyeti ve hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kural, Anayasa’nın 2. ve 36. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
Kural Anayasa’nın 2. ve 36. maddelerine aykırı görülerek iptal edildiğinden, Anayasa’nın 125. maddesi yönünden incelenmemiştir.
Muammer TOPAL bu görüşe katılmamıştır.
Serruh KALELİ bu görüşe ek gerekçeyle katılmıştır.
VI- SONUÇ
4.1.1961 günlü, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun, 3.4.2002 günlü, 4751 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle değiştirilen Mükerrer 49. maddesinin (b) fıkrasının üçüncü paragrafının “Takdir komisyonlarının bu kararlarına karşı kendilerine karar tebliğ edilen daire, kurum, teşekküller ve ilgili mahalle ve köy muhtarlıkları onbeş gün içinde ilgili vergi mahkemesi nezdinde dava açabilirler.” biçimindeki birinci cümlesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Muammer TOPAL’ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA, 31.5.2012 gününde karar verildi.

Başkan
Haşim KILIÇ
Başkanvekili
Serruh KALELİ
Başkanvekili
Alparslan ALTAN

Üye
Fulya KANTARCIOĞLU
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
Üye
Osman Alifeyyaz PAKSÜT

Üye
Zehra Ayla PERKTAŞ
Üye
Recep KÖMÜRCÜ
Üye
Burhan ÜSTÜN

Üye
Engin YILDIRIM
Üye
Nuri NECİPOĞLU
Üye
Hicabi DURSUN

Üye
Celal Mümtaz AKINCI
Üye
Erdal TERCAN

Üye
Muammer TOPAL
Üye
Zühtü ARSLAN

EK GEREKÇE
Mahkememiz itiraz konusu kuralın Anayasa’nın 2. ve 36. maddelerine aykırı olduğu, 125. maddesi yönünden incelemeye gerek görülmediği nedenleri ile iptal hükmü kurmuş ise de, iptal gerekçeleri arasında Anayasa’nın 125. maddesinin de bulunması gerektiği nedeniyle karara ek gerekçe ile katılınmıştır.
Anayasa’nın 125. maddesi idarenin her türlü eylem ve işleminin yargı yoluna açık olması zorunluluğunu getirdiğinden, anayasada sayılan ayrık durumlar dışında idarenin eylem ve işlemlerinin kimi kişi ya da kurum yönünden yargı denetimine kapatma sonucu doğuracak yasal düzenleme Anayasa’nın 125. maddesi birinci fıkrası hükmüne açık aykırılık teşkil edecektir. Düzenlemede “takdir komisyonlarının arsalara ve araziye ait asgari ölçüde birim değer tespitine ilişkin yapacakları takdir kararlarına karşı kendilerine karar tebliğ edilen daire, kurum, teşekküller ve ilgili mahalle ve köy muhtarlıkları on beş gün içinde ilgili vergi mahkemesi nezdinde dava açabilirler” cümlesi idarenin işlemine karşı yargı yolunun açık tutuyor gibi gözükse de, dava açabilecekler arasında işlemin muhatabı ihtilafda menfaattar olan, verginin muhatabı mükellef kişiler yönünden İDARENİN BU İŞLEM VE EYLEMİNİ yargı denetimine KAPATTIĞI AÇIKTIR. Açıklık ifadesi kamu-özel ayrımı yapılmaksızın “herhangi” kimselere değil “herkese” karşı açık olmayı ifade eder.
Demokratik hukuk devletinde kamu gücüne karşı zayıf bireyin etkin ve genel denetim ile hukuki korunma olanaklarından, güvence alanlarının genişletilmesi yönünde yararlandırılması gerekir iken itiraz konusu idari işlemin denetlenmesine kimi kişiler yönünden sınırlama getiren kural ile birey yönünden hak arama özgürlüğü yolu kapatılmakla birlikte idare yönünden de bizatihi idari işleminin denetletilmesi de engellenmiş olup düzenleme Anayasa’nın 36. maddesi yanında Anayasa’nın 125. maddesine de birlikte aykırılık taşır. Demokratik hukuk devletinde idari işleminin denetiminin asıl, Anayasal istisna olmadığı durumlarda ise bunu engelleyen itiraz konusu kural gibi düzenlemelerinde Anayasa’nın 125. maddesine aykırı olmadığı ya da ilgisi bulunmadığını söylemeye olanak yoktur. İdarenin kimi işlemlerinin kişi hukukunu etkilemeye başladığı andan itibaren yargı denetimine kapatılamayacağı dikkate alındığında (Anayasa Mahkemesi’nin 21.9.1995 tarih E.1995/96, K.1995/46) kimileri yönünden de kapatılamayacağı açıktır. Anayasa’nın 125. maddesinde yer alan kuralın yönetimin kamu hukuku ya da özel hukuk alanına giren tüm eylem ve işlemlerini kapsadığı açık olduğunda mahkemenin itiraz konusu kuralı 125. maddesi yönünden incelememiş olması esasda bir eksikliktir.

​Başkanvekili
​Serruh KALELİ

KARŞIOY GEREKÇESİ
İtiraz konusu düzenlemede “Takdir komisyonlarının bu kararlarına karşı kendilerine karar tebliğ edilen daire, kurum, teşekküller ve ilgili mahalle ve köy muhtarlıkları onbeş gün içinde ilgili vergi mahkemesi nezdinde dava açabilirler.” hükmü yer almaktadır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 14. maddesinin 3/d bendinde, dilekçelerin idari davaya konu olacak kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığı yönünden inceleneceği; 15. maddesinin 1/b bendinde ise, anılan maddenin 3/d bendinde yazılı halde davanın reddine karar verileceği hüküm altına alınmıştır.
Anılan kurala göre idari yargıda, idarenin kamu gücüne dayanarak yaptığı tek taraflı, kişilerin hukukunu etkileyen, kesin ve yürütülmesi zorunlu işlemlerinin idari davaya konu olabileceği kabul edilmektedir. Vergi uyuşmazlıklarında kesin ve yürütülmesi zorunlu işlemler ise, ihbarname veya ödeme emri tebliği, tahakkuk fişi kesilmesi veya vergi tevkifatı yapılması gibi işlemlerdir. Bu durumda, vergi dairelerinin, idari işlevleriyle ilgili olarak vergi hukuku alanında tesis ettikleri uygulanabilir nitelikte, yükümlünün hukukunu doğrudan etkileyen ve onların hak ve yükümlülüklerinde değişiklik veya yenilik yaratan irade açıklamalarının idari davaya konu teşkil edeceğinde kuşku yoktur.
Bu bağlamda, ihbarname ve dayanağı olan takdir komisyonu kararlarına karşı açılan davalarda takdir komisyonu kararının esasının incelenmesi gerekmektedir ki, bu durum zaten Danıştay vergi dava dairelerinin içtihatlarındandır.
İtiraz konusu kuralda ise kanunkoyucu, emlak vergisi ile ilgili karar ve işlemlerin tek tek mükelleflere tebliğinin zorluğunu ve bunlar tarafından açılacak dava sayısının idari yargı yerlerinin kaldırabileceklerinden çok fazla olacağını göz önünde bulundurarak, bu kararların, mükellefleri temsil ettikleri varsayılan kurum, teşekkül ve muhtarlıklara tebliğini, davanın da bunlar tarafından açılabileceğini düzenlemiştir.
Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda, dava konusu düzenleme ile, anılan kanun hükmü ve idari yargı ilkelerine göre dava konusu edilemeyen takdir komisyonu kararlarına karşı, içeriği emlak vergisine ilişkin olmak kaydıyla, düzenlemede belirtilen kuruluşlarla sınırlı olarak dava açma imkanı getirilmiştir. Bu duruma göre, mükelleflerin anılan komisyon kararlarına karşı dava açması Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından sonra da mümkün görülmemektedir. Mükelleflerin emlak vergisine ve dayanağı takdir komisyonu kararına karşı dava açabilmesi ise, düzenlemenin iptalinden önce de idari yargının genel ilkelerine göre mevcuttur. Dolayısıyla iptal kararı dava açma hakkını genişletmemiş, mükelleflere dava açma hakkı yolunda yeni imkanlar sağlamamıştır. Çünkü itiraza konu düzenleme dava açma hakkını kısıtlamamakta, aksine, kamu yararına, düzenlemede yer verilen kuruluşlara, mükelleflere tanınmayan dava açma hakkını tanımaktadır. Bu nedenle düzenlemenin Anayasa’nın 2., 36. ve 125. maddelerine aykırı bir yönü bulunmamaktadır.
Yine dava konusu düzenlemenin iptali istemiyle açılan davada Anayasa Mahkemesi’nin 19.3.1987 günlü, E.1986/5, K.1987/7 sayılı kararında; “Bu metinden açıkça anlaşıldığı gibi takdir komisyonlarının kararlarına karşı, Emlak Vergisi mükelleflerine doğrudan bir dava hakkı tanınmamıştır. Ancak, bu durumun, dilekçede öne sürüldüğü gibi Anayasa’nın “hak arama hürriyeti”ni düzenleyen 36. maddesinin birinci fıkrasına, dilekçede değinilmediği halde söz konusu iddia ile ilgili olan ve gerekçe ile bağlı olmayan mahkememizin re’sen dikkate aldığı “idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır” diyen Anayasa’nın 125. maddesinin birinci fıkrasına aykırı bir yönü yoktur. Çünkü, mükellefin dava hakkı; takdir komisyonlarının kesinleşen asgari arsa ve arazi birim değerleri üzerinden vergi tarhiyatı yapılıp, mükellefe tebliğ edildikten sonraki aşamada mevcuttur. Her ne kadar beyan sahibinin beyan ettiği matraha itirazı söz konusu değilse de, asgari ölçüdeki beyanın, ihtirazi kayıtla verilmesi mümkün olduğu gibi, asgari ölçünün altında beyanda bulunmayı engelleyen bir hüküm yoktur. Söz konusu madde ile takdir komisyonlarının kararlarına karşı mükellefe doğrudan itiraz ve dava açma hakkı tanınmaması, milyonlarca mükellefi bulunan Emlak Vergisi’nin tahakkuk ve tahsilini mümkün kılmak amacına yöneliktir. Verginin tarh edilip tebliğinden sonra, mükellefin takdir komisyonu kararlarını da kapsayan dava hakkı doğmaktadır. Bu nedenle söz konusu fıkranın ikinci bendinin Anayasa’nın 36. ve 125. maddelerine aykırı bir yönü yoktur” gerekçesiyle, söz konusu maddenin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin reddine karar verilmiştir.
Takdir komisyonlarınca belirlenen değerlere karşı, vergi mükellefi olan ve olaydan doğrudan etkilenen kişilere dava açma yetkisinin tanınmaması, anılan kararda da belirtildiği gibi, komisyonların kesinleşen asgari arsa ve arazi birim değerleri üzerinden vergi tarhiyatı yapılıp, mükellefe tebliğ edilmesinden sonra komisyon kararı ile birlikte dava açılmasına ve açılan davaya bakılmasına engel değildir.
Açıklanan nedenlerle, kuralın mükellefin hak arama hürriyetini engelleyen, mükellefe yargı yolunu kapatan bir niteliğinin bulunmadığı ve yasakoyucunun takdir hakkı çerçevesinde getirildiği anlaşıldığından, düzenlemenin iptali yönündeki karara katılmıyorum.

​Üye
​Muammer TOPAL

Kooperatifin tasfiye olmasi icin iskan alinmasi zorunlu mudur?-Kemal Ozmen

Detayli bilgi icin info@ozmconsultancy.com

Faturalara dahil edilen bahşiş bedellerinin KDV ye tabi olup olmadığı-Kemal ozmen

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Mükellef Hizmetleri Katma Değer Vergisi Grup Müdürlüğü

Sayı

:

B.07.1.GİB.4.34.17.01-KDV.24-2486

09/08/2012

Konu

:

Faturalara dahil edilen bahşiş bedellerinin KDV ye tabi olup olmadığı

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda, şirketiniz bünyesinde mevcut otelinizde konaklayan turist gruplarını gönderen firmalara düzenlenen faturalara, otel konaklama bedeli ile otelde yapılan hizmetlere ilave olarak tahsil edilen bahşişlerin de paid out bedeli adıyla dahil edildiği belirtilerek, söz konusu bahşiş bedellerinin KDV matrahına dahil edilip edilmeyeceği hususunun bildirilmesi istenilmiştir.

Katma Değer Vergisi Kanununun;

– 1/1 maddesinde, ticarî, sınaî, ziraî faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde Türkiye’de yapılan teslim ve hizmetlerin KDV’ye tabi olduğu,

– 4/1 maddesinde, hizmetin, teslim ve teslim sayılan haller ile mal ithalatı dışında kalan işlemler olduğu ve bu işlemlerin; bir şeyi yapmak, işlemek, meydana getirmek, imal etmek, onarmak, temizlemek, muhafaza etmek, hazırlamak, değerlendirmek, kiralamak, bir şeyi yapmamayı taahhüt etmek gibi şekillerde gerçekleşebileceği,

– 20 nci maddesinde, teslim ve hizmet işlemlerinde matrahın, bu işlemlerin karşılığını teşkil eden bedel olduğu, bedel deyiminin ise, malı teslim alan veya kendisine hizmet yapılan veyahut bunlar adına hareket edenlerden bu işlemler karşılığında her ne suretle olursa olsun alınan veya bunlarca borçlanılan para, mal ve diğer suretlerde sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaat, hizmet ve değerler toplamını ifade ettiği,

– 24/c maddesinde, vade farkı, fiyat farkı, faiz, prim gibi çeşitli gelirler ile servis ve benzer adlar altında sağlanan her türlü menfaat, hizmet ve değerlerin KDV matrahına dahil edilmesi gerektiği,

hükme bağlanmıştır.

Buna göre; teslim ve hizmet bedelinden ayrı olarak müşterileriniz tarafından bir memnuniyet ifadesi olarak ya da örf ve adet gereği bahşiş kutularına nakit olarak bırakılan bahşişler, herhangi bir teslim ya da hizmet bedeli olarak düşünülemeyeceğinden KDV ye tabi bulunmamaktadır.

Ancak, otelinizde konaklayan turist gruplarını gönderen firmalardan, otel konaklama bedeli ile otelde yapılan hizmetlere ilave olarak tahsil edilen bahşiş bedelleri de yapılan teslim ya da ifa edilen hizmetin matrahına dahil bir unsur olup Kanunun 24/c maddesi gereğince KDV matrahına dahil edilmesi gerekmektedir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

Gayrimenkullerin günlük veya haftalık olarak kiraya verilmesi halinde belge düzeni ve vergilendirilmesi hk. Tarih 29/08/2012

Başlık Gayrimenkullerin günlük veya haftalık olarak kiraya verilmesi halinde belge düzeni ve vergilendirilmesi hk.
Tarih 29/08/2012
Sayı B.07.1.GİB.4.34.19.02-105[229-2012/VUK-1- . . .]–2700
Kapsam

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü

Sayı

:

B.07.1.GİB.4.34.19.02-105[229-2012/VUK-1- . . .]–2700

29/08/2012

Konu

:

Gayrimenkullerin günlük veya haftalık olarak kiraya verilmesi halinde belge düzeni ve vergilendirilmesi.

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda, … satışı faaliyeti ile iştigal ettiğiniz, bu faaliyetin dışında konut veya işyeri olarak kayıtlı gayrimenkulleri kiralamak ya da mülkiyetini satın almak suretiyle günlük veya haftalık olarak kiraya vereceğiniz, bu gayrimenkullere ait elektrik, su doğalgaz gibi tüm giderlerin tarafınızca karşılanacağı belirtilerek, söz konusu kiraya verme işlemine ilişkin vergilendirmenin ve belge düzeninin ne şekilde olacağı, kiralama faaliyetinden elde edilecek kazancın ticari kazanç olarak vergilendirilmesi durumunda katma değer vergisi oranının ne olacağı hususlarında Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 37 nci maddesinde her türlü ticari ve sınai faaliyetlerden doğan kazançların ticari kazanç olduğu, 70 inci maddesinde ise arazi, binanın (döşeli olarak kiraya verilenlerde döşeme için alınan kira bedelleri dahil) sahipleri, mutasarrıfları, zilyetleri, irtifak ve intifa hakkı sahipleri veya kiracıları tarafından kiraya verilmesinden elde edilen iratların gayrimenkul sermaye iradı olduğu, söz konusu malların ve hakların ticari veya zirai bir işletmeye dahil bulunduğu takdirde bunların iratlarının ticari ve zirai kazancın tespitine müteallik hükümlere göre hesaplanacağı hükme bağlanmıştır.

Ticari faaliyet, emek ve sermaye unsurlarının bir organizasyona bağlı olarak piyasa ekonomisi içerisinde bedel karşılığı mal alım satımı, imalatı veya hizmet ifaları gibi faaliyetlerdir. Ticari faaliyet devamlılığı gerektirir. Ticari organizasyon ise sermaye tahsisi, işyeri açılması, personel istihdamı, ticaret siciline kaydolmak gibi unsur ve şartların tümü veya bir kısmının yerine getirilmesi ile oluşmaktadır. Bu organizasyonun kazanç sağlama amacı olmasa dahi işletmenin konusunun ve faaliyetinin her türlü mal ve hizmet satışı veya bunlara benzer şekilde olması, devamlı surette yapılması, kar elde etme potansiyelinin bulunması durumunda bu faaliyet ticari faaliyet olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.

Katma Değer Vergisi Kanununun 1/1 inci maddesinde, ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde Türkiye’de yapılan teslim ve hizmetlerin KDV ye tabi olduğu hükme bağlanmış ve vergiye tabi işlemlere uygulanacak KDV oranları, aynı Kanunun 28 inci maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak yayınlanan 2007/13033 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile (I) sayılı listede yer alan teslim ve hizmetler için % 1, (II) sayılı listede yer alan teslim ve hizmetler için % 8, listelerde yer almayan vergiye tabi işlemler için % 18 olarak belirlenmiştir.

Söz konusu Kararnameye ekli (II) sayılı listenin B bölümünün 25 inci sırasında; “Otel, motel, pansiyon, tatil köyü ve benzeri konaklama tesislerinde sunulan geceleme hizmeti (Konaklama tesislerinde geceleme hizmetinden yararlanmayanlara verilen tüm hizmetler ile geceleme hizmetiyle beraber verilen ancak ayrıca belgelendirilen ya da geceleme hizmetine ait belgede ayrıca fiyatlandırılan hizmetler bu sıra kapsamında yer almamaktadır. Ancak geceleme hizmeti kapsamında verilmesi ve geceleme bedeline dahil edilmesi mutat olan diğer hizmetler bu sıra kapsamında yer almakla birlikte bu şekilde belirlenen geceleme bedeli içinde sunulan alkollü içeceklere ilişkin yüklenilen katma değer vergisi tutarları, hizmeti sunanlar tarafından indirim konusu yapılamaz.)” ibaresine yer verilmiştir.

Buna göre, satın alınan veya kiralanan gayrimenkullerin üçüncü şahıslara kiraya verilmesi işlemi, Kanunun 1/1 inci maddesine göre ticari faaliyet kapsamında yapılan bir kiralama hizmeti olarak genel oranda (% 18) KDV ye tabi bulunmakta olup, bu şekilde verilen hizmetin otel, motel, pansiyon, tatil köyü ve benzeri konaklama tesislerinde sunulan geceleme hizmeti olarak değerlendirilmesi ve % 8 oranında KDV ye tabi tutulması mümkün değildir.

213 sayılı Vergi Usul Kanununun “Faturanın tarifi” başlıklı 229 uncu maddesinde, fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesika olarak tanımlanmış, 231/5 inci maddesinde ise faturanın mal teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren azami yedi gün içinde düzenleneceği, bu süre içerisinde düzenlenmeyen faturaların hiç düzenlenmemiş sayılacağı hükme bağlanmıştır.

Bu hüküm ve açıklamalara göre, kiralamak ya da satın almak suretiyle tasarrufunuzda bulunan gayrimenkullerin günlük veya haftalık olarak kiraya vermeniz karşılığında elde edeceğiniz kazanç Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanca ilişkin hükümlerine göre vergilendirilmesi ve bu kira gelirleri karşılığında kiralama hizmetinin ifa edildiği tarihten itibaren yedi gün içerisinde fatura düzenlemeniz gerekmektedir.

Diğer taraftan, kiralamak ya da satın almak suretiyle tasarrufunuzda bulunan gayrimenkullerin günlük veya haftalık olarak kiraya verilmesi hizmeti otel, motel, pansiyon, tatil köyü ve benzeri konaklama tesislerinde sunulan geceleme hizmeti olmaması nedeniyle günlük müşteri listesi düzenlenmesine gerek bulunmamaktadır.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

Çin\’deki bir firmadan ithalat yapmak üzere anlaşılması ancak siparişlerin gelmemesi durumunda söz konusu yabancı firmaya transfer edilen tutarın gider yazılıp yazılamayacağı hk.-Kemal ozmen

Başlık Çin\’deki bir firmadan ithalat yapmak üzere anlaşılması ancak siparişlerin gelmemesi durumunda söz konusu yabancı firmaya transfer edilen tutarın gider yazılıp yazılamayacağı hk.
Tarih 09/10/2012
Sayı B.07.1.GİB.4.34.16.01-KVK 8-2868
Kapsam

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

(Mükellef Hizmetleri Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü)

Sayı

:

B.07.1.GİB.4.34.16.01-KVK 8-2868

09/10/2012

Konu

:

Çin’deki bir firmadan ithalat yapmak üzere anlaşılması ancak siparişlerin gelmemesi durumunda söz konusu yabancı firmaya transfer edilen tutarın gider yazılıp yazılamayacağı

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzdan, internet üzerinden yapılan araştırmalarınız neticesinde Çin’deki bir firmadan ithalat yapılmak üzere sipariş verildiği ve karşılığında yabancı firma hesabına 12.000 Amerikan Doları havale edildiği ancak sipariş verilen ürünlerin söz konusu firma tarafından gönderilmediği anlaşılmış olup havale edilen tutarın kurum kazancınızın tespitinde gider olarak dikkate alınıp alınamayacağı hususunda Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 6 ncı maddesinde; kurumlar vergisinin, mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı, safi kurum kazancının tespitinde, Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı belirtilmektedir.

Safi kurum kazancının tespiti için atıfta bulunulan 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 37 nci maddesinde ticari kazanç, her türlü ticari ve sınai faaliyetlerden doğan kazançlar olarak tanımlanmış olup Kanunun 40 ıncı maddesinde; işle ilgili olmak şartı ile mukavelenameye veya ilama veya kanun emrine istinaden ödenen zarar, ziyan ve tazminatların safi kazancın tespit edilmesinde indirilecek gider olarak kabul edileceği hükmüne yer verilmiştir.

Diğer taraftan 213 sayılı Vergi Usul Kanununun “Şüpheli Alacaklar” başlıklı 323 üncü maddesinde;

” Ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla;

1- Dava veya icra safhasında bulunan alacaklar;

2-Yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar; şüpheli alacak sayılır.

Yukarıda yazılı şüpheli alacaklar için değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karşılık ayrılabilir.

Bu karşılığın hangi alacaklara ait olduğu karşılık hesabında gösterilir. Teminatlı alacaklarda bu karşılık teminattan geri kalan miktara inhisar eder.

Şüpheli alacakların sonradan tahsil edilen miktarları tahsil edildikleri dönemde kar zarar hesabına intikal ettirilir.”

hükmü yer almaktadır.

Bu hükme göre, ticari kazancın elde edilmesi veya idame ettirilmesi ile ilgili olarak dava veya icra safhasında bulunan alacaklarla, yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş olan dava ve icra takibine değmeyecek derecedeki küçük alacaklar şüpheli alacak sayıldığından yukarıda belirtilen şartları taşıyan alacaklar için karşılık ayrılması mümkün bulunmakta olup, bu şartlardan herhangi birisinin mevcut olmaması halinde ise şüpheli alacak kaydına imkan bulunmamaktadır. Alacağın yurt içinden veya yurt dışından olması bir önem taşımadığından yurt dışından olan alacaklar için de bu madde hükümleri geçerlidir.

Diğer taraftan, dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklara karşılık ayrılabilmesi için borçlunun noter vasıtasıyla protesto edilmesi veya borcun (3. kişilere ispat açısından kanaat verici belge olacak şekilde) bir yazı ile istenmesi ve protestonun ya da yazının muhatabına ulaşmış olması gerekmektedir. Dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacakların tespiti açısından dava edilecek alacak için avukatlık ücreti, yargı harcı, notere yapılacak ödemeler ile posta giderleri toplamı dikkate alınarak tahmini bir dava maliyeti bulunacak ve bu tutar alacakla kıyaslanacaktır. Tahmini dava maliyetinin alacaktan daha büyük olması halinde, mahkemeye başvurulmadan protesto veya yazı ile bir defadan fazla istenerek tahsil edilemeyen alacak için karşılık ayrılması mümkün olabilecektir

Yurt dışından olan alacakların şüpheli hale geldiğinin ispatlanabilmesi için ticari iş yapılan firmanın mukim olduğu ülkenin mahkemelerinde dava açılması veya icra takibinde bulunulması gerekmektedir. Yurt dışından olan alacakların dönem sonunda değerlemesi nedeniyle oluşacak kur farkları da asıl alacağın akıbetine tabi olduğundan asıl alacak şüpheli hale geldikten sonra bu alacağa bağlı olarak oluşan kur farkları için de şüpheli alacak karşılığı ayrılması mümkün bulunmaktadır.

Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde, yurt dışından olan alacaklarınız için iş yaptığınız firmanın mukim olduğu ülkenin mahkemelerinde dava açılması veya ilgili ülkenin icra mevzuatı uyarınca icra takibine başlanılması halinde alacağın Vergi Usul Kanununun 323 üncü maddesine göre şüpheli hale geldiği kabul edilebilecek olup söz konusu takiplere başlanıldığı hesap döneminde karşılık ayrılması mümkün bulunmaktadır.

Başlık \”Muvafakatname\” başlıklı kağıdın damga vergisine tabi olup olmadığı, tabi olması halinde hangi nispette vergiye tabi tutulacağı hk. Tarih 01/08/2012

Başlık \”Muvafakatname\” başlıklı kağıdın damga vergisine tabi olup olmadığı, tabi olması halinde hangi nispette vergiye tabi tutulacağı hk.
Tarih 01/08/2012
Sayı B.07.1.GİB.4.34.18.01-155[1-2012/2.1.69-4777]-2390
Kapsam

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Mükellef Hizmetleri Diğer Vergiler Grup Müdürlüğü

Sayı :B.07.1.GİB.4.34.18.01-155[1-2012/2.1.69-4777]-2390 01/08/2012

Konu : “Muvafakatname” başlıklı kağıdın

damga vergisine tabi olup olmadığı, tabi olması

halinde hangi nispette vergiye tabi tutulacağı hk.

… LTD. ŞTİ

İlgi : … tarihli özelge talep formu.

İlgide kayıtlı özelge talep formu ve eklerinin incelenmesinden, yazınız ekinde yer alan muvafakatname başlıklı kağıdın damga vergisine tabi olup olmadığı, tabi olması halinde hangi nispette vergiye tabi tutulacağı hususlarında görüş talep edildiği anlaşılmaktadır.

488 sayılı Damga Vergisi Kanununun 1 inci maddesinde, bu Kanuna ekli (1) sayılı tabloda yazılı kağıtların damga vergisine tabi olduğu; 3 üncü maddesinde, damga vergisinin mükellefinin kağıtları imza edenler olduğu; 4 üncü maddesinde, bir kağıdın tabi olacağı verginin tayini için o kağıdın mahiyetine bakılacağı ve buna göre tabloda yazılı vergisinin bulunacağı, kağıtların mahiyetlerinin tayininde, şekli kanunlarda belirtilmiş olanlarda kanunlardaki adlarına, belirtilmemiş olanlarda üzerlerindeki yazının tazammun ettiği hüküm ve manaya bakılacağı, mahiyeti tayin edilmek istenen kağıt üzerinde başka bir kağıda atıf yapılmışsa, atıf yapılan kağıdın hükümlerine nazaran iktisap ettiği mahiyete göre vergi alınacağı; 10 uncu maddesinde, damga vergisinin nispi veya maktu olarak alınacağı, nispi vergide, kağıtların nevi ve mahiyetlerine göre, bu kağıtlarda yazılı belli paranın, maktu vergide kağıtların mahiyetlerinin esas olacağı, belli para teriminin, kağıtların ihtiva ettiği veya bunlarda yazılı rakamların hasıl edeceği parayı ifade ettiği hüküm altına alınmıştır.

Mezkur Kanuna ekli (1) sayılı tablonun “I-Akitlerle ilgili kağıtlar” başlıklı bölümünün A/1 fıkrasında, belli parayı ihtiva eden mukavelenameler, taahhütnameler ve temliknamelerin nispi damga vergisine tabi olduğu hükme bağlanmıştır. 2009/15725 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile 01/01/2010 tarihinden geçerli olmak üzere Kanuna ekli (1) sayılı tablonun I/A-1 fıkrasındaki kağıtlara ilişkin damga vergisi oranı binde 8,25 olarak belirlenmiştir.

Özelge talep formunuz eki “Muvafakatname” başlıklı kağıdın incelenmesinden, şirketin ve/veya …’nin (…)’e olan mal-emtia ve cari hesap borçlarından, şirketin/…’nin talimatı ile üçüncü şahıslar için verilen/verilecek mal-emtia, kontrgaranti, aval olmak üzere her türlü kefalet, müşterek borçluluk, taahhüt ve garantilerinden; keşidedeci muhatap avalist, araya giren ciranta sıfatıyla imzaladığı/ imzalayacağı her hangi bir limit sınırlandırması olmaksızın her türlü bono, poliçe ve çeklerinden, şirketin/…’nin üçüncü şahıslar lehine verdiği kefalet garanti taahhütlerinden ezcümle borçlarından ya da …’e karşı doğmuş doğacak bilcümle borçlarının teminatı olarak …. – nolu bağımsız bölümdeki mesken niteliğindeki gayrimenkul ile ilgili olarak … lehine tesis edilmiş bulunan 100.000,00 TL bedelli ipotek için; şirketin ya da …’nin borçlarından herhangi birisinin vadesinde ödenmediği veya tesis edilen ipotek akdinde veya …’e şirket tarafından verilen sözleşme, protokol ve sair taahhütlerde, taahhüt edilen hususlardan herhangi birinin kısmen de olsa hiç veya süresi içerisinde yerine getirilmemesi durumunda veya …’nin imzaladığı sözleşmedeki hükümlerden herhangi birisinin gerçekleşmesi halinde tüm borçların muaccel olacağını ve herhangi bir ihtara gerek kalmaksızın derhal ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takip prosedürü de dahil her türlü yasal takibe başlanabileceğinin kabul edildiği anlaşılmaktadır.

Buna itibarla, şirketin ve …’nin …’a olan borçlarına karşılık olarak vermiş olduğu ipoteğin, sözleşme şartlarının yerine getirilmemesi durumunda, herhangi bir ihtara gerek kalmaksızın derhal paraya çevrilmesinin kabulüne dair hususları içeren, esas itibarıyla taahhütname mahiyeti bulunan söz konusu kağıdın, ihtiva ettiği tutar üzerinden 488 sayılı Damga Vergisi Kanununa ekli (1) sayılı tablonun I/A-1 fıkrasına göre binde 8,25 nispetinde damga vergisine tabi tutulması gerekmektedir.

Kooperatiften cikan ortaklara yapilacak odemeler

Kooperatifler Kanunu’nun 17/1. ve anasözleşmenin 15. madde hükümlerinde, kooperatiften ayrılan bir ortağın, ödemiş olduğu aidatın tamamını değil, ayrıldığı yıl bilançosuna göre hesaplanacak olan masraf hissesi düşüldükten sonra bakiyesinin iadesini talep hakkını haiz olduğu öngörülmüştür. Bu yasal düzenlemeye uyulması gerektiği gibi, aksine uygulamanın, diğer ortakların aleyhine olacağı da kuşkusuzdur. Çıkma payı hesaplanması sırasında, genel giderlere katılmamasının, davacının nedensiz zenginleşmesine yol açacağı da ortadadır. Davacı, 5.000,00 TL asıl alacak talep etmiştir. Mahkemece, hükme esas alınan bilirkişi raporunda alacağın 6.935,50 TL olduğu hesaplanmasına rağmen genel giderlerin 5.000,00 TL üzerinden düşülmesi doğru olmadığı gibi, kabule göre de, davacının birikmiş faiz talebi

Ekim 2012 Vergi takvimi, ekim Vergi takvimi, ekim kasim aralik 2012 Vergi takvimi, Vergi takvimi

Ekim 01/08/2012 01/10/2012 6111 Sayılı Kanunun 2, 3, 5, 6, 7 ve 8. Maddeleri Hükümleri Uyarınca Ödenmesi Gereken 9. Taksit Ödemesi
01/09/2012 01/10/2012 Ağustos 2012 Dönemine Ait Mal ve Hizmet Alımlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Ba)
01/09/2012 01/10/2012 Ağustos 2012 Dönemine Ait Mal ve Hizmet Satışlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Bs)
01/09/2012 01/10/2012 Ağustos 2012 Dönemine Ait Haberleşme Vergisinin Beyanı ve Ödemesi
01/10/2012 09/10/2012 16-30 Eylül 2012 Dönemine Ait Noterlerce Yapılan Makbuz Karşılığı Ödemelere Ait Beyannamenin Verilmesi ve Ödenmesi
01/10/2012 10/10/2012 16-30 Eylül 2012 Dönemine Ait Petrol ve Doğalgaz Ürünlerine İlişkin Özel Tüketim Vergisinin Beyanı ve Ödemesi
01/10/2012 15/10/2012 Eylül 2012 Dönemine Ait Kolalı Gazoz, Alkollü İçecekler ve Tütün Mamullerine İlişkin Özel Tüketim Vergisinin Beyanı ve Ödemesi
01/10/2012 15/10/2012 Eylül 2012 Dönemine Ait Dayanıklı Tüketim ve Diğer Mallara İlişkin Özel Tüketim Vergisinin Beyanı ve Ödemesi
01/10/2012 15/10/2012 Eylül 2012 Dönemine Ait Motorlu Taşıt Araçlarına İlişkin Özel Tüketim Vergisinin (Tescile Tabi Olmayanlar) Beyanı ve Ödemesi
01/10/2012 15/10/2012 Eylül 2012 Dönemine Ait Özel İletişim Vergisinin Beyanı ve Ödemesi
01/10/2012 15/10/2012 Eylül 2012 Dönemine Ait Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisinin Beyanı ve Ödemesi
01/10/2012 15/10/2012 Eylül 2012 Dönemine Ait Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu Kesintisi Bildirimi ve Ödemesi
01/10/2012 22/10/2012 Eylül 2012 Dönemine Ait Kolalı Gazozlara İlişkin EK:7 No.lu ÖTV Bildirim Formu
01/10/2012 22/10/2012 Eylül 2012 Dönemine Ait Alkollü İçeceklere İlişkin EK:8 No.lu ÖTV Bildirim Formu
01/10/2012 22/10/2012 Eylül 2012 Dönemine Ait Tütün Mamullerine İlişkin EK:9 No.lu ÖTV Bildirim Formu
01/10/2012 22/10/2012 Eylül 2012 Dönemine Ait Dayanıklı Tüketim ve Diğer Mallara İlişkin EK:10 No.lu ÖTV Bildirim Formu
01/10/2012 22/10/2012 Eylül 2012 Dönemine Ait 5602 Sayılı Kanunda Tanımlanan Şans Oyunlarıyla İlgili Veraset ve İntikal Vergisinin Beyanı ve Ödemesi
01/10/2012 22/10/2012 Eylül 2012 Dönemine Ait Şans Oyunları Vergisinin Beyanı ve Ödemesi
01/10/2012 22/10/2012 Eylül 2012 Dönemine Ait İlan ve Reklam Vergisinin Beyanı ve Ödemesi
01/10/2012 22/10/2012 Eylül 2012 Dönemine Ait Müşterek Bahislere İlişkin Eğlence Vergisinin Beyanı ve Ödemesi ile Diğer Eğlence Vergilerine İlişkin Eğlence Vergisinin Ödemesi
01/10/2012 22/10/2012 Eylül 2012 Dönemine Ait Elektrik ve Havagazı Tüketim Vergisinin Beyanı ve Ödemesi
01/10/2012 22/10/2012 Eylül 2012 Dönemine Ait Yangın Sigortası Vergisinin Beyanı ve Ödemesi
01/10/2012 23/10/2012 Eylül 2012 Dönemine Ait GVK 94. Madde ile KVK 15. ve 30. Maddelerine Göre Yapılan Tevkifatların Muhtasar Beyanname ile Beyanı
01/10/2012 23/10/2012 Temmuz-Ağustos-Eylül 2012 Dönemine Ait Tevkifatların Muhtasar Beyanname ile Beyanı (GVK 98. Maddesinin 3. Fıkrasına Göre Üçer Aylık Beyanname Verme Hakkından Yararlananlar İçin)
01/10/2012 23/10/2012 Temmuz-Ağustos-Eylül 2012 Dönemine Ait GVK Geçici 67. Madde Kapsamında Yapılan Tevkifatların Muhtasar Beyanname ile Beyanı
01/10/2012 23/10/2012 Eylül 2012 Dönemine Ait İstihkaktan Kesinti Suretiyle Tahsil Edilen Damga Vergisi ile Sürekli Mükellefiyeti Bulunanlar İçin Makbuz Karşılığı Ödenmesi Gereken Damga Vergisinin Beyanı
01/10/2012 24/10/2012 Eylül 2012 Dönemine Ait Katma Değer Vergisinin Beyanı
01/10/2012 24/10/2012 Temmuz-Ağustos-Eylül 2012 Dönemine Ait Katma Değer Vergisinin Beyanı
16/10/2012 24/10/2012 1-15 Ekim 2012 Dönemine Ait Noterlerce Yapılan Makbuz Karşılığı Ödemelere Ait Beyannamenin Verilmesi ve Ödenmesi
01/10/2012 30/10/2012 Eylül 2012 Dönemine Ait GVK 94. Madde ile KVK 15. ve 30. Maddelerine Göre Yapılan Tevkifatların Ödemesi
01/10/2012 30/10/2012 Temmuz-Ağustos-Eylül 2012 Dönemine Ait Tevkifatların Ödemesi (GVK 98. Maddesinin 3. Fıkrasına Göre Üçer Aylık Beyanname Verme Hakkından Yararlananlar İçin)
01/10/2012 30/10/2012 Temmuz-Ağustos-Eylül 2012 Dönemine Ait GVK Geçici 67. Madde Kapsamında Yapılan Tevkifatların Ödemesi
01/10/2012 30/10/2012 Eylül 2012 Dönemine Ait Katma Değer Vergisinin Ödemesi
01/10/2012 30/10/2012 Temmuz-Ağustos-Eylül 2012 Dönemine Ait Katma Değer Vergisinin Ödemesi
01/10/2012 30/10/2012 Eylül 2012 Dönemine Ait İstihkaktan Kesinti Suretiyle Tahsil Edilen Damga Vergisi ile Sürekli Mükellefiyeti Bulunanlar İçin Makbuz Karşılığı Ödenmesi Gereken Damga Vergisinin Ödemesi
16/10/2012 30/10/2012 1-15 Ekim 2012 Dönemine Ait Petrol ve Doğalgaz Ürünlerine İlişkin Özel Tüketim Vergisi Beyanı ve Ödemesi
01/10/2012 31/10/2012 Eylül 2012 Dönemine Ait Mal ve Hizmet Alımlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Ba)
01/10/2012 31/10/2012 Eylül 2012 Dönemine Ait Mal ve Hizmet Satışlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Bs)
01/10/2012 31/10/2012 Eylül 2012 Dönemine Ait Haberleşme Vergisinin Beyanı ve Ödemesi
01/10/2012 30/11/2012 6111 Sayılı Kanunun 2, 3, 5, 6, 7 ve 8. Maddeleri Hükümleri Uyarınca Ödenmesi Gereken 10. Taksit Ödemesi

Kooperatiflerde ortakların hak ve yükümlülükleri-Kemal ozmen

20120930-091734.jpg

Başlık Faturalara dahil edilen bahşiş bedellerinin KDV ye tabi olup olmadığı hk.-Kemal ozmen

Başlık Faturalara dahil edilen bahşiş bedellerinin KDV ye tabi olup olmadığı hk.
Tarih 09/08/2012
Sayı B.07.1.GİB.4.34.17.01-KDV.24-2486
Kapsam

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Mükellef Hizmetleri Katma Değer Vergisi Grup Müdürlüğü

Sayı

:

B.07.1.GİB.4.34.17.01-KDV.24-2486

09/08/2012

Konu

:

Faturalara dahil edilen bahşiş bedellerinin KDV ye tabi olup olmadığı

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda, şirketiniz bünyesinde mevcut otelinizde konaklayan turist gruplarını gönderen firmalara düzenlenen faturalara, otel konaklama bedeli ile otelde yapılan hizmetlere ilave olarak tahsil edilen bahşişlerin de paid out bedeli adıyla dahil edildiği belirtilerek, söz konusu bahşiş bedellerinin KDV matrahına dahil edilip edilmeyeceği hususunun bildirilmesi istenilmiştir.

Katma Değer Vergisi Kanununun;

– 1/1 maddesinde, ticarî, sınaî, ziraî faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde Türkiye’de yapılan teslim ve hizmetlerin KDV’ye tabi olduğu,

– 4/1 maddesinde, hizmetin, teslim ve teslim sayılan haller ile mal ithalatı dışında kalan işlemler olduğu ve bu işlemlerin; bir şeyi yapmak, işlemek, meydana getirmek, imal etmek, onarmak, temizlemek, muhafaza etmek, hazırlamak, değerlendirmek, kiralamak, bir şeyi yapmamayı taahhüt etmek gibi şekillerde gerçekleşebileceği,

– 20 nci maddesinde, teslim ve hizmet işlemlerinde matrahın, bu işlemlerin karşılığını teşkil eden bedel olduğu, bedel deyiminin ise, malı teslim alan veya kendisine hizmet yapılan veyahut bunlar adına hareket edenlerden bu işlemler karşılığında her ne suretle olursa olsun alınan veya bunlarca borçlanılan para, mal ve diğer suretlerde sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaat, hizmet ve değerler toplamını ifade ettiği,

– 24/c maddesinde, vade farkı, fiyat farkı, faiz, prim gibi çeşitli gelirler ile servis ve benzer adlar altında sağlanan her türlü menfaat, hizmet ve değerlerin KDV matrahına dahil edilmesi gerektiği,

hükme bağlanmıştır.

Buna göre; teslim ve hizmet bedelinden ayrı olarak müşterileriniz tarafından bir memnuniyet ifadesi olarak ya da örf ve adet gereği bahşiş kutularına nakit olarak bırakılan bahşişler, herhangi bir teslim ya da hizmet bedeli olarak düşünülemeyeceğinden KDV ye tabi bulunmamaktadır.

Ancak, otelinizde konaklayan turist gruplarını gönderen firmalardan, otel konaklama bedeli ile otelde yapılan hizmetlere ilave olarak tahsil edilen bahşiş bedelleri de yapılan teslim ya da ifa edilen hizmetin matrahına dahil bir unsur olup Kanunun 24/c maddesi gereğince KDV matrahına dahil edilmesi gerekmektedir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

Kooperatif üyeliğinden ayrılanların ortaklık haklarının kooperatif tarafından satın alınması halinde ortak dışı işlem yapılmayacağı ve ortaklık haklarına ilişkin ödenen tutarların vergilendirilmesi

Başlık Kooperatif üyeliğinden ayrılanların ortaklık haklarının kooperatif tarafından satın alınması halinde ortak dışı işlem yapılmayacağı ve ortaklık haklarına ilişkin ödenen tutarların vergilendirilmesi hk.
Tarih 01/06/2010
Sayı B.07.1.GİB.4.16.16.01-KV-10-21-30
Kapsam

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

BURSA VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

MÜKELLEF HİZMETLERİ GELİR GRUP MÜDÜRLÜĞÜ

Sayı

:

B.07.1.GİB.4.16.16.01-KV-10-21-30

01/06/2010

Konu

:

Kooperatiflerin vergilendirilmesi

İlgide kayıtlı özelge talep formu incelenmiş olup; Kooperatifinizce, henüz inşaat çalışmalarına başlanılmamış olması nedeniyle, aidatların bankalarda değerlendirilmek suretiyle faiz geliri elde edildiği ve bu gelirler üzerinden bankalarca gelir vergisi tevkifatı yapıldığı, istifa ederek ayrılan üyelere, ana sözleşmenin 15 inci maddesindeki “devir dışında bir nedenle ortaklığı sona erenlerin sermaye ve diğer alacaklarının o yılın bilançosuna göre hesaplanarak bilanço tarihinden itibaren bir ay içinde geri verilir.” hükme istinaden bilançonun aktifi üzerinden ödeme yapılması halinde, hissesine düşen birikmiş sermaye tutarı ile iade edilen tutar arasındaki fark üzerinden gelir vergisi tevkifatı yapılıp yapılmayacağı ile söz konusu tutarın ortak tarafından gelir vergisi beyannamesi ile beyan edilip edilmeyeceği hususlarında görüş talep edildiği anlaşılmıştır.

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 1 inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi hükmüyle kooperatifler kurumlar vergisi mükellefleri arasında sayılmış olmakla beraber aynı kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (k) bendinde, tüketim ve taşımacılık kooperatifleri hariç olmak üzere, ana sözleşmelerinde sermaye üzerinden kazanç dağıtılmaması, yönetim kurulu başkan ve üyelerine kazanç üzerinden pay verilmemesi, yedek akçelerin ortaklara dağıtılmaması ve sadece ortaklar ile iş görülmesine (Yapı kooperatiflerinin kendilerine ait arsalarını kat karşılığı vererek her bir hisse için bir iş yeri veya konut elde etmeleri ortak dışı işlem sayılmaz.) ilişkin hükümler bulunup, bu hükümlere fiilen uyan kooperatifler ile bu kayıt ve şartlara ek olarak kuruluşundan inşaatın bitim tarihine kadar yönetim ve denetim kurullarında, söz konusu inşaat işlerini kısmen veya tamamen üstlenen gerçek kişilerle tüzel kişi temsilcilerine veya Kanunun 13 üncü maddesine göre bunlarla ilişkili olduğu kabul edilen kişilere veya yukarıda sayılanlarla işçi ve işveren ilişkisi içinde bulunanlara yer vermeyen ve yapı ruhsatı ile arsa tapusu kooperatif tüzel kişiliği adına tescil edilmiş olan yapı kooperatiflerin kurumlar vergisinden muaf olduğu hükme bağlanmıştır.

1163 sayılı Kooperatif Kanununun 1 inci maddesinde, Kooperatiflerin değişir ortaklı vedeğişir sermayeli teşekkürler olduğu, aynı Kanunun 17 inci maddesinde de, Kooperatiften çıkan veya çıkarılan ortakların kendilerinin yahut mirasçılarının kooperatif varlığı üzerinde haklarının olup olmadığı ve bu hakların nelerden ibaret bulunduğu hususlarının ana sözleşmede gösterileceği; bu hakların, yedek akçeler hariç olmak üzere, ortağın ayrıldığı yıl bilançosuna göre hesaplanacağı hüküm altına alınmıştır.

Buna göre, üyelikten ayrılmak isteyen ortakların hisselerinin yedek akçeler hariç olmak üzere, ortağın ayrıldığı yıl bilançosuna göre hesaplanan değeri üzerinden kooperatif tarafından satın alınması 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (k) bendinde belirtilen muafiyet şartlarının ihlali anlamına gelmeyecektir.

Öte yandan, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun mükerrer 80 inci maddesinin birinci fıkrasının (4) bendinde; ortaklık haklarının veya hisselerinin elden çıkarılmasından doğan kazançların değer artış kazancı olduğu hükme bağlanmış ve bir takvim yılında elde edilen değer artış kazancının (01.01.2010 tarihinden itibaren) 7.700 TL’lık kısmı gelir vergisinden müstesna tutulmuştur. Dolayısıyla, hissesini kooperatifinize devreden gerçek kişi ortaklarınızca elde edilen değer artış kazancının istisna tutarını aşması halinde, aşan kısmının yıllık gelir vergisi beyannamesi ile beyan edilerek vergilendirilmesi gerekmektedir.

Ayrıca, ödeme sırasında kooperatifiniz tarafından herhangi bir tevkifat yapılması söz konusu değildir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

Başlık Kooperatife ait taşınmazların kiralanması dolayısıyla yapılacak kira ödemelerinden vergi tevkifatı yapılması hk.

Başlık Kooperatife ait taşınmazların kiralanması dolayısıyla yapılacak kira ödemelerinden vergi tevkifatı yapılması hk.
Tarih 26/05/2010
Sayı B.07.1.GİB.4.06.16.01-2010-KVK-4-12-384
Kapsam

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

ANKARA VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Mükellef Hizmetleri Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü

Sayı

:

B.07.1.GİB.4.06.16.01-2010-KVK-4-12-384

26/05/2010

Konu

:

Kooperatife ait taşınmazların kiralanması dolayısıyla yapılacak kira ödemelerinde vergi tevkifatı

İlgi (a) kayıtlı dilekçenizde, kooperatifinizin işyeri ve mesken kira gelirleri elde ettiği belirtilerek, söz konusu kira gelirlerine ilişkin olarak kurumlar vergisi ve katma değer vergisi yönünden mükellefiyetiniz ve belge düzeni hakkında bilgi istenilmiş olup, ilgi (b) kayıtlı yazımız ile, söz konusu kira gelirleri nedeniyle kooperatifinizin kurumlar vergisi ve katma değer vergisi yönünden mükellefiyetinin tesis edileceği hususu ve belge düzenine ilişkin hususlar tarafınıza bildirilmiştir.

Başkanlığımıza hitaben verilen ilgi (c) kayıtlı dilekçenizde ise, ilgi (a) kayıtlı dilekçenizde sorduğunuz hususlar ile kooperatifinize ait taşınmazların kiraya verilmesi nedeniyle yapılacak kira ödemelerine ait gelir vergisi stopajı hakkında Başkanlığımız görüşü istenilmiştir. Ancak, kurumlar vergisi ve katma değer vergisi yönünden mükellefiyetiniz ile belge düzenine yönelik hususlara ilişkin ilgi (b) kayıtlı yazımızda gerekli açıklamalar yapılmış olup, bunlara ek olarak Başkanlığımızca ilave edilecek herhangi bir husus bulunmamaktadır.

Öte yandan, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 15 inci maddesinde, bu maddede sayılan ödemeleri nakden veya hesaben yaptıkları sırada kurumlar vergisine mahsuben tevkifat yapmaya mecbur olan istihkak sahipleri belirtilmiş, maddenin birinci fıkrasının (b) bendinde ise, kooperatiflere ait taşınmazların kiralanması karşılığında bunlara yapılacak kira ödemelerinden kesinti yapılacağı hüküm altına alınmıştır. Belirtilen hususa ilişkin söz konusu tevkifat oranı ise, 2009/14594 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile % 20 olarak belirlenmiştir.

Bu çerçevede, kooperatifinize ait taşınmazların kiraya verilmesi nedeniyle yapılacak kira ödemelerinden ödemeyi yapacak olanlar tarafından Kurumlar Vergisi Kanununun 15 inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi gereğince % 20 oranında vergi kesintisi yapılması gerekmektedir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

Vergi Dairesi Başkanı a.

Gelir İdaresi Grup Müdürü V.

(*) Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**) İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

Kooperatif evi satışında vergi nasıl hesaplanır ?-Kemal ozmen

Başlık Kooperatife ödenen bedellerin değer artışı kazancının beyanında maliyet unsuru olarak gösterilip gösterilemeyeceği hk.
Tarih 14/06/2011
Sayı B.07.1.GİB.4.34.16.01-GVK mük.80-748
Kapsam

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

(Mükellef Hizmetleri Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü)

Sayı

:

B.07.1.GİB.4.34.16.01-GVK mük.80-748

14/06/2011

Konu

:

Kooperatife ödenen bedellerin değer artışı kazancının beyanında maliyet unsuru olarak gösterilip gösterilemeyeceği.

İlgide kayıtlı özelge talep formunda, … Vergi Dairesi Müdürlüğü’nün … TC kimlik numarasında kayıtlı mükellefi olduğunuzu, 2005 yılında …. Konut Yapı Kooperatifi’ne üye olduğunuzu, 2006 yılında arsa değeri üzerinden kat irtifaklı tapu tahsisinin yapıldığı, 2008 yılında inşaat bitince kat irtifaklı tapunun, 2009 yılında ise, kat mülkiyeti tapunun yapıldığı belirtilerek, söz konusu gayrımenkulü satmanız halinde, kooperatife ödemiş olduğunuz bedellerin maliyet unsuru olarak değer artış kazancının beyanında gösterip gösteremeyeceğiniz hususunda Başkanlığımız görüşü sorulmaktadır.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun “Değer Artış Kazancı” başlıklı mükerrer 80’inci maddesinde, “Aşağıda yazılı mal ve hakların elden çıkarılmasından doğan kazançlar değer artışı kazançlarıdır.

6. İktisap şekli ne olursa olsun (ivazsız olarak iktisap edilenler hariç) 70 inci maddenin birinci fıkrasının (1), (2), (4) ve (7) numaralı bentlerinde yazılı mal (gerçek usulde vergiye tâbi çiftçilerin ziraî istihsalde kullandıkları gayrimenkuller dahil) ve hakların, iktisap tarihinden başlayarak beş yıl içinde elden çıkarılmasından doğan kazançlar (Kooperatiflerin ortaklarına bu sıfatları dolayısıyla tahsis ettikleri gayrimenkulleri tahsis tarihinde ortak tarafından satın alınmış sayılır).

Bu maddede geçen “elden çıkarma” deyimi, yukarıda yazılı mal ve hakların satılması, bir ivaz karşılığında devir ve temliki, trampa edilmesi, takası, kamulaştırılması, devletleştirilmesi, ticaret şirketlerine sermaye olarak konulmasını ifade eder.

Bir takvim yılında elde edilen değer artışı kazancının, menkul kıymet ve diğer sermaye piyasası araçlarının elden çıkarılmasından sağlananlar hariç, (2010 takvim yılı için) 7.700,00 Türk Lirası gelir vergisinden müstesnadır…” hükmü yer almaktadır.

Öte yandan, aynı Kanun’un “Safi Değer Artışı” başlıklı mükerrer 81′ inci maddesinde, “Değer artışında safi kazanç, elden çıkarma karşılığında alınan para ve ayınlarla sağlanan ve para ile temsil edilebilen her türlü menfaatlerin tutarından, elden çıkarılan mal ve hakların maliyet bedelleri ile elden çıkarma dolayısıyla yapılan ve satıcının uhdesinde kalan giderlerin ve ödenen vergi ve harçların indirilmesi suretiyle bulunur. Hâsılatın ayın ve menfaat olarak sağlanan kısmının tutarı Vergi Usul Kanununun değerleme ile ilgili hükümlerine göre tayin ve tespit olunur.

Maliyet bedelinin mükelleflerce tespit edilememesi halinde maliyet bedeli yerine; Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre, takdir komisyonlarınca tespit edilecek bedel, kazancı bilanço veya işletme hesabı esasına göre tespit edilen işletmelerde ise son bilançoda veya envanter kayıtlarında gösterilen değer esas alınır.

Mal ve hakların elden çıkarılmasında iktisap bedeli, elden çıkarılan mal ve hakların, elden çıkarıldığı ay hariç olmak üzere Devlet İstatistik Enstitüsünce belirlenen toptan eşya fiyat endeksindeki artış oranında artırılarak tespit edilir. Şu kadar ki, bu endekslemenin yapılabilmesi için artış oranının % 10 veya üzerinde olması şarttır.” hükmü yer almaktadır.

Bu çerçevede, kooperatifiniz tarafından kura çekimi sonucu üyelere isabet eden gayrimenkullerin, çekiliş tarihi itibariyle üyelerin fiili kullanımlarına terk edilmesi halinde kura çekiliş tarihinin kooperatif tarafından gayrimenkullerin üyelere tahsis tarihi, üyeler için de söz konusu gayrimenkullerin iktisap tarihi olarak kabul edilmesi gerekir. Aksi taktirde ise söz konusu gayrimenkullerin tahsis tarihi kooperatif tarafından üyelerin fiili kullanımına bırakıldığı tarih olacaktır.

Bu hükümlere göre, … Yapı Kooperatifi tarafından gayrimenkulün tarafınıza tahsis edildiği tarihten itibaren 5 yıl ( tahsis tarihinin 1/1/2007 tarihinden önce olması halinde 4 yıl) içinde elden çıkarılmasından doğan kazançlar değer artış kazancı olarak değerlendirilecektir.

Diğer taraftan, maliyet bedeli olarak, aldığınız gayrimenkulünüz için kooperatife yapmış olduğunuz ödemelerin ayrı ayrı endekslenmesi sonucu bulunacak tutar ile elden çıkarma dolayısıyla yapılan ve uhdenizde kalan giderler ile ödenen vergi ve harçların eklenmesinden sonra bulunan tutarın, satış bedelinden indirilmesi sonucu kalan kısmın, 2010 yılı için 7.700,00 TL ‘yi aşması halinde aşan kısmın değer artışı kazancı olarak yıllık beyanname ile beyan edilmesi gerekir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

(*) Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

Kooperatifte çalışan kapıcının ücretinden gelir vergisi kesilir mi ?-Kemal ozmen

Başlık Kooperatifin çalıştırmış olduğu kapıcılara ödediği ücretten gelir vergisi tevkifatıyapıp yapmayacağı hk.
Tarih 29/02/2012
Sayı B.07.1.GİB.4.07.16.01-KVK.ÖZ.2011.77-144
Kapsam

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

ANTALYA VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

MÜKELLEF HİZMETLERİ GELİR GRUP MÜDÜRLÜĞÜ

Sayı

:

B.07.1.GİB.4.07.16.01-KVK.ÖZ.2011.77-144

29/02/2012

Konu

:

Kooperatifin çalıştırmış olduğu kapıcılara ödediği ücretten gelir vergisi tevkifatıyapıp yapmayacağı

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda … Vergi Dairesi Müdürlüğünün … vergi kimlik numaralı mükellefi olduğunuz, 18.11.2011 tarihinden itibaren kapıcı çalıştırmaya başladığınız, tapularınız olmadığından dolayı kat mülkiyetine geçilmediği ve kapıcılarınızın Sosyal Güvenlik Kurumuna tescilinin işveren olarak kooperatif adına yapıldığı belirtilerek, kapıcılara ödenen ücretten gelir vergi kesintisi yapılıp yapılmayacağı konusunda Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

Bilindiği üzere, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 61 inci maddesinde, “Ücret işverene tabi ve belirli bir işyerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatlerdir.

Ücretin ödenek, tazminat, kasa tazminatı (mali sorumluluk tazminatı), tahsisat, zam, avans, aidat, huzur hakkı, prim, ikramiye, gider karşılığı veya başka adlar altında ödenmiş olması veya bir ortaklık münasebeti niteliğinde olmamak şartı ile kazancın belli bir yüzdesi şeklinde tayin edilmiş bulunması onun mahiyetini değiştirmez.” hükmüne yer verilmiştir.

Mezkur Kanunun, 23/6 ncı maddesinde ise; Hizmetçilerin ücretleri (Hizmetçiler özel fertler tarafından evlerde, bahçelerde, apartmanlarda ve ticaret mahalli olmayan sair yerlerde orta hizmetçiliği, süt ninelik, dadılık, bahçıvanlık, kapıcılık gibi özel hizmetlerde çalıştırılanlardır.)(Mürebbiyelere ödenen ücretler istisna kapsamında değildir.) gelir vergisinden istisna edilmiş olup; anılan madde hükmünde de açıkça belirtildiği üzere, kapıcıların ücretlerinin gelir vergisinden istisna edilmesinin temel şartı, kapıcıların özel fertler tarafından ticaret mahalli olmayan yerlerde çalıştırılması olarak belirlenmiştir.

Bu nedenle, kurumlar vergisi mükellefi olan kooperatifinize bağlı olarak çalışan kişinin yaptığı iş nitelik olarak kapıcılık olsa dahi ödenen ücret Gelir Vergisi Kanununun 23/6 ncı maddesinde düzenlenen istisna kapsamında değerlendirilmesi mümkün bulunmamaktadır.

Öte yandan, aynı Kanunun 94 üncü maddesinde, vergi tevkifatı yapmaya mecbur olanlar ile vergi tevkifatına tabi kazanç ve iratlar sayılmış olup, bir numaralı bendinde, hizmet erbabına ödenen ücretler ile 61 inci maddede yazılı olup ücret sayılan ödemelerden (istisnadan faydalananlar hariç) 103 ve 104 üncü maddelere göre gelir vergisi tevkifatı yapılacağı hükme bağlanmıştır.

Bu hüküm ve açıklamalara göre, kooperatifler Gelir Vergisi Kanunu’nun 94 üncü maddesinde belirtilen tevkifat yapmak zorunda olan kurumlar arasında sayıldığından, kurumlar vergisi mükellefi olan kooperatifiniz tarafından çalıştırmış olduğu kapıcılara ödenen ücretlerin, aynı Kanunun 23/6 ıncı maddesinde yer alan istisnadan yararlanması mümkün olmadığından bunlara ödenen ücretlerden, anılan Kanunun 61, 63 ve 94/1 inci maddesi uyarınca gelir vergisi tevkifatı yapılması gerekmektedir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

(*) Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**) İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.