Kooperatif -Uzman Mütalaası

Uzman mütalaası nedir?
Hukuki uyuşmazlıklarda Hâkimin Hukuk bilgisi dışında kalan özel ve teknik bilgiyi gerektiren konularda, somut uyuşmazlığa ilişkin, konusunda uzman kişi ve kurumlara hazırlatılarak dosyaya sunulan bilimsel bir rapordur.

Uzman Mütalaasının hukuki dayanağı nedir?
Ceza Usul Muhakemesi Kanunu madde 67 ile düzenlemeye tabi tutulmuş ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu madde 293 ile de Özel Hukuk uyuşmazlıklarında delil sistemi içerisinde yer alan uygulamadır.

Hangi Mahkemelerde Hangi Davalara Bakılır ve Hangi Kapsamda Özel Uzman Mütalaası Alınabilir?

Mahkemeler sivil ve askeri olarak ikiye ayrılır. Adli ve İdari olarak adaleti sağlamayı amaç edinir ve genellikle devlet kurumu olarak teşkilatlanırlar.

– Adli Yargı Mahkemeleri
– İdari Yargı Mahkemeleri

(Hangi durumda hangi mahkemenin yetkili olacağı çeşitli kanunlarda dağınıktır bu yüzden mevcut mevzuat konuya genel bakış sağlamaktan uzak bir yapıdadır.)

Adli Yargı Mahkemeleri
2’ye ayrılır.

– Hukuk Mahkemeleri
– Ceza Mahkemeleri

– Hukuk Mahkemeleri;
Kişilerin kendi aralarındaki çekişmeli oldukları davalara bakmaktadir. (Alacak, mülkiyet, sözleşme ihlali, icra, iflas, boşanma, miras v.b.)

– Sulh Hukuk Mahkemeleri:

Sulh hukuk mahkemeleri, dava konusunun değer veya tutarına bakılmaksızın;

a) Kiralanan taşınmazların, 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununa göre ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler ayrık olmak üzere, kira ilişkisinden doğan alacak davaları da dâhil olmak üzere tüm uyuşmazlıkları konu alan davalar ile bu davalara karşı açılan davaları,

b) Taşınır ve taşınmaz mal veya hakkın paylaştırılmasına ve ortaklığın giderilmesine ilişkin davaları,

c) Taşınır ve taşınmaz mallarda, sadece zilyetliğin korunmasına yönelik olan davaları,

ç) Bu Kanun ile diğer kanunların, sulh hukuk mahkemesi veya sulh hukuk hâkimini görevlendirdiği davaları,
görürler. Tek hakimli olup kanun tarafından görevlendirildikleri davalara bakarlar.

Humk 4.maddesinde belirtilir. Humk 8. Maddesinin 2. Ve 3. Fıkrasında göre dava konuları görülür.

– Asliye Hukuk Mahkemeleri:

1) Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir.

2) Bu Kanunda ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça, asliye hukuk mahkemesi diğer dava ve işler bakımından da görevlidir.

Özel Kanunlarla Kurulan Diğer Hukuk Mahkemeleri;

– Ticaret Mahkemeleri; kanunlarda aksi belirtilmedikce tüm ticari davalara bakarlar. Dava konusu seyin degerine ve tutarına bakılmaksızın ticari davalara bakarlar. Bölgede yoksa yerine asliye hukuk mahkemeleri bakar. Tek hakimlidir.

– İş Mahkemeleri ; 5521 sayılı is mahkemeleri kanunu ile kurulmuştur. İsciler ve işveren arasında is sözleşmelerden ve is kanuna dayanan sebeplerden doğan uyuşmazlıklarin davalarına bakar

– İcra Mahkemeleri; icra ve iflas itirazlarının incelenmesi amacıyla kurulmuştur. Ceza ve hukuk olarak ikiye ayrılır. İcra ve iflas müdürlükleri işlemlerine yapılan itiraz ve şikayetleri inceler bu dairelerin gözetim ve denetimlerini yapar. İdari islerine bakar.

– Aile Mahkemeleri ; 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin kuruluş, gorev ve yargılama usullerine dair kanun il kurulmuştur. Aile hukukundan doğan davaları görmek amacıyla kurulmuştur. Olmadıgı yerde yerine asliye hukuk mahkemesi bakar (hsyk tarafından belirlenen)

– Kadastro Mahkemeleri; 3402 sayılı kanunun 24. maddesi uyarınca kurulmuştur.

Ceza Mahkemeleri; 5235 sahili Adli yargı ilk derece mahkemeleri ile bölge adliye mahkemelerinin kuruluş, gorev ve yetkileri hakkındaki kanunun 8. Maddesine gore; sulh ceza, asliye ceza ve ağır ceza ayrıca özel kanunlarda kurulan diğer ceza mahkemelerinden olusur.

– Sulh Ceza Mahkemeleri; TCK’nin 11.maddesinde tanımı yapılan kabahatlere bakar. İki yıla kadar hapis cezaları ve bunlara bağlı Adli para cezaları ve bağımsız olarak hukmedilecek Adli para cezaları davalarına bakar. Yoksa yerine asliye ceza mahkemeleri bakar.

– Asliye Ceza Mahkemeleri; tek Hakimli mahkemelerdir. Duruşmalarda zabıt katibi ve cumhuriyet savcısının bulunması şarttır. Ağır ceza ve sulh ceza kapsamı dışındaki bütün davalara bakar.

– Ağır Ceza Mahkemeleri; ölüm, ağır hapis, 10 yıldan fazla ceza gerektiren davalara bakar.

– Ticaretin gelişmiş yerlerde fikri ve sınai haklar ceza mahkemesi bulunur. Bu mahkeme aslında asliye ceza mahkemesidir.

– Özel kanunlara kurulan diğer ceza mahkemeleri
– Çocuk mahkemeleri

*TEMYİZ MERCİ YARGITAY DIR.

İDARİ YARGI MAHKEMELERİ
Kamu tüzel kişiliğine sahip devlet organları ile gerçek veya tüzel kişiler arasındaki , sözleşmesel ilişki dışında kalan uyuşmazlıklara bakan mahkemelerdir.1 başkan ve 2 üyeden oluşur.

*TEMYİZ MERCİ DANIŞTAYDIR.

Kooperatiften istifanın sonuçları

Mahkemece, çıkma payı alacağının muaccel hale gelmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Kooperatif üyeliğinden ayrılan ortak, ödemiş olduğu aidatın tamamını değil, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 17/1 nci maddesi ve anasözleşmenin 15/1’nci maddesi gereğince, ayrıldığı yıl sonu bilançosuna göre hesaplanacak olan masraf hissesi düşüldükten sonra bakiyesinin iadesini talep hakkını haiz olup, ayrıldığı yıl sonu bilançosunun ertesi yıl genel kurulca kabulü suretiyle kesinleşmesinden itibaren bir ay geçtikten sonra bu hak talep edilebilir. Aynı Kanun’un 17/2 nci maddesi uyarınca kooperatifin mevcudiyetini tehlikeye düşüreceği gerekçesiyle ödemelerin 3 yılı aşmamak üzere geciktirilmesine ilişkin bir kararın, anılan aynı genel kurulda alınması ve mahkemece, ödemenin kooperatifin mevcudiyetini tehlikeye düşürecek nitelikte olduğunun bilirkişi raporu ile yargılama sırasında saptanması halinde, erteleme kararındaki süre geçmeden önce başlatılan icra takibine dayalı olarak açılan bu dava, alacağın muaccel olmasından önce takip başlatıldığı gerekçesiyle reddedilmelidir.

Dava, taşınmaz mal ortaklığının satış yoluyla giderilmesi istemine ilişkin olup, birleştirilen davada ortaklığın taksim suretiyle giderilmesi istenilmiş, mahkemece satış yoluyla ortaklığın giderilmesine karar verilmiştir.

Ortaklığın giderilmesi davalarında, gayrimenkulün paylaştırılmasının kat mülkiyeti kurularak giderilmesini, mirasçılar ya da ortak maliklerden birinin istemesi ve gayrimenkulün kat mülkiyeti kurulmaya elverişli olduğunun mahkemece belirlenmesi halinde; KMK’nun 12. maddesinde belirtilen belgelerin ibrazı halinde, gayrimenkul kat mülkiyetine çevrilip, payların denkleştirilip, bağımsız bölümlerin ortaklara ayrı ayrı tahsisine karar verilmesi mümkündür.
(Karar Tarihi : 20.03.2013)
“Taraflar arasındaki “ortaklığın giderilmesi” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Beyoğlu 2. Sulh Hukuk Mahkemesince asıl davanın kabulü ile karşı davanın reddine dair verilen 29.12.2010 gün ve 2007/447 E- 2010/989 K. sayılı kararın incelenmesi davalılar-karşı davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 18.Hukuk Dairesinin 28.11.2011 gün ve 2011/8549 E.,2011/11950 sayılı ilamı ile;

(… Dava, taşınmaz mal ortaklığının satış yoluyla giderilmesi istemine ilişkin olup, birleştirilen davada ortaklığın taksim suretiyle giderilmesi istenilmiş, mahkemece satış yoluyla ortaklığın giderilmesine karar verilmiştir.

Kat Mülkiyeti Yasasının 10. maddesinin son fıkrası hükmüne göre kat mülkiyetine konu olmaya elverişli bir taşınmaz üzerindeki ortaklığın giderilmesi davasında, ortak maliklerden birinin yargılamanın herhangi bir aşamasında paylaşmanın kat mülkiyeti kurulması yoluyla yapılmasını istemesi durumunda, hakim, 12. maddedeki belgeleri de tamamlattırıp taşınmaz mülkiyetinin kat mülkiyetine çevrilmesine ve paylar denkleştirilmek suretiyle bağımsız bölümlerin ortaklara ayrı ayrı özgülenmesine karar vermelidir.

Dosyada toplanan belge ve bilgilere, özellikle bilirkişi raporu içeriğine göre dava konusu taşınmazın üzerinde sekiz bağımsız bölümden oluşan kargir yapı mevcut olup, bu taşınmaz tapuda davacı ve davalılar adlarına kayıtlıdır. Paydaş ve bağımsız bölümlerin sayısı itibariyle her bir paydaşa en az bir bağımsız bölüm düştüğü, taşınmaz üzerindeki yapının Kat Mülkiyeti Yasasının 50/2. maddesi hükmüne uygun nitelikte olduğu, onaylı mimari projesinin ve yapı kullanma izin belgesinin bulunduğu ancak çatı katının ve üzerine yapılmış odanın ruhsatının bulunmadığı anlaşılmaktadır.

Yargıtay’ın yerleşmiş uygulamalarında, tamamlanmış yapının fiili durumu ile onaylı projesi arasında aykırılıklarının bulunması ya da yapının imara uygun ancak projesiz inşa edilmiş olması gibi kat mülkiyeti kurulmasına engel oluşturan eksikliklerin mevcut olduğu durumlarda hemen kat mülkiyeti kurulamayacağı sonucuna varılmayarak, bu eksikliklerin giderilip yasal koşullara uygun hale getirilmesi mümkün ise bunun isteyen tarafa tamamlattırılması yoluna gidilmesi gerektiği kabul edilmektedir.

Bu bakımdan somut olayda da mahkemece öncelikle davaya konu taşınmaz üzerindeki yapının mevcut haliyle imar mevzuatına ve bulunduğu yerin imar durumu ile fenne aykırılık oluşturmadığı veya imara ya da projeye aykırılıklar giderildiği takdirde onay verilebileceğinin saptanması halinde, öncelikle aykırılıkların giderilmesi daha sonra yapının fiili durumunu yansıtan projenin hazırlattırılıp, ilgili imar müdürlüğünün onayının ve buna bağlı olarak oturma izin belgesinin alınması, ayrıca Kat Mülkiyeti Yasasının 12. maddesinde sayılan belgelerin tamamlattırılması için kat mülkiyetine geçiş suretiyle ortaklığın giderilmesini isteyen davalı tarafa yetki ve yeterli süre verilmesi, bu hususlar eksiksiz yerine getirildiği takdirde de; dava konusu taşınmaz üzerindeki yapıda her bir bağımsız bölümün (konumu, yüzölçümü, kullanım amacı ve eklentileri yerinde incelenip irdelenerek) değeri ve bu değere göre özgülenecek arsa payı uzman bilirkişi aracılığıyla saptanıp varsa fiili taksime göre, taksim yoksa çekilecek kura ile önce her bir paydaşa birer bağımsız bölüm özgülendikten sonra arta kalan bağımsız bölümlerin pay oranları da gözetilmek suretiyle yine kura ile paydaşlara özgülenerek, gerekiyorsa bedel farkı nedeni ile ödenecek ivaz da belirlenmek suretiyle payların denkleştirilmesi ve mimari proje ile yönetim planı gibi belgeleri paydaşların (tanınan süreye rağmen) imzalamaktan kaçınması halinde bunların imzalanmış sayılması suretiyle tahkikatın ikmal edilmesinden sonra kat mülkiyetine geçiş yoluyla ortaklığın giderilmesine; belirtilen koşulların oluşmaması halinde satışa karar verilmesi gerekir.

Yukarıda açıklanan hususlar yerine getirilmeden yetersiz araştırma ve eksik inceleme ile satış yoluyla ortaklığın giderilmesine karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.

Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir…)

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle HUMK 2494 sayılı Yasa ile değişik 438/II.fıkrası hükmü gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Davacı-karşı davalı vekili; tarafların müşterek murisi M____ Ş____’nin 09.08.1998 tarihinde vefat ettiğini, murisin İstanbul ili, Beyoğlu ilçesi , F____ M____ Cad. No: ____ adresinde bulunan tapuda 84 pafta, 1486 ada, 42 parsel numarasında kayıtlı taşınmazı miras olarak bıraktığı, taraflar arasında bu taşınmazın paylaşması konusunda anlaşma olmadığını, taşınmazın satılması suretiyle ortaklığın giderilmesine ve satış bedelinin payları oranında paydaşlar arasında taksimine karar verilmesi dava ve talep etmiştir.

Davalılar-karşı davacılar vekili; Mahkeme, taleple bağlı olduğu için yapılacak bilirkişi incelemesi sonunda dava konusu gayrimenkulün paydaşları arasında 634 sayılı Kat Mülkiyeti Yasasına göre kat irtifakına dönüştürülmesi suretiyle taksimi mümkün olduğunun rapor alınması halinde belli olacağını, bu bakımdan taşınmazın satış suretiyle ortaklığın giderilmesi talebinin reddini, müstakil katlardan oluşan iş merkezi niteliğindeki gayrimenkulün, 634 sayılı yasaya göre kat mülkiyetine dönüşerek müstakil bağımsız bölümler halinde ivazlı veya ivazsız şekilde paydaşlar arasında taksimin mümkün olduğunu ve taksim sureti ile paydaşlığın sonuçlandırılabileceğini belirtmiştir. Beyoğlu 3 Sulh Hukuk Mahkemesinin 2007/624 esas sayılı dosyasında, davalılar-karşı davacılar vekili, davacı aleyhine açtıkları dava ile dava konusu taşınmazın hissedarları arasında miras hisseleri nispetinde aynen taksimine karar verilmesini istemiş, bahsi geçen dava da birleştirilerek birlikte sonuçlandırılmıştır.

Yerel mahkemece; taşınmaz üzerindeki yapının tapu kaydında görülmediği ve iki dükkanı olan kargir ev niteliğinde olduğu, bilirkişi raporu ile de taşınmazın aynen taksiminin mümkün olmadığı, yapının mevcut hali ile imar mevzuatına ve imar durumuna uygun olmayıp kaçak katların mevcut olduğu, davalıların da mahkemece verilen süreye rağmen taşınmazın mevcut hali ile kullanımı yönünde zımni irade sergileyip herhangi bir şekilde 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanununa uygun işlemler yapılması konusunda en azından ilgili kurumlara başvuruda bulunmadıkları, taşınmazın imar işlem dosyasında kat mülkiyetine geçmek hususunda bir dilekçenin mevcut olmadığı, Beyoğlu Belediyesinin 10.04.1995 tarih ve 0952 tarihli yapı tadil tutanağı ile ruhsatsız yapılaşma nedeni ile binaya kat mülkiyeti tesis edilemeyeceği, bu nedenlerle bir hakkın kötüye kullanılmasını kanun himaye edemeyeceğinden davalı tarafın taşınmazın hali hazır durumu ile kullanılması yolunda bir tutum sergileyip, 634 sayılı yasa gereği kat mülkiyeti kurulması yolunda ciddi bir irade sergilemediği, kaldı ki yürürlükteki imar mevzuatı ve taşınmazın imar durumu ve fiziki halinin taşınmaz üzerindeki ortaklığın aynen taksiminin mümkün kılmadığı, gerekçesiyle taşınmazda 634 sayılı yasa uyarınca kat mülkiyeti kurulamayacağından ortaklığın satış yoluyla giderilmesine karar verilmiştir.

Davalılar-karşı davacılar vekilince temyiz edilen karar, Özel Daire’ce yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuştur.

Yerel Mahkeme; önceki gerekçelerle ve taşınmazın durumunun fenne aykırı olup kaçak yapı olduğu, oturma izin belgesinin ve kat mülkiyetinin kurulamayacağının Belediye ve resmi kurumlarca bildirildiği, KMK 12. maddesinde sayılan belgeleri tamamlamadıkları gibi, bu halin dürüstlük ve iyi niyet kurallarına uymadığı gerekçesi ile taşınmazda usulüne uygun kat mülkiyeti kurulamayacağı gerekçesiyle, ilk kararında direnmiştir.

Direnme kararını davalılar-karşı davacılar vekilleri temyiz etmiştir.

Hukuk Genel Kurulu’nun önüne gelen uyuşmazlık; üzerinde bina bulunun taşınmazda kat mülkiyeti kurulmak suretiyle aynen taksim koşullarının, mahkemece yeterince araştırılıp araştırılmadığı noktasında toplanmaktadır.

634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 10. maddesinin dördüncü fıkrasına göre; “Kat mülkiyetine konu olmaya elverişli bir gayrimenkul üzerindeki ortaklığın giderilmesi davalarında, mirasçılardan veya ortak maliklerden biri, paylaşmanın, kat mülkiyeti kurulması ve bağımsız bölümlerin tahsisi suretiyle yapılmasını isterse, hakim, o gayrimenkulün mülkiyetinin, 12 nci maddede yazılı belgelere dayanılarak kat mülkiyetine çevrilmesine ve paylar denkleştirilmek suretiyle bağımsız bölümlerin ortaklara ayrı ayrı tahsisine karar verebilir.”

denilmekte;

Yine aynı Kanunun “Kat maliklerinin kurulması” ana başlığı altında, “İstem ve belgeler” alt başlığı ile yer alan 12. maddesinde ise: “Kat mülkiyetinin kurulması için, anagayrimenkulün kat mülkiyetine çevrilmesi hususunda o gayrimenkulün maliki veya bütün paydaşlarının aşağıda yazılı belgeler ile birlikte tapu idaresinde istemde bulunması gerekir:

a) (Değişik bend:23.06.2009 – 5912 S.K./2.mad) Ana gayrimenkulde, yapı veya yapıların dış cepheler ve iç taksimatı bağımsız bölüm, eklenti, ortak yerlerinin ölçüleri ve bağımsız bölümlerin konum ve büyüklüklerine göre hesaplanan değerleriyle oranlı arsa payları, kat, daire, iş bürosu gibi nevi ile bunların birden başlayıp sırayla giden numarası ve bağımsız bölümlerin yapı inşaat alanı da açıkça gösterilmek suretiyle, proje müellifi mimar tarafından yapılan ve ana gayrimenkulün maliki veya bütün paydaşları tarafından imzalanan, yetkili kamu kurum ve kuruluşlarınca onaylanan mimarî proje ile yapı kullanma izin belgesi.

b) Bağımsız bölümlerin kullanılış tarzına, birden çok yapının varlığı halinde bu yapıların özelliğine göre 28 inci maddedeki esaslar çerçevesinde hazırlanmış, kat mülkiyetini kuran malik veya malikler tarafından imzalanmış bir yönetim plânı.”

Şeklinde düzenleme bulunmaktadır.

Bu hükümler göstermektedir ki, ortaklığın giderilmesi davalarında, gayrimenkulün paylaştırılmasının, kat mülkiyeti kurularak giderilmesini mirasçılar ya da ortak maliklerden birinin istemesi ve gayrimenkulün kat mülkiyeti kurulmaya elverişli olduğunun mahkemece belirlenmesi halinde, KMK’nun 12. maddesinde belirtilen belgelerin ibrazı halinde, gayrimenkul kat mülkiyetine çevirip, payların denkleştirilip, bağımsız bölümlerin ortaklara ayrı ayrı tahsisine karar vermesi mümkündür.

Bu durumda tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

KARAR : Davalılar-karşı davacılar vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarda açıklanan nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3″ atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanun’un 440.maddesi uyarınca hükmün tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 20.03.2013 gününde oybirliği ile karar verildi.”
İlgili Mevzuat Hükmü : Kat Mülkiyeti Kanunu MADDE 12 :(Değişik madde: 13/04/1983 – 2814/4 md.;Değişik madde: 14/11/2007-5711 S.K./5.mad.)

Kat mülkiyetinin kurulması için, anagayrimenkulün kat mülkiyetine çevrilmesi hususunda o gayrimenkulün maliki veya bütün paydaşlarının aşağıda yazılı belgeler ile birlikte tapu idaresinde istemde bulunması gerekir:

a) (Değişik bent: 23/06/2009 – 5912 S.K./2.mad) Anagayrimenkulde, yapı veya yapıların dış cepheler ve iç taksimatı bağımsız bölüm, eklenti, ortak yerlerinin ölçüleri ve bağımsız bölümlerin konum ve büyüklüklerine göre hesaplanan değerleriyle oranlı arsa payları, kat, daire, iş bürosu gibi nevi ile bunların birden başlayıp sırayla giden numarası ve bağımsız bölümlerin yapı inşaat alanı da açıkça gösterilmek suretiyle, proje müellifi mimar tarafından yapılan ve anagayrimenkulün maliki veya bütün paydaşları tarafından imzalanan, yetkili kamu kurum ve kuruluşlarınca onaylanan mimarî proje ile yapı kullanma izin belgesi.

b) Bağımsız bölümlerin kullanılış tarzına, birden çok yapının varlığı halinde bu yapıların özelliğine göre 28 inci maddedeki esaslar çerçevesinde hazırlanmış, kat mülkiyetini kuran malik veya malikler tarafından imzalanmış bir yönetim plânı.

c) (Mülga bent: 23/06/2009-5912 S.K./2.mad)

Değersiz Alacak nedir ?

VERGİ USUL KANUNU YÖNÜNDEN:

213 sayılı Vergi Usul Kanununun “Değersiz alacaklar” başlıklı 322 nci maddesinde, “Kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya göre tahsiline artık imkan kalmayan alacaklar değersiz alacaktır.

Değersiz alacaklar, bu mahiyete girdikleri tarihte tasarruf değerlerini kaybederler ve mukayyet kıymetleriyle zarara geçirilerek yok edilirler.

İşletme hesabı esasına göre defter tutan mükelleflerin bu madde hükmüne giren değersiz alacakları, gider kaydedilmek suretiyle yok edilirler.” hükmü yer almaktadır.

Bu hükme göre, bir alacağın değersiz alacak sayılabilmesi için alacağın iş ve işletme ile ilgili olması, ticari veya zirai faaliyet sonucu olarak doğmuş bulunması, kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya göre alacağın tahsiline olanak kalmadığının anlaşılması, alacağın bilanço veya işletme hesabı esasında defter tutan iktisadi işletmelere ait olması, hatır senedi ile kefaletten doğan alacaklardan olmaması, aciz vesikasına bağlanan alacak olmaması gerekmektedir.

Maddede belirtilen “kazai hüküm”den kasıt, alacağın tahsil edilme imkanının tamamen ortadan kalktığını hükme bağlayan bir mahkeme kararının varlığıdır. Yine aynı maddede ifade edilen “kanaat verici bir belge”den söz edebilmek için ise, alacaktan açıkça vazgeçildiğini gösteren bir belgenin ya da tahsil imkansızlığını gösteren bir delilin varlığı şarttır. Vergi mevzuatımızda kanaat verici belgelerin neler olduğu hususunda kesin bir hüküm olmamakla birlikte, gerek Danıştay’a intikal eden ihtilaflar sonucu verilen kararlarda gerekse Gelir İdaremizin uygulamalarında; alacaktan vazgeçildiğini gösteren ve inandırıcı olan anlaşmalar ve benzeri vesikalar (mektup, muhasebe evrakı ve yazılı her türlü belge gibi), borçlunun kesin olarak yurt dışına çıkmış olduğunu gösteren belgeler kanaat verici belge olarak kabul edilmektedir.

Bu hüküm ve açıklamalara göre, Noterliğiniz kasasından bir çalışan tarafından çalınan paranın, noterlik faaliyetiniz sonucu doğan bir alacak olmaması nedeniyle değersiz alacak olarak değerlendirilmesi mümkün bulunmamaktadır.

Istihdam edenin kusursuz sorumluluğu

Başlık Ücretli çalışan avukatın sebep olduğu fiiller nedeniyle ödenen bedellerin gider yazılıp yazılamayacağı hk.
Tarih 04/09/2013
Sayı 62030549-120[68-2012/1219]-1430
Kapsam

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

(Mükellef Hizmetleri Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü)

Sayı

:

62030549-120[68-2012/1219]-1430

04/09/2013

Konu

:

Ücretli çalışan avukatın sebep olduğu fiiller nedeniyle ödenen bedellerin gider yazılıp yazılamayacağı.

İlgide kayıtlı özelge talep formunda, … Vergi Dairesi Müdürlüğünün … vergi kimlik numaralı mükellefi olduğunuz, yanınızda ücretli olarak çalışan avukat … ‘in 19/01/2006-08/04/2010 tarihleri arasında yasalara aykırı işlemlerde bulunarak müvekkilleri ve büronuzu maddi ve manevi zarara uğrattığı, söz konusu işlemlerdeki usulsüzlüklerle ilgili açılan davalarda hukuka aykırılığın tespit edildiği ve zarara uğrayan müvekkillerin uğramış olduğu zararların tarafınızca tazmin edildiği belirtilerek, ödenen bu tutarların Gelir Vergisi Kanununun 68 inci maddesi kapsamında gider yazılıp yazılamayacağı hususunda bilgi talep edildiği anlaşılmakta olup, konu hakkında Başkanlığımız görüşleri aşağıda açıklanmıştır.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun “Serbest Meslek Kazancının Tarifi” başlıklı 65 inci maddesinde; “Her türlü serbest mesleki faaliyetinden doğan kazançlar serbest meslek kazancıdır.

Serbest meslek faaliyeti; sermayeden ziyade şahsi mesaiye, ilmi veya mesleki bilgiye veya ihtisasa dayanan ve ticari mahiyette olmayan işlerin işverene tabi olmaksızın şahsi sorumluluk altında kendi nam ve hesabına yapılmasıdır…” hükmüne yer verilmiştir.

Aynı Kanunun “Serbest Meslek Kazancının Tespiti” başlıklı 67 nci maddesinin birinci fıkrasında; “Serbest meslek kazancı bir hesap dönemi içinde serbest meslek faaliyeti karşılığı olarak tahsil edilen para ve ayınlar ve diğer suretlerle sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatlerden bu faaliyet dolayısıyla yapılan giderler indirildikten sonra kalan farktır.” hükmü yer almaktadır.

Öte yandan, “Mesleki Giderler” başlıklı 68 inci maddesinin birinci fıkrasında;

“Serbest meslek kazancının tespitinde aşağıda yazılı giderler hasılattan indirilir:

1. Mesleki kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için ödenen genel giderler

10. Mesleki faaliyetle ilgili olarak kanun, ilam ve mukavelenameye göre ödenen tazminatlar.” hükmüne, ikinci fıkrasında ise; “Her türlü para cezaları ve vergi cezaları ile serbest meslek erbabının suçlarından doğan tazminatlar gider olarak indirilemez.” hükmüne yer verilmiştir.

Bu hükümlere göre, ödenen tazminatın gider yazılabilmesi için mesleki faaliyetle ilgili olması ve sözleşmeye, ilama ve kanun emrine bağlı bulunması şarttır. Mesleki faaliyetle ilgili olamayan ve mesleki faaliyetle ilgili olsa dahi serbest meslek erbabının şahsi kusuru nedeniyle ödenen zarar, ziyan ve tazminatlar ise meseki kazancın tespitinde gider olarak yazılamayacaktır. Bununla birlikte, serbest meslek erbabının Borçlar Kanununun “İstihdam Edenin Kusursuz Sorumluluğu” hükümleri çerçevesinde katlandığı tazminat yükümlülüğü, teşebbüs sahibinin suçundan doğan tazminat olarak kabul edilemez.

Dolayısıyla şahsi kusurunuzdan kaynaklanmayıp, yanınızda ücretli olarak çalışan adı geçen avukatın verdiği zararlar için ödenen tazminatların kanun, ilam ve mukavelenameye göre ödenmesi koşuluyla Gelir Vergisi Kanununun 68 inci maddesinin birinci fıkrasının 10 numaralı bendi kapsamında mesleki kazancın tespitinde hasılattan indirim konusu yapılması mümkündür.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

(*) Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**) İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

Iki ayrı vekalet ücreti

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 65 inci maddesinde; “Her türlü serbest meslek faaliyetinden doğan kazançlar serbest meslek kazancıdır. Serbest meslek faaliyeti; sermayeden ziyade şahsi mesaiye, ilmi veya mesleki bilgiye veya ihtisasa dayanan ve ticari mahiyette olmayan işlerin işverene tabi olmaksızın şahsi sorumluluk altında kendi nam ve hesabına yapılmasıdır.” hükmü yer almaktadır.

Avukatlık Kanununun 164 ile 166 ncı maddelerinde de avukatlık ücreti tanımlanmakta ve kaynakları itibariyle, sözleşmeye bağlı olarak iş sahibinden sağlanan vekalet ücreti ile dava sonunda, kararla tarifeye dayanılarak karşı tarafa yüklenen vekalet ücreti olmak üzere iki ayrı vekalet ücretinden söz edilmektedir.

1136 sayılı Avukatlık Kanununun 4667 sayılı Kanunla değişik 164 üncü maddesinin son fıkrasında; “… Dava sonunda, kararla tarifeye dayanılarak karşı tarafa yüklenecek vekâlet ücreti avukata aittir. Bu ücret, iş sahibinin borcu nedeniyle takas ve mahsup edilemez, haczedilemez.” denilmiştir.

Dava sonunda, kararla tarifeye dayanılarak karşı/alacaklı taraf avukatına ödenen vekâlet ücreti;

a) Mahkeme veya icra veznesinin düzenlediği makbuz imzalanarak nakden,

b) Bizzat karşı/borçlu tarafın, mahkeme veya icra dairesinin tespit ettiği vekâlet ücretini elden (nakden) veya banka havalesi ile ödemesi,

c) Mahkeme veya icra dairesinin, yargılama giderleri ile birlikte davayı kazanan müvekkile herhangi bir şekilde ödeme yapması ve müvekkilin de karşı/borçlu taraftan alınan vekâlet ücretini avukata ödemesi,

şekillerinde tahsil edilebilmektedir.

Buna göre, dava sonunda mahkeme ilamına göre veya icra takibi sonucu verilen kararla avukatlık tarifesine dayanılarak karşı tarafa yüklenen vekâlet ücretinin tarafınıza ödenmesi ya da ödeminin doğrudan icra müdürlüklerine yapılması durumunda, ödemenin yapıldığı sırada borçlu tarafından Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesi ve 2009/14592 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı uyarınca sorumlularca % 20 oranında gelir vergisi tevkifatı yapılması gerekmektedir.

Davayı kaybeden tarafından, mahkeme ilamına göre veya icra takibi sonucu karşı taraf avukatına ödenmesine karar verilen vekâlet ücretinin avukat dışında alacaklı tarafa vekâlet eden üçüncü bir kişiye nakden ödenmesi durumunda; bu vekâlet alacağın tahsiline yönelik olduğundan, ödeme yapan tarafın Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesinin birinci fıkrasında sayılan kişilerden olması halinde yapılan vekâlet ücreti ödemesi üzerinden gelir vergisi tevkifatının yapılması gerekmektedir.

Bu itibarla, dava ya da icra takibi sonunda karşı taraf aleyhine hükmedilen avukatlık ücreti, serbest meslek hizmeti dolayısıyla elde edilen bir serbest meslek kazancı olup, Milli Savunma Bakanlığı tarafından icra dairesine yatırılan vekalet ücretinin tamamı üzerinden gelir vergisi tevkifatı yapılması ve söz konusu ödeme için tarafınızdan serbest meslek makbuzu düzenlenmesi gerekmektedir.

Öte yandan, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 8 inci maddesinde; “…Vergi kanunlariyle kabul edilen haller müstesna olmak üzere, mükellefiyete veya vergi sorumluluğuna müteallik özel mukaveleler vergi dairelerini bağlamaz…” hükmü yer almaktadır.

Bu açıklamalara göre, icra müdürlüğüne yatırılan tarafınıza ait vekalet ücretinin Sosyal Güvenlik Kurumu ile yaptığınız sözleşmeye istinaden anılan Kurum tarafından tahsil edilmesi, söz konusu vekalet ücretinin serbest meslek kazancı olmasına ve gelir vergisi tevkifatı yapılmasına engel teşkil etmemektedir.

Serbest meslek erbabının yemek harcamalarının mesleki kazancın tespitinde indirim konusu yapılıp yapılamayacağı hk. Tarih 03/10/2013

Başlık Serbest meslek erbabının yemek harcamalarının mesleki kazancın tespitinde indirim konusu yapılıp yapılamayacağı hk.
Tarih 03/10/2013
Sayı B.07.1.GİB.4.34.16.01-120[68-2013/479]-1636
Kapsam

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

(Mükellef Hizmetleri Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü)

Sayı

:

62030549-120[68-2013/479]-1636

03/10/2013

Konu

:

Serbest meslek erbabının yemek harcamalarının mesleki kazancın tespitinde indirim konusu yapılıp yapılamayacağı.

İlgide kayıtlı özelge talep formunda, serbest meslek mükellefi olduğunuz ve personelinizin işyeri dışında yediği yemek karşılığının tarafınızca ilgili personele ödendiği belirtilerek, personelinize yaptığınız bu ödemelerin serbest meslek kazancınızın tespitinde indirim konusu yapılıp yapılmayacağı hususunda Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun,

61 inci maddesinde, “Ücret, işverene tabi ve belirli bir işyerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatlerdir.

Ücretin ödenek, tazminat, kasa tazminatı (Mali sorumluluk tazminatı), tahsisat, zam, avans, aidat, huzur hakkı, prim, ikramiye, gider karşılığı veya başka adlar altında ödenmiş olması veya bir ortaklık münasebeti niteliğinde olmamak şartı ile kazancın belli bir yüzdesi şeklinde tayin edilmiş bulunması onun mahiyetini değiştirmez.” ,

65 inci maddesinin birinci fıkrasında, “Her türlü serbest meslek faaliyetinden doğan kazançlar serbest meslek kazancıdır.”,

67 nci maddesinin birinci fıkrasında, “Serbest meslek kazancı bir hesap dönemi içinde serbest meslek faaliyeti karşılığı olarak tahsil edilen para ve ayınlar ve diğer suretlerle sağlanan para ve ayınlar ve diğer suretlerle sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatlerden bu faaliyet dolayısıyla yapılan giderler indirildikten sonra kalan farktır.” ,

68 inci maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde, “Mesleki kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için ödenen genel giderler (İkametgahlarının bir kısmını iş yeri olarak kullananlar, ikametgah için ödedikleri kiranın tamamı ile ısıtma ve aydınlatma gibi diğer giderlerin yarısını indirebilirler.İş yeri kendi mülkü olanlar kira yerine amortismanı, ikametgahı kendi mülkü olup bunun bir kısmını iş yeri olarak kullananlar amortismanın yarısını gider yazabilirler)”,

94 üncü maddesinin birinci fıkrasında tevkifat yapmak zorunda olanlar sayılmış, fıkranın (1) numaralı bendinde ise “Hizmet erbabına ödenen ücretler ile 61 inci maddede yazılı olup ücret sayılan ödemelerden (istisnadan faydalananlar hariç), 103 ve 104 üncü maddelere göre”

hükümleri yer almaktadır.

Bu hükümlere göre, tarafınızca personele işyeri dışında yediği yemeğin karşılığı olarak yapılan ödemelerinin ücret kabul edilerek Gelir Vergisi Kanununun 61, 94, 103 ve 104 üncü maddelerine göre vergilendirilmesi kaydıyla aynı Kanunun 68 inci maddesinin birinci fıkrasının(1) numaralı bendi kapsamında gider olarak yazılması mümkün bulunmaktadır.

Bilgilerinize rica ederim.

(*) Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**) İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

Türk Ticaret Kanunu’nda taahhüt altına girmek için eşin rızası koşulu düzenlenmemiştir. Kıymetli evraklar 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 3. maddesine göre ticari iş sayıldıklarından, Türk Ticaret Kanunu hükümleri karşısında genel hüküm sayılan Borçlar Kanunu 584. maddesinin somut olayda uygulama yeri yoktur.

Türk Ticaret Kanunu’nda taahhüt altına girmek için eşin rızası koşulu düzenlenmemiştir. Kıymetli evraklar 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 3. maddesine göre ticari iş sayıldıklarından, Türk Ticaret Kanunu hükümleri karşısında genel hüküm sayılan Borçlar Kanunu 584. maddesinin somut olayda uygulama yeri yoktur.
(Karar Tarihi : 04.07.2013)
“Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi Neşe Yüksel tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:

Alacaklı tarafından çeke dayalı kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile icra takibine başlandığı, borçlu avalistlerin Borçlar Kanunu 584. maddesine göre eşlerinin rızası bulunmadığından takibin iptalini talep ettikleri, mahkemece avalistlerin eşlerinin yazılı izinlerinin bulunmadığı gerekçesiyle takibin iptaline karar verildiği anlaşılmaktadır.

Takibe konu çekin incelenmesinde; Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre düzenlenmiş olup, kambiyo vasfını taşıdığı, borçluların aval veren olduğu görülmektedir. 6102 Sayılı TTK.nun 702 (6762 Sayılı TTK.nun 614).maddesi hükmüne göre, avalist kimin için taahhüt altına girmiş ise tıpkı onun gibi sorumludur. Türk Ticaret Kanunu’nda taahhüt altına girmek için eşin rızası koşulu düzenlenmemiştir. Kıymetli evraklar 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 3. (6762 Sayılı TTK.nun 3.) maddesine göre ticari iş sayıldıklarından, Türk Ticaret Kanunu hükümleri karşısında genel hüküm sayılan Borçlar Kanunu 584. maddesinin somut olayda uygulama yeri yoktur.

O halde mahkemece şikayetin reddine karar vermek gerekirken yazılı gerekçeyle hüküm tesisi isabetsizdir.

KARAR : Alacaklının temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 04.07.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.”
İlgili Mevzuat Hükmü : Türk Borçlar Kanunu (Yeni) MADDE 584 :Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir; bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır.

Kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumlu olacağı miktarın artmasına veya adi kefaletin müteselsil kefalete dönüşmesine ya da kefil yararına olan güvencelerin önemli ölçüde azalmasına sebep olmayan değişiklikler için eşin rızası gerekmez.

Ek fıkra : 28.3.2013-6455 S.K. / m.77) Ticaret siciline kayıtlı ticari işletmenin sahibi veya ticaret şirketinin ortak ya da yöneticisi tarafından işletme veya şirketle ilgili olarak verilecek kefaletler, mesleki faaliyetleri ile ilgili olarak esnaf ve sanatkârlar siciline kayıtlı esnaf veya sanatkârlar tarafından verilecek kefaletler, 27/12/2006 tarihli ve 5570 sayılı Kamu Sermayeli Bankalar Tarafından Yürütülen Faiz Destekli Kredi Kullandırılmasına Dair Kanun kapsamında kullanılacak kredilerde verilecek kefaletler ile tarım kredi, tarım satış ve esnaf ve sanatkârlar kredi ve kefalet kooperatifleri ile kamu kurum ve kuruluşlarınca kooperatif ortaklarına kullandırılacak kredilerde verilecek kefaletler için eşin rızası aranmaz.

ÇOCUK VE GENÇ İŞÇİLERİN ÇALIŞTIRILMA USUL VE ESASLARI HAKKINDA YÖNETMELİKTE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR YÖNETMELİK

25 Ekim 2013 CUMA
Resmî Gazete
Sayı : 28802

YÖNETMELİK

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından:

ÇOCUK VE GENÇ İŞÇİLERİN ÇALIŞTIRILMA USUL VE

ESASLARI HAKKINDA YÖNETMELİKTE DEĞİŞİKLİK

YAPILMASINA DAİR YÖNETMELİK

MADDE 1 – 6/4/2004 tarihli ve 25425 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Çocuk ve Genç İşçilerin Çalıştırılma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliğin 5 inci maddesinin beşinci fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiştir.

“Ancak, 5/6/1986 tarihli ve 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu kapsamında mesleki ve teknik eğitim okul ve kurumlarından mezun olan meslek sahibi 16 yaşını doldurmuş genç işçiler; sağlığı, güvenliği ve ahlakının tam olarak güvenceye alınması şartıyla bu Yönetmeliğin eklerinde belirtilen sınırlamalara bağlı kalmaksızın ihtisas ve mesleklerine uygun işlerde çalıştırılabilirler.”

MADDE 2 – Bu Yönetmelik yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

MADDE 3 – Bu Yönetmelik hükümlerini Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı yürütür.

Askerlik kısaldı resmi gazete

25 Ekim 2013 CUMA
Resmî Gazete
Sayı : 28802

BAKANLAR KURULU KARARI

Karar Sayısı : 2013/5501
Erbaş ve erler için muvazzaflık hizmet süresinin tespitine ilişkin ekli Kararın yürürlüğe konulması; Millî Savunma Bakanlığının 7/10/2013 tarihli ve 2780 sayılı yazısı üzerine, 21/6/1927 tarihli ve 1111 sayılı Kanunun 5 inci maddesine göre, Bakanlar Kurulu’nca 21/10/2013 tarihinde kararlaştırılmıştır.

Abdullah GÜL
CUMHURBAŞKANI
Recep Tayyip ERDOĞAN
Başbakan

B. ARINÇ C. YILMAZ B. ATALAY B. BOZDAĞ
Başbakan Yardımcısı Başbakan Yardımcısı V. Başbakan Yardımcısı Başbakan Yardımcısı

S. ERGİN F. ŞAHİN E. BAĞIŞ N. ERGÜN
Adalet Bakanı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Avrupa Birliği Bakanı Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı

F. ÇELİK E. BAYRAKTAR A. DAVUTOĞLU M. Z. ÇAĞLAYAN
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Çevre ve Şehircilik Bakanı Dışişleri Bakanı Ekonomi Bakanı

T. YILDIZ S. KILIÇ M. M. EKER H. YAZICI
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Gençlik ve Spor Bakanı Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Gümrük ve Ticaret Bakanı

M. GÜLER C. YILMAZ Ö. ÇELİK M. ŞİMŞEK
İçişleri Bakanı Kalkınma Bakanı Kültür ve Turizm Bakanı Maliye Bakanı

N. AVCI İ. YILMAZ V. EROĞLU
Millî Eğitim Bakanı Millî Savunma Bakanı Orman ve Su İşleri Bakanı

M. MÜEZZİNOĞLU B. YILDIRIM
Sağlık Bakanı Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı

21/10/2013 TARİHLİ VE 2013/5501 SAYILI

KARARNAMENİN EKİ

KARAR

MADDE 1 – Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri ile Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığında 1111 sayılı Askerlik Kanununa tabi yükümlülerin muvazzaf askerlik hizmet süresinin, 1/1/2014 tarihinden geçerli olmak üzere, silah altındaki yükümlüleri de kapsayacak şekilde, erbaş ve erler için 15 aydan 12 aya indirilmesi kararlaştırılmıştır.
MADDE 2 – Bu Karar 1/1/2014 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
MADDE 3 – Bu Karar hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

Başlık İştirak hisselerinin yeni kurulacak bir şirkete ayni sermaye olarak konulması işleminin kısmi bölünme kapsamında değerlendirilmesi ve aktif ve pasifi düzenleyici hesapların neler olduğu hk. Tarih 06/09/2013

Başlık İştirak hisselerinin yeni kurulacak bir şirkete ayni sermaye olarak konulması işleminin kısmi bölünme kapsamında değerlendirilmesi ve aktif ve pasifi düzenleyici hesapların neler olduğu hk.
Tarih 06/09/2013
Sayı 27575268-105[Mük257-2012-9388]-949
Kapsam

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

ANKARA VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

(Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü)

Sayı

:

27575268-105[Mük257-2012-9388]-949

06/09/2013

Konu

:

İştirak hisselerinin yeni kurulacak bir şirkete ayni sermaye olarak konulması işleminin kısmi bölünme kapsamında değerlendirilmesi ve aktif ve pasifi düzenleyici hesapların neler olduğu hk.

İlgide kayıtlı mukteza talep formunuzda; … Vergi Dairesi Müdürlüğünün … vergi kimlik numaralı mükellefi olduğunuz belirtilerek, şirketinizin aktifinde yer alan ve iki yıldan uzun süredir elde tutulan iki ayrı anonim şirkete ait iştirak hisselerinden %80 oranında iştirak edilen şirket hisselerinin tamamının, %99,99 oranında iştirak edilen şirket hisselerinin ise %50’sinin yeni kurulacak anonim şirkete ayni sermaye olarak devredilmesi işleminin kısmi bölünme olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceği ile aktif ve pasifi düzenleyici hesaplardan ne anlaşılması gerektiği hususunda Başkanlığımız görüşü talep edilmiştir.

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun “Devir, bölünme ve hisse değişimi” başlıklı 19 uncu maddesinde;

“(3) Aşağıdaki işlemler bölünme veya hisse değişimi hükmündedir:

(b) Kısmî bölünme: Tam mükellef bir sermaye şirketinin veya sermaye şirketi niteliğindeki bir yabancı kurumun Türkiye’deki iş yeri veya daimi temsilcisinin bilançosunda yer alan taşınmazlar ile en az iki tam yıl süreyle elde tutulan iştirak hisseleri ya da sahip oldukları üretim veya hizmet işletmelerinin bir veya bir kaçını kayıtlı değerleri üzerinden aynî sermaye olarak mevcut veya yeni kurulacak tam mükellef bir sermaye şirketine devretmesi kısmî bölünme hükmündedir. Ancak, üretim veya hizmet işletmelerinin devrinde işletme bütünlüğü korunacak şekilde faaliyetin devamı için gerekli aktif ve pasif kalemlerin tümünün devredilmesi zorunludur. Kısmî bölünmede devredilen varlıklara karşılık edinilen devralan şirket hisseleri, devreden şirkette kalabileceği gibi doğrudan bu şirketin ortaklarına da verilebilir. Taşınmaz ve iştirak hisselerinin bu bent kapsamında devrinde, devralan şirketin hisselerinin devreden şirketin ortaklarına verilmesi halinde, devredilen taşınmaz ve iştirak hisselerine ilişkin borçların da devri zorunludur.

(4) Bu maddeye göre yapılacak bölünmelerde aktifi ve pasifi düzenleyici hesaplar, ilgili olduğu aktif ve pasif hesapla birlikte devrolunur.”

hükümlerine yer verilmiştir.

Kısmi bölünme müessesesinin temel amacı, şirketlerin yeniden yapılanma yoluyla verimlilik ve kârlılıklarını artırmalarına imkan sağlamak olup kısmi bölünmenin bir şirkete ait iştirak hisselerinin parça parça elden çıkarılması sonucunu doğurmaması gerekmektedir.

Buna göre, iki yıldan uzun süredir şirket aktifinde yer alan iştirak hisselerinin mevcut veya yeni kurulacak bir şirkete ayni sermaye olarak konulması mümkün bulunmakla birlikte Kanunun 19 uncu maddesi uyarınca söz konusu iştirak hisselerinin de bir bütün olarak kısmi bölünme işlemine tabi tutulması gerekmektedir.

Öte yandan, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 175 inci ve mükerrer 257 nci maddelerinin Bakanlığımıza verdiği yetkiye dayanılarak; muhasebenin temel kavramları, muhasebe politikalarının açıklanması, mali tablolar ilkeleri, mali tabloların düzenlenmesi ve sunulması, tekdüzen hesap çerçevesi, hesap planı ve işleyişine ilişkin açıklamalar, 26/12/1992 tarihli ve 21447 mükerrer sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 1 Sıra No.lu Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliği ve daha sonra bu konuda yayımlanan diğer tebliğlerde yapılmış bulunmaktadır.

Aktifi düzenleyici hesaplar; Birikmiş Amortismanlar, Birikmiş Tükenme Payları, Şüpheli Ticari Alacaklar Karşılığı, Stok Değer Düşüklüğü Karşılığı, Menkul Kıymet Değer Düşüklüğü Karşılığı, Alacak Senetleri Reeskontu, Verilen Çekler ve Ödeme Emirleri gibi esas itibariyle pasif karakterli olan ve alacak bakiyesi veren; ancak, düzenleyici rolü nedeniyle aktif kısımda yer alan hesaplardır.

Pasifi düzenleyici hesaplar ise Borç Senetleri Reeskontu, Ödenmemiş Sermaye, Dönem Net Zararı, Geçmiş Yıllar Zararları, Menkul Kıymet İhraç Farkı gibi esas itibariyle aktif karakterli olan ve borç bakiyesi veren; ancak, düzenleyici rolü nedeniyle pasif kısımda yer alan hesaplardır.

Bu hüküm ve açıklamalara göre, aktifinizde iki yıldan uzun süredir yer alan %80 ve %99,99 oranlarında iştirak ettiğiniz şirketlere ait iştirak hisseleri, iştirak edilen her şirket itibarıyla bir bütün olarak kısmi bölünme işlemine tabi tutulabilecektir. Ancak, özelge talep formunuzda belirtilen ve %99,99 oranında iştirak ettiğiniz şirketin hisselerinin %50’sinin kısmi bölünme kapsamında devri, bir şirkete ait olup aktifinizde yer alan iştirak hisselerinin parça parça elden çıkarılması sonucunu doğuracağından, anılan işlemin kısmi bölünme kapsamında değerlendirilmesi mümkün bulunmamaktadır.

Ayrıca, iştirak hisselerinin kısmi bölünme kapsamında devrinde, devralan şirketin hisselerinin devreden şirketin ortaklarına verilmesi halinde, devredilen iştirak hisselerine ilişkin borçların da devri zorunlu olup aktif ve pasifi düzenleyici hesaplardan ise yukarıda belirtilenlerden ilgili olanların anlaşılması gerekmektedir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

(*) Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**) İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

Damızlık birliği tarafından tarımsal kalkınma kooperatifine, kooperatifçe de süt üreticilerine aktarılan destek bedellerinin kurumlar vergisine tabi olup olmadığı

Başlık Damızlık birliği tarafından tarımsal kalkınma kooperatifine, kooperatifçe de süt üreticilerine aktarılan destek bedellerinin kurumlar vergisine tabi olup olmadığı hk.
Tarih 30/07/2013
Sayı 50426076-125[5-2012/20-203]-78
Kapsam

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

KAYSERİ VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

(Mükellef Hizmetleri Grup Müdürlüğü)

Sayı

:

50426076-125[5-2012/20-203]-78

30/07/2013

Konu

:

Damızlık birliği tarafından tarımsal kalkınma kooperatifine, kooperatifçe de süt üreticilerine aktarılan destek bedellerinin kurumlar vergisine tabi olup olmadığı

İlgide kayıtlı özelge talep formunda, tarımsal amaçlı kooperatifinizce, üyelerinizce üretilen sütlerin alınarak işleme tabi tutulmadan … Damızlık Birliğine satışının yapıldığı, Tarım Bakanlığı tarafından her yıl süt üretimini teşvik etmek amacıyla litre başına verilen ve damızlık birliği aracılığı ile kooperatif hesaplarına aktarılan, kooperatifinizce de süt üreticisi üyelere dağıtılan süt teşvik primlerinin kurumlar vergisine tabi tutulup tutulmayacağı hususunda görüş sorulmaktadır.

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında kooperatifler kurumlar vergisi mükellefleri arasında sayılmış, 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (k) bendinde ise tüketim ve taşımacılık kooperatifleri hariç olmak üzere, ana sözleşmelerinde sermaye üzerinden kazanç dağıtılmaması, yönetim kurulu başkan ve üyelerine kazanç üzerinden pay verilmemesi, yedek akçelerin ortaklara dağıtılmaması ve sadece ortaklarla iş görülmesine ilişkin hükümler bulunup, bu hükümlere fiilen uyan kooperatiflerin kurumlar vergisinden muaf olduğu hüküm altına alınmıştır.

Tarımsal kalkınma kooperatiflerinde esas amaç, ortaklarca üretilen ürünlerin kooperatif tarafından en elverişli koşullarda pazarlanması olup yukarıda belirtilen şartların tamamını taşıyan kooperatiflerin kurumlar vergisinden muaf tutulması gerekmektedir. Ancak, yapılan sorgulama neticesinde de kooperatifinizin kurumlar vergisi mükellefiyetinin bulunduğu anlaşılmıştır.

Öte yandan, 06.05.2011 tarih ve 27926 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 2011/26 no.lu Hayvancılık Desteklemeleri Hakkında Uygulama Esasları Tebliğinde, çiğ süt üretiminin desteklenmesi ile ilgili olarak üreticilere yapılacak destek ödemelerine ilişkin detaylı açıklamalar yapılmıştır.

Bu hüküm ve açıklamalar çerçevesinde, Damızlık Birliğince süt üretimini teşvik etmek amacıyla kooperatifiniz üyelerine dağıtılmak üzere kooperatifinizin hesaplarına aktarılan ve kooperatifiniz tarafından da üyelerinize dağıtılan destek ödemelerinin kurum kazancınıza dahil edilmemesi gerekmektedir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

Sermaye şirketinin şahıs işletmesine dönüştürülmesinin vergi kanunları karşısındaki durumu hk

Başlık Sermaye şirketinin şahıs işletmesine dönüştürülmesinin vergi kanunları karşısındaki durumu hk.
Tarih 01/08/2013
Sayı 60938891-125-10
Kapsam

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

EDİRNE VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Mükellef Hizmetleri Grup Müdürlüğü

Sayı

:

60938891-125-10

01/08/2013

Konu

:

Sermaye şirketinin şahıs işletmesine dönüştürülmesinin vergi kanunları karşısındaki durumu

İlgide kayıtlı özelge talep formunda, sermaye şirketinizin şahıs işletmesine dönüşmesi durumunda kurumlar vergisi, katma değer vergisi ve damga vergisi yönünden istisna kapsamında bulunup bulunmadığınız hususunda Başkanlığımız görüşünün bildirilmesi talep edilmiştir.

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunun 1 inci maddesinde sayılan kurumların kazançları kurumlar vergisinin konusunu oluşturmaktadır.

Aynı Kanunun 19 uncu maddesinde, birleşme sonucunda infisah eden kurum ile birleşilen kurumun kanunî veya iş merkezlerinin Türkiye’de bulunması, münfesih kurumun devir tarihindeki bilânço değerlerinin, birleşilen kurum tarafından bir bütün halinde devralınması ve aynen bilânçosuna geçirilmesi halinde kurumların tür değiştirmeleri de devir hükmünde olduğu belirtilmiştir.

Yine aynı Kanunun “Devir, Bölünme ve Hisse Değişimi Hallerinde Vergilendirme” başlıklı 20 nci maddesinde de;

“(1) Devirlerde, aşağıdaki şartlara uyulduğu takdirde, münfesih kurumun sadece devir tarihine kadar elde ettiği kazançlar vergilendirilir; birleşmeden doğan kârlar ise hesaplanmaz ve vergilendirilmez:

a) Şirket yetkili kurulunun devre ilişkin kararının Ticaret Sicilinde tescil edildiği tarih, devir tarihidir. Münfesih kurum ile birleşilen kurum;

1) Devir tarihi itibarıyla hazırlayacakları ve müştereken imzalayacakları münfesih kuruma ait kurumlar vergisi beyannamesi ile,

2) Devir işleminin hesap döneminin kapandığı aydan kurumlar vergisi beyannamesinin verildiği ayın sonuna kadar geçen süre içerisinde yapılması halinde, münfesih kurumun önceki hesap dönemine ilişkin olarak hazırlayacakları ve müştereken imzalayacakları münfesih kuruma ait kurumlar vergisi beyannamesini, birleşmenin Ticaret Sicili Gazetesinde ilan edildiği tarihten itibaren otuz gün içinde münfesih kurumun bağlı bulunduğu vergi dairesine verirler.

b) Birleşilen kurum, münfesih kurumun tahakkuk etmiş ve edecek vergi borçlarını ödeyeceğini ve diğer ödevlerini yerine getireceğini münfesih kurumun birleşme sebebiyle verilecek olan kurumlar vergisi beyannamesinin ekinde vereceği bir taahhütname ile taahhüt eder. Mahallin en büyük mal memuru, bu hususta birleşilen kurumdan ayrıca teminat isteyebilir.”

hükmüne yer verilmektir.

Yukarıdaki hükme göre, kurumlar vergisine tabi kurumların nev’i değişikliğinde, 5520 sayılı Kanunun 19 uncu ve 20 nci maddesinde belirtilen şartlara uyulduğu takdirde devir nedeniyle doğan kârlar hesaplanmayacak ve vergilendirilmeyecektir.

Ayrıca, 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 17 nci maddesinin “4.Diğer İstisnalar” başlıklı (c) bendinde, “Gelir Vergisi Kanununun 81 inci maddesinde belirtilen işlemler ile Kurumlar Vergisi Kanununa göre yapılan devir ve bölünme işlemleri (Bu kapsamda vergiden istisna edilen işlemler bakımından Katma Değer Vergisi Kanununun 30 uncu maddesinin (a) bendi hükmü uygulanmaz. İşlem sonunda faaliyetini bırakan, bölünen veya infisah eden mükelleflerce yüklenilen ve indirilemeyen vergiler, faaliyete başlayan veya devir ve bölünme sonrasında devredilen veya bölünen kurumların varlıklarını devralan mükellefler tarafından mükerrer indirime yol açmayacak şekilde indirim konusu yapılır.)” hükmüne yer verilmiştir.

Diğer taraftan, 488 sayılı Damga Vergisi Kanununun 1 inci maddesinde de, bu Kanuna ekli (1) sayılı tabloda yazılı kağıtların damga vergisine tabi olduğu; 9 uncu maddesinde, bu Kanuna ekli (2) sayılı tabloda yazılı kağıtların damga vergisinden istisna olduğu, söz konusu tablonun “IV – Ticari ve medeni işlerle ilgili kağıtlar” başlıklı bölümünün (17) numaralı fıkrasında, Kurumlar Vergisi Kanununa göre yapılan birleşme, devir ve bölünmeler nedeniyle düzenlenen kağıtların damga vergisinden istisna edildiği hüküm altına alınmıştır.

Buna göre, şirketinizin kurumlar vergisine tabi olmayan şahıs işletmesine dönüşebilmesi halinde, söz konusu dönüşüm işleminin Kurumlar Vergisi Kanununun 19 ve 20 nci maddeleri kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir.

Dolayısıyla, Kurumlar Vergisi Kanununa göre devir işlemi olarak değerlendirilmeyen bu nev’i değişikliği işlemi KDV Kanununun 17/4-c maddesi kapsamında katma değer vergisinden ve söz konu işlem için düzenlenecek kağıtların ise 488 sayılı Damga Vergisi Kanuna ekli (2) sayılı tablonun IV/17 fıkrası hükmüne göre damga vergisinden istisna edilmesi de mümkün değildir.

Bilgi edilmesini arz ederim.

(*) Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**) İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

İnsan kaynakları eğitim ve danışmanlık faaliyetinde bulunan kişinin nasıl vergilendirileceği hk. Tarih 02/08/2013

Başlık İnsan kaynakları eğitim ve danışmanlık faaliyetinde bulunan kişinin nasıl vergilendirileceği hk.
Tarih 02/08/2013
Sayı 93767041-120[65-2012/30]-146
Kapsam

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

KOCAELİ VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

(Mükellef Hizmetleri Grup Müdürlüğü)

Sayı

:

93767041-120[65-2012/30]-146

02/08/2013

Konu

:

İnsan kaynakları eğitim ve danışmanlık faaliyetinde bulunan kişinin nasıl vergilendirileceği.

İlgide kayıtlı özelge talebinizin inclenmesinden insan kaynakları eğitimi ve danışmanlık faaliyetinin nasıl vergilendirileceği hususunda bilgi istediğiniz anlaşılmaktadır.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 37 nci maddesinin birinci fıkrasında, her türlü ticari ve sınai faaliyetlerden doğan kazançların ticari kazanç olduğu, maddenin dördüncü fıkrasında ise ticari kazancın Vergi Usul Kanunu hükümlerine ve bu kanunda yazılı gerçek (Bilanço veya işletme hesabı esası) veya basit usullere göre tespit edildiği belirtilmiştir.

Aynı Kanunun 65 inci maddesinde ise;

“Her türlü serbest meslek faaliyetinden doğan kazançlar serbest meslek kazancıdır. Serbest meslek faaliyeti; sermayeden ziyade şahsi mesaiye, ilmi veya mesleki bilgiye veya ihtisasa dayanan ve ticari mahiyette olmayan işlerin işverene tabi olmaksızın şahsi sorumluluk altında kendi nam ve hesabına yapılmasıdır…” hükmü yer almaktadır.

Serbest meslek faaliyetinde ana unsur, faaliyetin sermayeden ziyade kişisel çalışmaya, ilmi veya mesleki bilgiye veya ihtisasa dayanması ve faaliyetin kendi nam ve hesabına yapılmasıdır.

Burada, yalnızca emeğe dayanan organizasyon yeterli olmadığı gibi aynı zamanda geliri doğuran emeğin, ilmi veya mesleki bilgiye veya ihtisasa dayanması koşulu da aranmaktadır.

Yukarıdaki hüküm ve açıklamalara göre; ticari bir organizasyon ve sermaye unsuru hakim olmaksızın şahsi mesaiye, ilmi veya mesleki bilgiye veya ihtisasa dayanarak kendi nam ve hesabınıza yapılan insan kaynakları eğitim ve danışmanlık faaliyetinden elde edilen kazancın Gelir Vergisi Kanununun serbest meslek kazancına ilişkin hükümleri çerçevesinde vergilendirilmesi gerekmektedir. Öte yandan, söz konusu faaliyetin bir işverene tabi ve belirli bir işyerine bağlı olarak yapılması halinde ise elde edilen kazancın ücret hükümlerine göre vergilendirileceği tabiidir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

(*) Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**) İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

Nakliye kooperatiflerine Aidatların KDV tabi olup olmadığı hk

Başlık Aidatların KDV tabi olup olmadığı hk.
Tarih 18/03/2013
Sayı 57062627-KDV-28-5
Kapsam

T.C.

KASTAMONU VALİLİĞİ

Defterdarlık Gelir Müdürlüğü

Sayı

:

57062627-KDV-28-5

18/03/2013

Konu

:

Aidatların KDV tabi olup olmadığı

İlgide kayıtlı özelge talep formunda; Kooperatifinizin 13.08.1993 tarihinde kurulduğunu, üyelerinizin basit usul gelir vergisi mükellefleri olduğunu, kuruluşunda da vergi dairesine verilen bilgi çerçevesinde üyelerinizden kooperatif genel giderlerini (kira, haberleşme, ısınma vb.) karşılamak amaçlı aidat alındığını, bunun haricinde kuruluşundan bu güne kadar herhangi bir iş alıp üyelerinize yaptırmadığınızı, kuruluşunda kurumlar vergisi ve KDV mükellefiyetinin tesis edilmediğini, yasalarda yapılan değişiklikler sonucunda 2007 yılından itibaren kurumlar vergisi mükellefiyetinin tesis edildiğini, 2011 yılında yayımlanan 60 No.lu Katma Değer Vergisi Sirkülerinde nakliye kooperatiflerinin üyelerinden aldıkları aidatlar için fatura düzenlenip KDV tahsil edileceğinin açıklandığını, 2011 yılı aidatlarının söz konusu Sirkülerin yürürlük tarihinden önce alınmış olduğunu, 2012 yılı için ise henüz aidat alınmadığını, kooperatifinizin kuruluşunda da KDV mükellefiyeti tesis edilmediğinden halen KDV mükellefiyetinin bulunmadığını belirterek KDV mükellefiyetinizin hangi tarihten itibaren tesis edilmesi gerektiği hakkında görüş istenilmektedir.

A- KURUMLAR VERGİSİ YÖNÜNDEN:

5520 Sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 4/1-k maddesinde, tüketim ve taşımacılık kooperatifleri hariç olmak üzere, kooperatifin ana sözleşmelerinde;

a) Sermaye üzerinden kazanç dağıtılmaması,

b) Yönetim Kurulu başkan ve üyelerine kazanç üzerinden hisse verilmemesi,

c) yedek akçelerin ortaklara dağıtılmaması,

d) Sadece ortaklarla iş görülmesi (Yapı kooperatiflerinin kendilerine ait arsalarının kat karşılığı vererek her bir hisse için bir iş yeri veya konut elde etmeleri ortak dışı işlem sayılmaz.) şartlarının yazılı bulunması ve fiilen bu şartlara uyulması halinde kurumlar vergisinden muaf tutulacakları hükme bağlanmış, bu şartlara ek olarak, kuruluşundan inşaatın bitim tarihine kadar yönetim ve denetim kurulunda, söz konusu inşaat işlerini kısmen veya tamamen üstlenen gerçek kişilerle tüzel kişi temsilcilerine veya Kanunun 13 üncü maddesine göre bunlarla ilişkili olduğu kabul edilen kişilere veya yukarıda sayılanlarla işçi ve işveren ilişkisi içinde bulunanlara yer vermeyen ve yapı ruhsatı ile arsa tapusu kooperatifi tüzel kişiliği adına tescil edilmiş olan yapı kooperatiflerinin kurumlar vergisinden muaf tutulacağı hüküm altına alınmıştır.

Buna göre, tüketim ve taşımacılık kooperatiflerinin anılan muafiyet hükmünden yararlanması mümkün olmayıp, kurumlar vergisi mükellefiyetlerinin tesisi gerekmektedir. İlimiz Merkez Vergi Dairesi Müdürlüğü kayıtlarının tetkikinde Kurumlar Vergisi mükellefiyetinizin 01.01.2006 tarihinde tesis edildiği anlaşılmıştır.

B- KATMA DEĞER VERGİSİ YÖNÜNDEN:

Katma Değer Vergisi Kanununun;

1/1 inci maddesinde, Türkiye’de ticari, sınai, zirai faaliyetler ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetlerin katma değer vergisine tabi olduğu,

20/1 inci maddesinde, vergi matrahının teslim ve hizmet işlemlerinin karşılığını teşkil eden bedel olduğu,

20/2 nci maddesinde ise, bedel deyiminin, malı teslim alan veya kendisine hizmet yapılan veyahut bunlar adına hareket edenlerden bu işlemler karşılığında her ne suretle olursa olsun alınan veya bunlarca borçlanılan para, mal ve diğer suretlerde sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaat, hizmet ve değerler toplamını ifade ettiği

hüküm altına alınmıştır.

Konuya ilişkin açıklamaların yer aldığı 60 No.lu KDV Sirkülerinin “1.3. Aidatlar” başlıklı bölümünde; üyelerden veya katılımcılardan alınan aidatların, herhangi bir teslim veya hizmetin karşılığını teşkil etmemek şartıyla KDV nin konusuna girmediği, ancak kurumlar vergisi mükellefiyeti bulunan bir kooperatifin ticari nitelikteki teslim ve hizmetlerinin karşılığında yapılan ve kurum kazancının bir unsuru sayılan aidat ödemelerinin KDV ye tabi tutulacağı, örneğin tüketim ve taşımacılık kooperatifleri gibi kurumlar vergisi mükellefiyeti bulunan kooperatiflerin üyeleri tarafından yapılan ve kurum kazancının bir unsuru sayılan aidat ödemelerinin KDV ye tabi olduğu, kurumlar vergisi mükellefiyeti bulunmayan kooperatifin ortak giderleri karşılamak (üyelerin güvenlik, bahçıvanlık, havuz ve sosyal tesislerin bakımı, elektrik ve su gibi ihtiyaçlarının giderilmesi) amacıyla tahsil ettiği aidatların ise ticari mahiyet arz etmediğinden KDV ye tabi tutulmayacağı belirtilmiştir.

Buna göre, kurumlar vergisi mükellefiyeti bulunan kooperatifiniz tarafından üyelerden sabit olarak tahsil edilen aidatlar, üyelerinize verilen bir hizmetin karşılığını oluşturduğundan katma değer vergisine tabi tutulacaktır.

Öte yandan, kooperatifiniz adına kurumlar vergisi yönünden mükellefiyet kaydının yapıldığı tarih itibariyle KDV mükellefiyetinin de tesis edilmesi gerekmekte olup, vergiye tabi işlemleriniz bulunmasa dahi kooperatifiniz tarafından her bir vergilendirme dönemi için KDV beyannamesi verilecektir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

(*) Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**) İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

Kiraya verilen gayrimenkullerin daha sonra satışı hk.

Başlık Kiraya verilen gayrimenkullerin daha sonra satışı hk.
Tarih 28/05/2013
Sayı 39044742-KDV.17-787
Kapsam

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Mükellef Hizmetleri Katma Değer Vergisi Grup Müdürlüğü

Sayı

:

39044742-KDV.17-787

28/05/2013

Konu

:

Kiraya verilen gayrimenkullerin daha sonra satışı hk.

İlgide kayıtlı özelge talep formunda; ana faaliyet konunuzun kurulmuş ve kurulacak şirketlere iştirak etmek olmakla beraber, mevcut fonlarının değerlendirilmesi amacıyla bir tanesinin Şirket merkezi olarak kullanılmak üzere yaptırdığı gayrimenkullerin, Şirket merkezi olarak kullanılmak için inşa edilen de dahil olmak üzere tamamlanmasını müteakip kiraya verildiğini belirterek, kiraya verilmiş olan söz konusu gayrimenkullerden birinin piyasa şartları dahilinde satılması halinde vergilendirmenin nasıl olacağı sorulmaktadır.

I- KURUMLAR VERGİSİ KANUNU YÖNÜNDEN

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde, kurumların, en az iki tam yıl süreyle aktiflerinde yer alan taşınmazlar ve iştirak hisseleri ile aynı süreyle sahip oldukları kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan haklarının satışından doğan kazançların %75’lik kısmının anılan bentte sayılan şartlar dahilinde kurumlar vergisinden istisna olduğu, menkul kıymet veya taşınmaz ticareti ve kiralanmasıyla uğraşan kurumların bu amaçla ellerinde bulundurdukları değerlerin satışından elde ettikleri kazançların istisna kapsamı dışında olduğu hükme bağlanmıştır.

Diğer taraftan, 1 seri no.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin “5.6.2.3.4. Menkul kıymet veya taşınmaz ticareti ile uğraşılmaması” başlıklı bölümünde;

“Menkul kıymet veya taşınmaz ticareti ve kiralanmasıyla uğraşan kurumların bu amaçla ellerinde bulundurdukları istisna kapsamındaki değerlerin satışından elde ettikleri kazançlar istisna kapsamı dışındadır.

İstisna uygulaması esas itibarıyla bütün kurumlar için geçerlidir. Ancak, faaliyet konusu menkul kıymet veya taşınmaz ticareti ve kiralanması olan kurumların bu amaçla iktisap ettikleri ve ellerinde tuttukları kıymetlerin satışından elde ettikleri kazançlar için istisnadan yararlanmaları mümkün değildir.

Satışa konu edilen kıymetlerin iki tam yıl kurum aktifinde kayıtlı olması da durumu değiştirmeyecektir. Aynı durum, satmak üzere taşınmaz inşaatı ile uğraşan mükellefler açısından da geçerlidir. Ancak, taşınmaz ticareti ile uğraşan mükelleflerin faaliyetlerinin yürütülmesine tahsis ettikleri taşınmazların satışından elde ettikleri kazançlara istisna uygulanabilecek; taşınmaz ticaretine konu edilen veya kiralama ya da başka surette değerlendirilen taşınmazların satış kazancı ise istisnaya konu edilmeyecektir.

Örnek 1: Bir inşaat şirketinin şirket merkezi olarak kullanılmak üzere inşa etmiş olduğu bir binayı, en az iki tam yıl süre ile kullandıktan sonra satması halinde, bu satıştan doğan kazanç için istisna uygulanabilecektir. Şirketin satmak amacıyla inşa etmiş olduğu veya satın aldığı binaların satışından elde ettiği kazançlar için söz konusu istisna uygulanmayacaktır.

Örnek 2: İnşaat faaliyetinde bulunan bir şirketin satın aldığı arsayı iki tam yıl geçtikten sonra satması halinde ya da faaliyet konusu alış veriş merkezleri inşaa etmek veya kiraya vermek olan şirketin bu amaçla inşa ettiği taşınmazları iki tam yıl geçtikten sonra satması halinde, şirketin bu istisnadan yararlanması söz konusu olmayacaktır.

Örnek 4: Esas faaliyeti taşınmaz ticareti ve kiralaması olmayan bir şirketin, atıl olarak durmakta olan bir taşınmazını kiraya verdikten iki tam yıl sonra söz konusu taşınmazı satması halinde taşınmazın elden çıkarılmasından doğan kazancın istisnadan yararlanması mümkün bulunmaktadır.

…”

açıklamalarına yer verilmiştir.

Şirketinizin ana sözleşmesinin incelenmesinden, şirketinizin amaç ve faaliyet konularının yeniden belirlendiği 4 üncü maddesinin 13 üncü bendinden, şirketinizin amaç ve konularını gerçekleştirebilmek için gayrimenkul malları ile uçak dahil her türlü taşıt vasıtası iktisap edebileceği, inşa ettirebileceği, bunları kullanabileceği, kiraya verebileceği, satın alabileceği, gayrimenkul satış vaadi gibi ayni hakları rehine alabileceği, kendi gayrimenkulleri üzerinde başkalarının lehine ipotek ve gayrimenkul satış vaadi gibi ayni haklar verebileceği, işbu ayni hakları fek edebileceği gibi hükümlerin yer aldığı anlaşılmaktadır.

Öte yandan, şirketiniz tarafından verilen ek bilgiden, 3 adet gayrimenkulden ikisinin okul, diğerinin de ofis olarak başka şirketlere kiraya verildiği anlaşılmıştır.

Bu hüküm ve açıklamalara göre, faaliyet konuları arasında taşınmaz kiralaması bulunan şirketinizin, kiraya vermek suretiyle değerlendirilen taşınmazını satması halinde elde edilen kazancının Kurumlar Vergisi Kanununun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde belirtilen istisnaya konu edilmesi mümkün değildir.

II- KATMA DEĞER VERGİSİ KANUNU YÖNÜNDEN

Katma Değer Vergisi Kanununun 1/1 inci maddesine göre Türkiye’de yapılan ticari, sınai ve zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetler katma değer vergisine tabidir. Aynı maddenin 4 üncü fıkrasında; ticari, sınai, zirai faaliyet ile serbest meslek faaliyetinin devamlılığı, kapsamı ve niteliğinin Gelir Vergisi Kanunu hükümlerine göre; Gelir Vergisi Kanununda açıklık bulunmadığı hallerde, Türk Ticaret Kanunu ve diğer ilgili mevzuat hükümlerine göre tayin ve tespit edileceği, 5 inci fıkrasında ise bu faaliyetlerin kanunların veya resmi makamların gösterdiği gerek üzerine yapılması, bunları yapanların hukuki statü ve kişiliklerinin işlemlerin mahiyetini değiştirmeyeceği ve vergilendirmeye mani teşkil etmeyeceği hükme bağlanmıştır.

Aynı Kanunun 17/4-r maddesinde, kurumların aktifinde veya belediyeler ile il özel idarelerinin mülkiyetinde, en az iki tam yıl süreyle bulunan iştirak hisseleri ile taşınmazların satışı suretiyle gerçekleşen devir ve teslimleri katma değer vergisinden istisna tutulmuş; istisna kapsamındaki kıymetlerin ticaretini yapan kurumların, bu amaçla aktiflerinde bulundurdukları taşınmaz ve iştirak hisseleri teslimlerinin istisna kapsamı dışında olduğu belirtilmiştir .

Yukarıda yer alan hükümler çerçevesinde, Şirketiniz aktifinde kayıtlı bulunan taşınmazların kiraya verilmesi, bunların ticari amaçla aktifte bulundurulması olarak değerlendirileceğinden, ticari amaçla elde bulundurulan söz konusu taşınmazların tesliminde, bu taşınmazların iki yıldan fazla süredir aktifte bulundurulup bulundurulmadığına bakılmaksızın, Kanunun 17/4-r maddesindeki istisna hükmünün uygulanması mümkün değildir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

(*) Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**) İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

Tapuda arsa olarak tescilli olan ancak üzerinde 7 bağımsız bölüm bulunan gayrımenkulün bir kısmının veya tamamının satılması halinde kvk 5/1-e kapsamında istisnaya konu edilip edilemeyeceği hk. Tarih 23/07/2013

Başlık Tapuda arsa olarak tescilli olan ancak üzerinde 7 bağımsız bölüm bulunan gayrımenkulün bir kısmının veya tamamının satılması halinde kvk 5/1-e kapsamında istisnaya konu edilip edilemeyeceği hk.
Tarih 23/07/2013
Sayı 62030549-125[5-2013/122]-1072
Kapsam

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

(Mükellef Hizmetleri Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü)

Sayı

:

62030549-125[5-2013/122]-1072

23/07/2013

Konu

:

Tapuda arsa olarak tescilli olan ancak üzerinde 7 bağımsız bölüm bulunan gayrımenkulün bir kısmının veya tamamının satılması halinde kvk 5/1-e kapsamında istisnaya konu edilip edilemeyeceği hk.

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda, … Vergi Dairesi Müdürlüğünün … vergi kimlik numarasında kayıtlı mükellefi olarak otomotiv ve sanayide kullanılan her türlü filtrelerin toptan ticareti ile iştigal ettiğinizi ve üzerinde tapuya tescil edilmemiş 7 adet bağımsız taşınmaz (bina) bulunan arsanın 11.12.2007 tarihinde satın alınarak aktifinize bina olarak kaydı yapıldığını ve 09.06.2008 tarihinden 16.05.2012 tarihine kadar bu binada faaliyette bulunduğunuzu, bu tarihten itibaren ise bu taşınmazı kiraya verdiğinizi belirterek, söz konusu taşınmazın belirli bir hissesinin veya tamamının satışından elde edeceğiniz kazancın Kurumlar Vergisi Kanununun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi kapsamında istisnaya konu edilip edilemeyeceğinin sorulduğu anlaşılmaktadır.

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde, kurumların, en az iki tam yıl süreyle aktiflerinde yer alan taşınmazlar ve iştirak hisseleri ile aynı süreyle sahip oldukları kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan haklarının satışından doğan kazançların %75’lik kısmının anılan bentte sayılan şartlar dahilinde kurumlar vergisinden istisna olduğu, menkul kıymet veya taşınmaz ticareti ve kiralanmasıyla uğraşan kurumların bu amaçla ellerinde bulundurdukları değerlerin satışından elde ettikleri kazançların istisna kapsamı dışında olduğu hükme bağlanmıştır.

İstisnaya konu olan taşınmazlar Türk Medeni Kanununda “Taşınmaz” olarak tanımlanan ve esas niteliği bakımından bir yerden başka bir yere taşınması mümkün olmayan, dolayısıyla yerinde sabit olan mallardır. Bu mallar Türk Medenî Kanununun 704 üncü maddesinde; arazi, tapu siciline ayrı sayfada kaydedilen bağımsız ve sürekli haklar ve kat mülkiyeti kütüğüne kayıtlı bağımsız bölümler olarak sayılmıştır. Elden çıkarılacak taşınmazlardan doğacak kazancın bu istisna uygulamasına konu olabilmesi için taşınmazların anılan Kanununun 705 inci maddesi gereğince kurum adına tapuya tescil edilmiş olmaları gerekecektir.

Konuya ilişkin olarak ayrıntılı açıklamalar 1 seri no.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinde yapılmış olup, anılan Tebliğin”5.6.2.3.4. Menkul kıymet veya taşınmaz ticareti ile uğraşılmaması” başlıklı bölümünde,

“Menkul kıymet veya taşınmaz ticareti ve kiralanmasıyla uğraşan kurumların bu amaçla ellerinde bulundurdukları istisna kapsamındaki değerlerin satışından elde ettikleri kazançlar istisna kapsamı dışındadır.

İstisna uygulaması esas itibarıyla bütün kurumlar için geçerlidir. Ancak, faaliyet konusu menkul kıymet veya taşınmaz ticareti ve kiralanması olan kurumların bu amaçla iktisap ettikleri ve ellerinde tuttukları kıymetlerin satışından elde ettikleri kazançlar için istisnadan yararlanmaları mümkün değildir.

Satışa konu edilen kıymetlerin iki tam yıl kurum aktifinde kayıtlı olması da durumu değiştirmeyecektir. Aynı durum, satmak üzere taşınmaz inşaatı ile uğraşan mükellefler açısından da geçerlidir. Ancak, taşınmaz ticareti ile uğraşan mükelleflerin faaliyetlerinin yürütülmesine tahsis ettikleri taşınmazların satışından elde ettikleri kazançlara istisna uygulanabilecek; taşınmaz ticaretine konu edilen veya kiralama ya da başka surette değerlendirilen taşınmazların satış kazancı ise istisnaya konu edilmeyecektir.

açıklamaları yapılmıştır.

Öte yandan, … tarih ve … sayılı Türk Ticaret Sicili Gazetesinden şirketinizin amaç ve konularının tadil edilerek; her türlü inşaat taahhütleri yapmak, her türlü inşaat, bina yapmak, satmak, kendi hesabına arazi ve arsalar almak, bunlar üzerinde veya başkalarına ait arsa ve araziler üzerine kat karşılığı binalar yapmak gibi faaliyetlerin, faaliyet konularınız arasında sayıldığı anlaşılmaktadır. Ayrıca, tapuda arsa olarak görünen, ancak, üzerinde 7 ayrı bağımsız bölüm bulanan ve aktifinize bina olarak kaydı yapılan taşınmazın, şirket faaliyetlerinde kullanılmasını takiben 16.05.2012 tarihi itibariyle kiraya verildiği anlaşılmaktadır.

Bu hüküm ve açıklamalara göre, taşınmaz ticareti ile uğraştığı anlaşılan şirketinizin tapuda arsa olarak görünen ancak üzerinde tapuya tescili yapılmamış olan 7 ayrı bağımsız bölümü bulunan taşınmazın, belirli bir hissesinin veya tamamının satışından elde edilen kazancın Kurumlar Vergisi Kanununun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi kapsamında kurumlar vergisinden istisna edilmesi mümkün değildir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

(*) Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**) İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.