Kooperatiflerde bölünme, kooperatiflerde kısmi bölünme

kooperatif ana sözleşmesi kooperatif kuruluşu kooperatif kuruluş bilgi formu kooperatif kuruluş aşamaları

kooperatif ana sözleşmesi
kooperatif kuruluşu
kooperatif kuruluş bilgi formu
kooperatif kuruluş aşamaları
kooperatif kuruluşu için gerekli evraklar
kooperatif nasıl kurulur
kooperatif kuruluş belgeleri
yapı kooperatifi kuruluş işlemleri

Detaylı bilgi için info@ozmconsultancy.com

İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ İLE İLGİLİ ÇALIŞAN TEMSİLCİSİNİN NİTELİKLERİ VE SEÇİLME USUL VE ESASLARINA İLİŞKİN TEBLİĞ

29 Ağustos 2013 PERŞEMBE
Resmî Gazete
Sayı : 28750

TEBLİĞ

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından:

İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ İLE İLGİLİ ÇALIŞAN TEMSİLCİSİNİN

NİTELİKLERİ VE SEÇİLME USUL VE ESASLARINA

İLİŞKİN TEBLİĞ

Amaç

MADDE 1 – (1) Bu Tebliğin amacı; 20/6/2012 tarihli ve 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 20 nci maddesi kapsamındaki çalışan temsilcisinin nitelikleri, seçimi veya atanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemektir.

Kapsam

MADDE 2 – (1) Bu Tebliğ; 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 20 nci maddesi kapsamındaki çalışan temsilcisinin nitelikleri, seçimi veya atanmasına ilişkin usul ve esasları kapsar.

Dayanak

MADDE 3 – (1) Bu Tebliğ; 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 20 nci maddesi ile 9/1/1985 tarihli ve 3146 sayılı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 2 nci ve 34 üncü maddelerine dayanılarak hazırlanmıştır.

İşverenin yükümlülüğü

MADDE 4 – (1) İşveren; işyerinin değişik bölümlerindeki riskler ve çalışan sayılarını göz önünde bulundurarak dengeli dağılıma özen göstermek kaydıyla, çalışanlar arasında yapılacak seçim veya seçimle belirlenemediği durumda atama yoluyla yeterli sayıda çalışan temsilcisini görevlendirir.

(2) İşveren, çalışan temsilcisinin veya temsilcilerinin görevlerini yerine getirebilmeleri için gerekli imkânları sağlar.

(3) İşveren, işyerinde yetkili sendika veya sendikalar bulunması halinde işyeri sendika temsilcisini çalışan temsilcisi olarak görevlendirir.

(4) Çalışan temsilcisinin seçilmesi veya atanması ile ilgili gerekli tüm iş ve işlemler işveren tarafından yerine getirilir.

(5) İşveren seçim veya atama yoluyla görevlendirilen çalışan temsilcilerini işyerinde ilân eder.

Çalışan temsilcisi adaylarının belirlenmesi

MADDE 5 – (1) Çalışan temsilcisinin, işyerinde yetkili sendika bulunmaması halinde çalışanlar arasından seçimle belirlenmesi esastır.

(2) Çalışan temsilcisinin seçimle belirlenmesi durumunda çalışan temsilcisi aday başvurularının yapılması için yedi günden az olmamak üzere süre tanınarak işveren tarafından işyerinde ilân edilir.

(3) İşyerinde çalışanların aday olabilmeleri için 6 ncı maddedeki kriterleri sağlamaları esastır. Bu kriterleri taşımaları halinde aday olmaları engellenemez.

(4) Seçimlerin yapılmasına ilişkin iş ve işlemler için gerekli şartlar sağlanır ve yeterli sayıda personel işveren tarafından görevlendirilir.

(5) Aday sayısı işyerinde zorunlu çalışan temsilcisi sayısının üç katından fazla olamaz. Fazla olması halinde çalışan temsilcisi adayları; öğrenim durumu, işyerindeki deneyim süresi ve yaş kriterleri esas alınarak ikinci fıkrada belirtilen sürenin bitiminden itibaren en fazla üç gün içinde işveren tarafından ilân edilir.

Çalışan temsilcisinin nitelikleri

MADDE 6 – (1) Bir çalışanın çalışan temsilcisi olabilmesi için aşağıdaki niteliklere sahip olması zorunludur:

a) İşyerinin tam süreli daimi çalışanı olması,

b) En az 3 yıllık iş deneyiminin bulunması,

c) En az ortaokul düzeyinde öğrenim görmüş olması.

(2) Belirli süreli veya geçici işlerde (a) ve (b) bentleri, işyerinde 3 yıllık iş deneyimi bulunmayan çalışan veya aday bulunmaması halinde (b) bendi, çalışanlar veya adaylar arasında yeterli eğitim düzeyine sahip kişi bulunmaması halinde (c) bendi hükümleri uygulanmaz.

(3) Yetkili sendika temsilcisinin çalışan temsilcisi olarak görev yapması halinde birinci fıkrada sayılan nitelikler aranmaz.

Çalışan temsilcisi sayısının belirlenmesi

MADDE 7 – (1) İşyerinde görevlendirilecek çalışan temsilcisi sayısı aşağıdaki şekilde belirlenir:

a) İki ile elli arasında çalışanı bulunan işyerlerinde bir.

b) Elli bir ile yüz arasında çalışanı bulunan işyerlerinde iki.

c) Yüz bir ile beş yüz arasında çalışanı bulunan işyerlerinde üç.

ç) Beş yüz bir ile bin arasında çalışanı bulunan işyerlerinde dört.

d) Bin bir ile iki bin arasında çalışanı bulunan işyerlerinde beş.

e) İki bin bir ve üzeri çalışanı bulunan işyerlerinde altı.

Çalışan temsilcilerinin seçilme veya atanma koşulları

MADDE 8 – (1) Seçim, işyerindeki çalışanların en az yarıdan bir fazlasının katılacağı bir oylamayla yapılır. Oylamanın gizli yapılması esastır. En fazla oy alan aday veya adaylar çalışan temsilcisi veya temsilcileri olarak ilân edilir. Vardiya usulü çalışılan işyerlerinde ise seçimler tüm vardiyalarda çalışanların da oy kullanmasına imkân verilecek şekilde düzenlenir.

(2) Oyların eşitliği durumunda çalışan temsilcisi; adayların öğrenim durumu, işyerindeki deneyim süresi ve benzeri kriterleri esas alınarak işverence belirlenir. Seçim, sonuçları itibariyle beş yıl geçerlidir.

(3) Çalışan temsilcisinin, herhangi bir nedenle görevinden ayrılması durumunda, daha önce yapılan seçim sonuçlarına göre en fazla oy alan sıradaki aday atanır.

(4) İşyerinde yetkili sendika bulunması halinde, işyeri sendika temsilcileri çalışan temsilcisi olarak görevlendirilir. Sendika temsilci sayısının zorunlu çalışan temsilci sayısından az olması durumunda diğer çalışan temsilcisi veya temsilcileri dengeli dağılıma özen göstermek kaydıyla işveren tarafından görevlendirilir. Sendika temsilci sayısının zorunlu çalışan temsilci sayısından çok olması durumunda ise yetkili sendikanın önerisi doğrultusunda çalışan temsilcileri işveren tarafından görevlendirilir.

(5) İşyerinde farklı statü hukukuna tabi çalışanların üye olduğu birden fazla yetkili sendika bulunması halinde;

a) Bir çalışan temsilcisi görevlendirilecekse en çok üyeye sahip yetkili sendika temsilcisi çalışan temsilcisi olarak atanır.

b) Birden fazla çalışan temsilcisi görevlendirilecekse aşağıda yer alan örnekteki gibi hesaplanarak çalışan temsilcisi görevlendirilir.

c) Örnekte verilen hesaplama yöntemine göre üye sayılarında eşitlik durumu olduğunda son kalan çalışan temsilcisi kura yöntemine başvurularak belirlenir.

ç) Örnek 2’de verilen hesaplama yönteminde tam sayılara göre temsilci görevlendirmesi yapılır, atanması gereken diğer temsilci için kura yöntemine başvurulur.

Örnek 1:

Toplam çalışan sayısı: 2000

22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu ve diğer (iş akdi/hizmet akdi/iş sözleşmesi v.b.) çalışanların sayısı: 1100

Diğer (statü hukukuna bağlı) çalışanların sayısı: 900

Görevlendirilecek çalışan temsilcisi sayısı: 5

Yetkili sendika sayısı: 2

Formül:

Çalışan temsilcisi sayısı = (22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu ve diğer (iş akdi/hizmet akdi/iş sözleşmesi v.b.) çalışanların sayısı veya Diğer (statü hukukuna bağlı) çalışanların sayısı/Toplam çalışan sayısı) * Görevlendirilecek çalışan temsilcisi sayısı

Hesaplama:

A Sendikası (6356 sayılı Kanuna göre yetkili) çalışan temsilci sayısı için;

(1100/2000) * 5 = 2,75 ≈ 3 Çalışan Temsilcisi

B Sendikası (4688 sayılı Kanuna göre yetkili) çalışan temsilci sayısı için;

(900/2000) * 5 = 2,25 ≈ 2 Çalışan Temsilcisi

Örnek 2:

Toplam çalışan sayısı: 800

A sendikasına üye 500, B sendikasına üye 300 çalışan

Görevlendirilecek çalışan temsilcisi sayısı: 4

(Örnek 1’ deki hesaplama yöntemine göre belirlenmesi halinde)

A sendikası (500/800)*4=2,5 ( 2 Çalışan temsilcisi)

B sendikası (300/800)*4=1,5 (1 Çalışan temsilcisi)

Kalan 1 temsilci kura yöntemiyle belirlenir.

(6) İşyerinde yetkili sendika bulunmaması veya çalışanlar arasında aday olmaması durumunda işveren çalışanlar arasından dengeli dağılıma özen göstererek 6 ncı maddenin birinci fıkrasındaki niteliklere uygun çalışan bulunması halinde bunlar arasından atama yapar. Bu niteliklere uygun çalışan bulunmayan işyeri işverenleri ise çalışanlar arasından yeterli sayıda çalışan temsilcisinin görev yapmasını sağlar.

(7) Birden fazla çalışan temsilcisinin bulunması durumunda baş temsilci, çalışan temsilcileri arasında yapılacak seçimle belirlenir. Oyların eşitliği durumunda, baş temsilci kura yöntemiyle belirlenir.

(8) İşyerindeki yetkili sendikanın yetkisini kaybetmesi veya bir başka sendikanın yetkili sendika olarak ilân edilmesi durumunda otuz günlük süre içerisinde işveren bu maddede belirtilen usullere göre çalışan temsilcisi veya temsilcilerinin görev yapmasını sağlar.

Çalışan temsilcisinin yetki ve yükümlülüğü

MADDE 9 – (1) Çalışan temsilcisi; iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili çalışmalara katılma, çalışmaları izleme, tehlike kaynağının yok edilmesi veya tehlikeden kaynaklanan riskin azaltılması için tedbir alınmasını isteme, tekliflerde bulunma ve benzeri konularda çalışanları temsil etmeye yetkilidir.

(2) Görevini yürütmesi nedeniyle, çalışan temsilcisinin hakları kısıtlanamaz.

(3) Çalışan temsilcisi görevi gereği işverenin veya işyerinin mesleki sırları ile gördüğü, öğrendiği hususları ve çalışanlara ait özel bilgileri gizli tutmakla yükümlüdür.

Kayıt

MADDE 10 – (1) Çalışan temsilci veya temsilcilerinin seçimi sonucunda, yapılan seçimi hangi adayın ne kadar oyla kazandığı ile ilgili bir tutanak düzenlenir. Tutanağın işveren veya vekili ve seçimde görevlendirilen çalışanlar tarafından imzalanması zorunludur. Tutanaklar ile oylamaya katılanların imzalı listesi bir sonraki seçime kadar işyerinde saklanır.

Çalışan temsilcisinin eğitimi

MADDE 11 – (1) Çalışan temsilcileri 15/5/2013 tarihli ve 28648 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Çalışanların İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitimlerinin Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliğe göre iş sağlığı ve güvenliği konularında özel olarak eğitilir.

(2) Çalışan temsilcilerine iş sağlığı ve güvenliği kurulu bulunan işyerlerinde kurul üyeleri ile birlikte iş sağlığı ve güvenliği konularında özel eğitim verilmesi sağlanabilir.

Mevcut seçim veya atamaların geçerliliği

GEÇİCİ MADDE 1 – (1) Bu Tebliğin yayımından önce yapılan çalışan temsilcisi seçimleri veya atamaları geçerli sayılır.

Yürürlük

MADDE 12 – (1) Bu Tebliğ yayımı tarihinden itibaren otuz gün sonra yürürlüğe girer.

Yürütme

MADDE 13 – (1) Bu Tebliğ hükümlerini Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı yürütür.

Kooperatiflerde hak ve eşitlik

Kararda, Kooperatifler Kanunu’nun 23. maddesinde yer alan eşitlik kuralına aykırı olabilecek şekilde alınan sonraki kooperatif genel kurul kararlarının akıbeti değerlendirilmektedir.
(Karar Tarihi : 01.04.2013)
“Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Davacı vekili, müvekkili kooperatifin üyesi davalıya tahsis edilen dubleks daireler için genel kurulda 7.000,00 TL aidat tespit edildiğini, davalının bu aidatın tahsili için yapılan takibe itiraz ettiğini, davalı gibi anahtar teslimi daire alan diğer üyelerden bazılarının bu miktarı ödediğini, kooperatifin aldığı genel kurul kararlarının davalı için de bağlayıcı olduğunu ileri sürerek, itirazın iptali ile %40 icra inkar tazminatının tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, davalının kooperatif üyesi olmadığını, hisse devri yoluyla anahtar teslimi daire satın aldığından aidattan sorumlu olmadığını savunarak, davanın reddini ve %40 kötüniyet tazminatının tahsilini istemiştir.

Mahkemece, iddia, savunma, dosya kapsamı ve benimsenen bilirkişi raporuna göre; davalının davacı kooperatife 27.09.2005 tarihinde üye olarak kabul edildiği, davalının sunduğu belgede davacı kooperatifin imzasının bulunmadığı gibi davacı kooperatifin bu sözleşmeyi de kabul beyanı olmadığı, böylece davalının bu iddiasını ispat edemediği, davacı kooperatif genel kurulunda tapu teslimi daire alan üyelerden dubleks daireler için bir defaya mahsus olmak üzere 7,000,00 TL alınmasına karar verildiği, davalı itiraz etmediğinden genel kurul kararının kesinleştiği, genel kurula katılan ya da katılmayan tüm üyeler için bağlayıcı olduğu gerekçesiyle, davanın kabulü ile itirazın iptaline, %40 icra inkar tazminatına karar verilmiştir.

Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.

1)Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde değildir.

2)Dava, kooperatif aidat alacağının tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.

İcra takibinin dayanağı olan 06.06.2009 tarihli genel kurul toplantısında tapu teslimi daire alan üyelerden dubleks daireler için bir defaya mahsus olmak üzere 7.000,00 TL aidat alınması yönünde oybirliğiyle karar alınmıştır. Davacı tarafça dava dilekçesinde davalının peşin bedelli ortak olduğunun kabul edilmiş olup, bu tür ortaklardan genel kurul kararı ile alınmasına karar verilen aidatı davalının ödemediği iddia edildiğine, davalının da kendisinin peşin bedelli ortak olduğunu savunduğuna göre, taraflar arasında davalının peşin bedelli ortak olduğu hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır.

1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 23. maddesi hükmü uyarınca, ortaklar hak ve yükümlülüklerde eşit konumdadırlar. Yönetim kurulu bu ilkenin dışına çıkmak istediği takdirde, bu hususu, genel kurul gündemine alarak, genel kurulun tartışmasına açıkça sunması gerekmekte veya genel kurulun yapılan uygulamayı açıkça ya da zımnen benimsemesi icap etmektedir. Bu nedenle, sabit ve peşin aidat ödemek suretiyle ortaklığa alınmadaki bu usule uyulmamışsa, böyle bir ortağın (devam eden inşaatların finansmanına katılımı için) üyelik aidat yükümlülüğü devam eder. Açıklanan usule uyulmuşsa, ortaklığa alınmadaki bu farklılık, ortaklığa alındıktan sonra üyelik aidatı istenmesini mümkün kılmaz ise de kooperatifin amacına ulaşıncaya kadar yapılan genel yönetim ve altyapı giderlerinden ortağın sorumluluğu devam eder. Genel kurulca açık yetki verilmedikçe ya da benimsenmedikçe 1163 sayılı Kanun’un 23. maddesine aykırı şekilde yönetim kurulunun diğer ortaklardan farklı statüde ortaklığa kabul kararı vermesine veya akçalı konularda bir ortağı farklı statüde konumlandırmasına geçerli hukuki sonuç bağlanamaz. Öte yandan, kooperatifin en yetkili organı genel kuruldur. Genel kurulda hakkaniyetin gerektirdiği ölçüde gerekli kararlar alınabileceği gibi, daha önce alınan ve uygulanan kararların değişen koşullar ve eşitlik ilkesi gerektirdiğinde, değişen koşullarda eşitlik sağlanmak üzere değiştirilmesi mümkün ve geçerli olup, bu durumda kazanılmış hakların ihlâlinden söz edilemez. Aksi halde bu ilkelere uyulmadan alınan sonraki genel kurul kararı, kazanılmış hakları ihlâl edeceğinden yok hükmündedir.

Somut olayda, davacı kooperatifin 06.06.2009 tarihli genel kurulunda peşin bedelli ortaklardan dubleks daireler için bir defaya mahsus 7.000,00 TL alınmasına ilişkin genel kurul kararına davalının katılıp olumlu oy kullanmaması koşulu ile bu bedelin tamamen ya da kısmen inşaat finansman giderlerinden oluşması halinde, peşin bedelli ortak olduğu uyuşmazlık dışı olan davalının daha önce oluşan ve uygulanan üyelik statüsünün davacı yararına olan sonuçlarının ortadan kaldırılması anlamına geleceğinden, diğer anlatımla kazanılmış haklarını bertaraf eder nitelikte olacağından, tamamen veya inşaat finansman gideri olduğu belirlenen kısmı yönünden yok hükmündedir. Bu durumda, peşin ödemeli ortakların durumunu ağırlaştırabilecek ve 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 23. maddesinde yer alan eşitlik kuralına aykırı olabilecek şekilde alınan sonraki genel kurul kararları daha önce genel kurul kararına dayalı olarak oluşan peşin bedelli üyelik statüsünün davalı yararına olan sonuçlarını olumsuz olarak etkilediğinden, yok hükmündedir. Yok hükmünde olan kararlar baştan beri hükümsüz olan, sonradan geçerlik olanağı bulunmayan kararlardır. Bu nitelikteki kararların yokluğunun tespiti davası açabilmek için kararlara red oyu vermesi yeterli olup, muhalefet şerhinin yazdırılması ve davanın bir ay içinde açılması dahi gerekmez. Red oyu vermeyip karara olumlu oy kullanması halinde, yokluğunun tespitini istemesi TMK’nın 2. maddesine aykırı düşer. Red oyu vermiş olması halinde davalının iptali için dava açmadığından ve kararın bu nedenle kesinleştiğinden, davalıyı bağlayacağından söz edilemez. Takibin dayanağı olan genel kurula gelenleri gösteren hazirun listesinde davacının imzası bulunmadığından, toplantıya katılmadığı ve oybirliği ile alınan karara olumlu oy kullananlar arasında davacının bulunmadığı anlaşılamamaktadır.

Bu durumda mahkemece, davacı kooperatifin 06.06.2009 tarihli genel kurul tutanağı, yönetim ve denetim kurulu raporları, gelir gider cetvelleri ve bilançosu öncelikle davacı kooperatiften, temin edilemez ise ilgili Ticaret Sicil Memurluğu’ndan veya anasözleşmenin 41. maddesi uyarınca Çevre ve Şehircilik Bakanlığı İl Müdürlüğü’nden getirtilip kooperatif konusunda uzman bilirkişi aracılığıyla inceleme yapılıp, talep konusu alacağın peşin bedelli ortak olan davalının sorumlu tutulamayacağı inşaat finansman gideri mi, yoksa sorumlu tutulabileceği genel gider ve altyapı gideri mi olduğu, tahsil edilen üyeler varsa toplanan 7.000,00 TL’nin hangi giderler için harcandığı konusunda denetime elverişli bir ek rapor alınıp, oluşacak uygun sonuç çerçevesinde, varsa davalının sorumluluk miktarının belirlenmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.

KARAR : Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün, davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 01.04.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”

Dava, davalıların maliki bulunduğu binanın ana su borusunun patlaması sonucu aynı binada kiracı olarak bulunan sigortalıya ait işyerinde meydana gelen hasarı tazmin eden sigorta şirketinin, ödediği tazminatı TTK m.1301’e mesnetle sigortalısına halefen davalılardan rücuen tazmini talebidir.

Dava, davalıların maliki bulunduğu binanın ana su borusunun patlaması sonucu aynı binada kiracı olarak bulunan sigortalıya ait işyerinde meydana gelen hasarı tazmin eden sigorta şirketinin, ödediği tazminatı TTK m.1301’e mesnetle sigortalısına halefen davalılardan rücuen tazmini talebidir.

Sigorta şirketi, davayı, sigortalısına halefen açtığına göre, görevli mahkemenin tayininde sigortalı ile davalılar arasındaki ilişkinin hukuki mahiyeti nazara alınır. Dava dışı sigortalı ile davalılar arasındaki ilişkide Kat Mülkiyeti Kanunu hükümleri uygulanacak olduğundan görevli mahkeme sulh hukuk mahkemesidir.
(Karar Tarihi : 24.04.2013)
“Taraflar arasında görülen davada Amasya 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 15.02.2012 tarih ve 2009/284-2012/60 sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Vedat Yalçın tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Davacı vekili, davalıların maliki bulunduğu binanın ana su borusunun patlaması sonucu aynı binada kiracı olarak bulunan sigortalıya ait işyerinde hasar meydana geldiğini, İşyerim Paket Sigorta Poliçesi kapsamında sigortalıya 17.785,60 TL hasar tazminatı ödendiğini, davalıların zarardan sorumlu olduğunu ileri sürerek, bu meblağın faizi ile birlikte davalılardan tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalılar vekili, talebin zamanaşımına uğradığını, dava dışı sigortalının kullanmadan kaynaklanan sorumluluğunun bulunduğunu, istenen tazminatın fahiş olduğunu savunmuştur.

Mahkemece, iddia, savunma, toplanan kanıtlar, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, hasarın sigortalının iş yerinde bulunan su borusundaki sızıntıdan kaynaklandığı, sızıntıya yol açan arızanın hukuken ufak tefek ayıp niteliğinde olup, kiralanandaki ayıpları zamanında gidermeyen sigortalının kusurlu olduğu, zarar görenin kusuru nedeniyle illiyet bağının kesildiği, davalılar kiracıya karşı sorumluluktan kurtulduğundan halefi olan davacıya karşı da sorumluluklarının bulunmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.

Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.

1- Dava, Mülga 6762 sayılı TTK’nın 1301. maddesine dayalı rücuen tazminat istemine ilişkindir. Davacı sigorta şirketi bu davayı sigortalısına halefen açtığına göre, görevli mahkemenin tayininde sigortalı ile davalılar arasındaki ilişkinin hukuki mahiyeti nazara alınır. Dava dışı sigortalı ile davalılar arasındaki ilişkide Kat Mülkiyeti Kanunu hükümleri uygulanacak olduğundan bu Kanun’dan doğan uyuşmazlıklarda görevli mahkeme sulh hukuk mahkemesidir. Bu itibarla, mahkemece görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, işin esasına girilerek yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.

2- Bozma sebep ve şekline göre davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştir.

KARAR : Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle kararın BOZULMASINA, (2) nolu bentte açıklanan nedenle davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, 24.04.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”
İlgili Mevzuat Hükmü : Kat Mülkiyeti Kanunu Ek Madde 1 :(Ek madde: 13/04/1983 – 2814/15 md.)

Bu Kanunun uygulanmasından doğacak her türlü anlaşmazlık sulh mahkemelerinde çözümlenir.

Kooperatife müdür atanabilir mi? Sorumlulukları nelerdir? Müdüre karşı dava açılabilir mi?

Dava, teslim edildiği halde primi ve vergi borcunu ödemediği iddia edilen muhasebeci ile denetleme görevini yapmayan kooperatif müdürü aleyhine açılmıştır. Bu dava, müdür yönüyle bir sorumluluk davasıdır ve 1163 S.K. m.98 atfı ile 6762 sayılı TTK m.341-342’ye göre, böyle bir davanın açılabilmesi için genel kurulca davanın ikamesi yolunda karar alınması ve davanın denetçiler tarafından açılması gerekir.

Yukarıda açıklanan yasa hükümleri yerine getirilmeden ve menfaat çatışması sonucunu doğuran vekaletnameyle davaya devam edilip karar verilmiştir. Davacı kooperatife uygun bir süre verilerek bahsedilen eksiklikler tamamlanmalı, denetçiler tarafından verilen vekaletname ibrazı veya bizzat denetçiler huzuru ile davaya devam edilmelidir.
(Karar Tarihi : 18.09.2003)
“Taraflar arasında görülen davada Bodrum Asliye 1. Hukuk Mahkemesi’nce verilen 19.03.2003 tarih ve 1998/1117-2002/92 sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalı S____ S____ vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:

Davacı vekili, davalılardan S____ S____’ın müvekkili kooperatifin müdürü, diğer davalı F____ B____’un ise muhasebecisi olduklarını, kendisine ödemesi için teslim edilen SSK prim ve vergi borçlarının muhasebeci davalı tarafından ödenmediğini, gecikme faizi ve cezalarının oluştuğunu, diğer davalının gerekli denetimi yapmadığını iddia ederek, Sosyal Sigortalar Kurumu’na ödenmesi gerekli 1.665.316.545 TL ile Vergi Dairesine ödenecek 726.081.000 TL’nin davalılardan fer’ileriyle beraber tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı F____ B____, kooperatiften alacağı olduğunu, ödemeleri yaptığını savunmuştur.

Diğer davalı, kendisinde sorumluluk bulunmadığını, davalı F____ B____’a ödemeleri yapması için kooperatif adına para verdiğini, ödeme yapmadığını bildirerek, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, iddia, savunma, toplanan kanıtlar ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, davalı F____ B____’un kendisine verilen paraları zamanında ödemeyerek, diğer davalının denetim görevini yerine getirmeyerek davacının zararının oluşmasına neden oldukları gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüyle, 1.606.341.116 TL SSK primi gecikme zammı ile 228.426.000 TL vergi borcunun davalılardan tahsiline karar verilmiştir.

Kararı, davalı S____ S____ vekili temyiz etmiştir.

1-Dava,kooperatifin SSK prim ve vergi borcunun zamanında ödenmemesi nedeniyle meydana gelen zararın tahsili istemine ilişkindir.

Dava,teslim edildiği halde pirimi ve vergi borcunu ödemediği iddia edilen muhasebeci F____ B____ ile denetleme görevini yapmayan kooperatif müdürü aleyhine açılmıştır.Bu dava, müdür yönüyle bir sorumluluk davasıdır. 1163 Sayılı Kooperatifler Yasası’nın 58’inci maddesine göre, kooperatife müdür atanması mümkündür.Anılan yasanın 98’inci maddesi yollaması ile TTK’nun 342 ve 341’inci maddelerine göre, böyle bir davanın açılabilmesi için genel kurulca davanın ikamesi yolunda karar alınması ve davanın denetçiler tarafından açılması gerekir. Dava, 14.08.1997 tarihli, mümeyyiz davalı S____ S____’ın da imzasını içeren yönetim kurulu üyelerince verilen vekaletnameyle açılmıştır. Dolayısıyla,yukarıda açıklanan yasa hükümleri yerine getirilmeden ve menfaat çatışması sonucunu doğuran vekaletnameyle davaya devam edilip karar verildiği anlaşılmıştır.Ancak, anılan bu eksiklikler, sorumluluk davasının reddini gerektirmez. Davacı kooperatife uygun bir süre verilerek bahsedilen eksiklikler tamamlanmalı, denetçiler tarafından verilen vekaletname ibrazı veya bizzat denetçiler huzuru ile davaya devam edilmesi gerekir. Mahkemece yukarıda açıklanan hususlar gözden kaçırılarak davanın esastan sonuçlandırılması doğru görülmemiş, hükmün bozulması gerekmiştir.

2-Bozma sebep ve şekline göre,davalı S____ S____’ın diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.

KARAR : Yukarda 1 numaralı bentte açıklanan nedenlerle kararın BOZULMASINA, 2 numaralı bentte açıklanan nedenle davalı S____ S____’ın temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek olmadığına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 18.09.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”
İlgili Mevzuat Hükmü : Kooperatifler Kanunu MADDE 98 :Bu kanunda aksine açıklama olmıyan hususlarda Türk Ticaret Kanunundaki Anonim şirketlere ait hükümler uygulanır.

Elektronik defter tutma ve elektronik fatura düzenleme zorunluluğu hk. Tarih 10/06/2013

Başlık Elektronik defter tutma ve elektronik fatura düzenleme zorunluluğu hk.
Tarih 10/06/2013
Sayı 11395140-105[Mük 257-2012/VUK-1- . . .]-830
Kapsam

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü

Sayı

:

11395140-105[Mük 257-2012/VUK-1- . . .]-830

10/06/2013

Konu

:

Elektronik defter tutma ve elektronik fatura düzenleme zorunluluğu.

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda; kurumunuzun 20/12/2012 tarihinde … ve Tic. A.Ş. ile birleştiği, birleşme nedeniyle tüzel kişiliği tasfiye olan … ve Tic. A.Ş’nin elektronik defter ve elektronik fatura zorunluluğu getirilmesine ilişkin olarak yayımlanan 421 Sıra No’lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği’nin 3.1.1/b bölümü kapsamında belirtilen koşullara sahip olduğu, ancak birleşme neticesinde tüzel kişiliği devam etmekte olan kurumunuzun 2011 ve 2012 dönemleri için aynı şartları taşımadığı, … ve Tic. A.Ş’nin kurumunuza devrolması sonrasında, kurumunuz bünyesinde birleşme öncesi faaliyeti olan, 4760 sayılı ÖTV(III) sayılı listedeki malları imal, inşa veya ithal eden mükelleflerden mal alımının devam ettiği belirtilerek, kurumunuzun 2013 vergilendirme döneminde elektronik defter tutma ve elektronik fatura düzenleme zorunluluğunun bulunup bulunmadığı hususunda Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun Mükerrer 242’nci maddesinin iki numaralı fıkrası ile Bakanlığımıza verilen yetkiye istinaden yayımlanan ve elektronik fatura kullanımına ilişkin usul ve esasları belirleyen 397 Sıra No’lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile anonim ve limited şirketlerin elektronik fatura oluşturmalarına, alıcısına iletmelerine, muhafaza ve istenildiğinde ibraz etmelerine izin verilmiştir.

416 Sıra No’lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 232’nci maddesi kapsamında fatura düzenlemek zorunda olan mükelleflere elektronik fatura uygulamasından yararlanma hakkı tanınmıştır.

Diğer taraftan, 13/12/2011 tarihli ve 28141 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 1 Sıra No’lu Elektronik Defter Genel Tebliği ile Vergi Usul Kanunu kapsamında tutulması zorunlu olan defterlerden www.edefter.gov.tr internet adresinde format ve standardı yayımlanan defterlerin elektronik ortamda oluşturulmasına ilişkin usul ve esaslar belirlenerek elektronik defter kullanımına izin verilmiştir.

Son olarak, 421 Sıra No’lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile bazı mükellef gruplarına elektronik defter tutma ve elektronik fatura uygulamasına dahil olma zorunluluğu getirilmiştir.

Söz konusu Tebliğin, “3. Elektronik Defter ve Elektronik Fatura Zorunluluğu” başlıklı kısmının “3.1. Kapsama Giren Mükellefler” alt başlıklı bölümünde kimlerin zorunluluk kapsamında olduğu “3.1.1. …

a) 4/12/2003 tarihli ve 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu kapsamında madeni yağ lisansına sahip olanlar ile bunlardan 2011 takvim yılında mal alan mükelleflerden 31/12/2011 tarihi itibariyle asgari 25 Milyon TL brüt satış hasılatına sahip olanlar.

b) 6/6/2002 tarihli ve 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanununa ekli (III) sayılı listedeki malları imal, inşa veya ithal edenler ile bunlardan 2011 takvim yılında mal alan mükelleflerden 31/12/2011 tarihi itibariyle asgari 10 Milyon TL brüt satış hasılatına sahip olanlar.

3.1.3. Bu Tebliğ veya 397 sıra numaralı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği kapsamında elektronik fatura uygulamasından yararlanan mükelleflerin birbirlerine yapmış oldukları mal teslimi veya hizmet ifaları için elektronik fatura düzenlemeleri zorunludur.

3.1.4. Elektronik Fatura Uygulamasından yararlanan kayıtlı kullanıcıların güncel listesi www.efatura.gov.tr internet adresinden yayımlanacaktır.

3.1.5. Elektronik Fatura Uygulamasından yararlanan mükellefler fatura düzenlemeden önce muhatabın www.efatura.gov.tr internet adresinde yer alan kayıtlı kullanıcı listesine kayıtlı olup olmadığını kontrol edecekler, kayıtlı kullanıcı ise elektronik fatura, kayıtlı kullanıcı değilse kâğıt fatura düzenleyeceklerdir.

3.1.6. Bu Tebliğ kapsamındaki mükelleflerden mal veya hizmet alan ve belirlenen hadlerin altında kalan mükelleflerin de istemeleri halinde elektronik defter ve elektronik fatura uygulamalarından yararlanabilecekleri tabiidir.” şeklinde açıklanmıştır.

Mezkur Tebliğin “3.2. Elektronik Fatura ve Elektronik Deftere Geçiş Süresi” başlıklı kısmında zorunluluk kapsamına giren mükelleflerin elektronik fatura uygulamasına 2013 takvim yılı (1/9/2013 tarihi itibariyle Gelir İdaresi Başkanlığı’na başvurulması gerekmektedir.), elektronik defter uygulamasına ise 2014 takvim yılı (Elektronik defter yazılımlarını kendi geliştiren mükelleflerin 1/9/2014 tarihi itibariyle elektronik defter test süreçlerini başarı ile tamamlamış olmaları gerekmektedir.) içerisinde geçmelerinin zorunlu olduğu bildirilmiştir.

Ayrıca; 08/02/2013 tarih ve 58 No’lu Vergi Usul Kanunu Sirküleri’nde de elektronik defter tutma ve elektronik fatura uygulamasına dahil olma zorunluluğu getirilen mükelleflere ilişkin açıklamalar yapılmıştır.

Öte yandan ; 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu ‘nun 136’nci maddesi hükmünde; “Birleşmeyle, devralan şirket devrolunan şirketin mal varlığını bir bütün halinde devralır. Birleşmeyle devrolunan şirket sona erer ve ticaret sicilinden silinir.” hükmü yer almaktadır.

Yukarıdaki hüküm ve açıklamalar çerçevesinde; devir yoluyla birleşme sonucu tüzel kişiliği sona eren kurum … ve Tic. A.Ş.’nin 31/12/2011 tarihi itibariyle asgari 10 Milyon TL brüt satış hasılatına sahip olarak, elektronik defter ve elektronik fatura uygulamasında gerekli şartları taşıması, kurumunuzun külliyen, devrolunan şirketin mal varlığını bir bütün halinde devralması ve 20/12/2012 tarihinden itibaren adı geçen şirketin kurumunuza devrolması sonrasında kurumunuz bünyesinde 4760 sayılı ÖTV Kanununa ekli (III) sayılı listedeki malları imal, inşa veya ithal eden mükelleflerden mal alımınızın devam etmesi sebebiyle elektronik defter tutma ve elektronik fatura düzenleme zorunluluğunuz bulunmaktadır.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

(*) Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**) İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

Elektronik fatura kullanma ve elektronik defter tutma hk. Tarih 27/06/2013 Sayı 70280967-105[Mük.257-2013/10)]-117

Başlık Elektronik fatura kullanma ve elektronik defter tutma hk.
Tarih 27/06/2013
Sayı 70280967-105[Mük.257-2013/10)]-117
Kapsam

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

KOCAELİ VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Mükellef Hizmetleri Grup Müdürlüğü

Sayı

:

70280967-105[Mük.257-2013/10)]-117

27/06/2013

Konu

:

Elektronik fatura kullanma ve elektronik defter tutma

İlgi kayıtlı dilekçede; … Vergi Dairesi Müdürlüğünün … vergi kimlik numarasında tehlikeli ve tehlikesiz atıkların ıslahı ve bertaraf edilmesi faaliyetinden dolayı kayıtlı mükellef olduğunuz, firmanızın %99,9 unun Kocaeli Büyük Şehir Belediyesine ait olduğunu, mal alışlarınızın hammadde olarak değil bakım onarım işleri için olduğunu ve kamu kuruluşu olarak değerlendirilmeniz gerektiğini belirterek elektronik fatura kullanma zorunluluğunuz olup olmadığı hususunda görüş talep etmektesiniz.

421 sıra No.lu Vergi Usul Kanunun Genel Tebliği ile Elektronik fatura kullanımına ilişkin usul ve esasları belirleyen ve 5/3/2010 tarihli ve 27512 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği (Sıra No: 397) ile anonim ve limited şirketlerin elektronik fatura oluşturmalarına, alıcısına iletmelerine, muhafaza ve istenildiğinde ibraz etmelerine izin verilmiştir. 28/6/2012 tarihli ve 28337 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 397 Sıra Numaralı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Genel Tebliği (Sıra No: 416) ile de 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 232 nci maddesi kapsamında fatura düzenlemek zorunda olan mükelleflere elektronik fatura uygulamasından yararlanma hakkı tanınmıştır.

Anılan Tebliğ ile;

-5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu kapsamında madeni yağ lisansına sahip olan,

-Madeni yağ lisansına sahip olanlardan 2011 takvim yılında mal alan mükelleflerden 31.12.2011 tarihi itibariyle asgari 25 milyon TL brüt satış hasılatına sahip olan,

Mükelleflere elektronik fatura kullanma ve elektronik defter tutma zorunluluğu getirilmiştir.

Öte yandan, anılan tebliğin “Kapsama Giren Mükellefler” başlıklı 3.1.2 nci bölümünde; “Bu Tebliğ kapsamında zorunluluk getirilen mükelleflerden mal alan 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli cetvellerde yer alan idare, kurum ve kuruluşlar ile iktisadi kamu kuruluşlarının elektronik fatura uygulamasından yararlanma ve elektronik defter tutma zorunluluğu bulunmamaktadır.” denilmiştir.

Yine elektronik defter tutma ve elektronik fatura uygulamasına dahil olma zorunluluğu getirilen mükelleflere ilişkin açıklamaların yer aldığı 58 No.lu Vergi Usul Kanunu Sirkülerinde, 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu kapsamında madeni yağ lisansına sahip olan mükelleflerden 2011 takvim yılı içinde mal alışı yapanlar, satın aldıkları malın türüne, fiyatına, miktarına veya herhangi bir özelliğine bakılmaksızın, 2011 yılı gelir tablolarındaki brüt satış hasılatı rakamları 25 Milyon TL veya daha yüksek ise elektronik fatura ve elektronik defter uygulamalarına dahil olacakları, lisans sahibi mükelleflerden alış yapanların, madeni yağ sektöründe veya başka bir sektörde faaliyet göstermesinin zorunluluk karşısındaki durumlarını etkilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.

Diğer taraftan 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun 3 üncü maddesinde mahalli idarelerin tanımı “Yetkileri belirli bir coğrafi alan ve hizmetlerle sınırlı olarak kamusal faaliyet gösteren belediye, il özel idaresi ile bunlara bağlı veya bunların kurdukları veya üye oldukları birlik ve idareleri” şeklinde yapılmıştır.

Ancak, 421 sıra No.lu Vergi Usul Kanunun Genel Tebliğinde belirtilen elektronik fatura uygulamasından yararlanma ve elektronik defter tutma zorunluluğu dışında tutulan 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli cetvellerde yer alan idare, kurum ve kuruluşlar ile iktisadi kamu kuruluşlarının arasında bulunmadığınız tespit edildiğinden madeni yağ lisansına sahip olan mükelleflerden 2011 takvim yılı içinde her hangi bir şekilde mal alımı yapmanız ve 31.12.2011 tarihi itibariyle asgari 25 milyon TL brüt satış hasılatına sahip olmanız halinde elektronik defter tutma ve elektronik fatura kullanma uygulamasına dahil olma zorunluluğunuz bulunmaktadır.

Bilgi edinilmesini ve gereğini rica ederim.

(*) Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**) İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

6111 sayılı Kanundan faydalanmak için KDV ve Kurumlar Vergisi yönünden mükellefiyeti açılan kooperatiflerin Ba-Bs bildirim formu verme zorunluluğu olup olmadığı hk. Tarih 08/07/2013 Sayı 27575268

Başlık 6111 sayılı Kanundan faydalanmak için KDV ve Kurumlar Vergisi yönünden mükellefiyeti açılan kooperatiflerin Ba-Bs bildirim formu verme zorunluluğu olup olmadığı hk.
Tarih 08/07/2013
Sayı 27575268-105[8479]-686
Kapsam

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

ANKARA VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

(Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü)

Sayı

:

27575268-105[8479]-686

08/07/2013

Konu

:

6111 sayılı Kanundan faydalanmak için KDV ve Kurumlar Vergisi yönünden mükellefiyeti açılan kooperatiflerin Ba-Bs bildirim formu verme zorunluluğu olup olmadığı

İlgide kayıtlı özelge talep formunda ve ekinde yer alan açıklama bölümünde; Kooperatifin … Vergi Dairesi Müdürlüğünün … vergi numaralı mükellefi olduğu, 1976 yılından itibaren aktifinde bulunan arsanın bir kısmını 2008 yılında genel kurul kararına istinaden satıldığı, Kooperatif işlerinin devamlılığı için arsa satışından elde edilen geliri bilançodaki varlıklar içinde tutulduğunu, gelen bu para ile kooperatifin birikmiş olan emlak vergisi ve sigorta prim borçlarının ödendiğini, kalan para ve üyelerden toplanacak ek aidat ile kooperatifin devamlılığını sağlamak ve üyeleri konut sahibi yapmanın planlandığını, ancak sonraki genel kurullarda Kooperatifin devamlılığının sağlanamayacağının anlaşılması üzerine arsanın kalan kısmının da 26.11.2010 tarihinde satıldığı belirtilmektedir.

Ayrıca, Kooperatifin arsanın satışından elde edilen geliri, 2010 yılı kurumlar vergisi beyannamesi ile beyan ederek ödediğini, 2008 dönemine ilişkin olarak 25.02.2011 tarih ve mükerrer 27857 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 6111 sayılı Kanun maddelerine istinaden KDV ve Kurumlar Vergisi yönünden matrah artırımı beyanı yapıldığını, matrah artırımından tahakkuk eden vergilerin de peşin olarak ödendiğini, Kooperatifin üyelerin konut ihtiyacını karşılamasının mümkün olmadığı öngörülerek 26.03.2011 tarihli Kooperatif olağan genel kurulunda tasfiye kararı alındığını ve surecin devam etmekte olduğu, Kooperatif adına 2008 yılından itibaren Ba-Bs bildirim formu verme zorunluluğun bulunup bulunmadığı hususunda tereddüt oluştuğu belirtilerek konu hakkında Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.

Bilindiği üzere, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 148, 149 ve mükerrer 257 nci maddelerinin Maliye Bakanlığına verdiği yetkiye dayanılarak, 350 Sıra No’lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğiyle bilanço esasına göre defter tutan mükelleflerin belirli bir haddi aşan mal ve hizmet alımlarını “Mal ve Hizmet Alımlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Ba)” ile, mal ve hizmet satışlarını ise “Mal ve Hizmet Satışlarına İlişkin Bildirim Formu (Form Bs)” ile bildirmeleri hususunda yükümlülük getirilmiş, 362 ve 381 Sıra No’lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğleriyle de bu yükümlülüğe ilişkin açıklamalar yapılmıştır. Konu hakkında yayımlanan 396 Sıra No’lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile söz konusu yükümlülüğün 2010 yılı ve müteakip yılların aylık dönemlerinde yerine getirilmesinde uygulanacak usul ve esaslar ile bildirim hadleri açıklanmıştır.

381 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinin 1.2.2.bölümünde; “Bildirim verme yükümlülüğünde olan, ancak, tüm alış ve satışları belirtilen hadlerin altında kalan mükellefler, söz konusu formları Tablo II dışındaki tüm bilgileri doldurmak suretiyle vermek zorundadırlar. Bu bildirimlerinde limit altında olan tüm alışları için Ba formunun, limit altında olan tüm satışları için de Bs formunun Tablo III bölümünde yer alan “Diğer Mal ve Hizmet Bedeli Toplamı” alanları doldurulacaktır” ve 4.13. bölümünde; “Kurumlar vergisinden muaf olanlar 2007 yılı ve takip eden yıllarda Ba ve Bs bildiriminde bulunmayacaklardır” ile 4.17 bölümünde ;.Bildirim formlarını elektronik ortamda veya kağıt ortamında belirlenen süre içinde vermeyen, eksik veya yanıltıcı bildirimde bulunan mükellefler hakkında 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 355 inci maddesi hükmü uyarınca işlem yapılacaktır” açıklamaları yer almaktadır.

Diğer taraftan, 04.02.2010 tarih ve 27483 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 2010 yılı ve müteakip yılların aylık dönemlerinde yerine getirilmesinde uygulanacak usul ve esasların belirlendiği 396 Sıra No’lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinin 1.1.2. bendinde; “Kurumlar vergisinden muaf olan mükellefler, muafiyetten yararlandıkları hesap döneminden itibaren Ba-Bs bildirim formu vermeyeceklerdir.” ile 2.1. bölümünde; ” Yükümlülük kapsamındaki mükelleflerin mal ve/veya hizmet alış/satışlarının aylık dönemler itibariyle bildirilmesi gerekmektedir. Mal ve/veya hizmet alış/satışlarının bildirilecekleri aylık dönemler, bunlara ilişkin belgelerin düzenlenme tarihi dikkate alınarak belirlenir” ve 2.2.1. bendinde; “Mükellefler söz konusu bildirim formlarını, aylık dönemler halinde düzenlemek ve takip eden ayın birinci gününden itibaren son günü akşamı saat 24:00’e kadar sistem üzerinden onaylamak suretiyle göndermekle yükümlüdürler” ile 3.2.4. bendinde “Bildirim verme yükümlülüğü bulunan, ancak tüm alış ve satışları belirtilen haddin altında kalan mükellefler, söz konusu formları Tablo II dışındaki tüm bilgileri doldurmak suretiyle vermek zorundadırlar” ayrıca 4.1. Bildirimlerin süresinde veya tam olarak verilmemesi başlıklı bölümünde; “Bildirim formlarını bu Tebliğde belirlenen süreler içinde vermeyen, eksik veya yanıltıcı bildirimde bulunan mükellefler hakkında 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 355 inci maddesi hükmü uyarınca cezai işlem uygulanacaktır” hükümleri yer almaktadır.

Öte yandan, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun “Muafiyetler” başlıklı 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (k) bendinde; Tüketim ve taşımacılık kooperatifleri hariç olmak üzere, ana sözleşmelerinde sermaye üzerinden kazanç dağıtılmaması, yönetim kurulu başkan ve üyelerine kazanç üzerinden pay verilmemesi, yedek akçelerin ortaklara dağıtılmaması ve sadece ortaklarla iş görülmesine (Yapı kooperatiflerinin kendilerine ait arsalarını kat karşılığı vererek her bir hisse için bir iş yeri veya konut elde etmeleri ortak dışı işlem sayılmaz.) ilişkin hükümler bulunup, bu hükümlere fiilen uyan kooperatifler ile bu kayıt ve şartlara ek olarak kuruluşundan inşaatın bitim tarihine kadar yönetim ve denetim kurullarında, söz konusu inşaat işlerini kısmen veya tamamen üstlenen gerçek kişilerle tüzel kişi temsilcilerine veya Kanunun 13 üncü maddesine göre bunlarla ilişkili olduğu kabul edilen kişilere veya yukarıda sayılanlarla işçi ve işveren ilişkisi içinde bulunanlara yer vermeyen ve yapı ruhsatı ile arsa tapusu kooperatif tüzel kişiliği adına tescil edilmiş olan yapı kooperatiflerinin kurumlar vergisinden muaf olduğu hüküm altına alınmıştır.

Bu hükümler gereğince, yapı kooperatiflerinin muafiyetten yararlanabilmeleri için;

-Sermaye üzerinden kazanç dağıtılmaması,

-Yönetim kurulu başkan ve üyelerine kazanç üzerinden hisse verilmemesi,

-Yedek akçelerin ortaklara dağıtılmaması,

-Sadece ortaklarla iş görülmesi,

hükümlerinin ana sözleşmelerinde yer alması ve fiilen bu kayıt ve şartlara uyması,

-Yapı ruhsatı ile tapusunun kooperatif tüzel kişiliği adına olması,

gerekmektedir.

Kooperatiflerin muafiyet şartlarına ilişkin açıklamalarının yer aldığı 1 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’nin; “4.13.1.4.3 Yapı Kooperatiflerinde ortak dışı işlemler başlıklı bölümünde; Yapı kooperatiflerinin, arsalarını kat karşılığı vererek işyeri veya konut elde etmeleri ortak dışı işlem sayılacaktır. Ancak bu kooperatiflerin, her bir hisse için bir işyeri veya konut elde etmesi halinde, bu ortak dışı işlem olarak kabul edilmeyecektir.

Kooperatife ait taşınmazların, ortaklara veya ortak olmayanlara kiraya verilmesi veya kooperatifin inşa ettiği konut veya işyerlerinin ortaklara dağıtımından sonra elinde kalan işyeri, konut veya arsaların satılması ortak dışı işlem sayılacaktır.” açıklamaları yer almaktadır.

Bu açıklamalar çerçevesinde, kooperatif ana sözleşmesinde 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 4/k maddesinde belirtilen muafiyet şartlarının yazılı bulunması ve fiiliyatta da bu şartlara uyulması halinde kooperatifin kurumlar vergisi muafiyetinden faydalanması gerekir. Ancak, muafiyet şartlarının ihlal edilmesi halinde şartların ihlal edildiği tarih itibariyle kooperatifin kurumlar vergisi mükellefi olması gerekir.

Ayrıca, 21/04/2011 tarihli 2011/3 Sıra No.lu 6111 sayılı Kanun İç Genelgesinin “Matrah ve Vergi Artırımına İlişkin Açıklamalar” başlıklı 3’üncü bölümünde; “a. Bendinde “6111 sayılı Kanunun 6 ve 7 nci maddelerine göre gelir/kurumlar vergisi matrah artırımında, katma değer vergisi artırımında bulunan mükelleflerin, artırıma konu dönemlere ilişkin olarak vermiş oldukları “Mal ve Hizmet Alımlarına İlişkin Bildirim Formu” (Form Ba) ile “Mal ve Hizmet Satışlarına İlişkin Bildirim Formu”nu (Form Bs) artırım nedeniyle düzeltme mecburiyetleri bulunmamaktadır.” açıklamasına yer verilmiştir.

Diğer yandan, 2008 dönemine ilişkin olarak Kurumlar Vergisi ve Katma Değer Vergisi matrah artımında bulunmanın Ba-Bs bildirim verme zorunluluğunu etkilemeyeceği tabiidir.

Buna göre; arsanın bir kısmının 2008 yılında satılması nedeniyle, Kurumlar Vergisi muafiyet şartlarının ihlal edilmesi söz konusudur. Kooperatif adına Kurumlar Vergisi mükellefiyetinin tesis edilmesi ve ilgili dönemlere ait Ba-Bs bildirim formlarının da verilmesi gerekmektedir. Ancak, Başkanlığımız merkezi veri tabanında yapılan sorgulama sonucu adı geçen mükellef tarafından 2012/ Mart dönemine kadar, 2008 yılının aylık dönemleri ve müteakip dönemlerin aylık dönemlerine ilişkin Ba-Bs bildirim formlarının verilmediği görülmüştür.

Bu nedenle, mükellefin bağlı olduğu vergi dairesi tarafından 2008 ve 2009 yıllarının aylık dönemlerine ait Ba-Bs bildirim formlarının verilmemesi nedeniyle, 381 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinin 4.17 bölümüne göre, 2010 yılı ve müteakip dönemlerin aylık dönemlerine ait Ba-Bs bildirim formlarının da verilmemesi nedeniyle, 396 Sıra No’lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinin 4.1. bölüm hükümlerine göre işlem yapılması gerekmektedir.

Ayrıca, Kooperatifin 2011 yılı Genel Kurulunda alınan karar gereği tasfiye sürecine girildiğinden, tasfiyenin başlangıç tarihinden, tasfiyenin sonuçlanacağı tarihe kadar geçen süre içerisinde vergisel sorumlulukların yerine getirilmesi ile ilgili yükümlülük bulunulduğundan, tasfiyenin sonuçlanacağı tarihe kadar herhangi bir mal veya hizmet alım- satımı olmasa bile Ba-Bs bildirim formu verme zorunluluğu bulunmaktadır.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

(*) Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**) İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

Şirketin Şahıs İşletmesine dönüştürülmesi durumunda varlıkların derinin KDV\’den istisna olup olmadığı hk.

Başlık Şirketin Şahıs İşletmesine dönüştürülmesi durumunda varlıkların derinin KDV\’den istisna olup olmadığı hk.
Tarih 30/07/2013
Sayı 54451858-080-44-2
Kapsam

T.C.

OSMANİYE VALİLİĞİ

Defterdarlık Gelir Müdürlüğü

Sayı

:

54451858-080-44-2

30/07/2013

Konu

:

Şirketin Şahıs İşletmesine dönüştürülmesi durumunda varlıkların derinin KDV’den istisna olup olmadığı

İlgide kayıtlı özelge talep formunda, … Vergi Dairesi Müdürlüğünün … vergi kimlik numaralı kurumlar vergisi mükellefi olduğunuzu, şirketinizin 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 194 üncü maddesi hükümlerine göre şahıs işletmesine dönüştürüleceğini belirterek, bu dönüşümde şirketiniz bünyesinde bulunan ticari emtialar ile iktisadi kıymetlerin devrinin KDV’den istisna olup olmadığı hususunda Defterdarlığımızdan görüş talep edilmektedir.

Kurumlar Vergisi Yönünden:

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 19 uncu maddesinde;

“(1) Bu Kanunun uygulanmasında aşağıdaki şartlar dahilinde gerçekleşen birleşmeler devir hükmündedir:

a) Birleşme sonucunda infisah eden kurum ile birleşilen kurumun kanunî veya iş merkezlerinin Türkiye’de bulunması.

b) Münfesih kurumun devir tarihindeki bilânço değerlerinin, birleşilen kurum tarafından bir bütün halinde devralınması ve aynen bilânçosuna geçirilmesi.

(2) Kurumların yukarıdaki şartlar dahilinde tür değiştirmeleri de devir hükmündedir.”

Aynı Kanunun “Devir, Bölünme ve Hisse Değişimi Hallerinde Vergilendirme” başlıklı 20 nci maddesinde de;

“(1) Devirlerde, aşağıdaki şartlara uyulduğu takdirde, münfesih kurumun sadece devir tarihine kadar elde ettiği kazançlar vergilendirilir; birleşmeden doğan kârlar ise hesaplanmaz ve vergilendirilmez:

a) Şirket yetkili kurulunun devre ilişkin kararının Ticaret Sicilinde tescil edildiği tarih, devir tarihidir. Münfesih kurum ile birleşilen kurum;

1) Devir tarihi itibarıyla hazırlayacakları ve müştereken imzalayacakları münfesih kuruma ait kurumlar vergisi beyannamesi ile,

2) Devir işleminin hesap döneminin kapandığı aydan kurumlar vergisi beyannamesinin verildiği ayın sonuna kadar geçen süre içerisinde yapılması halinde, münfesih kurumun önceki hesap dönemine ilişkin olarak hazırlayacakları ve müştereken imzalayacakları münfesih kuruma ait kurumlar vergisi beyannamesini, birleşmenin Ticaret Sicili Gazetesinde ilan edildiği tarihten itibaren otuz gün içinde münfesih kurumun bağlı bulunduğu vergi dairesine verirler.

b) Birleşilen kurum, münfesih kurumun tahakkuk etmiş ve edecek vergi borçlarını ödeyeceğini ve diğer ödevlerini yerine getireceğini münfesih kurumun birleşme sebebiyle verilecek olan kurumlar vergisi beyannamesinin ekinde vereceği bir taahhütname ile taahhüt eder. Mahallin en büyük mal memuru, bu hususta birleşilen kurumdan ayrıca teminat isteyebilir.”

hükmüne yer verilmiştir.

1 seri no.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin “19.” ve “20.” numaralı bölümlerinde konu ile ilgili ayrıntılı açıklamalara yer verilmiştir.

Bu hüküm ve açıklamalara göre, kurumlar vergisine tabi kurumların nev’i değiştirerek başka bir sermaye şirketine dönüşmeleri halinde, Kurumlar Vergisi Kanununun 19 ve 20 nci maddesinde belirtilen şartlara uyulduğu takdirde devir nedeniyle doğan kârlar hesaplanmayacak ve vergilendirilmeyecektir.

Buna göre, kurumlar vergisi mükellefi olan şirketinizin şahıs işletmesine dönüşmesi halinde, bu işlemin Kurumlar Vergisi Kanununun 19 ve 20 nci maddeleri kapsamında devir olarak değerlendirilmesi mümkün değildir.

Katma Değer Vergisi Yönünden:

3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 1/1 inci maddesine göre, Türkiye’de ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetler katma değer vergisine tabidir.

Aynı Kanunun “Sosyal ve askeri amaçlı istisnalarla diğer istisnalar” başlıklı 17 inci maddesinin 4/c bendinde; Gelir Vergisi Kanununun 81 inci maddesinde belirtilen işlemler ile Kurumlar Vergisi Kanununa göre yapılan devir ve bölünme işlemlerinin (Bu kapsamda vergiden istisna edilen işlemler bakımından Katma Değer vergisi Kanununun 30 uncu maddesinin (a) bendi hükmü uygulanmaz. İşlem sonunda faaliyetini bırakan, bölünen veya infisah eden mükelleflerce yüklenilen ve indirilemeyen vergiler, bölünen veya infisah eden mükelleflerce yüklenilen ve indirilemeyen vergiler, faaliyete başlayan veya devir ve bölünme sonrasında devredilen veya bölünen kurumların varlıklarını devralan mükellefler tarafından mükerrer indirime yol açmayacak şekilde indirim konusu yapılır.) KDV’den istisna tutulacağı hükmüne bağlanmıştır.

Yukarıda açıklanan hükümlerden de görüleceği üzere, Kurumlar Vergisi Kanununa göre yapılan devir ve bölünme işlemleri KDV’den istisna tutulmuş olup, sermaye şirketlerinin şahıs işletmesine dönüştürülmesi işleminin KDV’den istisna tutulması gerektiği yönünde bir düzenleme bulunmamaktadır.

Buna göre, şirketinizin şahıs işletmesine dönüştürülmesi sırasında devredilecek ticari emtialar ile iktisadi kıymetler için genel hükümler çerçevesinde katma değer vergisi hesaplanması gerekmektedir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

(*) Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**) İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

Tapuda arsa olarak tescilli olan ancak üzerinde 7 bağımsız bölüm bulunan gayrımenkulün bir kısmının veya tamamının satılması halinde kvk 5/1-e kapsamında istisnaya konu edilip edilemeyeceği hk.

Başlık Tapuda arsa olarak tescilli olan ancak üzerinde 7 bağımsız bölüm bulunan gayrımenkulün bir kısmının veya tamamının satılması halinde kvk 5/1-e kapsamında istisnaya konu edilip edilemeyeceği hk.
Tarih 23/07/2013
Sayı 62030549-125[5-2013/122]-1072
Kapsam

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

(Mükellef Hizmetleri Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü)

Sayı

:

62030549-125[5-2013/122]-1072

23/07/2013

Konu

:

Tapuda arsa olarak tescilli olan ancak üzerinde 7 bağımsız bölüm bulunan gayrımenkulün bir kısmının veya tamamının satılması halinde kvk 5/1-e kapsamında istisnaya konu edilip edilemeyeceği hk.

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda, … Vergi Dairesi Müdürlüğünün … vergi kimlik numarasında kayıtlı mükellefi olarak otomotiv ve sanayide kullanılan her türlü filtrelerin toptan ticareti ile iştigal ettiğinizi ve üzerinde tapuya tescil edilmemiş 7 adet bağımsız taşınmaz (bina) bulunan arsanın 11.12.2007 tarihinde satın alınarak aktifinize bina olarak kaydı yapıldığını ve 09.06.2008 tarihinden 16.05.2012 tarihine kadar bu binada faaliyette bulunduğunuzu, bu tarihten itibaren ise bu taşınmazı kiraya verdiğinizi belirterek, söz konusu taşınmazın belirli bir hissesinin veya tamamının satışından elde edeceğiniz kazancın Kurumlar Vergisi Kanununun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi kapsamında istisnaya konu edilip edilemeyeceğinin sorulduğu anlaşılmaktadır.

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde, kurumların, en az iki tam yıl süreyle aktiflerinde yer alan taşınmazlar ve iştirak hisseleri ile aynı süreyle sahip oldukları kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan haklarının satışından doğan kazançların %75’lik kısmının anılan bentte sayılan şartlar dahilinde kurumlar vergisinden istisna olduğu, menkul kıymet veya taşınmaz ticareti ve kiralanmasıyla uğraşan kurumların bu amaçla ellerinde bulundurdukları değerlerin satışından elde ettikleri kazançların istisna kapsamı dışında olduğu hükme bağlanmıştır.

İstisnaya konu olan taşınmazlar Türk Medeni Kanununda “Taşınmaz” olarak tanımlanan ve esas niteliği bakımından bir yerden başka bir yere taşınması mümkün olmayan, dolayısıyla yerinde sabit olan mallardır. Bu mallar Türk Medenî Kanununun 704 üncü maddesinde; arazi, tapu siciline ayrı sayfada kaydedilen bağımsız ve sürekli haklar ve kat mülkiyeti kütüğüne kayıtlı bağımsız bölümler olarak sayılmıştır. Elden çıkarılacak taşınmazlardan doğacak kazancın bu istisna uygulamasına konu olabilmesi için taşınmazların anılan Kanununun 705 inci maddesi gereğince kurum adına tapuya tescil edilmiş olmaları gerekecektir.

Konuya ilişkin olarak ayrıntılı açıklamalar 1 seri no.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinde yapılmış olup, anılan Tebliğin”5.6.2.3.4. Menkul kıymet veya taşınmaz ticareti ile uğraşılmaması” başlıklı bölümünde,

“Menkul kıymet veya taşınmaz ticareti ve kiralanmasıyla uğraşan kurumların bu amaçla ellerinde bulundurdukları istisna kapsamındaki değerlerin satışından elde ettikleri kazançlar istisna kapsamı dışındadır.

İstisna uygulaması esas itibarıyla bütün kurumlar için geçerlidir. Ancak, faaliyet konusu menkul kıymet veya taşınmaz ticareti ve kiralanması olan kurumların bu amaçla iktisap ettikleri ve ellerinde tuttukları kıymetlerin satışından elde ettikleri kazançlar için istisnadan yararlanmaları mümkün değildir.

Satışa konu edilen kıymetlerin iki tam yıl kurum aktifinde kayıtlı olması da durumu değiştirmeyecektir. Aynı durum, satmak üzere taşınmaz inşaatı ile uğraşan mükellefler açısından da geçerlidir. Ancak, taşınmaz ticareti ile uğraşan mükelleflerin faaliyetlerinin yürütülmesine tahsis ettikleri taşınmazların satışından elde ettikleri kazançlara istisna uygulanabilecek; taşınmaz ticaretine konu edilen veya kiralama ya da başka surette değerlendirilen taşınmazların satış kazancı ise istisnaya konu edilmeyecektir.

açıklamaları yapılmıştır.

Öte yandan, … tarih ve … sayılı Türk Ticaret Sicili Gazetesinden şirketinizin amaç ve konularının tadil edilerek; her türlü inşaat taahhütleri yapmak, her türlü inşaat, bina yapmak, satmak, kendi hesabına arazi ve arsalar almak, bunlar üzerinde veya başkalarına ait arsa ve araziler üzerine kat karşılığı binalar yapmak gibi faaliyetlerin, faaliyet konularınız arasında sayıldığı anlaşılmaktadır. Ayrıca, tapuda arsa olarak görünen, ancak, üzerinde 7 ayrı bağımsız bölüm bulanan ve aktifinize bina olarak kaydı yapılan taşınmazın, şirket faaliyetlerinde kullanılmasını takiben 16.05.2012 tarihi itibariyle kiraya verildiği anlaşılmaktadır.

Bu hüküm ve açıklamalara göre, taşınmaz ticareti ile uğraştığı anlaşılan şirketinizin tapuda arsa olarak görünen ancak üzerinde tapuya tescili yapılmamış olan 7 ayrı bağımsız bölümü bulunan taşınmazın, belirli bir hissesinin veya tamamının satışından elde edilen kazancın Kurumlar Vergisi Kanununun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi kapsamında kurumlar vergisinden istisna edilmesi mümkün değildir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

(*) Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**) İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.

Yemek faturalarında yer alan bedellerin kurumlar vergisi ve KDV açısından gider yazılıp yazılmayacağı hk

Başlık Yemek faturalarında yer alan bedellerin kurumlar vergisi ve KDV açısından gider yazılıp yazılmayacağı hk.
Tarih 31/07/2013
Sayı 35831311-İndirimler-10
Kapsam

T.C.

KARABÜK VALİLİĞİ

Defterdarlık Gelir Müdürlüğü

Sayı

:

35831311-İndirimler-10

31/07/2013

Konu

:

yemek faturalarında yer alan bedellerin kurumlar vergisi ve KDV açısından gider yazılıp yazılmayacağı.

İlgide kayıtlı özelge talep formunuz ve eklerinin incelenmesinden, şirketinize ait temsil ve ağırlama giderleri içerisindeki yemek faturalarında yer alan bedellerin gider yazılıp yazılamayacağı ile yüklenilen katma değer vergisinin indirim konusu yapılıp yapılamayacağı hususlarında görüş talep ettiğiniz anlaşılmaktadır.

Kurumlar Vergisi Yönünden;

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 40 ıncı maddesinde safi kazancın tespit edilmesinde indirilecek giderler sayılmış olup, maddenin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılan genel giderlerin safı kazancın tespitinde indirilebileceği belirtilmiştir.

Ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılan genel giderler, Gelir Vergisi Kanununda ve Kurumlar Vergisi Kanununda sayılan kanunen kabul edilmeyen giderler dışında kalan ticari organizasyona bağlı olarak yapılan giderlerdir ve bunlara işletme gideri de denebilir. Yapılan genel giderlerin indirim konusu yapılabilmesi için, söz konusu giderlerle kazancın elde edilmesi ve idamesi arasında doğrudan ve açık bir illiyet bağının bulunması ve işin önemi ölçüsünde yapılması gerekmekte olup, bu mahiyette olmayan giderlerin ticari kazancın tespitinde indirim konusu yapılabilmesi mümkün değildir.

Bu itibarla, şirketinizce temsil ve ağırlama gideri olduğu belirtilen yemek harcamalarının; işinizle ilgili olması, işin önemi ölçüsünde yapılması, kişisel ihtiyaçlar kapsamında keyfi olarak yapılan harcamalar olmaması şartıyla, Gelir Vergisi Kanununun 40 ncı maddesinin (1) numaralı bendi kapsamında kurum kazancının tespitinde gider olarak indirim konusu yapılması mümkündür.

Katma Değer Vergisi Yönünden;

KDV Kanununun, 1/1 inci maddesinde; Türkiye’de ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetlerin KDV’ye tabi olduğu, aynı maddenin ikinci fıkrasında; ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyetinin devamlılığı, kapsamı ve niteliğinin Gelir Vergisi Kanunu hükümlerine göre; Gelir Vergisi Kanununda açıklık bulunmadığı hallerde, Türk Ticaret Kanunu ve diğer ilgili mevzuat hükümlerine göre tayin ve tespit olunacağı hükme bağlanmıştır.

Aynı Kanununun 29/1-a maddesi ile mükelleflerin, yaptıkları vergiye tabi işlemler üzerinden hesaplanan KDV’den, faaliyetlerine ilişkin olarak; kendilerine yapılan teslim ve hizmetler dolayısıyla hesaplanarak düzenlenen fatura ve benzeri vesikalarda gösterilen KDV’yi indirebilmelerine imkan tanınmış, ancak 30 uncu maddesinin (d) bendinde, Gelir ve Kurumlar Vergisi Kanunlarına göre kazancın tespitinde indirimi kabul edilmeyen giderler dolayısıyla ödenen KDV’nin indirim konusu yapılamayacağı hükmüne yer verilmiştir.

Aynı Kanunun “İndirimin Belgelendirilmesi” başlıklı 34 üncü maddesinde; yurt içinden sağlanan veya ithal olunan mal ve hizmetlere ait KDV’nin, alış faturası veya benzeri vesikalar ve gümrük makbuzu üzerinden ayrıca gösterilmek ve bu vesikalar kanuni defterlere kaydedilmek şartıyla indirilebileceği hükmü bulunmaktadır.

Buna göre, kurum kazancının tespitinde indirimi kabul edilen temsil ve ağırlama giderleri kapsamında şirketinize yapılan teslim ve hizmetlere (yemek bedeli) ilişkin KDV’nin fatura ve benzeri vesikalarda gösterilmesi halinde, indirim konusu yapılması mümkündür.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

(*) Bu Özelge 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 413.maddesine dayanılarak verilmiştir.

(**) İnceleme, yargı ya da uzlaşmada olduğu halde bu konuya ilişkin olarak yanlış bilgi verilmiş ise bu özelge geçersizdir.

(***) Talebiniz üzerine tayin edilmiş olan bu özelgeye uygun işlem yapmanız hâlinde, bu fiilleriniz dolayısıyla vergi tarh edilmesi icap ederse, tarafınıza vergi cezası kesilmeyecek ve tarh edilen vergi için gecikme faizi hesaplanmayacaktır.