Müzeye eser teslim eden vatandaşlara yapılan ödemelerden vergi kesintisi yapılıp yapılmayacağı hk.

Başlık Müzeye eser teslim eden vatandaşlara yapılan ödemelerden vergi kesintisi yapılıp yapılmayacağı hk.
Tarih 21/05/2013
Sayı 84098128-120[94-2012-12]-314
Kapsam

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İZMİR VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Mükellef Hizmetleri Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü

Sayı

:

84098128-120[94-2012-12]-314

21/05/2013

Konu

:

Müzeye eser teslim eden vatandaşlara yapılan ödemelerden vergi kesintisi yapılıp yapılmayacağı hk.

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda; vatandaşlar tarafından getirilen ve Müdürlüğünüzce satın alınan eserler için, “Korunması Gerekli Taşınır Kültür Ve Tabiat Varlıklarının Tasnifi, Tescili Ve Müzelere Alınmaları Hakkında Yönetmelik”in ilgili maddeleri gereği oluşturulan Kıymet Takdir Komisyonunca belirlenen bedelin ödenmesi sırasında Gelir Vergisi Kanununun 94’üncü maddesi kapsamında gelir vergisi tevkifatı yapılıp yapılmayacağı hususunda tereddüt oluştuğu belirtilerek, konuyla ilgili olarak Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 29’uncu maddesinin 1’inci bendinde “İlim ve fenni, güzel sanatları, tarımı, hayvan yetiştirilmesini ve memleket bakımından faydalı olan diğer işleri ve faaliyetleri teşvik etmek maksadıyle verilen ikramiyeler ve mükafatlar;”ın gelir vergisinden istisna edileceği hükme bağlanmıştır.

Gelir Vergisi Kanununun 94’üncü maddesinin birinci fıkrasında, kamu idare ve müesseseleri, iktisadi kamu müesseseleri, sair kurumlar, ticaret şirketleri, iş ortaklıkları, dernekler, vakıflar, dernek ve vakıfların iktisadi işletmeleri, kooperatifler, yatırım fonu yönetenler, gerçek gelirlerini beyan etmeye mecbur olan ticaret ve serbest meslek erbabı, zirai kazançlarını bilanço veya zirai işletme hesabı esasına göre tespit eden çiftçiler maddede bentler halinde sayılan ödemeleri (avans olarak ödenenler dahil) nakden veya hesaben yaptıkları sırada, istihkak sahiplerinin gelir vergilerine mahsuben tevkifat yapmaya mecbur oldukları hükme bağlanmıştır.

Bu hüküm ve açıklamalara göre, vatandaşlar tarafından Müdürlüğünüze getirilen eserler için ödenen bedelin, memleket bakımından faydalı olan iş ve faaliyetleri teşvik maksadıyla verildiğinin kabul edilmesi ve Gelir Vergisi Kanununun 94’üncü maddesi uyarınca gelir vergisi tevkifatı yapılacağına ilişkin bir hüküm bulunmayan söz konusu ödemelerden gelir vergisi kesintisi yapılmaması gerekmektedir.

Ancak, söz konusu eserleri getiren kişilerin bu işleri ticari bir organizasyon çerçevesinde yaptığının tespiti halinde, yapılan faaliyetin ticari faaliyet olarak kabul edilmesi ve söz konusu kişilere yapılacak ödemelerin fatura karşılığında yapılması, bu durumda Müdürlüğünüzce ilgililere yapılan ödemeler üzerinden yine gelir vergisi tevkifatı yapılmaması gerekmektedir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

Kooperatife ait taşınmazın kurulması düşünülen vakfa devredilmesi işleminin harçlardan, veraset ve intikal vergisinden muaf olup olmadığı

Başlık Kooperatife ait taşınmazın kurulması düşünülen vakfa devredilmesi işleminin harçlardan, veraset ve intikal vergisinden muaf olup olmadığı hk.
Tarih 21/05/2013
Sayı 97895701-140[57-2012/213]-753
Kapsam

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

(Mükellef Hizmetleri Diğer Vergiler Grup Müdürlüğü)

Sayı

:

97895701-140[57-2012/213]-753

21/05/2013

Konu

:

Kooperatife ait taşınmazın kurulması düşünülen vakfa devredilmesi işleminin harçlardan, veraset ve intikal vergisinden muaf olup olmadığı

İlgi’de kayıtlı özelge talep formunda, Kooperatif Birliği olarak tasfiye sürecinde olduğunuz belirtilerek, Birliğinizin sahip olduğu taşınmazların kurulacak vakfa devri ile ilgili yapılacak işlemlerin veraset ve intikal vergisinden, tapuda yapılacak tescil işlemlerinin tapu harcından ve diğer resmi ödemelerden muaf olup olmadığı hususunda bilgi verilmesi istenilmektedir.

I. 492 SAYILI HARÇLAR KANUNU YÖNÜNDEN

Bilindiği üzere, 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı (4) sayılı tarifenin ‘I-Tapu İşlemleri’ başlıklı bölümünün 4 üncü maddesinde, gayrimenkullerin ve mülkiyetten gayri ayni hakların bağışlanmasında kayıtlı değer üzerinden binde 68,31 (2013 yılı için); aynı tarifenin 20/a maddesinde ise, gayrimenkullerin ivaz karşılığında veya ölünceye kadar bakma akdine dayanarak yahut trampa hükümlerine göre devir ve iktisabında gayrimenkulün beyan edilen devir ve iktisap bedelinden az olmamak üzere emlak vergisi değeri üzerinden (cebri icra ve şüyuun izalesi hallerinde satış bedeli, istimlaklarda takdir edilen bedel üzerinden) devir eden ve devir alan için ayrı ayrı binde 20 (2013 yılı için) nispetinde harç alınacağı hükme bağlanmıştır.

Öte yandan, aynı Kanunun 58 inci maddesinde, tapu harçlarının kimlerden aranacağı açıklanmış; ‘Harçtan müstesna işlemler’ başlıklı 59 uncu maddesinin (b) bendinde ise, Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınan vakıfların iktisap edecekleri gayrimenkullerin ve sair ayni hakların tescil ve şerhi gerektiren işlemlerinin harçtan müstesna tutulduğu hüküm altına alınmıştır.

Buna göre, söz konusu vakfın Bakanlar Kurulu Kararı ile vergi muafiyeti tanınan vakıflar kapsamına alınmış olması durumunda, vakfın harç muafiyetinden yararlanması mümkün olabilecektir.

Diğer taraftan, kooperatif birliklerinin sahip oldukları gayrimenkullerin devri ile ilgili olarak 492 sayılı Harçlar Kanununda herhangi bir muafiyet hükmü bulunmamaktadır.

Bu itibarla, devir işleminin bağış şeklinde yapılması durumunda, gayrimenkullerin bağışlanmasında harcın mükellefi tapuda lehine işlem yapılan kişiler olduğundan, gayrimenkulünü bağışlayan Kooperatif Birliğinizden harç aranılmayacak; lehine işlem tesis edilecek vakıftan ise, 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı (4) sayılı tarifenin I/4 üncü maddesine göre harç aranılması gerekecektir. Ancak söz konusu vakfın Bakanlar Kurulu Kararı ile vergi muafiyeti tanınan vakıflar kapsamına alınmış olması durumunda, vakıftan da harç aranılmaması gerekir.

Devir işleminin ivaz karşılığında yapılması durumunda ise, hem Kooperatif Birliğinizden hem de söz konusu vakıftan 492 sayılı Kanuna bağlı (4) sayılı tarifenin I/20-a maddesi uyarınca harç aranılması gerekecektir. Ancak vakfın Bakanlar Kurulu Kararı ile vergi muafiyeti tanınan vakıflar kapsamına alınmış olması durumunda söz konusu vakıftan harç aranılmaması gerekir.

II. 7338 SAYILI VERASET VE İNTİKAL VERGİSİ KANUNU YÖNÜNDEN

7338 sayılı Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu’nun 1’inci maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti tabiiyetinde bulunan şahıslara ait mallar ile Türkiye’de bulunan malların veraset yoluyla veya herhangi bir suretle olursa olsun ivazsız bir tarzda bir şahıstan diğer şahsa intikalinin veraset ve intikal vergisine tabi olduğu belirtilmiştir.

Aynı Kanun’un 3’üncü maddesinin (a) fıkrasında; amme idareleri, emekli ve yardım sandıkları, sosyal sigorta kurumları, umumi menfaate hadim cemiyetler, siyasi partiler ve bunlara ait olan veya bunların aralarında kurdukları teşekküllerden kurumlar vergisine tabi olmayanların, (b) fıkrasında da; yukarıdaki fıkrada sayılanlar dışında kalan hükmi şahıslara ait olup, umumun istifadesi için ilim, araştırma, kültür, sanat, sıhhat, eğitim, din, hayır, imar, spor gibi maksatlarla kurulan teşekküllerin veraset ve intikal vergisinden muaf tutulacağı hükme bağlanmıştır. Bunun yanı sıra söz konusu Kanun’un 7’nci maddesinin ikinci fıkrasında, bu Kanun’un 3’üncü maddesinde yazılı şahısların beyanname vermeyecekleri düzenlenmiştir.

Bu hükümlere göre, 7338 sayılı Kanun’un 3’üncü maddesinin (b) fıkrasında belirtilen amaçları gerçekleştirmek için kurulan vakıfların, bu nitelikleri devam ettiği sürece veraset ve intikal vergisinden muaf tutulması ve bu vakıflara yapılan bağış ve yardımlar için veraset ve intikal vergisi beyannamesi verilmemesi gerekmektedir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

(*) Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**) İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

Özel üniversitede eğitim gören çocuk için yapılan eğitim harcamalarının yıllık gelir vergisi beyannamesinde indirim konusu yapılıp yapılamayacağı hk. Tarih 21/05/2013

KANUNLAR GEREKÇELER B.K.K. YÖNETMELİKLER TEBLİĞLER İÇ GENELGELER GENEL YAZILAR ÖZELGELER SİRKÜLER

Kanun Son güncelleme:14/06/2013
Madde:

Başlangıç: / / Bitiş: / /

Başlık Özel üniversitede eğitim gören çocuk için yapılan eğitim harcamalarının yıllık gelir vergisi beyannamesinde indirim konusu yapılıp yapılamayacağı hk.
Tarih 21/05/2013
Sayı 62030549-120[89-2013/140]-744
Kapsam

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

(Mükellef Hizmetleri Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü)

Sayı

:

62030549-120[89-2013/140]-744

21/05/2013

Konu

:

Eğitim harcamalarının yıllık gelir vergisi beyannamesinde indirim konusu yapılıp yapılamayacağı.

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda, özel üniversitede eğitim gören çocuğunuz için yapmış olduğunuz eğitim giderlerinin yıllık gelir vergisi beyannamesinde indirimi ile ilgili olarak Başkanlığımız görüşü sorulmaktadır.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun “Diğer indirimler” başlıklı 89 uncu maddesinde, gelir vergisi matrahının tespitinde, gelir vergisi beyannamesinde bildirilecek gelirlerden yapılabilecek indirimler bentler halinde sayılmış olup, söz konusu maddenin birinci fıkrasının (2) numaralı bendinde, “Beyan edilen gelirin % 10’unu aşmaması, Türkiye’de yapılması ve gelir veya kurumlar vergisi mükellefiyeti bulunan gerçek veya tüzel kişilerden alınacak belgelerle tevsik edilmesi şartıyla, mükellefin kendisi, eşi ve küçük çocuklarına ilişkin olarak yapılan eğitim ve sağlık harcamaları (mükerrer 121’inci madde çerçevesinde eğitim ve sağlık harcamaları nedeniyle vergi indiriminden yararlanan ücretliler, aynı harcamalarını bu hükümden yararlanarak matrahlarından indiremezler)” hükmüne yer verilmiştir.

Konuyla ilgili 23.10.2012 tarih ve GVK-85/2012-7 sayılı Gelir Vergisi Sirkülerinde, “çocuk” veya “küçük çocuk” tabirinden, mükellefle birlikte oturan veya mükellef tarafından bakılan (nafaka verilenler, evlat edinilenler ile ana veya babasını kaybetmiş torunlardan mükellefle birlikte oturanlar dâhil) 18 yaşını veya tahsilde olup 25 yaşını doldurmamış çocukların anlaşılması gerektiği belirtilmiştir.

Öte yandan, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 3708 sayılı Kanunla değişik 56/b maddesinde, üniversitelerin ve yüksek teknoloji enstitülerinin, genel bütçeye dahil kamu kurum ve kuruluşlarına tanınan mali muafiyetlerden, istisnalardan ve diğer mali kolaylıklardan aynen yararlanacakları; Ek 7 nci maddesinde ise vakıflarca kurulacak yükseköğretim kurumlarının, bu Kanunun 56 ncı maddesinde yer alan mali kolaylıklardan, muafiyetlerden ve istisnalardan aynen istifade edecekleri hükme bağlanmıştır.

Bu hüküm ve açıklamalara göre, çocuğunuz için yaptığınız ve beyan edilecek gelirin %10’luk kısmını aşmayan eğitim harcamalarının; çocuğunuzun 25 yaşını doldurmamış olması, Türkiye’de yapılması, harcamanın yapıldığı eğitim kurumunun gelir veya kurumlar vergisi mükellefiyeti bulunan gerçek veya tüzel kişiliğe haiz kurumlardan olması ve bu kurumlardan alınacak belgelerle tevsik edilmesi şartıyla yıllık beyanname ile bildirilecek gelirden indirilebilmesi mümkün bulunmaktadır. Ayrıca, indirim konusu yapılacak tutarın hesaplamasında, yıllık gelir vergisi beyannamesi üzerinde gayrisafi hasılattan giderler düşüldükten, indirimler ve geçmiş yıl zararları düşülmeden önceki safi irat tutarı esas alınacaktır.

Ancak, vakıflar tarafından kurulan üniversiteler kurumlar vergisinden muaf olduklarınından, anılan kurumlara çocuğunuz için ödemiş olduğunuz tutarların gelir vergisi beyannamenizde indirim konusu yapılması mümkün bulunmamaktadır.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

(*) Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**) İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

Gümrük ve Ticaret Bakanlığından: BAĞIMSIZ DENETİME TABİ OLACAK TARIM SATIŞ KOOPERATİF BİRLİKLERİNİN BELİRLENMESİNE DAİR TEBLİĞ

Gümrük ve Ticaret Bakanlığından:

BAĞIMSIZ DENETİME TABİ OLACAK TARIM SATIŞ KOOPERATİF

BİRLİKLERİNİN BELİRLENMESİNE DAİR TEBLİĞ

BİRİNCİ BÖLÜM

Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar
Amaç ve kapsam

MADDE 1 – (1) Bu Tebliğin amacı, bağımsız denetime tabi olacak tarım satış kooperatif birliklerinin belirlenmesine ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.

(2) Bu Tebliğ, tarım satış kooperatif birliklerinin bağımsız denetime tabi olmasına, bağımsız denetim kapsamından çıkmasına ve uygulamaya ilişkin hususları kapsar.

Dayanak

MADDE 2 – (1) Bu Tebliğ, 1/6/2000 tarihli ve 4572 sayılı Tarım Satış Kooperatif ve Birlikleri Hakkında Kanunun 3 üncü maddesinin son fıkrası ile 5 inci maddesinin birinci fıkrasına dayanılarak hazırlanmıştır.

Tanımlar

MADDE 3 – (1) Bu Tebliğin uygulanmasında;

a) Bakanlık: Gümrük ve Ticaret Bakanlığını,

b) Birlik: Tarım satış kooperatifleri birliğini,

c) Denetçi: 13/1/2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 400 üncü maddesinde tanımlanan denetçiyi,

ç) Denetim: Usul ve esasları Kamu Gözetimi Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu tarafından belirlenen bağımsız denetimi,

d) Genel Müdürlük: Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Kooperatifçilik Genel Müdürlüğünü,

e) Kooperatif: Birlik ortağı kooperatifleri,

f) Türkiye Denetim Standartları (TDS): 26/9/2011 tarihli ve 660 sayılı Kanun Hükmünde Kararname uyarınca yürürlüğe konulan, bilgi sistemleri denetimi dahil olmak üzere, denetim alanında uluslararası standartlarla uyumlu eğitim, etik, kalite kontrol ve denetim standartları ile bu alana ilişkin diğer düzenlemeleri,

g) Türkiye Muhasebe Standartları (TMS): 660 sayılı Kanun Hükmünde Kararname uyarınca Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu tarafından onaylanarak Türkiye Muhasebe Standardı ve Türkiye Finansal Raporlama Standardı adıyla yayımlanan muhasebe standartları ile bu alana ilişkin diğer düzenlemeleri,

ifade eder.

(2) Bağlı ortaklık ve iştirak kavramları, denetime tabi olunup olunmadığının belirlenmesinde esas alınan ve yürürlükteki mevzuat uyarınca hazırlanmış finansal tablolardaki anlamlarıyla dikkate alınır.

İKİNCİ BÖLÜM

Denetime Tabi Olma
Denetime tabi olma şartları

MADDE 4 – (1) Aşağıdaki dört şarttan en az üçünü sağlayan birlikler, 6102 sayılı Kanun çerçevesinde bağımsız denetime tabidir:

a) Aktif toplamı : Elli milyon ve üstü Türk Lirası,

b) Yıllık net satış hasılatı : Yetmişbeş milyon ve üstü Türk Lirası,

c) Bağlı kooperatiflerin ortak sayısı : Üçbin ve üstü,

ç) Çalışan sayısı : İkiyüzelli ve üstü.

(2) Birliğin aktif toplamı, yıllık net satış hasılatı ve çalışan sayısının hesabında birliğin bağlı ortaklıklarının, iştiraklerinin ve ortak kooperatiflerinin aktif toplamları, yıllık net satış hasılatları ve çalışan sayıları da bu Tebliğde yer alan esaslara göre dikkate alınır.

(3) Birlikler, birinci fıkrada belirtilen dört şarttan en az üçünü art arda iki hesap döneminde sağlamaları durumunda, müteakip hesap döneminden itibaren denetime tabi olur. Birbirini takip eden dönemlerde sağlanan şartların aynı şartlar olması aranmaz.

(4) Denetim, birliğin konsolide finansal tablolarının yanında münferit finansal tablolarını ve gerektiğinde 4572 sayılı Kanun ve ilgili mevzuat çerçevesinde Genel Müdürlük tarafından belirlenen ortaklık işlemlerini de içerir.

(5) Bu Tebliğ uyarınca denetime tabi olma şartlarını taşımayan bir birlik, sadece bağlı ortaklığının veya iştirakinin denetime tabi olması nedeniyle denetime tabi olmaz. Ayrıca, birliğin denetime tabi olması nedeniyle bağlı ortaklıkları, iştirakleri ve ortak kooperatifleri de denetime tabi tutulmaz.

(6) Denetime tabi olunup olunmadığının belirlenmesinde, birlik ile bu birliğe bağlı kooperatifleri, ortaklıkları ve iştiraklerinin aktif toplamı ve yıllık net satış hasılatı hesaplanırken vergi mevzuatı çerçevesinde kamu idarelerine sunulmak üzere hazırlanan son iki hesap dönemine ilişkin bilanço ve gelir tablosu dikkate alınır. Denetim kapsamına girildikten sonra bu Tebliğin 8 inci maddesi hükmü uygulanır.

Aktif toplamı ve yıllık net satış hasılatının hesaplanması

MADDE 5 – (1) Aktif toplamı ve yıllık net satış hasılatının hesabında, 4 üncü maddesinin altıncı fıkrasında belirtilen finansal tablolar çerçevesinde, birliğin ortak kooperatifleri ile varsa bağlı ortaklıklarının ve iştiraklerinin aktif toplamı ve yıllık net satış hasılatı da dikkate alınır.

(2) Birliklerin aktif toplamı ve yıllık net satış hasılat tutarlarının hesabında ortak kooperatifler ile bağlı ortaklıkları veya iştiraklerinin aktif toplamı ve yıllık net satış hasılatları dikkate alınırken aşağıdaki işlemler yapılır:

a) Aktif toplamının hesabında, birliğin kendi aktif toplamından, bağlı ortaklıklarının ve iştiraklerinin kayıtlı değerleri çıkarılır. Bu şekilde bulunan tutara, ortak kooperatiflerin ve bağlı ortaklıklarının aktif toplamının tamamı ve iştiraklerinin aktif toplamının birliğin kendi iştirak hissesi payına denk düşen kısmı eklenir.

b) Yıllık net satış hasılatının hesabında, birliğin kendi yıllık net satış hasılatına bağlı ortaklıklarının yıllık net satış hasılatının tamamı, iştiraklerinin yıllık net satış hasılatının kendi iştirak hissesi payına denk düşen kısmı eklenir. Bu şekilde bulunan tutara, ayrıca ortak kooperatiflerin birlik haricindeki taraflara yaptığı satışlardan elde ettiği yıllık net satış hasılatı eklenir.

c) Bağlı ortaklık ve iştiraki bulunan birliklerin, bağlı ortaklık ve iştirakleriyle olan işlemlerden doğan varlık, borç, gelir ve giderlerden, bağlı ortaklıklarla olanların tamamı, birliğin ve bağlı ortaklıkların doğrudan iştirakleriyle olanlarının ise hisselerine düşen payı indirilebilir.

(3) Birliklerin bağlı ortaklıkları aracılığıyla dolaylı olarak sahip oldukları bağlı ortaklıklar ve iştirakler, birliğin bağlı ortaklığı ve iştiraki olarak değerlendirilir.

(4) Birliklerin veya bağlı ortaklıkların iştiraklerinin sahip olduğu bağlı ortaklıklar ve iştirakler, ilgili iştirakin finansal tablolarındaki değerler üzerinden dikkate alınır. Birliğin veya bağlı ortaklıkların iştiraklerinin bağlı ortaklıkları ve iştirakleri bu maddenin ikinci fıkrasının (c) bendi çerçevesinde indirim işlemine dahil edilmez.

Bağlı kooperatif ortakları ile çalışanların sayısının hesaplanması

MADDE 6 – (1) Birliğin çalışan sayısının belirlenmesinde, muhtasar beyannamede bildirilen aylık toplam çalışan sayısının yıllık ortalaması dikkate alınır. Söz konusu yıllık ortalama, aylar itibarıyla aylık çalışan sayılarının toplamının on ikiye bölünmesiyle elde edilir. Çıraklık ve mesleki eğitim sözleşmesi kapsamında birlikte mesleki eğitim gören çıraklar ve staj yapan öğrenciler çalışan sayısının hesabında dikkate alınmaz.

(2) Ortalama çalışan sayısının belirlenmesinde, birliğin ve ortak kooperatifler ile bağlı ortaklıkların bu maddeye göre hesaplanan çalışan sayılarının toplamı dikkate alınır. İştiraklerin bu maddeye göre hesaplanan çalışan sayısı ise birliğin iştirakteki hissesi oranında dikkate alınır.

Örneğin, aşağıda aylık çalışan sayıları belirtilen, bağlı ortaklığı B Şirketi ve % 20 iştiraki C Şirketi olan A Birliğinin ilgili hesap dönemine ilişkin ortalama çalışan sayısı aşağıdaki şekilde hesaplanır:

Aylar

A Birliği

Bağlı Ortaklık B Şirketi

İştirak C Şirketi

Ağustos

950

135

160

Eylül

950

140

170

Ekim

850

165

180

Kasım

820

165

180

Aralık

805

170

140

Ocak

800

170

180

Şubat

805

180

170

Mart

800

185

145

Nisan

810

195

150

Mayıs

810

185

150

Haziran

850

180

160

Temmuz

890

170

160

Toplam

10.140

2.040

1.945

Yıllık ortalama
(Toplam/12)

845

170

162,08

Yukarıdaki tabloda, birlik ve şirketler itibarıyla yıllık çalışan sayısı ve ortalama çalışan sayısı hesaplanmıştır. Buna göre, A Birliğinin yıllık ortalama çalışan sayısı hesaplanırken; A Birliği ve B Şirketinin yıllık ortalama çalışan sayılarının tamamı ile C Şirketinin yıllık ortalama çalışan sayısının sadece A Birliğin bu Şirketteki hissesi olan %20’si toplanır. Dolayısıyla, A Birliği için toplam yıllık ortalama çalışan sayısı (845 + 170 + (162,08 x %20) = ) 1.047,42’dir.

(3) Birliğe bağlı kooperatiflerin ortak sayılarının belirlenmesinde, bağlı kooperatiflerin kayıtlı aylık toplam ortak sayılarının yıllık ortalama toplamları dikkate alınır. Söz konusu yıllık ortalama, aylar itibarıyla kayıtlı kooperatif ortak sayılarının toplamının on ikiye bölünmesiyle elde edilir.

Aylar

A
Kooperatifi

B

Kooperatifi

C

Kooperatifi

Ağustos

10.250

1.000

6.000

Eylül

10.500

1.000

6.000

Ekim

10.500

1.000

6.000

Kasım

10.500

1.000

6.500

Aralık

10.500

1.000

6.500

Ocak

10.000

1.000

5.000

Şubat

10.500

1.000

5.000

Mart

10.250

1.000

5.500

Nisan

10.250

1.000

5.500

Mayıs

10.250

1.000

5.500

Haziran

10.750

1.000

6.000

Temmuz

10.500

1.000

6.000

Toplam

124.750

12.000

79.500

Yıllık ortalama (Toplam/12)

10.395

1.000

6.625

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Denetim Kapsamından Çıkma
Denetimin kapsamından çıkma

MADDE 7 – (1) Bağımsız denetime tabi birlikler, bu Tebliğin 4 üncü maddesinde belirtilen şartlardan en az üçüne ait sınırların art arda iki hesap döneminde altında kalmaları ya da bir hesap döneminde söz konusu şartlardan en az üçünün sınırlarının yüzde yirmi veya daha fazla altında kalmaları durumunda, müteakip hesap döneminden itibaren denetim kapsamından çıkar. Birbirini takip eden hesap dönemlerinde sınırların altında kalınan şartların aynı olması şart değildir. Aşağıdaki tabloda örnek bir birlik için hesap dönemleri itibarıyla şartların sağlanması ve denetime tabi olma durumu gösterilmiştir:

Hesap dönemleri

Bilanço aktif toplamı 50 milyon TL veya üzeri midir?

Yıllık net satış hasılatı

75 milyon TL veya üzeri midir?

Çalışan sayısı

250 veya üzeri midir?

Bağlı kooperatiflerin ortak sayısı

3 bin veya üzeri midir?

Şartlardan en az üçünü sağlıyor mu?

Denetime tabi midir?

1/8/2010-31/7/2011

Evet

Hayır

Evet

Evet

Sağlıyor

Referans yıl

1/8/2011-31/7/2012

Evet

Evet

Hayır

Evet

Sağlıyor

Referans yıl

1/8/2012-31/7/2013

Evet

Hayır

Evet

Evet

Sağlıyor

Tabidir

1/8/2013-31/7/2014

Hayır

Hayır

Evet

Hayır

Sağlamıyor

Tabidir

1/8/2014-31/7/2015

Hayır

Hayır

Hayır

Evet

Sağlamıyor

Tabidir

1/8/2015-31/7/2016

Evet

Hayır

Evet

Evet

Sağlıyor

Tabi değildir

Esas alınacak finansal tablolar

MADDE 8 – (1) Denetime tabi birlikler, finansal tablolarını 6102 sayılı Kanun ve TMS’ye göre hazırlar. Bu birlikler daha sonraki hesap dönemlerinde denetim kapsamında olup olmadıklarını değerlendirirken, aktif toplamının ve yıllık net satış hasılatının hesabında 6102 sayılı Kanun ve TMS’ye göre hazırladıkları finansal tabloları dikkate alır. Bu durumda, bağlı ortaklık ve iştirak kavramları 6102 sayılı Kanun ve TMS’deki anlamlarıyla dikkate alınır. Şartların belirlenmesinde; bağlı ortaklıkların tam konsolidasyon yöntemine, iştiraklerin ise özkaynak yöntemine göre konsolide edilen finansal tablolar kullanılır.

(2) Aktif toplamı ve yıllık net satış hasılatının hesabında, birliğin TMS’ye göre hazırlanmış finansal tablolarında yer alan tutarlara, ortak kooperatiflerin 4 üncü maddenin altıncı fıkrası uyarınca hazırladıkları finansal tablolarda yer alan ilgili tutarlar 5 inci maddede öngörülen esaslara göre dahil edilir.

(3) Ortak kooperatiflerin ortak sayıları ile çalışan sayılarının hesabında 6 ncı madde hükümleri uygulanır.

Denetim kapsamından çıkılmasından sonra esas alınacak finansal tablolar

MADDE 9 – (1) Denetime tabi olan bir birliğin sonraki hesap dönemlerinde denetim kapsamından çıkması durumunda, söz konusu birliğin müteakip hesap dönemlerinde denetime tabi olup olmayacağının tespitinde 4 üncü maddenin son fıkrası, 5 ve 6 ncı madde hükümleri uygulanır.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

Çeşitli ve Son Hükümler
Karşılaştırmalı olarak sunulan finansal tablolar

MADDE 10 – (1) Denetime tabi olunan hesap dönemlerine ilişkin finansal tablolar denetimden geçmiş olarak sunulur. Geçmiş hesap dönemi veya dönemlerine ilişkin finansal tabloların karşılaştırmalı olarak sunulması esastır. Geçmiş hesap dönemlerinde denetime tabi olunmamış ise, denetimden geçmiş finansal tablolarla karşılaştırmalı olarak sunulan geçmiş dönem finansal tablolarının denetimden geçmiş olması zorunlu değildir.

İlk uygulama

GEÇİCİ MADDE 1 – (1) Hesap dönemi takvim yılı olan birlikler açısından; 2013 hesap dönemi finansal tablolarının denetime tabi olup olmadığının belirlenmesinde, 1/1/2013 tarihinden önce sona eren son iki hesap dönemine ait (1/1/2011-31/12/2011 ve 1/1/2012-31/12/2012 tarihli) bilançolar ve gelir tabloları kullanılır.

(2) Özel hesap dönemini uygulayan birlikler açısından; denetime tabi olunup olunmadığının belirlenmesinde, 2011 ve 2012 yıllarında sona eren hesap dönemlerine ait dönem sonu (örneğin, 31/7/2011 ve 31/7/2012 tarihli) finansal tabloları kullanılır.

(3) Denetime tabi birliklerin, kaldırılan birlik denetim kurullarınca 4572 sayılı Kanuna ve ana sözleşmelerine göre hesap dönemi sonuna kadar denetlenmemiş finansal tabloları ve yönetim kurulu yıllık faaliyet raporları söz konusu denetimi yaptırana kadar düzenlenmemiş sayılır. Bunları denetleyecek denetçiler, 31/7/2013 tarihine kadar genel kurulca belirlenir veya birliklerin talebi üzerine, 6102 sayılı Kanunun 399 uncu maddesi çerçevesinde birlik merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesince atanır.

(4) Bu Tebliğin 8 inci maddesi, 1/1/2014 tarihinden sonra başlayan hesap döneminden itibaren uygulanır.

Yürürlük

MADDE 11 – (1) Bu Tebliğ, denetime tabi birliğin içinde bulunduğu hesap döneminin başlangıç tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

Yürütme

MADDE 12 – (1) Bu Tebliğ hükümlerini Gümrük ve Ticaret Bakanı yürütür.

Kooperatife ait taşınmazın kurulması düşünülen vakfa devredilmesi işleminin harçlardan, veraset ve intikal vergisinden muaf olup olmadığı

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

(Mükellef Hizmetleri Diğer Vergiler Grup Müdürlüğü)

Sayı

:

97895701-140[57-2012/213]-753

21/05/2013

Konu

:

Kooperatife ait taşınmazın kurulması düşünülen vakfa devredilmesi işleminin harçlardan, veraset ve intikal vergisinden muaf olup olmadığı

İlgi’de kayıtlı özelge talep formunda, Kooperatif Birliği olarak tasfiye sürecinde olduğunuz belirtilerek, Birliğinizin sahip olduğu taşınmazların kurulacak vakfa devri ile ilgili yapılacak işlemlerin veraset ve intikal vergisinden, tapuda yapılacak tescil işlemlerinin tapu harcından ve diğer resmi ödemelerden muaf olup olmadığı hususunda bilgi verilmesi istenilmektedir.

I. 492 SAYILI HARÇLAR KANUNU YÖNÜNDEN

Bilindiği üzere, 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı (4) sayılı tarifenin ‘I-Tapu İşlemleri’ başlıklı bölümünün 4 üncü maddesinde, gayrimenkullerin ve mülkiyetten gayri ayni hakların bağışlanmasında kayıtlı değer üzerinden binde 68,31 (2013 yılı için); aynı tarifenin 20/a maddesinde ise, gayrimenkullerin ivaz karşılığında veya ölünceye kadar bakma akdine dayanarak yahut trampa hükümlerine göre devir ve iktisabında gayrimenkulün beyan edilen devir ve iktisap bedelinden az olmamak üzere emlak vergisi değeri üzerinden (cebri icra ve şüyuun izalesi hallerinde satış bedeli, istimlaklarda takdir edilen bedel üzerinden) devir eden ve devir alan için ayrı ayrı binde 20 (2013 yılı için) nispetinde harç alınacağı hükme bağlanmıştır.

Öte yandan, aynı Kanunun 58 inci maddesinde, tapu harçlarının kimlerden aranacağı açıklanmış; ‘Harçtan müstesna işlemler’ başlıklı 59 uncu maddesinin (b) bendinde ise, Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınan vakıfların iktisap edecekleri gayrimenkullerin ve sair ayni hakların tescil ve şerhi gerektiren işlemlerinin harçtan müstesna tutulduğu hüküm altına alınmıştır.

Buna göre, söz konusu vakfın Bakanlar Kurulu Kararı ile vergi muafiyeti tanınan vakıflar kapsamına alınmış olması durumunda, vakfın harç muafiyetinden yararlanması mümkün olabilecektir.

Diğer taraftan, kooperatif birliklerinin sahip oldukları gayrimenkullerin devri ile ilgili olarak 492 sayılı Harçlar Kanununda herhangi bir muafiyet hükmü bulunmamaktadır.

Bu itibarla, devir işleminin bağış şeklinde yapılması durumunda, gayrimenkullerin bağışlanmasında harcın mükellefi tapuda lehine işlem yapılan kişiler olduğundan, gayrimenkulünü bağışlayan Kooperatif Birliğinizden harç aranılmayacak; lehine işlem tesis edilecek vakıftan ise, 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı (4) sayılı tarifenin I/4 üncü maddesine göre harç aranılması gerekecektir. Ancak söz konusu vakfın Bakanlar Kurulu Kararı ile vergi muafiyeti tanınan vakıflar kapsamına alınmış olması durumunda, vakıftan da harç aranılmaması gerekir.

Devir işleminin ivaz karşılığında yapılması durumunda ise, hem Kooperatif Birliğinizden hem de söz konusu vakıftan 492 sayılı Kanuna bağlı (4) sayılı tarifenin I/20-a maddesi uyarınca harç aranılması gerekecektir. Ancak vakfın Bakanlar Kurulu Kararı ile vergi muafiyeti tanınan vakıflar kapsamına alınmış olması durumunda söz konusu vakıftan harç aranılmaması gerekir.

II. 7338 SAYILI VERASET VE İNTİKAL VERGİSİ KANUNU YÖNÜNDEN

7338 sayılı Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu’nun 1’inci maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti tabiiyetinde bulunan şahıslara ait mallar ile Türkiye’de bulunan malların veraset yoluyla veya herhangi bir suretle olursa olsun ivazsız bir tarzda bir şahıstan diğer şahsa intikalinin veraset ve intikal vergisine tabi olduğu belirtilmiştir.

Aynı Kanun’un 3’üncü maddesinin (a) fıkrasında; amme idareleri, emekli ve yardım sandıkları, sosyal sigorta kurumları, umumi menfaate hadim cemiyetler, siyasi partiler ve bunlara ait olan veya bunların aralarında kurdukları teşekküllerden kurumlar vergisine tabi olmayanların, (b) fıkrasında da; yukarıdaki fıkrada sayılanlar dışında kalan hükmi şahıslara ait olup, umumun istifadesi için ilim, araştırma, kültür, sanat, sıhhat, eğitim, din, hayır, imar, spor gibi maksatlarla kurulan teşekküllerin veraset ve intikal vergisinden muaf tutulacağı hükme bağlanmıştır. Bunun yanı sıra söz konusu Kanun’un 7’nci maddesinin ikinci fıkrasında, bu Kanun’un 3’üncü maddesinde yazılı şahısların beyanname vermeyecekleri düzenlenmiştir.

Bu hükümlere göre, 7338 sayılı Kanun’un 3’üncü maddesinin (b) fıkrasında belirtilen amaçları gerçekleştirmek için kurulan vakıfların, bu nitelikleri devam ettiği sürece veraset ve intikal vergisinden muaf tutulması ve bu vakıflara yapılan bağış ve yardımlar için veraset ve intikal vergisi beyannamesi verilmemesi gerekmektedir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

(*) Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**) İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

Yurt dışında satın alınan, sadece bilgisayar özelliği olan ve telefon olarak kullanılma imkanı bulunmayan tablet bilgisayardan (IPAD) harç alınıp alınmayacağı hk.

KANUNLAR GEREKÇELER B.K.K. YÖNETMELİKLER TEBLİĞLER İÇ GENELGELER GENEL YAZILAR ÖZELGELER SİRKÜLER

Kanun Son güncelleme:12/06/2013
Madde:

Başlangıç: / / Bitiş: / /

Başlık Yurt dışında satın alınan, sadece bilgisayar özelliği olan ve telefon olarak kullanılma imkanı bulunmayan tablet bilgisayardan (IPAD) harç alınıp alınmayacağı hk.
Tarih 30/05/2013
Sayı 66813766-140[108-2012/41]-336
Kapsam

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İZMİR VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

(Mükellef Hizmetleri KDV ve Diğer Vergiler Grup Müdürlüğü)

Sayı

:

66813766-140[108-2012/41]-336

30/05/2013

Konu

:

Yurt Dışından satın alınan tablet bilgisayara (IPAD) takılan internet sim kart için harç alınıp alınamayacağı

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda; yurt dışından satın almış olduğunuz tablet bilgisayar (İPAD) için GSM şirketinden sadece internet bağlantısı sim kart talep ettiğinizde, yetkili GSM şirketi telefon için alınan 100 TL harcın bilgisayar için de ödenmesi gerektiğinin bildirildiği belirtilerek sadece bilgisayar özelliği olan telefon olarak kullanılma imkanı bulunmayan tablet bilgisayardan (IPAD) harç alınıp alınmayacağı hususunda Başkanlık görüşümüzün bildirilmesi talep edilmektedir.

492 sayılı Harçlar Kanununun 108 inci maddesinde, “İmtiyazname, ruhsatname ve diplomalardan bu kanuna bağlı (8) sayılı tarifede yazılı olanları harca tabidir.” hükmü, 109 uncu maddesinde, “İmtiyazname, ruhsatname ve diploma harçlarını kendilerine bu belgeler verilen kişiler ödemekle mükelleftirler.” hükmü, 110 uncu maddesinde ise, “İmtiyazname, ruhsatname ve diploma harçları, (8) sayılı tarifede yazılı belgelerden, belgenin nevi ve mahiyetine göre maktu esas üzerinden alınır.” hükmü yer almaktadır.

6322 sayılı Kanun’un 20’inci maddesi ile yeniden düzenlenen 492 sayılı Kanuna bağlı (8) sayılı tarifenin “VIII- Yolcu beraberinde getirilen telefon kullanım izin harcı” başlıklı bölümünde ticari mahiyette olmaksızın, yolcuların kendi kullanımları için yurt dışından getirdikleri alıcısı bulunan verici portatif telsiz telefon cihazları kullanım izninin 115 TL (2013 yılı için) harca tabi olduğu hükmüne yer verilmiştir.

Bu hükme göre; alıcısı bulunan verici portatif telsiz telefon cihazlarının kullanım izni harca tabi tutulmaktadır.

Konuyla ilgili olarak yayımlanan 67 Seri No’lu Harçlar Kanunu Genel Tebliğinin “II- Yolcu beraberinde getirilen telefon kullanım izin harcı” bölümünde gerekli açıklamalar yapılmıştır.

Buna göre, yurt dışından satın almış olduğunuz tablet bilgisayarınızın alıcısı bulunan verici portatif telsiz telefonu olarak da kullanılabilmesi halinde 492 sayılı Harçlar Kanuna bağlı (8) sayılı tarifenin VIII inci bölümüne göre harç aranılması, aksi takdirde aranılmaması gerekmektedir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

(*) Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**) İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

İflası kesinleşen mükellefin beyanname verme yükümlülüğü hk. Tarih 02/04/2013

Başlık İflası kesinleşen mükellefin beyanname verme yükümlülüğü hk.
Tarih 02/04/2013
Sayı 11395140-105[Mük 257-2012/VUK-1- . . .]-
Kapsam

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü

Sayı :11395140-105[Mük 257-2012/VUK-1- . . .]- 02/04/2013

Konu :İflası kesinleşen mükellefin beyanname

verme yükümlülüğü

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda, şirketinizin iflas ettiği ve iflasın kesinleştiği belirtilerek, beyannamelerinizi internet ortamında Serbest Muhasebeci Mali Müşavir aracılığıyla verme yükümlülüğünüzü yerine getirebilmek için Serbest Muhasebeci Mali Müşavir ile anlaşma yapmanız gerektiği halde bedelini karşılayamadığınızdan beyannamelerinizi elden vermek istediğiniz hususunda Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 14 üncü maddesinin üçüncü fıkrasında, kurumlar vergisi beyannamesinin, hesap döneminin kapandığı ayı izleyen dördüncü ayın birinci gününden yirmibeşinci günü akşamına kadar mükellefin bağlı olduğu vergi dairesine verileceği hükme bağlanmıştır.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 98 ve 5520 sayılı Kanunun 15 inci maddesinin beşinci fıkrası ile 31 inci maddelerine göre, vergi kesintisi yapmak zorunda olanlar, bu vergileri ödeme veya tahakkukun yapıldığı yer itibarıyla bağlı oldukları vergi dairesine, vergilendirme dönemini izleyen ayın başından yirmi üçüncü günü akşamına kadar muhtasar beyanname ile bildirmeye mecburdurlar.

5520 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin birinci fıkrasında, her ne sebeple olursa olsun, tasfiye haline giren kurumların vergilendirilmesinde hesap dönemi yerine tasfiye döneminin geçerli olduğu; tasfiyenin, kurumun tasfiyeye girmesine ilişkin genel kurul kararının tescil edildiği tarihte başlayıp tasfiye kararının tescil edildiği tarihte sona ereceği; başlangıç tarihinden aynı takvim yılı sonuna kadar olan dönem ile bu dönemden sonraki her takvim yılı ve tasfiyenin sona erdiği dönem için ilgili takvim yılı başından tasfiyenin bitiş tarihine kadar olan dönem bağımsız bir tasfiye dönemi sayılacağı, ikinci fıkrasında da tasfiye beyannamelerinin, tasfiye memurları tarafından tasfiye dönemlerinin sonundan itibaren Kanunun 14 üncü maddesinde yazılı sürelerde; tasfiyenin sona erdiği döneme ilişkin tasfiye beyannamesinin ise tasfiyenin sonuçlandığı tarihten itibaren otuz gün içinde kurumun bağlı olduğu vergi dairesine verileceği hüküm altına alınmıştır.

Aynı maddenin yedinci ve sekizinci fıkralarında da;

“Tasfiye memurlarının sorumluluğu: Tasfiye memurları, kurumun tahakkuk etmiş vergileri ile tasfiye beyannamelerine göre hesaplanan vergiler ve diğer itirazlı tarhiyatlar için, 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 207 nci maddesine uygun bir karşılık ayırmadan aynı Kanunun 206 ncı maddesinin dördüncü sırasında yazılı alacaklılara ödeme ve ortaklara paylaştırma yapamazlar. Aksi takdirde bu vergilerin asıl ve zamları ile vergi cezalarından şahsen ve müteselsilen sorumlu olurlar…

Tasfiye işlemlerinin incelenmesi: Tasfiye beyannamesinin verilmesiyle birlikte tasfiye memurları, işlemlerinin vergi kanunları yönünden incelenmesini bir dilekçe ile isterler. Dilekçenin verilmesinden itibaren en geç üç ay içinde vergi incelemelerine başlanarak aralıksız devam edilir. Vergi incelemesinin bitmesini izleyen otuz gün içinde vergi dairesi sonucu tasfiye memurlarına yazı ile bildirir. Buna göre kurumdan aranan vergilerin sonucu alınıncaya kadar tasfiye memurlarının, yedinci fıkrada yazılı sorumluluğu devam eder.”

hükmüne yer verilmiştir.

Diğer taraftan, İcra İflas Kanununun 184 üncü maddesinde, iflas açıldığı zamanda müflisin haczi kabil bütün malları hangi yerde bulunursa bulunsun bir masa teşkil edileceği ve alacakların ödenmesine tahsis olunacağı, iflasın kapanmasına kadar müflisin uhdesine geçen malların masaya gireceği; 191 inci maddesinde, borçlunun iflas açıldıktan sonra masaya ait mallar üzerinde her türlü tasarrufu alacaklılara karşı hükümsüz kaldığı; 226 ncı maddesinde ise masanın kanuni mümessili iflas idaresi olduğu, idare masanın menfaatlerini gözetmek ve tasfiyeyi yapmakla mükellef bulunduğu hükümlerine yer verilmiştir. Ticaret Mahkemesinin iflasa karar verdiği anda, borçlu (müflis) hakkında iflas açılmış olur. İflas halinde, mükellefin varlığı ve varsa gelirleri üzerindeki tasarruf hakkı ortadan kalkmakta ve bütün varlığı ve gelirleri iflas masasına intikal etmektedir. Bu nedenle vergileme ile ilgili ödevlerin mükellef tarafından yerine getirilmesi mümkün bulunmamaktadır.

Buna göre, Ticaret Mahkemesinin iflas kararı verdiği tarihten itibaren Şirketin tasfiye haline girdiği kabul edilecek olup iflasına karar verilen Şirketin iflas muameleleri sona erinceye kadar vergilemeye ilişkin ödev ve sorumluluklarının gerçekleştirilmesinden (tasfiye dönemi beyannamelerinin verilmesi de dahil olmak üzere) iflas masasının kanuni temsilcisi durumunda olan iflas idaresi sorumludur.

Öte yandan, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 257 nci maddesinin birinci fıkrasının (4) numaralı bendinde yer alan düzenleme ile Maliye Bakanlığı, vergi beyannameleri ve bildirimlerin, şifre, elektronik imza veya diğer güvenlik araçları konulmak suretiyle internet de dahil olmak üzere her türlü elektronik bilgi iletişim araç ve ortamında verilmesi, beyanname ve bildirimlerin yetki verilmiş gerçek veya tüzel kişiler aracı kılınarak gönderilmesi hususlarında izin vermeye veya zorunluluk getirmeye yetkili kılınmıştır.

Bu yetkiye istinaden beyannamelerin elektronik ortamda gönderilmesi uygulamasına 01.10.2004 tarihinden itibaren başlanılmış olup, beyannamelerin elektronik ortamda gönderilmesi hususuna ilişkin açıklamalar 340, 346, 357, 367, 373, 376 ve 386 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğlerinde yapılmıştır.

367 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile; bu Tebliğde belirlenen hadlerle sınırlı olmaksızın Kurumlar Vergisi mükelleflerinin Kurumlar Vergisi Beyannamesini ve Geçici Vergi Beyannamesini elektronik ortamda gönderme zorunluluğu getirilmiştir.

376 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile de; hiçbir hadle sınırlı olmaksızın; Kurumlar Vergisi mükelleflerine Muhtasar Beyannamesini ve Katma Değer Vergisi Beyannamesini elektronik ortamda gönderme zorunluluğu getirilmiştir.

Yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda, iflası açılan şirketlerin beyannamelerinin

iflas masasının kanuni temsilcisi durumunda olan iflas idaresi tarafından, 340 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinde belirtilen açıklamalar doğrultusunda elektronik beyanname gönderme aracılık yetkisi almış bulunan meslek mensupları vasıtasıyla durumlarına uyan sözleşmeyi düzenlemek suretiyle elektronik ortamda gönderilmesi gerekmektedir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

(*) Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**) İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh

edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

İflası kesinleşen mükellefin beyanname verme yükümlülüğü hk. Tarih 02/04/2013

Başlık İflası kesinleşen mükellefin beyanname verme yükümlülüğü hk.
Tarih 02/04/2013
Sayı 11395140-105[Mük 257-2012/VUK-1- . . .]-
Kapsam

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü

Sayı :11395140-105[Mük 257-2012/VUK-1- . . .]- 02/04/2013

Konu :İflası kesinleşen mükellefin beyanname

verme yükümlülüğü

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda, şirketinizin iflas ettiği ve iflasın kesinleştiği belirtilerek, beyannamelerinizi internet ortamında Serbest Muhasebeci Mali Müşavir aracılığıyla verme yükümlülüğünüzü yerine getirebilmek için Serbest Muhasebeci Mali Müşavir ile anlaşma yapmanız gerektiği halde bedelini karşılayamadığınızdan beyannamelerinizi elden vermek istediğiniz hususunda Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 14 üncü maddesinin üçüncü fıkrasında, kurumlar vergisi beyannamesinin, hesap döneminin kapandığı ayı izleyen dördüncü ayın birinci gününden yirmibeşinci günü akşamına kadar mükellefin bağlı olduğu vergi dairesine verileceği hükme bağlanmıştır.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 98 ve 5520 sayılı Kanunun 15 inci maddesinin beşinci fıkrası ile 31 inci maddelerine göre, vergi kesintisi yapmak zorunda olanlar, bu vergileri ödeme veya tahakkukun yapıldığı yer itibarıyla bağlı oldukları vergi dairesine, vergilendirme dönemini izleyen ayın başından yirmi üçüncü günü akşamına kadar muhtasar beyanname ile bildirmeye mecburdurlar.

5520 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin birinci fıkrasında, her ne sebeple olursa olsun, tasfiye haline giren kurumların vergilendirilmesinde hesap dönemi yerine tasfiye döneminin geçerli olduğu; tasfiyenin, kurumun tasfiyeye girmesine ilişkin genel kurul kararının tescil edildiği tarihte başlayıp tasfiye kararının tescil edildiği tarihte sona ereceği; başlangıç tarihinden aynı takvim yılı sonuna kadar olan dönem ile bu dönemden sonraki her takvim yılı ve tasfiyenin sona erdiği dönem için ilgili takvim yılı başından tasfiyenin bitiş tarihine kadar olan dönem bağımsız bir tasfiye dönemi sayılacağı, ikinci fıkrasında da tasfiye beyannamelerinin, tasfiye memurları tarafından tasfiye dönemlerinin sonundan itibaren Kanunun 14 üncü maddesinde yazılı sürelerde; tasfiyenin sona erdiği döneme ilişkin tasfiye beyannamesinin ise tasfiyenin sonuçlandığı tarihten itibaren otuz gün içinde kurumun bağlı olduğu vergi dairesine verileceği hüküm altına alınmıştır.

Aynı maddenin yedinci ve sekizinci fıkralarında da;

“Tasfiye memurlarının sorumluluğu: Tasfiye memurları, kurumun tahakkuk etmiş vergileri ile tasfiye beyannamelerine göre hesaplanan vergiler ve diğer itirazlı tarhiyatlar için, 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 207 nci maddesine uygun bir karşılık ayırmadan aynı Kanunun 206 ncı maddesinin dördüncü sırasında yazılı alacaklılara ödeme ve ortaklara paylaştırma yapamazlar. Aksi takdirde bu vergilerin asıl ve zamları ile vergi cezalarından şahsen ve müteselsilen sorumlu olurlar…

Tasfiye işlemlerinin incelenmesi: Tasfiye beyannamesinin verilmesiyle birlikte tasfiye memurları, işlemlerinin vergi kanunları yönünden incelenmesini bir dilekçe ile isterler. Dilekçenin verilmesinden itibaren en geç üç ay içinde vergi incelemelerine başlanarak aralıksız devam edilir. Vergi incelemesinin bitmesini izleyen otuz gün içinde vergi dairesi sonucu tasfiye memurlarına yazı ile bildirir. Buna göre kurumdan aranan vergilerin sonucu alınıncaya kadar tasfiye memurlarının, yedinci fıkrada yazılı sorumluluğu devam eder.”

hükmüne yer verilmiştir.

Diğer taraftan, İcra İflas Kanununun 184 üncü maddesinde, iflas açıldığı zamanda müflisin haczi kabil bütün malları hangi yerde bulunursa bulunsun bir masa teşkil edileceği ve alacakların ödenmesine tahsis olunacağı, iflasın kapanmasına kadar müflisin uhdesine geçen malların masaya gireceği; 191 inci maddesinde, borçlunun iflas açıldıktan sonra masaya ait mallar üzerinde her türlü tasarrufu alacaklılara karşı hükümsüz kaldığı; 226 ncı maddesinde ise masanın kanuni mümessili iflas idaresi olduğu, idare masanın menfaatlerini gözetmek ve tasfiyeyi yapmakla mükellef bulunduğu hükümlerine yer verilmiştir. Ticaret Mahkemesinin iflasa karar verdiği anda, borçlu (müflis) hakkında iflas açılmış olur. İflas halinde, mükellefin varlığı ve varsa gelirleri üzerindeki tasarruf hakkı ortadan kalkmakta ve bütün varlığı ve gelirleri iflas masasına intikal etmektedir. Bu nedenle vergileme ile ilgili ödevlerin mükellef tarafından yerine getirilmesi mümkün bulunmamaktadır.

Buna göre, Ticaret Mahkemesinin iflas kararı verdiği tarihten itibaren Şirketin tasfiye haline girdiği kabul edilecek olup iflasına karar verilen Şirketin iflas muameleleri sona erinceye kadar vergilemeye ilişkin ödev ve sorumluluklarının gerçekleştirilmesinden (tasfiye dönemi beyannamelerinin verilmesi de dahil olmak üzere) iflas masasının kanuni temsilcisi durumunda olan iflas idaresi sorumludur.

Öte yandan, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 257 nci maddesinin birinci fıkrasının (4) numaralı bendinde yer alan düzenleme ile Maliye Bakanlığı, vergi beyannameleri ve bildirimlerin, şifre, elektronik imza veya diğer güvenlik araçları konulmak suretiyle internet de dahil olmak üzere her türlü elektronik bilgi iletişim araç ve ortamında verilmesi, beyanname ve bildirimlerin yetki verilmiş gerçek veya tüzel kişiler aracı kılınarak gönderilmesi hususlarında izin vermeye veya zorunluluk getirmeye yetkili kılınmıştır.

Bu yetkiye istinaden beyannamelerin elektronik ortamda gönderilmesi uygulamasına 01.10.2004 tarihinden itibaren başlanılmış olup, beyannamelerin elektronik ortamda gönderilmesi hususuna ilişkin açıklamalar 340, 346, 357, 367, 373, 376 ve 386 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğlerinde yapılmıştır.

367 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile; bu Tebliğde belirlenen hadlerle sınırlı olmaksızın Kurumlar Vergisi mükelleflerinin Kurumlar Vergisi Beyannamesini ve Geçici Vergi Beyannamesini elektronik ortamda gönderme zorunluluğu getirilmiştir.

376 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile de; hiçbir hadle sınırlı olmaksızın; Kurumlar Vergisi mükelleflerine Muhtasar Beyannamesini ve Katma Değer Vergisi Beyannamesini elektronik ortamda gönderme zorunluluğu getirilmiştir.

Yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda, iflası açılan şirketlerin beyannamelerinin

iflas masasının kanuni temsilcisi durumunda olan iflas idaresi tarafından, 340 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinde belirtilen açıklamalar doğrultusunda elektronik beyanname gönderme aracılık yetkisi almış bulunan meslek mensupları vasıtasıyla durumlarına uyan sözleşmeyi düzenlemek suretiyle elektronik ortamda gönderilmesi gerekmektedir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

(*) Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**) İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh

edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

Şirketin yurtdışı şubesinde çalışan ancak işine son verilen personele ödenen ihbar ve kıdem tazminatlarının vergilendirilmesi hk.

KANUNLAR GEREKÇELER B.K.K. YÖNETMELİKLER TEBLİĞLER İÇ GENELGELER GENEL YAZILAR ÖZELGELER SİRKÜLER

Kanun Son güncelleme:10/06/2013
Madde:

Başlangıç: / / Bitiş: / /

Başlık Şirketin yurtdışı şubesinde çalışan ancak işine son verilen personele ödenen ihbar ve kıdem tazminatlarının vergilendirilmesi hk.
Tarih 12/03/2013
Sayı 97895701-155[1-2012/172]-387
Kapsam

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

(Mükellef Hizmetleri Diğer Vergiler Grup Müdürlüğü)

Sayı

:

97895701-155[1-2012/172]-387

12/03/2013

Konu

:

Şirketin yurtdışı şubesinde çalışan ancak işine son verilen personele ödenen ihbar ve kıdem tazminatlarının vergilendirilmesi

Şirketiniz tarafından verilen 18/06/2012 tarihli özelge talep formu ile eklerinde … Vergi Dairesi Müdürlüğünün … vergi kimlik numaralı mükellefi olduğunuz, Libya’da bulunan şantiyenin Şirketinizin şubesi olduğu, bu şubeden yapılan harcamaların, vergi ve sosyal güvenlik ödemelerinin Libya’da tahsil edilen hak edişten karşılandığı, şantiyenin bilançosunun merkez kayıtlarından ayrı olduğu, şantiyedeki personelin maaşının Libya’da elde edilen hak edişten Türkiye’ye gelen paydan ödendiği, maaşların Türkiye’deki merkez tarafından işçilerin Türkiye’de bulunan banka hesaplarına havale edildiği, işçi ücretleri dahil şubenin tüm ödemelerinin Türkiye’de gider kaydı yapılmadığı, şubenin cari hesabına kaydedildiği belirtilerek, Libya’daki şantiyede çalışan ancak ülkede meydana gelen olaylar nedeniyle işlerine son verilen personele ödenen kıdem ve ihbar tazminatlarının vergilendirilmesi hususunda bilgi talep edildiği anlaşılmakta olup konu ile ilgili olarak Başkanlığımız görüşü aşağıda açıklanmaktadır.

193 SAYILI GELİR VERGİSİ KANUNU AÇISINDAN;

Bilindiği üzere, Türkiye ile Libya arasında akdedilmiş olan bir Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması bulunmaması nedeniyle söz konusu özelge talebinde belirttiğiniz hususların iç mevzuatımız çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 61 inci maddesinde, “Ücret, işverene tabi ve belirli bir işyerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatlerdir.

Ücretin ödenek, tazminat, kasa tazminatı (Mali sorumluluk tazminatı), tahsisat, zam, avans, aidat, huzur hakkı, prim, ikramiye, gider karşılığı veya başka adlar altında ödenmiş olması veya bir ortaklık münasebeti niteliğinde olmamak şartı ile kazancın belli bir yüzdesi şeklinde tayin edilmiş bulunması onun mahiyetini değiştirmez.

…”

hükmü yer almaktadır.

Gelir Vergisi Kanununun 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının (2) numaralı bendinde ise, resmi daire ve müesseselere veya merkezi Türkiye’de bulunan teşekkül ve teşebbüslere bağlı olup adı geçen daire, müessese, teşekkül ve teşebbüslerin işleri dolayısıyla yabancı memleketlerde oturan Türk vatandaşlarının (Bu gibilerden, bulundukları memleketlerde elde ettikleri kazanç ve iratları dolayısıyla Gelir Vergisi’ne veya benzeri bir vergiye tabi tutulmuş bulunanlar, mezkur kazanç ve iratları üzerinden ayrıca vergilendirilmezler.) Türkiye içinde ve dışında elde ettikleri kazanç ve iratların tamamı üzerinden vergilendirilecekleri hüküm altına alınmıştır.

Anılan Kanunun 94 üncü maddesinde, “Kamu idare ve müesseseleri, iktisadî kamu müesseseleri, sair kurumlar, ticaret şirketleri, iş ortaklıkları, dernekler, vakıflar, dernek ve vakıfların iktisadî işletmeleri, kooperatifler, yatırım fonu yönetenler, gerçek gelirlerini beyan etmeye mecbur olan ticaret ve serbest meslek erbabı, zirai kazançlarını bilanço veya ziraî işletme hesabı esasına göre tespit eden çiftçiler aşağıdaki bentlerde sayılan ödemeleri (avans olarak ödenenler dahil) nakden veya hesaben yaptıkları sırada, istihkak sahiplerinin gelir vergilerine mahsuben tevkifat yapmaya mecburdurlar.

1. Hizmet erbabına ödenen ücretler ile 61 inci maddede yazılı olup ücret sayılan ödemelerden (istisnadan faydalananlar hariç), 103 ve 104 üncü maddelere göre,

vergi tevkifatı yapılır.

…”

hükmüne yer verilmiştir.

Ayrıca, aynı Kanunun 25 inci maddesinde gelir vergisinden istisna edilen tazminat ve yardımlar sayılmakta olup, 7 numaralı bentte belirtilen, “1475 ve 854 sayılı Kanunlara göre ödenmesi gereken kıdem tazminatlarının tamamı ile 5953 sayılı Kanuna göre ödenen kıdem tazminatlarının hizmet erbabının 24 aylığını aşmayan miktarları (hizmet ifa etmeksizin ödenen ücretler tazminat sayılmaz);”bunlar arasında yer almaktadır.

1475 sayılı İş Kanununun 14 üncü maddesinde,

“Kıdem tazminatı: Bu Kanuna tabi işçilerin hizmet akitlerinin:

1. İşveren tarafından bu Kanunun 17 nci maddesinin II numaralı bendinde gösterilen sebepler dışında,

2. İşçi tarafından bu Kanunun 16 ncı maddesi uyarınca,

3. Muvazzaf askerlik hizmeti dolayısıyle,

4. Bağlı bulundukları kanunla kurulu kurum veya sandıklardan yaşlılık, emeklilik veya malullük aylığı yahut toptan ödeme almak amacıyla;

5. 506 Sayılı Kanunun 60 ıncı maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin (a) ve (b) alt bentlerinde öngörülen yaşlar dışında kalan diğer şartları veya aynı Kanunun Geçici 81 inci maddesine göre yaşlılık aylığı bağlanması için öngörülen sigortalılık süresini ve prim ödeme gün sayısını tamamlayarak kendi istekleri ile işten ayrılmaları nedeniyle,

Feshedilmesi veya kadının evlendiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde kendi arzusu ile sona erdirmesi veya işçinin ölümü sebebiyle son bulması hallerinde işçinin işe başladığı tarihten itibaren hizmet aktinin devamı süresince her geçen tam yıl için işverence işçiye 30 günlük ücreti tutarında kıdem tazminatı ödenir. Bir yıldan artan süreler için de aynı oran üzerinden ödeme yapılır.

Ancak, toplu sözleşmelerle ve hizmet akitleri ile belirlenen kıdem tazminatlarının yıllık miktarı, Devlet Memurları Kanununa tabi en yüksek Devlet memuruna 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine göre bir hizmet yılı için ödenecek azami emeklilik ikramiyesini geçemez.”

hükmüne yer verilmiştir.

Yukarıda yer verilen hükümler uyarınca, 1475 sayılı Kanun uyarınca ödenen kıdem tazminatlarının tamamının gelir vergisinden istisna edilmesi mümkün bulunmaktadır. Diğer yandan ihbar tazminatlarının ise Gelir Vergisi Kanununun ücret hükümlerine göre vergilendirilmesi gerekmektedir.

488 SAYILI DAMGA VERGİSİ KANUNU AÇISINDAN

488 sayılı Damga Vergisi Kanununun 1 inci maddesinde, bu Kanuna ekli (1) sayılı tabloda yazılı kağıtların damga vergisine tabi olduğu, bu Kanundaki kağıtlar teriminin, yazılıp imzalanmak veya imza yerine geçen bir işaret konmak suretiyle düzenlenen ve herhangi bir hususu ispat veya belli etmek için ibraz edilebilecek olan belgeler ile elektronik imza kullanılmak suretiyle manyetik ortamda ve elektronik veri şeklinde oluşturulan belgeleri ifade edeceği hüküm altına alınmıştır.

Aynı Kanuna ekli (1) sayılı tablonun “IV. Makbuzlar ve diğer kağıtlar” başlıklı bölümünün 1/b fıkrasında, maaş, ücret, gündelik, huzur hakkı, aidat, ihtisas zammı, ikramiye, yemek ve mesken bedeli, harcırah, tazminat ve benzeri her ne adla olursa olsun hizmet karşılığı alınan paralar (avans olarak ödenenler dahil) için verilen makbuzlar ile bu paraların nakden ödenmeyerek kişiler adına açılmış veya açılacak cari hesaplara nakledildiği veya emir ve havalelerine tediye olunduğu takdirde nakli veya tediyeyi temin eden kağıtların nispi damga vergisine tabi olduğu hükme bağlanmıştır. 2009/15725 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile 01/01/2010 tarihinden geçerli olmak üzere Kanuna ekli (1) sayılı tablonun IV/1-b fıkrasındaki kağıtlar için damga vergisi oranı binde 6,6 olarak belirlenmiştir.

Buna göre, şirketinizin Libya şantiyesinde çalışan ancak bu ülkede meydana gelen olaylar nedeniyle işlerine son verilen personele şirketiniz tarafından yapılacak ihbar ve kıdem tazminatı ödemeleri nedeniyle düzenlenecek kağıtların, 488 sayılı Damga Vergisi Kanununa ekli (1) sayılı tablonun IV/1-b fıkrası uyarınca damga vergisine tabi tutulması gerekmektedir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

(*) Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**) İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

Hak ediş ödemelerinin hangi dönemde beyan edileceği hk. Tarih 11/03/2013-Kemal özmen

Başlık Hak ediş ödemelerinin hangi dönemde beyan edileceği hk.
Tarih 11/03/2013
Sayı 97677631-041-2-7
Kapsam

T.C.

GİRESUN VALİLİĞİ

Defterdarlık Gelir Müdürlüğü

Sayı

:

97677631-041-2-7

11/03/2013

Konu

:

Serbest Meslek Makbuzu Düzenleme tarihi

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda, Cumhuriyet Başsavcılığına serbest meslek makbuzu düzenlemenize rağmen hakediş ödemelerinin hesabınıza bir sonraki yıl geçtiğini belirterek, elde edilen kazancın hangi yılın kazancı sayılacağı ile buna bağlı olarak söz konusu kazanç ile ilgili olarak yapılan gelir vergisi stopajının hangi dönemde dikkate alınacağı ve mahsubunun nasıl yapılacağı hususlarında Defterdarlığımız görüşü sorulmaktadır.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun;

– 65 inci maddesinde, “Her türlü serbest meslek faaliyetinden doğan kazançlar serbest meslek kazancıdır.

Serbest meslek faaliyeti; sermayeden ziyade şahsi mesaiye, ilmi veya mesleki bilgiye veya ihtisasa dayanan ve ticari mahiyette olmayan işlerin işverene tabi olmaksızın şahsi sorumluluk altında kendi nam ve hesabına yapılmasıdır.”

67 nci maddesinde, “Serbest meslek kazancı bir hesap dönemi içinde serbest meslek faaliyeti karşılığı olarak tahsil edilen para ve ayınlar ve diğer suretlerle sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatlerden bu faaliyet dolayısıyle yapılan giderler indirildikten sonra kalan farktır.”

98 inci maddesinde, ” 94 üncü madde gereğince vergi tevkifatı yapmaya mecbur olanlar bir ay içinde yaptıkları ödemeler veya tahakkuk ettirdikleri karlar ve iratlar ile bunlardan tevkif ettikleri vergileri ertesi ayın 23 üncü günü akşamına kadar, ödeme veya tahakkukun yapıldığı yerin bağlı olduğu vergi dairesine bildirmeye mecburdurlar…” denilmiş, Kanunun 96 ncı maddesinde ise “Vergi tevkifatı, 94 üncü madde kapsamına giren nakden veya hesaben yapılan ödemelere uygulanır. Bu maddede geçen hesaben ödeme deyimi, vergi tevkifatına tabi kazanç ve iratları ödeyenleri istihkak sahiplerine karşı borçlu durumda gösteren her türlü kayıt ve işlemleri ifade eder.”

hükümleri yer almaktadır.

Öte yanadan, aynı Kanunun 94 üncü maddesinin birinci fıkrasında nakden veya hesaben yaptıkları ödemeler sırasında tevkifat yapmaya mecbur olanlar sayılmış olup, serbest meslek faaliyetinden dolayı yapılacak ödemeler üzerinden 94/2-b bendi uyarınca gelir vergisi tevkifatı yapılması gerektiği hüküm altına alınmıştır.

213 sayılı Vergi Usul Kanununun 236 ncı maddesinde ise, “Serbest meslek erbabı, mesleki faaliyetlerine ilişkin her türlü tahsilatı için iki nüsha serbest meslek makbuzu tanzim etmek ve bir nüshasını müşteriye vermek, müşteri de bu makbuzu istemek ve almak mecburiyetindedir.” hükmüne yer verilmiştir.

Diğer taraftan, 252 No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliği ile GVK-79/2012-1 sayılı Gelir Vergisi Kanunu Sirkülerinde; Tevkif yoluyla kesilen vergilerin yıllık beyanname üzerinden hesaplanan gelir vergisinden mahsubu ve kalan kısmın iadesinin nasıl yapılacağı ile tevkif suretiyle ödenen vergilerin mahsup ve iadesinde aranılan belgelerin neler olduğu konusunda açıklamalar yapılmıştır.

Yukarıdaki hüküm ve açıklamalara göre, serbest meslek kazancında tahsil esası geçerli olduğundan,

– Serbest meslek hizmetine ilişkin tahsilatın hesabınıza geçtiği yılın kazancı sayılması ve anılan kazanç üzerinden kesilerek beyan edilen vergilerin bu yıla ait yıllık beyanname üzerinde mahsup konusu yapılması,

– Nakden veya hesaben yapıldığı dönemde hakediş ödemeleri üzerinden gelir vergisi stopajının yapılması ve bu döneme ait muhtasar beyanname ile beyan edilmesi,

gerekmektedir.

Kooperatifler birliğinin üye kooperatiflerden aldığı aidatların vergi mevzuatı açısından durumu ve belge düzeni

Başlık Kooperatifler birliğinin üye kooperatiflerden aldığı aidatların vergi mevzuatı açısından durumu ve belge düzeni.
Tarih 17/09/2012
Sayı 11395140-019.01-2796
Kapsam

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü

Sayı

:

11395140-019.01-2796

17/09/2012

Konu

:

Kooperatifler birliğinin üye kooperatiflerden aldığı aidatların vergi mevzuatı açısından durumu ve belge düzeni.

İlgi dilekçenizde, … Vergi Dairesi Müdürlüğünün … vergi kimlik numaralı mükellefi olduğunuz belirtilmekte, şirketlerden satın alarak üye kooperatiflere sağlamış olduğunuz çöp toplama ve güvenlik vb. hizmetlerin karşılığında almış olduğunuz aidatlara ilişkin fatura düzenlenip düzenlenmeyeceği ve katma değer vergisi hesaplanıp hesaplanmayacağı hususunda görüş talep edilmektedir.

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında kooperatifler kurumlar vergisi mükellefleri arasında sayılmış olmakla beraber aynı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (k) bendinde, tüketim ve taşımacılık kooperatifleri hariç olmak üzere, ana sözleşmelerinde sermaye üzerinden kazanç dağıtılmaması, yönetim kurulu başkan ve üyelerine kazanç üzerinden pay verilmemesi, yedek akçelerin ortaklara dağıtılmaması ve sadece ortaklar ile iş görülmesine (Yapı kooperatiflerinin kendilerine ait arsalarını kat karşılığı vererek her bir hisse için bir iş yeri veya konut elde etmeleri ortak dışı işlem sayılmaz.) ilişkin hükümler bulunup, bu hükümlere fiilen uyan kooperatifler ile bu kayıt ve şartlara ek olarak kuruluşundan inşaatın bitim tarihine kadar yönetim ve denetim kurullarında, söz konusu inşaat işlerini kısmen veya tamamen üstlenen gerçek kişilerle tüzel kişi temsilcilerine veya Kanunun 13 üncü maddesine göre bunlarla ilişkili olduğu kabul edilen kişilere veya yukarıda sayılanlarla işçi ve işveren ilişkisi içinde bulunanlara yer vermeyen ve yapı ruhsatı ile arsa tapusu kooperatif tüzel kişiliği adına tescil edilmiş olan yapı kooperatiflerin kurumlar vergisinden muaf olduğu hükme bağlanmıştır.

1 seri no.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin “4.13. Kooperatifler” başlıklı bölümünde, kooperatif muafiyeti ile ilgili olarak ayrıntılı açıklamalar yapılmış olup “4.13.1. Muafiyet Şartları” başlıklı bölümünde de, kooperatiflerin kurumlar vergisi muafiyetinden yararlanabilmeleri için ana sözleşmelerinde;

– Sermaye üzerinden kazanç dağıtılmamasına,

– Yönetim kurulu başkan ve üyelerine kazanç üzerinden pay verilmemesine,

– Yedek akçelerin ortaklara dağıtılmamasına,

– Sadece ortaklarla iş görülmesine

dair hükümlerin bulunması ve bu kayıt ve şartlara fiilen uyulması gerektiği, ayrıca bu şartlara ana sözleşmelerinde yer vermeyen ya da yer vermekle beraber bu şartlara fiiliyatta uymayan kooperatiflerin, muafiyet hükümlerinden yararlanamayacakları belirtilmiştir.

Buna göre, Birliğinizin Kurumlar Vergisi Kanununun 4 üncü maddesinin 1 inci fıkrasının (k) bendinde yazılı muafiyet şartlarını sağlamış ve fiiliyatta da bu şartlara uymuş olması şartıyla, kurumlar vergisi muafiyetinden yararlanması mümkün olup; Birliğinizin güvenlik ve temizlik firmalarından alınan hizmet bedellerini ödemek amacıyla ortaklardan makbuz mukabili üye aidatı alması da ticari nitelik arz etmediğinden kurumlar vergisi muafiyetini etkilemeyecektir.

Öte yandan, 3065 Sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun (KDV);

– 1/1 maddesinde; ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde Türkiye’de yapılan teslim ve hizmetlerin KDV’ye tabi olduğu,

– 20 nci maddesinde; teslim ve hizmet işlemlerinde matrahın, bu işlemlerin karşılığını teşkil eden bedel olduğu ve bedel deyiminin, malı teslim alan veya kendisine hizmet yapılan veyahut bunlar adına hareket edenlerden bu işlemler karşılığında her ne suretle olursa olsun alınan veya bunlarca borçlanılan para, mal ve diğer suretlerde sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaat, hizmet ve değerler toplamını ifade ettiği,

– 29 uncu maddesinde, mükelleflerin yaptıkları vergiye tabi işlemler üzerinden hesaplanan KDV den, bu Kanunda aksine hüküm olmadıkça, faaliyetlerine ilişkin olarak kendilerine yapılan teslim ve hizmetler dolayısıyla hesaplanarak düzenlenen fatura ve benzeri vesikalarda gösterilen KDV yi indirebilecekleri

hüküm altına alınmıştır.

60 No.lu KDV Sirkülerinin “Aidatlar” başlıklı (1.3.) bölümünde ise “Üyelerden veya katılımcılardan alınan aidatların, herhangi bir teslim veya hizmetin karşılığını teşkil etmemek şartıyla KDV nin konusuna girmeyeceği ancak, kurumlar vergisi mükellefiyeti bulunan bir kooperatifin ticari nitelikteki teslim ve hizmetlerinin karşılığında yapılan ve kurum kazancının bir unsuru sayılan aidat ödemelerinin KDV’ye tabi tutulacağı, kurumlar vergisi mükellefiyeti bulunmayan kooperatifin ortak giderleri karşılamak amacıyla tahsil ettiği aidatların ise ticari mahiyet arz etmemesi nedeniyle KDV ye tabi tutulmayacağı” açıklanmıştır.

Buna göre, üye kooperatiflere arsa temin etmek amacıyla kurulan Birliğinizin, ana sözleşmeye uygun olarak yürüttüğü faaliyetlerin finansmanı amacıyla üye kooperatiflerden aldığı aidatlar, bir teslim veya hizmetin karşılığını teşkil etmediğinden KDV ye tabi olmayacaktır.

Ancak, Birliğiniz tarafından üye kooperatiflere vermiş olduğunuz teslim ve hizmetler karşılığında almış olduğunuz bedeller, aidat adı altında alınmış olsa dahi bu bedeller üzerinden genel hükümler çerçevesinde KDV hesaplanacaktır.

Ayrıca, Birliğinizin KDV mükellefiyetinin bulunması kaydıyla KDV ye tabi işlemleriniz nedeniyle yüklendiğiniz KDV tutarlarını indirim konusu yapmanız mümkün bulunmaktadır.

Diğer taraftan, aynı Kanunun 9/1 inci maddesi ile, vergi alacağının emniyet altına alınması amacıyla vergiye tabi işlemlere taraf olanları vergi alacağının ödenmesinden sorumlu tutma konusunda Bakanlığımıza yetki verilmiştir.

Söz konusu maddenin verdiği yetkiye dayanılarak yayımlanan ve 1/5/2012 tarihinden itibaren yürürlüğe giren 117 Seri No.lu KDV Genel Tebliğinde tevkifat uygulamasının usul ve esasları (tevkifat yapmakla yükümlü kurum ve kuruluşlar, tevkifat kapsamındaki hizmetler ile bu hizmetlere uygulanacak tevkifat oranları) ayrıntılı olarak açıklanmıştır.

21/6/2012 tarihinde yayımlanan 63 No.lu KDV Sirkülerinde ise (örneklere de yer verilmek suretiyle) konuya ilişkin açıklamalar yapılmıştır.

Bu açıklamalar çerçevesinde; Birliğinizin gerçek usulde KDV mükellefiyetinin bulunması halinde, üye kooperatiflerin bulunduğu sanayi sitesinin temizlik işlerine yönelik hizmet bedellerine ait KDV tutarları üzerinden (7/10), işgücü temin hizmeti kapsamında mütalaa edilen güvenlik hizmeti alımlarınıza isabet eden KDV tutarları üzerinden ise (9/10) oranında tevifat yapılması ve sorumlu sıfatıyla beyan edilerek ödenmesi gerekmektedir.

Öte yandan; söz konusu hizmetlerin 1/5/2012 tarihinden önce ifa edilmesi durumunda, 117 Seri No.lu KDV Genel Tebliğinin yayımından önce yürürlükte bulunan tevkifat uygulamasına ilişkin muhtelif KDV Genel Tebliğlerindeki açıklamalara göre hareket edileceği tabiidir.

Diğer taraftan, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 229 uncu maddesinde faturanın, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesika olduğu; 231 inci maddesinin 5 inci fıkrasında faturanın, malın teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren azamî yedi gün içinde düzenlenmesi gerektiği, bu süre içerisinde düzenlenmeyen faturaların hiç düzenlenmemiş sayılacağı hüküm altına alınmıştır.

Bununla birlikte, üye kooperatiflere arsa temin etmek amacıyla kurulan Birliğinizin, ana sözleşmeye uygun olarak yürüttüğü faaliyetlerin finansmanı amacıyla üye kooperatiflerden aldığı aidatlar, bir teslim veya hizmetin karşılığını teşkil etmediğinden KDV ye tabi olmayacağından, bu işlemler için fatura tanzim edilmesine gerek yoktur.

Ancak, Birliğiniz tarafından üye kooperatiflere vermiş olduğunuz teslim ve hizmetler karşılığında almış olduğunuz bedeller, aidat adı altında alınmış olsa dahi bu bedeller üzerinden genel hükümler çerçevesinde KDV hesaplanacağından, bu işlemler için ise fatura düzenleme zorunluluğunuz bulunmaktadır.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

(*) Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**) İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

Sürücü kurslarında kdv

Diğer taraftan, özelge talep formunuzda, kurumunuzun sunmuş olduğu hizmet gerek ders saatleri, gerek yayınları ve gerekse de eğitimin verilme şekli itibariyle ehliyet kurslarına birebir paralellik gösterdiği belirtilmektedir. Ancak 1991/8 Sıra No.lu KDV İç Genelgesinde, özel sürücü kurslarında vergiyi doğuran olayın, hizmetin yapılması ile meydana gelmekte olduğu ve hizmetin her dönemin sonunda yapılan son sınav tarihi ile tamamlandığı, işleme ait faturanın ise kurs döneminin bitiminden sonra yapılan sınav tarihinden itibaren 7 gün içinde düzenlenmesi gerektiği belirtildiğinden söz konusu düzenleme sadece özel sürücü kursları için yapılmıştır.

2. Sorumluluk MADDE 64- Haklı savunmada bulunan, saldıranın şahsına veya mallarına verdiği zarardan sorumlu tutulamaz. Kendisini veya başkasını açık ya da yakın bir zarar tehlikesinden korumak için diğer bir kişinin mallarına zarar verenin, bu zararı giderim yükümlülüğünü hâkim hakkaniyete göre belirler. Hakkını kendi gücüyle koruma durumunda kalan kişi, durum ve koşullara göre o sırada kolluk gücünün yardımını zamanında sağlayamayacak ise ve hakkının kayba uğramasını ya da kullanılmasının önemli ölçüde zorlaşmasını önleyecek başka bir yol da yoksa, verdiği zarardan sorumlu tutulamaz.

2. Sorumluluk
MADDE 64- Haklı savunmada bulunan, saldıranın şahsına veya mallarına verdiği zarardan sorumlu tutulamaz.
Kendisini veya başkasını açık ya da yakın bir zarar tehlikesinden korumak için diğer bir kişinin mallarına zarar verenin, bu zararı giderim yükümlülüğünü hâkim hakkaniyete göre belirler.
Hakkını kendi gücüyle koruma durumunda kalan kişi, durum ve koşullara göre o sırada kolluk gücünün yardımını zamanında sağlayamayacak ise ve hakkının kayba uğramasını ya da kullanılmasının önemli ölçüde zorlaşmasını önleyecek başka bir yol da yoksa, verdiği zarardan sorumlu tutulamaz.

3. Kişilik hakkının zedelenmesi MADDE 58- Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir. Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir giderim biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir. 4. Ayırt etme gücünün geçici kaybı MADDE 59- Ayırt etme gücünü geçici olarak kaybeden kişi, bu sırada verdiği zararları gidermekle yükümlüdür. Ancak, ayırt etme gücünü kaybetmede kusuru olmadığını ispat ederse, sorumluluktan kurtulur.

3. Kişilik hakkının zedelenmesi
MADDE 58- Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir.
Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir giderim biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir.
4. Ayırt etme gücünün geçici kaybı
MADDE 59- Ayırt etme gücünü geçici olarak kaybeden kişi, bu sırada verdiği zararları gidermekle yükümlüdür. Ancak, ayırt etme gücünü kaybetmede kusuru olmadığını ispat ederse, sorumluluktan kurtulur.

IV. Özel durumlar 1. Ölüm ve bedensel zarar a. Ölüm MADDE 53- Ölüm hâlinde uğranılan zararlar özellikle şunlardır: 1. Cenaze giderleri. 2. Ölüm hemen gerçekleşmemişse tedavi giderleri ile çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar. 3. Ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıplar. b. Bedensel zarar MADDE 54- Bedensel zararlar özellikle şunlardır: 1. Tedavi giderleri. 2. Kazanç kaybı. 3. Çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar. 4. Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar. c. Belirlenmesi MADDE 55- Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır. Kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını taşımayan ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez; zarar veya tazminattan indirilemez. Hesaplanan tazminat, miktar esas alınarak hakkaniyet düşüncesi ile artırılamaz veya azaltılamaz. Bu Kanun hükümleri, her türlü idari eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerin yol açtığı vücut bütünlüğünün kısmen veya tamamen yitirilmesine ya da kişinin ölümüne bağlı zararlara ilişkin istem ve davalarda da uygulanır. d. Manevi tazminat MADDE 56- Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir. Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.

IV. Özel durumlar
1. Ölüm ve bedensel zarar
a. Ölüm
MADDE 53- Ölüm hâlinde uğranılan zararlar özellikle şunlardır:
1. Cenaze giderleri.
2. Ölüm hemen gerçekleşmemişse tedavi giderleri ile çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar.
3. Ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıplar.
b. Bedensel zarar
MADDE 54- Bedensel zararlar özellikle şunlardır:
1. Tedavi giderleri.
2. Kazanç kaybı.
3. Çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar.
4. Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar.
c. Belirlenmesi
MADDE 55- Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır. Kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını taşımayan ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez; zarar veya tazminattan indirilemez. Hesaplanan tazminat, miktar esas alınarak hakkaniyet düşüncesi ile artırılamaz veya azaltılamaz.
Bu Kanun hükümleri, her türlü idari eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerin yol açtığı vücut bütünlüğünün kısmen veya tamamen yitirilmesine ya da kişinin ölümüne bağlı zararlara ilişkin istem ve davalarda da uygulanır.
d. Manevi tazminat
MADDE 56- Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir.
Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.

Haksız Fiillerden Doğan Borç İlişkileri A. Sorumluluk I. Genel olarak MADDE 49- Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür. II. Zararın ve kusurun ispatı MADDE 50- Zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır. Uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirler. III. Tazminat 1. Belirlenmesi MADDE 51- Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler. Tazminatın irat biçiminde ödenmesine hükmedilirse, borçlu güvence göstermekle yükümlüdür. 2. İndirilmesi MADDE 52- Zarar gören, zararı doğuran fiile razı olmuş veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olmuş yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırmış ise hâkim, tazminatı indirebilir veya tamamen kaldırabilir. Zarara hafif kusuruyla sebep olan tazminat yükümlüsü, tazminatı ödediğinde yoksulluğa düşecek olur ve hakkaniyet de gerektirirse hâkim, tazminatı indirebilir.

Haksız Fiillerden Doğan Borç İlişkileri
A. Sorumluluk
I. Genel olarak
MADDE 49- Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.
Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür.
II. Zararın ve kusurun ispatı
MADDE 50- Zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır.
Uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirler.
III. Tazminat
1. Belirlenmesi
MADDE 51- Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler.
Tazminatın irat biçiminde ödenmesine hükmedilirse, borçlu güvence göstermekle yükümlüdür.
2. İndirilmesi
MADDE 52- Zarar gören, zararı doğuran fiile razı olmuş veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olmuş yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırmış ise hâkim, tazminatı indirebilir veya tamamen kaldırabilir.
Zarara hafif kusuruyla sebep olan tazminat yükümlüsü, tazminatı ödediğinde yoksulluğa düşecek olur ve hakkaniyet de gerektirirse hâkim, tazminatı indirebilir.

II. Yetkisiz temsil 1. Onama hâlinde MADDE 46- Bir kimse yetkisi olmadığı hâlde temsilci olarak bir hukuki işlem yaparsa, bu işlem ancak onadığı takdirde temsil olunanı bağlar. Yetkisiz temsilcinin kendisiyle işlem yaptığı diğer taraf, temsil olunandan, uygun bir süre içinde bu hukuki işlemi onayıp onamayacağını bildirmesini isteyebilir. Bu süre içinde işlemin onanmaması durumunda, diğer taraf bu işlemle bağlı olmaktan kurtulur. 2. Onamama hâlinde MADDE 47- Temsil olunanın açık veya örtülü olarak hukuki işlemi onamaması hâlinde, bu işlemin geçersiz olmasından doğan zararın giderilmesi, yetkisiz temsilciden istenebilir. Ancak, yetkisiz temsilci, işlemin yapıldığı sırada karşı tarafın, kendisinin yetkisiz olduğunu bildiğini veya bilmesi gerektiğini ispat ederse, kendisinden zararın giderilmesi istenemez. Hakkaniyet gerektiriyorsa, kusurlu yetkisiz temsilciden diğer zararların giderilmesi de istenebilir. Sebepsiz zenginleşmeden doğan haklar saklıdır. III. Saklı hükümler MADDE 48- Ortaklık temsilcileri ile organlarının ve ticari vekillerin yetkisine ilişkin hükümler saklıdır.

II. Yetkisiz temsil
1. Onama hâlinde
MADDE 46- Bir kimse yetkisi olmadığı hâlde temsilci olarak bir hukuki işlem yaparsa, bu işlem ancak onadığı takdirde temsil olunanı bağlar.
Yetkisiz temsilcinin kendisiyle işlem yaptığı diğer taraf, temsil olunandan, uygun bir süre içinde bu hukuki işlemi onayıp onamayacağını bildirmesini isteyebilir. Bu süre içinde işlemin onanmaması durumunda, diğer taraf bu işlemle bağlı olmaktan kurtulur.
2. Onamama hâlinde
MADDE 47- Temsil olunanın açık veya örtülü olarak hukuki işlemi onamaması hâlinde, bu işlemin geçersiz olmasından doğan zararın giderilmesi, yetkisiz temsilciden istenebilir. Ancak, yetkisiz temsilci, işlemin yapıldığı sırada karşı tarafın, kendisinin yetkisiz olduğunu bildiğini veya bilmesi gerektiğini ispat ederse, kendisinden zararın giderilmesi istenemez.
Hakkaniyet gerektiriyorsa, kusurlu yetkisiz temsilciden diğer zararların giderilmesi de istenebilir.
Sebepsiz zenginleşmeden doğan haklar saklıdır.
III. Saklı hükümler
MADDE 48- Ortaklık temsilcileri ile organlarının ve ticari vekillerin yetkisine ilişkin hükümler saklıdır.

H. Temsil I. Yetkili temsil 1. Genel olarak a. Temsilin hükmü MADDE 40- Yetkili bir temsilci tarafından bir başkası adına ve hesabına yapılan hukuki işlemin sonuçları, doğrudan doğruya temsil olunanı bağlar. Temsilci, hukuki işlemi yaparken bu sıfatını bildirmezse, hukuki işlemin sonuçları kendisine ait olur. Ancak, karşı taraf bir temsil ilişkisinin varlığını durumdan çıkarıyor veya çıkarması gerekiyor ya da hukuki işlemi temsilci veya temsil olunandan biri ile yapması farksız ise, hukuki işlemin sonuçları doğrudan doğruya temsil olunana ait olur. Diğer durumlarda alacağın devri veya borcun üstlenilmesine ilişkin hükümler uygulanır. b. Temsil yetkisinin içeriği ve derecesi MADDE 41- Başkası adına ve hesabına temsil kamu hukukundan doğmuşsa, temsil yetkisinin içeriği ve derecesi bu konudaki yasal hükümlere; temsil hukuksal bir işlemden doğmuşsa, temsil yetkisinin içeriği ve derecesi o hukuksal işleme göre belirlenir. Temsil yetkisi üçüncü kişilere bildirilmişse temsil yetkisinin içeriği ve derecesi, bu bildirime göre belirlenir. 2. Hukuki işlemden doğan yetki a. Yetkinin sınırlanması ve geri alınması MADDE 42- Temsil olunan, hukuki bir işlemden doğan temsil yetkisini her zaman sınırlayabilir veya geri alabilir. Ancak, taraflar arasındaki hizmet, vekâlet veya ortaklık sözleşmeleri gibi hukuki ilişkilerden doğabilecek haklar saklıdır. Temsil olunan, bu hakkından önceden feragat edemez. Temsil olunan verdiği yetkiyi üçüncü kişilere açıkça veya dolaylı biçimde bildirmişse, bu yetkiyi tamamen veya kısmen geri aldığını onlara bildirmediği takdirde, yetkinin geri alındığını iyiniyetli üçüncü kişilere karşı ileri süremez. b. Ölüm, ehliyetsizlik ve diğer durumlar MADDE 43- Hukuki işlemden doğan temsil yetkisi, aksi taraflarca kararlaştırılmadıkça veya işin özelliğinden anlaşılmadıkça, temsil olunanın veya temsilcinin ölümü, gaipliğine karar verilmesi, fiil ehliyetini kaybetmesi veya iflas etmesi durumlarında sona erer. Bu hüküm, bir tüzel kişiliğin sona ermesi durumunda da uygulanır. Tarafların karşılıklı kişisel hakları saklıdır. c. Yetki belgesinin geri verilmesi MADDE 44- Temsilciye yetki belgesi verilmişse, yetkinin sona ermesi durumunda temsilci, bu belgeyi temsil olunana geri vermekle veya hâkimin belirleyeceği yere bırakmakla yükümlüdür. Temsil olunan veya halefleri, temsilcinin belgeyi geri vermesi için gerekeni yapmazlarsa, bundan dolayı iyiniyetli üçüncü kişilerin zararını gidermekle yükümlüdürler. d. Yetkinin sona erdiğinin ileri sürülememesi MADDE 45- Temsilci, yetkisinin sona ermiş olduğunu bilmediği sürece, temsil olunan veya halefleri, temsilcinin yapmış olduğu hukuki işlemlerin sonuçlarıyla bağlıdırlar. Bu kural, üçüncü kişilerin yetkinin sona ermiş olduğunu bildikleri durumlarda uygulanmaz. II. Yetkisiz temsil

H. Temsil
I. Yetkili temsil
1. Genel olarak
a. Temsilin hükmü
MADDE 40- Yetkili bir temsilci tarafından bir başkası adına ve hesabına yapılan hukuki işlemin sonuçları, doğrudan doğruya temsil olunanı bağlar.
Temsilci, hukuki işlemi yaparken bu sıfatını bildirmezse, hukuki işlemin sonuçları kendisine ait olur. Ancak, karşı taraf bir temsil ilişkisinin varlığını durumdan çıkarıyor veya çıkarması gerekiyor ya da hukuki işlemi temsilci veya temsil olunandan biri ile yapması farksız ise, hukuki işlemin sonuçları doğrudan doğruya temsil olunana ait olur.
Diğer durumlarda alacağın devri veya borcun üstlenilmesine ilişkin hükümler uygulanır.
b. Temsil yetkisinin içeriği ve derecesi
MADDE 41- Başkası adına ve hesabına temsil kamu hukukundan doğmuşsa, temsil yetkisinin içeriği ve derecesi bu konudaki yasal hükümlere; temsil hukuksal bir işlemden doğmuşsa, temsil yetkisinin içeriği ve derecesi o hukuksal işleme göre belirlenir.
Temsil yetkisi üçüncü kişilere bildirilmişse temsil yetkisinin içeriği ve derecesi, bu bildirime göre belirlenir.
2. Hukuki işlemden doğan yetki
a. Yetkinin sınırlanması ve geri alınması
MADDE 42- Temsil olunan, hukuki bir işlemden doğan temsil yetkisini her zaman sınırlayabilir veya geri alabilir. Ancak, taraflar arasındaki hizmet, vekâlet veya ortaklık sözleşmeleri gibi hukuki ilişkilerden doğabilecek haklar saklıdır.
Temsil olunan, bu hakkından önceden feragat edemez.
Temsil olunan verdiği yetkiyi üçüncü kişilere açıkça veya dolaylı biçimde bildirmişse, bu yetkiyi tamamen veya kısmen geri aldığını onlara bildirmediği takdirde, yetkinin geri alındığını iyiniyetli üçüncü kişilere karşı ileri süremez.
b. Ölüm, ehliyetsizlik ve diğer durumlar
MADDE 43- Hukuki işlemden doğan temsil yetkisi, aksi taraflarca kararlaştırılmadıkça veya işin özelliğinden anlaşılmadıkça, temsil olunanın veya temsilcinin ölümü, gaipliğine karar verilmesi, fiil ehliyetini kaybetmesi veya iflas etmesi durumlarında sona erer.
Bu hüküm, bir tüzel kişiliğin sona ermesi durumunda da uygulanır.
Tarafların karşılıklı kişisel hakları saklıdır.
c. Yetki belgesinin geri verilmesi
MADDE 44- Temsilciye yetki belgesi verilmişse, yetkinin sona ermesi durumunda temsilci, bu belgeyi temsil olunana geri vermekle veya hâkimin belirleyeceği yere bırakmakla yükümlüdür.
Temsil olunan veya halefleri, temsilcinin belgeyi geri vermesi için gerekeni yapmazlarsa, bundan dolayı iyiniyetli üçüncü kişilerin zararını gidermekle yükümlüdürler.
d. Yetkinin sona erdiğinin ileri sürülememesi
MADDE 45- Temsilci, yetkisinin sona ermiş olduğunu bilmediği sürece, temsil olunan veya halefleri, temsilcinin yapmış olduğu hukuki işlemlerin sonuçlarıyla bağlıdırlar.
Bu kural, üçüncü kişilerin yetkinin sona ermiş olduğunu bildikleri durumlarda uygulanmaz.
II. Yetkisiz temsil

Bir hakkın veya kanundan doğan bir yetkinin kullanılacağı korkutmasıyla sözleşme yapıldığında, bu hakkı veya yetkiyi kullanacağını açıklayanın, diğer tarafın zor durumda kalmasından aşırı bir menfaat sağlamış olması hâlinde, korkutmanın varlığı kabul edilir.

II. Aldatma
MADDE 36- Taraflardan biri, diğerinin aldatması sonucu bir sözleşme yapmışsa, yanılması esaslı olmasa bile, sözleşmeyle bağlı değildir.
Üçüncü bir kişinin aldatması sonucu bir sözleşme yapan taraf, sözleşmenin yapıldığı sırada karşı tarafın aldatmayı bilmesi veya bilecek durumda olması hâlinde, sözleşmeyle bağlı değildir.
III. Korkutma
1. Hükmü
MADDE 37- Taraflardan biri, diğerinin veya üçüncü bir kişinin korkutması sonucu bir sözleşme yapmışsa, sözleşmeyle bağlı değildir.
Korkutan bir üçüncü kişi olup da diğer taraf korkutmayı bilmiyorsa veya bilecek durumda değilse, sözleşmeyle bağlı kalmak istemeyen korkutulan, hakkaniyet gerektiriyorsa, diğer tarafa tazminat ödemekle yükümlüdür.
2. Koşulları
MADDE 38- Korkutulan, içinde bulunduğu durum bakımından kendisinin veya yakınlarından birinin kişilik haklarına ya da malvarlığına yönelik ağır ve yakın bir zarar tehlikesinin doğduğuna inanmakta haklı ise, korkutma gerçekleşmiş sayılır.
Bir hakkın veya kanundan doğan bir yetkinin kullanılacağı korkutmasıyla sözleşme yapıldığında, bu hakkı veya yetkiyi kullanacağını açıklayanın, diğer tarafın zor durumda kalmasından aşırı bir menfaat sağlamış olması hâlinde, korkutmanın varlığı kabul edilir.

b. Saikte yanılma MADDE 32- Saikte yanılma, esaslı yanılma sayılmaz. Yanılanın, yanıldığı saiki sözleşmenin temeli sayması ve bunun da iş ilişkilerinde geçerli dürüstlük kurallarına uygun olması hâlinde yanılma esaslı sayılır. Ancak bu durumun karşı tarafça da bilinebilir olması gerekir. c. İletmede yanılma MADDE 33- Sözleşmenin kurulmasına yönelik iradenin haberci veya çevirmen gibi bir aracı ya da bir araç tarafından yanlış iletilmiş olması hâlinde de yanılma hükümleri uygulanır. 3. Yanılmada dürüstlük kuralları MADDE 34- Yanılan, yanıldığını dürüstlük kurallarına aykırı olarak ileri süremez. Özellikle diğer tarafın, sözleşmenin yanılanın kasdettiği anlamda kurulmasına razı olduğunu bildirmesi durumunda, sözleşme bu anlamda kurulmuş sayılır. 4. Yanılmada kusur MADDE 35- Yanılan, yanılmasında kusurlu ise, sözleşmenin hükümsüzlüğünden doğan zararı gidermekle yükümlüdür. Ancak, diğer taraf yanılmayı biliyor veya bilmesi gerekiyorsa, tazminat istenemez. Hâkim, hakkaniyetin gerektirdiği durumlarda, ifadan beklenen yararı aşmamak kaydıyla, daha fazla tazminata hükmedebilir.

b. Saikte yanılma
MADDE 32- Saikte yanılma, esaslı yanılma sayılmaz. Yanılanın, yanıldığı saiki sözleşmenin temeli sayması ve bunun da iş ilişkilerinde geçerli dürüstlük kurallarına uygun olması hâlinde yanılma esaslı sayılır. Ancak bu durumun karşı tarafça da bilinebilir olması gerekir.
c. İletmede yanılma
MADDE 33- Sözleşmenin kurulmasına yönelik iradenin haberci veya çevirmen gibi bir aracı ya da bir araç tarafından yanlış iletilmiş olması hâlinde de yanılma hükümleri uygulanır.
3. Yanılmada dürüstlük kuralları
MADDE 34- Yanılan, yanıldığını dürüstlük kurallarına aykırı olarak ileri süremez.
Özellikle diğer tarafın, sözleşmenin yanılanın kasdettiği anlamda kurulmasına razı olduğunu bildirmesi durumunda, sözleşme bu anlamda kurulmuş sayılır.
4. Yanılmada kusur
MADDE 35- Yanılan, yanılmasında kusurlu ise, sözleşmenin hükümsüzlüğünden doğan zararı gidermekle yükümlüdür. Ancak, diğer taraf yanılmayı biliyor veya bilmesi gerekiyorsa, tazminat istenemez.
Hâkim, hakkaniyetin gerektirdiği durumlarda, ifadan beklenen yararı aşmamak kaydıyla, daha fazla tazminata hükmedebilir.