Tapu harclari artti-Kemal Ozmen

/16,5 olan harclar /20 olmustur

Kooperatiflerde risturn kazanç istisnası-Kemal ozmen

i) Kooperatif ortaklarının yönetim gideri karşılığı olarak ödedikleri paralardan harcanmayarak iade edilen kısımlar ile aşağıda belirtilen kooperatiflerin ortakları için;

1) Tüketim kooperatiflerinde, ortakların kişisel ve ailevî gıda ve giyecek ihtiyaçlarını karşılamak için satın aldıkları malların değerine,

2) Üretim kooperatiflerinde, ortakların üreterek kooperatife sattıkları veya kooperatiften üretim faaliyetinde kullanmak üzere satın aldıkları malların değerine,

3) Kredi kooperatiflerinde, ortakların kullandıkları kredilere,

göre hesapladıkları risturnlar.

Bu risturnların ortaklara dağıtımı, kâr dağıtımı sayılmaz. Risturnun nakden veya aynı değerde mal ile ödenmesi istisnanın uygulanmasına engel değildir.

Ortaklardan başka kimselerle yapılan işlemlerden doğan kazançlar ile ortaklarla ortaklık statüsü dışında yapılan işlemlerden doğan kazançlar hakkında risturnlara ilişkin istisna hükmü uygulanmaz. Bunların genel kazançtan ayrılmasında, ortaklarla yapılan iş hacminin genel iş hacmine olan oranı esas alınır.

(6009 sayılı Kanunun 43 üncü maddesiyle eklenen paragraf Yürürlük; 01.08.2010) Bu bent hükümleri, 29/6/2004 tarihli ve 5200 sayılı Tarımsal Üretici Birlikleri Kanununa göre kurulan Birliklerin üyeleri ile yaptıkları muameleler hakkında da uygulanır.
(2) Bu maddedeki istisnaların uygulanmasına ilişkin usûlleri tespit etmeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.

(3) İştirak hisseleri alımıyla ilgili finansman giderleri hariç olmak üzere, kurumların kurumlar vergisinden istisna edilen kazançlarına ilişkin giderlerinin veya istisna kapsamındaki faaliyetlerinden doğan zararlarının, istisna dışı kurum kazancından indirilmesi kabul edilmez.

osb’lerde vergi muafiyeti,osb lerde vergi muafiyeti

n) Organize sanayi bölgeleri ile küçük sanayi sitelerinin alt yapılarını hazırlamak ve buralarda faaliyette bulunanların; arsa, elektrik, gaz, buhar ve su gibi ortak ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla kamu kurumları ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişilerce birlikte oluşturulan ve kazancının tamamını bu yerlerin ortak ihtiyaçlarının karşılanmasında kullanan iktisadî işletmeler.

yapi kooperatiflerinde kurumlar vergisi muafiyeti yapı kooperatiflerinin kurumlar vergisi kurumlar vergisi 5520 kooperatif üst birlikleri kooperatiflerin kurumlar vergisinden muafiyeti kooperatif kurumlar vergisi matrahkooperatif kurumlar vergisi muafı

k) Tüketim ve taşımacılık kooperatifleri hariç olmak üzere, ana sözleşmelerinde sermaye üzerinden kazanç dağıtılmaması, yönetim kurulu başkan ve üyelerine kazanç üzerinden pay verilmemesi, yedek akçelerin ortaklara dağıtılmaması ve sadece ortaklarla iş görülmesine (Yapı kooperatiflerinin kendilerine ait arsalarını kat karşılığı vererek her bir hisse için bir iş yeri veya konut elde etmeleri ortak dışı işlem sayılmaz.) ilişkin hükümler bulunup, bu hükümlere fiilen uyan kooperatifler ile bu kayıt ve şartlara ek olarak kuruluşundan inşaatın bitim tarihine kadar yönetim ve denetim kurullarında, söz konusu inşaat işlerini kısmen veya tamamen üstlenen gerçek kişilerle tüzel kişi temsilcilerine veya Kanunun 13 üncü maddesine göre bunlarla ilişkili olduğu kabul edilen kişilere veya yukarıda sayılanlarla işçi ve işveren ilişkisi içinde bulunanlara yer vermeyen ve yapı ruhsatı ile arsa tapusu kooperatif tüzel kişiliği adına tescil edilmiş olan yapı kooperatifleri.

Kooperatıflerın kurumlar vergısınden muaf olması ıcın gereken şartlar nelerdır ?

k) Tüketim ve taşımacılık kooperatifleri hariç olmak üzere, ana sözleşmelerinde sermaye üzerinden kazanç dağıtılmaması, yönetim kurulu başkan ve üyelerine kazanç üzerinden pay verilmemesi, yedek akçelerin ortaklara dağıtılmaması ve sadece ortaklarla iş görülmesine (Yapı kooperatiflerinin kendilerine ait arsalarını kat karşılığı vererek her bir hisse için bir iş yeri veya konut elde etmeleri ortak dışı işlem sayılmaz.) ilişkin hükümler bulunup, bu hükümlere fiilen uyan kooperatifler ile bu kayıt ve şartlara ek olarak kuruluşundan inşaatın bitim tarihine kadar yönetim ve denetim kurullarında, söz konusu inşaat işlerini kısmen veya tamamen üstlenen gerçek kişilerle tüzel kişi temsilcilerine veya Kanunun 13 üncü maddesine göre bunlarla ilişkili olduğu kabul edilen kişilere veya yukarıda sayılanlarla işçi ve işveren ilişkisi içinde bulunanlara yer vermeyen ve yapı ruhsatı ile arsa tapusu kooperatif tüzel kişiliği adına tescil edilmiş olan yapı kooperatifleri.

Aynı şahıs tarafından yazılıp oynanan tek kişilik (stand-up) gösteriden elde edilen kazancın istisna kapsamında olup olmayacağı hk.

Aynı şahıs tarafından yazılıp oynanan tek kişilik (stand-up) gösteriden elde edilen kazancın istisna kapsamında olup olmayacağı hk.
Tarih 06/08/2012
Sayı B.07.1.GİB.4.34.16.01-GVK 18-2450
Kapsam

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

(Mükellef Hizmetleri Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü)

Sayı

:

B.07.1.GİB.4.34.16.01-GVK 18-2450

06/08/2012

Konu

:

Aynı şahıs tarafından yazılıp oynanan tek kişilik (stand-up) gösteriden elde edilen kazancın istisna kapsamında olup olmayacağı

İlgide kayıtlı özelge talep formu ve ekinde, hikâye ve senaryo metni tarafınızca yazılan ve sahnede tek başına icra edilen tiyatro (stand-up) gösterilerinden oyunculuk geliri elde ettiğiniz belirtilerek, tiyatro (stand-up) gösterilerinden elde edilen senaryo telif bedeli ve oyunculuk gelirlerinin Gelir Vergisi Kanununun 18 inci maddesine göre istisna olup olmadığı ile istisna edilmesi halinde aynı Kanunun 94 üncü maddesine göre tevkifata tabi olup olmadığı hususlarında bilgi talep edildiği anlaşılmakta olup, konu hakkında Başkanlığımız görüşleri aşağıda açıklanmıştır.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 65 ve 66 ncı maddelerine göre, her türlü serbest meslek faaliyetinden doğan kazançlar, serbest meslek kazancı ve serbest meslek faaliyetini mutad meslek halinde ifa edenler de serbest meslek erbabıdır.

Aynı Kanunun 18 inci maddesinde, “Müellif, mütercim, heykeltraş, hattat, ressam, bestekâr, bilgisayar programcısı ve mucitlerin ve bunların kanuni mirasçılarının şiir, hikaye, roman, makale, bilimsel araştırma ve incelemeleri, bilgisayar yazılımı, röportaj, karikatür, fotoğraf, film, video band, radyo ve televizyon senaryo ve oyunu gibi eserlerini gazete, dergi, bilgisayar ve internet ortamı, radyo, televizyon ve videoda yayınlamak veya kitap, CD, disket, resim, heykel ve nota halindeki eserleri ile ihtira beratlarını satmak veya bunlar üzerindeki mevcut haklarını devir ve temlik etmek veya kiralamak suretiyle elde ettikleri hasılat Gelir Vergisinden müstesnadır.

Eserlerin neşir, temsil, icra ve teşhir gibi suretlerle değerlendirilmesi karşılığında alınan bedel ve ücretler istisnaya dahildir.

Yukarıda yazılı kazançların arızî olarak elde edilmesi istisna hükmünün uygulanmasına engel teşkil etmez.

Serbest meslek kazançları istisnasının, bu Kanunun 94 üncü maddesi uyarınca tevkif suretiyle ödenecek vergiye şümulü yoktur.”

hükmü yer almaktadır.

Aynı Kanunun 94 üncü maddesinin birinci fıkrasında, “Kamu idare ve müesseseleri, iktisadî kamu müesseseleri, sair kurumlar, ticaret şirketleri, iş ortaklıkları, dernekler, vakıflar, dernek ve vakıfların iktisadî işletmeleri, kooperatifler, yatırım fonu yönetenler, gerçek gelirlerini beyan etmeye mecbur olan ticaret ve serbest meslek erbabı, zirai kazançlarını bilanço veya ziraî işletme hesabı esasına göre tespit eden çiftçiler aşağıdaki bentlerde sayılan ödemeleri (avans olarak ödenenler dahil) nakden veya hesaben yaptıkları sırada, istihkak sahiplerinin gelir vergilerine mahsuben tevkifat yapmaya mecburdurlar.” hükmüne yer verilmiş olup, anılan fıkranın (2-a) bendinde, 18 inci madde kapsamına giren serbest meslek işleri dolayısıyla yapılan ödemelerden (2009/14592 sayılı BKK gereğince) %17 oranında, diğer ödemelerden ise % 20 oranında gelir vergisi tevkifatı yapılması öngörülmüştür.

Bu hüküm ve açıklamalara göre, stand-up faaliyetine ilişkin senaryoların tarafınızca yazılması halinde, bu senaryoların, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında eser niteliği taşıdığının Kültür ve Turizm Bakanlığından alınacak yazı ile tevsik edilmesi şartıyla, söz konusu çalışmaların icrasına ilişkin olarak elde edeceğiniz hasılata münhasır olmak üzere Gelir Vergisi Kanununun 18 inci maddesinde yer alan istisnadan faydalanılması mümkün bulunmaktadır. Ancak, oyunculuğa (meddahlık dahil) ilişkin faaliyette bulunmanız halinde, bu faaliyet Gelir Vergisi Kanununun 18 inci maddesinde sayılanlar arasında yer almadığından istisnadan yararlanmanız mümkün bulunmamaktadır.

Diğer taraftan, söz konusu stand-up faaliyetine ilişkin senaryolara ait çalışmaların istisna kapsamında değerlendirilmesi ve bu çalışmaların Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesinin birinci fıkrasına istinaden tevkifat yapmak mecburiyetinde olanlarca satın alınması halinde, tarafınıza yapılacak ödemelerden gelir vergisi tevkifatı yapılacağı ve istisna kapsamında kalan bu kazançlarınız için yıllık beyanname verilmeyeceği, diğer kazançlar için beyanname verilmesi durumunda ise bu kazançlarınızın beyannameye dâhil edilmeyeceği tabiidir. Ancak, bir hizmet sözleşmesine bağlı olmaksızın kendi nam ve hesabınıza yapacağınız oyunculuk faaliyetiniz Gelir Vergisi Kanununun 65 inci maddesi uyarınca serbest meslek kazancı olmakla birlikte, Kanunun 18 inci maddesinde yazılı eser grupları arasında yer almayan bu işler nedeniyle elde ettiğiniz serbest meslek kazancının gerçek usulde vergilendirilmesi gerekmektedir.

Öte yandan serbest meslek erbabının, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 153 üncü maddesi uyarınca işe başlamayı vergi dairesine bildirme, 172 ve 210 uncu maddeleri uyarınca serbest meslek kazanç defteri tutma, 236 ncı maddesi uyarınca da mesleki faaliyetlerine ilişkin her türlü tahsilâtları için serbest meslek makbuzu düzenleme mecburiyeti bulunmaktadır.

Bu nedenle, serbest meslek faaliyetini mutad meslek halinde ifa edenlerin, Vergi Usul Kanununun yukarıda belirtilen hükümlerinde yer alan yükümlülükleri yerine getirmesi gerekmektedir. Ancak, konuya ilişkin olarak 224 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliğinde, münhasıran Gelir Vergisi Kanununun 18 inci maddesinde belirtilen türden faaliyetlerde bulunan ve eserlerini sadece aynı Kanunun 94 üncü maddesinde belirtilen kişi veya kurumlara teslim eden serbest meslek erbabından isteyenlerin, defter tasdik ettirme ve tutma ile belge düzenleme zorunluluklarının kaldırıldığı açıklanmıştır.

Bu çerçevede, söz konusu faaliyetinizi mutad meslek halinde ifa etmeniz ve istisna kapsamındaki eserlerinizi Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesinde sayılanlar dışındakilere de satmanız halinde, Vergi Usul Kanununun 153, 172, 210 ve 236 ncı maddeleri uyarınca işe başlama bildiriminde bulunma, serbest meslek kazanç defteri tutma ve serbest meslek makbuzu düzenleme mecburiyetiniz bulunmaktadır.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

(*) Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**) İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

Zarar ziyan bedeli olarak alınan tazminat bedelinin beyan edilip edilmeyeceği hk.

Başlık Zarar ziyan bedeli olarak alınan tazminat bedelinin beyan edilip edilmeyeceği hk.
Tarih 10/08/2012
Sayı B.07.4.DEF.0.52.10.00-002-20
Kapsam

T.C.

ORDU VALİLİĞİ

Defterdarlık Gelir Müdürlüğü

Sayı

:

B.07.4.DEF.0.52.10.00-002-20

10/08/2012

Konu

:

Zarar ziyan bedeli olarak alınan tazminat bedelinin beyan edilip edilmeyeceği.

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda, … A.Ş.’nin şahsınıza ait arazide maden ararken meydana gelen kayma sonucu arazide zarar ziyan oluştuğu, bilirkişi tarafından yapılan inceleme ve tarafların anlaşması neticesinde belirlenen ve şirket tarafından tarafınıza zarar-ziyan bedeli olarak ödenen 170.000 TL’nin gelir olarak kabul edilip edilmeyeceği ve gelir olarak kabul edilirse hangi gelir unsuru ile beyan edileceği hususunda Defterdarlığımız görüşü talep edilmektedir.

Bilindiği üzere, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 1 inci maddesinde, gerçek kişilerin gelirlerinin gelir vergisine tâbi olduğu ve gelirin bir gerçek kişinin bir takvim yılı içinde elde ettiği kazanç ve iratların safi tutarı olduğu hükme bağlanmış olup aynı Kanunun “Gelirin Unsurları” başlıklı 2 nci maddesinde ise gelire giren kazanç ve iratlar yedi bent halinde sıralanmıştır.

Buna göre, özelge talep formunuzda belirtmiş olduğunuz tazminatın yukarıda belirtilen yedi gelir unsurunun konusuna girmediğinden beyan edilmesi gerekmemektedir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

Yıl içerisinde nakil olarak atanan personelin ücret gelirinin vergilendirilmesi hk.

Yıl içerisinde nakil olarak atanan personelin ücret gelirinin vergilendirilmesi hk.
Tarih 15/08/2012
Sayı B.07.1.GİB.4.34.16.01-GVK 61-2594
Kapsam

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

(Mükellef Hizmetleri Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü)

Sayı

:

B.07.1.GİB.4.34.16.01-GVK 61-2594

15/08/2012

Konu

:

Yıl içerisinde nakil olarak atanan personelin ücret gelirinin vergilendirilmesi hk.

İlgide kayıtlı özelge talep formunda, Üniversitenize başka kamu üniversitelerinden ve kamu kurumlardan nakil olarak atanan personelin, Üniversitenize atandıktan sonra, daha önce çalışmış oldukları üniversiteler/kurumlardan elde ettikleri ücret gelirlerine ilişkin kümülatif matrahın Üniversitenizde çalışacakları sürede elde edecekleri ücret matrahı ile ilişkilendirilmesinin gerekip gerekmediği hususunda bilgi talep edildiği anlaşılmakta olup konu hakkında Başkanlığımız görüşleri aşağıda açıklanmıştır.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 61 inci maddesinde, “Ücret işverene tabi ve belirli bir işyerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatlerdir.

Ücretin ödenek, tazminat, kasa tazminatı (Mali sorumluluk tazminatı), tahsisat, zam, avans, aidat, huzur hakkı, prim, ikramiye, gider karşılığı veya başka adlar altında ödenmiş olması veya bir ortaklık münasebeti niteliğinde olmamak şartı ile kazancın belli bir yüzdesi şeklinde tayin edilmiş bulunması onun mahiyetini değiştirmez…” hükmüne, 62 nci maddesinde ise, “İşverenler hizmet erbabını işe alan, emir ve talimatları dahilinde çalıştıran gerçek ve tüzel kişilerdir.” hükmüne yer verilmiştir.

Diğer taraftan, aynı Kanunun 86 ncı maddesinde ise “Aşağıda belirtilen gelirler için yıllık beyanname verilmez, diğer gelirler için beyanname verilmesi halinde bu gelirler beyannameye dahil edilmez.

1- Tam mükellefiyette

b) Tek işverenden alınmış ve tevkif suretiyle vergilendirilmiş ücretler (4962 sayılı Kanunun 17/D maddesiyle değişen parantez içi hüküm 07/08/2003 tarihinden geçerli olmak üzere) (birden fazla işverenden ücret almakla beraber, birden sonraki işverenden aldıkları ücretlerinin toplam 103’üncü maddede yazılı tarifenin ikinci gelir diliminde yer alan tutarı aşmayan mükelleflerin, tamamı tevkif suretiyle vergilendirilmiş ücretleri dahil)…” hükmü yer almıştır.

Ayrıca, gelirin toplanması ve beyanına ilişkin olarak 16 No.lu Gelir Vergisi Sirküleri’nde ayrıntılı açıklamalara yer verilmiştir.

Öte yandan, 21.11.1989 tarih ve 20349 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 160 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliğinin “Genel ve Katma Bütçeli İdareler İle Döner Sermayeden Ödenen Ücretlerin Vergilendirilmesi” başlıklı (I) inci bölümünde açıklandığı üzere bakanlıklar, bağlı kuruluşlar ve üniversiteler ile bu kuruluşlar bünyesindeki döner sermaye işletmeleri 1/1/1990 tarihinden geçerli olmak üzere tek işveren olarak kabul edilecektir.

Bu çerçevede;

a) Bakanlıklar, bağlı kuruluşlar ve üniversitelerde bulunan tahakkuk birimlerinin, bu kuruluşlar bünyesinde kurulmuş olan döner sermaye işletmelerindeki tahakkuk birimleri ile koordineli olarak çalışmaları,

b) Bu kuruluşlar tarafından bir ay içinde yapılan ücret ödemeleri ile döner sermaye işletmeleri tarafından yapılan ücret ödemelerinin toplanarak vergilendirilmesi gerekmektedir.

Bu açıklamalara göre, bakanlıklar, bağlı kuruluşlar ve üniversiteler ayrı işveren olup, bu kurumların bünyesinde kurulan döner sermaye işletmeleri, kurulduğu kurum ile tek işveren olarak kabul edilmektedir.

Ayrıca, söz konusu Tebliğde, “…Buna göre, bir hizmet erbabının birden fazla işverenden ücret alması halinde, her bir işverenin ödediği ücretler, ayrı ayrı vergilendirilmektedir. Dolayısıyla vergi tarifesi, her bir işverenin ödediği ücrete, diğer işveren veya işverenlerin ödediği ücretle ilgilendirilmeksizin ayrı ayrı uygulanmaktadır…” açıklamalarına yer verilmiştir.

Bu hüküm ve açıklamalara göre, Üniversitenize başka kamu üniversitelerinden veya kamu kurumlarından nakil olarak atanan personelin elde edeceği ücret gelirinin Gelir Vergisi Kanununun 61, 94 ve 103 üncü maddeleri uyarınca vergilendirilmesi aşamasında daha önce çalışmış olduğu işverenden elde ettiği kümülatif ücret matrahının Üniversitenizde çalışacağı süre içerisinde elde edeceği ücret matrahı ile ilişkilendirilmemesi gerekmektedir. Bir başka anlatımla Üniversitenizde söz konusu personelin elde edeceği ücretlerin tevkif suretiyle vergilendirilmesine esas olarak başlangıçta “0” matrahın dikkate alınması gerekmektedir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

(*) Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**) İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

Yıl içerisinde nakil olarak atanan personelin ücret gelirinin vergilendirilmesi hk.

Yıl içerisinde nakil olarak atanan personelin ücret gelirinin vergilendirilmesi hk.
Tarih 15/08/2012
Sayı B.07.1.GİB.4.34.16.01-GVK 61-2594
Kapsam

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

(Mükellef Hizmetleri Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü)

Sayı

:

B.07.1.GİB.4.34.16.01-GVK 61-2594

15/08/2012

Konu

:

Yıl içerisinde nakil olarak atanan personelin ücret gelirinin vergilendirilmesi hk.

İlgide kayıtlı özelge talep formunda, Üniversitenize başka kamu üniversitelerinden ve kamu kurumlardan nakil olarak atanan personelin, Üniversitenize atandıktan sonra, daha önce çalışmış oldukları üniversiteler/kurumlardan elde ettikleri ücret gelirlerine ilişkin kümülatif matrahın Üniversitenizde çalışacakları sürede elde edecekleri ücret matrahı ile ilişkilendirilmesinin gerekip gerekmediği hususunda bilgi talep edildiği anlaşılmakta olup konu hakkında Başkanlığımız görüşleri aşağıda açıklanmıştır.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 61 inci maddesinde, “Ücret işverene tabi ve belirli bir işyerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatlerdir.

Ücretin ödenek, tazminat, kasa tazminatı (Mali sorumluluk tazminatı), tahsisat, zam, avans, aidat, huzur hakkı, prim, ikramiye, gider karşılığı veya başka adlar altında ödenmiş olması veya bir ortaklık münasebeti niteliğinde olmamak şartı ile kazancın belli bir yüzdesi şeklinde tayin edilmiş bulunması onun mahiyetini değiştirmez…” hükmüne, 62 nci maddesinde ise, “İşverenler hizmet erbabını işe alan, emir ve talimatları dahilinde çalıştıran gerçek ve tüzel kişilerdir.” hükmüne yer verilmiştir.

Diğer taraftan, aynı Kanunun 86 ncı maddesinde ise “Aşağıda belirtilen gelirler için yıllık beyanname verilmez, diğer gelirler için beyanname verilmesi halinde bu gelirler beyannameye dahil edilmez.

1- Tam mükellefiyette

b) Tek işverenden alınmış ve tevkif suretiyle vergilendirilmiş ücretler (4962 sayılı Kanunun 17/D maddesiyle değişen parantez içi hüküm 07/08/2003 tarihinden geçerli olmak üzere) (birden fazla işverenden ücret almakla beraber, birden sonraki işverenden aldıkları ücretlerinin toplam 103’üncü maddede yazılı tarifenin ikinci gelir diliminde yer alan tutarı aşmayan mükelleflerin, tamamı tevkif suretiyle vergilendirilmiş ücretleri dahil)…” hükmü yer almıştır.

Ayrıca, gelirin toplanması ve beyanına ilişkin olarak 16 No.lu Gelir Vergisi Sirküleri’nde ayrıntılı açıklamalara yer verilmiştir.

Öte yandan, 21.11.1989 tarih ve 20349 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 160 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliğinin “Genel ve Katma Bütçeli İdareler İle Döner Sermayeden Ödenen Ücretlerin Vergilendirilmesi” başlıklı (I) inci bölümünde açıklandığı üzere bakanlıklar, bağlı kuruluşlar ve üniversiteler ile bu kuruluşlar bünyesindeki döner sermaye işletmeleri 1/1/1990 tarihinden geçerli olmak üzere tek işveren olarak kabul edilecektir.

Bu çerçevede;

a) Bakanlıklar, bağlı kuruluşlar ve üniversitelerde bulunan tahakkuk birimlerinin, bu kuruluşlar bünyesinde kurulmuş olan döner sermaye işletmelerindeki tahakkuk birimleri ile koordineli olarak çalışmaları,

b) Bu kuruluşlar tarafından bir ay içinde yapılan ücret ödemeleri ile döner sermaye işletmeleri tarafından yapılan ücret ödemelerinin toplanarak vergilendirilmesi gerekmektedir.

Bu açıklamalara göre, bakanlıklar, bağlı kuruluşlar ve üniversiteler ayrı işveren olup, bu kurumların bünyesinde kurulan döner sermaye işletmeleri, kurulduğu kurum ile tek işveren olarak kabul edilmektedir.

Ayrıca, söz konusu Tebliğde, “…Buna göre, bir hizmet erbabının birden fazla işverenden ücret alması halinde, her bir işverenin ödediği ücretler, ayrı ayrı vergilendirilmektedir. Dolayısıyla vergi tarifesi, her bir işverenin ödediği ücrete, diğer işveren veya işverenlerin ödediği ücretle ilgilendirilmeksizin ayrı ayrı uygulanmaktadır…” açıklamalarına yer verilmiştir.

Bu hüküm ve açıklamalara göre, Üniversitenize başka kamu üniversitelerinden veya kamu kurumlarından nakil olarak atanan personelin elde edeceği ücret gelirinin Gelir Vergisi Kanununun 61, 94 ve 103 üncü maddeleri uyarınca vergilendirilmesi aşamasında daha önce çalışmış olduğu işverenden elde ettiği kümülatif ücret matrahının Üniversitenizde çalışacağı süre içerisinde elde edeceği ücret matrahı ile ilişkilendirilmemesi gerekmektedir. Bir başka anlatımla Üniversitenizde söz konusu personelin elde edeceği ücretlerin tevkif suretiyle vergilendirilmesine esas olarak başlangıçta “0” matrahın dikkate alınması gerekmektedir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

(*) Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**) İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

Serbest meslek makbuzundan alınmayan hizmet bedeline tekabül eden stopajın ne şekilde ödeneceği hk.

Başlık Serbest meslek makbuzundan alınmayan hizmet bedeline tekabül eden stopajın ne şekilde ödeneceği hk.
Tarih 29/08/2012
Sayı B.07.1.GİB.4.34.19.02-019.01-2703
Kapsam

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü

Sayı

:

B.07.1.GİB.4.34.19.02-019.01-2703

29/08/2012

Konu

:

Serbest meslek makbuzundan alınmayan hizmet bedeline tekabül eden stopajın ne şekilde ödeneceği.

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda, aranızdaki vekalet ilişkisinden dolayı Avukat … tarafından kurumunuza düzenlenen 576.900,00 TL serbest meslek makbuzu karşılığının, 250.000,00 TL.’sinin banka aracılığıyla nakit olarak, 103.842,00 TL.’sinin vadeli çek ile ödendiği ancak, aranızdaki karşılıklı anlaşma ile vekalet ilişkisinin sonlandırılarak, düzenlenen serbest meslek makbuzundan alınmayan hizmet bedeline tekabül eden kısma karşılık olarak iade faturası tanzim edildiği belirtilerek, ödenmeyen ve iade faturası düzenlenen hizmet bedeline ilişkin gelir vergisi stopajı tutarının ödenip ödenmeyeceği ile ödenecek gelir vergisi stopajının ne şekilde iade edileceği hususunda Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun;

“Serbest Meslek Kazancının Tarifi” başlıklı 65 inci maddesinde; “Her türlü serbest meslek faaliyetinden doğan kazançlar serbest meslek kazancıdır.

Serbest meslek faaliyeti; sermayeden ziyade şahsi mesaiye, ilmi veya mesleki bilgiye veya ihtisasa dayanan ve ticari mahiyette olmayan işlerin işverene tabi olmaksızın şahsi sorumluluk altında kendi nam ve hesabına yapılmasıdır… ” hükmü,

“Serbest Meslek Kazancının Tespiti” başlıklı 67 nci maddesinde;”Serbest meslek kazancı bir hesap dönemi içinde serbest meslek faaliyeti karşılığı olarak tahsil edilen para ve ayınlar ve diğer suretlerle sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatlerden bu faaliyet dolayısıyla yapılan giderler indirildikten sonra kalan farktır. …” hükmü,

94 üncü maddesinin birinci fıkrasında; “Kamu idare ve müesseseleri, iktisadi kamu müesseseleri, sair kurumlar, ticaret şirketleri, iş ortaklıkları, dernekler, vakıflar, dernek ve vakıfların iktisadi işletmeleri, kooperatifler, yatırım fonu yönetenler, gerçek gelirlerini beyan etmeye mecbur olan ticaret ve serbest meslek erbabı, zirai kazançlarını bilanço veya zirai işletme hesabı esasına göre tespit eden çiftçiler aşağıdaki bentlerde sayılan ödemeleri (avans olarak ödenenler dahil) nakden veya hesaben yaptıkları sırada, istihkak saliplerinin gelir vergilerine mahsuben tevkifa yapmaya mecburdurlar.” hükmü,

94 üncü maddesinin birinci fıkrasının 2 numaralı bendinde; “Yaptıkları serbest meslek işleri dolayısıyla bu işleri icra edenlere yapılan ödemelerden (Noterlere serbest meslek faaliyetlerinden dolayı yapılan ödemeler hariç);

b) Diğerlerinden, (2009/14592 sayılı B.K.K. ile % 20)

vergi tevkifatı yapılır. ” hükmü,

96 ncı maddesinde; “Vergi tevkifatı, 94’üncü madde kapsamına giren nakten veya hesaben yapılan ödemelere uygulanır. Bu maddede geçen hesaben ödeme deyimi, vergi tevkifatına tabi kazanç ve iratları ödeyenleri istihkak sahiplerine karşı borçlu durumda gösteren her türlü kayıt ve işlemleri ifade eder… ” hükmü,

98 inci maddesinde; “94 ‘üncü madde gereğince vergi tevkifatı yapmaya mecbur olanlar bir ay içinde yaptıkları ödemeler veya tahakkuk ettirdikleri kârlar ve iratlar ile bunlardan tevkif ettikleri vergileri ertesi ayın yirmiüçüncü günü akşamına kadar, ödeme veya tahakkukun yapıldığı yerin bağlı olduğu vergi dairesine bildirmeye mecburdurlar…” hükmü,

yer almaktadır.

Ayrıca 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 229 uncu maddesinde fatura satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesika olarak tanımlanmış olup, “Makbuz Mecburiyeti” başlıklı 236 ncı maddesinde ise, serbest meslek erbabının mesleki faaliyetlerine ilişkin her türlü tahsilatı için iki nüsha serbest meslek makbuzu tanzim edeceği ve bir nüshasını müşteriye vereceği, müşterininde bu makbuzu istemek ve almak mecburiyetinde olduğu hükmüne yer verilmiştir.

Diğer taraftan, 252 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliğinin “3.Gelir ve Kurumlar Vergisi ile İlgili Vergi Hatalarından Kaynaklanan İade İşlemleri” başlıklı bölümün “3.2. Diğer Vergi Borçlarına Mahsup veya Nakden İade” başlıklı alt bölümünde;

“Fazla veya yersiz olarak vergi tahakkuk ettirilmesine neden olan vergi hatasının düzeltilmesi halinde, vergi hatası nedeniyle fazla olarak tahakkuk ettirilmiş verginin ödenmiş olması şartıyla, verginin mükellefe iadesi gerekmektedir…” açıklaması yer almaktadır.

Bu hüküm ve açıklamalara göre, vekalet ilişkisinden dolayı kurumunuza avukat … tarafından düzenlenen serbest meslek makbuzundaki 576.900,00 TL.’lik tutar üzerinden Gelir Vergisi Kanununun 94/2-b alt bendine göre gelir vergisi tevkifat yapılarak muhtasar beyanname ile beyan edilmesi gerekmektedir.

Öte yandan, sona erdirilen vekalet ilişkisine ait iade faturası ile verilmeyen hizmet bedeline ilişkin alınmayan tutarlara ait gelir vergisi tevkifatı fazla veya yersiz olarak ödenen vergi niteliğinde değerlendirilemeyeceğinden 252 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliğinde yer alan açıklamalar çerçevesinde yıllık gelir vergisi beyannamesi üzerinden mahsup edilmesi mümkün bulunmaktadır.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

(*) Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**) İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

Henuz teslim alinmamis daire icin aidat odenir mı ?-Kemal OZMEN

T.C.

YARGITAY

18. HUKUK DAİRESİ

E. 2001/2212

K. 2001/2577

T. 20.3.2001

• İTİRAZIN İPTALİ DAVASI ( Aidat Borcunu Ödemeyen Davalı Hakkında İcra Takibi Yapılması Nedeniyle )

• KAT MÜLKİYETİ KANUNUNUN UYGULAMASI ( Kat İrtifakı Kurulmuş Gayrimenkullerde Yapı Fiilen Tamamlanmış ve Bağımsız Bölümlerin 2/3’ü Fiilen Kullanılmaya Başlanmışsa Uygulanması )

• ORTAK GİDERDEN SORUMLULUK ( Yapının Genelde Tamamlandığının ve 2/3’ünün Fiilen Kullanıldığının Saptanması Halinde Binadaki Tüm Bağımsız Bölüm Maliklerinin Ortak Gider ve Avans Borcundan Sorumlu Tutulması )

• İSKAN BELGESİ ( Bunun Yokluğunun Taşınmazda Kat Mülkiyetine Geçişe Engel İse de Anayapının Ortak Yerlerinde ve Bağımsız Bölümlerindeki Eksikliklerin Kat Mülkiyeti Kanunu Hükümlerine Göre Yönetime Mani Olmaması )

2004/m.67

634/m.17

ÖZET : Kat Mülkiyeti Kanununun 17. maddesinin 3.fıkrasına göre, kat irtifakı kurulmuş gayrimenkullerde yapı fiilen tamamlanmış ve bağımsız bölümlerin 2/3’ü fiilen kullanılmaya başlanılmışsa, kat mülkiyetine geçilmemiş olsa dahi anagayrimenkulün yönetiminde kat mülkiyeti hükümlerinin uygulanması gerekir. Yasanın bu hükmü çerçevesinde yapının genelde tamamlandığının ve 2/3’ünün fiilen kullanıldığının saptanması, binadaki tüm bağımsız bölüm maliklerinin ortak gider ve avans borcundan sorumlu tutulmaları için yeterlidir. Anayapının ortak yerlerinde ve bağımsız bölümlerindeki bazı eksiklikler nedeniyle oturma izin belgesinin bulunmaması da bu sorumluluğu bertaraf etmez. İskan belgesinin yokluğu bu taşınmazda kat mülkiyetine geçişe engel ise de, yukarıdaki fiili durumun mevcudiyeti Kat Mülkiyeti Kanunu hükümlerine göre yönetime mani değildir.
DAVA : Dava dilekçesinde aidat borcunu ödemeyen davalı hakkında yapılan icra takibine karşı ileri sürülen itirazın iptali istenilmiştir. Mahkemece davanın reddi cihetine gidilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
KARAR : Kat Mülkiyeti Kanununun 17. maddesinin 3.fıkrasına göre, kat irtifakı kurulmuş gayrimenkullerde yapı fiilen tamamlanmış ve bağımsız bölümlerin 2/3’ü fiilen kullanılmaya başlanılmışsa, kat mülkiyetine geçilmemiş olsa dahi anagayrimenkulün yönetiminde kat mülkiyeti hükümlerinin uygulanması gerekir. Yasanın bu hükmü çerçevesinde yapının genelde tamamlandığının ve 2/3’ünün fiilen kullanıldığının saptanması, binadaki tüm bağımsız bölüm maliklerinin ortak gider ve avans borcundan sorumlu tutulmaları için yeterlidir. Bu durumdaki anayapının bağımsız bölümlerinin bazısında eksikliklerin bulunması ve bu yerlerin kullanılmamakta olması halinde dahi malikler, Kat Mülkiyeti Kanunu ve yönetim planı çerçevesinde ve kat malikleri kurulu kararları uyarınca kendisine düşen borç ve yükümlülükleri yerine getirmekten kaçınamaz. Anayapının ortak yerlerinde ve bağımsız bölümlerindeki bazı eksiklikler nedeniyle oturma izin belgesinin bulunmaması da bu sorumluluğu bertaraf etmez. İskan belgesinin yokluğu bu taşınmazda kat mülkiyetine geçişe engel ise de, yukarıdaki fiili durumun mevcudiyeti Kat Mülkiyeti Kanunu hükümlerine göre yönetime mani değildir.
Hal böyle iken mahkemece, fiilen tamamlanmış ve üzerinde kat irtifakı kurulu bulunan bu yapının 2/3’ünün fiilen kullanılma durumu dikkate alınarak, Kat Mülkiyeti Kanununu hükümlerine göre tahkikat ikmal edilip sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, binanın iskan ruhsatının iptal edilmiş olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 20.3.2001 gününde oybirliğiyle karar verildi. yarx

T.C.

YARGITAY

3. HUKUK DAİRESİ

E. 2004/1096

K. 2004/1412

T. 1.3.2004

• KAT MALİKİ ( Aidat Borcu )

• ORTAK GİDERLER ( Kat Mülkiyetine Tabi Olmayan Yerlerde Tahsili )

• MADDİ OLAY ( Hakimin Bağlılığı – Hukuksal Nitelendirmeyi Kendiliğinden Yapmakla Yükümlü Olması )

818/m. 61

ÖZET : Maddi olay ile bağlı olan hakim, hukuksal nitelendirmeyi kendiliğinden yapmakla yükümlüdür. O nedenle talep olmasa dahi vekaletsiz iş görme veya sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre alacağın tahsilinin mümkün olup-olmadığı gerekirse mahallinde keşif yapılmak suretiyle ( ortak kullanım yerlerinden ve hizmetlerinden faydalanma hususunda ) oluşacak gözlem ve alınacak bilirkişi raporu doğrultusunda re’sen incelenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekir.
DAVA : Dava dilekçesinde ve birleştirilen dosyada 291.996.000 lira için yapılan ilamsız takibe vaki haksız itirazın iptali ile takibin devamı ile % 40 icra inkar tazminatının faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın reddi cihetine gidilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili dilekçesinde, davalı kat malikinin 8 aylık aidat borcunu ( Ocak 2001-Ağustos 2001 ) ödememesi nedeniyle aleyhine icra takibine girişildiğini, davalının bu takibe itiraz ettiğini, itirazın iptali ile % 40 icra-inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı savunmasında davacının dava açma ehliyeti olmadığını ileri sürmüştür.
Mahkemece, davacı site yönetiminin, yasal bir yönetim olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Uyuşmazlık, birden çok parsel üzerinde kurulu bulunan ve bu nedenlede Kat Mülkiyeti Kanununa tabi olmayan sitede ortak giderlerin tahsiline ilişkindir.
Yaygın mülkiyette Kat Mülkiyeti Kanunu uygulanmadığından ötürü genel hükümler çerçevesinde uyuşmazlığının çözümü gerekmektedir.
Davacı yönetici, davalının yapılan hizmetlerden faydalandığını iddia ettiğine ve davalının payına düşen faydalı ve zorunlu masrafları talep ettiğine göre uyuşmazlık sebepsiz zenginleşme veya vekaletsiz iş görme hükümleri dairesinde çözümlenecek mahiyettedir.
Maddi olay ile bağlı olan hakim, hukuksal nitelendirmeyi kendiliğinden yapmakla yükümlüdür. O nedenle talep olmasa dahi vekaletsiz iş görme veya sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre alacağın tahsilinin mümkün olup-olmadığı gerekirse mahallinde keşif yapılmak suretiyle ( ortak kullanım yerlerinden ve hizmetlerinden faydalanma hususunda ) oluşacak gözlem ve alınacak bilirkişi raporu doğrultusunda re’sen incelenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeler ile davanın reddi doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 01.03.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
yarx

Kooperatiflerde atifet Mehli-Kemal OZMEN

11. HUKUK DAİRESİ

E. 2007/6644

K. 2009/1573

T. 12.2.2009

• BORÇLARIN ÖDENMESİ İÇİN MEHİL VERİLMESİ

ÖZET : Davacı vekili, müvekkilinin davalı kooperatifin ortağı iken genel kurulda borçlarını ödemeyen ortakların çıkarılması kararı alındığını, herhangi bir aidat borcu olmayan davacının haberi dahi olmadan ihracına karar verildiğini ileri sürerek, haksız olarak verilen ihraç kararının iptaline karar verilmesini talep etmiştir. Kooperatif üyesinin borçlarını ödememesi halinde genel kurulca ödeme hususunda üyeye süre tanınması gerekir. Genel kurulca verilen süre, atifet süresidir. Dosya kapsamından, atifet mehlinin davacıya tebliğ edilip edilmediği araştırılarak, tebligat yapılmışsa verilen süre içinde borcun ödenip ödenmediği araştırılmalıdır. Tebligata rağmen ödeme yapılmamışsa ihraç kararının geçerliliğini koruyacağı dikkate alınmalıdır.

KARAR :

Dava, davacı hakkında verilen kooperatif yönetim kurulu ihraç kararının iptali istemine ilişkindir.

Davacının ihracına dair 10.06.1999 tarihli yönetim kurulu kararının 24.06.1999 tarihinde davacı tarafından bildirilen adrese tebliğ edildiği, tebligat yapılan adresin değiştiği konusunda davacı tarafından davalı kooperatife bir bildirimde bulunulmadığı, kooperatif tarafından yapılan tebligatların yasaya uygun olduğu dosya kapsamından anlaşılmaktadır.

Ancak, davalı kooperatif yönetim kurulu tarafından verilen ihraç kararından sonra 11.06.2000 tarihli genel kurulda, gündemin 8. maddesinde “…Borçlarını zamanında ödemediği için ihraç işlemi tamamlanan İnci, … borçlarını bugünden itibaren 12.08.2000 tarihine kadar gecikme faizleri ile birlikte ödemeleri halinde ihraç işlemlerinin durdurulmasına, gecikme faizleri ile birlikte ödemedikleri takdirde 12.08.2000 tarihinde üyeliklerinin otomatikman düşürülmesine…” karar verilmiştir.

Dairemizin yerleşik uygulamasına göre, genel kurulca verilen süre bir “atifet mehli” olup, borcun verilen sürede ödenmemesi halinde önceki tarihli yönetim kurulu kararı geçerliliğini korur. Dava konusu olayda da, 11.06.2000 tarihli genel kurulda, davacı hakkında verilen ihraç kararından sonra adı geçenlere atıfet mehli verilmiş olup, bahsi geçen genel kurul kararının davacıya tebliğ edilip edilmediği dosya kapsamından anlaşılamamaktadır.

Mahkemece, ihraç kararının iptali isteminin ortak olduğunun tespiti istemini de içeriyor olması nedeniyle,11.06.2000 tarihli genel kurul kararı gereği yönetim kurulu tarafından davacıya tebligat yapılıp yapılmadığı, tebligat yapılmış ise, verilen sürede tüm borcun ödenip ödenmediğinin öncelikle araştırılması; tebliğe rağmen borcun ödenmemesi halinde ihraç kararının kesinleşeceği, aksi takdirde davacının ortaklığının halen devam ettiğinin kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle davanın reddedilmesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle davacı yararına bozulması gerekmiştir.

1163 Sayılı Yasanın 16. maddesi uyarınca, ihraç edilen ortağın hak ve yükümlülükleri ihraç kararı kesinleşinceye kadar devam edeceğinden, davacının ortaklığı süresince aidat ödeme yükümlülüğü söz konusudur.

11. HUKUK DAİRESİ

E. 2008/2300

K. 2009/7000

T. 8.6.2009

• KOOPERATİFTEN KONUT TAHSİS EDİLMEMESİ

ÖZET : Davacı, davalı kooperatifin üyesi olduğunu, tüm parasal yükümlülüklerini yerine getirmesine rağmen kendisine konut teslim edilmediğini iddia ederek alacak; birleşen davada ise ihraç kararının iptali talebinde bulunmuştur. İhraç edilen ortağın hak ve yükümlülükleri ihraç kararı kesinleşinceye kadar devam eder. Konut tahsis edilmemesi parasal yükümlülüklerin yerine getirilmesine engel teşkil etmez. Konut tahsis edilmeyen ortak kooperatiften tazminat talep edebilir. Ancak, ortaklık devam ettiği sürece kooperatiften konut verilmemesine dayalı olarak tazminat talep edilebilir. Tazminat davası süresince de ortaklığın devam etmesi gerekir. Açıklanan nedenlerle, birleştirilen ihraç kararının iptali davası esas davadan ayrılmalı ve ihraç kararının iptali davasının neticesi beklenmeli, davacının ortaklığı devam ettiği takdirde tazminat davası karara bağlanmalıdır.

KARAR : Davacı vekili, asıl davada müvekkilinin davalı kooperatifin ortağı olduğunu, parasal yükümlülüklerini yerine getirdiği halde müvekkiline tahsis edilen konutun teslim edilmediğini ileri sürerek, B Blok … Kat, … nolu dairenin müvekkili adına tescilini talep etmiş, ıslahla konut tahsis edilmeyeceği anlaşıldığı gerekçesiyle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 120.000,00.- YTL’nin yasal faizi ile birlikte tahsilini talep etmiş, birleşen 2007/150 H. sayılı dosyada, müvekkili hakkında alınan 12.01.2007 tarih 1 nolu ihraç kararının iptalini talep etmiş, birleşen 2006/108 E. sayılı dosyada da dava konusu taşınmazın davalı Muhammed adına düzenlenen tapusunun iptalini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, davacının parasal yükümlülüklerini yerine getirmediğini, Kadıköy 4’üncü Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2006/286 E., 20071736 K. sayılı dosyası ile tespit edilen borcun davacı tarafça ödenmediği için hakkında alınan ihraç kararının yerinde olduğunu, ihraç kararı alındığı için daire tahsis edilemeyeceğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamına göre, konut tahsis edilmeyen davacının açtığı tazminat davası devam ederken ihtarname gönderip konut tahsis edilecekmiş gibi davacıdan aidat talep edilip sonucunda da ihraç kararı verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu, tazminat alacaklısı olan davacının konut sahibi olarak ortaklar gibi aidat ödemesinin mümkün olmadığı, bu nedenle davacı hakkında alınan ihraç kararının usul ve yasaya aykırı olduğu, dairenin rayiç değerinin 150.000,00.- YTL olarak hesaplandığı; davacının talep edebileceği tazminat hesabının Yargıtay’ca benimsenen formüle göre yapılan hesaplama sonunda 123.574,00.- YTL olduğu, davacı tarafça bilirkişi raporuna itiraz edilmediği ve bu miktarın davacı yönünden müktesep hak oluşturduğu, davalı tarafın itirazı üzerine alınan raporda ise tazminat miktarının 246.503,35.- YTL olarak hesaplandığı, davalı vekili bu rapora da itiraz etmiş ise de normal bir ortağın en fazla kazancının daire bedeli olduğuna göre, eşitlik ilkesi uyarınca daire sahibi olamayan davacı ortağın elde edebileceği menfaatin en fazla diğer ortakların elde ettiği menfaat olan konutun bedeli kadar olması gerektiği, bu bedelin de itiraz edilmeyen raporda belirlenen 150.000,00.- YTL olduğu, davacının talep edebileceği tazminat miktarının bu meblağı geçemeyeceği, rayiç bedel ve davacının müktesep hakkı olan bedel göz önüne alındığında ek rapor alınması neticeyi değiştirmeyeceğinden davacının talebi ile bağlı kalınarak 120.000,00.- YTL tazminata hükmedilmesi gerektiği gerekçesiyle asıl davanın kabulü ile taleple bağlı kalınarak 120.000,00.- YTL’nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalı kooperatiften tahsiline, birleşen 2007/150 E. sayılı dosyada davanın kabulü ile 12.01.2007 tarih 1 nolu ihraç kararının iptaline, birleşen 2006/108 E. sayılı dosyada davanın feragat nedeniyle reddine karar verilmiştir.

Kararı, davalı kooperatif vekili temyiz etmiştir.

1- 1163 Sayılı Yasanın 16. maddesi uyarınca, ihraç edilen ortağın hak ve yükümlülükleri ihraç kararı kesinleşinceye kadar devam edeceğinden, davacının ortaklığı süresince aidat ödeme yükümlülüğü söz konusudur. Davacıya konut tahsis edilmemiş olması, bunun yerine kooperatiften tazminat talep etme hakkı bulunan davacının parasal yükümlülükleri yerine getirmesine engel teşkil etmez. Bu itibarla, mahkemece öncelikle davacı hakkında daha önce alınan ihraç kararının iptali davasının akıbeti araştırılıp, bilahare birleşen davada ihtarların usulüne uygun olup olmadığı değerlendirilerek neticesine göre bir karar vermek gerekirken, kendisine konut tahsis edilmeyen ortaktan aidat istenemeyeceği gerekçesiyle ihraç kararının iptaline karar verilmesi doğru olmamış, hükmün bu nedenle de davalı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

2- Asıl dava ıslah edilmiş şekli ile konut verilmemesine dayalı tazminat, birleşen 2007/150 E. sayılı dava ise davacı hakkında alınan ihraç kararının iptali istemine ilişkindir. Davacı, ortaklığı devam ettiği sürece kooperatiften konut verilmemesine dayalı olarak tazminat talep edebileceğinden, tazminat davası süresince de davacının ortaklığının devam etmesi gerekir. Bu itibarla, mahkemece davacı hakkında açılmış bulunan ve işbu dava ile birleştirilen ihraç kararının iptali davası, esas davadan ayrılarak ihraç kararının iptali davasının akıbeti beklenmek ve o davanın neticesine göre davacının ortaklığı devam ettiği takdirde tazminat davası karara bağlanmak gerekirken, anılan husus nazara alınmadan tazminata karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.

Ödemelerini tamamlamayan ortak dairenin adına tespiti, tapu iptal ve tescili isteminde bulunamaz. Davacı konutunun başka bir kişiye tahsis edilmişse, dava onun yokluğunda devam ettirilemez. Kur’a ile yapılan tahsis genel kurul kararı ya da bir mahkeme kararıyla iptal edilmedikçe geçerli ve uygulanması zorunludur. Yönetim kurulunun tek taraflı olarak karar alıp, kur’a ile belirlenen tahsisleri iptal etme yetkisi bulunmamaktadır.

ÖZET: Ödemelerini tamamlamayan ortak dairenin adına tespiti, tapu iptal ve tescili isteminde bulunamaz. Davacı konutunun başka bir kişiye tahsis edilmişse, dava onun yokluğunda devam ettirilemez. Kur’a ile yapılan tahsis genel kurul kararı ya da bir mahkeme kararıyla iptal edilmedikçe geçerli ve uygulanması zorunludur. Yönetim kurulunun tek taraflı olarak karar alıp, kur’a ile belirlenen tahsisleri iptal etme yetkisi bulunmamaktadır.

Somut olayda davacı dava öncesinde davalıya gönderdiği ihtarda (L) blok (6) nolu dairenin kendisine isabet ettiğini bildirmiş ve bu dairenin teslimin istemiş olup, bu davada ise kur’ada belirtilen dağılımı değiştiren yönetim kurulunun 25.5.2004 tarihli kararı ile oluşturulan yeni dağıtımda davacıya bırakılan (G) blok (14) nolu dairenin davacı adına tescili ile teslimini talep etmiştir. Dosyada mevcut yönetim kurulu kararında yeni bir yerleşim planının yapılmasına, bazı üyelerin ödemelerini bitirmeleri nedeniyle oyçokluğu ile karar verildiği belirtilmiş ve yeni yerleşim planı oluşturularak dairelerin kimlere tahsis edildiği tek tek gösterilmiştir. Bu kararda genel kurulun bu yönde bir yetki verip vermediğinden söz edilmemiş olup, mahkemece de bu kararın yetki ve nisap noktasında geçerli bir karar olup olmadığı üzerinde durulmamıştır. Kur’a ile yapılan tahsis genel kurul kararı ya da bir mahkeme kararıyla iptal edilmedikçe geçerli ve uygulanması zorunlu olup, davacıya kur’ada isabet eden dairenin kendisine verilmesini, muarazanın bu şekilde giderilmesini isteyebilir. Yönetim kurulunun tek taraflı olarak karar alıp, kur’a ile belirlenen tahsisleri iptal etme yetkisi bulunmamaktadır. Bu hususlar üzerinde durulmadan yönetim kurulu kararına göre yapılan tahsise geçerlilik tanınıp davanın kabulü eksik incelemeye dayalıdır.

Diğer yandan, davacı konutunun tahsis edildiği üyenin belirlenip, bu üye aleyhine dava açması için davacıya süre verilmesi, açtığında işbu dava ile birleştirilmesi gerekirken, o kişinin hukukunu da etkileyen işbu davanın, o kişinin yokluğunda görülüp sonuçlandırılması da doğru değildir.

Öte yandan, ödemelerini tamamlamayan ortağın dairenin adına tespiti, tapu iptal ve tescili isteminde bulunamayacağı gözetilmelidir. Davacı, şerefiye ve aidat borcunu bitirdiğini ileri sürmüş, davalı yan aksini savunmuş olup, bilirkişi raporunda da aidat borcunun tümünün ödenip ödenmediği kesin olarak ortaya konulmamış, çeşitli olasılık ve olgulardan bahsedilip farklı rakamlardan söz edilmiş, rapora davalı vekili 22.12.2006 tarihli oturumda itiraz etmiş ve davacının ödemelerini yapmadığı savunulmuştur. Bu yönden de eksik inceleme ile hüküm tesis edilmiştir (11. HD. 16.11.2009, 12270/11832).

kooperatif yöneticilerinin zimmet suçu

kooperatif yöneticilerinin zimmet suçu

KOOPERATİFLER AÇISINDAN YENİ TÜRK CEZA KANUNUNDA ZİMMET SUÇU

Bilineceği üzere, 1163 sayılı Kooperatifler Kanununun (KK) 62’nci maddesi “Üyelerin Titizlik Derecesi ve Sorumlulukları” başlığını taşımakta ve kooperatif yönetim kurulu üyeleri ile memurlarının “…suç teşkil eden fiil ve hareketlerinden ve özellikle kooperatifin para ve malları, bilanço tutanak, rapor ve başkaca evrak defter ve belgeleri üzerinde işledikleri suçlardan dolayı….” Devlet memurları gibi cezalandırılacağını hükme bağlamaktadır. Bu hüküm ele alındığında kooperatifin para ve malları ile defter ve belgeleri üzerinde işlenen suçlarda zimmet, görevin gereği gibi yerine getirilmemesi veya takdir hakkının kötüye kullanılması suretiyle kooperatife zarar verilmesi durumunda görevi ihmal ve görevi suistimal fiilleri söz konusu olabilmektedir. Burada hemen belirtilmesinde yarar olan bir husus var. Dikkat edilirse, kooperatif ortakları ile denetçi veya denetim kurulu üyeleri bu kapsama alınmamışlardır. Devlet memurları gibi ceza görme münhasıran yönetim kurulu üyeleri ile memurları için düşünülmüştür.

1926 yılında yürürlüğe konulan ve o günden bu yana 50’yi aşkın değişiklik ve eklemeler gören 765 sayılı Türk Ceza Kanunu, 12.10.2004 gün ve 25611 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe konulan 5237 sayılı Yeni Türk Ceza Kanunu ile birlikte yürürlükten kaldırılmış bulunmaktadır.

Bu yeni kanunun getirdiği cezai sorumluluk hükümlerine KK’nun 62’nci maddesi çerçevesinde bakmakta yarar görülerek bu yazı kaleme alınmıştır. Nedir yeni kanunla getirilen değişiklikler?

Birincisi; yürürlükten kalkan 765 sayılı eski kanunun üçüncü babının başlığı “ Devlet İdaresi Aleyhine İşlenen Cürümler” şeklinde iken 5237 sayılı yeni kanunda ikinci kitap’ın başlığı “ Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar” şeklinde düzenlenmiş olmasıdır.

İkincisi, eski kanunda 202’nci maddede düzenlenen “zimmet” fiili yeni kanunda 247’nci maddede düzenlenmiş ve “devlet memuru” kavramı “kamu görevlisi” olarak yer almıştır. “Kamu görevlisi” kavramı yeni kanunun 6/c maddesinde yer alan tanıma göre, kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi olarak anlaşılmalıdır. Biz bu yazımızı özellikle zimmet suçunun yeni halini görmek ve eskisiyle kıyaslamak amacıyla kaleme aldığımızdan 247’nci maddeyi aynen buraya almakta yarar var.

Zimmet

MADDE 247- (1) Görevi nedeniyle zilyedliği kendisine devredilmiş olan veya koruma ve gözetimiyle yükümlü olduğu malı kendisinin veya başkasının zimmetine geçiren kamu görevlisi beş yıldan on iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Suçun zimmetin açığa çıkmamasını sağlamaya yönelik hileli davranışlarla işlenmesi halinde verilecek ceza yarı oranında artırılır.

(3) Zimmet suçunun, malın geçici bir süre kullanıldıktan sonra iade edilmek üzere işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranına kadar indirilebilir.

Yukarıya aynen aldığımız 247’nci maddenin gerekçesine bakıldığında değişik bir yaklaşım ortaya çıkmaktadır. Zimmet suçunun konusu taşınır veya taşınmaz bir mal olmakla birlikte bu malın zilyedliğinin kamu görevlisinin kendisine devredilmiş olması veya koruma ve gözetimine yükümlü olması gerekmektedir. Bu malın mülkiyetinin devlete, herhangi bir kamu kurumuna veya özel kişiye ait olması arasında fark da gözetilmemiştir.

Aynı gerekçede zimmetin gerçeklemesinde kamu görevlisinin bizzat kendisinin olması ile başkasının zimmetine geçirilmesi arasında bir fark bulunmadığına yer verilmiştir.

765 sayılı eski kanunda öngörülen cezalara nazaran yeni kanunda öngörülen cezalar failin lehine görünmektedir. Bir örnek vermek gerekirse, eski kanunda nitelikli zimmet “oniki yıldan aşağı” olamazken yeni kanunda verilecek ceza yarı oranında artırılacağına göre alt sınırdan yani beş yıl üzerinden ceza alacak failin nitelikli zimmet suçu 7,5 yıl olabilecektir.

Kooperatiflerde zimmet sucu-Kemal OZMEN

Bilineceği üzere, 1163 sayılı Kooperatifler Kanununun (KK) 62’nci maddesi “Üyelerin Titizlik Derecesi ve Sorumlulukları” başlığını taşımakta ve kooperatif yönetim kurulu üyeleri ile memurlarının “…suç teşkil eden fiil ve hareketlerinden ve özellikle kooperatifin para ve malları, bilanço tutanak, rapor ve başkaca evrak defter ve belgeleri üzerinde işledikleri suçlardan dolayı….” Devlet memurları gibi cezalandırılacağını hükme bağlamaktadır. Bu hüküm ele alındığında kooperatifin para ve malları ile defter ve belgeleri üzerinde işlenen suçlarda zimmet, görevin gereği gibi yerine getirilmemesi veya takdir hakkının kötüye kullanılması suretiyle kooperatife zarar verilmesi durumunda görevi ihmal ve görevi suistimal fiilleri söz konusu olabilmektedir. Burada hemen belirtilmesinde yarar olan bir husus var. Dikkat edilirse, kooperatif ortakları ile denetçi veya denetim kurulu üyeleri bu kapsama alınmamışlardır. Devlet memurları gibi ceza görme münhasıran yönetim kurulu üyeleri ile memurları için düşünülmüştür.

1926 yılında yürürlüğe konulan ve o günden bu yana 50’yi aşkın değişiklik ve eklemeler gören 765 sayılı Türk Ceza Kanunu, 12.10.2004 gün ve 25611 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe konulan 5237 sayılı Yeni Türk Ceza Kanunu ile birlikte yürürlükten kaldırılmış bulunmaktadır.

Bu yeni kanunun getirdiği cezai sorumluluk hükümlerine KK’nun 62’nci maddesi çerçevesinde bakmakta yarar görülerek bu yazı kaleme alınmıştır. Nedir yeni kanunla getirilen değişiklikler?

Birincisi; yürürlükten kalkan 765 sayılı eski kanunun üçüncü babının başlığı “ Devlet İdaresi Aleyhine İşlenen Cürümler” şeklinde iken 5237 sayılı yeni kanunda ikinci kitap’ın başlığı “ Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar” şeklinde düzenlenmiş olmasıdır.

İkincisi, eski kanunda 202’nci maddede düzenlenen “zimmet” fiili yeni kanunda 247’nci maddede düzenlenmiş ve “devlet memuru” kavramı “kamu görevlisi” olarak yer almıştır. “Kamu görevlisi” kavramı yeni kanunun 6/c maddesinde yer alan tanıma göre, kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi olarak anlaşılmalıdır. Biz bu yazımızı özellikle zimmet suçunun yeni halini görmek ve eskisiyle kıyaslamak amacıyla kaleme aldığımızdan 247’nci maddeyi aynen buraya almakta yarar var.

Zimmet

MADDE 247- (1) Görevi nedeniyle zilyedliği kendisine devredilmiş olan veya koruma ve gözetimiyle yükümlü olduğu malı kendisinin veya başkasının zimmetine geçiren kamu görevlisi beş yıldan on iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Suçun zimmetin açığa çıkmamasını sağlamaya yönelik hileli davranışlarla işlenmesi halinde verilecek ceza yarı oranında artırılır.

(3) Zimmet suçunun, malın geçici bir süre kullanıldıktan sonra iade edilmek üzere işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranına kadar indirilebilir.

Yukarıya aynen aldığımız 247’nci maddenin gerekçesine bakıldığında değişik bir yaklaşım ortaya çıkmaktadır. Zimmet suçunun konusu taşınır veya taşınmaz bir mal olmakla birlikte bu malın zilyedliğinin kamu görevlisinin kendisine devredilmiş olması veya koruma ve gözetimine yükümlü olması gerekmektedir. Bu malın mülkiyetinin devlete, herhangi bir kamu kurumuna veya özel kişiye ait olması arasında fark da gözetilmemiştir.

Aynı gerekçede zimmetin gerçeklemesinde kamu görevlisinin bizzat kendisinin olması ile başkasının zimmetine geçirilmesi arasında bir fark bulunmadığına yer verilmiştir.

765 sayılı eski kanunda öngörülen cezalara nazaran yeni kanunda öngörülen cezalar failin lehine görünmektedir. Bir örnek vermek gerekirse, eski kanunda nitelikli zimmet “oniki yıldan aşağı” olamazken yeni kanunda verilecek ceza yarı oranında artırılacağına göre alt sınırdan yani beş yıl üzerinden ceza alacak failin nitelikli zimmet suçu 7,5 yıl olabilecektir.

Yeni Türk Ceza Kanunu zimmet suçu ile ilgili olarak eski kanunda yer alan hafifletici nedenleri yeni düzenlemeye tabi tutmuştur:

Etkin pişmanlık

Madde 248-(1)Soruşturma başlamadan önce zimmete geçirilen malın aynen iade edilmesi veya uğranılan zararın tazmin edilmesi halinde verilecek cezanın üçte ikisi indirilir.

(2) Kovuşturma başlamadan önce, gönüllü olarak, zimmete geçirilen malın aynen iade edilmesi veya uğranılan zararın tamamen tazmin edilmesi halinde verilecek cezanın yarısı indirilir. Etkin pişmanlığın hükümden önce gerçekleşmesi halinde verilecek cezanın üçte biri indirilir.

Madde gerekçesine bakıldığında cezada indirim “etkin pişmanlığın başladığı zamana” bağlanmaktadır. Bu zamanları şöyle sıralayabiliriz:

– Soruşturma başlamadan önce,

– Dava aşamasında (yani hükümden önce)

Görüleceği üzere, soruşturma sırasında ve karardan önce yapılacak iade ve tazminlerde fail lehine hükümler getirmektedir.

Daha az cezayı gerektiren hal

Madde 249- Zimmet suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle verilecek ceza üçte birden yarıya kadar indirilir.

Görüleceği üzere bu hüküm ile de zimmet suçunun konusunu oluşturan malın değeri de cezanın tayininde göz önüne alınması gereken bir ölçü olacaktır.

Madde gerekçesinde de bu yaklaşıma yer verilmiş, suç ortadan kalkmamakla birlikte zimmetin azlığının hoşgörüyle karşılanmasına imkan sağlanmıştır. Bu hususta yargı kararları ortaya çıktıkça zimmet fiiline gösterilecek hoşgörünün de limitleri ortaya çıkacaktır şüphesiz. Bekleyelim, görelim!

Özel ve önemli bir suçu incelemeye çalıştığımız yazımızı bir hatırlatma ile tamamlamak istiyoruz.

Yeni TCK 53’üncü maddesi birinci fıkrası ile, kişilerin kasten işlemiş oldukları suçlardan dolayı hüküm giymeleri durumunda, vakıf, dernek, sendika, şirket, kooperatif ve siyasi parti gibi tüzel kişiliklerin yöneticisi veya denetçisi olmaktan yoksun bırakılması mümkün kılınmıştır.

Elbette ki, kooperatifçilik gibi fedakarlık isteyen bir alanda yönetici ve memur olanların suçlu duruma düşmelerini istememekle birlikte, eski bir devlet denetim elemanı olarak cezai sorumluluk gerektiren haller tespit ettiğim görevlerim sırasında, onların eş ve çocuklarını düşünerek geçirdiğim uykusuz geceleri unutamadığımı da buraya yazmaktan kendimi alıkoyamıyorum.

775 Sayılı Kanun kapsamında belediye tarafından kooperatif birliğine tahsis edilen arsaların üye kooperatiflere devredilmesinden ne şekilde harç aranılacağı hk

Başlık 775 Sayılı Kanun kapsamında belediye tarafından kooperatif birliğine tahsis edilen arsaların üye kooperatiflere devredilmesinden ne şekilde harç aranılacağı hk.
Tarih 23/07/2012
Sayı B.07.1.GİB.4.34.18.01-003.01-2266
Kapsam

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Mükellef Hizmetleri Diğer Vergiler Grup Müdürlüğü

Sayı

:

B.07.1.GİB.4.34.18.01-003.01-2266

23/07/2012

Konu

:

Tapu Harcı

İlgide kayıtlı özelge talebinizde, 775 Sayılı Kanun kapsamında belediye tarafından birliğinize tahsis edilen arsaların üye kooperatiflere devredileceği belirtilerek, tapuda yapılacak işlemlerden harç alınıp alınmayacağı, alınacak ise hangi oranda harç alınacağı hususunda bilgi verilmesi istenilmektedir.

Bilindiği üzere, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 57’nci maddesinde, tapu ve kadastro işlemlerinden bu kanuna bağlı (4) sayılı tarifede yazılı olanların tapu ve kadastro harçlarına tabi olduğu belirtilmiş, söz konusu tarifenin kooperatiflerinin “I-Tapu işlemleri” başlıklı bölümünün 15’inci maddesinde, yapı kooperatiflerinin ortaklarına dağıtacağı gayrimenkullerin ortaklar adına tescilinde kayıtlı değer üzerinden harç alınacağı hüküm altına alınmıştır. Söz konusu harcın oranı 29/12/2009 tarih ve 2009/15725 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile 01/01/2010 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere binde 1,98 olarak belirlenmiştir.

Öte yandan, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun Kooperatifler Birliklerinin görev ve sorumluluklarına ilişkin 70’inci maddesinde, “Kooperatiflerin müşterek menfaatlerini korumak, amaçlarını gerçekleştirmek için iktisadi faaliyette bulunmak, faaliyetlerini koordine etmek ve denetlemek, dış memleketlerle olan münasebetlerini düzenlemek, kooperatifçiliği geliştirmek ve eğitim yapmak, kooperatifçilik konularında tavsiyelerde bulunmak gibi hizmetlerin yerine getirilmesi için, Kooperatif birlikleri, kooperatifler merkez birlikleri ve Türkiye Milli Kooperatifler Birliği kurulur…” denilmiş, 72’nci maddesinde de, konuları aynı veya birbiriyle ilgili nitelikte olan 7 veya daha çok kooperatif tarafından birlikler kurulabileceğinin ana sözleşmelerinde tespit edilebileceği ve bu birliklerin “kooperatif şeklinde” kurulacağı hükme bağlanmıştır.

İncelenmesinden görüleceği üzere, 1163 sayılı Kanun’un 72’nci maddesi ile kooperatif birliklerinin kooperatif şeklinde kurulacağı hükme bağlandığından, kooperatif birlikleri de birer “kooperatif kuruluş” niteliği taşımaktadır.

Diğer taraftan, 775 sayılı Kanunun 33’üncü maddesinde ise; “Bu Kanun hükümlerine dayanılarak yapılan ivazlı veya ivazsız devir, temlik, kamulaştırma, alım, satım, kira, geri alma,geri verme, ifraz, tevhit, tescil,cins değişikliği, rehin tesis ve terkini, ıslah, değişiklik, onarım,inşa ve ikmal gibi her türlü işlemler, sözleşmeler, beyannameler ve benzerleri tasarruf bonosundan ve her türlü vergi, resim ve harçtan muaftır.” hükmü yer almaktadır.

Buna göre, Birliğinize 775 sayılı Kanuna göre tahsis edilen arsaların Birliğiniz üyelerine bu Kanun kapsamında devredilmesi sırasında harç aranılmaması; söz konusu gayrimenkullerin 775 sayılı Kanuna göre tahsis edilmekle birlikte Birliğinizce bu Kanun kapsamı dışında üye kooperatiflere konut yapımı için devrinde ise 492 sayılı Kanuna bağlı (4) sayılı tarifenin I-15’inci maddesi uyarınca binde 1,98 oranında tapu harcı tahsil edilmesi gerekmektedir.

Mülkiyeti Maliye Hazinesi adına kayıtlı gayrimenkul üzerinde bulunan irtifak hakkının tapuda yapılacak terkini işleminden ne şekilde tapu harcı aranılması gerektiği hk. Tarih 16/08/2012

Başlık Mülkiyeti Maliye Hazinesi adına kayıtlı gayrimenkul üzerinde bulunan irtifak hakkının tapuda yapılacak terkini işleminden ne şekilde tapu harcı aranılması gerektiği hk.
Tarih 16/08/2012
Sayı B.07.1.GİB.4.55.15.01-2010-HARÇ-ÖZE-14-286
Kapsam

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

SAMSUN VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Mükellef Hizmetleri Grup Müdürlüğü

ÇOK İVEDİ

Sayı

:

B.07.1.GİB.4.55.15.01-2010-HARÇ-ÖZE-14-286

16/08/2012

Konu

:

İrtifak hakkının terkininde tapu harcı.

İlgide kayıtlı özelge talep formu ve eklerinin incelenmesinden, mülkiyeti Maliye Hazinesine ait … İlçesi … ada … ve … parsellerde kayıtlı gayrimenkuller üzerinde … Odası ve … Borsası lehine 30 yıl süre ile tesis edilen irtifak hakkının tapuda terkin edileceği belirtilerek söz konusu irtifak hakkının tapuda yapılacak terkini işleminden ne şekilde tapu harcı aranılması gerektiği hususunda Başkanlığımızdan görüş talep edildiği anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere, 492 sayılı Harçlar Kanununun 57 nci maddesinde tapu ve kadastro işlemlerinden bu Kanuna bağlı (4) sayılı tarifede yazılı olanlarının tapu ve kadastro harcına tabi olduğu belirtilmiş, söz konusu tarifenin “I- Tapu işlemleri” başlıklı kısmının 14 üncü bendinde, tapu harcı mevzuuna giren işlemlerle ilgili tescil ve şerhlerin terkininden maktu harç aranılacağı hüküm altına alınmıştır.

Öte yandan, 492 sayılı Harçlar Kanununun 58 inci maddesinin (f) bendinde “Bunlar dışında kalan işlemlerde lehine işlem yapılmış olanlar.” hükmü yer almaktadır. Diğer taraftan, 492 sayılı Harçlar Kanununun “Harçtan Müstesna Tutulan İşlemler” başlıklı 59 uncu maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde, genel ve özel bütçeli idarelerle, il özel idareleri, belediyeler ve köylerin iktisap edecekleri gayrimenkullerin vesair ayni hakların tescili, şerhi gerektiren işlemleri ve bunların terkinlerinin harçtan istisna tutulduğu hüküm altına alınmıştır

Buna göre, söz konusu irtifak hakkının bedelsiz olarak yapılacak terkininden, 492 sayılı Kanunun 59 uncu maddesinin birinci fıkrasının (a) bendine göre tapu harcı aranılmaması gerekmektedir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

Kooperatifine ait taşınmazın tapuda yapılacak ifraz işleminden tapu harcı aranılıp aranılmayacağı hk.-Kemal OZMEN

Başlık Tarım Kredi Kooperatifine ait taşınmazın tapuda yapılacak ifraz işleminden tapu harcı aranılıp aranılmayacağı hk.
Tarih 09/08/2012
Sayı B.07.4.DEF.0.02.10.00-2010/3-16
Kapsam

T.C.

ADIYAMAN VALİLİĞİ

Defterdarlık Gelir Müdürlüğü

Sayı

:

B.07.4.DEF.0.02.10.00-2010/3-16

09/08/2012

Konu

:

Tarım Kredi Kooperatifine ait taşınmazın ifrazında Tapu Harcı hk.

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda, İlçemiz … Belediye Başkalığınca Kooperatifinize ait bulunan gayrimenkulun tapu tadilatının yapıldığı ve Tapuda yapılacak ifraz işlemi için Kooperatifinizce tapu harcı ödenip ödenmeyeceği hususunda görüş talep edilmektedir.

Bilindiği üzere, 492 sayılı Harçlar Kanununun 57 nci maddesinde, “Tapu ve kadastro işlemlerinden bu kanuna bağlı (4) sayılı tarifede yazılı olanları, tapu ve kadastro harçlarına tabidir.” denilmekte, anılan tarifenin I/6-a fıkrasında ifraz veya taksim veya birleştirme işlemlerinde kayıtlı değerler üzerinden nisbi harç alınacağı hükme bağlanmıştır.

492 sayılı Harçlar Kanununun harçtan müstesna tutulan işlemler başlığı altındaki 59 uncu maddesinde, kooperatiflerin harçtan muaf olduğuna dair herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Aynı Kanununun 123 üncü maddesinde ise; “Özel kanunlarla harçtan muaf tutulan kişilerle, istisna edilen işlemlerden harç alınmaz.” hükmü bulunmaktadır.

Diğer taraftan, 1581 sayılı Tarım Kredi Kooperatifleri ve Birlikleri Kanununun “Muafiyetler” başlıklı 19 uncu maddesinin (B) fıkrasında, “a) Kurumlar, gider, gayrimenkul kıymet artışı, intikal ve diğer vergilerden ve icra makamları, resmi daireler ve mahkemeler nezdinde yapacakları takip ve tahsillerle açacakları tazminat davaları ile ilgili her nevi talep, tebliğ ve kararlar her türlü masraf, vergi, resim ve harçlardan,

b) Sermaye ve yedek akçeleri ile taşınmaz malları ve bunların gelirleri, kendi ihtiyaçları için satın aldıkları ve alacaklarının tahsili gayesiyle mülk edindikleri taşınmaz malları ve bunların 15 inci madde hükmüne göre sahiplerine geri verilmesi işlemi, bütün vergi, resim ve harçtan,

c) Yapacakları kredi işlerine ilişkin bütün senet, belge, kağıt, defter ve hesap özetleri, taşınmaz mallara ait ipotek ve taşınır mallara ait rehin işlemleri, vekaletnameler, taahhütnameler vesair evrak, bütün resim ve harçtan muaftır” hükmü yer almaktadır.

Kanun maddesinin incelenmesinden de görüleceği üzere, tarım kredi kooperatiflerine ait gayrimenkullerin ifrazına ilişkin tapu işlemlerinden harç alınmayacağına dair herhangi bir istisna hükmü bulunmamaktadır.

Buna göre; Kooperatifinize ait gayrimenkullerin ifraz dolayısıyla tapuda yapılacak işlemlerden 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı (4) sayılı tarifede yer alan hükümlere göre tapu harcı aranılması gerekmektedir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

Tasfiye halindeki kooperatifler ba bs formu verecekler mıdır ?-Kemal OZMEN

Başlık Tasfiye Halinde Ba-Bs Bildirim Formu düzenlenmesi hk.
Tarih 17/08/2012
Sayı B.07.1.GİB.4.34.19.02-019.01-2647
Kapsam

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü

Sayı

:

B.07.1.GİB.4.34.19.02-019.01-2647

17/08/2012

Konu

:

Tasfiye Halinde Ba-Bs Bildirim Formu düzenlenmesi.

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda; Kurumunuzun 11/08/2011 tarihinde tasfiyeye girdiği ve aynı tarihte tasfiyenin Ticaret Siciline tescil edildiği belirtilerek ağustos dönemine ilişkin Ba ve Bs bildirim formlarının tasfiye öncesi (01/08/2011-10/08/2011) ve tasfiye sonrası (11/08/2011-30/08/2011) için ayrı ayrı mı verileceği yoksa tasfiye halinde tek bir form olarak mı verileceği hakkında Başkanlığımız görüşü sorulmaktadır.

Bilindiği üzere, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 148, 149 ve Mükerrer 257’nci maddelerinin Bakanlığımıza verdiği yetkiye dayanılarak, 350 Sıra No’lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğiyle, bilanço esasına göre defter tutan mükelleflerin belirli bir haddi aşan mal ve hizmet alımlarını “Mal ve Hizmet Alımlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Ba)” ile; mal ve hizmet satışlarını ise “Mal ve Hizmet Satışlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Bs)” ile bildirmeleri yükümlülüğü getirilmiş, 362 ve 381 Sıra No’lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğleriyle de bu yükümlülüğe ilişkin açıklamalar yapılmıştır. 396 Sıra No’lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile de söz konusu yükümlülüğün 2010 yılı ve müteakip yılların aylık dönemlerinde yerine getirilmesinde uygulanacak usul ve esaslar ile bildirim hadleri konusunda açıklamalar yapılmıştır.

Yine 396 Sıra No’lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği’nin; ‘‘2- Bildirimlerin Dönemi Ve Verilme Süresi” başlıklı bölümünde;

‘‘2.2.4. Tasfiyesi devam eden mükellefler bildirim formlarını, tasfiye süresince aylık dönemler halinde vereceklerdir. Tasfiyenin başladığı aya ait bildirim formları ise tasfiye öncesi ve sonrası ayrımı yapılmaksızın düzenlenecektir.

Diğer taraftan, tasfiye sonunda bildirimler tasfiye kararının tescil edildiği tarihi izleyen ayın son günü akşamına kadar tasfiye memuru veya 3568 sayılı Kanuna istinaden yetki almış meslek mensupları tarafından verilecektir.” açıklamalarına yer verilmiştir.

Buna göre tasfiyesi devam etmekte olan şirketiniz tarafından verilmesi gereken Ba ve Bs bildirim formlarından tasfiyenin başladığı aya ait bildirim formlarını tasfiye öncesi ve sonrası ayrımı yapmaksızın; tasfiye süresince verilmesi gereken Ba ve Bs bildirim formlarını ise aylık dönemler halinde düzenleyerek vermeniz gerekmektedir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.