E -fatura nasıl saklanmalı ve E- fatura gider yazılabilir mi ?-Kemal Özmen

e-Faturanın veri bütünlüğünün sağlanması ile kaynağının inkar edilemezliği Mali Mühürle ve 5070 sayılı Kanunla getirilen nitelikli elektronik sertifika ile garanti altına alınmaktadır. Elektronik imzanın ve Mali Mührün doğruluk ve geçerlilik kontrolünün ancak elektronik ortamda yapılabilmesi nedeniyle e-Faturanın kâğıda basılarak saklanması söz konusu değildir. Bu nedenle mükellefler, düzenledikleri ve aldıkları e-Faturaları, üzerindeki Mali Mühür veya elektronik imzayı da içerecek şekilde kanuni süreler dâhilinde kendi bünyelerindeki elektronik, manyetik veya optik ortamlarda muhafaza ve istendiğinde elektronik, manyetik veya optik araçlar vasıtasıyla ibraz edeceklerdir.”

7. Elektronik Bilet Bedelinin Gider Kaydedilmesi

7. Elektronik Bilet Bedelinin Gider Kaydedilmesi

Vergi mükellefleri tarafından, elektronik bilet düzenleme izni alan seyahat firmalarının sadece mali mühür veya güvenli elektronik imza ile imzalanmış elektronik biletleri gider gösterilebilecek veya indirime konu edilebilecektir. Bu biletlerin yolcu bilgileri yanında hesabına yolculuk yapılan mükellefin bilgilerini de ihtiva etmesi zorunludur. Aksi takdirde bilet bedeli indirime konu edilemeyecektir. Bu biletler tutarına bakılmaksızın fatura yerine geçen belge olarak kabul edilecektir.

Yolcunun kendisinin, tutarı gider kaydedebilecek bir mükellef olması halinde kendi bilgileri haricinde ayrıca bilgiye yer verilmesine lüzum olmadığı tabiidir.

Gider gösterilecek veya indirime konu edilecek elektronik biletin üzerindeki mali mührü veya güvenli elektronik imzayı içerecek şekilde yasal saklama süresince elektronik ortamda saklanması gerekmektedir. Mali mühür veya güvenli elektronik imza ile imzalanmamış elektronik biletlerin saklanması, muhafaza ve ibraz ödevlerinin yerine getirilmesi açısından hüküm ifade etmeyecektir.

Ayrıca gider gösterilecek veya indirime konu edilecek elektronik biletlerin kâğıt çıktılarının tevsik edici belge olarak kabulü mümkün bulunmamaktadır.

KOOPERATİF HİSSESİ SATIŞINDA GELİR VERGİSİ

1

KOOPERATİF HİSSESİ SATIŞINDA GELİR VERGİSİ

 

1. GİRİŞ

 

Bu yazının konusunu kooperatif hissesi satışları sonucu ortaya çıkan değer artış kazancının gelir vergisi karşısındaki durumu oluşturmaktadır. Bilindiği üzere Kooperatifler Kanunu çerçevesinde faaliyet gösteren kooperatifler üretim ve tüketim kooperatifleri olarak iki ana faaliyet konusuna ayrılmaktadır. Üretim kooperatiflerinin hisse satışları yazımızın kapsamı dışında olup, sadece tüketim kooperatifi tiplerinden olan yapı kooperatiflerinde sahip olunan ortaklık paylarının satışından elde edilen değer artış kazancının gelir vergisi karşısındaki durumu ele alınmaktadır.

Özellikle Yapı kooperatiflerinde, kooperatif arsası üzerine uzun yıllar süresince amaca uygun olarak inşaatın yapılamamış olması nedeniyle ortaklar, kooperatifteki ortaklık paylarını elden çıkarmakta ve devretmektedirler. Gelir Vergisi Kanunu uyarınca bu şekilde ortaklık paylarının devredilmesi sonucu elde edilen kazançlar ise gelir vergisine tabi tutulmakta olup bu konu kanaatimizce üzerinde tartışılması gereken bir hususu oluşturmaktadır.

 

2. KOOPERATİF FAALİYETİNİN MAHİYETİ

 

Bilindiği üzere kooperatifler 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu ve öncesinde 5422 sayılı Mülga Kurumlar Vergisi Kanununda vergi mükellefleri arasında sayılmak suretiyle vergi mükellefiyeti ile ilgili hususlar, muafiyet ve istisna hükümleri ayrı ayrı düzenlenmiştir. Yalnızca ortaklar arasında faaliyette bulunan, ortak içi işlemler yapan kooperatifler kurumlar vergisinden muaf tutulurken, ortaklar dışında diğer kişilerle faaliyette bulunan kooperatifler ise ortak dışı işlemleri bakımından kurumlar vergisine tabi tutulmakta fakat bu kooperatiflerde de ortak içi işlemler dolayısıyla oluşan kazançlar vergiden istisna edilmektedir.

Yazının asıl konusunu oluşturan konut veya işyeri inşaatı amacıyla kurulmuş olan kooperatifler, Kooperatifler Kanunu çerçevesinde kurulmalarını izleyen süreçte üye kabulü ile faaliyetlerine başlamakta ve ilerleyen süreçte de duruma göre yeni üyelerin kabulü veya mevcut üyelerin ortaklık paylarını ve haklarını devretmeleri suretiyle faaliyetlerini devam ettirmeleri mümkün olabilmektedir. Kooperatiflerde ortakların üyelikten doğan hakları yönetim kurullarınca kendilerine verilen ortaklık pay senedi ya da ortaklık payı belgesi ile belgelendirilmektedir. Bu belge Kooperatifler Kanununda da belirtildiği üzere bir kıymetli evrak hükmünde değildir.

Kooperatif üyesi kişilerin, ana sözleşmeye uygun olarak, devir tarihinde herhangi bir borcu bulunmayan kooperatif ortaklık paylarını ve haklarını kooperatif ana sözleşmesinde belirtilen niteliklere uygun bulunan diğer kişilere devretmesi halinde kooperatif yönetim kurulunun yeni üyeyi kabul etmeme ve üye kaydetmeme gibi bir yetkisi bulunmamaktadır. Diğer bir deyişle, bu şekildeki bir devrin söz konusu olması durumunda kooperatif yönetim kurulunun ortaklık payını devralan kişiyi üye olarak kaydını yapması ve üyelik haklarından yararlandırması yasal bir zorunluluktur. 2

Yukarıdaki şekilde işleyen mekanizma sonucu kooperatif tarafından satın alınan arsalara kooperatifçe konut veya işyeri inşa edilmekte ve daha sonra kooperatifin kendi içinde tespit edeceği usulle gayrimenkuller paylaştırılmakta ve bireysel mülkiyete geçilmektedir. Sadece ortaklarına gayrimenkul dağıtan kooperatifin bu faaliyeti, yasadaki koşulları sağlaması halinde yukarıda da belirtildiği üzere vergiden muaf olmaktadır.

Ancak koşullar gereği arsasını gayrimenkul paylaşımı şeklinde müteahhit ile paylaşan ya da ortak sayısından fazla gayrimenkul edinen kooperatiflerin ortak dışındaki kişilere bunları satması halinde sadece ortak dışı işlemleri için kurumlar vergisi mükellefiyeti doğmaktadır. Bu durumda dahi ortak açısından durum değişmemekte, kurumlar vergisi söz konusu olmamaktadır ve kooperatifin ortaklara gayrimenkul tahsisi sonrası bireysel mülkiyete geçilmektedir.

Kısaca yapılan bu izahattan sonra ifade edilmesi gereken esas husus, bazı durumlarda, sahip oldukları arsaları üzerinde inşaat faaliyetine uzun yıllar geçtiği halde başlamayan veya uzun yıllar geçtiği halde inşaat işlerini tamamlayamayan ve amacını gerçekleştiremeyen kooperatiflerde ortaklar ortaklık paylarını satışa konu etmektedir. Bazen inşaat tamamlanmış bile olsa çeşitli nedenlerle kooperatif tasfiye edilmemiş ve henüz bireysel mükellefiyete geçilmemiş kooperatiflerde de ortaklık payının satışı söz konusu olabilmektedir.

Maliye Bakanlığı bu nevi hisse satışlarından elde edilen kazançları Gelir Vergisi Kanununun Mükerrer 80’nci maddesinin 4 numaralı fıkrası kapsamına dahil ederek vergilendirmeye konu etmektedir.

Oysa kooperatifçilik sisteminde bireysel tasarrufların bir araya getirilerek ticari kasıt (amaç) taşımaksızın yapılan faaliyetlerin, bir anlamda bireysel tasarrufların topluca değerlendirilmesi faaliyeti niteliğini taşıdığı bilinmektedir. Bu sistemde amaç; ödeme gücü ve satın alma gücü yüksek olmayan kişilerin mülk sahibi olmalarını kolaylaştırmak ve bu suretle sosyal niteliği ağır basan faaliyeti özendirmektir. Diğer bir deyişle kooperatifleşmede kişilerin ticari kasıt ve amaçla gerçekleştirdikleri bir faaliyet söz konusu değildir. Bir anlamda bireysel tasarrufun toplu şekli söz konusudur.

Söz konusu Mükerrer 80/4 numaralı maddede ise ticari bir amaç söz konusu olup, kar elde etme amacıyla sahip olunan ortaklık haklarının ve hisselerinin satışından doğan kazançların vergilendirilmesi amaçlanmaktadır.

 

3- KONU İLE İLGİLİ GÖRÜŞLER

 

a)

 

Konu GVK’nın Mükerrer 80/6’ncı maddesi kapsamında ele alındığı takdirde görülmektedir ki, GVK Mükerrer madde 80/6 da belirtilen parantez içi hükmü “Kooperatiflerin ortaklarına bu sıfatları dolayısıyla tahsis ettikleri gayrimenkulleri tahsis tarihinde ortak tarafından satın alınmış sayılır” şeklinde düzenleme ile gayrimenkul tahsisi yapılan kooperatiflerin ortakları için konuyu netleştirmiştir.

Madde metninde parantez içi hükümde gayrimenkul ifadesi yer almaktadır. Bu kavramın arsa, arazi, konut, işyeri, fabrika vb. bütün taşınmazları kapsadığı açıktır. Konut 3

kooperatifine üye olan ortağın üyelik tarihi gayrimenkul üzerinde ortaklık şeklinde mülkiyetin başladığı tarih olmaktadır. Burada akla gelen soru, ortaklık tarihini gayrimenkul tahsis tarihi olarak kabul etmek mümkün müdür, sorusudur. Böyle bir kabul, ortaklık payının 5 yıl geçtikten sonra satışı halinde 80/6’ya göre bireysel mülkiyette var olan istisnanın toplu mülkiyette de uygulanmasını sağlayacaktır. Esasen Ticari amacın bulunmadığı kooperatif mülkiyetinde yukarıdaki yorumun düzenlemenin ruhuna uygun olacağı düşünülmektedir.

 

b)

 

Bununla birlikte uzun yıllar sonra elden çıkarılan, üzerinde henüz inşaat yapılmamış kooperatif ortaklık paylarından elde edilen kazançlar için Mükerrer madde 80/1’nci maddesince ayrı bir yorum yapmak da mümkün bulunmaktadır. Bilindiği gibi GVK’nun Mükerrer 80/1 numaralı maddesi ile iki yıldan fazla elde tutulan hisse senetleri ve menkul kıymetlerin elden çıkarılmasından elde edilen kazançlara vergi istisnası getirilmektedir.

Burada önemli olan husus kooperatif ortaklık pay senedinin menkul kıymet ya da hisse senedi sayılıp sayılmayacağı konusudur. Dolayısıyla kooperatif ortaklık pay senedinin menkul kıymet ya da hisse senedi sayılıp, sayılmayacağı üzerinde tartışmak gerekmektedir.

Bu tartışma sırasında Kooperatifler Kanununda belirtilen şekliyle ortaklık pay senetlerinin kıymetli evrak sayılmadığı göz önüne alınırsa kıymetli evrak sayılmama menkul kıymet kavramı içinde yer alıp almamayı nasıl etkileyebilir. Belirli bir bedel ile devir edilme özelliği, değer saklama ve taşınabilme niteliği bulunan ve esasen kooperatif sermayesine katılma payını ifade eden ortaklık pay senetlerinin sermaye piyasası mevzuatında yer alan menkul kıymet veya hisse senedi kavramı ile bağlı olmaksızın ya da irtibatlandırmaksızın, menkul kıymet veya hisse senedi saymanın çok yanlış bir yorum olmayacağı düşünülmektedir.

Ortak pay senedinin devrinde bazı kısıtlamalar bulunduğu bu yüzden menkul kıymet vasfı bulunmadığını düşünmek mümkün olsa da aynı kısıtlamaların Ticaret Kanunu hükümleri çerçevesinde nama yazılı hisse senetleri için de mümkün olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla kooperatif ortaklık pay senetlerinin hisse senedi veya menkul kıymet vasıfları da bulunduğunu yadsımamak gerekir.

Bununla birlikte, inşaat yapılamadığı için uzun yıllar sonra devredilen kooperatif hisseleri yukarıdaki yorumlarla GVK Mükerrer 80/6 veya 80/1 maddeler kapsamına sokulmak yerine, Maliye Bakanlığınca verilen Özelgelerde yapılan yorumlamalarla Mükerrer 80/4 kapsamına sokulmuş ve buna göre yorumlanmıştır.

Diğer bir deyişle Özelgeler ile konu “Ortaklık haklarının veya hisselerinin elden çıkarılmasından doğan kazançlar” arasında değerlendirilmiş ve süre mefhumu söz konusu olmaksızın maliyet bedeli güncellenmek suretiyle ve satış bedeli ile aradaki lehe farktan vergi istenilmesi yolu benimsenilmiştir.

Söz konusu Özelgelerde konunun ticari kasıtla oluşan ortaklık hakları ve hisseleri ile aynı (limited şirket ya da adi ortaklık) mantıkla ele alındığı görülmektedir. 4

 

c)

 

Yukarıda açıklanan görüşler Odamız Platform toplantılarında ayrıntılı olarak tartışılmış ve tartışma konusunda iki görüş ağırlık kazanmış bulunmaktadır.

Birinci ve ağırlıklı görüşe göre Kanunun Mükerrer 80’nci maddesi kapsamında konunun dikkate alınması durumunda yasal olarak Mükerrer 80/4 bent hükmü çerçevesinde kooperatif ortaklık paylarının devrinden elde edilen kazançların vergilendirilmesi kanuna uygun olup diğer bent hükümlerine göre vergilendirilmesi söz konusu olamaz.

Platformda ortaya çıkan ikinci bir görüşe göre ise kooperatif ortaklık paylarının devrinin hisse senetlerinin devri ile eşdeğer olarak düşünülmesinde ve yorumlanmasında bir yanlışlık bulunmamaktadır.

Bu görüşe göre esasen madde hükmü de bu konuda açık değildir. Ticari amacı olmayan yapı kooperatiflerinde ortakların kooperatif ortaklık paylarının inşaatlar tamamlanmadan elden çıkarılmasından elde edilen kazançların GVK Mük. 80/4 madde kapsamında vergilenmesi yolundaki görüşün doğru olmayacağı değerlendirilmektedir.

 

4- SONUÇ

 

Platformda ortaya çıkan ortak nokta ise; ticari amaç taşımaksızın, bir araya getirilen bireysel tasarrufların topluca değerlendirilmesi amacını güden kooperatiflerde, ortaklarca ortaklık paylarının devrinden elde edilen kazancın vergilendirilmesinin, kooperatif ortaklık hisselerinin, ticari amacı bulunan limited ya da adi ortaklık hissesi devrinden elde edilen kazançlar gibi hiçbir istisnaya tabi tutmaksızın vergiye konu edilmesi dışında, maddenin diğer bentlerinde hüküm altına alınan istisnaları kapsayacak şekilde düzenlenmesinin doğru olacağı yönündedir.

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda, 30/12/2010 tarihinde firmanıza düzenlenen ancak kayıtlara intikal etmeyen faturanın 2011 yılında düzeltme beyannamesi verilerek indirim konusu yapılıp yapılamayacağı sorulmaktadır.

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda, 30/12/2010 tarihinde firmanıza düzenlenen ancak kayıtlara intikal etmeyen faturanın 2011 yılında düzeltme beyannamesi verilerek indirim konusu yapılıp yapılamayacağı sorulmaktadır.

Kooperatifler bilanco usulu defter tutmalı mıdır ?-Kemal OZMEN

T.C.
MALİYE BAKANLIĞI
İstanbul Defterdarlığı
Usul Gelir Müdürlüğü

SAYI : B.07.4.DEF.0.34.20./ VUK- 14.11.2001-7862
KONU : Kooperatifin bilanço usulüne göre defter tutması gerekip gerekmediği hk.

………………………………………….

İLGİ : ………………. tarih ve ………………… sayılı yazınız.

İlgi yazınızda; …………………………………………………………………………….. Vergi Usul Kanununun 182.maddesi gereğince bilanço esasına göre defter tutması gereken kuruluş ve işletmelere dahil olup olmadığı hususu sorulmaktadır.

Bilindiği üzere; 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 1’nci maddesinde; “Aşağıda yazılı kurumların kazançları kurumlar vergisine tabiidir.

A-Sermaye şirketleri,

B-Kooperatifler,

C-İktisadi Kamu Müesseseleri,

D-Dernek ve Vakıflara ait iktisadi işletmeler,

E-(3239 sayılı kanunun 71’nci maddesi ile eklenen bent) İş ortaklıkları,

Bu kanunun tatbikatında sendikalar dernek; cemaatler vakıf hükmündedir.

Kurum kazancı, Gelir Vergisi mevzuuna giren gelir unsurlarından terekküp eder.” hükmü yeralmıştır.

Diğer yandan; 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 177/5’nci maddesine göre, kurumlar vergisine tabi olan diğer tüzel kişilerin (bunlardan işlerinin icabı bilanço esasına göre defter tutmalarına imkan veya lüzum görülmeyenlerin, işletme hesabına göre defter tutmalarına Maliye Bakanlığınca müsaade edilir.); I’nci sınıfa dahil oldukları belirtilmiştir.

Bu durumda; sözkonusu kooperatifin Vergi Usul Kanununun 182’nci maddesi gereğince bilanço esasına göre defter tutması gerekmektedir.

Bilgilerinize arz ederim.

Sermaye düzeltilmesi olumlu farklarının üye kooperatiflere dağıtılmasının birliğin muafiyet şartlarını ihlal edip etmeyeceği hk.-Kemal OZMEN

Başlık Sermaye düzeltilmesi olumlu farklarının üye kooperatiflere dağıtılmasının birliğin muafiyet şartlarını ihlal edip etmeyeceği hk.
Tarih 30/05/2012
Sayı B.07.1.GİB.4.06.16.01-120[94-12/1]-613
Kapsam

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

ANKARA VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

(Mükellef Hizmetleri Gelir Grup Müdürlüğü)

Sayı

:

B.07.1.GİB.4.06.16.01-120[94-12/1]-613

30/05/2012

Konu

:

Sermaye düzeltilmesi olumlu farklarının üye kooperatiflere dağıtılmasının birliğin muafiyet şartlarını ihlal edip etmeyeceği.

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda, …. Vergi Dairesi Müdürlüğünün ….. vergi kimlik numaralı stopaj, damga vergisi ve katma değer vergisi yönünden mükellefi olduğunuz, kurumlar vergisi muafiyetinden faydalandığınız, mali tablolarınızın enflasyon düzeltmesine tabi tutulması sonucunda ortaya çıkan “502- Sermaye Düzeltilmesi Olumlu Farkları” hesabında izlenen tutarların “500-Ödenmiş Sermaye Hesabı”na ortak bazında ilave edilmesinin mümkün olup olmadığı, ilave edilmesi halinde söz konusu işlemin kâr dağıtımı sayılıp sayılmayacağı, birlik olarak üye kooperatiflerinize yapılacak dağıtımın kar dağıtımı sayılıp sayılmayacağı ve birliğinize üye kooperatiflerin mali tablolarının enflasyon düzeltmesine tabi tutulması sonucunda ortaya çıkan sermaye düzeltmesi olumlu farklarının ortaklık paylarına ilave edilmesi ve ortaklıktan ayrılanlara ve ölen ortakların varislerine yapılan ödemelerinin kar dağıtımı sayılıp sayılmayacağı hususlarında görüş bildirilmesi istenilmektedir.

213 sayılı Vergi Usul Kanununun Mükerrer 298 inci maddesi, 5024 sayılı Kanunun 2 nci maddesi ile 01.01.2004 tarihinden geçerli olmak üzere değiştirilerek “Enflasyon düzeltmesi ve yeniden değerleme oranı” başlığı altında yeniden düzenlenmiştir. Söz konusu düzenleme ile mali tabloların enflasyonun etkisinden arındırılması ve böylece vergileme üzerindeki enflasyondan kaynaklanan olumsuzlukların giderilmesi amaçlanmış olup 31.12.2003 tarihli mali tabloların düzeltme işlemine ilişkin hükümlere ise aynı Kanuna eklenen Geçici 25 inci maddesinde yer verilmiştir.

Mezkur Kanunun Mükerrer 298 inci maddesinde;

“A) Malî tablolarda yer alan parasal olmayan kıymetler aşağıdaki hükümlere göre enflasyon düzeltmesine tâbi tutulur.

1. Kazançlarını bilanço esasına göre tespit eden gelir ve kurumlar vergisi mükellefleri fiyat endeksindeki artışın, içinde bulunulan dönem dahil son üç hesap döneminde %100’den ve içinde bulunulan hesap döneminde % 10’dan fazla olması halinde malî tablolarını enflasyon düzeltmesine tâbi tutarlar. Enflasyon düzeltmesi uygulaması, her iki şartın birlikte gerçekleşmemesi halinde sona erer…”

hükmüne yer verilmiştir.

Aynı Kanunun Geçici 25 inci maddesinin (j) bendinde ise; 2004 yılı hesap döneminden itibaren ilk defa bilanço esasına geçen mükelleflerin bu maddede yer alan esaslara göre düzeltme yapacakları hüküm altına alınmış olup bu hükmün kapsamına enflasyon düzeltmesi yapılan dönemlerde kazançlarını bilanço esasına göre tespit etmesine rağmen gelir veya kurumlar vergisinden muaf olmaları nedeniyle düzeltme yapmayan mükellefler de girmektedir.

Buna göre, kooperatifinizin kurumlar vergisi mükellefiyetinin tesis edildiği tarih itibariyle düzenlenen bilançosunun Vergi Usul Kanununun geçici 25 inci maddesine göre, şartların oluşması halinde de aynı Kanunun mükerrer 298 inci maddesine göre enflasyon düzeltmesine tabi tutulması mümkündür.

213 sayılı Kanunun mükerrer 298 inci maddesinin A/5 maddesi ile geçici 25 nci maddesinin birinci fıkrasının (g) bendinde; “… Pasif kalemlere ait enflasyon fark hesapları, herhangi bir suretle başka bir hesaba nakledildiği veya işletmeden çekildiği takdirde, bu işlemlerin yapıldığı dönemlerin kazancı ile ilişkilendirilmeksizin, bu dönemde vergiye tâbi tutulur. Ancak öz sermaye kalemlerine ait enflasyon farkları düzeltme sonucu oluşan geçmiş yıl zararlarına mahsup edilebilir veya kurumlar vergisi mükelleflerince sermayeye ilave edilebilir; bu işlemler kâr dağıtımı sayılmaz.” hükmü mevcuttur.

Öte yandan, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 1 inci maddesinin ikinci fıkrasında, kurum kazancının gelir vergisinin konusuna giren gelir unsurlarından oluşacağı, 6 ncı maddesinin birinci fıkrasında, kurumlar vergisinin, mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı, ikinci fıkrasında ise safi kurum kazancının tespitinde, Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı hüküm altına alınmıştır.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun “Menkul Sermaye İradı” başlığı altındaki 75 inci maddesinin ikinci fıkrasının birinci paragrafında,” İştirak hisselerinden doğan kazançlar (Limited Şirket ortaklarının, iş ortaklıklarının ortakları ve komanditerlerin kâr payları ile kooperatiflerin dağıttıkları kazançlar bu zümreye dahildir. Kooperatiflerin ortakları ile yaptıkları muamelelerden doğan kârların ortaklara, kooperatifle yaptıkları muameleler nispetinde tevzii, kazanç dağıtımı sayılmaz.)” hükmüne yer verilmiştir.

Aynı Kanunun 94 üncü maddesinin birinci fıkrasının (6-b-i) bendinde ise, tam mükellef kurumlar tarafından; tam mükellef gerçek kişilere, gelir ve kurumlar vergisi mükellefi olmayanlara ve bu vergilerden muaf olanlara dağıtılan, 75 inci maddenin ikinci fıkrasının (1), (2) ve (3) numaralı bentlerinde yazılı kâr paylarından (kârın sermayeye eklenmesi kâr dağıtımı sayılmaz.) %15 tevkifat yapılacağı hükme bağlanmıştır.

Yukarıda yer alan yasal düzenlemeler çerçevesinde, enflasyon düzeltmesi neticesinde ortaya çıkan pasif kalemlere ait enflasyon fark hesabının düzeltme neticesinde oluşan geçmiş yıl zararlarına mahsup edilmek suretiyle veya kurumlar vergisi mükelleflerince sermayeye ilave edilmek suretiyle kapatılması mümkün bulunmaktadır. Bunun dışında, anılan hesabın herhangi bir suretle başka bir hesaba nakledilmesi veya işletmeden çekilmesi halinde, söz konusu işlemlerin yapıldığı dönemin kazancı ile ilişkilendirilmeksizin, bu dönemde vergiye tabi tutulması gerekmektedir.

Buna göre, pasif kalemlere ait enflasyon fark hesaplarının kooperatifinizin sermayesine eklenmesi işlemi kâr dağıtımı sayılmayacaktır. Söz konusu farkların Birliğiniz üyesi olan kooperatiflere dağıtılması işlemi ise işletmeden çekiş sayılacak ve işletmeden çekilen bu tutarlar öncelikle kurumlar vergisine tabi tutulacak, vergi sonrası dağıtılan tutar da kâr dağıtımına bağlı vergi kesintisine tabi tutulacaktır.

Öte yandan, sermayeye eklenmiş olan pasif kalemlere ait enflasyon fark hesaplarının, kooperatifinizin sermaye azaltımı yapması veya tasfiye edilmesi sebebiyle ortaklara dağılması halinde de işletmeden çekilen tutarlar öncelikle kurumlar vergisine tabi tutulacak ve vergi sonrası dağıtılan kazanç üzerinden de kâr dağıtımına bağlı vergi kesintisi yapılacaktır.

Yukarıda yer verilen açıklamalar, pasif kalemlere ait enflasyon fark hesaplarını sermayeye ilave edecek ya da ortaklarına dağıtacak olan Birliğiniz üyesi kooperatifler için de geçerlidir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

Kooperatife ait arsanın satılması durumunda vergilendirmenin nasıl yapılacağı-Kemal OZMEN hk. Tarih 08/06/2012

Başlık Kooperatife ait arsanın satılması durumunda vergilendirmenin nasıl yapılacağı hk.
Tarih 08/06/2012
Sayı B.07.1.GİB.4.34.19.02-105[229-2012/VUK-1- . . .]–1833
Kapsam

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Mükellef Hizmetleri Usul Grup Müdürlüğü

Sayı

:

B.07.1.GİB.4.34.19.02-105[229-2012/VUK-1- . . .]–1833

08/06/2012

Konu

:

Kooperatife ait arsanın satılması durumunda vergilendirmenin nasıl yapılacağı.

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzun incelenmesinden, kooperatifinizin 27/10/1997 tarihinde satın aldığı İstanbul İli, … İlçesi, … Ada, … Parsel sayılı taşınmazı imar izni olmaması nedeniyle 26/01/2011 tarihinde sattığı belirtilerek, arsa satışından elde edilen gelirin kurum geçici vergi ve kurumlar vergisine tabi olup olmadığı, satılan arsa için enflasyon düzeltmesi yapılıp yapılmayacağı, arsa satın alınırken ödenen harç, emlak vergileri, satıcıya yapılan komisyon ödemesi, tapu harcı gibi giderlerin indirim konusu yapılıp yapılmayacağı, kooperatifinizin kuruluşundan bugüne kadar yapılan genel giderleri vergi matrahının belirlenmesinde hesaba katılıp katılmayacağı, kooperatifinizce üyeleriniz adına yapılacak ödemeler üzerinden gelir vergisi kesintisi yapılıp yapılamayacağı, bu satıştan dolayı Kurumlar Vergisi Kanununun 5 inci maddesinde yer alan taşınmaz satış istisnasından yararlanıp yararlanılamayacağı ve üyelerinize yapılacak ödemelerin vergilendirilmesi durumunda vergi matrahınızın tespiti sırasında üyeleriniz tarafından kooperatifinize daha önce ödenen aidatların üyelerinize yapacağınız ödemelerden mahsup edilip edilemeyeceği konusunda Başkanlığımızdan görüş talep ettiğiniz anlaşılmıştır.

Başkanlığımız kayıtlarının incelenmesinden 01/01/1996 tarihinden itibaren kurumlar vergisi mükellefi olduğunuz görülmektedir.

A) Kurumlar Vergisi Kanunu Yönünden:

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 1 inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi hükmüyle kooperatifler kurumlar vergisi mükellefleri arasında sayılmış olup aynı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (k) bendinde, tüketim ve taşımacılık kooperatifleri hariç olmak üzere, belirli şartlarla kooperatiflerinin kurumlar vergisinden muaf olduğu hüküm altına alınmıştır.

Aynı Kanunun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (i) bendinde ise kooperatif ortaklarının yönetim gideri karşılığı olarak ödedikleri paralardan harcanmayarak iade edilen kısımlar için hesaplanan risturnların ortaklara dağıtımının kâr dağıtımı sayılmayacağı hükme bağlanmıştır.

1 Seri No’lu Tebliğinin “5.11.1. Yönetim gideri karşılığı olarak ödenen paralardan harcanmayarak ortaklara dağıtılan kısımlar” başlıklı bölümünde de, “Bütün kooperatifler için ortakların yönetim gideri karşılığı olarak ödedikleri paralardan harcanmayarak ortaklara iade edilen kısımlar, risturn istisnasından yararlanacaktır. Yönetim gideri olarak ödenen paraların risturn sayılabilmesi için kooperatif tarafından üyelere iade edilmesi gerekmektedir. İade nakden olabileceği gibi hesaben de olabilir.” açıklamasına yer verilmiştir.

5520 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinde; kurumlar vergisinin, mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı, safi kurum kazancının tespitinde, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı hüküm altına alınmıştır. Gelir Vergisi Kanununun 40 ıncı maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde; safi kazancın tespitinde ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılan genel giderlerin indirilebileceği belirtildikten sonra aynı maddenin (6) numaralı bendinde de, işletme ile ilgili olmak şartıyla; bina, arazi, gider, istihlak, damga, belediye vergileri, harçlar ve kaydiyeler gibi ayni vergi, resim ve harçların indirilebileceği hükmüne yer verilmiştir.

Aynı Kanunun 9 uncu maddesinin birinci fıkrasında da, geçmiş yıl zararlarının; kurumlar vergisi beyannamesinde her yıla ilişkin tutarlar ayrı ayrı gösterilmek ve beş yıldan fazla nakledilmemek şartıyla kurumlar vergisi matrahının tespitinde indirim konusu yapılabileceği hükme bağlanmıştır.

Yine aynı Kanunun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde, kurumların, en az iki tam yıl süreyle aktiflerinde yer alan taşınmazlar ve iştirak hisseleri ile aynı süreyle sahip oldukları kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan haklarının satışından doğan kazançların % 75’lik kısmı kurumlar vergisinden istisna tutulmuştur. Bu istisna, satışın yapıldığı dönemde uygulanır ve satış kazancının istisnadan yararlanan kısmı satışın yapıldığı yılı izleyen beşinci yılın sonuna kadar pasifte özel bir fon hesabında tutulur. Ancak satış bedelinin, satışın yapıldığı yılı izleyen ikinci takvim yılının sonuna kadar tahsil edilmesi şarttır. Bu süre içinde tahsil edilmeyen satış bedeline isabet eden istisna nedeniyle zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergiler ziyaa uğramış sayılır.

Ayrıca, 1 Seri No’lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin “5.6.2.3.4.1. Kooperatiflerin durumu” başlıklı bölümünde, yapı kooperatiflerinin de önceki bölümlerde yapılan açıklamalar çerçevesinde söz konusu istisnadan yararlanabilmesinin mümkün olduğu, ancak, istisna edilen kazancın özel bir fon hesabında tutulması, hiç bir şekilde ortaklara dağıtılmayarak kooperatif amaçlan doğrultusunda kullanılması gerektiği belirtilmiştir.

Diğer taraftan, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 75 inci maddesinin birinci fıkrasında menkul sermaye iradının tanımı yapılmış olup ikinci fıkrasının (2) numaralı bendinde ise iştirak hisselerinden doğan kazançların (Limited şirket ortaklarının, iş ortaklıkları ortaklarının ve komanditerlerin kâr payları ile kooperatiflerin dağıttıkları kazançlar bu zümreye dahildir. Kooperatiflerin ortakları ile yaptıkları muamelelerden doğan kârların ortaklara, kooperatifle yaptıkları muameleler nispetinde tevzii, kazanç dağıtımı sayılmaz.) menkul sermaye iradı olduğu belirtilmiş olup, 94 üncü maddenin birinci fıkrasının (6/b-i) bendinde ise; tam mükellef kurumlar tarafından; tam mükellef gerçek kişilere, gelir ve kurumlar vergisi mükellefi olmayanlara ve gelir vergisinden muaf olanlara dağıtılan, 75 inci maddenin ikinci fıkrasının (1), (2) ve (3) numaralı bentlerinde yazılı kar paylarından (kârın sermayeye eklenmesi kâr dağıtımı sayılmaz.) %15 oranında vergi kesintisi yapılacağı hükmüne yer verilmiştir.

Yukarıdaki hüküm ve açıklamalara göre,

– Kooperatifiniz tarafından yapılmış olan Gelir Vergisi Kanununun 40 ıncı maddesinde sayılan harcamaların, yapıldıkları dönemler itibarıyla kurum kazancının tespitinde gider olarak dikkate alınması mümkün olup ilgili dönemde gelir bulunmaması nedeniyle oluşan zararların da geçmiş yıl zararı olarak beş yıldan fazla nakledilmemek ve izleyen yılların kurumlar vergisi beyannamesinde her yıla ilişkin tutarlar ayrı ayrı gösterilmek şartıyla indirim konusu yapılabileceği, söz konusu giderlerin arsanın satışının yapıldığı yılda indirilmesinin söz konusu olmayacağı tabiidir.

– Kooperatifinizce varsa arsa satışı için yapılan giderlerin arsa satışından elde edilen kazancın tespitinde dikkate alınması mümkün olacaktır.

– Kooperatifinizin aktifinde iki yıldan fazla süreyle bulunan taşınmazın satışından elde edilen kazancın; özel bir fon hesabında tutulması, hiç bir şekilde ortaklara dağıtılmayarak kooperatif amaçları doğrultusunda kullanılması ve 5520 sayılı Kanunun 5/1-e maddesinde yer alan diğer şartların da sağlanması halinde % 75’i kurumlar vergisinden istisna edilebilecektir. Ancak, istisnaya konu kazancın kooperatif ortaklarına dağıtılması, satışın yapıldığı yılı izleyen beş yıl içinde fon hesabından başka bir hesaba (sermayeye ilave hariç) nakledilmesi, işletmeden çekilmesi, bu süre içinde tasfiyeye girilmesi halinde, anılan istisna hükmünden yararlanılamayacak olup satış bedeline isabet eden istisna nedeniyle zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergilerin de ziyaa uğrayacağı tabiidir.

– Kooperatifinize ait taşınmaz satışından doğan kazanç ile varsa diğer kazançlarınızın ortaklara dağıtılması halinde dağıtım esnasında Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesinin birinci fıkrasının 6/b-(i) alt bendi uyarınca %15 oranında gelir vergisi kesintisi yapılması ve muhtasar beyanname ile beyan edilmesi gerekmekte olup dağıtılan kâr paylarının kooperatifiniz ortakları açısından Gelir Vergisi Kanununun 75 inci maddesi gereğince menkul sermaye iradı sayılarak, ortaklar tarafından elde elde edilen menkul sermaye iradı mahiyetindeki bu gelirlerin, Gelir Vergisi Kanununun 22/2 nci maddesi uyarınca yarısı gelir vergisinden istisna olup, kalan tutarın ilgili yıl için belirlenen beyan haddini aşması halinde ortaklar tarafından da beyan edilmesi gerekmektedir.

– Üyeleriniz tarafından Kooperatifinize ödenmiş olan aidatlardan harcanmayıp üyelerinize geri iade edilen aidatlar ise risturn olarak kabul edildiğinden bu tutarlar üzerinden gelir vergisi tevkifatı yapılmayacaktır.

B) Vergi Usul Kanunu Yönünden:

213 sayılı Vergi Usul Kanununun 262 nci maddesinde; “Maliyet bedeli, iktisadi bir kıymetin iktisap edilmesi veyahut değerinin arttırılması münasebetiyle yapılan ödemelerle bunlara müteferri bilumum giderlerin toplamını ifade eder.”, 269 uncu maddesinde ise; “İktisadi işletmelere dahil bilumum gayrimenkuller maliyet bedelleri ile değerlenir…” hükmüne yer verilmiştir.

Aynı Kanunun 5024 sayılı Kanunla değişik mükerrer 298 inci maddesinin (A) fıkrasında enflasyon düzeltmesine ilişkin usul ve esaslar belirlenmiştir.

Söz konusu Kanuna eklenen Geçici 25 inci maddede ise, mükelleflerin 31/12/2003 tarihli bilançolarını bu madde hükmüne göre, anılan maddede hüküm bulunmayan hallerde Vergi Usul Kanununun 5024 sayılı Kanunla değişik mükerrer 298 inci maddesinde yer alan hükümlere göre düzeltecekleri hükme bağlanmıştır. Aynı geçici maddenin (j) bendinde, 2004 yılı hesap döneminden itibaren ilk defa bilanço esasına geçen mükelleflerin bu maddede yer alan esaslara göre düzeltme yapacakları hüküm altına alınmıştır.

Buna göre, kurumlar vergisi mükellefi olan kooperatifinizin bilançosunun anılan Kanunun geçici 25 inci maddesine göre, şartların oluşması halinde de mükerrer 298 inci maddesine göre düzeltilmesi gerekmektedir.

Mezkur maddenin (l) bendinde ise “Bu madde uyarınca düzeltilen kalemlerin elden çıkarılması halinde, bunlara ilişkin enflasyon düzeltme farkları maliyet bedeli addolunur. Şu kadar ki, amortismana tâbi olmayan kıymetlerin düzeltilmiş değerinin altında bir bedelle satılması halinde, düzeltilmiş değerle düzeltme öncesi değer arasındaki farka isabet eden zarar, gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde dikkate alınmaz.” hükmü yer almaktadır.

Enflasyon düzeltmesine tâbi tutulan değerlerin elden çıkarılması halinde, bunlara ilişkin enflasyon düzeltme farklarının maliyet addolunacağı hükmü, aynı Kanunun mükerrer 298 inci maddesinin A fıkrasının 5 numaralı bendinde de yer almaktadır.

Bu durumda, 1996 yılından itibaren mükellef olan kooperatifinizin 27/10/1997 tarihinde satın aldığı arsa için 2003 ve 2004 yıllarında enflasyon düzeltmesi yapmış olması gerektiğinden, söz konusu arsayı elden çıkarmanız durumunda da buna ilişkin enflasyon düzeltme farkını arsanın maliyetine eklemeniz mümkün bulunmaktadır.

Sağlar arasında ivazsız bir tarzda vukubulan intikaller hariç olmak üzere kuru mülkiyet halinde intikal eden mallar (Kuru mülkiyet halinde kaldığı müddetçe) veraset ve intikal vergisinden müstesnadır (VİVK, md. 4/j).

Sağlar arasında ivazsız bir tarzda vukubulan intikaller hariç olmak üzere kuru mülkiyet halinde intikal eden mallar (Kuru mülkiyet halinde kaldığı müddetçe) veraset ve intikal vergisinden müstesnadır (VİVK, md. 4/j).

Emlak vergisini intifa hakkı sahibimi öder ?-Kemal Ozmen

Dilekçenizde, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı adına tescilli ve tapunun … ada, …. parsel sayısında kayıtlı gayrimenkulün …./100 hissesinin intifa hakkının Şirketinize devredildiği belirtilerek Emlak Vergisi (bina) hesaplamasında bina inşaat maliyet bedeline göre bulunacak değerine arsa veya arsa payı değerinin de ilave edilip edilmeyeceği hususunda bilgi verilmesi istenilmiştir.

1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununun 3 üncü maddesinde; Bina Vergisi mükellefi, binanın maliki, varsa intifa hakkı sahibi, her ikisi de yoksa binaya malik gibi tasarruf edenler olarak belirtilmiştir.
Aynı Kanunun 29 uncu maddesinde;
“Vergi değeri;
a) Arsa ve araziler için, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun asgari ölçüde birim değer tespitine ilişkin hükümlerine göre takdir komisyonlarınca arsalar için her mahalle ve arsa sayılacak parsellenmemiş arazide her köy için cadde, sokak veya değer bakımından farklı bölgeler (turistik bölgelerdeki cadde, sokak veya değer bakımından farklı olanlar ilgili valilerce tespit edilecek pafta, ada veya parseller), arazide her il veya ilçe için arazinin cinsi (kıraç, taban, sulak) itibarıyla takdir olunan birim değerlere göre,
b) Binalar için, Maliye ve Bayındırlık ve İskan Bakanlıklarınca müştereken tespit ve ilân edilecek bina metrekare normal inşaat maliyetleri ile (a) bendinde belirtilen esaslara göre bulunacak arsa veya arsa payı değeri esas alınarak 31 inci madde uyarınca hazırlanmış bulunan tüzük hükümlerinden yararlanılmak suretiyle,
Hesaplanan bedeldir…” şeklinde tanımlanmıştır.
Bu itibarla, ../100 hisse ile intifa hakkına sahip olduğunuz … İlçesi, …….. Mahallesi, ….. ada, …. parsel sayılı gayrimenkulün Emlak Vergisi mükellefiyetinin Şirketinizce yerine getirilmesi gerekmekte olup sözkonusu gayrimenkule ilişkin bina vergi değerinin hesaplanmasında, bina metrekare normal inşaat maliyet bedeline göre bulunacak değere arsa veya arsa payı değeri ilave edilerek bulunacak değer üzerinden Emlak Vergisini ödemeniz gerekmektedir.

Gayrimenkul satış vaadi ve inşaat sözleşmesine istinaden kooperatife verilen hisseler için mirasçılardan veraset ve intikal vergisi aranılıp aranılmayacağı hk.-Kemal OZMEN

Başlık Gayrimenkul satış vaadi ve inşaat sözleşmesine istinaden kooperatife verilen hisseler için mirasçılardan veraset ve intikal vergisi aranılıp aranılmayacağı hk.
Tarih 08/02/2012
Sayı B.07.1.GİB.4.34.18.01-005.01-477
Kapsam

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

Mükellef Hizmetleri Diğer Vergiler Grup Müdürlüğü

Sayı

:

B.07.1.GİB.4.34.18.01-005.01-477

08/02/2012

Konu

:

Gayrimenkul satış vaadi ve inşaat sözleşmesine istinaden kooperatife verilen hisseler için mirasçılardan veraset ve intikal vergisi aranılıp aranılmayacağı hk.

İlgide kayıtlı özelge talep formunda, 02.11.2009 tarihinde vefat eden … … ‘nin sağlığında … Konut Yapı Kooperatifi ile Edremit 2.Noterliğinde gayrimenkul satış vaadi ve inşaat sözleşmesi düzenlendiği ancak, eşinizin vefatından sonra Rıhtım Veraset ve Harçlar Vergi Dairesi Müdürlüğünce kooperatif hissesine isabet eden kısmın veraset ve intikal vergisine tabi tutulması gerektiği belirterek, konu hakkında Başkanlığımızdan bilgi istenilmektedir.

7338 sayılı Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu’nun 1’inci maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti uyruğunda bulunan şahıslara ait mallar ile Türkiye’de bulunan malların veraset yoluyla veya herhangi bir suretle olursa olsun ivazsız bir şekilde bir şahıstan diğer şahsa intikalinin veraset ve intikal vergisine tabi olduğu, 11’inci maddesinde de, bu vergiye mevzuu olacak malların değerleme günü, miras yoluyla meydana gelen intikallerde mirasın açıldığı, diğer suretle meydana gelen intikallerde malların hukuken iktisap edildiği gün olacağı belirtilmiştir.

4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 575 ve 599’uncu maddelerinde ise mirasın ölüm ile açılacağı, miras açılınca, mirasçıların onun tamamına sahip olacakları, Kanunda yazılı hal istisna olmak şartıyla müteveffanın alacakları ve tüm hakları ile zilyedi bulunduğu malların mirasçılara intikal edeceği hükme bağlanmıştır.

Bu hükümlere göre, murisin menkul ve gayrimenkul malları ile hak ve alacaklarının ölüm tarihindeki durumu itibarıyla mirasçılara intikal ettiğinin kabulü gerekmektedir.

Satış vaadi ve inşaat sözleşmesi, bir taşınmaz üzerinde yapılacak inşaat sonucunda arsa payına karşılık olarak inşaat bitiminde gerçekleşecek olan satışa ilişkin sözleşme yapılması borcunu doğuran bir ön akittir. Dolayısıyla, satış vaadi ve inşaat sözleşmesi ile satışı yapılan gayrimenkuller için veraset ve intikal vergisinin tahsil edilmesi, gerçek bir servet artışının vergilendirilmesini amaçlayan verginin temel ilkesine aykırı düşmekte olup murise intikal eden gayrimenkullerin, kooperatif ile yapılan sözleşme üzerine tamamlanan inşaat sonucu arsa sahibi adına tapuya kaydedilecek gayrimenkuller olacağı tabiidir.

Kooperatife devri yapılacak olan gayrimenkul her ne kadar devredilmemiş olsa bile, kendi yükümlülüklerini yerine getirmesi karşılığı kooperatif adına devredilecek olması nedeniyle mirasçılar tarafından tasarrufu söz konusu olmamaktadır.

Bu itibarla, 02.11.2009 tarihinde vefat eden eşiniz … ‘nin sağlığında S.S. Beyaz Melisa Konut Yapı Kooperatifi ile düzenlenen satış vaadi ve inşaat sözleşmesine istinaden kooperatife intikal eden gayrimenkullerin terekeye dahil edilmemesi ve veraset ve intikal vergisi ilişiğinin aranılmaması gerekmektedir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

Kooperatife ödenen kredi hayat sigortası bedelinin viv ye tabi tutulmaması hk.

Başlık Kooperatife ödenen kredi hayat sigortası bedelinin viv ye tabi tutulmaması hk.
Tarih 11/10/2011
Sayı B.07.1.GİB.4.07.16.02-VRS.2011-21-324
Kapsam

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

ANTALYA VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

MÜKELLEF HİZMETLERİ GELİR GRUP MÜDÜRLÜĞÜ

Sayı

:

B.07.1.GİB.4.07.16.02-VRS.2011-21-324

11/10/2011

Konu

:

Vefat tazminatının ödenmesinde VİV ilişiği.

İlgide kayıtlı özelge talep formunda, kooperatifinizin … nolu ortağı … vefatı üzerine … Sigorta A.Ş. tarafından kredi borcuna karşılık ödenmek üzere kooperatifinize, kooperatifinizce de kanuni mirasçılarına ödenecek olan vefat sigortası tazminatının veraset ve intikal vergisine tabi olup olmadığı konusunda Başkanlığımızdan bilgi istenilmektedir.

7338 sayılı Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu’nun 1’inci maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti uyruğunda bulunan şahıslara ait mallar ile Türkiye’de bulunan malların veraset yoluyla veya herhangi bir suretle olursa olsun ivazsız bir şekilde bir şahıstan diğer şahsa intikalinin veraset ve intikal vergisine tabi olduğu hükme bağlanmıştır.

Diğer taraftan, 31.08.2007 tarihli 3 numaralı Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu Sirkülerinin 3’üncü bölümünde, hayat sigorta poliçesine istinaden sigortalının ecelen vefat etmesi sonucu mirasçılarına sigorta şirketince yapılan vefat tazminatı ödemelerinin, terekeye dahil edilerek veraset ve intikal vergisine tabi tutulacağı, sigorta akdinde mirasçı olmayan üçüncü bir şahıs lehdar olarak gösterilmişse bu takdirde lehdara ödenecek miktarın tamamının ivazsız iktisap olarak vergilendirileceği belirtilmiştir.

Anılan Sirkülerin 3’üncü bölümünde yer alan “mirasçı olmayan üçüncü kişi ifadesi” ile Türk Medeni Kanununda kanuni veya mansup mirasçı sayılanlar dışındaki kişiler kastedilmekte olup, sigorta sözleşmesinde söz konusu kişilerin lehdar olarak gösterilmesi halinde kural olarak bunlara yapılan sigorta tazminatı ödemelerinin veraset ve intikal vergisine tabi olması gerekir.

Ancak, söz konusu kooperatif tarafından kullandırılan kredilere karşılık olarak … tarafından tanzim edilen sigorta poliçeleri, bu kredilerin teminatı olarak düzenlenmekte ve lehdar olarak kooperatif gösterilmektedir. Bununla da, vefat eden şahısların kooperatife olan borçlarının mirasçılara ve kefillere intikal ettirilmeksizin sigorta şirketince ödenmesi amaçlanmış bulunmaktadır. Başka bir ifade ile sigorta şirketince kooperatife yapılan ödemeler, üyelerine verdikleri kredilerin iadesi niteliğini taşımaktadır.

Buna göre,

– Muris ile sigorta şirketleri arasında düzenlenen sözleşmelerde lehdar olarak kooperatif gösterilmişse, kooperatifin lehdarlığı alacak ve borç ilişkisine dayandığından kooperatife ödenen kredi-hayat sigorta bedelinin ivazsız olarak mütalaa edilmemesi,

– Sigorta bedelinin borç tutarını aşması halinde ise, mirasçılara intikal eden söz konusu ödemelerden veraset ve intikal vergisinin aranılması,

gerekmektedir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

Konut Yapı Koope­ratifi üyesi olan davacı tarafından, Koope­ratif olağan genel kurul toplantısında alınan karar uyarınca, Ana Sözleşmenin “Süre” başlıklı” 5. maddesinde 30 olarak yer alan sürenin, 60 yıl olarak değiştirilmesi talebinin onaylanmasına ilişkin, Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğü olurunun iptali istemiyle açtığı davanın, İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği hk.-Kemal Ozmen

Özü: Konut Yapı Koope­ratifi üyesi olan davacı tarafından, Koope­ratif olağan genel kurul toplantısında alınan karar uyarınca, Ana Sözleşmenin “Süre” başlıklı” 5. maddesinde 30 olarak yer alan sürenin, 60 yıl olarak değiştirilmesi talebinin onaylanmasına ilişkin, Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğü olurunun iptali istemiyle açtığı davanın, İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği hk.

(Hukuk Bölümü)

Davacı : T. Ö. (Ölümü üzerine Mirasçıları:1- D. Ö., 2- N. Ö.)

(ICD-IMEX (c) 1998’den beri * Yüzbinlerce Sayfa Mevzuat)

Davalı : Aydın Valiliği (Aydın Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğü)

O L A Y : S.S.Kuşadası Özkent Konut Yapı Kooperatifi, 10.11.1973 tarihinde konut yapı kooperatifi olarak kurulmuş, 16.01.1974 tarihinde ticaret siciline tescil ettirilmiş, 06.02.1974 tarih ve 5066 sayılı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde yayımlanarak hükmü şahsiyet kazanmış, bila tarih ve 2003.06 sayılı yazı ile Aydın Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğüne müracaat edilerek, kooperatif ana sözleşmesinin “kooperatifin süresi başlıklı” 5. maddesinde yazılı olan 30 yıl sürenin 60 yıl olarak değişiklik yapılması için ön izin verilmesi talebinde bulunulmuş; Müdürlüğün 01.04.2003 tarih ve MD.03/0 sayılı onayı ile izin verilmiş, 06.07.2003 tarihinde yapılan Genel Kurul Toplantısında “Madde Tadilatı” kabul edilerek, 18.07.2003 tarih ve 5844 sayılı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde yayımlanarak tescil edilmiştir.

Davacı T. Ö.; Kooperatifin 154 no.lu ortağı olduğunu, yıllar önce, kooperatifin konut yapıp, ortaklarına dağıtmasının imkansızlığının görülmesi üzerine, kooperatif genel kurul kararı ve davalı idarenin onayı ile kooperatif arsasının ortaklarına dağıtıldığını; Kooperatifin, amaçsız olarak yöneticiler ve çevresinin ya­rarına, ortaklarının zararına faaliyetine devam ettirildiğini, ana sözleşmedeki süre dolmasına rağmen, yine davalı idarenin onayı ile amacı olmayan kooperatifin süresinin 30 yıl daha uzatıldığını, ortakların zarar görmesine, yönetici ve çevresinin faydalanmasına fırsat verildiğini; 02.08.2007 tarihli dilekçeyle davalı idarenin, hukuka ve yasaya uygun olmayan süre uzatımı onayının iptalini istediğini, talebinin 13.08.2007 tarih ve 114 İLM 0 09 00 03/II-I-I(87)2300 yazı ile reddedildiğini ifade ederek; Aydın Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğünün, S.S. Kuşadası Özkent Sitesi Konut Yapı Koope­ratifinin süresinin 30 yıl daha uzatılmasına ilişkin 01.04.2003 tarih ve MD 03/07sayılı onayının iptali istemiyle 19.09.2007 tarihinde idari yargı yerinde dava açmıştır.

AYDIN 1. İDARE MAHKEMESİ; 13.11.2007 gün ve E: 2007/1181, K: 2007/1359 sayı ile, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun “Davaların niteliği ve Muhakeme usulü” başlıklı 99. maddesinde, bu kanunda düzenlenen hususlardan doğan hukuk davaları tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın ticari dava sayılır. Bu davalarda basit yargılama usulü uygulanır.” hükmünün yer aldığı; uyuşmazlıkta 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu uyarınca S.S. Kuşadası Özkent Konut Yapı Kooperatifinin süresinin 30 yıl daha uzatılmasına ilişkin Aydın Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğü’nün 01.04.2003 gün ve MD. 03/07 sayılı işleminin iptali istemiyle açılan bu davada yukarıda anılan mevzuat uyarınca ticari dava sayılacağından, davaya özel hukuk hükümleri uygulanmak üzere Adli Yargı mercilerinde bakılmasının gerektiği gerekçesiyle; davanın görev yönünden reddine karar vermiş bu karar temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.

(ICD-IMEX (c) 1998’den beri * Binlerce Sayfa Kitap)

Davacı T. Ö. bu defa, S.S Kuşadası Özkent Konut Yapı Kooperatifi’nin süresinin 30 yıl daha uzatılmasına ilişkin Aydın Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğünün 01.04.2003 gün MD 03/07 sayılı işleminin iptali, adı geçen Kooperatifin tasfiye sürecine girmesinin sağlanması, süre uzatımı nedeniyle uğradığı 3.000.00 YTL maddi zararın tazmini istemiyle 08.01.2008 tarihinde adli yargı yerinde dava açmıştır.

Aydın 2.Asliye Hukuk Mahkemesi; 24.07.2008 gün ve E:2008/50 K:2008/518 sayı ile, olayda hukuk kuralları ile 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun uygulanması bahis konusu olup, bu kanundan doğan uyuşmazlıkların çözümü adli mahkemelere ait olduğundan mahkemelerinin görevli bulunduğu belirtilerek esasa girilmiş ve Kooperatifi adına kayıtlı bulunan arsaların kura ile ortaklara dağıtılmış olduğu, ana sözleşmenin 6. maddesine göre ortaklarına konut yaptırma amacının ortadan kalkmış olduğu gerekçesiyle; davanın kısmen kabulü ile, Aydın Sanayi Ticaret İl Müdürlüğünün 01.04.2003 tarih M.D 2003/7 sayılı süre uzatımı işleminin iptaline, davacının fazlaya ilişkin ve maddi tazminat talebinin reddine karar vermiş; kararı, davacı ile davalı temsilcisinin temyiz etmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesi; 12.04.2010 gün ve E: 2010/2831, K:2010/4048 sayı ile, mahkemece, her ne kadar uyuşmazlığın 1163 sayılı Kanun’dan kaynaklanması nedeni ile adli yargı mahkemelerinin görevli bulunduğu sonuca varılmış ise de, davalı tarafından verilen ön izin işleminin idari bir işlem olduğunda kuşku bulunmadığı; bu bağlamda, ana sözleşme değişikliğinin Kooperatif]er Kanunu’na uygun olup olmadığını denetlemek ve sonucuna göre izin vermek ya da vermemenin Bakanlık yetkisi içinde bulunduğu, gerek izin isteminin reddi kararı, gerekse kabulü yönündeki kararın idari bir karar olmasına göre, ön izin işleminin iptaline yönelik davada genel mahkemelerin değil idari yargının görevli olduğunun kabulünün gerektiği, mahkemece, davanın yargı yolu bakımından görevsizlik kararı verilmesi yerine yanılgılı değerlendirme ile işin esasına girilerek yazılı şekilde hüküm tesisinin doğru görülmediği gerekçesiyle davalı temsilcisinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalı yararına bozulmasına, davalı temsilcisinin diğer, davacının ise tüm temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına karar vermiştir.

AYDIN 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; davanın geçirdiği aşamaları özetledikten sonra; davanın, ana sözleşme süresi biten dava dışı kooperatifin süresinin 30 yıl daha uzatılması yönündeki davalı tarafından verilen ön izne ilişkin işlemin iptali, bu isteme bağlı olarak kooperatifin tasfiye sürecine girmesinin sağlanması ve süre uzatımı nedeniyle uğranıldığı iddia edilen zararın tahsili istemine ilişkin bulunduğu; bozma ilamında da açıklandığı üzere, davalı tarafından verilen ön izin işleminin idari bir işlem olması karşısında, ana sözleşme değişikliğinin kooperatifler kanununa uygun olup olmadığını denetlemek ve sonucuna göre izin vermek ya da vermemek bakanlık yetkisi içinde idari bir karar niteliği taşıdığından, ön izin işleminin iptaline yönelik davanın Mahkemelerince görülemeyeceği gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş, bu karar temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.

(ICD-IMEX (c) 1998’den beri * Binlerce Sayfa Kitap)

Davacı T. Ö.’ın vefatı üzerine mirasçıları D. ve N. Ö. tarafından, Aydın 1. İdare Mahkemesi’ne aynı istemle bir kez daha dava açılmış; Mahkeme’ce 21.10.2010 gün ve E:2010/1940, K:2010/1767 sayı ile, aynı işlemin iptali istemiyle “İlk Görevsizlik Kararını veren” Mahkemelerine açılan davanın esasının incelenmesinin mümkün olmağı sonucuna varıldığı gerekçesiyle davanın incelenmeksizin reddine karar verilmiş; Davacıların, Aydın 1. İdare Mahkemesi’nin 21.10.2010 gün ve E:2010/1940, K:2010/1767 sayılı kararı ile Aydın 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 12.4.2010 gün ve E:2010/2831, K:2010/4048 (belirtilen tarih ile Esas ve Karar sayıları Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin bozma kararına aittir) kararları arasında olumsuz görev uyuşmazlığı bulunduğu ileri sürülerek uyuşmazlığın giderilmesi istemiyle, İdare Mahkemesi kanalıyla Mahkememize başvurması üzerine Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü, 06.06.2011 tarih, E:2011 / 74, K:2011/130 sayı ile, olumsuz görev uyuşmazlığına konu edilen kararlardan Aydın 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin kararı görevsizlik kararı olmasına karşılık; Aydın 1. İdare Mahkemesi’nin 21.10.2010 gün ve E:2010/1940, K:2010/1767 sayılı kararı görevsizlik değil, davanın incelemeksizin reddine ilişkin karar olduğundan, 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen koşulların gerçekleşmediği gerekçesiyle başvurunun reddine karar vermiş; son olarak, Davacıların kesinleşen görevsizlik kararları nedeniyle ortaya çıkan olumsuz görev uyuşmazlığının giderilmesi istemiyle Asliye Hukuk Mahkemesine verdikleri dilekçeye istinaden dava dosyaları Mahkememize gönderilmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE:

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Mustafa AYSAL, Eyüp Sabri BAYDAR, Sıddık YILDIZ, Nurdane TOPUZ, Sedat ÇELENLİOĞLU ve Ayhan AKARSU’nun katılımlarıyla yapılan 4.6.2012 günlü toplantısında:

I-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre, adli ve idari yargı yerleri arasında “Aydın Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğünün, S.S. Kuşadası Özkent Sitesi Konut Yapı Koope­ratifinin süresinin 30 yıl daha uzatılmasına ilişkin 01.04.2003 tarih ve MD 03/07sayılı onayının iptali istemi” yönünden anılan Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, adli yargı dosyasının 15. maddede belirtilen yönteme uygun olarak davacıların istemi üzerine son görevsizlik kararını veren mahkemece Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

(ICD-IMEX (c) 1998’den beri * Binlerce Sayfa Kitap)

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet AKKAYA’nın davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, S.S. Kuşadası Özkent Sitesi Konut Yapı Koope­ratifinin olağan genel kurul toplantısında alınan karar uyarınca, Ana Sözleşmenin “Süre” başlıklı” 5. maddesinde 30 olarak yer alan sürenin, 60 yıl olarak değiştirilmesi talebinin onaylanmasına ilişkin, Aydın Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğü’nün 01.04.2003 tarih ve MD.03/0 sayılı olurunun iptali isteminden ibarettir.

1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun “Tarif” başlıklı 1. maddesinde, “Tüzel kişiliği haiz olmak üzere ortaklarının belirli ekonomik menfaatlerini ve özellikle meslek veya geçimlerine ait ihtiyaçlarını işgücü ve parasal katkılarıyla karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle sağlayıp korumak amacıyla gerçek ve tüzel kişiler tarafından kurulan değişir ortaklı ve değişir sermayeli ortaklıklara kooperatif denir.” denilmiş; Kanun’un 2. maddesinde, bir kooperatifin en az 7 ortak tarafından imzalanacak ana sözleşme ile kurulacağı; 3.maddesinde, ana sözleşmenin, Ticaret Bakanlığına verileceği, Bakanlığın kuruluşa izin vermesi halinde, kooperatif merkezinin bulunduğu yerin ticaret siciline tescil ve ilan olunacağı, kooperatifin amacı, konusu ve varsa süresinin, tescil ve ilan olunacak hususlar arasında sayıldığı, ana sözleşmenin değişikliklerinin de kuruluştaki usullere bağlı olacağı; 81 ila 85. maddeleri kapsayan Yedinci Bölümde Kooperatiflerin dağılması koşullarının yöntemi ve sonuçlarının neler olacağı hususlarına;

(ICD-IMEX * (c) 1998’den beri * Tüm Telif Hakları Saklıdır.)

“Anonim şirket hükümlerine atıf” başlıklı 98.maddesinde, ” Bu kanunda aksine açıklama olmayan hususlarda Türk Ticaret Kanunundaki Anonim şirketlere ait hükümler uygulanır.;

“Davaların niteliği ve muhakeme usulü” başlıklı 99. maddesinde ise, “Bu kanunda düzenlenen hususlardan doğan hukuk davaları, tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın ticari dava sayılır.

Bu davalarda basit muhakeme usulü uygulanır.” hükümlerine yer verilmiştir.

Öte yandan, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari Dava Türleri ve İdari Yargı Yetkisinin Sınırı” başlıklı 2. maddesinin değişik 1 numaralı bendinde:

(ICD-IMEX (c) 1998’den beri * Osmanlı’dan Günümüze T.C. Külliyatı)

“a) (Değişik : 8.6.2000-4577/5 md.) İdari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları,

b) İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları,

c) (Değişik : 18.12.1999-4492/6 md.) Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar” idari dava türleri olarak sayılmıştır.

(Bu dokuman ICD-IMEX için hazırlanmıştır. * ICD-IMEX (c) 1998’den beri)

Olayda, davaya konu kooperatifin 10.11.1973 tarihinde 30 yıl süreli konut yapı kooperatifi olarak kurulduğu, 16.01.1974 tarihinde ticaret siciline tescil ettirilip, 06.02.1974 tarih ve 5066 sayılı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde yayımlanarak hükmi şahsiyet kazandığı; Kooperatif tarafından, 30 yıl süresinin dolacağına binaen, bila tarih ve 2003.06 sayılı yazı ile Aydın Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğüne müracaat edilerek, kooperatif ana sözleşmesinin “Süre” başlıklı 5. maddesinde yazılı olan 30 yıl sürenin 60 yıl olarak değiştirilmesi için ön izin verilmesi talebinde bulunulduğu, Müdürlüğün 01.04.2003 tarih ve MD 03/07 sayılı onayı ile izin verildiği, 06.07.2003 tarihinde yapılan kooperatif genel kurul toplantısında gündemin 5. maddesinde “madde tadilatı”nın görüşülerek kabul edildiği; davacı tarafından, Aydın Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğünün S.S.Kuşadası Özkent Konut Yapı Kooperatifinin süresinin 30 yıl daha uzatılmasına İlişkin 01.04.2003 tarih ve MD 03/07 sayılı onayının iptali istemiyle açtığı davada; davalı İdare; Kooperatiflerin, madde tadili ile ilgili olarak “Müdürlüklerince” istenilen evrak ve belgeleri ibraz etmeleri halinde “Bakanlığın Müdürlüklerine vermiş olduğu yetkiye istinaden” ön izin verilmekte olduğunu, ancak; madde tadilatının kabul edilmesinin ve onaylanmasının ana sözleşmenin “Genel kurulun görev ve yetkileri” başlıklı 23. maddesinde belirtildiği üzere, genel kurulun yetkisinde olduğunu, ortakların vereceği karara bağlı bulunduğunu, madde tadilatının da genel kurul toplantısında oy birliği ile kabul edilmiş bulunduğunu; ayrıca; Kooperatifin tasfiyeye girmesi ve fesih edilmesinin de yine 23. maddede belirtildiği üzere genel kurulun yetkisinde olduğunu, ortakların vereceği karara bağlı bulunduğunu ifade ederek, yapılan işlemin yasalara uygun olduğunu savunmuştur.

Bu durumda, adli ve idari yargı yerleri arasında “Aydın Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğünün, S.S. Kuşadası Özkent Sitesi Konut Yapı Koope­ratifinin süresinin 30 yıl daha uzatılmasına ilişkin 01.04.2003 tarih ve MD 03/07sayılı onayının iptali istemi” yönünden olumsuz görev uyuşmazlığının doğduğu; her iki yargı yerinde, kooperatif genel kurulu kararlarına ilişkin bir itirazın ve iptal isteminin mevcut bulunmadığı; davalı İdare tarafından verilen ve idari bir işlem niteliği taşıyan ön izin işleminin iptalinin istenildiği; bu bağlamda, ana sözleşme değişikliğinin Kooperatifler Kanunu’na uygun olup olmadığını denetlemenin, sonucuna göre izin verme ya da vermemenin Bakanlığın yetkisinde bulunduğu, gerek izin isteminin reddi, gerekse kabulü yönündeki kararın idari bir karar olduğu gözetildiğinde; bu idari işlemin iptali istemiyle açılan davanın görüm ve çözümünde, 2577 sayılı Yasanın 2/1-a maddesi uyarınca idari yargı yerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle Aydın 1. İdare Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

SONUÇ : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Aydın 1. İdare Mahkemesi’nin 13.11.2007 gün ve E:2007/1181, K:2007/1359 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 4.6.2012 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

(ICD-IMEX * (c) 1998’den beri * Tüm Telif Hakları Saklıdır.)

İntifa hakkı tesisinin veraset ve intikal vergisine tabi olup olmayacağı hakkında…

Başlık İntifa hakkı tesisinin veraset ve intikal vergisine tabi olup olmayacağı hakkında…
Tarih 19/03/2009
Sayı B.07.1.GİB.0.60/6001-727/ 30839
Kapsam

T.C.

MALİYE BAKANLIĞI

Gelir İdaresi Başkanlığı

SAYI :B.07.1.GİB.0.60/6001-727

KONU

19/03/2009 / 30839

………….. VALİLİĞİNE

(Defterdarlık: ………….. Müdürlüğü)

İlgi: ………….. tarih ve ……………… sayılı yazınız.

İlgide kayıtlı yazınızda, ………….’in sahibi olduğu gayrimenkulün kuru mülkiyet hakkı kendi üzerinde kalmak şartıyla 06/07/2000 tarihinde ……..ve ……….. adına intifa hakkı tesisi edildiği, daha sonra ………….. ve ……….’in 06/06/2008 tarihinde intifa haklarından ferağat ettikleri belirtilerek, 06/07/2000 tarihinde babası ve annesi lehine yapılan intifa hakkı tesisinin veraset ve intikal vergisine tabi olmayacağı, tabi olması halinde ise intifa hakkının tesis edildiği tarihte vergiyi doğuran olayın başlayacağı hususunda tereddüde düşülmüş ve konu hakkındaki Başkanlığımız görüşünün bildirilmesi istenilmiştir.

Bilindiği üzere, Veraset ve İntikal Vergisi Kanununun 1 inci maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti uyruğunda bulunan şahıslara ait mallar ile Türkiye’de bulunan malların veraset yoluyla veya herhangi bir suretle olursa olsun ivazsız bir tarzda bir şahıstan diğer şahsa intikalinin veraset ve intikal vergisine tabi olduğu, aynı Kanunun 2 nci maddesinin (b) bendinde “mal” tabirinin; mülkiyete konu olabilen menkul ve gayrimenkul şeylerle mameleke girebilen diğer bütün hakları ve alacakları ifade ettiği hükme bağlanmıştır.

Aynı Kanunun 11 inci maddesinde de bu vergiye konu olacak malların değerleme gününün, miras yoluyla meydana gelen intikallerde mirasın açıldığı, diğer suretle meydana gelen intikallerde malların hukuken iktisapedildiği gün olduğu belirtilmiştir.

Ayrıca, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 19 uncu maddesinde, vergi alacağının vergi kanunlarının vergiyi bağladıkları olayın meydana gelmesi veya hukuki durumun oluşması ile doğacağı belirlenmiştir.

Veraset ve intikal vergisinde de vergi alacağı; ölüm, ölüme bağlı bir tasarruf, bağış ve sair surette bir ivazsız intikalin meydana geldiği zaman doğmaktadır.

Diğer taraftan, Türk Medeni Kanununun 795 inci maddesinde “İntifa hakkı, taşınırlarda zilyetliğin devri, alacaklarda alacağın devri, taşınmazlarda tapu kütüğüne tescil ile kurulur.

Taşınır ve taşınmazlarda intifa hakkının kazanılması ve tescilinde, aksine düzenleme olmadıkça, mülkiyete ilişkin hükümler uygulanır.

Taşınmaz üzerindeki yasal intifa hakkı tapu kütüğüne tescil edilmemiş olsa bile, durumu bilenlere karşı ileri sürülebilir. Tescil edilmiş ise, herkese karşı ileri sürülebilir” hükmü yer almaktadır. Aynı Kanunun 796 ncı maddesinde de intifa hakkının, hak sahibinin vazgeçmesi ile ortadan kalkacağı belirlenmiştir.

Bu hükümlere göre, başkasına ait bir eşya veya mal varlığı üzerinde belli bir kişiye tam yararlanma olanağı sağlayan bir sınırlı ayni hak olan ve iktisadi bir değer niteliğine sahip intifa hakkı, Veraset ve İntikal Vergisi Kanununun 2 nci maddesinde tanımlanan mal kapsamına girmekte olup bir kişiden diğer bir kişiye intikalinin vergiye tabi tutulması gerekir. İntifa hakkının şahsa bağlı bir hak olması vergilendirmeyi etkilemez. Anılan Kanunda intifa hakkının veraset yolu ile veya ivazsız suretle intikalinin vergiden istisna edileceğine dair bir hüküm de bulunmamaktadır.

Öte yandan, Vergi Usul Kanununun 296 ncı maddesinde, veraset yoluyla veya sair suretle ivazsız ve bedelsiz intikal eden intifa haklarının ne şekilde değerlendirileceği açıklanmıştır. Maddede, intifa hakkı sahibi deyimi kullanılmış ve intifa hakkı sahibinin yaşı ilerledikçe intifa hakkı değerinin azalacağı hükme bağlanmıştır.

İntifa hakkı, üzerinde kurulduğu nesnede tam yararlanma hakkı sağlayan bir hak olduğundan, yaş ilerledikçe bu hakkı kullanma süresi azalmakta ve intifa hakkının değeri de azalmaktadır. İntifa hakkı sahibinin vazgeçmesi (ferağat) halinde ise intifa hakkı kuru mülkiyetle birleşmekte ve intifa hakkı sahibi bu hakkı elde eden kuru mülkiyet sahibi olmaktadır.

Buna göre;

– …………..’in sahibi olduğu gayrimenkulün kuru mülkiyet hakkı kendi üzerinde kalmak şartıyla 06/07/2000 tarihinde …………….’e intifa hakkı satış yoluyla intikal etmiş ise veraset ve intikal vergisinin aranılmaması,

– İntifa hakkının ……….. ve ………..’e ivazsız bir suretle intikal etmesi durumunda ise vergiyi doğuran olayın 06/07/2000 tarihinde gerçekleştiği kabul edileceğinden, veraset ve intikal vergisine tabi tutulması,

– ……….. ve ……….’in intifa haklarından ivazsız ferağat etmeleri nedeniyle bu hakkın feragat tarihi itibariyle (06/06/2008) değerlemesinin yapılması ve kuru mülkiyet sahibinin yaşı dikkate alınmak suretiyle Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu ve Vergi Usul Kanununun 296 ncı maddesinde belirtilen esaslara göre vergilendirilmesi

gerekmektedir.

Bilgi edinilmesini ve gereğinin buna göre yapılmasını rica ederim.

Sahibi olduğu gayrimenkulün intifa hakkını eşinin annesi ve babasına devreden kişinin vergilendirilip vergilendirilmeyeceği

Başlık Sahibi olduğu gayrimenkulün intifa hakkını eşinin annesi ve babasına devreden kişinin vergilendirilip vergilendirilmeyeceği hk.
Tarih 07/09/2011
Sayı B.07.1.GİB.4.34.16.01-GVK 70-1499
Kapsam

T.C.

GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI

(Mükellef Hizmetleri Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü)

Sayı

:

B.07.1.GİB.4.34.16.01-GVK 70-1499

07/09/2011

Konu

:

Sahibi olduğu gayrimenkulün intifa hakkını eşinin annesi ve babasına devreden kişinin vergilendirilip vergilendirilmeyeceği

İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda, sahibi olduğunuz gayrimenkulün intifa hakkını eşinizin annesi ve babası üzerine bedelsiz olarak devredeceğinizi belirterek, Gelir Vergisi karşındaki durumunuz konusunda Başkanlığımızın görüşünü talep ettiğiniz anlaşılmış olup konu hakkında Başkanlığımızın görüşü aşağıda açıklanmıştır.

GELİR VERGİSİ KANUNU AÇISINDAN

193 Sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 1’inci maddesinde; gerçek kişilerin gelirlerinin gelir vergisine tabi olduğu ve gelirin bir gerçek kişinin bir takvim yılı içinde elde ettiği kazanç ve iratların safi tutarı olduğu, 2’nci maddesinde ise gelire giren kazanç ve iratların ticarî kazançlar, ziraî kazançlar, ücretler, serbest meslek kazançları, gayrimenkul sermaye iratları, menkul sermaye iratları ve diğer kazanç ve iratlar olduğu hüküm altına alınmıştır.

Buna göre; sahibi olduğunuz gayrimenkulün intifa hakkını eşinizin annesine ve babasına devretmeniz ve karşılığında herhangi bir bedel almamanız durumunda şahsınız açısından vergilendirilecek bir gelir doğmadığından bu durum gelir vergisinin konusuna girmeyecektir.

VERASET VE İNTİKAL VERGİSİ KANUNU AÇISINDAN

7338 sayılı Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu’nun 1’inci maddesinde, “Türkiye Cumhuriyeti tabiiyetinde bulunan şahıslara ait mallar ile Türkiye’de bulunan malların veraset tarikiyle veya herhangi bir suretle olursa olsun ivazsız bir tarzda bir şahıstan diğer şahsa intikali Veraset ve İntikal Vergisine tabidir.” denilmekte olup aynı Kanun’un 2’nci maddesinin (b) fıkrasında, “mal” tabirinin, mülkiyete konu olabilen menkul ve gayrimenkul şeylerle mameleke girebilen diğer bütün hakları ve alacakları ifade ettiği hükme bağlanmıştır.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 795’inci maddesinde, “İntifa hakkı, taşınırlarda zilyetliğin devri, alacaklarda alacağın devri, taşınmazlarda tapu kütüğüne tescil ile kurulur.

Taşınır ve taşınmazlarda intifa hakkının kazanılması ve tescilinde, aksine düzenleme olmadıkça mülkiyete ilişkin hükümler uygulanır.

Taşınmaz üzerindeki yasal intifa hakkı tapu kütüğüne tescil edilmemiş olsa bile, durumu bilenlere karşı ileri sürülebilir. Tescil edilmiş ise, herkese karşı ileri sürülebilir.” hükmü yer almaktadır.

Bu hükümlere göre, başkasına ait bir eşya veya mal varlığı üzerinde belli bir kişiye kullanma ve yararlanma olanağı sağlayan bir sınırlı ayni hak olan ve iktisadi bir değer niteliğine sahip intifa hakkı, Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu’nun 2’nci maddesinde tanımlanan mal kapsamına girmektedir.

7338 sayılı Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu’nun 10’uncu maddesinde, “Veraset ve intikal vergisinin matrahı, intikal eden malların Vergi Usul Kanununa göre bulunan değerleridir.” denilmektedir. 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun “Haklar” başlıklı 296’ncı maddesinde ise intifa hakkı intikali halinde bu hakkın değerinin hak sahibinin yaşına göre nasıl tespit edileceği maddeler halinde açıklanmıştır.

Bu itibarla, sahibi olduğunuz gayrimenkulün intifa hakkını eşinizin annesi ve babasına devretmeniz durumunda intifa hakkını devralanların veraset ve intikal vergisine tabi tutulması gerekmekte olup şahsınız açısından ise vergi ilişiğinin aranılmaması gerekmektedir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.

Gayrimenkulün bedelsiz olarak başkasının kullanımına bırakılması dolayısı ile, emsal kira bedeli uygulaması yapılması için, mülkiyet veya tasarruf hakkının bütünüyle mal sahibine ait olması, buna rağmen istifade hakkının başkasına bırakılmış olması gerekir. Bir başkası lehine, tapuya tescil suretiyle intifa hakkı tesis edildiği takdirde emsal kira bedeli uygulaması yapılamaz. Bu hallerde intifa hakkının ivazsız veya ivaz karşılığı devredilmiş olmasına göre, veraset vergisi veya tapu harcı ödenir. Gayrimenkulün sağladığı irat, intifa hakkı sahibinin geliri sayılır[3

Gayrimenkulün bedelsiz olarak başkasının kullanımına bırakılması dolayısı ile, emsal kira bedeli uygulaması yapılması için, mülkiyet veya tasarruf hakkının bütünüyle mal sahibine ait olması, buna rağmen istifade hakkının başkasına bırakılmış olması gerekir. Bir başkası lehine, tapuya tescil suretiyle intifa hakkı tesis edildiği takdirde emsal kira bedeli uygulaması yapılamaz. Bu hallerde intifa hakkının ivazsız veya ivaz karşılığı devredilmiş olmasına göre, veraset vergisi veya tapu harcı ödenir. Gayrimenkulün sağladığı irat, intifa hakkı sahibinin geliri sayılır[3

Kooperatif üyesinin hisse ya da konut satışına vergi sürprizi

Kooperatif üyesinin hisse ya da konut satışına vergi sürprizi

Kooperatif üyesinin hisse ya da konut satışına vergi sürprizi
|Hürriyet Gazetesi| |12.08.2009|

KONUT edinmek amacıyla, kooperatif üyesi olup, yıllarca aidat ödeyenler, şu ya da bu nedenle kooperatif hisselerini veya kooperatif yoluyla edindikleri konutu satabiliyorlar. Bunların çoğu, satış kazancının vergiye tabi olduğunun ve “Gelir Vergisi sürprizi” ile karşılaşacaklarının farkında bile değiller.

HİSSE DEVRİ
Konut yapı kooperatif üyesi olan kişinin, kooperatifteki hissesini bir başkasına devir etmesi, Gelir Vergisi Kanunu’nun mükerrer 80. maddesinin 4 numaralı bendinde yer alan;
“Ortaklık haklarının veya hisselerinin elden çıkarılmasından doğan kazançlar”
değer artışı kazançlarıdır, hükmüne istinaden gelir vergisine tabi.
Bazı üyeler, devir bedelini düşük göstermekte ya da bedel dahi belirtmeden, kooperatif yönetimine bir dilekçe vermek suretiyle üyesini devir ettiği kişiyi de belirtmek suretiyle bildirimde bulunmaktadır.
Bu ve benzeri uygulamalarda, sonradan yapılacak vergi incelemelerinde, kooperatif hissesinin devir tarihindeki değeri ile satış bedelinin kıyaslanması ve bir fark bulunması halinde, aradaki fark üzerinden gelir vergisi, vergi ziyaı cezası ve gecikme faizi istenebilmektedir.

KAZANCIN HESAPLANMASI
Bu aşamada ilk akla gelen soru, “Neyin üzerinden yani hangi kazancın üzerinden vergi ödeneceği” olsa gerek… Hemen açıklayalım, ödediğiniz aidatların toplamı ile satış bedeli arasındaki fark üzerinden.
Kooperatife 5 yıl önce hatta 15 yıl önce girmiş olmanız önemli değil. 20 yıl önce girmiş olsanız bile, o kooperatifteki hissenizi sattığınızda “değer artış kazancı” elde etmiş sayılıyorsunuz. Bundan dolayı da gelir vergisi ödemeniz gerekiyor.
Kazancın tespitinde; kooperatife ödenen aidatlar, satışın yapıldığı ay hariç, TÜİK aylık TEFE (1 Ocak 2006’dan itibaren aylık ÜFE) oranına göre yükseltilir. Bununla satış tutarı kıyaslanır. Aradaki fark “değer artış kazancı”dır. 2009’da elde edilen kazancın; 7.600 TL’si gelir vergisinden müstesna oluyor. Aşan kısım da gelir vergisine tabi tutuluyor.

KOOPERATİF EVİ SATIŞI
Kooperatif yoluyla edinilen gayrimenkulün satışında, iktisap (yani edinme) tarihi çok önemli. Nedenine gelince, GVK. Mükerrer 80/16. maddesine göre, iktisap tarihinden itibaren 4 yıl (1.1.2007 tarihinden sonra iktisap edilenlerde 5 yıl) içinde satılan gayrimenkullerden elde edilen kazanç, gelir vergisine tabi.
Yasaya göre, kooperatif üyelerine, bu sıfatları dolayısıyla tahsis edilen gayrimenkuller “tahsis tarihinde” bir kez daha belirtelim “tapu tarihinde değil, evin tahsis tarihinde”, ortaklar tarafından edinilmiş sayılır. Örneğin, kura çekilip evlerin dağıtıldığı tarih, tahsis tarihi oluyor.
Buna göre; kooperatiften edindiği gayrimenkulü, tahsis tarihinden itibaren 4 yıl (1.1.2007 tarihinden sonra tahsis edilenlerde 5 yıl) içinde satanlar, “değer artış kazancı” elde etmiş sayılırlar. Kazancın hesaplanmasında, maliyet bedeli ile satış tutarı karşılaştırılır. Maliyet bedeli, yukarıda belirtildiği gibi hesaplanır. Elde edilen kazancın, istisna tutarını (yani 7.600 TL’yi) aşan kısmı, gelir vergisine tabi tutulur.
Kooperatif üyeleri, hisse ya da konut satarken, aman dikkat!..

kooperatiflerde genel kurul toplantı yeter sayısı-Kemal OZMEN

20120617-103015.jpg

Kooperatiften istifa eden ortağın ödemeleri ne zaman ve nasil yapılır ?-Kemal OZMEN

20120617-102410.jpg