Değer Artış Kazancı ne demektir- ÖZMEN Mali Müşavirlik

Gelir Vergisi Kanunu’nun “Safi değer artışı” başlıklı Mükerrer 81’inci maddesinde de; “Değer artışında safi kazanç, elden çıkarma karşılığında alınan para ve ayınlarla sağlanan ve para ile temsil edilebilen her türlü menfaatlerin tutarından, elden çıkarılan mal ve hakların maliyet bedelleri ile elden çıkarma dolayısıyla yapılan ve satıcının uhdesinde kalan giderlerin ve ödenen vergi ve harçların indirilmesi suretiyle bulunur. Hasılatın ayın ve menfaat olarak sağlanan kısmının tutarı Vergi Usul Kanununun değerleme ile ilgili hükümlerine göre tayin ve tespit olunur.

Miras yoluyla intikal eden kooperatif hissesinden edinilen dairenin satışında değer artış kazancı hk.

Başlık Miras yoluyla intikal eden kooperatif hissesinden edinilen dairenin satışında değer artış kazancı hk.
Tarih 14/08/2012
Sayı 62030549-120[Mük.80-2012/369]-2566
Kapsam
 

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

 İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

(Mükellef Hizmetleri Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü)

 

 

 

Sayı

:

62030549-120[Mük.80-2012/369]-2566

14/08/2012

Konu

:

Miras yoluyla intikal eden kooperatif hissesinden edinilen dairenin satışında değer artış kazancı.

 

 

İlgide kayıtlı özelge talep formunda, 02/04/2003 tarihinde babanızın vefatı dolayısıyla varis olarak tarafınıza bir kooperatif hissesi intikal ettiği, bu kooperatif hissesine istinaden kat irtifakı tapusuyla bir dairenin 08/05/2009 tarihinde tarafınıza tahsis edildiği ve kooperatif payının veraset yoluyla şahsınıza devrinden sonra kısmi ödemelerinizin bulunduğu belirtilerek, bu kooperatif payının daire olarak edinim tarihinden itibaren 5 yıl içinde satılması halinde değer artış kazancı meydana gelip gelmeyeceği hususunda görüş talep edildiği anlaşılmakta olup, konuya ilişkin Başkanlığımız görüşü aşağıda açıklanmıştır.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun “Değer Artış Kazançları” başlıklı Mükerrer 80”inci maddesinde; “Aşağıda yazılı mal ve hakların elden çıkarılmasından doğan kazançlar değer artışı kazançlarıdır.

6. İktisap şekli ne olursa olsun (ivazsız olarak iktisap edilenler hariç) 70 inci maddenin birinci fıkrasının (1), (2), (4) ve (7) numaralı bentlerinde yazılı mal (gerçek usulde vergiye tâbi çiftçilerin ziraî istihsalde kullandıkları gayrimenkuller dahil) ve hakların, iktisap tarihinden başlayarak (1.1.2007 tarihinden geçerli olmak üzere) beş yıl içinde elden çıkarılmasından doğan kazançlar (Kooperatiflerin ortaklarına bu sıfatları dolayısıyla tahsis ettikleri gayrimenkulleri tahsis tarihinde ortak tarafından satın alınmış sayılır.).

Bu maddede geçen “elden çıkarma” deyimi, yukarıda yazılı mal ve hakların satılması, bir ivaz karşılığında devir ve temliki, trampa edilmesi, takası, kamulaştırılması, devletleştirilmesi, ticaret şirketlerine sermaye olarak konulmasını ifade eder.

Bir takvim yılında elde edilen değer artışı kazancının, menkul kıymet ve diğer sermaye piyasası araçlarının elden çıkarılmasından sağlananlar hariç, (1.1.2012 tarihinden geçerli olmak üzere) 8.800 Türk Lirası gelir vergisinden müstesnadır.”  hükmü yer almaktadır.     

Öte yandan,  Gelir Vergisi Kanunu’nun “Safi değer artışı” başlıklı Mükerrer 81’inci maddesinde de; “Değer artışında safi kazanç, elden çıkarma karşılığında alınan para ve ayınlarla sağlanan ve para ile temsil edilebilen her türlü menfaatlerin tutarından, elden çıkarılan mal ve hakların maliyet bedelleri ile elden çıkarma dolayısıyla yapılan ve satıcının uhdesinde kalan giderlerin ve ödenen vergi ve harçların indirilmesi suretiyle bulunur. Hasılatın ayın ve menfaat olarak sağlanan kısmının tutarı Vergi Usul Kanununun değerleme ile ilgili hükümlerine göre tayin ve tespit olunur.

Maliyet bedelinin mükelleflerce tespit edilememesi halinde maliyet bedeli yerine; Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre, takdir komisyonlarınca tespit edilecek bedel, kazancı bilanço veya işletme hesabı esasına göre tespit edilen işletmelerde ise son bilançoda veya envanter kayıtlarında gösterilen değer esas alınır.

Mal ve hakların elden çıkarılmasında iktisap bedeli, elden çıkarılan mal ve hakların, elden çıkarıldığı ay hariç olmak üzere Devlet İstatistik Enstitüsünce belirlenen toptan eşya fiyat endeksindeki artış oranında artırılarak tespit edilir. Şu kadar ki, bu endekslemenin yapılabilmesi için artış oranının % 10 veya üzerinde olması şarttır.” hükmü yer almaktadır.

Ayrıca, konuyla ilgili olarak ayrıntılı açıklamaların yapıldığı 25/03/2011 tarih ve 76 no.lu Gelir Vergisi Sirküleri’nin “5. Cins Tashihi Yapılan Gayrimenkuller ile Kat Karşılığı Olarak Müteahhit veya Konut Yapı Kooperatiflerinden Alınan Gayrimenkullerin Satılması Halinde İktisap Tarihinin Belirlenmesi” başlıklı bölümünde, “gayrimenkullerin ivazsız şekilde iktisap edilmesi değer artışı kazancının konusuna girmemektedir. Bu çerçevede ivazsız olarak iktisap edilen gayrimenkulün üzerine, sahibi tarafından inşa edilen veya kat karşılığı olarak alınan gayrimenkullerin, daha sonra elden çıkarılması halinde elde edilen gelir, değer artışı kazancı kapsamında değerlendirilmeyecektir.” açıklamasına yer verilmiştir.

Öte yandan, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 704 ve 705’inci maddelerine göre taşınmaz mülkiyetinin konusuna giren gayrimenkulün mülkiyetinin kazanılmasının, tapuya tescille doğacağından “iktisap tarihi” olarak, tapuya tescil tarihinin esas alınması gerektiği, ayrıca miras, mahkeme kararı, cebrî icra, işgal, kamulaştırma hâlleri ile kanunda öngörülen diğer hâllerde, mülkiyetin tescilden önce kazanılacağı, ancak bu hâllerde malikin tasarruf işlemleri yapabilmesinin, mülkiyetin tapu kütüğüne tescil edilmiş olmasına bağlı olduğu hüküm altına alınmıştır.

Bu hükümlere göre, babanızın vefatı dolayısıyla tarafınıza intikal eden kooperatif hissesi için; kooperatif sermayesine ve dolayısıyla sahibi olunan kooperatif hissesine çeşitli şekillerde katılım payı ödemesinin bir kısmının miras yoluyla intikalden sonra tarafınızca yapılmış olması nedeniyle, bu kısma isabet eden daire payının ivazlı iktisap olarak değerlendirilmesi ve gayrimenkulün mülkiyetinin kazanılmasının tapuya tescille doğması dolayısıyla bu dairenin 08/05/2009 tarihinden başlayarak beş yıllık süre içerisinde satılması halinde bu satıştan elde edeceğiniz kazancın ilgili yıl için belirlenen istisna tutarını aşan ivazlı iktisaba tekabül eden kısmının değer artışı kazancı olarak değerlendirilerek beyan edilmesi gerekmektedir.

 Bilgi edinilmesini rica ederim.

Ortaklardan ürün alımı yapan kooperatif birliğinin vergisel açıdan değerlendirilmesi hk.

Başlık Ortaklardan ürün alımı yapan kooperatif birliğinin vergisel açıdan değerlendirilmesi hk.
Tarih 07/12/2012
Sayı 84098128-176300-995
Kapsam
 

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İZMİR VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Mükellef Hizmetleri Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü

 

 

 

Sayı

:

84098128-176300-995

07/12/2012

Konu

:

Ortaklardan ürün alımı yapan kooperatif birliğinin vergisel açıdan değerlendirilmesi

 

 

            İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda, ortaklardan ürün alımlarının 44 kooperatifinizin kendi bünyelerinde kar/zarar kooperatife ait olmak üzere adlarına basılı müstahsil makbuzları ile yapıldığı ve bütün yasal yükümlülüklerin kendileri tarafından yerine getirildiği belirtilerek,

            – 2010/2011 iş yılında alımların Birliğiniz adına yapılmasının planlandığı, alıcının Birliğiniz olması nedeniyle Borsa tescil işleminin kooperatifler tarafından Birliğiniz adına yaptırılıp tescil ücretinin de yine Birliğiniz adına yatırılması gerektiği, Birliğiniz adına yapılan alımlarda, Birliğiniz adına bastırılmış müstahsil makbuzları kullanılacağı gibi 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesinin birinci fıkrasının (11/b-i) bendi gereği zirai ürünler üzerinden yapılacak gelir vergisi kesintileri ile alımı yapılan ürünlerin Birliğinize ait olması nedeniyle Vergi Dairelerine yapılacak beyanlarının kooperatiflerce Birliğiniz adına ödenmesinin ve kooperatiflerin Birliğiniz adına gelir vergisi mükellefiyeti tesis ettirmelerinin mümkün olup olmadığı,

            – Gerçek usulde vergiye tabi olan üreticilerden alınan ürünler için fatura Birliğiniz adına düzenleneceğinden, bu üreticilerin teslim edecekleri ürünler için Birliğinize kesecekleri faturalarda tahakkuk edecek olan katma değer vergileri ve tevkifatları konusunda anılan kooperatiflerin bağlı oldukları vergi dairelerinde Birliğiniz adına katma değer vergisi mükellefiyeti tesis ettirmelerinin mümkün olup olmadığı,

            – Üretici ortakların kooperatif ortağı, kooperatiflerin de birlik ortağı olduğunu belirterek, şimdiye kadarki alımlar kooperatif adına olduğundan kooperatifin vergi uygulaması bakımından pamuk getiren üretici, kooperatif ortağı ise ortak içi alım (risturna tabi), ortak değilse ortak dışı (risturna tabi değil) alım olarak değerlendirildiğini belirterek, Birliğiniz adına alımda üretici ortak doğrudan Birliğiniz ortağı olmadığından bunlardan yapılan alımların kurumlar vergisi uygulamasında ortak içi (risturna tabi) alım olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği

            hususunda Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

            KURUMLAR VERGİSİ KANUNU YÖNÜNDEN :

            5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 1 inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendiyle kooperatifler kurumlar vergisinin kapsamına alınmış olup aynı Kanunun 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında 24/4/1969 tarihli ve 1163 sayılı Kooperatifler Kanununa veya özel kanunlarına göre kurulan kooperatifler ile benzer nitelikteki yabancı kooperatiflerin kurumlar vergisi mükellefi oldukları hükme bağlanmıştır. Ayrıca, Kooperatifler Kanununun 72 nci maddesinde kooperatif birliklerinin de kooperatif şeklinde kurulduğu belirtilmiş olup kooperatif üst birlikleri de Kurumlar Vergisi Kanunu hükümlerine göre kooperatif statüsünde değerlendirilerek mükellef sayılmıştır.

            Aynı Kanunun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (i) bendinde kooperatif ortaklarının yönetim gideri karşılığı olarak ödedikleri paralardan harcanmayarak iade edilen kısımlar ile üretim kooperatiflerinde, ortakların üreterek kooperatife sattıkları veya kooperatiften üretim faaliyetlerinde kullanmak üzere satın aldıkları malların değerine göre hesapladıkları risturnların kurumlar vergisinden istisna olduğu; bu risturnların ortaklara dağıtımının kâr dağıtımı sayılmayacağı, risturnun nakden veya aynı değerde mal ile ödenmesinin istisnanın uygulanmasına engel olmayacağı; ortaklardan başka kimselerle yapılan işlemlerden doğan kazançlar ile ortaklarla ortaklık statüsü dışında yapılan işlemlerden doğan kazançlar hakkında risturnlara ilişkin istisna hükmünün uygulanmayacağı, bunların genel kazançtan ayrılmasında, ortaklarla yapılan iş hacminin genel iş hacmine olan oranının esas alınacağı hükme bağlanmıştır.

            Öte yandan 4572 sayılı Tarım Satış Kooperatif ve Birlikleri Hakkında Kanunun “Muafiyet ve istisnalar” başlıklı 6 ncı maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde ortak içi işlemler sonucu ortaya çıkan olumlu gelir gider farklarının gelir ve kurumlar vergisinden istisna olduğu belirtilmiş olup, aynı maddenin son fıkrasında da kooperatif ve birliklerin ortaklarından aldıkları ürünleri, niteliğinde değişiklik olmayacak şekilde ilk işleme tesislerinde işleyerek üçüncü kişilere satmalarının ortak içi işlem sayılacağı ile ortak dışı işlemlerden elde edecekleri gelir-gider farklarının ayrı bir hesapta takip ve tespit edilerek vergi kanunları hükümlerine göre vergilendirileceği  hükmüne yer verilmiştir.

            Bu hükümlere göre, Birliğinizin ortak olan kooperatiflerden aldığı ürünleri, niteliğinde değişiklik olmayacak şekilde ilk işleme tesislerinde işleyerek üçüncü kişilere satması ortak içi işlem sayılacak ve bu işlemlerden elde edilen gelir gider farkları kurumlar vergisinden istisna tutulacaktır. Ancak, Birliğinize bağlı kooperatiflerin ortağı olsa dahi Birliğinizin doğrudan ortağı olmayan söz konusu üreticilerden gerçekleştirmiş olduğunuz ürün alımlarının ortak içi işlem olarak değerlendirilmesi mümkün bulunmamaktadır.

            GELİR VERGİSİ KANUNU YÖNÜNDEN :

            Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesinde kimlerin vergi tevkifatı yapmakla yükümlü oldukları sayılmış, (11) numaralı bendinde de çiftçilerden satın alınan zirai ürünlerin alış bedeli üzerinden bu çiftçilerin gelir vergilerine mahsuben tevkifat yapılacağı hükme bağlanmıştır. Söz konusu tevkifat oranları Bakanlar Kurulunun 12/1/2009 tarihli ve 2009/14592 sayılı kararı ile 1/1/2009 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere hayvanlar ve bunların ürünleri ile kara ve su avcılığı ürünleri için % 2, diğer zirai ürünler için ise % 4, ticaret borsalarında tescil ettirilerek satın alınan hayvan ve hayvansal ürünlerde % 1, diğer zirai ürünlerde ise % 2 olarak belirlenmiştir.

            Aynı Kanunun 98 inci maddesinde ise 94 üncü madde gereğince vergi tevkifatı yapmaya mecbur olanların bir ay içinde yaptıkları ödemeler veya tahakkuk ettirdikleri karlar ve iratlar ile bunlardan tevkif ettikleri vergileri ertesi ayın yirmi üçüncü günü akşamına kadar, ödeme veya tahakkukun yapıldığı yerin bağlı olduğu vergi dairesine bildirmeye mecbur oldukları hüküm altına alınmıştır.

            Konuyla ilgili olarak, Bakanlığımızca hazırlanıp 15/09/1990 tarihli ve 20636 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 164 seri no.lu Gelir Vergisi Genel Tebliği ile zirai ürünlerin alımında yapılacak gelir vergisi tevkifatı ve müteselsil sorumluluk konusunda gerekli açıklamalar yapılmıştır.

            Söz konusu Tebliğin birinci bölümünde yer alan açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, destekleme alımı yapan kamu kurum ve kuruluşları (Tarım Satış Kooperatifleri Birlikleri ve benzerleri dahil), gerek çiftçilerden gerekse çiftçi dışındaki kişi ve kuruluşlardan destekleme kapsamına girsin veya girmesin, satın aldıkları tüm zirai ürünlerin alış bedelleri üzerinden gelir vergisi tevkifatı yapacaklardır. Anılan Tebliğin 2 nci bölümünde de destekleme alımı yapmayan, ancak zirai ürün işleyerek imalat faaliyetinde bulunan kamu kurum ve kuruluşları ile imalatçı olmamakla beraber faaliyet konusu itibariyle zirai ürün alım-satımında bulunan kamu kurum ve kuruluşlarının zirai ürün alımlarında gelir vergisi tevkifatı yapmak zorunda oldukları belirtilmiştir.

            Bu açıklamalara göre, Birliğiniz zirai ürün alımı yapan kamu kurum kuruluşları gibi kabul edileceğinden, gerek çiftçiden, gerekse çiftçi dışındaki kişi, kurum ve kuruluşlarından (destekleme alımı yapan kamu kurum ve kuruluşları ile zirai ürün alımında bulunan kamu kuruluşlarından ve borsada tescil ettirilerek satın alınanlar hariç) satın aldığı tüm zirai ürünler için (borsada tescil edilmiş olsa bile çiftçilerden satın alınanlar dahil) gelir vergisi tevkifatı yapmak ve söz konusu tevkifatları Birlik adına ödeme veya tahakkukun yapıldığı yer vergi dairesine muhtasar beyanname ile beyan etmek zorundadır.

            Ayrıca, söz konusu kooperatiflerin bağlı bulundukları vergi dairelerinde Birliğiniz adına stopaj gelir vergisi mükellefiyeti tesis ettirmelerine gerek bulunmamaktadır.

            KATMA DEĞER VERGİSİ KANUNU YÖNÜNDEN :

            3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 43 üncü maddesinde katma değer vergisinin mükellefin iş yerinin bulunduğu yer vergi dairesince tarh olunacağı, mükellefin, ayrı ayrı vergi dairelerinin faaliyet bölgelerinde iş yerlerinin olması halinde ise katma değer vergisinin, gelir veya kurumlar vergisi yönünden bağlı olunan vergi dairesi tarafından tarh olunacağı hüküm altına alınmıştır.

            Bu itibarla; Birliğinize ait katma değer vergisi beyannamelerinin kurumlar vergisi yönünden bağlı olduğunuz Kordon Vergi Dairesi Müdürlüğüne verilmesi gerekmekte olup Birliğinize bağlı kooperatifler tarafından kooperatiflerin bağlı bulundukları vergi dairelerinde Birliğiniz adına katma değer vergisi mükellefiyeti tesis ettirilmesine imkân bulunmamaktadır.

            VERGİ USUL KANUNU YÖNÜNDEN :

            1163 sayılı Kooperatifler Kanununun 89 uncu maddesinde “Kooperatiflerin, kooperatif birliklerinin, kooperatif merkez birliklerinin ve Türkiye Milli Kooperatifler Birliğinin muhasebe usulleri ve mecbur olarak tutacakları defterler Ticaret Bakanlığınca belirtilebilir.

            Vergi Usul Kanununun bu hususlarla ilgili hükümleri saklıdır.” hükmü yer almaktadır.

            213 sayılı Vergi Usul Kanununun 148, 149 ve Mükerrer 257 nci maddelerinin verdiği yetkiye istinaden 350 sıra nolu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile bilanço esasına göre defter tutan mükelleflerin belirli bir haddi aşan mal ve hizmet alımlarını “Mal ve Hizmet Alımlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Ba) ile mal ve hizmet satışlarını ise “Mal ve Hizmet Satışlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Bs)” ile bildirmeleri hususunda yükümlülük getirilmiştir.

            Söz konusu yükümlülüğün 2010 yılı ve müteakip yılların aylık dönemlerinde yerine getirilmesinde uygulanacak usul ve esaslar ile bildirim hadleri 396 sıra nolu Vergi Usul Genel Tebliğinde açıklanmış olup kurumlar vergisinden muaf olan mükelleflerin, muafiyetten yararlandıkları hesap döneminden itibaren Ba-Bs bildirim formu vermeyecekleri belirtilmiştir.

            Aynı Tebliğin (3.2.4) bölümüne göre bildirim verme yükümlülüğü bulunan, ancak tüm alış ve satışları belirtilen haddin altında kalan mükellefler, söz konusu formları Tablo II dışındaki tüm bilgileri doldurmak suretiyle vermek zorundadırlar.

            Bilgi edinilmesini rica ederim.

Kooperatif denetim ve yönetim kurulu üyeleri cezai sorumluluk

26 Temmuz 2013  CUMA

Resmî Gazete

Sayı : 28719

ANAYASA MAHKEMESİ KARARI

Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:

Esas Sayısı    : 2012/134

Karar Sayısı : 2013/34

Karar Günü : 28.2.2013

İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Bodrum 1. Sulh Ceza Mahkemesi

İTİRAZIN KONUSU : 24.4.1969 günlü, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun ek 2. maddesinin (3) numaralı fıkrasının Anayasa’nın 10. maddesine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi istemidir.

I- OLAY

Kooperatif denetçisi olan sanık hakkında, kooperatif yevmiye defterinin kapanış onaylarının süresinde yaptırılıp yaptırılmadığının denetiminde ihmal gösterdiği iddiasıyla açılan kamu davasında, itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.

II- İTİRAZIN GEREKÇESİ

Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:

“Mahkememizin yukarıda esas sayısı yazılı dosyasının yapılan yargılaması sırasında verilen ara karar gereğince;

S.S. … Konut Yapı Kooperatifi’nin 2008 yılında kullandığı yevmiye defterinin noter kapanış tasdikinin süresinde yaptırılmadığı, bu işlemden sorumlu olan yönetim kurulu üyesi …’ya TTK m. 67/3 maddesine uyan eylemi nedeniyle çıkartılan ön ödeme ihtaratına uymayarak üzerine atılı suçu işlediği, kooperatifin denetim kurulu üyeleri olansanıklar … ve …’ın da denetim görevlerini ifa etmeyerek 1163 sayılı Kanun’un Ek 2/3 maddesince düzenlenen müsnetsuçu işledikleri anlaşılmakla, sanıkların mahkememizce yargılamasının yapılarak, sanık …’ın TTK m. 67/3 vesanıklar … ile …’ın 1163 sayılı Yasanın Ek 2/3 maddesi gereği cezalandırılmasına karar verilmesi talebiyle kamu davası açıldığı, sanık …’nın eyleminin sabit görülmesi durumunda, hakkında, 20/06/2012 tarih ve 6335 sayılı Yasanın 30. maddesi ile değişik, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 562/1. maddesi gereği, sanığın eylemi suç olmaktan çıkartılıp, kabahate dönüştürüldüğü için, dört bin TL idari para cezasının, adı geçen Yasanın 562/13. fıkrası gereği, mahallin en büyük mülki idari amirince uygulanacağı, bu itibarla adı geçen sanık hakkında, yargılamaya konu eylemin “suç” olmaktan çıkartıldığı, sanık …’nın, yönetim kurulu üyesi olması nedeniyle atılı eylemde asli sorumlu olduğu; zira, 6102 sayılı Yasanın 64. maddesi ile ticari defterlerin usulüne uygun tutulmasının yasa ile doğrudan doğruya kendisine yüklenen görev olduğu, sanıklar… ve …’ın ise, sanık …’nın asli sorumluluğunu taşıdığı, ticari defterlerin usulüne uygun tutulup tutulmadığını denetleme görevleri nedeni ile 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun (iddianamede sehven 1162 yazılmıştır) Ek Madde 2/3 delaletiyle 1163 sayılı Yasanın 66. maddesine aykırı davrandıklarından bahisle cezalandırılmaları talebiyle kamu davasında sanık sıfatı ile yer aldıkları, sanıklar … ve …’ın, ticari defterler üzerindeki “denetim görevi”nin, tali sorumluluğa konu olduğu bir an için tüm sanıkların “ticari defterlerin, usulüne uygun tutulması ve bu uygunluğun denetlenmesi” yükümlülüğüne aykırılık nedeniyle doğan sorumluluklarının eşit olduğu kabul edilse bile, “ticari defterleri usulüne uygun tutma” yükümlülüğüne aykırı davranan sanığın eyleminin suç olmaktan çıkartılıp kabahate dönüştürülmesi karşısında, “uygunluğu denetleme” yükümlülüğüne aykırı davranan sanıklar yönünden eylemin; 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun. 66/1. maddesine göre “Denetçiler, işletme hesabiyle bilançonun defterlerle uygunluk halinde bulunup bulunmadığını, defterlerin düzenli bir surette tutulup tutulmadığını ve işletmenin neticeleriyle mameleki hakkında uyulması gerekli olan hükümlere göre işlem yapılıp yapılmadığını incelemekle yükümlüdürler. Ortakların şahsan sorumlu veya ek ödeme ile yükümlü olan kooperatiflerde denetçiler, ortaklar listesinin usulüne uygun olarak tutulup tutulmadığını da incelemek zorundadırlar.” ve aynı Yasanın Ek.Madde2/3 uyarınca; “ … 66 ve 67 nci maddeye aykırı hareket eden kooperatif ve üst kuruluşlarının denetim kurulu üyeleri bir aydan altı aya kadar hapis ve otuz günden üçyüz güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılırlar.” hükümleri gereği, eylemlerinin “suç” olarak kalması ve hapis ve adli para cezasına hükmedilmesi gerekliliğinin, 1982 Anayasası’nın 10. maddesinde tanımlanan “kanun önünde eşitlik” ilkesine aykırılık teşkil ettiği kanaatine varılmıştır.

1982 Anayasası’nın 10. maddesine göre;

Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.

(Ek fıkra: 07/05/2004 – 5170 S.K./l.mad) Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. (Ek cümle: 07/05/2010-5982 S.K./l. md.) Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.

(Ek fıkra: 07/05/2010-5982 S.K./l. md.) Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz.

Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.

Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde (..) (İptal ibare: Anayasa Mah.nin 05/06/2008 tarihli ve E. 2008/16, K. 2008/116 sayılı Kararı ile.) kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.

Yasa önünde eşitlik ilkesi, “ayrımcılık yasağı”nı da içinde barındıran bir temel ilkedir. Eşitlik ilkesinde kural olarak, herkes için kanun önünde mutlak eşitlik (şekli eşitlik) geçerliyken, aynı durumda olan  hak öznelerinin “haklı nedenlere dayalı olarak” farklı muameleye tabi tutulmaları  “maddi eşitlik”de söz konusu olmaktadır.

Şöyle ki; “ayrımcılık yasaklı eşitlik, aynı durumda bulunan hak öznelerinin; haklı nedenler olmadıkça, özellikle ırk, cinsiyet, dil, din ve inanç, siyasal ya da başka görüşler, yaş, engel, cinsel yönelim ve benzeri nedenlere dayalı ayrım gözetilmeksizin aynı kurallara bağlı olmasını ve yasaklama, kısıtlama, dışlama ya da yeğleme gibi eylemlere başvurmaksızın, tüm insan haklarından eşitlik koşulları içinde Devlet tarafından yararlandırılmalarının sağlanmasını amaçlayan üstün bir ilke, temel bir haktır.”

Hukuk önünde eşitlik ilkesinin, gerek Uluslararası İnsan Hakları Ortak Hukuku, gerek Avrupa Birliği Hukuku ve gerekse iç hukukumuzun pozitif kuralları ile Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay kararları ve öğretideki kimi görüşler çerçevesinde yapılan bu “eklektik” tanımda, “olmazsa olmaz” nitelikli dört öge birlikte bulunmaktadır.

Birincisi, öncelikle hak öznelerinin insan haklarından yararlanmalarındadır ki; bu, kısaca, sosyal hakların da kapsamında olduğu “insan haklarından yararlanmada eşitlik” olarak ifade edilebilir. Bu özelliği nedeniyledir ki, ayrımcılık yasaklı eşitlik, Devlet’in uyması gereken “üstün” bir ilke, bir “ölçü” ilkedir; buna karşılık hak özneleri açısından, bir “insan hakkı”dır, uluslararası ve “usulüne göre yürürlüğe konuldukları” için Türkiye açısından “ulusalüstü” nitelik taşıyan uluslararası sözleşmelerin ve ulusal hukukun güvenceye aldığı bir “temel hak”tır

İkinci öge, ayrımcılık yasaklı eşitliğin ve eşit işlemin, hak öznelerinin her durumda, her koşulda, her konuda ve her zaman “mutlak” biçimde eşit olmadıkları, eşitleştirilmelerine olanak bulunmadığı gerçeğiyle ilgilidir.. Tersine bir söyleyişle, kimi zaman aynı, benzer ya da özdeş olmayan “farklı” durum ya da koşullarda bulunan kişilere, aynı kuralların uygulanamaması, uygulanmasının da eşitliği sağlama yerine daha da bozma, eşitsizliği artırma sonucu doğurmasıdır. Yani ayrımcılık yasaklı eşitlik, farklı durumlarda bulunan kişiler için farklı kurallar konulmasına ve uygulanmasına engel olmaz. Var olan eşitsizlikler bunu gerektirmektedir. Ancak, biçimsel düzenlemelerle üstesinden gelinemeyen eşitsizliklerin hafifletilmesi ve giderek kaldırılması amacıyla olumlu önlemler alınması da, ayrımcılık yasaklı eşitlik ilkesinin kapsamındadır.

Üçüncü öge, ikincisiyle bağlantılıdır. Birbirinin aynı olmayan durumlarda farklı kuralların uygulanabilmesinin “haklı” sayılabilecek gerekçeleri, ölçütleri olmalı; böyle bir uygulama, “keyfi” nitelik taşımamalıdır. Kimi hak özneleri için öngörülen farklı işlemler, nesnel, makul, inandırıcı, kısacası “haklı” nedenlere dayanıyorsa ayrımcı sayılmaz.

Dördüncü ve sonuncu öge, eşitlikle bağdaşmayan ayrımcı eylemlere ilişkindir. Haklı nedenlere dayanmayan ayrımcı bir eylem ya da farklı işlem, hak ve özgürlüklerin eşitlik koşullarına uygun biçimde kullanılmasını doğrudan yasaklama ve/veya kısıtlama biçiminde gerçekleştirilebileceği gibi, hak öznelerinin dışlanması ya da yeğlenmesi biçiminde de kendini gösterebilir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, gerek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ayrımcılık yasağı öngören 14. maddesinde, gerekse de 12 sayılı protokolün 1. maddesinde eşitlik ilkesine doğrudan ve açık bir gönderme yapılmamış olmasına karşın, “işlem eşitliği” ve “cinsiyetlerin eşitliği” ilkelerine göndermelerde bulunmuş, sözleşme ve protokolün anılan maddelerinin bu ilkeleri içerdiğine karar vermiştir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, ayrımcılık kavramını tanımladığı gibi, sözleşmenin sağladığı korumanın doğrudan ayrımcılıkların yanı sıra dolaylı ayrımcılıkları da kapsadığını belirtmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ayrımcılık kavramını, “bir birey ya da gruba, uygun haklı gösterme olmaksızın, sözleşme daha elverişli bir işlem gerektirmese bile, bir başkasına oranla daha az iyi davranıldığı durumları kapsar.” (Affaire Abdulaziz) şeklinde tanımlamış ve bir çok kararında bu tanımlamayı uygulamıştır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi uygulamaları ile, 1982 Anayasası’nın 10. maddesinde tanımlanan kanun önünde eşitlik ilkesinin yanı sıra, Anayasa’nın Başlangıç bölümü ve sistematiği de hep birlikte göz önüne alındığında, 1982 Anayasası’nın, genel olarak “eşitlik” ilkesini ve aynı zamanda “sosyal adalet” ilkesini, “kanun önünde eşitlik” ile sınırlı olmaksızın Cumhuriyetin “değiştirilemez” niteliklerinden biri (m.4) düzeyine yükselttiği sonucuna varılmaktadır.

Şöyle ki; 1961 Anayasası’nda olduğu gibi 1982 Anayasası da, “Anayasanın dayandığı temel görüş ve ilkeleri belirten başlangıç kısmının, Anayasa metnine dahil” olduğunu (m. 176) ve 2. maddesinde de, “TürkiyeCumhuriyeti’nin … başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan … sosyal bir hukuk devleti” niteliği taşıdığını öngörmüştür. Başlangıç’taki ilkeler arasında ise, “Her Türk vatandaşının bu Anayasadaki temel hak ve hürriyetlerden eşitlik ve sosyal adalet gereklerince yararlanarak (…) onurlu bir hayat sürdürme ve maddî ve manevî varlığını bu yönde geliştirme hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu” da bulunmaktadır.

1982 Anayasası’nın, 1961 Anayasası’ndan ayrılarak, yasa önünde eşitlik ilkesine “Genel Esaslar” içinde yer vermiş olmasının, bu ilkeye “Anayasa’nın tümüne ve Devlet’e egemen bir ilke” niteliği kazandırdığı; bu düzenleme biçiminin, yani ilkenin Anayasa’daki yerinin, “eşitliğin temel bir Devlet yönetimi ilkesi olarak düşünülmesi gerektiği görüşüne güç kattığı belirtilmiştir. Yasa önünde eşitlik ilkesinin demokrasinin vazgeçilmez üç ilkesinden birini oluşturduğunu vurgulayan 10. maddenin gerekçesi göz önüne alındığında, “eşitlik ilkesinin Genel Esaslar kısmındaki Devlet’in kuruluş unsurları ve dayanaklarından biri olduğunu söylemek gereklidir, tıpkı 2. ve 5. maddelerde belirtilen Demokrasi, Hukuk Devleti ve İnsan Hakları gibi.”

Mevcut açıklamalar ışığında, somut olayda, sanık … ile sanıklar … ve …’ın eylemlerine farklı yasal düzenlemelerin tatbikinin, “haklı sayılabilecek gerekçelere ve ölçütlere” dayanmadığı, sanıkların aynı hukuki statüde bulundukları ve aralarında statüler eşitliğin de bulunduğu, mevcut yasal mevzuat ile hak özneleri arasında ayrımcılık oluşturulduğu, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu arasında, özel yasa – genel yasa ilişkisinin bulunduğu, bu itibarla, sonradan yürürlüğe giren ve Kooperatifler Kanunu’ndaki yasal düzenlemeyi açıkça yürürlükten kaldırdığını ifade etmeyen genel yasa hükmü ile, özel yasa hükmünün çelişmesi durumunda, bu çelişkinin Hukukun genel ilkeleri ile giderilemeyeceği, özel yasanın genel yasaya karşı üstünlüğünü koruyacağı ve somut olayda sorumluluğun konusu aynı olan (hatta yönetim kurulu üyelerinin eylemine nazaran, denetim kurulu üyelerinin eylemi, kusuru, sorumluluğu ikincil nitelikte kalmaktadır, eylemi ve sorumluluğu doğuran asıl davranış yönetim kurulu üyelerinin davranışıdır.) sanıklar hakkında, eylemi daha ağır olan sanık …’nın eyleminin suç olmaktan çıkartılıp, hakkında yargılama yapmayı dahi gerektirmeyen ve idari mülki amir tarafından uygulanacak idari para cezasına çeviren 6102 sayılı Yasanın 562. maddesi karşısında, 1162 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun Ek 2/3 maddesinin Anayasa’nın 10. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 14. maddesinde tanımlanan kanun önünde eşitlik ilkesine, Anayasa Mahkemesi’nin “aynı hukuksal durumda olan kişilerin aynı kurallara bağlı tutulacağı” ve “Anayasa’nın 10. maddesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin arasında haklı nedene dayanmayan ayrımları önleyerek eşitliği sağlamaktır” şeklindeki yorum ve uygulamaları ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ayrımcılık yasağını öngören 14. maddesine, 12 sayılı protokolün işlem eşitliğine yer veren ilgili hükmüne ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi karar ve uygulamalarına konu ve kaynak olan, Hukukun evrensel ilkesi, “eşitlik ilkesi”neaykırılık teşkil ettiği anlaşılmakla, somut norm denetimi açısından Anayasa Mahkemesine müracaat edilmesi gerektiği kanaatine varılmakla, 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddesi uyarınca dosyanın ilgili belgeleri dizi pusulasına bağlanarak ekli gönderilmiş olup, Mahkemeniz kararının bekletici mesele yapılmasına karar verilmiştir.”

III- YASA METİNLERİ

A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı

24.4.1969 günlü, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun itiraz konusu kuralı da içeren “Cezai sorumluluk”başlıklı ek 2. maddesi şöyledir:

“Ek Madde 2- (Ek: 6/10/1988 – 3476/26 md.; Değişik: 23/1/2008-5728/340 md.)

1. 8 inci maddenin üçüncü fıkrasına, 16 ncı maddenin beşinci fıkrasına, 56 ncı maddenin altıncı fıkrasına, 59 uncu maddenin dördüncü, altıncı, yedinci ve sekizinci fıkralarına ve 90 ıncı maddenin beşinci fıkrasına aykırı hareket eden kooperatif ve üst kuruluşlarının yönetim kurulu üyeleri ve memurları üç aydan iki yıla kadar hapis ve elli gündenbeşyüz güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılırlar.

2. Genel kurulu olağan toplantıya çağırmayan yönetim kurulu üyeleri ile 2 nci maddenin dördüncü fıkrasına, 8 inci maddenin ikinci fıkrasına, 16 ncı maddenin birinci fıkrasına, 66 ncı maddenin ikinci fıkrasına ve 90 ıncı maddenin üçüncü fıkrasına aykırı hareket eden kooperatif ve üst kuruluşlarının yönetim kurulu üyeleri altı aya kadar hapis ve otuz günden üçyüz güne kadar adlî  para cezası ile cezalandırılırlar.

3. 56 ncı maddenin ikinci ve dördüncü fıkralarına, 66 ve 67 nci maddeye aykırı hareket eden kooperatif ve üst kuruluşlarının denetim kurulu üyeleri bir aydan altı aya kadar hapis ve otuz günden üçyüz güne kadar adlî  para cezası ile cezalandırılırlar.

İlgili bakanlık, kooperatifler ve üst kuruluşlarının yönetim ve denetim kurulu üyeleri ile memurları hakkında görevlerine ilişkin olarak işledikleri suçlardan dolayı açılan kamu davalarına katılma talebinde bulunabilir.

B- İlgili Yasa Kuralları

1163 sayılı Kanun’un ilgili görülen “Üyelik şartları ve ücret” başlıklı 56.,  “İnceleme yükümlülüğü” başlıklı 66. ve “Rapor düzenlenmesi” başlıklı 67. maddeleri şöyledir:

“Madde 56- (Değişik: 6/10/1988 – 3476/14 md.)

Yönetim kurulu üyelerinde aşağıdaki şartlar aranır.

1. Türk vatandaşı olmak.

2. Aynı türde başka bir kooperatifin yönetim kurulu üyesi olmamak.

3.(Değişik: 23/1/2008-5728/338 md.) Devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, (…) zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından ya da bu Kanun hükümlerine göre mahkum olmamak.

Üyelik şartları denetçiler tarafından araştırılır. Bu şartları taşımadıkları halde seçilenler ile sonradan kaybedenlerin görevlerine yönetim kurulunca son verilir.

Haklarında yukarıdaki suçlarla ilgili olarak kamu davası açılmış olanların görevleri ilk genel kurul toplantısına kadar devam etmekle beraber, yönetim kurulunca bu durumdaki üyelerin genel kurulca azli veya göreve devamı hakkında karar alınmak üzere yapılacak ilk genel kurul gündemine madde konulur.

Bu veya anasözleşmede gösterilecek diğer bir sebeple yönetim kurulu toplantı nisabını kaybederse, boşalan yönetim kurulu üyeliklerine denetim kurulu üyeleri tarafından gecikilmeksizin yeteri kadar yedek üye çağrılır.

Yönetim kurulu üyelerinden bir veya bir kaç kooperatifi temsil yetkisini haiz murahhas üye seçilebilir. Murahhas üyelerin seçilmesi ve değiştirilmesi Ticaret Siciline tescil ettirilir.

Yönetim kurulu üyelerine genel kurulca belirlenen aylık ücret, huzur hakkı, risturn ve yolluk dışında hiç bir ad altında başkaca ödeme yapılamaz.

Madde 66- Denetçiler, işletme hesabiyle bilançonun defterlerle uygunluk halinde bulunup bulunmadığını, defterlerin düzenli bir surette tutulup tutulmadığını ve işletmenin neticeleriyle mameleki hakkında uyulması gerekli olan hükümlere göre işlem yapılıp yapılmadığını incelemekle yükümlüdürler. Ortakların şahsan sorumlu veya ek ödeme ile yükümlü olan kooperatiflerde denetçiler, ortaklar listesinin usulüne uygun olarak tutulup tutulmadığını da incelemek zorundadırlar.

Yöneticiler, bu maksatla denetçilere defterleri ve belgeleri verirler. Denetçilerin istekleri üzerine müfredat defteri ve bu defterin hangi esaslara göre düzenlendiği ve istenilen her konu hakkında bilgi verilir.

Ortaklar gerekli gördükleri hususlarda denetçilerin dikkatini çekmeye ve açıklama yapılmasını istemeye yetkilidirler.

Madde 67- Denetçiler her yıl yazılı bir raporla beraber tekliflerini genel kurula sunmaya mecburdurlar.

Denetçiler, görevleri çerçevesinde işlerin yürütülmesinde gördükleri noksanlıkları, kanun veya anasözleşmeyeaykırı hareketleri bundan sorumlu olanların bağlı bulundukları organa ve gerekli hallerde aynı zamanda genel kurula haber vermekle yükümlüdürler.

Denetçiler yönetim ve genel kurul toplantılarına katılırlar. Ancak, yönetim kurulunda oy kullanamazlar.”

C- Dayanılan ve İlgili Görülen Anayasa Kuralları

Başvuru kararında, Anayasa’nın 10. maddesine dayanılmış, 2. maddesi ise ilgili görülmüştür.

IV- İLK İNCELEME

Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri gereğince Haşim KILIÇ, Serruh KALELİ, Alparslan ALTAN, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Erdal TERCAN, Muammer TOPAL ve Zühtü ARSLAN’ın katılımlarıyla 22.11.2012 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.

V- ESASIN İNCELENMESİ

Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Hasan Mutlu ALTUN tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu ve ilgili görülen yasa kuralları, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:

Başvuru kararında, kooperatif denetçileri ile ilgili olarak uygulanacak yaptırımları gösteren itiraz konusu kuralda yer alan hükümlerin, aynı görevi yapan ve bu görevin asli ve tali sorumluluklarını paylaşan kişiler arasında eşitsizliğe yol açabileceği, değişik görevleri ifa eden kişiler ile ilgili olarak sorumluluk belirlenirken haklı bir nedene dayanmayan bir ayrım yapılmasının da eşitsizlik doğuracağı belirtilerek kuralın, Anayasa’nın 10. maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 43. maddesine göre, ilgisi nedeniyle itiraz konusu kural Anayasa’nın 2. maddesi yönünden de incelenmiştir.

6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 64. maddesinin (3) numaralı fıkrasında, ticari defterlerden olan yevmiye defterinin kapanış onaylarının notere yaptırılacağı kural altına alınmıştır. Aynı Kanun’un 562. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendinde ise bu kurala uymayan şirket yöneticilerinin idari para cezası ile cezalandırılacakları belirtilmiştir. Söz konusu kural, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 98. maddesi gereğince kooperatif yönetim kurulu üyeleri hakkında da uygulanmaktadır.

1163 sayılı Kanun’un 56. maddesinde, kooperatif yönetim kurulu üyelerinin üyelik şartlarının ve sayılarının; 66. maddesinde, kooperatif defter ve hesaplarının düzenli tutulmasının; 67. maddesinde ise kooperatif raporlarının düzenli olarak genel kurula sunulmasının denetlenmesi yükümlülükleri düzenlenmektedir.

İtiraz konusu kuralda, bu maddelerde belirlenen görevlere aykırı hareket eden kooperatif ve üst kuruluşlarının denetim kurulu üyelerinin bir aydan altı aya kadar hapis ve otuz günden üçyüz güne kadar adlî  para cezası ile cezalandırılacakları hükme bağlanmıştır.

Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve kanunlarla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir.

Hukuk devletinde, ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirlerine ilişkin kurallar, ceza hukukunun ana ilkeleri ile Anayasa’nın konuya ilişkin kuralları başta olmak üzere, ülkenin sosyal, kültürel yapısı, etik değerleri ve ekonomik hayatın gereksinmeleri göz önüne alınarak saptanacak ceza siyasetine göre belirlenir. Kanun koyucu, cezalandırma yetkisini kullanırken toplumda kimlerin hangi eylemlerinin suç sayılacağı, bunun hangi tür ve ölçüdeki ceza yaptırımı ile karşılanacağı, nelerin ağırlaştırıcı veya hafifletici sebep olarak kabul edilebileceği konularında takdir yetkisine sahiptir.

İtiraz konusu kuralda, Kanunla belirlenen bazı görevleri yapmada ihmali bulunan denetim kurulu üyelerine verilecek cezalar düzenlenmiştir. İtiraz yoluna başvuran Mahkeme, kooperatif yönetim kurulu üyelerine uygulanan yaptırım ile denetim kurulu üyeleri hakkında uygulanan cezayı karşılaştırarak, bu hususun suç ve ceza dengesini bozduğunu ileri sürmüş ise de, kooperatif yönetim kurulu üyeleri ile denetim kurulu üyelerinin görev ve sorumluluklarındaki farklılıkları dikkate alarak,  itiraz konusu kural uyarınca denetim görevinin ihmal edilmesi durumunu yaptırıma bağlamak ve bunun karşılığında verilecek cezayı belirlemek kanun koyucunun takdirindedir.

Anayasa’nın 10. maddesinde belirtilen “kanun önünde eşitlik ilkesi” hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile eylemli değil, hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin kanunlar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak kanun karşısında eşitliğin ihlâli yasaklanmıştır. Kanun önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve uygulamaları gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa’da öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmez.

1163 sayılı Kanun’da, yönetim kurulu ve denetim kurulu arasında bir astlık ya da üstlük ilişkisine yer verilmemiştir. Ancak bu durum iki organın birbirine eşit olduğu anlamına gelmemektedir. Kooperatiflere özgü işbölümü esaslarına göre her iki organa farklı işlev ve statüler tanınmıştır. Bu durumuyla her iki organın birbiriyle eşit değil, birbirini tamamlayıcı statüde olduklarını kabul etmek gerekir. Dolayısıyla farklı hukuksal konumda bulunan kişiler hakkında farklı yaptırımların uygulanmasını öngören itiraz konusu kuralda eşitlik ilkesine aykırılık bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.

VI- SONUÇ

24.4.1969 günlü, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun ek 2. maddesinin (3) numaralı fıkrasının Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, 28.2.2013 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

 

 

Başkan

Haşim KILIÇ

Başkanvekili

Serruh KALELİ

Başkanvekili

Alparslan ALTAN

 

Üye

Mehmet ERTEN

Üye

Serdar ÖZGÜLDÜR

Üye

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

Üye

Zehra Ayla PERKTAŞ

Üye

Recep KÖMÜRCÜ

Üye

Burhan ÜSTÜN

 

Üye

Engin YILDIRIM

Üye

Nuri NECİPOĞLU

Üye

Hicabi DURSUN

 

Üye

Celal Mümtaz AKINCI

Üye

Erdal TERCAN

 

 

 

Üye

Muammer TOPAL

Üye

Zühtü ARSLAN

 

 

 

17 Haziran 2014 SALI Resmî Gazete Sayı : 29033-TÜKETİCİ SÖZLEŞMELERİNDEKİ HAKSIZ ŞARTLAR HAKKINDA YÖNETMELİK

17 Haziran 2014  SALI

Resmî Gazete

Sayı : 29033

YÖNETMELİK

Gümrük ve Ticaret Bakanlığından:

TÜKETİCİ SÖZLEŞMELERİNDEKİ HAKSIZ

ŞARTLAR HAKKINDA YÖNETMELİK

BİRİNCİ BÖLÜM

Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

Amaç

MADDE 1  (1) Bu Yönetmeliğin amacı; tüketici ile kurulan sözleşmelerde yer alan haksız şartların tespitine ve denetlenmesine ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.

Kapsam

MADDE 2  (1) Bu Yönetmelik, tüketici ile kurulan sözleşmelerde yer alan her türlü haksız şartı kapsar.

(2) Faaliyetlerini, kanun veya yetkili makamlar tarafından verilen izinle yürütmekte olan kişi veya kuruluşların hazırladıkları sözleşmelere de niteliklerine bakılmaksızın bu Yönetmelik hükümleri uygulanır.

Dayanak

MADDE 3  (1) Bu Yönetmelik, 7/11/2013 tarihli ve 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 5 inci ve 84 üncü maddelerine dayanılarak hazırlanmıştır.

Tanımlar

MADDE 4  (1) Bu Yönetmeliğin uygulanmasında;

a) Bakanlık: Gümrük ve Ticaret Bakanlığını,

b) Genel Müdürlük: Tüketicinin Korunması ve Piyasa Gözetimi Genel Müdürlüğünü,

c) Haksız şart: Tüketiciyle müzakere edilmeden sözleşmeye dahil edilen ve tarafların sözleşmeden doğan hak ve yükümlülüklerinde dürüstlük kuralına aykırı düşecek biçimde tüketici aleyhine dengesizliğe neden olan sözleşmeşartlarını,

ç) Hizmet: Bir ücret veya menfaat karşılığında yapılan ya da yapılması taahhüt edilen mal sağlama dışındaki her türlü tüketici işleminin konusunu,

d) Mahkeme: Tüketici mahkemesini,

e) Mal: Alışverişe konu olan; taşınır eşya, konut veya tatil amaçlı taşınmaz mallar ile elektronik ortamda kullanılmak üzere hazırlanan yazılım, ses, görüntü ve benzeri her türlü gayri maddi malları,

f) Sözleşme: Tüketici ile sözleşmeyi düzenleyen arasında kurulan yazılı ve sözlü her türlü sözleşmeyi,

g) Sözleşmeyi düzenleyen: Kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi,

ğ) Tüketici: Ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi,

h) Tüketici örgütleri: Tüketicinin korunması amacıyla kurulan dernek, vakıf veya bunların üst kuruluşlarını,

ifade eder.

İKİNCİ BÖLÜM

Genel Esaslar

Haksışart

MADDE 5  (1) Tüketici ile kurulan sözleşmelerde yer alan bir şartın haksız şart olarak kabul edilebilmesi için;

a) Tüketiciyle müzakere edilmeden sözleşmeye dahil edilmesi,

b) Tarafların sözleşmeden doğan hak ve yükümlülüklerinde dürüstlük kuralına aykırı düşecek biçimde tüketici aleyhine dengesizliğe neden olması,

unsurlarının bir arada bulunması gerekir.

(2) Bir sözleşme şartının önceden hazırlanması ve standart sözleşmede yer alması nedeniyle tüketicinin sözleşmenin içeriğine etki edememesi durumunda, o sözleşme şartının tüketiciyle müzakere edilmediği kabul edilir. Sözleşmeyi düzenleyen, bir standart şartın münferiden müzakere edildiğini iddia ediyorsa bunu ispatla yükümlüdür.

(3) Sözleşmenin bütün olarak değerlendirilmesinden, standart sözleşme olduğu sonucuna varılırsa, bu sözleşmedeki bir şartın belirli unsurlarının veya münferit bir hükmünün müzakere edilmiş olması, sözleşmenin kalan kısmına bu Yönetmelik hükümlerinin uygulanmasını engellemez.

(4) Bu Yönetmeliğin ekinde yer alan listede sayılan şartlar haksız şart olarak kabul edilir. Bu listedeki şartlar sınırlayıcı olmayıp örnek niteliğindedir.

Haksışartların değerlendirilmesi

MADDE 6  (1) Bir sözleşme şartının haksızlığı; sözleşme konusu mal veya hizmetin niteliği, sözleşmenin kuruluşunda var olan şartlar ve sözleşmenin diğer hükümleri veya haksız şartın ilgili olduğu diğer bir sözleşmenin hükümleri de dikkate alınmak suretiyle sözleşmenin kuruluş anına göre belirlenir.

(2) Sözleşme şartlarının haksızlığının takdirinde, bu şartların açık ve anlaşılır bir dille yazılmış olması kaydıyla, hem sözleşmeden doğan asli edim yükümlülükleri arasındaki hem de mal veya hizmetin piyasa değeri ile sözleşmede belirlenen fiyatı arasındaki dengeye ilişkin bir değerlendirme yapılamaz.

(3) Sözleşme şartlarının yazılı olması halinde, tüketicinin anlayabileceği açık ve anlaşılır bir dilin kullanılmışolması gerekir. Sözleşmede yer alan bir hükmün açık ve anlaşılır olmaması veya birden çok anlama gelmesi hâlinde; bu hüküm, tüketicinin lehine yorumlanır.

Haksışartların sözleşmeye etkisi

MADDE 7  (1) Tüketiciyle kurulan sözleşmelerde yer alan haksız şartlar kesin olarak hükümsüzdür. Ancak sözleşmenin haksız şartlar dışındaki hükümleri geçerliliğini korur. Bu durumda sözleşmeyi düzenleyen, kesin olarak hükümsüz sayılan şartlar olmasaydı diğer hükümlerle sözleşmeyi yapmayacak olduğunu ileri süremez.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Haksız Şartların Denetimi

Denetim

MADDE 8  (1) Bakanlık, genel olarak kullanılmak üzere hazırlanmış sözleşmelerde yer alan haksız şartların, sözleşme metinlerinden çıkarılması veya kullanılmasının önlenmesi için gerekli tedbirleri alır.

(2) Genel olarak kullanılmak üzere hazırlanmış tüketici sözleşmelerinde haksız şartların yer alması durumunda, bu şartların sözleşme metninden çıkarılması için sözleşmeyi düzenleyene Bakanlıkça otuz gün süre verilir. Bakanlık gerekli gördüğü hallerde bu süreyi doksan güne kadar uzatabilir.

(3) Haksız şart olarak tespit edilen sözleşme şartlarının, tüketiciler açısından kesin olarak hükümsüz olduğunun sözleşmeyi düzenleyen tarafından tüketicilere açık ve anlaşılır biçimde yazılı veya elektronik ortamda bildirilmesi durumunda, tespit tarihinden önce tüketicilerle kurulan ve halen geçerli olan sözleşme metinlerinden bu şartlarınçıkarıldığı kabul edilir.

(4) Bakanlıkça verilen sürenin bitimine kadar, sözleşmeyi düzenleyen tarafından haksız şartların sözleşme metninden çıkarılmaması halinde, aykırılığın tespit edildiği her bir sözleşme için Kanunun 77 nci maddesi uyarınca idari para cezası uygulanır.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

Son Hükümler

Yürürlükten kaldırılan yönetmelik

MADDE 9  (1) 13/6/2003 tarihli ve 25137 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Tüketici Sözleşmelerindeki Haksız Şartlar Hakkında Yönetmelik yürürlükten kaldırılmıştır.

Yürürlük

MADDE 10  (1) Bu Yönetmelik yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

Yürütme

MADDE 11  (1) Bu Yönetmelik hükümlerini Gümrük ve Ticaret Bakanı yürütür.

 

EK-1

Haksız Sözleşme Şartları

 

(1) Aşağıda yer alan sonuçları hedefleyen veya bu sonuçları doğuran şartlar haksız şarttır.

a) Sözleşmeyi düzenleyenin bir fiili veya ihmali nedeniyle, tüketicinin hayatını kaybetmesi, yaralanması veya maddi zarara uğraması halinde, sözleşmeyi düzenleyenin yasal sorumluluğunu kaldıran veya sınırlayan şartlar,

b) Sözleşmeyi düzenleyenin, sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerinden herhangi birini tamamen veya kısmen ifa etmemesi veya ayıplı ifa etmesi halinde, tüketicinin herhangi bir alacağını sözleşmeyi düzenleyene karşı var olan bir borcuyla takas etme hakkı dahil, sözleşmeyi düzenleyene veya bir üçüncü şahsa yöneltebileceği yasal haklarınıortadan kaldıran ya da ölçüsüz şekilde sınırlayan şartlar,

c) Sözleşmeyi düzenleyenin, sadece kendisi tarafından belirlenen koşullarda edimini ifa edeceği, buna karşılık tüketicinin her halde ifa ile yükümlü tutulduğu şartlar,

ç) Tüketicinin sözleşmeyi kurmaktan veya ifa etmekten vazgeçmesi hallerinde sözleşmeyi düzenleyene tüketicinin kendisine ödediği bedeli muhafaza etme hakkı tanıyan, ancak sözleşmeyi düzenleyenin aynı türden davranışları için tüketiciye benzer bir tazminat hakkı tanımayan şartlar,

d) Yükümlülüklerini yerine getirmeyen tüketicinin, orantısız biçimde yüksek bir tazminat ödemesini gerektirenşartlar,

e) Sözleşmeyi düzenleyene, sözleşmeyi keyfi bir şekilde fesh etme hakkı tanıyan ancak tüketiciye aynı hakkıvermeyen şartlar ile sözleşmeyi düzenleyenin fesih hakkını kullanmasına rağmen, henüz ifa etmediği edimler karşılığında almış olduklarını muhafaza etme hakkı veren şartlar,

f) Sözleşmeyi düzenleyene, haklı sebeplerin var olduğu durumlar hariç olmak üzere, belirsiz süreli bir sözleşmeyi makul bir bildirimde bulunmaksızın ve süre tanımaksızın fesh etme hakkı tanıyan şartlar,

g) Belirli süreli sözleşmelerde, sözleşmenin belirlenen süre kadar uzayacağına ilişkin konulan şartlar,

ğ) Tüketicinin, sözleşmenin kurulmasından önce fiilen bilgi sahibi olamayacağı sözleşme şartlarını, geri dönülemez bir şekilde kabul ettiğini öngören şartlar,

h) Sözleşmeyi düzenleyenin sözleşme şartlarını, sözleşmede belirtilen haklı bir sebep olmaksızın tek taraflıolarak değiştirmesine imkan veren şartlar,

ı) Sözleşmeyi düzenleyenin, sözleşme konusu mal veya hizmetin niteliklerini tek taraflı olarak ve haklı bir sebep olmaksızın değiştirebileceğine ilişkin şartlar,

i) Sözleşmeyi düzenleyenin mal veya hizmetin bedelini, ifa anında tespit edebileceğini veya yükseltebileceğiniöngören ve nihai bedelin, sözleşmenin kurulması anında tespit edilen bedele nazaran çok yüksek olması halinde, tüketiciye sözleşmeden dönme hakkı tanımayan şartlar,

j) Sözleşmeyi düzenleyene, mal veya hizmetin sözleşme koşullarına uygun olup olmadığını tespit etme hakkıveren veya bir sözleşme şartının nasıl yorumlanacağı konusunda münhasır yetki veren şartlar,

k) Sözleşmeyi düzenleyen adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler tarafından verilen taahhütleri yerine getirme yükümlülüğünü sınırlandıran veya bu yükümlülüğü belli bir şekil şartına uyulmuş olmasına bağlayan şartlar,

l) Sözleşmeyi düzenleyenin yükümlülüklerini yerine getirmemesine rağmen tüketicinin bütün yükümlülüklerini yerine getirmesini zorunlu kılan şartlar,

m) Sözleşmeyi düzenleyene, tüketicinin sahip olduğu teminatların azaltılmasına neden olabilecek şekilde, sözleşme kapsamındaki hak ve yükümlülüklerini, tüketicinin onayı alınmaksızın devretme imkanı veren şartlar,

n) Tüketicinin özellikle, hukuki düzenlemelerde öngörülmemiş bir hakeme müracaatını öngörmek, gösterebileceği delilleri ölçüsüz derecede sınırlandırmak veya mevcut hukuki düzen uyarınca diğer tarafta olan ispat külfetini tüketiciye yüklemek suretiyle tüketicinin mahkemeye gitme veya başka başvuru yollarını kullanma imkanınıortadan kaldıran veya sınırlandıran şartlar,

(2) (f), (h) ve (i) alt bentlerin uygulama alanı:

a) (f) alt bendi için, sözleşmede tüketicinin derhal haberdar edilmesi yükümlülüğünün bulunması şartıyla, finansal hizmet ifa edenler, önemli bir sebebin varlığı halinde, belirsiz süreli bir sözleşmeyi tek taraflı ve süre vermeksizin feshetme hakkını tanıyan şartlara sözleşmede yer verebilir.

b) (i) alt bendi için, ilgili mevzuatta aksine bir hüküm bulunmaması ve fiyat değişikliği yönteminin sözleşmede açıkça belirlenmiş olması şartıyla sözleşmede fiyat endeksi hükümlerine yer verilebilir.

c) (f), (h) ve (i) alt bentleri aşağıdaki işlemlere uygulanmazlar:

1) Fiyatı borsa kotasyonuna veya endeksine veya sermaye piyasasındaki kur oynamalarına bağlı olarak, sağlayıcının müdahalesi olmaksızın değişebilen menkul kıymet, finansal araç veya diğer mal ve hizmetlere ilişkin işlemlere ve

2) Yabancı para alımına veya satımına, seyahat çeki veya yabancı para cinsinden belirlenen uluslar arası para havalesine ilişkin sözleşmelere.

 

 

17 Haziran 2014 SALI-TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ AVUKATLIK STAJ YÖNETMELİĞİNDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR YÖNETMELİK- Avukatlık sınavı

17 Haziran 2014  SALI

Resmî Gazete

Sayı : 29033

YÖNETMELİK

Türkiye Barolar Birliği Başkanlığından:

TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ AVUKATLIK STAJ YÖNETMELİĞİNDE

DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR YÖNETMELİK

MADDE 1  19/12/2001 tarihli ve 24615 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Türkiye Barolar Birliği Avukatlık Staj Yönetmeliğinin 3 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

MADDE 3  Bu Yönetmelik, 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 1 inci, 110 uncu ve 182 nci maddesine dayanılarak hazırlanmıştır.”

MADDE 2  Aynı Yönetmeliğin 4 üncü maddesinin ikinci  fıkrasına aşağıdaki bent eklenmiştir.

“ğ) Türkiye Barolar Birliğince yaptırılan staja kabul değerlendirmesi başarı belgesi.”

MADDE 3  Aynı Yönetmeliğe 4 üncü  maddeden sonra gelmek üzere başlığı ile birlikte aşağıdaki madde eklenmiştir.

Staja kabul değerlendirmesi

MADDE 4/A  Avukatlık stajına başlamak için yazılı olarak yapılan staja kabul  değerlendirmesinde başarılıolmak gerekir.

Staja kabul değerlendirmesi, Türkiye Barolar Birliği ile imzalanacak protokole göre Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığına veya yükseköğretim kurumları arasından belirlenecek bir kuruluşa yaptırılır.

Staja kabul değerlendirmesi; Türkçe, mantıksal akıl yürütme ve genel kültür konuları ile anayasa hukuku, medenî hukuk, borçlar hukuku, hukuk yargılaması usulü, ticaret hukuku, icra ve iflâs hukuku, ceza hukuku, ceza yargılaması usulü, idare hukuku ve idari yargılama usulü, hukuk felsefesi, hukuk sosyolojisi ve vergi hukuku konularınıkapsayan alan bilgisi sorularından yapılır.

Staja kabul  değerlendirmesinde Türkçe, mantıksal akıl yürütme ve genel kültür soruları otuz, alan bilgisi soruları yetmiş puan ağırlığında olacak şekilde düzenlenir.

Staja kabul değerlendirmesinde yüz üzerinden en az yetmiş puan alanlar başarılı sayılır. Staja kabul değerlendirmesinde başarılı olanlara  “başarı belgesi” verilir. Bu belgenin geçerlilik süresi iki yıldır.

Staja kabul değerlendirmeleri, yılda en az  üç kez yapılır.

Değerlendirmelerin yeri, tarihi ve saati ile başvuruların nasıl yapılacağına ilişkin  duyuru, Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu tarafından karara bağlanarak internet sayfasında yayımlanır.”

MADDE 4  Aynı Yönetmeliğe 29 uncu maddenin birinci fıkrasında yer alan “kanaat uyandırmış” ibaresinden sonra gelmek üzere  “ve Türkiye Barolar Birliği tarafından yazılı olarak yaptırılan staj yeterlilik değerlendirmesinde başarılı” ibaresi ve aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.

“Staj yeterlilik değerlendirmesi, Türkiye Barolar Birliği ile imzalanacak protokole göre Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığına veya yükseköğretim kurumları arasından belirlenecek bir kuruluşa yaptırılır.

Staj yeterlilik değerlendirmesi; otuz puanı mantıksal akıl yürütme,  yetmiş puanı avukatlık hukuku ve meslek kurallarına ilişkin sorulardan oluşmak üzere toplam yüz puan üzerinden yapılır. Stajyer,  stajının dokuzuncu ayından itibaren yeterlilik değerlendirmesine girebilir. Barolar, avukatlık hukuku ve meslek kurallarına ilişkin eğitimlerini stajın dokuzuncu ayına kadar tamamlanacak şekilde planlar.

Staj yeterlilik değerlendirmesinden yüz üzerinden en az yetmiş puan alanlar başarılı sayılır.

Staj yeterlilik değerlendirmeleri, yılda üç kez yapılır.

Değerlendirmelerin yeri, tarihi ve saati ile başvuruların nasıl yapılacağına ilişkin  duyuru, Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu tarafından karara bağlanarak internet sayfasında yayımlanır.”

MADDE 5  Aynı Yönetmeliğin 30 uncu maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “Baro Yönetim Kurulu,” ibaresinden sonra gelmek üzere “Türkiye Barolar Birliği’nce yaptırılan staj yeterlilik değerlendirmesinde başarılı olan ve” ibaresi eklenmiştir.

Geçiş hükmü

GEÇİCİ MADDE 1  Bu Yönetmelik hükümleri,  yürürlük tarihinden itibaren altı ay içinde (altıncı ayın son günü dahil) staja başvuranlar ile staj yapmakta olanlar hakkında uygulanmaz.

MADDE 6  Bu Yönetmelik yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

MADDE 7  Bu Yönetmelik hükümlerini Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu yürütür.

 

 

Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesi uyarınca yükleniciye devredilen bağımsız bölümün yüklenici tarafından diğer davalıya satışı sonucu oluşan tapu kaydının iptali ile davacı adına tesciline karar verilmesi istemiyle açılmıştır.

Yargıtay 15. Hukuk Dairesi, Esas: 2011/7517, Karar: 2012/251 İçtihat

“Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün temyizen tetkiki davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Dava, Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesi uyarınca yükleniciye devredilen bağımsız bölümün yüklenici tarafından diğer davalıya satışı sonucu oluşan tapu kaydının iptali ile davacı adına tesciline karar verilmesi istemiyle açılmıştır.

Davalılar süresinde verdikleri cevap dilekçelerinde, zamanaşımı def’inde bulunmuş, mahkemece, sözleşmenin fesih bildiriminden itibaren dava tarihine kadar 10 yıllık zamanaşımı süresi gerçekleştiğinden davanın reddine karar verilmiş, karar davacı vekilince temyiz edilmiştir.

Davacı ile davalılardan R____ K____ arasında imzalanan 5.4.1991 tarihli biçimine uygun arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin feshedildiği 13.2.1995 tarihli ihtarname ile davacı tarafından davalıya bildirilmiştir. Daha sonra, Ödemiş 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan davada, yüklenici tarafından yapılan pay satışının iptali ile davacı adına tesciline karar verilmesi istenilmiş, mahkemece yüklenicinin inşaatı sözleşmeye uygun ifa etmediğinden temerrüde düştüğü, bu sebeple tapuya hak kazanmadığı kabul edilerek tapunun iptaliyle davacı adına tesciline karar verilmiş; karar, Yargıtay incelemesinden geçerek 25.2.2008 tarihinde kesinleşmiştir.

Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerinin tek taraflı irade beyanı ile feshedilemeyeceği, yargılama sonucu feshe karar verilebileceği gerek doktrinde gerekse Dairemiz kararlarında kabul edilerek yerleşen uygulama olmuştur. Yukarıda sözü edilen kararla, yüklenicinin temerrüdü sonucu tapunun arsa sahibine iadesine karar verilmek suretiyle sözleşmenin feshine de karar verilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Arsa sahibi sözleşme uyarınca devredilen tapu payının iadesini ancak feshin kesinleşmesinden sonra isteyebileceğinden dava 25.2.2008 tarihinden önce açılamaz. Öte yandan eser sözleşmelerinin bir türü olan arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerinde, bazı durumlar ayrık olmak üzere, zamanaşımı süresi BK’nın 126/IV. maddesi uyarınca 5 yıldır. Somut olayda, fesih sebebiyle tapu payının iadesi istenildiğinden feshin kesinleştiği 25.2.2008 tarihinden itibaren davanın açıldığı 26.11.2010 tarihine kadar 5 yıllık zamanaşımı süresinin de gerçekleşmediği ortadadır. O halde davalıların zamanaşımı def’ilerinin reddi ile uyuşmazlığın esasının incelenmesi gerekirken, hukuki nitelemede yanılgıya düşülerek ve 10 yıllık zamanaşımından bahisle davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuş, kararın bozulması uygun bulunmuştur.

KARAR : Yukarıda açıklanan sebeplerle davacının temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün davacı yararına BOZULMASINA, ödenen temyiz peşin harcının istenmesi halinde temyiz eden davacıya iadesine, 24.1.2012 tarihinde oybirliği ile karar verildi.”Aşağıdaki alacak veya dâvalar hakkında beş senelik müruru zaman cari olur.

1. Alelûmum kiralar ile resülmal faizleri ve muayyen zamanlarda tediyesi meşrut aidat hakkındaki dâvalar

2. Erzak bedeli ve nafaka ve otel ve lokanta masraflarına müteallik dâvalar

3 – (Değişik: 6763 – 29.06.1956) Sanatkarların veya esnafın emeklerini karşılığı, perakendecilerin sattıkları malların parası, noterlerin mesleki mesleki hizmetleri karşılığı, başkalarının maiyetinde çalışan veya müstahdemi olan kimselerin, hizmetçilerin, yevmiyecilerin ve işçilerin ücretleri hakkındaki davalar:

4 – (Ek: 6763 – 29.06.1956) Ticari olsun olmasın bir şirket akdine dayanan ve ortaklar arasında veya şirketle ortaklar arasında açılmış bulunan bütün dâvalar ile şirketin müdürleri, temsilcileri, murakıplariyle şirket veya ortaklar arasındaki dâvalar, vekâlet akdinden, komüsyon akdinden, acentalık mukavelesinden, ticari tellâkllık ücreti dâvası hariç, tellâllık akdinden doğan bütün dâvalar, mütaahhidin kasıt veya ağır kusuru ile akdi hiç veya gereği gibi yerine getirmemiş ve bilhassa ayıplı malzeme kullanmış veya ayıplı bir iş meydana getirmiş olması sebebiyle açılacak dâvalar hariç olmak üzere istisna akdinden doğan bütün dâvalar.

Yapı Kooperatifince fiilen teslimi yapılan ancak tahsisi yapılamayan gayrimenkullerin üçüncü kişilere kiralanmasının ortak dışı işlem olup olmadığı ile belge düze

KANUNLAR GEREKÇELER B.K.K. YÖNETMELİKLER TEBLİĞLER İÇ GENELGELER GENEL YAZILAR ÖZELGELER SİRKÜLER

Kanun Son güncelleme:06/06/2014
Madde:

Başlangıç: / / Bitiş: / /

Başlık Yapı Kooperatifince fiilen teslimi yapılan ancak tahsisi yapılamayan gayrimenkullerin üçüncü kişilere kiralanmasının ortak dışı işlem olup olmadığı ile belge düzeni hk.
Tarih 11/04/2014
Sayı 11395140-019.01-877
Kapsam

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü

Sayı

:

11395140-019.01-877

11/04/2014

Konu

:

Yapı Kooperatifince fiilen teslimi yapılan ancak tahsisi yapılamayan gayrimenkullerin üçüncü kişilere kiralanmasının ortak dışı işlem olup olmadığı ile belge düzeni.

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda; kooperatifinizin, ortaklarını işyeri sahibi yapmak amacıyla kurulduğu, işyerlerinin iskânının alınarak fiilen teslim edildiği ancak işyeri arsalarına ilişkin olarak TOKİ ile mahkeme sürecinin devam etmesi nedeniyle ortaklar adına tahsislerin yapılamadığı ve ortaklarla ferdi münasebete geçilemediği belirtilerek; sanayi sitesinin sevk ve idaresi ile güvenlik vb. ortak ihtiyaçlar için sitede faaliyet gösteren ortaklarınızdan ve bazı işyerlerinin ortaklarınız tarafınızdan kullanılmayarak kiraya verilmesi nedeniyle üçüncü kişilerden aidat toplanması ile kooperatife ait gayrimenkullerin ve henüz proje aşamasında olan sosyal tesislerin kiraya verilmesinin “ortak dışı işlem” sayılıp sayılmayacağı ile söz konusu aidatlar ve kira gelirleri için belge düzenlenip düzenlenmeyeceği hususunda Başkanlığımız görüşü sorulmaktadır.

I- KURUMLAR VERGİSİ KANUNU YÖNÜNDEN

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 1 inci maddesinin ikinci fıkrasında kurum kazancının gelir vergisinin konusuna giren gelir unsurlarından oluşacağı; aynı Kanunun 6 ncı maddesinde de kurumlar vergisinin, mükelleflerin bir hesap dönemi içende elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı ve safi kurum kazancının tespitinde Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir.

Anılan Kanunun 2 nci maddesinin ikinci fıkrası hükmüyle kooperatifler kurumlar vergisi mükellefleri arasında sayılmış olmakla beraber Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (k) bendinde yer alan;

“Tüketim ve taşımacılık kooperatifleri hariç olmak üzere, ana sözleşmelerinde sermaye üzerinden kazanç dağıtılmaması, yönetim kurulu başkan ve üyelerine kazanç üzerinden pay verilmemesi, yedek akçelerin ortaklara dağıtılmaması ve sadece ortaklarla iş görülmesine (Yapı kooperatiflerinin kendilerine ait arsalarını kat karşılığı vererek her bir hisse için bir işyeri veya konut elde etmeleri ortak dışı işlem sayılmaz.) ilişkin hükümler bulunup, bu hükümlere fiilen uyan kooperatifler ile bu kayıt ve şartlara ek olarak kuruluşundan inşaatın bitim tarihine kadar yönetim ve denetim kurullarında, söz konusu inşaat işlerini kısmen veya tamamen üstlenen gerçek kişilerle tüzel kişi temsilcilerine veya Kanun’un 13’üncü maddesine göre bunlarla ilişkili olduğu kabul edilen kişilere veya yukarıda sayılanlarla işçi ve işveren ilişkisi içinde bulunanlara yer vermeyen ve yapı ruhsatı ile arsa tapusu kooperatif tüzel kişiliği adına tescil edilmiş olan yapı kooperatifleri”

hükmüyle kooperatifler kurumlar vergisinden muaf tutulmuştur.

1 seri no.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin “4.13. Kooperatifler” başlıklı bölümünde muafiyet şartları detaylı olarak açıklanmış olup kooperatiflerin kurumlar vergisi muafiyetinden yararlanabilmeleri için ana sözleşmelerinde sermaye üzerinden kazanç dağıtılmamasına, yönetim kurulu başkan ve üyelerine kazanç üzerinden pay verilmemesine, yedek akçelerinin ortaklara dağıtılmamasına, sadece ortaklarla iş görülmesine dair hükümlerin bulunması ve bu kayıt ve şartlara da fiilen uyulması gerekmektedir.

Bu şartlara ana sözleşmelerinde yer vermeyen ya da yer vermekle beraber bu şartlara fiiliyatta uymayan kooperatifler, muafiyet hükümlerinden yararlanamayacaktır.

Söz konusu Tebliğin “4.13.1.4.3. Yapı kooperatiflerinde ortak dışı işlemler” başlıklı bölümünde ise;

“Yapı kooperatifi tarafından inşa edilen işyeri ve konutlarda yaşayan insanların sosyal ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla sosyal tesislerin kat karşılığı inşa ettirilmesi de ortak dışı işlem sayılmayacaktır. Bu tesislerin yapımını müteakip, kooperatif tarafından işletilmesi halinde, işletilmeye başlandığı tarihte muafiyet şartı ihlal edilmiş sayılacaktır.

Kooperatife ait taşınmazların, ortaklara veya ortak olmayanlara kiraya verilmesi veya kooperatifin inşa ettiği konut veya işyerlerinin ortaklara dağıtımından sonra elinde kalan işyeri, konut veya arsaların satılması ortak dışı işlem sayılacaktır.

Öte yandan, bazı kooperatiflerin ana sözleşmelerinde, ‘ortakların sosyal, kültürel ekonomik ihtiyaçlarını karşılamak üzere gerekli tesisleri kurmak, işletmek veya kiraya vermek ….’ hükmü yer alabilmektedir. Ana sözleşmelerinde söz konusu hüküm olsa dahi fiilen söz konusu tesislerin kurulup bizzat işletilmesi veya kiraya verilmesi ortak dışı işlem olarak değerlendirilecektir. Bu hükmün, ana sözleşmede yer alması tek başına mükellefiyet için yeterli olmayacaktır.”

açıklamaları yer almaktadır.

Ayrıca, yapı kooperatiflerinde yapı ruhsatı veya arsa tapusu kooperatif tüzel kişiliği adına tescil edilmiş olma şartı aranılmakta ise de arazi tapusu veya yapı ruhsatlarının Toplu Konut İdaresi Başkanlığı veya kooperatif birlikleri ya da kooperatifler merkez birlikleri adına olması halinde de bahse konu yapı kooperatifleri ile kooperatif birlikleri kurumlar vergisi muafiyetinden yararlanabilecektir.

Bu hüküm ve açıklamalara göre, kooperatifiniz tarafından ortaklara fiilen tesliminin yapılmasına rağmen devam eden yargı süreci nedeniyle ortaklar adına tahsisleri henüz yapılamamış olan gayrimenkullerin, gelirleri kendilerine ait olmak üzere, ortaklarınız tarafından kiraya verilmesi ortak dışı işlem olarak değerlendirilemeyecektir.

Öte yandan, fiilen ortaklara teslim edilmesine rağmen tahsisi yapılmamış olan gayrimenkullere veya ortak kullanım alanlarına ait kiralama işlemlerinin kooperatif tarafından gerçekleştirilmesi ya da ortaklarının sosyal, kültürel ve ekonomik ihtiyaçlarını karşılamak amacı ile gerekli tesislerin kurularak kiraya verilmesi veya işletilmesi, muafiyet şartını ihlal edici ortak dışı işlem olarak değerlendirilecek olup muafiyet şartlarının ihlal edildiği tarih itibarıyla kurumlar vergisi mükellefiyeti tesis edilecektir. Bu durumda, ortak giderleri (ısıtma, aydınlatma, yakıt, bina bakım onarım, tadilat, çevre düzenleme, güvenlik, temizlik vb.) karşılamak amacıyla işyeri sahibi veya kiracılardan tahsil edilen aidatların kurum kazancınıza dahil edilmesi gerekmektedir.

II- VERGİ USUL KANUNU YÖNÜNDEN

213 sayılı Vergi Usul Kanununun 227 nci maddesi uyarınca; bu Kanunda aksine hüküm olmadıkça bu Kanuna göre tutulan ve üçüncü şahıslarla olan münasebet ve muamelelere ait olan kayıtların tevsiki mecburi olup, bu vesikalara ait hükümlere aynı Kanunun 229-242 nci maddelerinde yer verilmiştir.

Anılan Kanunun 232 nci maddesinde ise birinci ve ikinci sınıf tüccarların, kazancı basit usulde tespit edilenlerle defter tutmak mecburiyetinde olan çiftçilerin; birinci ve ikinci sınıf tüccarlara, serbest meslek erbabına, kazançları basit usulde tespit olunan tüccarlara, defter tutmak mecburiyetinde olan çiftçilere ve vergiden muaf esnafa sattıkları emtia veya yaptıkları işler için fatura vermek ve bunlar da fatura istemek ve almak mecburiyetinde oldukları hükme bağlanmıştır.

Kooperatifinizin kurumlar vergisi veya katma değer vergisi mükellefiyetinin bulunması halinde, üyelerin güvenlik, bahçıvanlık, havuz ve sosyal tesislerin bakımı, elektrik ve su gibi ihtiyaçlarının giderilmesi amacıyla tahsil edilen aidatlar için üyeler adına; kooperatife ait gayrimenkullerin veya proje aşamasındaki sosyal tesislerin tamamlandığında kiraya verilmesi durumunda ise kiracı adına fatura düzenlenmesi gerekmektedir.

Öte yandan, kooperatifinizin katma değer vergisi ve kurumlar vergisi mükellefiyeti bulunmaması halinde tahsil edilen aidatlar için fatura düzenlemesine gerek bulunmamaktadır. Ancak söz konusu aidatların kooperatiflerin bağlı oldukları mevzuata göre gelirleri için düzenleyecekleri belgelerin düzenlenmesi suretiyle kayıtlara alınması gerekmektedir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

(*) Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**) İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.