KOOPERATİF ÜYELİĞİNDEN KAYNAKLANAN BORÇ TEMERRÜT FAİZİ- KEMAL ÖZMEN DANIŞMANLIK

Y23HDEsas : 2013/3455Karar : 2013/3910Tarih : 07.06.2013 KOOPERATİF ÜYELİĞİNDEN KAYNAKLANAN BORÇ
TEMERRÜT FAİZİ

Dava, parasal yükümlülüklerin geç yerine getirilmesinden doğan temerrüt faizi alacağının tahsili istemine ilişkindir.Somut olayda, aidat miktarı kooperatif genel kurul kararlarıyla belirlendiğinden ve genel kurul kararları da sözleşme niteliğinde olduğundan davacının takip konusu alacak kalemlerine uygulaması gereken azami faiz oranı T.B.K.nun 120/2. maddesinde düzenlenmiş yıllık temerrüt faiz oranı olup, davacı kooperatifin genel kurullarında kabul edilmiş temerrüt faiz oranı, faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuata yani 3095 Sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun`un 2/1. maddesine göre belirlenen yasal faiz oranının yüzde yüz fazlasını aşamayacaktır.

Mahkemece, karar verilmeden önce yürürlüğe giren anılan yasal düzenleme bu açıklamalar çerçevesinde somut olay bakımından değerlendirilerek, davaya konu temerrüt faiz alacağı konusunda gerektiğinde bilirkişiden denetime elverişli bir rapor alınması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.

DAVA VE KARAR:

Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
YARGITAY 23. HUKUK DAİRESİ KARARI:Davacı vekili, davalının, müvekkili kooperatife 5.6.2007 tarihinde, daha önce üyelikten ayrılan eşinin üye olduğu daire için üye olarak kabul edildiğini, yasaya ve anasözleşmeye göre kooperatife üye olan bir kişinin önceki üyenin borçlarından da sorumlu olduğunu, buna göre davalının, 4.870,00 TL aidat faizi ve elektrik aboneliği bedeli için 476,00 TL borcu bulunduğunu ileri sürerek, fazlaya dair haklarını saklı tutarak toplam 5.346,00 TL`nin davalıdan tahsilini talep ve dava etmiş. ıslah yoluyla talebini 7.870,50 TL`ye çıkarmıştır.

Davalı vekili, müvekkilinin davacı kooperatife borcu bulunmadığını, ödemelerini zamanında yaptığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

Sulh Hukuk Mahkemesi`nin görevsizlik kararıyla dosyanın gönderildiği mahkemece, iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, 2004 yılından 31.12.2008 tarihine kadar toplam 75.370,00 TL ödeme yapması gereken davalının, fazladan 12.460,00 TL ödeme yaparak toplam 87.830,00 TL ödeme yaptığı, buna karşılık 20.330,50 TL gecikme faizi borcu bulunduğu, fazladan yaptığı ödemelerin gecikme faizi borcundan mahsup edilmesi sonucunda, davacı kooperatife geriye 7.870,50 TL borcu kaldığı gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüyle 7.870,50 TL`nin davalıdan tahsiline. 476,00 TL tutarındaki elektrik aboneliği borcu yargılama esnasında ödendiğinden davanın bu kısmına yönelik olarak karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

Kararı, davalı temyiz etmiştir.

1) Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde değildir.

2) Dava, parasal yükümlülüklerin geç yerine getirilmesinden doğan temerrüt faizi alacağının tahsili istemine ilişkindir.

Davalı kooperatif anasözleşmesinin 17/3. maddesinde hükmüne yer verilmiştir.

Davalının kooperatife yeni üye olarak mı? kabul edildiği, yoksa üyeliği eşi Ş. D.`tan devir mi? aldığı konularında yeterli araştırma ve inceleme yapılmamıştır. Dosya kapsamından, davalının eşi Ş. D.`ın 5.2.2007 tarihinde ihraç edildiğine dair yönetim kurulu ihraç kararıyla davalının yeni ortak olarak kabulüne dair 5.6.2007 tarihli kooperatif ortaklık senedi bulunmaktadır.

İhraç kararı alınmadan önce ortağın üyeliği devam ederken, devir sözleşmesi yapılmış ise böyle bir devir, davalı kooperatif bakımından da geçerlidir ve tanınması gerekir. Zira, 1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu`nun 16/son madde hükmünde ihraç kararı kesinleşmeyen ortak yerine yeni ortak alınamayacağına dair hüküm, ihraçtan önce yapılan devrin geçersiz olmasını gerektirecek bir düzenleme değildir. Üyenin ihracı kesinleştikten sonra devir sözleşmesi yapılmış ise sona eren üyeliğin devrinin de mümkün olamayacağı gözetilmelidir. Ortaklığın devir biçimi yasada gösterilmemiştir. Ancak pay devri alacağın temliki yoluyla yapılmaktadır ki, bu devrin B K`nın 163. maddesi uyarınca yazılı olması gerekmektedir. Eğer ortak pay yönünden borçlu ise, borcun nakli hükümleri uygulanır (B.K.173 vd). Ancak, pay devri için resmi şekle bile gerek bulunmamaktadır. Her ne kadar yapı kooperatifinde, ortakları mal sahibi yapmak amacı olsa bile, pay devri, bir satış vaadi de değildir. Bu nedenle, adi yazılı devir dahi geçerlidir. Devredenin borçları, devre ve devrin kabulüne engel değildir, devredenin borçları devir alana geçer ve ödemediği takdirde devralanın ihraç edilme olacağı da her zaman vardır.

Ortaklıktan ihraç edilen ortak hakkındaki ihraç kararı kesinleşinceye kadar, ortaklıktan kaynaklanan hak ve borçları devam edeceğinden, ortaklık haklarını başkasına devredebilecekleri, devir alanın da bu kişiler hakkındaki ihraç kararlarının iptalini sağlamak suretiyle ortak olduğunun tespiti davası açabileceği tabiidir. Ancak davanın, ihraç kararının kesinleşmesinden önce açılması gerekir. Öncelikle, ihraç kararlarının geçerli şekilde tebliğ edilip edilmediği incelenmelidir.

Daire satımında üyelik kendiliğinden alıcıya satımla birlikte geçmez. Satıcının üye olması ve üyeliğinin alıcı tarafından ayrıca devir alınması gerekmektedir. Üyelik ayrıca devredilmedikçe satıcının üyeliği kooperatif nezdinde devam eder. Satıcının üye olması, alıcının bu üyeliği ayrıca devir alması, devir alanın kooperatif üyelik koşullarını taşıması halinde kooperatifin bu kişiyi 1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu`nun 14/3. ve anasözleşmenin 17/2. maddesi uyarınca ortaklığa kabul etmesi zorunludur. 17/1. madde hükmünde yer alan yazılı başvuru koşulu, devrin geçerliliğine dair olarak değil, devrin kooperatife iletilmesi ve kabulü için ispat bakımından sevk edilmiştir. Kooperatif ortaklığı, kooperatif yetkili organlarının açık bir kabulüyle gerçekleşebileceği gibi bu hususta açıkça alınmış bir karar olmasa da, kooperatifin kişi ile bu sıfatla yazışmalar yapması, onu genel kurullara çağırması, belirli miktarda ödeme kabul etmesi veya konut tahsisi ve teslim etmesi ve tadilata izin vermesi şeklinde zımnen de gerçekleşebilir.

Bu durumda mahkemece, davacı tarafça, dava dilekçesinde, davalının eşi Ş. D.`ın kooperatiften ihraç edildiğinin belirtilmiş olduğu da göz önünde bulundurularak, davalı kooperatifin anasözleşmenin 76. maddesi uyarınca tutulması zorunlu olan defterleri, genel kurul tutanakları, hazirun cetvelleri, varsa banka kayıtları ve diğer ödemeye belgeler üzerinde kooperatif konusunda uzman bir bilirkişiye inceleme yaptırılarak, davalının üyeliği eşinden devir alıp almadığı, devir almış ise davacıya devir sözleşmesinin ulaşıp ulaşmadığı, devir sonrasında davacı kooperatifin davalı ya da onun eşinden hangisini açıkça ya da zımnen üye olarak benimsediği, diğer anlatımla devir alanın üyeliğinin benimsenip benimsenmediği değerlendirilmeli, benimsenmiş ise davalının devir edenin borçlarından da sorumlu tutulması, kooperatifin zımni bir benimsemesi olmadığı takdirde ve sadece devrin ulaştığına dair bilgi veya belgeye rastlanması halinde, davalının ortaklık koşullarını taşıyıp taşımadığı değerlendirilip, ortaklık şartlarını taşıdığının belirlenmesi halinde davalının devren üye olduğunun kabul edilmesi ya da devren üyelik koşulları oluşmamışsa, yönetimce bir karar alınmak ya da zımni olarak benimsenmek suretiyle yeni üye olarak kabul edilip edilmediği hususlarında ek rapor alınarak, davalının, davaya konu alacağın ne kadarından sorumluğu olduğunun tespiti açısından, kooperatife hangi şekilde üye olduğunun kuşkuya yer bırakmayacak şekilde belirlenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, bilirkişinin, davalı vekilinin cevap dilekçesindeki devir yoluyla ortak olunduğu yönündeki beyanını esas alarak, davalının devir yoluyla kooperatife üye olduğunu kabul eden görüşüne itibar ederek, eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.

3) Kabule göre; mahkemece karar verilmeden önce 1.7.2012 tarihinde 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu yürürlüğe girmiş olup, Türk Borçlar Kanunu`nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki 6101 Sayılı Kanunu`nun 7. maddesinde aynen hükmüne yer verilmiştir.

6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu`nun 88. maddesinin hükmünü içermesinin yanı sıra, temerrüt faizine dair 120. maddesinde de aynen; düzenlemesine yer verilmiştir.

Kooperatif genel kurullarında kararlaştırılan faiz oranının anılan yasal düzenlemedeki yerine gelince; para borçları açısından borçlu temerrüdüne bağlanan sonuçlardan birisi, temerrüt faizi ödeme yükümlülüğüdür. Temerrüt faizi borçlunun para borcunu zamanında ödememesi ve temerrüde düşmesi üzerine kanun gereği kendiliğinden işlemeye başlayan ve temerrüdün devamı müddetince varlığını sürdüren bir karşılık olması itibariyle, zamanında ifa etmeme olgusuyla doğrudan bir bağlantı içindedir. 1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu`nun 42. maddesine göre genel kurul bütün üyeleri temsil eden en yetkili organ olup, kanun veya anasözleşmeyle genel kurula tanınmış olan konular hakkında karar verme yetkisini haizdir. Konut Yapı Kooperatifi Tip Anasözleşmesi`nin 23/1. maddesinin 6. bendi uyarınca ortaklardan tahsil edilecek taksit miktar ve ödeme şartlarıyla gecikme halinde uygulanacak esasları tespit etmek genel kurulun yetkisi dahilindedir.

Genel kurulca, ödeme günü belirlenerek, (belirlenmemişse ayın sonu ödeme günü olup) aidat bedelinin süresinde ödenmesine, süresinde ödenmemesi halinde ise temerrüt faizi uygulanmasına dair alınan kararın kesinleşmesi halinde, bu kararın tüm ortakları bağlayacağı açıktır. Genel kurul kararları, üyelerle kooperatif arasında yapılmış bir sözleşme niteliğinde olup, kooperatif ve üyeler arasında ayrıca faiz oranlarıyla ilgili sözleşme yapılmasına gerek yoktur. Ayrıca genel kurullarca kararlaştırılan faiz oranları daha sonraki yıllarda değiştirilmediği ve iptal edilmediği sürece genel kurula katılmasa dahi tüm üyeleri bağlar.

Bu durumda, 818 Sayılı B.K.nın 101/2. (6098 Sayılı T.B.K.nun 117.) maddesi hükmü karşısında, genel kurulun belirlediği tarih kesin vade olup, üyenin bir ihtarla ayrıca temerrüde düşürülmesine gerek kalmadan, borcun ifasının istenebileceği kuşkusuzdur. Anapara faizi ise, borçlunun henüz temerrüde düşmeden ödemesi gereken sözleşmeyle kararlaştırılan faizdir. Bu durumda, kooperatif genel kurullarında kararlaştırılan faiz oranı, T.B.K. nın 88. maddesinde düzenlenen anapara faizi olmayıp, 120. maddede düzenlenen temerrüt faizine ilişkindir. Kooperatifle üyesi arasında ticari ilişki bulunmadığından yasal oranda temerrüt faizi uygulanmalıdır. 3095 Sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun`un 2/1. maddesi gereğince, bir miktar paranın ödenmesinde temerrüde düşen borçlu, sözleşmeyle aksi kararlaştırılmadıkça, geçmiş günler için 1. maddede belirlenen yasal faiz oranına göre temerrüt faizi ödemeye mecburdur. Maddenin açık ifadesinden de anlaşılacağı üzere temerrüt faizinin, yasal faiz oranından fazla alınması taraflarca kararlaştırılabilir. Anılan maddeler birlikte değerlendirildiğinde kooperatif genel kurulunca belirlenen aidatların ödenmesinde gecikme durumunda alınacak temerrüt faizinin yasal temerrüt faiz oranından daha fazla miktarda kararlaştırılabileceği anlamı çıkmaktadır. Ancak taraflar, uygulanacak temerrüt faizi oranını belirlerken, yukarıdaki paragrafta belirtilen 6098 Sayılı T.B.K.nın 120/2. maddesinde öngörülmüş olan sınırlamayı dikkate alınmak zorundadırlar.

Somut olayda, aidat miktarı kooperatif genel kurul kararlarıyla belirlendiğinden ve genel kurul kararları da sözleşme niteliğinde olduğundan davacının takip konusu alacak kalemlerine uygulaması gereken azami faiz oranı T.B.K.nun 120/2. maddesinde düzenlenmiş yıllık temerrüt faiz oranı olup, davacı kooperatifin genel kurullarında kabul edilmiş temerrüt faiz oranı, faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuata yani 3095 Sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun`un 2/1. maddesine göre belirlenen yasal faiz oranının yüzde yüz fazlasını aşamayacaktır.

Mahkemece, karar verilmeden önce yürürlüğe giren anılan yasal düzenleme bu açıklamalar çerçevesinde somut olay bakımından değerlendirilerek, davaya konu temerrüt faiz alacağı konusunda gerektiğinde bilirkişiden denetime elverişli bir rapor alınması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, anılan yasa değişikliği gözden kaçırılarak, eksik incelemeye dayalı hüküm kurulması da bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ:

Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün, davalı yararına ( BOZULMASINA ), peşin alınan harcın istenmesi halinde iadesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere,   oybirliği ile karar verildi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir