YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI:Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; organize sanayi bölgesi tarafından yönetim ve altyapı aidatı (katılım payı) ile Katma Değer Vergisinin istenebilmesi için mevzi imar ve parselasyon planlarının kesinleşmesi gerekip gerekmediği noktasındadır.
I – 4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanununun 12. maddesinde OSB’nin gelirleri arasında sayılan ve anılan Kanunun 16. maddesi uyarınca; müteşebbis heyet tarafından parsel büyüklüğüne göre belirlenecek yönetim aidatları; arsa tahsisi ya da satışı yapılan ve OSB’ye ait yer seçimi kararının kesinleşmesinden itibaren bölge sınırları içinde kalan ve yer seçim kararı ile imar planı yapım aşamasında itiraz belirtmeyen, mülkiyetleri kendilerine ait arsa sahipleri ile taşınmaz üzerinde bulunan tesis sahipleri tarafından ödenmek zorundadır.
II – 4562 sayılı Kanunun 4. maddesi uyarınca OSB’lerinin yer seçiminin kesinleşmesinden sonra OSB sınırları içinde yapılacak mevzi imar ve parselasyon planları ve değişiklikleri, OSB tarafından yönetmeliğe uygun olarak hazırlanır ve Bakanlığın onayına sunularak, İl İdare Kurulu kararı ile yürürlüğe girer. Yürürlüğe giren mevzi imar planına göre arazi kullanımı, yapı ve tesislerin projelendirilmesi, inşası ve kullanımıyla ilgili ruhsat ve izinler ile işyeri açma ve çalışma ruhsatları OSB tarafından verilir ve denetlenir. Anılan Kanunun 20. maddesi uyarınca; OSB’lerin ihtiyacı olan elektrik, su, kanalizasyon, doğalgaz, arıtma tesisi, yol, haberleşme, spor tesisleri gibi alt yapı ve genel hizmet tesislerini kurma ve işletme, kamu ve özel kuruluşlardan satın alarak dağıtım ve satışını yapma, üretim tesisleri kurma ve işletme hakkı sadece OSB’nin yetki ve sorumluluğundadır. OSB’de yer alan kuruluşlar, alt yapı ihtiyaçlarını OSB’nin tesislerinden karşılamak zorundadır. OSB’nin izni olmaksızın alt yapı ihtiyaçları başka bir yerden karşılanamaz ve bu amaçla münferiden tesis kurulamaz. Bu kuruluşlar kendilerine tahsis edilen alt yapı kullanma hakkını başka kuruluşlara devir ve temlik edemez ve başkalarının istifadesine tahsis edemez.
OSB Kanununa göre altyapı aidatı; katılımcıların ödemek zorunda oldukları altyapı hizmetlerinin; yol, su, elektrik, doğalgaz, iletişim, kanalizasyon, arıtma ve benzeri gibi ortak tesislerin yapımı ve işletilmesinin karşılığıdır.
Altyapı katılım paylarının (altyapı hizmetlerinin karşılığı olarak ödenmesi gereken) belirlenebilmesi için de, Kanunun 4. maddesinde açıklandığı biçimde mevzi imar ve parselasyon planları ve değişikliklerinin yönetmeliğe uygun olarak hazırlanmış ve kesinleşmiş olması gerekmektedir. İmar ve parselasyon planları kesinleşmeden, katılımcıların altyapı aidatlarından sorumlu tutulmaları olanağı yoktur.
Bu bağlamda katılımcı sıfatının da açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. 4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanununun Tanımlar Ve Kısaltmalar başlıklı 3. maddesindeki (katılımcı; organize sanayi bölgelerinde parsel tahsisi veya satışı yapılmış gerçek ya da tüzel kişiyi ifade eder) hükmü Organize Sanayi Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 23.10.2008 tarih ve 5807 sayılı 10.11.2008 tarihinde yürürlüğe giren Kanun ile değiştirilerek, (katılımcı; OSB’lerde, bir işletmenin kurulması için parsel tahsisi veya satışı yapılanlar ile maliki bulunduğu parselde üretimde bulunan veya bulunmayı taahhüt eden ve bu Kanunun amacına uygun faaliyet gösteren gerçek ve tüzel kişiyi ifade eder) biçiminde düzenlenmiştir. OSB’leri Kanununda yapılan bu değişikliğe göre, OSB’lerin kuruluşu aşamasında kendilerine parsel tahsisi ya da satışı yapılmayanların katılımcı durumunda olmadıkları, maliki bulundukları parselde üretimde bulunan ve Kanunun amacına uygun faaliyet gösteren gerçek ve tüzel kişilerin de Kanundaki katılımcı tanımı değişikliğinin yürürlüğe girdiği 10.11.2008 tarihinden itibaren katılımcı durumuna geldikleri (sıfatını kazandıkları) açıktır.
Bu nedenle OSB Kanununun 3. maddesindeki katılımcı tanımındaki değişikliğin yürürlüğe girdiği 10.11.2008 tarihinden önce davalı tarafın katılımcı sıfatı bulunmadığından, katılımcıların ödemekle yükümlü oldukları altyapı aidatlarından sorumlu tutulma olanağı yoktur.
III – Öte yandan davacı tarafından, yönetim ve altyapı aidat bedellerine ait Katma Değer Vergisinin de talep edildiği anlaşılmaktadır.
Öncelikle belirtilmelidir ki; vergi, kamu giderlerini karşılamak amacıyla yasalarla gerçek ve tüzel kişilerden mali güçlerine göre istenen bir yükümlülüktür. Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler, kişilerden kimi kamu hizmetleri karşılığında ya da bir hizmet karşılığı olmaksızın kamu gücüne dayanılarak alınan paralardır ve tüm kamu hizmetleri için yapılan giderlere ortak katılım payını ifade eder.
Katma Değer Vergisi, mal ya da hizmetin üretiminden tüketiciye intikaline kadar her el değiştirme aşamasında alınan genel bir tüketim vergisidir (Prof. Dr. Mehmet Ali Canoğlu- Doç. Dr. Rüstem Hacırüstemoğlu, Vergi Uygulamaları ve Muhasebesi, Beta Basım Yayım Dağıtım A.Ş. İstanbul, 1990, sh: 425).
Katma Değer Vergisi de dahil vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin ortak özellikleri kamu gücüne dayanılarak tek taraflı iradeyle ve gerektiğinde zorla alınmaları ve bir yasayla konulmalarıdır. Nitekim T.C. Anayasası’nın 73. maddesi, “Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır” düzenlemesini içermektedir.
Buna göre vergi yükümlülüğünün konusu, yükümlüsü, matrahı ve oranı ile, vergiden doğan ödev ve usul ilişkilerinin yasayla düzenlenmesi gerektiği gibi; vergi kanunlarının hükümleri içinde esasen vergilendirilmesi gereken bir kısım konuların vergi dışı bırakılmasına ilişkin istisna ve belirli kişiler veya grupların vergi mükellefiyeti dışında bırakılmasına ilişkin muafiyetlerin açıkça yasayla düzenlenmesi gerektiğinde kuşku ve duraksama bulunmamaktadır.
3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun “Verginin konusunu teşkil eden işlemler” başlıklı 1. maddesinde verginin konusunu teşkil eden işlemler; ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetler, her türlü mal ve hizmet ithalatı ile diğer faaliyetlerden doğan teslim ve hizmetlerin katma değer vergisine tabi olduğu, “Mükellef” başlıklı 8. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde ise “Mal teslimi ve hizmet ifası hallerinde bu işleri yapanların Katma Değer Vergisinin mükellefi olduğu” belirtilmiştir.
Aynı Kanunun “İstisnaların Sınırı” başlıklı 19. maddesinde de; “Diğer kanunlardaki vergi muaflık ve istisna hükümleri bu vergi bakımından geçersizdir. Katma Değer Vergisine istisna ve muafiyetler ancak bu Kanuna hüküm eklenmek veya bu Kanunda değişiklik yapılmak suretiyle düzenlenir. Uluslararası anlaşma hükümleri saklıdır.” hükmüne yer verilmiş, istisnalara ilişkin 17. maddesinin (k) bendinde; organize sanayi bölgeleri ile küçük sanayi sitelerinin kurulması amacıyla oluşturulan iktisadi işletmelerin arsa ve işyeri teslimleri kanun kapsamı dışında bırakılmıştır.
Katma Değer Vergisi Kanununda belirtilen istisna ve muafiyetler, kapsam ve nitelik itibariyle sınırlı olarak sayılmış olup; OSB’lerin yönetim ve altyapı aidatının muaf tutulmasına dair bir düzenleme bulunmamaktadır.
Açıklanan hukuki olgulara göre, mahkemece öncelikle davalının KDV’sine konu borç aslını ödeyip ödemediği konusu açıklığa kavuşturulmalı, yapılacak belirlemeye göre; asıl borç ödenmemiş ise KDV’nin tek başına istenemeyeceği hususu da gözetilmelidir.
Yerel mahkemece önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.
Davalı şirket vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı ( BOZULMASINA ), oybirliği ile karar verildi