Kooperatif kuruluş işlemleri için [email protected]
KOOPERATİFLER KANUNUNU EK-2. MADDESİNİN İPTALİ TALEBİ Dava, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun ek 2. maddesinin (3) numaralı fıkrasının Anayasa’nın 10. maddesine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi istemidir. |
İTİRAZIN KONUSU : 24.4.1969 günlü, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun ek 2. maddesinin (3) numaralı fıkrasının Anayasa’nın 10. maddesine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi istemidir.
I- OLAY
Kooperatif denetçisi olan sanık hakkında, kooperatif yevmiye defterinin kapanış onaylarının süresinde yaptırılıp yaptırılmadığının denetiminde ihmal gösterdiği iddiasıyla açılan kamu davasında, itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ
Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:
“Mahkememizin yukarıda esas sayısı yazılı dosyasının yapılan yargılaması sırasında verilen ara karar gereğince;
S.S. … Konut Yapı Kooperatifi’nin 2008 yılında kullandığı yevmiye defterinin noter kapanış tasdikinin süresinde yaptırılmadığı, bu işlemden sorumlu olan yönetim kurulu üyesi …’ya TTK m. 67/3 maddesine uyan eylemi nedeniyle çıkartılan ön ödeme ihtaratına uymayarak üzerine atılı suçu işlediği, kooperatifin denetim kurulu üyeleri olan sanıklar … ve …’ın da denetim görevlerini ifa etmeyerek 1163 sayılı Kanun’un Ek 2/3 maddesince düzenlenen müsnet suçu işledikleri anlaşılmakla, sanıkların mahkememizce yargılamasının yapılarak, sanık …’ın TTK m. 67/3 ve sanıklar … ile …’ın 1163 sayılı Yasanın Ek 2/3 maddesi gereği cezalandırılmasına karar verilmesi talebiyle kamu davası açıldığı, sanık …’nın eyleminin sabit görülmesi durumunda, hakkında, 20/06/2012 tarih ve 6335 sayılı Yasanın 30. maddesi ile değişik, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 562/1. maddesi gereği, sanığın eylemi suç olmaktan çıkartılıp, kabahate dönüştürüldüğü için, dört bin TL idari para cezasının, adı geçen Yasanın 562/13. fıkrası gereği, mahallin en büyük mülki idari amirince uygulanacağı, bu itibarla adı geçen sanık hakkında, yargılamaya konu eylemin “suç” olmaktan çıkartıldığı, sanık …’nın, yönetim kurulu üyesi olması nedeniyle atılı eylemde asli sorumlu olduğu; zira, 6102 sayılı Yasanın 64. maddesi ile ticari defterlerin usulüne uygun tutulmasının yasa ile doğrudan doğruya kendisine yüklenen görev olduğu, sanıklar… ve …’ın ise, sanık …’nın asli sorumluluğunu taşıdığı, ticari defterlerin usulüne uygun tutulup tutulmadığını denetleme görevleri nedeni ile 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun (iddianamede sehven 1162 yazılmıştır) Ek Madde 2/3 delaletiyle 1163 sayılı Yasanın 66. maddesine aykırı davrandıklarından bahisle cezalandırılmaları talebiyle kamu davasında sanık sıfatı ile yer aldıkları, sanıklar … ve …’ın, ticari defterler üzerindeki “denetim görevi”nin, tali sorumluluğa konu olduğu bir an için tüm sanıkların “ticari defterlerin, usulüne uygun tutulması ve bu uygunluğun denetlenmesi” yükümlülüğüne aykırılık nedeniyle doğan sorumluluklarının eşit olduğu kabul edilse bile, “ticari defterleri usulüne uygun tutma” yükümlülüğüne aykırı davranan sanığın eyleminin suç olmaktan çıkartılıp kabahate dönüştürülmesi karşısında, “uygunluğu denetleme” yükümlülüğüne aykırı davranan sanıklar yönünden eylemin; 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun. 66/1. maddesine göre “Denetçiler, işletme hesabiyle bilançonun defterlerle uygunluk halinde bulunup bulunmadığını, defterlerin düzenli bir surette tutulup tutulmadığını ve işletmenin neticeleriyle mameleki hakkında uyulması gerekli olan hükümlere göre işlem yapılıp yapılmadığını incelemekle yükümlüdürler. Ortakların şahsan sorumlu veya ek ödeme ile yükümlü olan kooperatiflerde denetçiler, ortaklar listesinin usulüne uygun olarak tutulup tutulmadığını da incelemek zorundadırlar.” ve aynı Yasanın Ek.Madde 2/3 uyarınca; “ … 66 ve 67 nci maddeye aykırı hareket eden kooperatif ve üst kuruluşlarının denetim kurulu üyeleri bir aydan altı aya kadar hapis ve otuz günden üçyüz güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılırlar.” hükümleri gereği, eylemlerinin “suç” olarak kalması ve hapis ve adli para cezasına hükmedilmesi gerekliliğinin, 1982 Anayasası’nın 10. maddesinde tanımlanan “kanun önünde eşitlik” ilkesine aykırılık teşkil ettiği kanaatine varılmıştır.
1982 Anayasası’nın 10. maddesine göre;
Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
(Ek fıkra: 07/05/2004 – 5170 S.K./l.mad) Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. (Ek cümle: 07/05/2010-5982 S.K./l. md.) Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.
(Ek fıkra: 07/05/2010-5982 S.K./l. md.) Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde (..) (İptal ibare: Anayasa Mah.nin 05/06/2008 tarihli ve E. 2008/16, K. 2008/116 sayılı Kararı ile.) kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.
Yasa önünde eşitlik ilkesi, “ayrımcılık yasağı”nı da içinde barındıran bir temel ilkedir. Eşitlik ilkesinde kural olarak, herkes için kanun önünde mutlak eşitlik (şekli eşitlik) geçerliyken, aynı durumda olan hak öznelerinin “haklı nedenlere dayalı olarak” farklı muameleye tabi tutulmaları “maddi eşitlik”de söz konusu olmaktadır.
Şöyle ki; “ayrımcılık yasaklı eşitlik, aynı durumda bulunan hak öznelerinin; haklı nedenler olmadıkça, özellikle ırk, cinsiyet, dil, din ve inanç, siyasal ya da başka görüşler, yaş, engel, cinsel yönelim ve benzeri nedenlere dayalı ayrım gözetilmeksizin aynı kurallara bağlı olmasını ve yasaklama, kısıtlama, dışlama ya da yeğleme gibi eylemlere başvurmaksızın, tüm insan haklarından eşitlik koşulları içinde Devlet tarafından yararlandırılmalarının sağlanmasını amaçlayan üstün bir ilke, temel bir haktır.”
Hukuk önünde eşitlik ilkesinin, gerek Uluslararası İnsan Hakları Ortak Hukuku, gerek Avrupa Birliği Hukuku ve gerekse iç hukukumuzun pozitif kuralları ile Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay kararları ve öğretideki kimi görüşler çerçevesinde yapılan bu “eklektik” tanımda, “olmazsa olmaz” nitelikli dört öge birlikte bulunmaktadır.
Birincisi, öncelikle hak öznelerinin insan haklarından yararlanmalarındadır ki; bu, kısaca, sosyal hakların da kapsamında olduğu “insan haklarından yararlanmada eşitlik” olarak ifade edilebilir. Bu özelliği nedeniyledir ki, ayrımcılık yasaklı eşitlik, Devlet’in uyması gereken “üstün” bir ilke, bir “ölçü” ilkedir; buna karşılık hak özneleri açısından, bir “insan hakkı”dır, uluslararası ve “usulüne göre yürürlüğe konuldukları” için Türkiye açısından “ulusalüstü” nitelik taşıyan uluslararası sözleşmelerin ve ulusal hukukun güvenceye aldığı bir “temel hak”tır
İkinci öge, ayrımcılık yasaklı eşitliğin ve eşit işlemin, hak öznelerinin her durumda, her koşulda, her konuda ve her zaman “mutlak” biçimde eşit olmadıkları, eşitleştirilmelerine olanak bulunmadığı gerçeğiyle ilgilidir.. Tersine bir söyleyişle, kimi zaman aynı, benzer ya da özdeş olmayan “farklı” durum ya da koşullarda bulunan kişilere, aynı kuralların uygulanamaması, uygulanmasının da eşitliği sağlama yerine daha da bozma, eşitsizliği artırma sonucu doğurmasıdır. Yani ayrımcılık yasaklı eşitlik, farklı durumlarda bulunan kişiler için farklı kurallar konulmasına ve uygulanmasına engel olmaz. Var olan eşitsizlikler bunu gerektirmektedir. Ancak, biçimsel düzenlemelerle üstesinden gelinemeyen eşitsizliklerin hafifletilmesi ve giderek kaldırılması amacıyla olumlu önlemler alınması da, ayrımcılık yasaklı eşitlik ilkesinin kapsamındadır.
Üçüncü öge, ikincisiyle bağlantılıdır. Birbirinin aynı olmayan durumlarda farklı kuralların uygulanabilmesinin “haklı” sayılabilecek gerekçeleri, ölçütleri olmalı; böyle bir uygulama, “keyfi” nitelik taşımamalıdır. Kimi hak özneleri için öngörülen farklı işlemler, nesnel, makul, inandırıcı, kısacası “haklı” nedenlere dayanıyorsa ayrımcı sayılmaz.
Dördüncü ve sonuncu öge, eşitlikle bağdaşmayan ayrımcı eylemlere ilişkindir. Haklı nedenlere dayanmayan ayrımcı bir eylem ya da farklı işlem, hak ve özgürlüklerin eşitlik koşullarına uygun biçimde kullanılmasını doğrudan yasaklama ve/veya kısıtlama biçiminde gerçekleştirilebileceği gibi, hak öznelerinin dışlanması ya da yeğlenmesi biçiminde de kendini gösterebilir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, gerek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ayrımcılık yasağı öngören 14. maddesinde, gerekse de 12 sayılı protokolün 1. maddesinde eşitlik ilkesine doğrudan ve açık bir gönderme yapılmamış olmasına karşın, “işlem eşitliği” ve “cinsiyetlerin eşitliği” ilkelerine göndermelerde bulunmuş, sözleşme ve protokolün anılan maddelerinin bu ilkeleri içerdiğine karar vermiştir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, ayrımcılık kavramını tanımladığı gibi, sözleşmenin sağladığı korumanın doğrudan ayrımcılıkların yanı sıra dolaylı ayrımcılıkları da kapsadığını belirtmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ayrımcılık kavramını, “bir birey ya da gruba, uygun haklı gösterme olmaksızın, sözleşme daha elverişli bir işlem gerektirmese bile, bir başkasına oranla daha az iyi davranıldığı durumları kapsar.” (Affaire Abdulaziz) şeklinde tanımlamış ve bir çok kararında bu tanımlamayı uygulamıştır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi uygulamaları ile, 1982 Anayasası’nın 10. maddesinde tanımlanan kanun önünde eşitlik ilkesinin yanı sıra, Anayasa’nın Başlangıç bölümü ve sistematiği de hep birlikte göz önüne alındığında, 1982 Anayasası’nın, genel olarak “eşitlik” ilkesini ve aynı zamanda “sosyal adalet” ilkesini, “kanun önünde eşitlik” ile sınırlı olmaksızın Cumhuriyetin “değiştirilemez” niteliklerinden biri (m.4) düzeyine yükselttiği sonucuna varılmaktadır.
Şöyle ki; 1961 Anayasası’nda olduğu gibi 1982 Anayasası da, “Anayasanın dayandığı temel görüş ve ilkeleri belirten başlangıç kısmının, Anayasa metnine dahil” olduğunu (m. 176) ve 2. maddesinde de, “Türkiye Cumhuriyeti’nin … başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan … sosyal bir hukuk devleti” niteliği taşıdığını öngörmüştür. Başlangıç’taki ilkeler arasında ise, “Her Türk vatandaşının bu Anayasadaki temel hak ve hürriyetlerden eşitlik ve sosyal adalet gereklerince yararlanarak (…) onurlu bir hayat sürdürme ve maddî ve manevî varlığını bu yönde geliştirme hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu” da bulunmaktadır.
1982 Anayasası’nın, 1961 Anayasası’ndan ayrılarak, yasa önünde eşitlik ilkesine “Genel Esaslar” içinde yer vermiş olmasının, bu ilkeye “Anayasa’nın tümüne ve Devlet’e egemen bir ilke” niteliği kazandırdığı; bu düzenleme biçiminin, yani ilkenin Anayasa’daki yerinin, “eşitliğin temel bir Devlet yönetimi ilkesi olarak düşünülmesi gerektiği görüşüne güç kattığı belirtilmiştir. Yasa önünde eşitlik ilkesinin demokrasinin vazgeçilmez üç ilkesinden birini oluşturduğunu vurgulayan 10. maddenin gerekçesi göz önüne alındığında, “eşitlik ilkesinin Genel Esaslar kısmındaki Devlet’in kuruluş unsurları ve dayanaklarından biri olduğunu söylemek gereklidir, tıpkı 2. ve 5. maddelerde belirtilen Demokrasi, Hukuk Devleti ve İnsan Hakları gibi.”
Mevcut açıklamalar ışığında, somut olayda, sanık … ile sanıklar … ve …’ın eylemlerine farklı yasal düzenlemelerin tatbikinin, “haklı sayılabilecek gerekçelere ve ölçütlere” dayanmadığı, sanıkların aynı hukuki statüde bulundukları ve aralarında statüler eşitliğin de bulunduğu, mevcut yasal mevzuat ile hak özneleri arasında ayrımcılık oluşturulduğu, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu arasında, özel yasa – genel yasa ilişkisinin bulunduğu, bu itibarla, sonradan yürürlüğe giren ve Kooperatifler Kanunu’ndaki yasal düzenlemeyi açıkça yürürlükten kaldırdığını ifade etmeyen genel yasa hükmü ile, özel yasa hükmünün çelişmesi durumunda, bu çelişkinin Hukukun genel ilkeleri ile giderilemeyeceği, özel yasanın genel yasaya karşı üstünlüğünü koruyacağı ve somut olayda sorumluluğun konusu aynı olan (hatta yönetim kurulu üyelerinin eylemine nazaran, denetim kurulu üyelerinin eylemi, kusuru, sorumluluğu ikincil nitelikte kalmaktadır, eylemi ve sorumluluğu doğuran asıl davranış yönetim kurulu üyelerinin davranışıdır.) sanıklar hakkında, eylemi daha ağır olan sanık …’nın eyleminin suç olmaktan çıkartılıp, hakkında yargılama yapmayı dahi gerektirmeyen ve idari mülki amir tarafından uygulanacak idari para cezasına çeviren 6102 sayılı Yasanın 562. maddesi karşısında, 1162 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun Ek 2/3 maddesinin Anayasa’nın 10. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 14. maddesinde tanımlanan kanun önünde eşitlik ilkesine, Anayasa Mahkemesi’nin “aynı hukuksal durumda olan kişilerin aynı kurallara bağlı tutulacağı” ve “Anayasa’nın 10. maddesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin arasında haklı nedene dayanmayan ayrımları önleyerek eşitliği sağlamaktır” şeklindeki yorum ve uygulamaları ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ayrımcılık yasağını öngören 14. maddesine, 12 sayılı protokolün işlem eşitliğine yer veren ilgili hükmüne ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi karar ve uygulamalarına konu ve kaynak olan, Hukukun evrensel ilkesi, “eşitlik ilkesi”ne aykırılık teşkil ettiği anlaşılmakla, somut norm denetimi açısından Anayasa Mahkemesine müracaat edilmesi gerektiği kanaatine varılmakla, 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddesi uyarınca dosyanın ilgili belgeleri dizi pusulasına bağlanarak ekli gönderilmiş olup, Mahkemeniz kararının bekletici mesele yapılmasına karar verilmiştir.”
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı
24.4.1969 günlü, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun itiraz konusu kuralı da içeren “Cezai sorumluluk” başlıklı ek 2. maddesi şöyledir:
“Ek Madde 2- (Ek: 6/10/1988 – 3476/26 md.; Değişik: 23/1/2008-5728/340 md.)
1. 8 inci maddenin üçüncü fıkrasına, 16 ncı maddenin beşinci fıkrasına, 56 ncı maddenin altıncı fıkrasına, 59 uncu maddenin dördüncü, altıncı, yedinci ve sekizinci fıkralarına ve 90 ıncı maddenin beşinci fıkrasına aykırı hareket edenkooperatif ve üst kuruluşlarının yönetim kurulu üyeleri ve memurları üç aydan iki yıla kadar hapis ve elli günden beşyüz güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılırlar.
2. Genel kurulu olağan toplantıya çağırmayan yönetim kurulu üyeleri ile 2 nci maddenin dördüncü fıkrasına, 8 inci maddenin ikinci fıkrasına, 16 ncı maddenin birinci fıkrasına, 66 ncı maddenin ikinci fıkrasına ve 90 ıncı maddenin üçüncü fıkrasına aykırı hareket eden kooperatif ve üst kuruluşlarının yönetim kurulu üyeleri altı aya kadar hapis ve otuz günden üçyüz güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılırlar.
3. 56 ncı maddenin ikinci ve dördüncü fıkralarına, 66 ve 67 nci maddeye aykırı hareket eden kooperatif ve üst kuruluşlarının denetim kurulu üyeleri bir aydan altı aya kadar hapis ve otuz günden üçyüz güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılırlar.
İlgili bakanlık, kooperatifler ve üst kuruluşlarının yönetim ve denetim kurulu üyeleri ile memurları hakkında görevlerine ilişkin olarak işledikleri suçlardan dolayı açılan kamu davalarına katılma talebinde bulunabilir.”
B- İlgili Yasa Kuralları
1163 sayılı Kanun’un ilgili görülen “Üyelik şartları ve ücret” başlıklı 56., “İnceleme yükümlülüğü” başlıklı 66. ve “Rapor düzenlenmesi” başlıklı 67. maddeleri şöyledir:
“Madde 56- (Değişik: 6/10/1988 – 3476/14 md.)
Yönetim kurulu üyelerinde aşağıdaki şartlar aranır.
1. Türk vatandaşı olmak.
2. Aynı türde başka bir kooperatifin yönetim kurulu üyesi olmamak.
3.(Değişik: 23/1/2008-5728/338 md.) Devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, (…) zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından ya da bu Kanun hükümlerine göre mahkum olmamak.
Üyelik şartları denetçiler tarafından araştırılır. Bu şartları taşımadıkları halde seçilenler ile sonradan kaybedenlerin görevlerine yönetim kurulunca son verilir.
Haklarında yukarıdaki suçlarla ilgili olarak kamu davası açılmış olanların görevleri ilk genel kurul toplantısına kadar devam etmekle beraber, yönetim kurulunca bu durumdaki üyelerin genel kurulca azli veya göreve devamı hakkında karar alınmak üzere yapılacak ilk genel kurul gündemine madde konulur.
Bu veya anasözleşmede gösterilecek diğer bir sebeple yönetim kurulu toplantı nisabını kaybederse, boşalan yönetim kurulu üyeliklerine denetim kurulu üyeleri tarafından gecikilmeksizin yeteri kadar yedek üye çağrılır.
Yönetim kurulu üyelerinden bir veya bir kaç kooperatifi temsil yetkisini haiz murahhas üye seçilebilir. Murahhas üyelerin seçilmesi ve değiştirilmesi Ticaret Siciline tescil ettirilir.
Yönetim kurulu üyelerine genel kurulca belirlenen aylık ücret, huzur hakkı, risturn ve yolluk dışında hiç bir ad altında başkaca ödeme yapılamaz.
Madde 66- Denetçiler, işletme hesabiyle bilançonun defterlerle uygunluk halinde bulunup bulunmadığını, defterlerin düzenli bir surette tutulup tutulmadığını ve işletmenin neticeleriyle mameleki hakkında uyulması gerekli olan hükümlere göre işlem yapılıp yapılmadığını incelemekle yükümlüdürler. Ortakların şahsan sorumlu veya ek ödeme ile yükümlü olankooperatiflerde denetçiler, ortaklar listesinin usulüne uygun olarak tutulup tutulmadığını da incelemek zorundadırlar.
Yöneticiler, bu maksatla denetçilere defterleri ve belgeleri verirler. Denetçilerin istekleri üzerine müfredat defteri ve bu defterin hangi esaslara göre düzenlendiği ve istenilen her konu hakkında bilgi verilir.
Ortaklar gerekli gördükleri hususlarda denetçilerin dikkatini çekmeye ve açıklama yapılmasını istemeye yetkilidirler.
Madde 67- Denetçiler her yıl yazılı bir raporla beraber tekliflerini genel kurula sunmaya mecburdurlar.
Denetçiler, görevleri çerçevesinde işlerin yürütülmesinde gördükleri noksanlıkları, kanun veya anasözleşmeye aykırı hareketleri bundan sorumlu olanların bağlı bulundukları organa ve gerekli hallerde aynı zamanda genel kurula haber vermekle yükümlüdürler.
Denetçiler yönetim ve genel kurul toplantılarına katılırlar. Ancak, yönetim kurulunda oy kullanamazlar.”
C- Dayanılan ve İlgili Görülen Anayasa Kuralları
Başvuru kararında, Anayasa’nın 10. maddesine dayanılmış, 2. maddesi ise ilgili görülmüştür.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri gereğince Haşim KILIÇ, Serruh KALELİ, Alparslan ALTAN, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Erdal TERCAN, Muammer TOPAL ve Zühtü ARSLAN’ın katılımlarıyla 22.11.2012 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Hasan Mutlu ALTUN tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu ve ilgili görülen yasa kuralları, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
KARARI:Başvuru kararında, kooperatif denetçileri ile ilgili olarak uygulanacak yaptırımları gösteren itiraz konusu kuralda yer alan hükümlerin, aynı görevi yapan ve bu görevin asli ve tali sorumluluklarını paylaşan kişiler arasında eşitsizliğe yol açabileceği, değişik görevleri ifa eden kişiler ile ilgili olarak sorumluluk belirlenirken haklı bir nedene dayanmayan bir ayrım yapılmasının da eşitsizlik doğuracağı belirtilerek kuralın, Anayasa’nın 10. maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 43. maddesine göre, ilgisi nedeniyle itiraz konusu kural Anayasa’nın 2. maddesi yönünden de incelenmiştir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 64. maddesinin (3) numaralı fıkrasında, ticari defterlerden olan yevmiye defterinin kapanış onaylarının notere yaptırılacağı kural altına alınmıştır. Aynı Kanun’un 562. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendinde ise bu kurala uymayan şirket yöneticilerinin idari para cezası ile cezalandırılacakları belirtilmiştir. Söz konusu kural, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 98. maddesi gereğince kooperatif yönetim kurulu üyeleri hakkında da uygulanmaktadır.
1163 sayılı Kanun’un 56. maddesinde, kooperatif yönetim kurulu üyelerinin üyelik şartlarının ve sayılarının; 66. maddesinde, kooperatif defter ve hesaplarının düzenli tutulmasının; 67. maddesinde ise kooperatif raporlarının düzenli olarak genel kurula sunulmasının denetlenmesi yükümlülükleri düzenlenmektedir.
İtiraz konusu kuralda, bu maddelerde belirlenen görevlere aykırı hareket eden kooperatif ve üst kuruluşlarının denetim kurulu üyelerinin bir aydan altı aya kadar hapis ve otuz günden üçyüz güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılacakları hükme bağlanmıştır.
Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve kanunlarla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir.
Hukuk devletinde, ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirlerine ilişkin kurallar, ceza hukukunun ana ilkeleri ile Anayasa’nın konuya ilişkin kuralları başta olmak üzere, ülkenin sosyal, kültürel yapısı, etik değerleri ve ekonomik hayatın gereksinmeleri göz önüne alınarak saptanacak ceza siyasetine göre belirlenir. Kanun koyucu, cezalandırma yetkisini kullanırken toplumda kimlerin hangi eylemlerinin suç sayılacağı, bunun hangi tür ve ölçüdeki ceza yaptırımı ile karşılanacağı, nelerin ağırlaştırıcı veya hafifletici sebep olarak kabul edilebileceği konularında takdir yetkisine sahiptir.
İtiraz konusu kuralda, Kanunla belirlenen bazı görevleri yapmada ihmali bulunan denetim kurulu üyelerine verilecek cezalar düzenlenmiştir. İtiraz yoluna başvuran Mahkeme, kooperatif yönetim kurulu üyelerine uygulanan yaptırım ile denetim kurulu üyeleri hakkında uygulanan cezayı karşılaştırarak, bu hususun suç ve ceza dengesini bozduğunu ileri sürmüş ise de,kooperatif yönetim kurulu üyeleri ile denetim kurulu üyelerinin görev ve sorumluluklarındaki farklılıkları dikkate alarak, itiraz konusu kural uyarınca denetim görevinin ihmal edilmesi durumunu yaptırıma bağlamak ve bunun karşılığında verilecek cezayı belirlemek kanun koyucunun takdirindedir.
Anayasa’nın 10. maddesinde belirtilen “kanun önünde eşitlik ilkesi” hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile eylemli değil, hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin kanunlar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak kanun karşısında eşitliğin ihlâli yasaklanmıştır. Kanun önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve uygulamaları gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa’da öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmez.
1163 sayılı Kanun’da, yönetim kurulu ve denetim kurulu arasında bir astlık ya da üstlük ilişkisine yer verilmemiştir. Ancak bu durum iki organın birbirine eşit olduğu anlamına gelmemektedir. Kooperatiflere özgü işbölümü esaslarına göre her iki organa farklı işlev ve statüler tanınmıştır. Bu durumuyla her iki organın birbiriyle eşit değil, birbirini tamamlayıcı statüde olduklarını kabul etmek gerekir. Dolayısıyla farklı hukuksal konumda bulunan kişiler hakkında farklı yaptırımların uygulanmasını öngören itiraz konusu kuralda eşitlik ilkesine aykırılık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
24.4.1969 günlü, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun ek 2. maddesinin (3) numaralı fıkrasının Anayasa’ya