KASA STOK DEMİRBAŞ AFFI 2016

[youtube https://www.youtube.com/watch?v=gJUVEfdgGuE&w=420&h=315]

 

KONU: 6736 Sayılı Kanun’un İşletme Kayıtlarının Düzeltilmesine İlişkin Hükümleri.

6736 sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun 19 Ağustos 2016 tarihli ve 29806 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.

Bu sirkülerimizde, söz konusu Kanun’un, işletme kayıtlarının düzeltilmesi ile ilgili düzenlemelerine yer verilmektedir.

6736 Sayılı Kanun’un 6 ncı maddesinde işletme kayıtlarının düzeltilmesi konusu düzenlenmiştir.

Bu düzenleme ile başvuranlara, belirli oranda bir vergi ödemeleri halinde herhangi bir vergi ve ceza uygulanmayacağına ilişkin düzenleme yapılmaktadır.

Buna göre;

  • İşletmede mevcut olduğu halde kayıtlarda yer almayan emtia, makine, teçhizat ve demirbaşlar
  • Kayıtlarda yer aldığı halde işletmede bulunmayan mallar
  • Kayıtlarda yer aldığı halde işletmede bulunmayan kasa mevcudu ve ortaklardan alacaklar

bu kapsamda fiili duruma uygun hale getirilebilecektir.

1. İşletmede bulunduğu halde kayıtlarda yer almayan mallar

Uygulama kapsamında, işletmede mevcut olduğu halde kayıtlarında yer almayan emtia, makine, teçhizat ve demirbaşlar 6736 sayılı Kanun’un yayımlandığı ayı izleyen üçüncü ayın son iş günü olan 30/11/2016 tarihine (bu tarih dahil) kadar, konuya ilişkin yayınlanacak Tebliğin ilgili bölümünde belirtilen beyanname ve ekinde verecekleri envanter listesi ile katma değer vergisi yönünden bağlı oldukları vergi dairelerine bildireceklerdir.

Bu kıymetler, bildirim tarihindeki rayiç bedelle değerlenmek suretiyle envanter listesinde gösterilecektir.

Rayiç bedel, o kıymetin değerleme günü itibarıyla normal alım satım bedelidir. Dolayısıyla bu bedel, mükellefin kendisi tarafından bizzat tespit edebileceği gibi bağlı olduğu meslek kuruluşuna da tespit ettirilebilecektir. Bildirilen kıymetler yasal kayıt süresi içerisinde kayıtlara intikal ettirilecektir.

Bu madde hükmüne göre bildirilecek emtia;

  • Alım satım işletmelerinde satışa hazır malları,
  • İmalatçı işletmelerde ise hammadde, malzeme, yarı mamül ve mamül malları

ifade etmektedir.

1.1. Vergi ödevi

Rayiç bedel üzerinden beyan edilerek kayıtlara intikal ettirilecek;

  • Teslimleri genel orana (%18) tabi makine, teçhizat ve demirbaşlar ile emtianın rayiç bedeli üzerinden %10 oranı,
  • Teslimleri indirimli orana (%1, %8) tabi makine, teçhizat ve demirbaşlar ile emtianın rayiç bedeli üzerinden ise tabi oldukları oranın yarısı (%0,5 veya %4)

esas alınmak suretiyle KDV hesaplanacak ve yayımlanacak Tebliğ hükümleri uyarınca sorumlu sıfatıyla beyan edilecektir. Beyanname, en geç 31/11/2016 tarihine (bu tarih dahil) kadar verilecek ve tahakkuk edecek vergi de aynı süre içinde ödenecektir.

Ayrıca, ÖTV’nin konusuna giren malları bu madde kapsamında beyan eden ve alış belgelerini ibraz edemeyen mükelleflerin bu malların beyan tarihindeki miktarı ve emsal bedeli üzerinden geçerli olan ÖTV’yi beyanname verme süresi içinde ayrı bir beyanname ile beyan ederek aynı süre içinde ödemeleri halinde, bu mallar bakımından 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanunu’nun 4 üncü maddesinin (3) numaralı fıkrası hükmü uygulanmayacaktır. Bu şekilde beyan edilerek ödenen ÖTV için vergi cezası kesilmeyecektir.

1.2. Konuya ilişkin özet tablo

Türü

Kayda alınacak değer

Sorumlu sıfatıyla ödenecek KDV

KDV indirimi

Beyan ve ödeme zamanı

Emtia

Rayiç Bedel

Genel orana tabi ise % 10

Yapılır

Kasım Ayı sonuna kadar bir beyanname ve eki envanter listesiyle verilecek ve vergisi aynı sürede ödenecektir.

İndirimli orana tabi ise yarısı

Makine

Rayiç Bedel

Genel orana tabi ise % 10

Yapılmaz

Kasım Ayı sonuna kadar bir beyanname ve eki envanter listesiyle verilecek ve vergisi aynı sürede ödenecektir.

Teçhizat

İndirimli orana tabi ise yarısı

Demirbaş

1.3. Notlar:

  • Bu kapsamda kayıtsız mal bildiren mükellefler, bu malları satmaları halinde, defterlere kaydedilecek satış bedeli kayıtlı değerinden düşük olamayacaktır. Gerçek satış bedelinin kayda alınan bedelden düşük olması halinde, kazancın tespitinde kayıtlı bedel dikkate alınacaktır.
  • Bildirime dahil edilen amortismana tabi iktisadi kıymetler için amortisman ayrılmayacaktır.
  • Beyana konu emtianın, KDV Kanunu’nun uygulamasında iade hakkı tanınan işlemlerde kullanılması durumunda, beyan edilerek ödenen ve indirim hesaplarına alınan söz konusu verginin yüklenilen verginin hesabında dikkate alınması ve dolayısıyla iade konusu yapılması mümkün bulunmaktadır.
  • Öte yandan, makine, teçhizat ve demirbaşlar nedeniyle bahse konu uygulama kapsamında beyan edilerek sorumlu sıfatıyla ödenen KDV’nin indirim konusu yapılması mümkün olmadığından, bu verginin iadesi de söz konusu olmayacaktır.

1.4. Örnek Kayıt

  • Bilanço esasına göre defter tutan mükellefler, aktiflerine intikal ettirdikleri emtia için ayrı; makine, teçhizat ve demirbaşlar için ayrı olmak üzere pasifte karşılık hesabı açacaktır.
  • Emtia için ayrılan karşılık, ortaklara dağıtılması veya işletmenin tasfiye edilmesi halinde, sermayenin unsuru sayılacak ve vergilendirilmeyecektir.
  • Öte yandan, makine, teçhizat ve demirbaşlar ayrıca envantere kaydedilecek ve ayrılan karşılık birikmiş amortisman olarak kabul edilecektir.
  • İşletme hesabı esasına göre defter tutan mükellefler ise beyan ettikleri emtiayı defterlerinin gider kısmına satın alınan mal olarak kaydedeceklerdir.

Örneğin, (E) Şirketi, stoklarında bulunan ancak kayıtlarında yer almayan (X) malına ilişkin envanter listesini hazırlamış ve 1/9/2016 tarihi itibarıyla beyan etmiştir. Genel oranda katma değer vergisine tabi olan bu malın, kendisi tarafından belirlenen rayiç bedeli 50.000 TL’dir. Şirketin bu bildirimine ilişkin muhasebe kayıtları aşağıdaki şekilde olacaktır.

153 TİCARİ MALLAR 50.000.-TL

191 İNDİRİLECEK KDV 5.000.-TL

525 KAYDA ALINAN EMTİA 50.000 TL
(ÖZEL KARŞILIK HESABI)
360 ÖDENECEK VERGİ VE FONLAR  5.000.-TL
(Sorumlu sıfatı ile ödenecek KDV)

Bu malın satılması halinde kayıtlara intikal ettirilecek satış bedeli 50.000 TL’nin altında olamayacaktır.

2) Kayıtlarda Yer Aldığı Halde İşletmede Mevcut Olmayan Emtia

Bu Kanun kapsamında, gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerine kayıtlarında yer aldığı halde işletmelerinde mevcut olmayan emtialarını, bu Kanunun yayımlandığı ayı izleyen üçüncü ayın son iş günü olan 30 Kasım 2016 tarihine (bu tarih dahil) kadar fatura düzenlemeleri ve her türlü vergisel yükümlülüklerini yerine getirmek suretiyle kayıt ve beyanlarına intikal ettirmeleri ve böylece kayıtlarını fiili duruma uygun hale getirmeleri imkanı verilmiştir.

2.1. Vergi ödevi:

Bu bölümde öncelikle, faturada yer alacak bedelin, söz konusu emtia ile aynı neviden olan emtiaların gayri safi kar oranı dikkate alınarak tespit edileceğini belirtmek isteriz.

Faturalanan ve yasal defterlere kaydedilen emtia ile ilgili işlemler, normal satış işlemlerinden farklılık göstermektedir.

Buna göre;

  • Faturada emtianın tabi olduğu oranda KDV hesaplanacak ve ilgili dönem beyannamesine dahil edilecektir.
  • Satış hasılatı yıllık gelir veya kurumlar vergisi matrahının hesaplanmasında da dikkate alınacaktır.

Fatura bedeli “600 Yurtiçi Satışlar”, faturada hesaplanan katma değer vergisi de “391 Hesaplanan KDV” hesabına alacak yazılmak suretiyle kayıtlara intikal ettirilecektir. Bu hesapların karşılığını teşkil edecek borçlu hesap uygulamayı yapan mükellefçe gerçeğe uygun olarak tespit edilecektir.

Aktif hesaplarda meydana gelen artışın herhangi bir şekilde tespit edilememesi halinde “689 Diğer Olağan Dışı Gider ve Zararlar” (KKEG) hesabına borç kaydı yapılacaktır.

Ayrıca, eczaneler, stoklarında kaydi olarak yer aldığı hâlde fiilen bulunmayan ilaçları, bu Kanunun yayımlandığı tarihi izleyen üçüncü ayın sonuna kadar (30/11/2016) maliyet bedeli üzerinden fatura düzenlemek suretiyle kayıtlarından çıkarabilecekler. Bu suretle kayıtlardan çıkarılan ilaçların maliyet bedeli üzerinden %4 oranında hesaplanan katma değer vergisi ayrı bir beyanname ile beyan edilerek beyanname verme süresi içinde ödenecektir. Ödenen bu vergi, hesaplanan katma değer vergisinden indirilemeyecek, gelir ve kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider olarak dikkate alınamayacaktır.

2.2. Konuya ilişkin özet tablo

Türü

Kayda alınacak değer

Sorumlu sıfatıyla ödenecek KDV

KDV indirimi

Beyan ve ödeme zamanı

Emtia

Maliyet + Kar

Emtianın tabi olduğu KDV oranı

Her türlü vergisel yükümlülük yerine getirilir.

Kasım ayı sonuna kadar beyan edilecek ve vergisi aynı süre içinde ödenecektir.

 

3. Kayıtlarda Yer Aldığı Halde İşletmede Mevcut Olmayan Kasa Mevcudu ve Ortaklardan Alacakların Beyanı

Kanun kapsamında, bilanço esasına göre defter tutan kurumlar vergisi mükelleflerine, 31/12/2015 tarihi itibarıyla düzenledikleri bilançolarında görülmekle birlikte işletmelerinde bulunmayan kasa mevcutları ile işletmenin esas faaliyet konusu dışındaki işlemleri dolayısıyla (ödünç verme ve benzer nedenlerle ortaya çıkan) ortaklarından alacaklı bulunduğu tutarlar ile ortaklara borçlu bulunduğu tutarlar arasındaki net alacak tutarlarını bu Kanunun yayımlandığı tarihi izleyen üçüncü ayın sonu olan 30/11/2016 tarihine kadar vergi dairelerine beyan etmek suretiyle kayıtlarını düzeltmeleri ve böylece kayıtlarını fiili duruma uygun hale getirmeleri imkanı verilmiştir.

Bilançolarında görülmekle birlikte işletmelerinde bulunmayan kasa mevcutları ve ortaklardan alacaklar tutarlarını düzeltmek için beyanda bulunan mükellefler, beyan edilen tutarlar üzerinden % 3 oranında vergi hesaplayacak ve hesaplanan vergiyi beyanname verme süresi içinde ödeyeceklerdir.

3.1. Özet tablo

Türü

Kayda alınacak değer

Ödenecek vergi

KDV indirimi

Beyan ve ödeme zamanı

Kasa veya Net Ortaklar Cari Hesabı

Düzeltme

3%

Kasım ayı sonuna kadar beyan edilecek ve vergisi aynı süre içinde ödenecektir.

Söz konusu Kanuna aşağıdaki bağlantı yoluyla ulaşabilirsiniz

Alıntı: vergi.net

ASSET PEACE 2016-New Asset Peace Law Has Entered Into Force in Turkey-CPA EVREN ÖZMEN-How to apply

New Asset Peace Law Has Entered Into Force in Turkey

ASSET PEACE 2016

info@ozmconsultancy.com 

Long after the Asset Peace Act No: 5811, which had been first introduced in Turkey on November 22, 2008 with the of legalizing certain unrecorded assets and encouraging their injection into Turkish economy, a new Law

on that can be called as the 3 rd Asset Peace Act entered into force on August 19, 2016

 

Abstract

 

As a part of the fiscal stimulus response to the global financial crisis, Turkey had introduced a Law No: 6736 which legalized certain unrecorded

assets and encouraged their injection into Turkish economy.

The application date of this law, which aimed to encourage individuals and companies to declare their unrecorded assets either in or out of Turkey, was to originally expire 31 12, 2016

 

The assets that could be declared under the Asset Peace Act include cash, foreign currency, gold, securities, other capital market instruments,

And please note despite previous asset peace law that there is no tax payment for this amounts that brings to Turkey.

Cpa Evren Özmen

Ekran Resmi 2016-08-20 10.12.11.png
ASSET PEACE 2016

.

Kooperatifler Aftan faydalanabilir mi ?

6736 SAYILI BAZI ALACAKLARIN YENİDEN YAPILANDIRILMASINA İLİŞKİN KANUN

6736 sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun 19 Ağustos 2016 tarihli ve 29806 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Kanun ana hatları ile

  • Varlık Barışı (Gerçek ve tüzel kişilerce; yurt dışında bulunan para, altın, döviz, menkul kıymet ve sermaye piyasası araçlarının, vergi ödemeden getirilmesi )
  • İşletme Kayıtlarının Düzeltilmesine İlişkin Hükümler 

İşletmede mevcut olduğu halde kayıtlarda yer almayan emtia, makine, teçhizat ve demirbaşlar

Kayıtlarda yer aldığı halde işletmede bulunmayan mallar

Kayıtlarda yer aldığı halde işletmede bulunmayan kasa mevcudu ve ortaklardan alacaklar

bu kapsamda fiili duruma uygun hale getirilebilecektir.

  • 6736 Sayılı Kanun’un Matrah ve Vergi Artırıma İlişkin Hükümler (matrah artırımı; 2011, 2012, 2013, 2014 ve 2015 yıllarına ilişkin olarak gelir ve kurumlar vergisi ile katma değer vergisi ve bazı gelir ve kurumlar vergisi stopajları için yapılabilecektir)
  • Yeniden yapılandırma kapsamına giren alacaklar:

Gelir Vergisi Kanunu, Kurumlar Vergisi Kanunu, Katma Değer Vergisi Kanunu, ÖTV, Damga ve Emlak Vergisi gibi Vergi Usul Kanunu kapsamına giren vergiler ile bunlara bağlı vergi cezaları, gecikme faizleri, gecikme zamları (2016 yılı Temmuz ayında ödenmesi gereken gelir vergisi ikinci taksiti ve 2016 yılı için tahakkuk eden motorlu taşıtlar vergisi ikinci taksiti hariç) ve vergi aslına bağlı olmayan vergi cezaları (usulsüzlük, özel usulsüzlük).

Gümrük Kanunu ve ilgili diğer kanunlar kapsamında gümrük yükümlülüğü doğan ve Gümrük ve Ticaret Bakanlığına bağlı tahsil daireleri tarafından 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre takip edilen gümrük vergileri, idari para cezaları, faizler, gecikme faizleri, gecikme zammı alacakları.

Sosyal güvenlik primi, emeklilik keseneği, işsizlik sigortası primi, SGDP, isteğe bağlı sigorta primleri ile bunlara bağlı gecikme cezası ve gecikme zamları,

Askerlik Kanunu, Karayolları Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun, Milletvekili Seçimi Kanunu, Karayolları Trafik Kanunu, Mahalli İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanun, Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanun, Karayolu Taşıma Kanunu, Nüfus Hizmetleri Kanunu, Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun, Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun ve Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun gereğince verilen idari para cezaları,

Belediyelerin idari para cezaları ile su, atık su, katı atık ücreti alacakları, büyükşehir belediyelerinin katı atık ücreti alacakları ile büyükşehir belediyelerine bağlı su ve kanalizasyon idarelerinin su ve atık su bedeli alacakları ile bu alacaklara bağlı faiz, gecikme faizi, gecikme zammı gibi fer’i alacaklar.

Detaylı bilgi için bize ulaşabilirsiniz.
Saygılarımızla

NOTERDEN VERASET İLAMI NASIL ÇIKARILIR ?

MİRASÇILIK BELGESİ VERİLMESİ:

 

1) Noter, başvuru üzerine nüfus kayıtlarını inceleyerek öncelikle ilgilinin yasal mirasçı olup olmadığını tespit eder.

2) Mirasçılığın tespitinde ilgili tarafından sunulacak güncel nüfus kayıt örnekleri veya noter tarafından elektronik ortamda temin edilecek kayıtlar esas alınır. Nüfus kayıt örneğinin elektronik ortamda temin edilememesi halinde, bu kayıtlar noterce nüfus müdürlüğünden yazıyla da istenebilir.

3) İlgilinin nüfus kayıtlarına göre yasal mirasçı olduğunun tespit edilmesi halinde özel kanunlardaki usuller de dikkate alınarak ilgiliye, miras paylarını gösterir mirasçılık belgesi ve suretleri verilir.

Yönetim Planı Tapuya Tescil edilmeden aidat toplanabilir mi ?-EVREN ÖZMEN MALİ MÜŞAVİR

Yönetim Planı Tapuya Tescil edilmeden aidat toplanabilir mi ?

İnşaat firmaları açısından markalı konut projelerinin konut ile beraber yaşam alanları sunması artık rekabet edebilmeleri noktasında zorunluluk haline gelmiştir. Ancak reklamlarda gördüğümüz yeşil alanlar, farklı büyüklükteki havuzlar veya fitness salonlarının bir işletme maliyeti olacağı da unutulmamalıdır. Konut teslimlerini müteakip bir kaç sene yüklenici firmaların bu maliyetlere katlanması, sitenin marka değerini kaybetmemesi ve satış sürecinde aksama olmaması için yapılan zorunlu maliyetler olarak adlandırılmaktadır. Aslında hepimizin bildiği gibi bu tip maliyetler inşaat firmaları tarafından satış fiyatına da eklenmektedir.

 

Sitenin yönetiminin oluşturulmasına müteakip, maliklerden aidat toplanabilmesi için ilk yapılması gereken bir işletme projesi hazırlanmasıdır. Konut teslimleri aşamasında henüz kat malikleri kurulu oluşmadığı için işletme projesini yüklenici firma ve arsa sahibinin beraber oluşturduğu geçici yönetim kurulu beraber hazırlamaktadırlar.

 

Hazırlanan bu işletme projesi mutlaka 634 Sayılı kat mülkiyeti kanununa ve tapuya tescilli yönetim planına uygun olarak hazırlanması gerekmektedir.

 

Ancak konut teslimleri başlamasına ragmen tapuya henüz yönetim planı tescil edilmemiş ise aidat toplanabilir mi ? Toplanabilir ise hangi kriterler üzerinden toplanması gerekmektedir ?

 

Bilindiği üzere 634 sayılı kat mülkiyeti kanununun 17. Maddesine göre kat irtifakının kurulması ve en az 2/3 oturum şartı sağlandıktan sonra geçerli olmaktadır. Henüz bu aşamaya gelmemiş yerlerde kat mülkiyeti kanunu değil borçlar kanunu hükümleri geçerli olacaktır. Borçlar kanununun geçerli olması malikleri aidat ödeme yükümlülüğünden kurtarmaz, aksine her malik onun adına yapılan güvenlik temizlik v.b. hizmetler için sebepsiz zenginleşme hükümleri kapsamında ödeme yapmak zorundadır.

Daha detaylı bilgi için evrenozmen@ozmconsultancy.com

Saygılarımla

Mali Müşavir Evren ÖZMEN

Kat karşılığı inşaat sözleşmesine göre şirkete teslim edilen arsa için belge düzenlenmesi hk.-Evren özmen 

Kat karşılığı inşaat sözleşmesine göre şirkete teslim edilen arsa için belge düzenlenmesi hk.
 
 
            İlgide kayıtlı özelge talep formlarınızda; … Vergi Dairesi Müdürlüğünün … vergi numaralı mükellefi olduğunuz ve … tarihinde vergi mükellefiyeti bulunmayan ve miras yoluyla kendilerine arsa intikal eden şahıslar ile kat karşılığı inşaat sözleşmesi imzalandığı belirtilerek, arsanın şirketinize tesliminde gider pusulası düzenlenip düzenlenmeyeceği, düzenlenmesi halinde hangi bedel üzerinden düzenleneceği ile gelir vergisi tevkifatı yapılıp yapılmayacağı ve stopaj oranının ne olması gerektiği hususunda Başkanlığımız görüşü talep edilmiştir.
            A- GELİR VERGİSİ KANUNU YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRME:
            193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesinin birinci fıkrasında; kamu idare ve müesseseleri, iktisadî kamu müesseseleri, sair kurumlar, ticaret şirketleri, iş ortaklıkları, dernekler, vakıflar, dernek ve vakıfların iktisadî işletmeleri, kooperatifler, yatırım fonu yönetenler, gerçek gelirlerini beyan etmeye mecbur olan ticaret ve serbest meslek erbabı, zirai kazançlarını bilanço veya ziraî işletme hesabı esasına göre tespit eden çiftçilerin aşağıdaki bentlerde sayılan ödemeleri (avans olarak ödenenler dahil) nakden veya hesaben yaptıkları sırada, istihkak sahiplerinin gelir vergilerine mahsuben tevkifat yapmaları gerektiği hüküm altına alınmış olup, aynı maddenin alt bentlerinde hangi ödemelerden hangi oranlarda tevkifat yapılacağı belirtilmiştir.
            Buna göre, Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesinde gerçek kişilerin kat karşılığı inşaat sözleşmesi kapsamında müteahhitlere arsa teslimlerinde tevkifat yapılacağına dair hüküm bulunmadığından, şirketinizin kat karşılığı inşaat sözleşmesi kapsamında gerçek kişilerden teslim aldığı arsalar için gelir vergisi tevkifatı yapmasına gerek bulunmamaktadır.
            B- VERGİ USUL KANUNU YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRME:
            213 sayılı Vergi Usul Kanununun 229 uncu maddesinde faturanın, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesika olduğu, 231 inci maddesinin 5 inci bendinde faturanın, malın teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren azami yedi gün içinde düzenleneceği, 234 üncü maddede ise birinci ve ikinci sınıf tüccarlar, kazancı basit usulde tespit edilenlerle, defter tutmak mecburiyetinde olan serbest meslek erbabının ve çiftçilerin vergiden muaf esnafa yaptırdıkları işler veya onlardan satın aldıkları emtia için tanzim edip işi yapana veya emtiayı satana imza ettirecekleri gider pusulasının vergiden muaf esnaf tarafından verilmiş fatura hükmünde olduğu hükümleri yer almaktadır.
            Mezkûr Kanunun 267 nci maddesinde gerçek bedeli belli olmayan veya bilinmeyen veyahut doğru olarak tespit edilemeyen bir malın, değerleme gününde satılması halinde emsaline nazaran haiz olacağı değerin emsal bedeli olduğu hüküm altına alındıktan sonra emsal bedelin sıra ile hangi esaslara göre tayin olunacağı hükme bağlanmıştır. Anılan madde hükmüne göre emsal bedeli sırasıyla, ortalama fiyat esası, maliyet bedeli esası ve takdir esası olmak üzere bu üç esastan birisiyle belirlenecektir. Emsal bedeli tayini için belirlenen esaslardan üçüncü sırada yer alan takdir esasına göre; ilk iki sırada yer alan esaslara göre belli edilemeyen emsal bedelleri ilgililerin müracaatı üzerine takdir komisyonunca takdir yolu ile belli edilir. Takdirler, maliyet bedeli ve piyasa kıymetleri araştırılmak ve kullanılmış eşya için ayrıca yıpranma dereceleri nazara alınmak suretiyle yapılmaktadır.
            Buna göre;
            – Şirketiniz tarafından kat karşılığı olmak üzere arsa sahibine bırakılan daireler için, söz konusu dairelerin teslim edilmesinden (inşaatın tamamlanarak mülkiyetin alıcıya geçmesinden veya tescilden önce dairelerin alıcıların kullanımına terk edilmesinden) itibaren yedi gün içerisinde arsa sahibi adına Vergi Usul Kanununun 267 nci maddesine göre tespit edilen emsal bedel üzerinden fatura düzenlemeniz,
            – Arsa sahibinin gerçek usulde mükellefiyetini gerektirmeyecek şekilde, arızi bir faaliyet olarak arsasını tarafınıza tesliminde, arsa sahibinin mükellef olmamasından dolayı şirketiniz tarafından arsa sahibi adına teslim edilen dairelerin emsal bedeli üzerinden yukarıda belirtilen faturanın düzenlenmesiyle eş zamanlı olarak gider pusulası düzenlemeniz
            gerekmektedir.
            Bilgi edinilmesini rica ederim.
 

http://www.milliyetemlak.com/haber/Daha-Az-Odeyerek-Ev-Sahibi-Olmak-Nasil-Mumkun-/haber.html?haberID=18880

http://www.milliyetemlak.com/haber/Daha-Az-Odeyerek-Ev-Sahibi-Olmak-Nasil-Mumkun-/haber.html?haberID=18880

Markalı projelerinin konut pazarına hakim olmaya başladığı son 10 veya 15 yıllık süreç içinde bir çok vatandaşımız ilk defa konut alırken, bir çok vatandaşımız da yatırım amaçlı konut edindiğini gerek Türkiye istatistik kurumu verilerinden gerek diğer konut derneklerinin yaptırdığı çalışmalardan teyit edebiliyoruz
.
Bu süreç içinde edinilen konutların büyük bir kısmı ilk defa satışa çıkmış ve müteahhit firma aracılığı ile yapılmış konutların el değiştirmesi sureti ile gerçekleşmiştir.
Bildiğiniz üzere konut satan firmalar, konut satış fiyatlarını belirlerken aşağıdaki kalemleri göz önüne alarak fiyat oluşturmaktadırlar.
• Arsa Payı veya Arsa Maliyeti

• İnşaat Maliyeti

• Genel Gider ( Reklam, pazarlama, idari personel, kira v.b.)

• Müteahhit karı
Ayrıca bu maliyetlere ek olarak konut alan kişi tapu harcı ve kredi kullanmış ise kredi faizi de ödemek durumunda kalmaktadır. Sonuç olarak bir konut sahibi olmak isteyen vatandaşın zaman zaman gerçek maliyetin iki veya üç katı maliyetlere katlanıldığı gözlemlenmektedir. ( Kaynak : 2016 Yılı Yapı yaklaşık birim maliyetleri )
Peki konut sahibi olmanın başka bir yolu yok mudur ? Tek bir konut sahibi olabilmek için bile en az 10 yılımızı ipotek etmek zorunda mıyız ?
Aslında hayır, gözümüzün önünde olan ve bir çok insanı çok daha az ödeyerek konut sahibi yapan bir yöntem mevcut. 

Ancak bu yöntem bir çok insanı daha az ödeyerek konut sahibi yapmış olsa da art niyetli kişiler tarafından suistimal edilmesi nedeni ile toplumda negatif bir algı oluşmasına neden olmuş ve dünyadaki durumunun tam tersine toplumda hak ettiği değere ulaşamamıştır.
Evet Tahmin ettiniz. Bu yöntem bütün dünyada gelir adaletsizliğine çözüm sağlayan bir işletme modeli olan kooperatiflerdir.
Örnek olarak finansal kooperatifler, günlük 2 Dolarlık yoksulluk sınırının altında yasayan 78 milyon insana ulasan en genis mikro finansal destek saglayıcılarıdır. Küçük balıkların büyük balıklara yem olmasına engel olmak için kooperatifler dünyada en çok faydanılan işletme modelidir.
Birlesmis Milletler’in çalışmasına göre dünya genelinde 750.000’den fazla kooperatif bulunmaktadır ve bir milyardan fazla kisi bu kooperatiflere ortaktır. Istihdam açısından ise kooperatiflerin dünya çapında 100 milyondan fazla kisiye is imkânı sagladıgı tahmin edilmektedir. Mesela Migrosun isviçrede kooperatif olarak kurulduğunu çoğumuz bilmeyiz bile.
Peki Yapı kooperatifleri aracılığı ile Türkiye şartlarında nasıl daha az ödeyerek konut sahibi olabilirsiniz ?
Aslında çok kolay, sadece güvenebileceğiniz bir topluluk ile bir konut yapı kooperatifi kurarak ve kanunda sayılı vergisel avantajları kullanarak müteahhit karı ödemeden hem de % 17 kdv avantajı ile konut sahibi olmak neredeyse yarı maliyete mümkün. Ek olarak da tapu harcı avantajı cabası. Geçmiş yıllarda yaşanan finansal sıkıntılar nedeni ile uzun yıllar bitmeyen kooperatiflere de mahkum olmak zorunda değilsiniz. Çünkü artık bankalar kooperatiflere inşaat ve arsa kredisi de veriyor. Bu model yeni nesil kooperatifçilik olarak da isimlendiriliyor. Hatta yazlık bölgelerde çelik konstrüksiyon sitelerin hızla artmaya başlaması kışın başlanan inşaatların yaza bitmesi ve konutunuzda otururken ödemelerin yapılması artık çok fazla rastladığımız gelişmeler.
Evren Özmen 

Mali Müşavir

Kooperatif Personeline altın verebilir mi ?-MALİ MÜŞAVİR EVREN ÖZMEN

SGK tarafından, sigortalılara işverenlerince verilen altın bedellerinin sigorta primine esas kazanç tutarına dahil edilmesi gerektiğine ilişkin 2016-12 Sayılı Genelge yayınlandı.

Buna göre, altının günlük değerinin belli olması ve her an piyasasında kolayca nakde dönüştürülebileceği ve bu sayede satın alma alternatifi sağlayacağı göz önüne alındığında altın olarak yapılan ödemeler nakit yardım olarak değerlendirilmesi sonucunda hatıra altınlarının sosyal veya kişisel bir ihtiyacın karşılanması maksadıyla verilmemiş olması, hatıra altınlarının tıpkı para gibi alışverişte kullanılabilecek bir ödeme aracı olması nedeniyle, hatıra altın tutarlarının ücret ödeme bordrolarına yansıtılmış olan bedeller üzerinden ilgili ayda sigorta primine esas kazanç tutarına dahil edilmesi, sigortalılara hatıra altın verildiğinin tespit edilmesi ancak ödeme bordrosunda gösterilmediği durumlarda altının verildiği ayın son günündeki Merkez Bankası satış fiyatı üzerinden hesaplanacak miktarının sigorta primi ne esas kazanç tutarına dahil edilmesi gerekmektedir.

Bu itibarla sigortalılara işverenlerince 1 Haziran 2016 tarihinden sonra, bayram, yılbaşı, 25 inci, 30 uncu veya 50 inci hizmet yılı gibi nedenlerle verilen altınların bedellerinin sigorta primine esas kazanç olarak kabul edilerek sigorta primine tabi tutulması gerekmektedir.

Tasfiye halindeki kooperatife ait arsanın satılması ve bedelin ortaklara dağıtılmasının KV, KDV ve VUK karşısındaki durumu

Konu : Tasfiye halindeki kooperatife ait arsanın satılması ve bedelin ortaklara dağıtılmasının KV, KDV ve VUK karşısındaki durumu  

 

İlgide kayıtlı özelge talep formunda; … Vergi Dairesi Müdürlüğünün … vergi kimlik numaralı mükellefi olduğunuz, kooperatifinizin 1995 yılında kurulduğu ve her üyeye bir konut yapmak suretiyle amacını gerçekleştirerek 01/01/2006 tarihinde tasfiyesinin sona erdiği, ancak imarsız olan arsadan belediye tarafından imar işlemi yapıldıktan sonra kesinti yapıldığı ve yapılan bu kesintinin kooperatifinize geri verildiği, kooperatifinizin yeniden ihyası için Ticaret Mahkemesine dava açıldığı, bu arsanın üçüncü şahıslara satıldıktan sonra bedeli üyelere dağıtılarak kooperatifinizin tekrar kapatılacağı belirtilerek, bu işlem sonucunda kurumlar vergisi, gelir vergisi, katma değer vergisi(KDV) ve Vergi Usul Kanunu yönünden yapılacak işlemler hususunda Başkanlığımızdan görüş talep edilmiştir.

 

KURUMLAR VERGİSİ KANUNU YÖNÜNDEN

 

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 1 inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi hükmüyle kooperatifler kurumlar vergisi mükellefleri arasında sayılmış olmakla beraber aynı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (k) bendinde, tüketim ve taşımacılık kooperatifleri hariç olmak üzere, ana sözleşmelerinde sermaye üzerinden kazanç dağıtılmaması, yönetim kurulu başkan ve üyelerine kazanç üzerinden pay verilmemesi, yedek akçelerin ortaklara dağıtılmaması ve sadece ortaklarla iş görülmesine (yapı kooperatiflerinin kendilerine ait arsalarını kat karşılığı vererek her bir hisse için bir iş yeri veya konut elde etmeleri ortak dışı işlem sayılmaz.) ilişkin hükümler bulunup, bu hükümlere fiilen uyan kooperatifler ile bu kayıt ve şartlara ek olarak kuruluşundan inşaatın bitim tarihine kadar yönetim ve denetim kurullarında, söz konusu inşaat işlerini kısmen veya tamamen üstlenen gerçek kişilerle tüzel kişi temsilcilerine veya Kanunun 13 üncü maddesine göre bunlarla ilişkili olduğu kabul edilen kişilere veya yukarıda sayılanlarla işçi ve işveren ilişkisi içinde bulunanlara yer vermeyen ve yapı ruhsatı ile arsa tapusu kooperatif tüzel kişiliği adına tescil edilmiş olan yapı kooperatiflerinin kurumlar vergisinden muaf olacağı hüküm altına alınmıştır.

 

Konuyla ilgili olarak 03/04/2007 tarihli ve 26482 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 1 seri no.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin “4.13. Kooperatifler” başlıklı bölümünde muafiyet şartları detaylı olarak açıklanmış olup kooperatiflerin kurumlar vergisi muafiyetinden yararlanabilmeleri için ana sözleşmelerinde sermaye üzerinden kazanç dağıtılmamasına, yönetim kurulu başkan ve üyelerine kazanç üzerinden pay verilmemesine, yedek akçelerinin ortaklara dağıtılmamasına, sadece ortaklarla iş görülmesine dair hükümlerin bulunması ve bu kayıt ve şartlara da fiilen uyulması gerekmektedir.

 

Bu şartlara ana sözleşmelerinde yer vermeyen ya da yer vermekle beraber bu şartlara fiiliyatta uymayan kooperatifler, muafiyet hükümlerinden yararlanamayacaktır.

 

Söz konusu Tebliğin “4.13.1.4.3. Yapı kooperatiflerinde ortak dışı işlemler” başlıklı bölümünde ise;

 

“….

 

Kooperatife ait taşınmazların, ortaklara veya ortak olmayanlara kiraya verilmesi veya kooperatifin inşa ettiği konut veya işyerlerinin ortaklara dağıtımından sonra elinde kalan işyeri, konut veya arsaların satılması ortak dışı işlem sayılacaktır.

 

…”

 

açıklamaları yer almaktadır.

 

Anılan Kanunun 5 inci maddesinin birinci fıkrasında ise; “Aşağıda belirtilen kazançlar, kurumlar vergisinden müstesnadır:

 

 

(e) Kurumların, en az iki tam yıl süreyle aktiflerinde yer alan taşınmazlar ve iştirak hisseleri ile aynı süreyle sahip oldukları kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan haklarının satışından doğan kazançların % 75’lik kısmı…

 

Bu istisna, satışın yapıldığı dönemde uygulanır ve satış kazancının istisnadan yararlanan kısmı satışın yapıldığı yılı izleyen beşinci yılın sonuna kadar pasifte özel bir fon hesabında tutulur. Ancak satış bedelinin, satışın yapıldığı yılı izleyen ikinci takvim yılının sonuna kadar tahsil edilmesi şarttır. Bu süre içinde tahsil edilmeyen satış bedeline isabet eden istisna nedeniyle zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergiler ziyaa uğramış sayılır.

 

İstisna edilen kazançtan beş yıl içinde sermayeye ilave dışında herhangi bir şekilde başka bir hesaba nakledilen veya işletmeden çekilen ya da dar mükellef kurumlarca ana merkeze aktarılan kısım için uygulanan istisna dolayısıyla zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergiler ziyaa uğramış sayılır. Aynı süre içinde işletmenin tasfiyesi (bu Kanuna göre yapılan devir ve bölünmeler hariç) halinde de bu hüküm uygulanır…”

 

hükmüne yer verilmiştir.

 

Aynı Tebliğin, “5.6.2.3.3. Fon hesabında tutulan kazançların işletmeden çekilmemesi” başlıklı bölümün üçüncü paragrafında, “Bu istisnanın amacı kurumların sermaye yapılarının güçlendirilmesi, finansman sıkıntılarının giderilmesi ve bağlı değerlerinin ekonomik faaliyetlerinde daha etkin bir şekilde kullanılmasına imkan sağlamak ve işletmelerin finansal bünyelerini güçlendirmektir. Tasfiyeye giren şirketlerde ise böyle bir amacın olamayacağı açıktır. Bu nedenle, istisna uygulamasında satışın yapıldığı yılı izleyen beşinci yılın sonuna kadar tasfiyeye girilmiş olması halinde, fon hesabında tutulması gereken kazancın işletmeden çekildiği kabul edilecektir.”açıklamasına yer verilmiştir.

 

“5.6.2.3.4.1. Kooperatiflerin durumu” başlıklı bölümünde, yapı kooperatiflerinin de önceki bölümlerde yapılan açıklamalar çerçevesinde söz konusu istisnadan yararlanabilmesinin mümkün olduğu; ancak istisna edilen kazancın özel bir fon hesabında tutulması, hiç bir şekilde ortaklara dağıtılmayarak kooperatif amaçları doğrultusunda kullanılması gerektiği belirtilmiştir.

 

Öte yandan, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun “Tasfiyenin Amacı” başlıklı 291 inci maddesinde de; “Tasfiye memurları, şirketin faaliyette bulunduğu dönemde başlamış olup da henüz sonuçlandırılmamış olan iş ve işlemleri tamamlamaya, şirketin borç ve taahhütlerini yerine getirmeye, şirketin alacaklarını toplamaya gereğinde yargı yolu ile almaya ve varlıkları paraya çevirmeye, net varlığı elde etmeye yönelik ve yarayan bütün iş ve işlemleri yapmaya yetkili ve zorunludurlar.” hükmü yer almaktadır.

 

6102 sayılı Türk Ticaret Kanununda ek tasfiye müessesesi getirilmiş olup, aynı Kanunun 547 nci maddesinde ise; “(1)Tasfiyenin kapanmasından sonra ek tasfiye işlemlerinin yapılmasının zorunlu olduğu anlaşılırsa, son tasfiye memurları, yönetim kurulu üyeleri, pay sahipleri veya alacaklılar, şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinden, bu ek işlemler sonuçlandırılıncaya kadar, şirketin yeniden tescilini isteyebilirler.

 

(2) Mahkeme istemin yerinde olduğuna kanaat getirirse, şirketin ek tasfiye için yeniden tesciline karar verir ve bu işlemlerini yapmaları için son tasfiye memurlarını veya yeni bir veya birkaç kişiyi tasfiye memuru olarak atayarak tescil ve ilan ettirir.” hükmüne yer verilmiştir.

 

Diğer taraftan, Türk Ticaret Kanununda yer alan ek tasfiye müessesesi, anılan madde gerekçesinde; ek tasfiye kararının bir tedbir kararı olduğu, yeni bir hukuki yapı meydana getirmediği, yapılması ihmal edilmiş tasfiye işlemlerinin yapılmasını takiben şirketin yine sonlandırılacağı, ek tasfiyenin tasfiye gayesinde herhangi bir değişikliğe yol açmayacağı, şirketin yine tasfiye şirketi olduğu ve şirket organlarının tasfiye gayesi çerçevesinde işlem yapmak zorunda olduğu ve ek tasfiyenin şirketin sicile yeniden tescilini talep etmeye yönelik olduğu, belirtilmiştir.

 

Özelge talep formunuzda, 01/01/2006 tarihinde tasfiyesinin sonuçlanması nedeniyle Ticaret Sicilinden kaydı silinen kooperatifinizin imarsız olan arsasına belediye tarafından imar işlemi yapılması nedeniyle kooperatif adına tescil işlemleri yapılan arsa payının üçüncü kişilere satılabilmesi için Ticaret Mahkemesinden ek tasfiye talebinde bulunulduğu anlaşılmıştır.

 

Bu itibarla, kooperatifinizin mahkemeye yaptığı ek tasfiye talebinin kabul edilerek ticaret siciline kaydının yapılmasını müteakip kurumlar vergisi yönünden durumunuz tasfiye halinde olan bir kooperatif olarak 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (k) bendi çerçevesinde değerlendirilecektir.

 

Ayrıca, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesinin birinci fıkrasının (6) numaralı bendinin (b) alt bendinde; tam mükellef kurumlar tarafından tam mükellef gerçek kişilere, gelir ve kurumlar vergisi mükellefi olmayanlara ve gelir vergisinden muaf olanlara dağıtılan, bu Kanunun 75 inci maddesinin ikinci fıkrasının (1), (2) ve (3) numaralı bentlerinde yazılı kar paylarından %15 oranında vergi kesintisi yapılacağı hükmüne yer verilmiştir.

 

Bu hüküm ve açıklamalar çerçevesinde,  imar uygulaması sonucu kesinti yapıldıktan sonra kooperatifiniz adına tescil işlemleri yapılan arsanın satılması “sadece ortaklarla iş görülmesi” şartının ihlali olacağından satışın yapıldığı tarih itibariyle kurumlar vergisi mükellefiyetinizin tesis edilmesi gerekmektedir. Arsanın satışı sonucu elde ettiğiniz kazancın ortaklarınıza dağıtılması halinde de dağıtılan kazanç tutarı üzerinden Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesinin 6 numaralı bendinin (b) alt bendine göre gelir vergisi tevkifatı yapılması ve muhtasar beyanname ile beyan edilmesi gerekmektedir.

 

Öte yandan, kooperatifinizin tasfiyeye girmiş olması nedeniyle mülkiyetinde bulunan arsanın satışından elde edilen kazancın, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde düzenlenen satış kazancı istisnasından yararlanması da mümkün bulunmamaktadır.

 

 KATMA DEĞER VERGİSİ KANUNU YÖNÜNDEN

 

3065 sayılı Katma Değer Vergisi (KDV) Kanununun;

 

-1/1 inci maddesinde, ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde Türkiye’de yapılan teslim ve hizmetlerin KDV’ye tabi olduğu,

 

-17/4-r maddesinde, kurumların aktifinde veya belediyeler ile il özel idarelerinin mülkiyetinde, en az iki tam yıl süreyle bulunan iştirak hisseleri ile taşınmazların satışı suretiyle gerçekleşen devir ve teslimlerin KDV’den istisna olduğu, istisna kapsamındaki kıymetlerin ticaretini yapan kurumların, bu amaçla aktiflerinde bulundurdukları taşınmaz ve iştirak hisselerinin teslimlerinin ise istisna kapsamı dışında tutulacağı

 

hüküm altına alınmıştır.

 

Buna göre; kooperatifinize ait arsadan imar uygulaması sonucu kesinti yapılan payın kooperatifinize geri verilerek tescil işlemleri yapıldıktan sonra satışı, kooperatifinizin arsa ticareti ile uğraşmaması ve söz konusu arsanın kooperatifiniz aktifinde iki yıldan fazla süreyle kayıtlı bulunması şartıyla 3065 sayılı KDV Kanununun 17/4-r maddesi kapsamında KDV’den istisna olacaktır.

 

 VERGİ USUL KANUNU YÖNÜNDEN

 

213 sayılı Vergi Usul Kanununun 227 nci maddesinde “Bu kanunda aksine hüküm olmadıkça, bu kanuna göre tutulan ve üçüncü şahıslarla olan münasebet ve muamelelere ait olan kayıtların tevsiki mecburidir.” hükmüne yer verilmiştir.

 

Aynı Kanunun 229 uncu maddesinde faturanın, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesika olduğu, 231 inci maddesinin 5 inci fıkrasında faturanın, malın teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren azamî yedi gün içinde düzenlenmesi gerektiği, bu süre içerisinde düzenlenmeyen faturaların hiç düzenlenmemiş sayılacağı hükme bağlanmıştır.

 

Buna göre, kooperatifinizin imarsız olan arsasına belediye tarafından imar işlemi yapılması sonucu kooperatif adına tescil işlemleri yapılan arsa payının üçüncü kişilere satışından dolayı kurumlar vergisi mükellefiyeti tesis edileceğinden ve kurumlar veya katma değer vergisi mükellefiyeti bulunan kooperatiflerin sattıkları emtia ya da yaptıkları iş nedeniyle Vergi Usul Kanununa göre fatura kullanma mecburiyetleri bulunduğundan, söz konusu arsaya ilişkin satış işleminin tapuya tescil tarihinden itibaren, ancak tapuya tescil tarihinden önce fiilen teslim gerçekleşmiş ise mal tesliminin gerçekleştiği tarihten itibaren azami yedi gün içerisinde fatura düzenlenmesi gerekmektedir.

 

Diğer taraftan, aynı Kanunun 262 nci maddesinde; “Maliyet bedeli, iktisadi bir kıymetin iktisap edilmesi veyahut değerinin arttırılması münasebetiyle yapılan ödemelerle bunlara müteferri bilumum giderlerin toplamını ifade eder.” hükmüne yer verilmiştir.

 

Ayrıca, Kanunun 269 uncu maddesinde ise; “İktisadi işletmelere dahil bilumum gayrimenkuller maliyet bedelleri ile değerlenir…” hükmü mevcuttur.

 

Belediyeden geri alınan arsa payının belediyece devredildiği bedel üzerinden kayıtlara alınması ve üçüncü kişilere satılması durumunda ise gerçek satış bedeli üzerinden fatura düzenlenmesi gerekmektedir.

 

Kendi personelini çıkararak alt taşerona devir yapılması durumunda personelin hakları

     

İŞ AKDİ FESHİNİN  SON ÇARE OLMASI

İLKESİ       IŞIĞINDA         YARGITAY KARARI

 

 

 

KARAR                     :

Yargıtay 22.HD. 02.12.2011 gün 2011/3634 E,2011/6605 K

KARAR ÖZETİ        : 

Feshin son çare olması ilkesi yönünden, işçinin başka bir bölümde kısa süreli bir eğitimle değerlendirilme imkanının bulunup bulunmadığı,bu kapsamda çalıştırabileceği işler için fesih tarihinden kısa süre içinde yeni işçi alınıp alınmadığı gerekirse işyerinde uzman bilirkişi aracılığı ile keşif yapılarak belirlendikten sonra alınacak sonuca göre karar verilmelidir.

İLGİLİ MEVZUAT:

4857 Sayılı İş Kanunu , Türk Medeni Kanunu, Türk Borçlar Kanunu

DAVA                        : 

Davacı vekili,iş sözleşmesinin geçerli neden olmadan işverence feshedildiğini ileri sürerek feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini,boşta geçen süre ücret ve diğer haklar ile işe başlatılmama halinde ödenmesi gereken tazminatın belirlenmesini istemiştir.

Davalı vekili,feshin geçerli nedene dayandığını savunarak davanın reddini talep etmiştir.

YEREL MAHKEME KARARI :

Mahkemece, davacının güvenlik görevlisi olarak davalıya ait iş yerinde çalışmakta iken,güvenlik hizmetlerinin dışarıdan satın alınmasına karar verilerek iş sözleşmesinin fesih edildiği,davalı işveren  ile güvenlik hizmetinin sağlandığı alt işveren arasında muvazaanın  varlığının kanıtlanamadığı,bu durumda davalı işverence yardımcı iş niteliğindeki güvenlik işinin alt işverene verilmesi nedeniyle yapılan feshin geçerli nedene dayandığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

YARGITAY KARARI :

Hüküm davacı  vekilince temyiz edilmiştir.

Taraflar arasında iş sözleşmesinin  feshinin geçerli  nedene dayanıp dayanmadığı uyuşmazlık konusudur.

4857 sayılı İş Kanunu’nun 18.maddesine göre otuz veya daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde en az altı aylık kıdemi olan işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesini fesheden işveren,işçininyeterliliğinden veya davranışlarından ya da işletmenin,işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan geçerli bir sebebe dayanmak zorundadır.

 

 

İşletmenin,işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan sebepler;sürüm ve satış olanaklarının azalması,talep ve sipariş azalması,enerji sıkıntısı,ülkede yaşanan ekonomik kriz,piyasada genel durgunluk,dış pazar kaybı ,ham madde sıkıntısı gibi işin sürdürülmesini olanaksız hale getiren  işyeri dışından kaynaklanan sebeplerle yeni çalışma yöntemlerinin  uygulanması,işyerinin daraltılması,yeni teknolojinin uygulanması,işyerinin bazı bölümlerinin kapatılması ve bazı iş türlerinin kaldırılması gibi işyeri içi sebeplerdir.

İşletmenin,işyerinin ve işin gereklerinden kaynaklanan sebeplerle sözleşmeyi feshetmek isteyen işverenin fesihten önce fazla çalışmaları kaldırmak,işçinin rızası ile çalışma süresini kısaltmak ve bunun için mümkün  olduğu ölçüde esnek çalışma şekillerini geliştirmek,işi zamana yaymak,işçileri başka işlerde çalıştırmak,işçiyi yeniden eğiterek sorunu aşmak için varsa fesihten kaçınma olanaklarını kullanması,kısaca feshe son çare olarak bakması gerekir.

4857  sayılı İş Kanunu’nun  20.maddesinin ikinci fıkrasına göre feshin geçerli nedene dayandığını ispat yükümlülüğü işverene aittir.İşçi,feshin başka bir  sebebe dayandığını iddia ettiği takdirde,bu iddiasını ispatla yükümlüdür.

Dosya içeriğine göre,davacının 6 aydan fazla süre ile davalı işverene ait işyerinde güvenlik görevlisi olarak çalıştığı,iş akdinin,şirket için zorunlu hale gelen yeniden yapılandırma kapsamında,ekonomik ve güvenlik işlerinin 5188 sayılı özel güvenlik hizmetine dair kanun kapsamında aranan koşulların sağlanması  ve özel bir güvenlik şirketine devredilmesi,tesis bünyesinde güvenlik elemanı pozisyonunun ortadan kalkması,davacının görevi ve yaptığı iş dikkate alındığında çalışmasına uygun başka bir görev bulunmaması gerekçesiyle 4857 sayılı Yasanın 18.Maddesi uyarınca feshedildiği ,işveren ve 24.03.2009 tarihinde Kırıkkale tesislerinde güvenlik hizmetinin 5188 Yasa gereğince özel güvenlik şirketlerinden hizmet almak suretiyle sağlanmasına karar verildiği,Ulusal özel Güvenlik ve Koruma Hizmetleri  Ticaret Ltd.Şti. ile davalı şirket arasında 26.03.2009 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere güvenlik hizmetlerinin satın alınmasına dair sözleşme yapıldığı,anlaşılmaktadır.

Mahkemece, davalı işverence yardımcı iş niteliğindeki güvenlik işinin alt işverene verilmesi nedeniyle yapılan feshin geçerli nedene dayandığı gerekçesiyle davanın reddine karar  verilmiş ise de,feshin son çare olması ilkesi yönünden,davacının başka bir bölümde kısa süreli bir eğitimle değerlendirilme imkanının bulunup bulunmadığı,bu kapsamda davacının çalıştırılabileceği işler için fesih tarihinden kısa süre içinde yeni işçi alınıp alınmadığı gerekirse işyerinde uzman bilirkişi aracılığı ile keşif yapılarak belirlendikten sonra alınacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme ile hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup BOZMAYI  gerektirir.

 

 

 

KARARIN İNCELENMESİ :

4857 Sayılı İş Kanunu’nun 18.maddesinde iş sözleşmesinin işveren tarafından işletmenin,işyerinin ve işin gereklerinden kaynaklanan geçerli bir sebebe dayanılarak feshedilebileceği düzenlenmiştir. İşletmeyi veya işyerini etkileyen objektif nedenlerle ortaya çıkan işgücü fazlalığı sonucunda, işçinin işyerinde çalışma olanağı ortadan kalkmış ise fesih için geçerli bir sebebin varlığından söz edilebilir. İşveren amaç ve içeriğini belirlemekte serbest olduğu işletmesel kararlar alabilir. Ancak, işletmesel karar sonucunda, tedbir olarak düşünülen feshin zorunlu hale gelmiş olması gerekir. Bir çok Yargıtay kararında vurgulandığı üzere bu durum yargısal denetime tabidir.  Öte yandan, işletmesel kararla varılmak istenen hedefe fesihten başka bir yolla ulaşmak mümkün ise fesih için geçerli bir nedenden söz etmek mümkün olmayacaktır. Uygulamada en fazla tartışma uyuşmazlık bu durumda ortaya çıkmaktadır. Örneğin işçiyi aynı işyerinde başka bir işte çalıştırarak , diğer çalışanların fazla çalışmalarını kaldırarak, işçinin rızasıyla esnek çalışma biçimi getirilerek , işçiyi meslek içi eğitime tabi tutarak başka bir işte çalışma olanağı var ise feshe başvurulmasında hukuksal dayanak olmaz.  Kısaca, “fesih son çare olmalıdır”(ultimaratio) ilkesinin gözetilmesi gereken bir durum olarak ortaya çıkmaktadır. Bilindiği üzere  4857 sayılı İş Kanunu’nun 20/2.maddesine göre feshin geçerli bir nedene dayandığını ispat yükümlülüğü işverene aittir. İşveren, işletmesel kararı uygulamak için aldığı tedbirin feshi zorunlu kıldığını, başka bir işte çalışmasının mümkün olmadığını kanıtlamak zorundadır.

Konuya iş Hukukunun işçiyi koruma ilkesi penceresinden de bakmak mümkündür. Güçlü karşısında güçsüzün korunması hukukun genel ilkelerinden olup, iş hukukunun doğuş nedeni de iş ilişkilerinde güçsüz olan işçinin korunması olmuştur. İşçinin işverene karşı ekonomik, hukuki ve kişisel olarak bağımlı olması nedeniyle, onun işveren karşısında korunması iş hukukunun ana kuralı olarak kabul edilmektedir.

“Güçlü karşısında güçsüzün korunması hukukun genel ilkelerinden olup, iş hukukunun doğuş nedeni de iş ilişkilerinde güçsüz olan işçinin korunması olmuştur. İşçinin işverene karşı ekonomik, hukuki ve kişisel olarak bağımlı olması nedeniyle, onun işveren karşısında korunması iş hukukunun ana kuralı olarak kabul edilmektedir. Yorum yapılırken, iş hukukunun işçileri koruyucu niteliğinin gözden kaçırılmaması gerekir. İş hukukuna egemen bulunan ilkelerden biri de kuşkusuz işçiyi koruma ilkesi olup, yasa ile getirilen düzenleyici kuralların ve gerekse tarafların yani işçi veya hak sahipleri ile işveren arasındaki ilişkilere ait irade açıklamalarının yorumunda bu ilkenin ışığında hareket edilmesi zorunludur. Bu gereklilik yüksek yargı organlarının kararlarına da yansımış, bu kararlarda İş hukukuna egemen bulunan ilkelerden birisinin işçiyi koruma ilkesi olduğunun altı çizilerek, yasa ile getirilen düzenleyici kuralların ve gerekse tarafların yani işçi veya hak sahipleri ile işveren arasındaki ilişkilere ait irade açıklamalarının yorumunda bu ilkenin ışığında hareket edilmesi zorunlu olduğu vurgulanmıştır.” (Bektaş Kar İş hukuku) 

İnceleme konumuz olan Yargıtay kararında  güvenlik hizmetleri alt işverene devredildiği için alt işveren kurumuna da kısaca değinmekte yarar vardır. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 2/6-son maddesi uyarınca, “Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur. Asıl işverenin işçilerinin alt işveren tarafından işe alınarak çalıştırılmaya devam ettirilmesi suretiyle hakları kısıtlanamaz veya daha önce o işyerinde çalıştırılan kimse ile alt işveren ilişkisi kurulamaz. Aksi halde ve genel olarak asıl işveren alt işveren ilişkisinin muvazaalı işleme dayandığı kabul edilerek alt işverenin işçileri başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçisi sayılarak işlem görürler. İşletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işler dışında asıl iş bölünerek alt işverenlere verilemez.”

İşletmesel kararın amacı ve içeriğini belirlemekte özgür olan işveren, işletmesel kararı uygulamak için aldığı tedbirin feshi gerekli kıldığını, feshin geçerli nedeni olduğunu kanıtlamalıdır.“İşletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan sebepler; sürüm ve satış olanaklarının azalması, talep ve sipariş azalması, enerji sıkıntısı, ülkede yaşanan ekonomik kriz, piyasada genel durgunluk, dış pazar kaybı, ham madde sıkıntısı gibi işin sürdürülmesini olanaksız hale getiren işyeri dışından kaynaklanan sebeplerle yeni çalışma yöntemlerinin uygulanması, işyerinin daraltılması, yeni teknolojinin uygulanması, işyerinin bazı bölümlerinin kapatılması ve bazı iş türlerinin kaldırılması gibi işyeri içi sebeplerdir.”( 09.04.2012 Y 22.H.D.2011/1311 2012/6660) İşletmesel kararın amacı ve içeriğini serbestçe belirleyen işveren, uygulamak için aldığı, geçerli neden teşkil eden ve ayrıca istihdam fazlası doğuran tedbire ilişkin kararı, sürekli ve kalıcı şekilde uygulamalıdır. İşveren işletme, işyeri ve işin gerekleri nedeni ile aldığı fesih kararında, işyerinde istihdam fazlalığı meydana geldiğini ve feshin kaçınılmazlığını kanıtlamak zorundadır. İş sözleşmesinin feshiyle takip edilen amaca uygun daha hafif somut belirli tedbirlerin mevcut olup olma­dığının değerlendirilmesi, işverenin tekelinde değildir. Bir bakıma feshin kaçınılmaz olup olmadığı yönünde, işletmesel kararın gerekliliği de denetlenmelidir. Fesih son çare olmalıdır “(ultimaratio) ilkesi uyarınca ; feshin kaçınılmazlığı ekonomik açıdan değil, teknik denetim kapsamında, bu kararın hukuka uygun olup olmadığı ve işçinin çalışma olanağını ortadan kaldırıp kaldırmadığı yönünde, i çerçevesinde yapılmalıdır.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunun 2. Maddesi ; “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır.Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” Düzenlemesini içermektedir. İşverenin işletmesel karar alma özgürlüğünün sınırını belirleyen en genel ölçütün, hakkın kötüye kullanılması olduğunu söylemek çok da yanlış olmayacaktır. Ancak, bu durumda, problem, hakkın kötüye kullanımının sınırlarını belirlemeye dönüşecektir. Bu konuda; işverenin aldığı yanlış kararların yükünden işçinin de etkilendiği göz önünde tutularak, alınmış olan karar yönelik keyfilik denetiminin yapılmasında bir engel bulunmamaktadır.İşveren işletmesel zorunluluklar nedeniyle aldığını iddia ettiği kararlarında dürüstlük kuralıyla hareket etmek zorundadır.Ülkemiz şartları dikkate alındığında  işverenlerin yıllar geçtikçe ağırlaşan kıdem yükünden, veya işin belli bölümlerini taşerona devrederek iş mevzuatının kimi yükümlülüklerinden kurtulmak amacıyla yönetim haklarını kötüye kullanarak her koşulda iş akdi feshi yoluna gittikleri bir gerçektir.  Sırf bazı yasal yükümlülüklerden kurtulmak amacıyla , başka türlü istihdamı mümkün iken işçinin iş akdini feshetmek amacıyla aldığı kararı hukuk düzeni korumayacaktır.

 

SONUÇ 

Sonuç olarak işveren, alacağı kararlarla işini yönetim hakkına sahiptir. Ancak iş hukukunun emeği ile geçinen işçiyi koruması, ilkesi gereği alacağı fesih kararlarında feshin kaçınılmazlığını kanıtlamak zorundadır. İşletmenin, işyerinin ve işin gereklerinden kaynaklanan sebeplerle sözleşmeyi feshetmek isteyen işverenin fesihten önce fazla çalışmaları kaldırmak, işçinin rızası ile çalışma süresini kısaltmak ve bunun için mümkün olduğu ölçüde esnek çalışma şekillerini geliştirmek, işi zamana yaymak, işçileri başka işlerde çalıştırmak, işçiyi yeniden eğiterek sorunu aşmak gibi varsa fesihten kaçınma olanaklarını kullanması, kısaca feshe son çare olarak bakması gerekir. İnceleme konumuz Yargıtay kararında da  çok yerinde olarak belirtildiği üzere, işin alt işverene verilmesinde dahi ,  iş akdi feshedilen işçinin kısa bir eğitimle başka bir pozisyonda istihdam edilmesi gibi seçeneklerde  araştırılmalı feshin son çare olduğu ilkesi geçerli olmalıdır. Bu da hukuk denetimi ile mümkündür.Hukukun zayıfı koruma ilkesi de göz önüne alınarak feshin  dürüstlük kuralına uygun yapılıp yapılmadığı, objektif kriterlere uygun olup olmadığı, başka türlü istihdamının devamının mümkün olup olmadığı  yargı tarafından denetlenmelidir.Yargıtayın uygulaması da  bu yönde devam etmektedir.

 

 

Kaynakça :

Bektaş Kar-İş Hukuku

Şahin Çil-Yargıtay İlke Kararları

Özkan Ertekin-İş Güvencesi Hukuku ve İşe İade Davaları

Fevzi Demir -Sorularla Bireysel İş Hukuku

Anasayfa

 

 

6728 Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun- Evren özmen

6728     Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun

 

Özet olarak

 

  • 2004 Sayılı İcra ve İflas kanunu
  • Pasaport kanunu
  • Sigorta süresi 10 yıl veya ömür boyu olanlardan gelir vergisi kesintisi olmayacaktır
  • Yurtdışına hizmet verenlerin personellerin gelir vergisinden istisna edilmesi
  • ısı yalıtımı ve enerji tasarrufu direk gider yazılabiliyor.
  • Muhtasar ve sigorta hizmet listesi birleşiyor. Damga vergisi tutarı 37,40 TL dir.
  • Unutulan beyannamelerin 3 gün içinde verilir ise 1/10 özel usülsüzlük uygulanacaktır.
  • Damga vergisi tutarı 1 nüsha üzerinden hesaplanacaktır.
  • Bazı mükellefler için vergi resim harç istisnası belgesi ihdas edilmiştir.( Döviz kazandırıcı faaliyetlerde bulunanlar)
  • Süresi içinde düzeltilen beyannamelerden damga vergisi alınmayacaktır.
  • Uluslararası şirketlerin Türkiyede bölgesel yönetim merkezi açması durumunda kazançları kurumlar vergisinden istisnadır.
  • Çek kanununda değişiklik ile karekodlu çekler düzenlenebilecektir.
  • Ticaret sicil müdürlüğü tarafından bazı evraklarda noter onayı şartı kaldırılmıştır. ( Müdür yardımcısı huzurunda yetkili kişinin imza atması halinde )
  • Ar-ge teşvik kapsamı genişletilmiş olup, Sanayi ve ticaret bakanlığı tarafından yenilik projesi kapsamında değerlendildiği takdirde harcamaların % 100 de 100 ü indirim konusu yapılabilecektir.
  • Anonim, limited ve eshamlı komandit şirketlerin pay devirleri damga vergisinden istisna edilmiştir.
  • Yatırım teşvik belgesi kapsamında inşa edilen binalar, inşalarının sona erdiği tarihi takip eden bütçe yılından itibaren 5 yıl süre ile emlak vergisinden muaf tutulacaktır ve e yatırım teşvik belgesi kapsamında yapılan yatırımlar için iktisap olunan veya bu yatırımlar için tahsis edilen araziler için de emlak vergisi ödenmeyecektir.Ekran Resmi 2016-03-27 20.54.19

Küçük sanayi sitesi Emlak Vergisinden Muaf olup olmadığı hk.-Evren özmen

Konu : Emlak Vergisinden Muaf olup olmadığı hk.  

 

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda, küçük sanayi sitesi kooperatifi olarak yapmış olduğunuz site içerisindeki binaların bir kısmına 2008 yılında işyeri açma ve çalıştırma ruhsatının verildiği belirtilerek 5 yıllık emlak vergisi muafiyet başlangıç tarihinin; site içerisindeki binaların inşaat bitim tarihi olan 2011 yılı mı yoksa 2008 yılı işyeri açma ve çalıştırma ruhsatı verildiği tarih itibariyle mi dikkate alınacağı hususu sorulmaktadır.

Bilindiği üzere, 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununun 1 inci maddesinde, Türkiye sınırları içinde bulunan binaların bu Kanun hükümlerine göre bina vergisine tabi olduğu, 2 nci maddesinde, bina tabirinin, yapıldığı madde ne olursa olsun, gerek karada gerek su üzerindeki sabit inşaatın hepsini kapsadığı, 3 üncü maddesinde de bina vergisinin binanın maliki, varsa intifa hakkı sahibi, her ikisi de yoksa binaya malik gibi tasarruf edenler tarafından ödeneceği, hükme bağlanmıştır.

Anılan Kanununun “Geçici muaflıklar”  başlıklı 5 inci maddesinde,

“….

  1. f) Organize sanayi bölgeleri ile sanayi ve küçük sanat sitelerindeki binalar, inşalarının sona erdiği tarihi takip eden bütçe yılından itibaren 5 yıl süre ile geçici muafiyetten faydalandırılır.

            Yukarda (a), (b), (c) ve (d) fıkralarında yazılı muafiyetlerden istifade için, mezkür fıkralarda yazılı hallerin vukuunda, keyfiyetin bütçe yılı içinde ilgili vergi dairesine bildirilmesi şarttır. Ancak, bu olaylar bütçe yılının son üç ayı içinde vukubulduğu takdirde bildirim, olayın vukubulduğu tarihten itibaren üç ay içinde yapılır.

            Süresinde bildirimde bulunulmazsa muafiyet, bildirimin yapıldığı yılı takibeden bütçe yılından muteber olur. Bu takdirde bildirimin yapıldığı bütçe yılının sonuna kadar geçen yıllara ait muafiyet hakkı düşer. (Köylerdeki inşaat için bildirimde bulunulmaz.)” hükmü yer almaktadır.

Aynı Kanunun 33 üncü maddesinin (1) inci fıkrasında, yeni bina inşa edilmesinin vergi değerini tadil eden sebep olduğu belirtilmiş, 23 üncü maddesinde, bu Kanunun 33 üncü maddesinde (8 numaralı fıkra hariç) yazılı vergi değerini tadil eden sebeplerin doğması halinde değişikliğin vuku bulduğu bütçe yılı içerisinde, değişiklik bütçe yılının son üç ayı içinde vuku bulmuş ise üç ay içinde ilgili belediyeye emlak vergisi bildirimi verileceği hükme bağlanmıştır.

Buna göre, Kooperatifinizin küçük sanayi sitesinde yer alan ve inşaatları 2008 yılında sona eren binalarının 2009 yılından itibaren, inşaatları 2011 yılında sona eren binalarının ise 2012 yılından itibaren bildirim verilip verilmediğine bakılmaksızın 5 yıl süre ile emlak vergisinden muaf tutulması gerekmektedir. Öte yandan, söz konusu taşınmazların yeni inşa edilmiş olması vergi değerlerinin tadiline neden olduğundan ilgili belediyeye bu duruma ilişkin bildirimin verilmesi zorunludur.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

 

(*)     Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**)   İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

Döviz alım satım işleminden elde edilen gelir için beyanname verilip verilmeyeceği.

Sayı

:

62030549-120[37-2015/826]-13218

17/02/2016

Konu

:

Döviz alım satım işleminden elde edilen gelir için   beyanname verilip verilmeyeceği.

 

İlgide kayıtlı özelge talep formunda; bankada bulunan Türk Lirası cinsinden mevduat hesabı ile söz konusu bankanın internet sitesi üzerinden, birden fazla döviz alım satım işlemi gerçekleştirildiği ifade edilerek, bu alım satım işlemlerinden elde edilen kazançlar için gelir vergisi beyannamesi verilip verilmeyeceği hususunda bilgi talep edildiği anlaşılmakta olup, Başkanlığımız görüşü aşağıda açıklanmıştır.

 

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun  “Ticari Kazancın Tarifi” başlıklı 37 nci maddesinin birinci fıkrasında; her türlü ticari ve sınai faaliyetlerden doğan kazançların ticari kazanç olduğu hüküm altına alınmıştır.

 

Ticari faaliyet bir tür emek-sermaye organizasyonuna dayanmakta olup, kazanç sağlama niyet ve kastının bulunup bulunmaması böyle bir organizasyon tarafından icra edilen faaliyetin “ticari faaliyet” olma niteliğine etki etmemektedir. Ancak,  bir faaliyetin “ticari faaliyet” sayılabilmesi için, kazanç sağlama niyet ve kastı gerekmemekle birlikte, faaliyeti icra eden organizasyonun bütün unsurları ile birlikte değerlendirildiğinde, kazanç sağlama potansiyeline sahip olması gerektiği ortaya çıkmaktadır.

 

Anılan Kanunun “Değer Artışı Kazançları” başlıklı Mükerrer 80 inci maddesinde ise; hangi mal ve hakların elden çıkarılmasından doğan kazançların değer artışı kazancı olarak değerlendirileceği tek tek sayılmış olup, döviz alım satımından doğan kazançlar bu madde kapsamına alınmamıştır.

 

Buna göre; döviz alım satım faaliyetlerinden doğan kazançların Gelir Vergisi Kanununun mükerrer 80 inci maddesi kapsamında, değer artışı kazancı olarak vergiye tabi tutulması söz konusu olmamakla beraber, söz konusu faaliyetin ticari organizasyon içerisinde devamlılık arz edecek şekilde yapılması durumunda ticari faaliyet olarak değerlendirilmesi ve bu faaliyetlerden elde edilen kazancın, Gelir Vergisi Kanununun ticari kazançlara ilişkin hükümleri çerçevesinde vergilendirilmesi gerekmektedir.

 

Söz konusu faaliyetin ticari bir organizasyon içerisinde devamlılık arz edecek şekilde yapılmaması halinde ise elde edilen kazanç ticari kazanç kapsamında değerlendirilmeyecektir.

 

Bilgi edinilmesini rica ederim.

Günlük veya haftalık sürelerle konut kiralama faaliyetinden elde edilen gelirin vergilendirilmesi-EVREN ÖZMEN

Konu

:

Günlük veya haftalık sürelerle konut kiralama   faaliyetinden elde edilen gelirin vergilendirilmesi.

            İlgide kayıtlı özelge talep formunda, mülkiyeti ve giderleri size ait gayrimenkulü eşyalı olarak sözleşme yapılmaksızın günlük veya haftalık sürelerle kiraya verdiğiniz belirtilerek, müşterilere düzenlenecek faturalarda KDV oranının ne olması gerektiği, günlük müşteri listesi düzenlenip kolluk güçlerine bildirimde bulunup bulunulmayacağı, demirbaşlar için amortisman ayrılıp ayrılmayacağı ve ayrılması durumunda amortisman tutarlarının ticari kazancın tespitinde gider olarak indirilip indirilemeyeceği hususlarında bilgi talep ettiğiniz anlaşılmakta olup, Başkanlığımız görüşleri aşağıda açıklanmıştır.

 

1- GELİR VERGİSİ KANUNU YÖNÜNDEN

 

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 37 nci maddesinde; “Her türlü ticari ve sınai faaliyetlerden doğan kazançlar ticari kazançtır.” hükmüne yer verilmiş olup, aynı Kanunun 70 inci maddesinin (1) numaralı bendinde, binaların sahipleri, mutasarrıfları, zilyetleri, irtifak ve intifa hakkı sahipleri veya kiracıları tarafından kiraya verilmesinden elde edilen gelirlerin gayrimenkul sermaye iradı olduğu belirtilmiştir.

 

Anılan Kanunun gayrimenkul sermaye iradına ilişkin hükümleri uyarınca, binaların kısmen veya tamamen ya da boş veya dayalı döşeli şekilde kiraya verilmesinden elde edilen gelir gayrimenkul sermaye iradı olarak kabul edilmektedir. Günümüzde de konut olarak kullanılan binalar kiraya verilirken oda ve diğer müştemilatı ile birlikte tamamen kiracının kullanımına terk edilebilmekte olup, bu tür kullanımlar Borçlar Kanununda düzenlenen adi kiralama kapsamına girmektedir. Dolayısıyla bu tip kiralamadan elde edilen gelir gayrimenkul sermaye iradı olarak vergiye tabi tutulmaktadır.

 

Ancak, gayrimenkullerin uzun süreli kiralanması suretiyle elde edilecek gelirden daha fazla gelir elde edilmesi amacıyla, günlük veya haftalık olarak, süreklilik arz eden bir şekilde farklı kişilerin kullanımına hazır halde bulundurulması, kalacak kişilere konutun teslimi ve kalma sürelerinin sonunda konutun teslim alınması ve yeniden kullanıma hazır hale getirilmesi bir organizasyonu gerektirmektedir. Ayrıca, söz konusu konutun belirli bir bedel karşılığı olmak üzere günlük ya da haftalık olarak kullanıma sunulmasında bir kira akdinden söz edilmesi mümkün olmadığından bu faaliyetin ticari faaliyet olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.

 

Ayrıca, aynı Kanunun 40 ıncı maddesinde safi kazancın tespit edilmesinde indirilecek giderler sayılmış olup, maddenin (7) numaralı bendinde Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre ayrılan amortismanların safi kazancın tespitinde indirim konusu yapılabileceği hüküm altına alınmıştır.

 

Bu hüküm ve açıklamalar çerçevesinde, mülkiyeti size ait gayrimenkullerin günlük ve haftalık olarak kiraya verilmesinden elde edilen kazancın ticari kazanç hükümlerine göre vergilendirilmesi gerekmekte olup 213 sayılı Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre ayrılan amortismanların da ticari kazancın tespitinde gider olarak dikkate alınması mümkün bulunmaktadır.

 

2-KATMA DEĞER VERGİSİ KANUNU YÖNÜNDEN

 

KDV Kanununun, 1/1 inci maddesinde, Türkiye’de ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetlerin, 1/3-f maddesinde ise Gelir Vergisi Kanununun 70 inci maddesinde belirtilen mal ve hakların kiralanması işlemlerinin KDV ye tabi olduğu hüküm altına alınmıştır.

KDV oranları, KDV Kanununun 28 inci maddesinin Bakanlar Kuruluna verdiği yetkiye dayanılarak yayımlanan 2007/13033 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesi eki I sayılı listede yer alan teslim ve hizmetler için %l, II sayılı listede yer alan teslim ve hizmetler için %8, listelerde yer almayan vergiye tabi işlemler için % l8 olarak tespit edilmiştir.

Kararname eki (II) sayılı listenin “B) DİĞER MAL VE HİZMETLER” bölümünün 25 inci sırasında; “Otel, motel, pansiyon, tatil köyü ve benzeri konaklama tesislerinde sunulan geceleme hizmeti (1618 sayılı Kanun hükümlerine göre Kültür ve Turizm Bakanlığından işletme belgesi almış seyahat acenteleri tarafından müşteriye aktarılan geceleme hizmet tutarı ve bu hizmete ilişkin aracılık bedellerine de konaklama tesislerinde verilen geceleme hizmetlerinin ait olduğu oran uygulanır. Konaklama tesislerinde geceleme hizmetinden yararlanmayanlara verilen tüm hizmetler ile geceleme hizmetiyle beraber verilen ancak ayrıca belgelendirilen ya da geceleme hizmetine ait belgede ayrıca fiyatlandırılan hizmetler bu sıra kapsamında yer almamaktadır. Ancak geceleme hizmeti kapsamında verilmesi ve geceleme bedeline dahil edilmesi mutat olan diğer hizmetler bu sıra kapsamında yer almakla birlikte bu şekilde belirlenen geceleme bedeli içinde sunulan alkollü içeceklere ilişkin yüklenilen katma değer vergisi tutarları, hizmeti sunanlar tarafından indirim konusu yapılamaz.)” yer almıştır.

 

Buna göre, mülkiyeti size ait gayrimenkullerin üçüncü şahıslara günlük veya haftalık sürelerle kiraya verilmesi işleminin 2007/13033 sayılı Kararname eki II sayılı listenin 25 inci sırası kapsamında değerlendirilmesi mümkün bulunmadığından bu hizmetin %18 oranında KDV ye tabi tutulması gerekmektedir.

 

3-VERGİ USUL KANUNU YÖNÜNDEN

 

213 sayılı Vergi Usul Kanununun “Faturanın tarifi” başlıklı 229 uncu maddesinde, fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesika olarak tanımlanmış, 231/5 inci maddesinde ise faturanın mal teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren azami yedi gün içinde düzenleneceği, bu süre içerisinde düzenlenmeyen faturaların hiç düzenlenmemiş sayılacağı hükme bağlanmıştır.

 

Aynı Kanunun 240 ıncı maddesinde otel, motel ve pansiyon gibi konaklama yerlerinin, odaları, bölmeler ve yatak planlarına uygun olarak müteselsil seri ve sıra numaralı günlük müşteri listeleri düzenleyeceği hükmüne yer verilmiştir.

 

Buna göre, günlük olarak kiralama işlemine konu edilen mülkiyeti şahsınıza ait olan gayrimenkuller ticari faaliyet çerçevesinde konaklama yeri kabul edileceğinden, bütün müşterilerinizin Vergi Usul Kanununun 240/C maddesindeki bilgileri içerecek şekilde düzenlenecek günlük müşteri listesine kaydedilmesi zorunlu bulunmaktadır. Ayrıca, kira gelirleri karşılığında kiralama hizmetinin ifa edildiği tarihten itibaren yedi gün içerisinde fatura düzenlenmesi gerektiği tabiidir.

Öte yandan, Kanunun 313 üncü maddesinin birinci fıkrasında, “İşletmede bir yıldan fazla kullanılan ve yıpranmaya, aşınmaya veya kıymetten düşmeye maruz bulunan gayrimenkullerle 269 uncu madde gereğince gayrimenkul gibi değerlenen iktisadi kıymetlerin, alet, edavat, mefruşat, demirbaş ve sinema filmlerinin birinci kısımdaki esaslara göre tespit edilen değerinin bu Kanun hükümlerine göre yok edilmesi amortisman mevzuunu teşkil eder.”hükmü yer almaktadır.

 

Aynı Kanunun 5024 sayılı Kanunla değişen 315 inci maddesinde; “Mükellefler amortismana tabi iktisadi kıymetlerini Maliye Bakanlığının tespit ve ilan edeceği oranlar üzerinden itfa ederler. İlan edilecek oranların tespitinde iktisadi kıymetlerin faydalı ömürleri dikkate alınır.” hükmü yer almaktadır.

 

Bahsi geçen maddenin Bakanlığımıza verdiği yetkiye istinaden, amortismana tabi iktisadi kıymetler için uygulanacak ” 339, 365, 389, 399 ve 406 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğleri ile değişik 333 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği eki liste ile açıklanmıştır.

 

Bu hükümlere göre, işletmenizin aktifinde bulunan demirbaşlar için Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğlerinde belirtilen faydalı ömür ve oranları üzerinden amortisman ayrılması mümkün bulunmaktadır.

 

Bilgi edinilmesini rica ederim.

Çalışılmayan günler için asgari geçim indirimi uygulanıp uygulanmayacağı hk.

Sayı

:

50426076-120[32-2015/20-597]-122

27/07/2016

Konu

:

Çalışılmayan günler için asgari geçim indirimi   uygulanıp uygulanmayacağı hk.

           İlgide kayıtlı özelge talep formunda; 27 Temmuz 2015 tarihinden itibaren bir işyerinde çalışmakta olduğunuz, eşinizden ayrı olarak iki çocuk üzerinden hesaplanan asgari geçim indiriminden faydalandığınız ve çalışmakta olduğunuz iş yerinde ağustos ayı için altı günün işveren tarafından tatil edildiğinden bahisle, çalışmadığınız tatil günleri için asgari geçim indiriminden kesinti olup olmayacağı hususunda Başkanlığımız görüşü talep edilmiştir.

 

193 Sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 61 inci maddesinin 1 inci fıkrasında; ücret, işverene tabi ve belirli bir işyerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatler olarak tanımlanmıştır.

Aynı Kanunun 32 inci maddesinde ise; ücretin gerçek usulde vergilendirilmesinde asgari geçim indiriminin uygulanacağı belirtilerek gelirin kısmi döneme ait olması halinde, ay kesirleri tam ay sayılmak suretiyle bu süreye isabet eden indirim tutarlarının esas alınacağı hükme bağlanmıştır.

Öte yandan, asgari geçim indiriminin uygulanmasına ilişkin açıklamaların yapıldığı 265 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliğinin “Asgari Geçim İndirimi Tutarının Hesaplanması” başlıklı 5 inci bölümünde; “Asgari geçim indirimi yıllık tutarı, ücretlinin asgari geçim indiriminden bir yıl boyunca faydalanacağı net menfaattir. Aylık yapılan ücret ödemelerinde ise asgari geçim indirimi, hesaplanan yıllık tutarın 12’ye bölünmesi suretiyle uygulanacak ve bir ay içerisinde yararlanılabilecek asgari geçim indirimi tutarı, yıllık olarak hesaplanan tutarın 1/12’sini geçemeyecektir. 

            Asgari geçim indiriminin yıllık tutarı, her ücretli için asgari ücret üzerinden hesaplanan yıllık vergi tutarını aşamayacak ve yılı içerisinde asgari ücret tutarında meydana gelen değişiklikler, asgari geçim indirimi uygulamasında dikkate alınmayacaktır.

            Ücretlinin faydalanacağı azami indirim tutarı, elde ettiği ücret geliri üzerinden hesaplanan gelir vergisi ile sınırlı olduğundan, mahsup edilecek kısmın fazla olması halinde ücretliye herhangi bir iade yapılmayacaktır.” açıklamasına yer verilmiştir.

Bu hüküm ve açıklamalara göre; ağustos ayında elde edilen gelir üzerinden asgari geçim indirimi tutarı hesaplanırken, çalışılan sürenin tam ay olarak dikkate alınması, işveren tarafından tatil edilen günlerin ise kıst dönem ücreti kabul edilerek asgari geçim indiriminin tam ay olarak hesaplanması gerekir.  Ancak, asgari geçim indirimi tutarının hesaplanan gelir vergisi tutarından fazla olamayacağı tabiidir.

Diğer taraftan, çocuklar için asgari geçim indiriminden sadece nafakasını sağlayan eşin veya sosyal güvenlik yönünden tabi oldukları eşin yararlanılacağı tabiidir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

GİDER PAYLAŞIMINA UYULMAMASI SİTE YÖNETİM PLANINA UYULMAMASI

Y18HDEsas : 2012/9381Karar : 2012/11154Tarih : 15.10.2012 GİDER PAYLAŞIMINA UYULMAMASI
YÖNETİM PLANINA UYULMAMASI

Dava, gider paylaşımına uyulmamasından doğan anlaşmazlığın çözümlenmesi istemine ilişkindir.

Somut olayda, davanın reddi gerekirken kat malikleri iradesi yerine geçip yönetim planı da gözardı edilerek ortak giderlerin paylaştırılmasına karar verilmesi doğru görülmemiştir.wsn

Dava dilekçesinde, 634 sayılı Kat Mülkiyeti Yasasının 20. maddesindeki gider paylaşımına uyulmamasından doğan anlaşmazlığa hakimin müdahalesi istenilmiştir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı M. Ç. tarafından temyiz edilmiştir.

Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Davacı dava açtığı dilekçesinde; 15.01.2011 tarihinde yapılan kat malikleri kurulu toplantısında yönetici seçildiğini, Kat Mülkiyeti Yasasının 20. maddesi gereğince ortak giderlerin arsa payları oranında ödenmesinin esas olduğunu ve bu yönde uygulamaya geçildiği halde davalıların buna itiraz ettiklerini, yakıt ve diğer ortak giderlerin eşit olarak alınması yönündeki kat maliklerinin ısrarlı tutumları nedeniyle yönetimi zor duruma düşürdüklerini ileri sürerek ortak gider paylaşımına uyulmamasından doğan anlaşmazlığa hakimin müdahalesi talep edilmiş; mahkemece davanın kabulüyle, davalıların Kat Mülkiyeti Yasasının 20/b maddesinde belirtilen ortak giderlere arsa payları oranında katılmalarına karar verilmiştir.

Kat Mülkiyeti Yasasının 20. maddesinde, kat maliklerinden her birinin aralarında başka türlü anlaşma olmadıkça ortak giderlere ne oranda katılacaklarını düzenlemiş olup, buna göre kat maliklerinin ortak giderleri kat malikleri kurulu toplantısında belirleyebilecekleri gibi yönetim planıyla da giderlerin paylaşım şekli belirlenebilir, aksi halde Kat Mülkiyeti Yasasının 20. maddesi hükümleri uygulanır. Kat malikleri kurulu kararının yönetim planına veya Yasa hükümlerine aykırı olduğu iddiasında olan kat maliki ortak giderlerle ilgili kat malikleri kurulu kararına karşı iptal davası açabilir. Bu nedenle davanın reddi gerekirken kat malikleri iradesi yerine geçip yönetim planı da gözardı edilerek Kat Mülkiyeti Yasasının 20. maddesine göre ortak giderlerin paylaştırılmasına karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün  ( BOZULMASINA ), oybirliğiyle karar verildi.

KİMLER SİTE YÖNETİM PLANINI TAPUDAN ALABİLİR ?

YÖNETİM PLANINDAN ÖRNEK EDİNEBİLME HAKKI
 
Medeni Kanun (MK) m. 1020‟ye göre; tapu sicili herkese açıktır. İlgili olan herkes, faydasının da varlığı halinde tapu sicilini inceleme ve bunlar hakkında bilgi edinme hakkına sahiptir. Söz konusu faydanın muhtemel oluşu veya bunun ileride meydana gelmesi ihtimalinin bulunması da yeterlidir.
İlgililer, tapu sicilinin aleniyet prensibinden dolayı, tapu sicil müdürlüğünde yönetim planını inceleyebilecekleri gibi, örnek de alabilirler.
Yönetim planının ilgilileri kimlerdir? Öncelikle kat malikleridir. Kat malikleri bizzat kendilerinin müracaat etmeleri halinde veya herhangi bir kimseyi bu hususta verecekleri vekaletname ile yetkili kılma durumunda yönetim planını inceleyebilirler ve örnek alabilirler.
Bağımsız bölümü satın almak isteyen kimseler ise ancak kat maliki ile birlikte tapu sicil müdürlüğüne müracaat etmeleri halinde yönetim planını inceleyebileceklerdir.
Ana taşınmazın yönetici ve denetçisi olan kimseler de yönetim planını inceleyebilir ve örnek alabilirler.
Avukatlar ise, vekaletname ibraz etmeden yönetim planını inceleyebilirler ancak, örnek almak istemeleri durumunda vekaletname ibraz etmek zorundadırlar.